Uluslararası tarafların hesaplaşma arenası: Deyrizor

Suriye’nin Fırat'ın Gelini diye bilinen şehri, ABD, İran ve Rusya arasında bir hesaplaşma arenasına dönüştü

Deyrizor kırsalındaki el-Bağuz köyüne bakan bir tepede nöbet tutan bir SDG üyesi, 2021 (AFP)
Deyrizor kırsalındaki el-Bağuz köyüne bakan bir tepede nöbet tutan bir SDG üyesi, 2021 (AFP)
TT

Uluslararası tarafların hesaplaşma arenası: Deyrizor

Deyrizor kırsalındaki el-Bağuz köyüne bakan bir tepede nöbet tutan bir SDG üyesi, 2021 (AFP)
Deyrizor kırsalındaki el-Bağuz köyüne bakan bir tepede nöbet tutan bir SDG üyesi, 2021 (AFP)

Mustafa Rüstem

Suriyeliler, özellikle de Deyrizor halkı, 2013 yılının mayıs ayı başlarında şehirlerinin Fırat Nehri'nin iki yakası arasındaki köprü çöktüğünde yaşananları hala dün gibi hatırlıyor. Köprü 1930'lu yıllarda inşa edilmişti. Ama sonra köprü çöktü ve nehrin sularına gömüldü. Bir çöl şehri olan Deyrizor da onunla birlikte çöküp gitti. Şehir, sanki lanetlenmiş gibi, hala barut, petrol ve gaz kokuyor. Şiddetli çatışmaların ardından harap olmuş sokakları ve binalarıyla boy gösteriyor.

Suriye’de 2011 yılında savaşın patlak vermesinden sonra doğup büyüyen savaş kuşağı, Fırat Nehri üzerindeki köprünün hatıralarından habersiz. Duvarında ev sahiplerinin köprüde çekilmiş hatıra fotoğrafı olmayan ev yok. Şehirlerinin ve gururlarının sembolü, anılarının tanıdık mekânı, heyecanlı gezilerinin alanı ve her yüzücünün eviyken, üzerinden nehre atlayan her yüzücünün, maceraperestin ve üzerinden ya da yanından yürüyen her gelinin favori mekanıyken neden anılarında olmasın ki.

Şiddetli çatışmalar nedeniyle köprünün çökmesi, metal halatların kesilmesi ve yapısal kirişlerin çatlamasıyla Heyetu Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve DAEŞ terör örgütleri, Deyrizor Asma Köprüsü’nün yaşamına son vererek Fırat'ın iki yakası arasındaki son bağı da kopardı.

İki terör örgütü, Deyrizor Asma Köprüsü’nün yanı sıra Deyrizor kırsalındaki Elbukemal’de bulunan el-Bağuz ve es-Suveyiyye köprülerini, Rakka'daki eski ve yeni köprüleri ve Rakka'nın Maadan köyündeki el-Kalita, el-Abbara ve el-Muğlife köprülerini havaya uçurarak el-Cezire bölgesini Suriye'nin diğer şehirlerine bağlayan tüm köprülerin sonunu getirdi.

scdvf
Deyrizor'da Fırat Nehri'nin iki yakasını bir araya getiren asma köprünün yıkıldıktan sonraki görüntüsü (Independent Arabia)

DEAŞ, 2014 yılında kurulmasından sonra nehrin iki yakası arasındaki 600 kilometreden fazla bir alanda şehirleri parçalamak istedi ve 2019 yılında Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'un doğu kırsalındaki el-Bağuz köyünde uğradığı yenilgiye kadar tüm bölge en şiddetli çatışmalara tanık oldu. O tarihten bu yana Deyrizor bir yandan Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) de aralarında bulunduğu yerel silahlı gruplar ile diğer yandan düzenli ordu ve İran destekli milisler arasında birbiriyle rekabet halindeki nüfuz alanlarına bölünmüş durumda. Buna DEAŞ’la mücadele için kurulan uluslararası koalisyona liderlik eden ABD’nin varlığı eşlik ediyor.

