Deyrizor'da aşiretlerin SDG'ye yönelik saldırılarının arka planında ne var?

Gözlemciler: İran destekli milisler, nüfuz alanlarında rejim güçlerinden açıkça destek almaya başladılar

SDG'ye bağlı Deyrizor Askeri Konseyi, saldırganların sayısının 400 civarında olduğunu tahmin ediyor (Sosyal medya platformları)
SDG'ye bağlı Deyrizor Askeri Konseyi, saldırganların sayısının 400 civarında olduğunu tahmin ediyor (Sosyal medya platformları)
TT

Deyrizor'da aşiretlerin SDG'ye yönelik saldırılarının arka planında ne var?

SDG'ye bağlı Deyrizor Askeri Konseyi, saldırganların sayısının 400 civarında olduğunu tahmin ediyor (Sosyal medya platformları)
SDG'ye bağlı Deyrizor Askeri Konseyi, saldırganların sayısının 400 civarında olduğunu tahmin ediyor (Sosyal medya platformları)

Abdulhalim Süleyman

Deyrizor'un doğu kırsalındaki aşiretlere bağlı silahlı kişiler, 7 Ağustos'ta İran destekli milisler ve Suriye hükümeti güçlerinin katılımıyla Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) bazı köy ve beldelerindeki mevzilerine eş zamanlı bir saldırı başlattı. SDG, Suriye rejim güçleri ve Ulusal Savunma Güçleri'ni saldırıların arkasında olmakla ve Fırat Nehri'nin batı yakasındaki noktalardan topçularla destek vermekle suçladı.

SDG'ye bağlı Deyrizor Askeri Konseyi, bölgelerine sızan saldırganların sayısının 400 civarında olduğunu tahmin ettiğini açıkladı. Konsey, aralarında rütbeli subayların da bulunduğu rejime bağlı yaklaşık 25 silahlı kişinin öldürüldüğünü ve 10 kişinin yaralandığını vurguladı. Olayın ardından SDG, Şam yanlısı militanların sızdığı bölgeleri taramaya başladı. Bu esnada çıkan çatışmalarda iki SDG üyesi öldürülürken 10 SDG üyesi yaralandı. Militanlara bağlı medya kuruluşları da SDG savaşçılarının yakalandığını bildirdi, ancak SDG bu bilgilerin doğruluğunu henüz ne teyit etti ne de yalanladı.

Sivil kayıplar ve sızma

Fırat Nehri'nin batı yakasında rejim ve İran milisleri tarafından kontrol edilen bölgelerden Fırat'ın doğu yakasında SDG tarafından kontrol edilen bölgelere yönelik 9 Ağustos'ta düzenlenen saldırılarda, ed-Dahle ve Cedid el-Bekara köylerinde bir gecede 11 sivil öldü. Böylece öldürülen toplam sivil sayısı 13'e yükselirken, aralarında kadınların ve çocukların da bulunduğu 26 kişi de yaralandı. Suriye rejim güçleri ve Ulusal Savunma Milisleri, pazartesi günü, el-Meyadin yakınlarındaki ed-Duveyr ve Subeyhan köylerindeki üslerinden bombardımana yeniden başladı. Ağır topçu ateşi Ebu Hamam, el-Keşkiye ve el-Basira köylerini bombaladı. Bazı top mermileri sivillerin evlerine isabet etti. SDG medya merkezine göre yoğun bombardıman sonucunda çiftliklerde büyük yangınlar çıktı.

Şarku’l Avsat’ın Indepenent Arabia’dan aktardığı habere göre Deyrizor Askeri Konseyi güçleri, kendi bölgelerine yönelik son saldırılara karşılık olarak Fırat Nehri'nin batı yakasında rejim güçleri ve milislere ait üç noktaya sızarak misilleme operasyonu düzenlediğini duyurdu. Operasyon sonucu rejim güçlerinden 18’i öldürüldü, birçoğu yaralandı. Deyrizor Askeri Konseyi, pazartesi günü yapılan açıklamaya göre keskin nişancılar tarafından iki rejim unsurunun daha öldürüldüğünü ve operasyon sırasında 11 kalaşnikof silah ve bir miktar askeri teçhizat ele geçirdiklerini duyurdu..

Deyrizor Askeri Konseyi, operasyonun rejim güçleri ve milislerine bir uyarı olduğunu belirtti. Konseyden yapılan açıklamada “Halkımızın kararlı duruşuna ve rejimin tüm Suriye topraklarındaki politikalarını ve suçlarını reddetmesine misilleme olarak rejim tarafından gerçekleştirilen tüm saldırılara karşı meşru savunma hakkını kullandı” denildi.

Son saldırının nedenleri

Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye’nin Tahran'da öldürülmesi de dâhil olmak üzere İsrail'in bölgede desteklenen liderleri hedef almasına İran'ın yapacağı misilleme beklenirken, İran destekli milislerin Deyrizor kırsalındaki nüfuz alanlarından başlatılan saldırılar beklenen bu misillemenin dışında görülüyor. Başta el-Ömer ve Koniko petrol sahalarındakiler olmak üzere ABD’nin Deyrizor kırsalındaki üslerine tıpkı Suriye'nin kuzeydoğusundaki Rumeylan Askeri Üssü’ne İHA ile düzenlenen ve en az beş ABD askerinin yaralandığı saldırı gibi roketler ya da insansız hava araçlarıyla (İHA) uzaktan saldırıların gerçekleştirilebileceği tahmin ediliyor. Suriye'nin kuzeydoğusunda İsrail'e yönelik saldırıları caydırmak için Ortadoğu’da çok sayıda savunma mekanizmasını harekete geçiren İsrail ve destekçisi ABD’ye karşı İran'ın silahlı karşılık vereceği sahalardan biri haline gelme olasılığı da artıyor.