Çatışmalar ve nüfuz

Başkent Şam'ın 450 kilometre kuzeydoğusunda yer alan Deyrizor, 2013 yılından bu yana şiddetli çatışmaların yükü altında eziliyor. Suriye’de 2011 yılında protesto hareketlerinin başlamasından Suriyeli silahlı muhalif grupların şehrin kontrolünü ele geçirmesine, ardından Suriye ordusunun 2017 yılında Rus ve İranlı müttefiklerinin desteği ve yardımıyla şehri kontrol etmesine kadar şiddetli çatışmalara tanık olan Deyrizor, başta DEAŞ olmak üzere zaman zaman terör örgütlerinin kontrolüne de geçti. ABD liderliğindeki DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), DEAŞ’ı 2019 yılında Deyrizor'un doğu kırsalında örgütün son kalesi olan el-Bağuz köyünde yenilgiye uğratmayı başardı.

Bugün ise Deyrizor’un kent ve kırsalı, Kürt ve Arap gruplar ile çeşitli etnik ve dini unsurlardan oluşan ve omurgasını Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) oluşturduğu bir askeri ittifak olan SDG tarafından kontrol edilen çatışmaların yaşandığı bölgelere bölünmüş durumda. SDG, şu an Deyrizor’un yarısını kontrol ediyor. Suriye topraklarının yüzde 25,64'ünü kontrol eden SDG, Rakka, Haseke ve Halep illerinin bazı bölümlerinin yanı sıra, Fırat Nehri'nin doğu yakasında da yoğun olarak kontrol sağlıyor.

scdvf
Suriye'nin kuzeyindeki Deyrizor şehrinde yer alan el-Bağuz köyünden bir kare (AFP)

Kürt güçleri kontrol ettikleri bölgelerde özyönetim ilan etmeye çalışırken bir yandan Suriye ordusuyla, diğer yandan Türk ordusu ve Ankara destekli muhalif Suriye Milli Ordusdu (SMO) ile çatışmalara giriyorlar. Bölgedeki Amerikan askeri sayısının 900'e düşmesinin ve Washington'ın DEAŞ’a karşı mücadeleyi sona erdirmesinin ardından birkaç kez askerlerini geri çekme tehdidinde bulunmasına rağmen, ABD kuvvetleri 2015 yılındaki müdahalesinden bu yana Deyrizor'un el-Badiye (Çöl) bölgesindeki petrol ve gaz kaynaklarını kontrol etmeye ve el-Ömer, et-Tenef ve Koniko gibi askeri üslerde konuşlu kalmaya devam ediyorlar.

Öte yandan Suriye ordusu, Deyrizor’un diğer yarısını kontrol etmeyi sürdürüyor. Suriye ordusu, Türk ordusunun kuzeyde geniş çaplı bir operasyon başlatmasının ardından Rusya'nın himayesinde 2019 yılının ekim ayında iki taraf arasında imzalanan anlaşma kapsamında Suriye'nin kuzeydoğusunda SDG tarafından kontrol edilen bölgelere konuşlandı ve Deyrezzor'daki el-Verd, et-Tim, eş-Şula ve en-Nişan gibi petrol sahalarını kontrol altına aldı.

Gazze’deki savaş

Diğer taraftan ABD savaş uçaklarının geçtiğimiz şubat ayında Suriye-Ürdün sınırı yakınlarında düzenlenen saldırıda üç Amerikan askerinin öldürülmesine misilleme olarak İran'a ait mevzileri ve İran destekli grupları hedef almasından sonra bölgede göreceli sakinlik dönemi hüküm sürdü. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin geçtiğimiz temmuz ayı sonlarında Tahran'da öldürülmesine İran'ın misilleme tedidiyle birlikte Deyrizor’un mahalleleri ile İran destekli milislerin Elbukemal ve el-Meyadin beldelerindeki nüfuz bölgeleri arasında tansiyonun yükselmesi, sık sık çatışmaların yaşanması ve ABD’nin kullandığı askeri üslerin bombalanmasıyla gerginlik yeniden tırmanmaya başladı.

İran'ın ‘sahaların birliği’ diye adlandırdığı, 7 Ekim 2023 tarihinde fitili ateşlenen Hamas Hareketi ile İsrail ordusu arasında devam eden savaştaki rolü ve desteği herkes tarafından biliniyor. Buna karşın Tel Aviv, savaşı başka bölgelere doğru yaymak ve İsrail’in iç bölgelerindeki etkisini azaltmak için Tahran’ı kasıtlı olarak kendi sınırları dışındaki bir savaşa sürüklüyor.

Gözlemcilere göre Deyrizor, başta İran ile ABD arasında olmak üzere uluslararası tarafların hesaplaşma sahasına dönmüş durumda. Zira ABD, İran’ın nüfuz bölgelerine çok yakın olan üslerinin, Washington ve diğer yabancı ülkelerin İran’ın beklenen misillemesine karşı İsrail'e yardım etmesi halinde, tıpkı geçtiğimiz nisan ayındaki saldırıda olduğu gibi hedef alınmasından endişe ediyor.

ABD güçleri ve İran destekli milisler, o tarihten bu yana güdümlü füzeler ve silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) karşılıklı olarak mevzileri ve üsleri bombalıyor. ABD, Fırat Nehri kıyısı boyunca İran'ın nüfuz bölgelerine bakan gözlem kuleleri inşa ederken, Irak’tan Suriye’ye havadan ve karadan lojistik malzeme, teçhizat ve gelişmiş füzeler içeren takviyelerde bulunuyor.

Washington'daki Reconnaissance Araştırma ve Çalışmalar Merkezi Başkanı Abdulaziz el-Anceri, ABD'nin önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan başkanlık seçimlerinden ötürü net bir politikasının olmadığı bir dönemden geçtiğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı analize göre Anceri, “ABD'nin askeri varlığı, dengeyi korumak, özellikle Gazze'de devam eden savaş ve Lübnan'a yayılma olasılıkları çerçevesinde İran'ın Suriye'de daha fazla bölgeye konuşlanmasını önlemek için son derece önemlidir. Bunun yanında savaş halinde olduğu sürece ABD'nin çekilmesini kabul etmeyecek olan İsrail'e karşı direniş ekseninden İran koridoru açılmasını engellemek de gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

İran tarafından 2017 yılından bu yana oluşturulan ve Suriye, Irak, İran ve Lübnan'ı birbirine bağlayan kara koridoru, İsrail ve ABD üsleri için en tehlikeli kara koridorlarından biri. Dolayısıyla, Irak, Suriye ve Ürdün sınır üçgeninde yer alan et-Tanf Askeri Üssü’ndeki ABD güçleri, Suriye’nin çöl bölgesinde rol oynaması beklenen ve Özgür Suriye Ordusu olarak adlandırılan Suriyeli muhalif gruplara bağlı olduğu bildirilen savaşçıları eğitiyor.

Yayılma haritası

İran'a ve İran Devrim Muhafızları Ordusu’na (DMO) bağlı güçlerin Şam, Halep ve Humus kırsalındaki birçok bölgeye konuşlanmasına rağmen, Deyrizor, mevzi ve savaşçı sayısı bakımından İran'a bağlı en büyük askeri oluşuma sahip bölge olmaya devam ediyor. Suriye’nin doğusunda yer alan Deyrizor, Tahran'ın sadece askeri amaçlarla Lübnan'ın güneyine değil, aynı zamanda ekonomik amaçlarla Akdeniz'e ulaşmak için seçtiği stratejik rotayı güvence altına almak için kritik öneme sahip bir nokta ve bağlantı rolü de oynuyor.

zxvdf
Deyrizor, halen devam eden uluslararası taraflar arasındaki bir çatışmanın ardından hayat rutinini ve ruhunu kaybetti (Independent Arabia)

İran destekli milisler, Fırat Nehri’nin batı yakasındaki nüfuz alanlarını, şehrin merkezinden başlıca kaleleri olan Elbukemal ve el-Meyadin beldelerine kadar genişlettiler. Bu nüfuz alanında 130 civarında askeri mevzinin yanı sıra eğitim ve destek için kullanılan noktalar da yer alıyor.