Suriye hükümetinin 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana Gazze Şeridi’nde yaşananlara paralel bir askeri çabaya girmekten uzak durması ve ABD'nin bölgedeki konumu ile Batılı ülkelerin bölgedeki genel durumu ele alışı dahil olmak üzere bölgedeki değişimlerle birlikte Suriye rejimi, Rusya ve İran'ın bölgedeki dosyalara ilişkin taleplerini reddetmeye devam edemez. Rejim destekli milislerin askeri hamleleri hem İran hem de Rusya'nın Kuzey ve Doğu Suriye Bölgesinde Demokratik Özerk Yönetim (KDSDÖY) ve ABD'nin bölgedeki, özellikle de İran için stratejik öneme sahip olan, Fırat Nehri'nin batı yakasında desteklediği milislerin konuşlandığı Deyrizor kırsalındaki varlığına yönelik tutumlarıyla uyumlu hale geldi. Berlin'deki Kürt Çalışmaları Merkezi Direktörü Nevaf Halil’e göre Deyrizor kırsalındaki son silahlı saldırı, bölgede kamuoyunu KDSDÖY ve ABD güçlerine karşı kışkırtmak ve bunu en azından medyada kullanabilmek için bir fırsat teşkil ediyor.

Kürt araştırmacı Halil, geçtiğimiz yıl Deyrizor kırsalında aynı aşirete bağlı silahlı grupların askeri güçlerin kullandığı karargahlara, merkezlere ve KDSDÖY kontrolündeki şehir merkezlerine saldırdığını, aynı tarihlerde Türkiye destekli silahlı grupların Menbiç ve El Cezire kırsalında SDG ile temas hatlarına saldırdığını hatırlattı. Özellikle SDG'nin yarısından fazlasını Arap unsurların oluşturduğu Deyrizor'da bölge halkının bizzat bu saldırılara karşı durduğuna dikkati çeken Halil, “Eğer on binlerce Arap genç ve savaşçı Deyrizor'da hakim toplumsal ilişki ve güvenliğin yıkılmasına karşı çıkmasaydı, İran-Rusya mutabakatı ve Suriye rejim, Türkiye'nin bu hamlelere verdiği açık destekle birlikte başarıya ulaşacaktı” şeklinde konuştu.

Farklı bir bağlam

Ceyşu’l-Aşair (Aşiretler Ordusu) adıyla bilinen silahlı kişiler, geçtiğimiz çarşamba günü saldırılarını başlatarak SDG mevzilerine sızdı. Geçtiğimiz yıl yaşanan çatışmalardan Fırat'ın doğusundan Suriye rejim güçleri ve İran destekli milislerin kontrolündeki Deyrizor kırsalının batı yakasına kaçan Şeyh İbrahim Cedan el-Hafel’in aşiret mensuplarını SDG’ye karşı yeniden ayaklanmaya çağırdığı ses kaydını yayınladılar. Deyrizor kırsalındaki Hafel Şeyhlik Konseyi, Hafel’in mensubu olduğu Ukeydat Aşireti’nin yaşlıları ve ileri gelenleri tarafından SDG'yi desteklediklerini açıkladıkları bir bildiri yayınladı. Bildiride, ‘Suriye rejimi ile bağlantılı saldırı ve suç gruplarına karşı’ SDG'yi desteklediklerini duyurdular.

Sivil aktivist ve Yaşam için Adalet Örgütü Yönetici Direktörü Celal el-Hamad, İran’ın ABD'ye mesaj göndermek ve baskı uygulamak için bölgedeki vekillerini harekete geçirdiğini, çünkü gerek Şam'da gerek Tahran’da ve gerekse Beyrut'un güney banliyölerinde olsun İsrail’in saldırılarına karşılık veremediğini söyledi. Rejim güçlerinin ya da İran destekli milislerin bilgisi olmadan Fırat'ın batısında tek bir mermi bile atılamayacağını ifade eden Hamad, “Yaşananlar SDG bölgelerini hedef almak isteyen bir grubun saldırısı değil, ABD güçlerinin nüfuz alanlarında kaos yaratmak için düzenlenen organize bir operasyondur” dedi.

Memleketi Deyrizor olan Hamad, geçtiğimiz yıl yaşananlar ile son saldırılar arasında büyük bir fark olduğunu vurgulayarak, “Geçtiğimiz yıl patlak veren aşiret ayaklanması, koşulları, bağlamı ve nedenleri bakımından mevcut saldırılardan tamamen farklıydı” dedi. Deyrizor kırsalında KDSDÖY’ün kontrolündeki bölgelerin saldırılara, kayıplara ve en ufak bir saldırıdan etkilenen zaten kırılgan olan altyapının hedef alınmasını kaldıramayacağına dikkati çeken Hamad, son günlerdeki saldırıların coğrafi açıdan sınırlı olmasına rağmen, KDSDÖY’ün kontrolü altındaki Deyrizor'un tüm bölgelerine endişe verici mesajlar gönderdiğini ve bunun da gerek saldırılara tanık olan bölgelerde gerekse bombalardan etkilenmeyen bölgelerde olsun bazı sakinlerin yerlerinden edilmesine ve yer değiştirmesine yol açtığının altını çizdi.

Diyalogun geleceği

Özellikle ed-Dahle ve Cedid el-Bekara köylerindeki sivil kayıplar, KDSDÖY ile Şam’ın karşılıklı olarak birbirlerini suçlamalarına neden oldu. Suriye Dışişleri Bakanlığı, SDG'yi ‘ABD'nin ajanları ve Suriye karşıtı planlarını uygulamak için ucuz bir araç olan ayrılıkçı milisler’ olarak tanımlarken aşiret üyesi silahlı kişileri ise ‘ailelerini, köylerini ve mülklerini savunan masum siviller’ olarak niteledi. KDSDÖY ise buna çeşitli kurumlarından yapılan ve hem sızmalara hem de Şam hükümetinin tutumuna yönelik öfkesini dile getiren çeşitli açıklamalarla karşılık verdi. KDSDÖY Dış İlişkiler Dairesi, Şam'ın gerçeklerden ‘kopuk’ olduğunu ve zihniyetinin ülkeyi şu anda bulunduğu noktaya getirdiğini vurguladı. Dış İlişkiler Dairesi, ‘bağımlılık ve bölücülükten en son rejimin bahsedebileceğini’ belirterek nefret ve tehdit içeren bir dil kullanılmasını reddetti.

Deyrizor ve diğer bölgelerdeki bu karşıt tutumlar, özellikle de Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed liderliğindeki Arap Sosyalist Baas Partisi’nin (Baas Partisi) geçtiğimiz mayıs ayındaki genel kurultayı sonrası Ulusal Diyalog Komitesi’ni kurmasının ardından Şam ile KDSDÖY arasındaki diyalog şansını azaltıyor.

Kürt araştırmacı Nevaf Halil, Baas Partisi'nin şu an Suriye Meclisi’ni, önceki Anayasa’nın 8. maddesine göre ‘devleti ve toplumu yönettiği’ dönemden daha fazla kontrol ettiğini savunarak Ulusal Diyalog Komitesi’ni kurması adımını küçümsedi. Suriye rejiminin zihniyetinin sadece daha kötüye doğru değiştiğini vurgulayan Halil, “Rejimle diyalog, iradenizi ona teslim etmeniz anlamına gelir ve bu iş burada biter" yorumunda bulundu.

 



3 rehine cesedinin aranmasında yaşanan zorluklar Gazze anlaşmasını gölgeliyor

İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
TT

3 rehine cesedinin aranmasında yaşanan zorluklar Gazze anlaşmasını gölgeliyor

İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)

Gazze Şeridi’nde İsrailli üç rehinenin cesetlerine ulaşılması için yürütülen çalışmalar, kısa süreli bir aranın ardından yeniden başlasa da ciddi engellerle karşılaşıyor. Filistinli kaynaklar, şu ana kadar söz konusu üç kişiden hiçbirinin naaşına ulaşılamadığını belirtiyor.

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Kızılhaç ekipleri ve mühendislik birimleriyle birlikte Gazze kentinin güneyindeki Zeytûn Mahallesi’nde bir rehinenin cesedini arıyor. İslami Cihad’ın silahlı kanadı Saraya el-Kuds ise Kızılhaç ve mühendislerle birlikte, bir diğer cesedin bulunması amacıyla orta bölgede yer alan Nuseyrat Kampı’nın kuzeyinde çalışmalar yürütüyor.

hyu
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)

Hamas ve diğer Filistinli grupların Şarku’l Avsat gazetesine verdiği bilgilere göre arama süreci giderek karmaşık bir hâl aldı. Ateşkes müzakereleri sırasında arama çalışmalarının zorluklarla karşılaşacağı ve en az dört cesede ulaşmanın son derece güç olduğunun arabuluculara ve ABD’ye iletildiği aktarıldı.

Kaynaklar, askeri kanatların bir cesedin yerini tespit ettiğini, Nuseyrat bölgesinde bu cesede ulaşmak için çalışmaların sürdüğünü belirtti. Zeytûn’daki bir başka cesedin yerinin tespit edilmeye çalışıldığı, üçüncüsünün ise hâlen kayıp olduğu ifade edildi. Son üç cesede ulaşma konusunda “güven eksikliği” bulunduğu, Nuseyrat’ın kuzeyinde bir tanesinin bulunma ihtimalinin daha yüksek olduğu kaydedildi.

Hamas kaynakları ayrıca, İsrail’in Zeytûn’daki aramalardan sorumlu bir saha komutanını suikast girişimiyle hedef aldığını, bunun da süreci daha da zorlaştıracağını belirtti. Kaynaklara göre, ağır yıkım altındaki kuzey bölgelerde yürütülen arama faaliyetleri, İsrail’in geniş çaplı bombardımanı ve dozer operasyonları nedeniyle son derece güçleşti.

Filistinli taraflar, tüm bu zorluklara rağmen arabulucularla sürekli temasın sürdüğünü, ABD’nin de durumun ciddiyetini kavradığını ve İsrail’e arama sürecinin zaman alacağı mesajını ilettiğini vurguladı. Hamas, elinde bulunan tüm cesetleri teslim etme ve ateşkese uyma taahhüdünü koruduğunu açıkladı.

İsrail ise konuya dair görüş ayrılıkları yaşıyor. Yedioth Ahronoth gazetesine konuşan bir yetkili, “cesetlerin geri getirilmesi için gerçek bir çaba ve ciddi bir zorluk olduğunu” belirtirken, bazı İsrailli kaynaklar Hamas’ın bu konuda isteksiz olduğunu öne sürdü. İsrail tarafı, 2014’teki “Koruyucu Hat Operasyonu”nda olduğu gibi, Gazze’de hiçbir rehinenin bırakılmayacağı mesajını Hamas’a iletti.

Gazze’de Filistinli cenazelerin çıkarılması için çalışmalar başladı

Bu gelişmeler yaşanırken, Gazze Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basal, İsrail saldırılarında enkaz altında kalan Filistinli cenazelerin çıkarılması için cumartesi günü ilk aşamanın başlatıldığını açıkladı. Çalışmalar, Kızılhaç, Mısır komitesi, polis ve yerel belediyelerin desteğiyle Orta Bölge’deki Megazi Kampı’nda yürütülecek.

Basal, binlerce ailenin enkaz altında kalan yakınlarının çıkarılması için çağrı yaptığını, ancak sivil savunmanın ağır ekipmanlarının büyük bölümünün İsrail tarafından imha edildiğini ve gerekli araçların girişinin engellendiğini söyledi. Kimliği belirlenemeyen çok sayıda cenaze bulunduğundan acil DNA laboratuvarlarına ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Ateşkese rağmen çatışma ve ihlaller sürüyor

UNICEF, 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesten bu yana çatışmaya bağlı olaylarda en az 67 çocuğun hayatını kaybettiğini, onlarcasının yaralandığını duyurdu. Kuruluşa göre, ateşkese rağmen günde ortalama iki çocuk ölüyor.

Saha kaynakları, İsrail güçlerinin Han Yunus ve Gazze kentinde gerçekleştirdiği ateş açma olaylarında bir Filistinlinin öldüğünü, altısının yaralandığını bildirdi. İşgal güçlerine ait araçların açtığı ateş Han Yunus’un güneyindeki et-Tineh bölgesinde bir gencin ölümüne yol açtı; ayrıca Gazze’nin kuzeyinde ve doğusunda insansız hava araçlarıyla yapılan saldırılarda çocuklar dahil çok sayıda kişi yaralandı.

Ateşkes hattı olarak belirlenen sarı çizginin doğu ve batısındaki bölgeler, topçu ateşi, hava saldırıları ve patlatma operasyonlarıyla hedef alınmaya devam ediyor.

cfvg
İslami Cihad savaşçısı, Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini aramak için ağır makinelerle kazı yapan Mısırlı işçileri izliyor. (AP)

İsrail ordusu ayrıca, Refah ’ta bir tünelden çıktığı belirtilen altı silahlı kişiyi öldürdüğünü, beş kişiyi ise gözaltına aldığını duyurdu. Ordunun iddiasına göre, bölgede hâlen yaklaşık 80 silahlı kişi kuşatma altında bulunuyor.

Filistin kaynakları ise İsrail’in bu olaylara ilişkin anlatımlarını teyit etmedi. Refah  çevresinde helikopterlerden yoğun ateş açıldığı bildirildi.

cxdvf
Filistinliler, İsrail'in Gazze'deki saldırılarında hasar gören Ömer Camii'nde cuma namazını kılıyor (Reuters)

Sivil Savunma Teşkilatı, ağır ekipman eksikliğine rağmen operasyonun başlayacağını açıkladı. Kurum, İsrail’in imkânlarının büyük bölümünü tahrip ettiğini ve arama–kurtarma faaliyetleri için gerekli iş makinelerinin bölgeye girişinin hâlâ engellendiğini belirtti. Açıklamada, kimliği belirsiz kurbanların bulunduğuna dikkat çekilerek, DNA inceleme laboratuvarlarının acilen sağlanmasının insani bir zorunluluk hâline geldiği vurgulandı.

İhlaller ve can kayıpları

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Gazze’de 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes sonrasında, çatışma bağlantılı olaylarda en az 67 çocuğun hayatını kaybettiğini bildirdi. UNICEF Sözcüsü Ricardo Pires, Cenevre’de yaptığı açıklamada “Onlarca çocuk da yaralandı. Ateşkesin başlamasından bu yana günde ortalama iki çocuğun öldüğü anlamına geliyor” dedi.

Sahadaki gelişmeler

İsrail güçleri, Han Yunus ve Gazze kentinde düzenlenen saldırılarda bir Filistinliyi öldürdü, altı kişiyi yaraladı. Tıbbi kaynaklara göre, Han Yunus’un güneyindeki Tine bölgesinde bir genç işgal güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti; Mawasi bölgesindeki çadırların yakınına da çok sayıda mermi isabet etti. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye’de iki Filistinli bir İHA saldırısında yaralanırken, Beyt Lahiya’nın kuzeybatısındaki Sultan bölgesinde dört çocuk “quad-copter” tipi bir insansız hava aracının attığı bomba nedeniyle yaralandı.

Ateşkes hattı olarak belirlenen sarı çizginin doğu ve batısındaki birçok alan, hava ve topçu bombardımanına, araç ve İHA ateşine maruz kaldı. Han Yunus, Gazze ve Burayc Kampı’nın doğu-kuzey bölgelerinde büyük patlamalara yol açan yıkım operasyonları gerçekleştirildi.

İsrail Ordusu: “altı militan öldürüldü, beşi yakalandı”

İsrail ordusu, aylar süredir kontrol altında tuttuğu Refah kentinde, iki ayrı tünel çıkışından dışarı çıkan altı silahlı kişiyi öldürdüğünü, beşini ise yakaladığını açıkladı. Açıklamada, olayın kentin doğusunda, söz konusu kişilerin İsrail güçlerine yaklaşarak “doğrudan tehdit oluşturduğu” sırada yaşandığı belirtildi. Ordu, ateşkes anlaşmasına uygun olarak “her türlü doğrudan tehdidi ortadan kaldırmaya devam edeceklerini” bildirdi.

İsrail Ordu Radyosu, olayın Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde meydana geldiğini ve kentte kalan son Hamas unsurlarının burada bulunduğunu aktardı. Haberde, tüneldeki unsurların ordunun yoğun faaliyetleri nedeniyle “kademeli olarak çıkmaya başladığı” ifade edildi.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN), Refah’taki son tünellerde yaklaşık 80 militanın kuşatma altında olduğunu duyurdu. Habere göre, Hamas daha önce bu kişiler için arabulucular aracılığıyla güvenli bir çıkış yolu sağlamaya çalıştı ancak İsrail ordusu “ya teslimiyet ya da ölüm” şartında ısrar ediyor.

İsrail’in Kanal 14 televizyonu ise operasyon sırasında tünel bölgesinden çıkan 12 kişiden 7’sinin öldürüldüğünü, 4’ünün yeniden tünele döndüğünü, 1 kişinin ise yakalanarak Şabak (İsrail iç istihbaratı) tarafından sorgulanmak üzere götürüldüğünü bildirdi. Şabak’ın değerlendirmelerine göre tünelde yaklaşık 30 militanın daha bulunduğu, bunlar arasında bir tabur komutanı ya da yardımcısının olabileceği ifade edildi.

Filistin kaynakları, İsrail’in söz konusu olaya ilişkin anlatımlarını doğrulamazken, Refah yönünde İsrail helikopterlerinden yoğun ateş sesleri duyulduğu belirtildi.


Sudan, Trump ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları memnuniyetle karşıladı

TT

Sudan, Trump ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları memnuniyetle karşıladı

Sudan, Trump ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları memnuniyetle karşıladı

Sudanlılar, ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamalarını büyük bir memnuniyetle karşıladı. Trump, Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine Sudan’daki savaşı durdurmak için ağırlığını kullanacağını ve ülkede barışın sağlanması için ‘bizzat’ devreye gireceğini duyurmuştu. Sudanlı yetkililer, bu adımı uluslararası girişimlerin ve savaşın durdurulmasına yönelik Dörtlü Mekanizma girişiminin güçlendirilmesi olarak değerlendirdi. Trump’ın açıklamaları, geçici başkent olarak belirlenen Port Sudan’dan yönetilen Sudan Egemenlik Konseyi, hükümet, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ve Nyala merkezli paralel hükümet tarafından memnuniyetle karşılandı. Açıklamaya, savaşın devam etmesini savunan gruplar da dahil olmak üzere çeşitli Sudanlı güçler destek verdi.

Trump'ın açıklamaları

Trump, çarşamba günü yaptığı açıklamada, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın kendisinden ‘Sudan konusuna güçlü bir şekilde müdahil olmasını’ talep ettiğini açıkladı. Trump, bu krize müdahil olmayı önceden planlamadığını ve Veliaht Prens ile görüşene kadar Sudan’ın gündeminde olmadığını belirtti. Veliaht Prens’in kendisinden ‘Sudan ile ilgili çok güçlü bir adım atmasını istediğini’ ifade eden Trump, Sudan’daki durumu ‘kontrol dışı ve çılgınca bir mesele’ olarak gördüğünü söyledi.

xs
ABD Başkanı Donald Trump çarşamba günü ABD-Suudi Arabistan Yatırım Forumu'nda bir konuşma yaptı. (SPA)

Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın kendisini Sudan krizine dair bilgilendirdiğini belirtti. Trump, Veliaht Prens’in kendisine, “Birçok savaştan söz ediyorsunuz, ama dünyada Sudan adında bir yer var ve orada yaşananlar korkunç” dediğini aktardı.

Trump, çarşamba günü ABD-Suudi Arabistan Yatırım Forumu’nda yaptığı konuşmada, Sudan meselesini bizzat üstlenmeye başladığını açıkladı. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a hitaben, “Senin açıklamanın üzerinden yaklaşık 30 dakika geçtikten sonra bu konuya büyük önem vermeye başladık” dedi. Ayrıca Veliaht Prens’in anlattıklarının ardından Sudan’a yönelik farklı bir bakış açısı kazandığını ifade etti.

Trump, Sudan’a ilişkin ilgisini sosyal medya platformu Truth Social üzerinden şu ifadelerle dile getirdi: “Sudan büyük bir insani krizle karşı karşıya… Arap ve dünya liderleri, özellikle Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Sudan’da olup bitenlere derhal son verilmesi için başkanlık gücümü kullanmamı istedi.” Sudan’ın büyük bir medeniyet ve kültüre sahip olduğunu, ancak bunun maalesef kötüye gittiğini, yine de ülkeler arası iş birliği ve koordinasyonla durumun düzeltilebileceğini belirten Trump, “Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve diğer Ortadoğulu ortaklarla bu zulümlerin sona erdirilmesi için çalışacağız” dedi.

Burhan memnuniyetle karşıladı

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Trump’ın açıklamalarına hızlı bir şekilde yanıt vererek memnuniyetini dile getirdi. Burhan, sosyal medya platformu X’te, “Teşekkürler Veliaht Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Donald Trump” yazdı. Ardından birkaç saat içinde Burhan’ın başkanlığındaki Egemenlik Konseyi, Port Sudan merkezli Sudan hükümetinin, ‘Sudan’da adil ve hakkaniyetli barışın sağlanması için Suudi Arabistan ve ABD’nin çabalarını memnuniyetle karşıladığını’ duyuran bir basın açıklaması yayımladı.

Basın açıklamasında, iki ülkeye ‘Sudan’da kan dökülmesini durdurma konusundaki ilgileri ve sürekli çabaları’ için teşekkür edildi. Hükümet, Sudan halkının beklediği barışı sağlamak amacıyla her iki ülke ile ciddi şekilde iş birliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Sudan resmi haber ajansı SUNA’dan aktardığına göre, Başbakan Kâmil İdris de Suudi Arabistan ve ABD’nin Sudan’da kalıcı barışı sağlama çabalarını memnuniyetle karşıladığını belirtti ve barış, güvenlik ile istikrarın sağlanması için her iki ülke ile tam olarak iş birliğine hazır olduğunu vurguladı.

HDK desteği

HDK de ABD Başkanı’nın açıklamalarını destekledi. Bu görüş, HDK’ye bağlı paralel hükümetin Bakanlar Kurulu tarafından yapılan resmî açıklamada ifade edildi. İbrahim el-Mirgani, Trump’ın konuşmasında savaşın durdurulması için başkanlık ağırlığını kullanma ve Dörtlü Mekanizma ile iş birliği yapma adımını memnuniyetle karşıladı. Açıklamada ayrıca, HDK’nin, İslamcı hareket, Ulusal Kongre Partisi (eski rejim yanlıları) ve aşırı grupların Sudan’ın geleceğini belirleyecek herhangi bir siyasi süreçten dışlanmasını desteklediği vurgulandı. Mirgani, Veliaht Prens’in Sudan krizini Suudi Arabistan-ABD görüşmelerinin gündemine almasını da takdirle karşıladı.

HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu'nun (Hamideti) Siyasi Danışmanı el-Başa Tubeyk de ABD’nin açıklamalarına destek verdi. X platformundaki hesabından yaptığı paylaşımda, “Barışı reddeden sadece savaş tüccarları ve halkların kanını emenlerdir” dedi. Bununla birlikte, herhangi bir barışın Sudan krizinin kök nedenlerini teşhis etmeyen, kalıcı çözümler üretmeyen, vatandaşlık hakları, adalet ve eşitlik üzerine inşa edilmeyen, politik hakimiyetten bağımsız profesyonel bir ordu oluşturmayı hedeflemeyen ve ülkenin sınırlarını korumayı sağlamayan bir girişim olarak sadece savaş ve çatışma döngüsünün devamı olacağını kaydetti.

HDK’nin bu tutumu, daha önce Dörtlü Mekanizma girişimini ve insani ateşkes önerisini memnuniyetle karşıladıkları açıklamalarıyla uyumlu. Buna karşılık, ordu ve müttefikleri resmî açıklamalarda girişimi temkinli karşıladıklarını ve çatışmayı sürdürmeye devam edeceklerini duyurmuştu.

Yeni ivme

Savaş karşıtı sivil güçler ise ABD’nin yeni tutumunun ülkedeki çatışmaları durdurabileceği konusunda iyimserliklerini dile getirdi. Eski Başbakan Abdullah Hamduk liderliğindeki Sivil Demokratik İttifak, ABD’nin açıklamalarını memnuniyetle karşıladığını ve Başkan Trump’ın Sudan’daki savaşı durdurma konusunu bizzat takip etmesini, ‘savaşın güvenilir düzenlemelerle durdurulup sona erdirilmesini sağlayabilecek bir işaret’ olarak değerlendirdi.

sdfg
Sivil Demokratik İttifak lideri eski Başbakan Abdullah Hamduk (Reuters)

Sivil Demokratik İttifak, bu yeni gelişmenin ‘Dörtlü Mekanizma sürecine yeni bir ivme kazandırabileceğini’ ve acil insani ateşkese güçlü bir şekilde zemin hazırlayabileceğini belirtti. Ateşkesin, sivillerin hedef alınmasını durduracağını, insani yardımın ulaştırılmasını sağlayacağını ve ülkeyi kapsamlı ve sürdürülebilir bir barış sürecine taşıyacak ciddi bir siyasi sürecin önünü açacağını vurguladı. Ancak Sivil Demokratik İttifak, savaşın durdurulması konusundaki herhangi bir ilerlemeyi, savaşı uzatmaya çalışan güçlerle doğrudan karşı karşıya gelmeye bağladı. Bunlar arasında ‘İslamcı hareket ve eski rejimin kalıntıları’ bulunuyor. Sivil Demokratik İttifak’a göre bu gruplar, ‘Sudanlıların hayatı pahasına kendi iktidarlarını yeniden üretmek için çatışmayı kışkırtıyor.’ İttifak, Sudan halkı ve sivil güçleri, savaş tarafları üzerinde baskıyı sürdürmeye ve ‘vatandaşların çıkarını dar askeri hesapların önüne koyan sorumlu müzakerelere’ katılım sağlamaya çağırdı.

Şiddet döngüsüne son vermek

Öte yandan ülkedeki en büyük siyasi partilerden biri olan Milli Ümmet Partisi, açıklamaları ‘olumlu bir adım’ olarak değerlendirdi. Parti, bu adımın Sudan halkının çektiği acıyı sona erdirmeye ve ülkenin birliğini ve geleceğini tehdit eden şiddet ve yıkım sürecine son vermeye yönelik uluslararası çabaları güçlendirdiğini belirtti. Partinin resmî açıklamasında, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın samimi ve değerli çabaları ile Dörtlü Mekanizma girişimine katılan ülkeler ve barışı sağlamak için çalışan tüm kardeş ve dost ülkelere övgüde bulunuldu. Açıklamada ayrıca, Dörtlü Mekanizma Bildirisi’nin tam olarak uygulanmasının önemi vurgulandı; bunun ‘yapıcı ve kapsamlı bir yol haritası’ olarak, ulusal bir uzlaşmayı mümkün kılacağı ve Aralık 2018 Devrimi’nin ilkeleri temelinde Sudan devletinin yeniden inşasına yol açacak ulusal bir proje üreteceği ifade edildi.

t
Milli Ümmet Partisi lideri Fadlallah Burma Nasır (AFP)

Sudan Kongre Partisi de aynı yönde hareket ederek, Başkan Trump’ın Sudan’daki savaşı durdurma dosyasını bizzat üstlenmesini, Sudan meselesine uluslararası ilgiyi artırmak ve çatışmayı durdurma çabalarını desteklemek açısından olumlu bir adım olarak değerlendirdi. Parti, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın çabalarını övdü ve ABD Başkanı’nın Dörtlü Mekanizma çerçevesindeki çalışmaları sürdürme taahhüdünü destekledi. Ayrıca 12 Eylül’de yayımlanan yol haritasını tam olarak desteklediğini açıkladı. Parti tarafından yapılan açıklamada, “Sivillerin hedef alınmasını durduracak, insani yardımın ulaştırılmasını sağlayacak ve güvenilir bir siyasi süreci başlatarak sürdürülebilir, sivil ve demokratik bir barış tesis edecek acil bir ateşkesi hızlandırmak için tüm çabamızı göstereceğiz” denildi. Parti, savaşan tarafları ‘savaşın durdurulması girişimlerine yanıt vermeye, akılcı çözümleri önceliklendirmeye ve çatışmayı sona erdirip Sudan’a istikrarı yeniden kazandıracak ciddi müzakerelere katılmaya’ çağırdı.

İslamcılar için koşullar

Sudan İslami Hareketi ise diğer aktörlerle aynı doğrultuda bir mesajı yayımladı ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın rolünü övdü.

sdfr
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)

Sudan İslami Hareketi, Genel Sekreter Ali Ahmed Karti’nin imzasıyla yayımladığı açıklamada, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın çabalarını övdü. Hareket, Sudan halkının onurunu korumak ve adalet, barış ile güvenlik değerlerini sağlamak amacıyla Veliaht Prens’e destek sunacağını belirtti. Buna karşın, başarılı bir sürecin ön şartı olarak, ‘Sudan’ı bölmeye, kaynaklarını çalmaya ve halkını aşağılamaya çalışan’ muhaliflerin eylemlerine son verilmesini şart koştu.

Karti, hakkın ve adaletin yanında duracaklarını ve ‘halkın beklentilerini gerçekleştirmek, onurunu korumak ve emniyetini sağlamak’ için çaba göstereceklerini ifade etti.


‘En büyük blok’ içindeki çıkar çatışmaları, yeni Irak hükümetinin kurulmasını geciktirecek mi?

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)
TT

‘En büyük blok’ içindeki çıkar çatışmaları, yeni Irak hükümetinin kurulmasını geciktirecek mi?

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)

Şii Koordinasyon Çerçevesi içinde yer alan siyasi bileşenler, bazı temel noktalarda birleşen ancak farklı yönelimlere sahip çeşitli akımlardan oluşuyor. Bu ortak noktaların başında, yürütmenin birinci kolu olan başbakanlık makamının Şii bileşenin elinde kalması gerektiği yönündeki görüş yer alıyor.

Buna karşılık söz konusu güçler, devlet yönetiminin biçimi, başbakanın karar alma alanı ve ülkenin karşı karşıya olduğu ekonomik, mali ve güvenlik sorunlarına ilişkin yaklaşımlar konusunda önemli ölçüde ayrışıyor.

Ayrıca bu gruplar, bölgesel ve uluslararası etkilerle ilgili konularda da farklı bakış açıları benimsiyor. Özellikle Irak’ın bir yandan ABD, diğer yandan İran ile ilişkilerine yönelik değerlendirmelerde belirgin görüş ayrılıkları göze çarpıyor.

Karmaşık ilişki ağı

Yaklaşık 20 lider ve siyasi figürden oluşan ve parlamentoda kendisini 329 sandalyeden yaklaşık 175’iyle ‘en büyük blok’ olarak ilan eden Koordinasyon Çerçevesi içindeki görüş ayrılıkları, anayasanın 76’ncı maddesi uyarınca hükümet kurmaya yetkili bu yapının yeni başbakanı belirleme çabalarını zorlaştırabilir. Bu durum, Koordinasyon Çerçevesi aktörleri arasındaki rekabetin yanı sıra blokların kendi içindeki karmaşık ilişki ve ittifak ağından kaynaklanıyor.

rgt
Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin önceki toplantısından (Irak Haber Ajansı)

Açıklanan sonuçlar, görevdeki Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin liderliğindeki Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu’nun 46 sandalye ile önde olduğunu gösterse de, uzmanlara göre bu üstünlük ittifakın ‘kırılgan’ yapısı nedeniyle ciddi sınamalarla karşılaşabilir. Verilere göre Sudani ve partisinin elinde garanti görülen sandalye sayısı yaklaşık 15’te kalıyor. Geri kalan sandalyeler ise farklı çıkar gruplarına mensup Şii ve hatta Sünni isimler ile partiler arasında dağılmış durumda. Bu grupların, kendi çıkarları Sudani’nin ikinci kez başbakanlık hedefiyle çeliştiği anda ittifaktan ayrılmaları olası görülüyor.

Sudani’nin ittifakı içinde öne çıkan isimlerden biri, Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı Falih el-Feyyad. Feyyad’ın siyasi hareketi, Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu’nda en az 8 sandalye kazanmış durumda. Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Ahmed Esedi’nin ise ittifak içinde 4 ila 5 sandalyesi bulunuyor. Buna ek olarak Musul ve diğer bazı bölgelerden seçilen Sünni siyasetçilerin elinde de 5 ila 6 sandalye yer alıyor.

Gözlemcilere göre zaman zaman bileşenleri arasında ‘uyumsuzluğa’ varan bir karışım oluşturan bu yapı, Sudani’nin ikinci dönem arzusunu desteklemekte yeterli olmayabilir. Bu durum, hükümet kurma sürecine ilişkin müzakerelerde Sudani’nin pazarlık gücünü de zayıflatabilir.

Maliki ve başlıca kazananlar

Nuri el-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu, 30 sandalye kazanarak Koordinasyon Çerçevesi içindeki ittifaklar arasında ikinci sırayı alsa da, Sudani’nin ittifakında görülen yapısal sorunların benzerini yaşıyor. Maliki ve partisinin (İslami Davet Partisi) yalnızca 10 sandalyeye sahip olduğu görülüyor. Seçim sonuçları, İslami Fazilet Partisi’nin koalisyon içindeki 12 sandalyeyi, Seyyidu’ş-Şuheda Tugayları lideri Ebu Ala el-Velai’nin ise yaklaşık 8 sandalyeyi kontrol ettiğini ortaya koyuyor. Bu tablo, tıpkı Sudani örneğinde olduğu gibi, Maliki’nin müzakere gücünü zayıflatıyor.

Öte yandan birçok gözlemci, Asaib Ehli’l Hak lideri Kays el-Hazali ile bir ölçüde Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri’nin diğer Şii parti ve güçlere kıyasla avantajlı olduğuna işaret ediyor. Bu durum, iki ismi hükümet kurma sürecinin ve başbakan belirleme müzakerelerinin en etkili aktörleri arasında konumlandırıyor. Bunun nedeni, her iki liderin de 11 Kasım’da yapılan son seçimlerde başka parti ya da oluşumlarla ortak listeye girmeden elde ettikleri ‘saf’ sandalye sayısı. Nihai sonuçlara göre Asaib Ehli’l Hak 27, Bedir Örgütü ise 21 sandalyeyi tek başına kazandı. Bu da onlara, Koordinasyon Çerçevesi masasında iki kat daha güçlü bir pazarlık imkânı sağlıyor.

ABD’nin terör listesi

İttifaklar ve koalisyonlar içindeki karmaşık ilişki ağının yanı sıra, İran’a yakınlığıyla bilinen ve ABD’nin terör listesinde yer alan bazı isimlerin durumu da Koordinasyon Çerçevesi içinde başbakan seçimi sürecini daha da zorlaştırabilecek bir unsur olarak değerlendiriliyor. Gözlemciler bu görüşlerini, Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in “ABD’nin silahlı gruplarla bağlantılı isimlerin yeni kabinede yer almasını kabul etmeyeceği” yönündeki açıklamasına dayandırıyor.

ABD’nin terör listesinde yer alan Ebu Ala el-Velai’nin yanı sıra, 6 sandalye kazanan Ketaib Hizbullah da öne çıkan yapılardan biri. Aynı şekilde Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu içinde bulunan Ensarullah el-Evfiya Hareketi’nin lideri Haydar el-Garvayi de dikkat çekiyor. Öte yandan Asaib Ehli’l Hak daha önce ABD yaptırım listesine alınmıştı; bunun yanında Haşdi Şabi çatısı altında faaliyet gösteren ve Koordinasyon Çerçevesi’ne bağlı bazı diğer isimler de benzer yaptırımlara tabi bulunuyor.