İran destekli milislerin en ünlülerinden biri olan Fatımiyyun Tugayı unsurları şehrin içinde konuşlanmışken, Zeynebiyyun Tugayı askeri hava üssü ve çevresinde konuşlanmış durumda. Birim 313 olarak bilinen Lübnan’daki Hizbullah Hareketi’nden yüzlerce unsur ise şehrin içindeki karargâhlarda konuşlandırıldılar. Iraklıların ve Lübnanlıların yanı sıra Pakistanlılar, Afganlar ve İranlılar da dahil olmak üzere yabancı uyruklu unsurların varlığıyla birlikte, Ebu Fazıl el-Abbas ve Hüseyin gruplarının karargahları da burada bulunuyor. DMO’nun Suriye'de ve çeşitli sahalarda kullandığı ve son yılların en önemli silahı olan İHA’lar için kullanılanlar da dahil son derece gizli ve hassas askeri üsler de yer alıyor.

Basında yer alan haberlerde, özellikle sonuncusu Haseke kırsalındaki Harab el-Ceyr Havaalanı’ndaki üsse düzenlenen İHA’lı saldırı olmak üzere saldırıların daha yoğun ve daha isabetli hale gelmesinin ardından, acil durum operasyonlarına hazırlanan ABD’nin bölgedeki üslerinde alarm düzeyinin yükseldiği, lojistik takviyelerin yapıldığı ve Ulusal Muhafızlardan 230 askerinin Suriye’ye ve Irak'a gönderildiği bildirildi.

ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) Sözcüsü Patrick Ryder, düzenlediği basın toplantısında, son saldırıda sekiz askerin yaralandığını açıkladı. Yaralıların beyin sarsıntısı ve duman soluma nedeniyle tedavi gördüklerini ve saldırıda İran destekli milislerin parmağı olduğunun düşünüldüğünü belirtti. Saldırıda İran destekli milislerin parmağı olduğuna işaret eden Ryder, Deyrizor kırsalında bulunan Ömer Petrol Sahası'nda ABD'nin bölgedeki en önemli üslerinden biri olduğunu, bir İHA, bir helikopter pisti ve bir gözaltı merkezinin bulunduğunu ve Deyrizor'daki petrol sahaları çevresindeki en hassas üsleri arasında bulunduğunu belirtti.

xcvf
Deyrizor şehrinin içinden geçen Fırat Nehri (Independent Arabia)

Tüm bunlar, İran tarafından desteklendiğine inanılan bölgedeki Arap aşiretleri ile ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon destekli SDG arasındaki çatışmaların, aşiret ayaklanmalarının durmasının üzerinden bir yılı aşkın bir süre ve iki taraf arasındaki çatışmalarla sınırlı kalmasının ardından, Washington için utanç verici bir zamanda gerçekleşiyor.

Suriye’nin sadece iç çatışmalardan değil, uluslararası taraflar arasındaki çatışmalardan da en çok etkilenen şehir olmaya devam eden Deyrizor, petrol ve doğalgaz açısından zengin bir şehir olması ve İran'ın İsrail ve ABD’ye karşı savaşında ileri mevzilere ulaşmasında köprü görevi gören hassas konumu nedeniyle yıllardır nüfuz mücadelesinin arenası haline geldi. Hüzünlü Fırat Nehri kıyısındaki Deyrizor Asma Köprüsü de artık yok.



HDK, Kadugli'deki BM merkezine saldırdı

Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
TT

HDK, Kadugli'deki BM merkezine saldırdı

Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)
Kuzey Kordofan'daki bir kampta gıda yardımı için sıra bekleyen yerinden edilmiş kişiler (AFP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli’ye insansız hava aracı (İHA) saldırısı düzenleyerek Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Bu saldırı sonucunda Bangladeşli altı asker hayatını kaybetti. Şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, personelini tahliye etmeye başladı. Şehir ayrıca sakinlerinin toplu göçüne tanık oluyor.

Sudan Geçici Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranıştır ve uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saymayı ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etmeyi amaçlamaktadır.”

Açıklamada, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunmasını sağlamak için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler’ alınması çağrısı yapıldı.

Bu gelişme, BM Genel Sekreteri António Guterres'in HDK’yı ‘kötü aktörler’ olmakla suçlamasından iki gün sonra yaşandı. Buna karşın HDK, BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladı.


İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir