Esed bölgesel gerilimi kişisel kazanca dönüştürdü

Şam’ın İran'dan uzaklaşma stratejisi Arap ülkeleriyle ilişkilerine fayda sağlıyor

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Riyad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine katılımı sırasında, 11 Kasım 2023 (Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Riyad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine katılımı sırasında, 11 Kasım 2023 (Reuters)
TT

Esed bölgesel gerilimi kişisel kazanca dönüştürdü

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Riyad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine katılımı sırasında, 11 Kasım 2023 (Reuters)
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, Riyad'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) zirvesine katılımı sırasında, 11 Kasım 2023 (Reuters)

Haid Haid

“Savaşın kazananı olmaz” sözü çoğu zaman doğru çıksa da bazı aktörler felakete yol açan durumları kendi lehlerine çevirmeyi başarabiliyorlar. Gazze'deki çatışmanın tetiklediği bölgesel gerilimi ustalıkla yöneterek kendisine siyasi kazanımlar sağlayan Suriye hükümeti için de bunu söyleyebiliriz. Suriye, İsrail'e karşı ‘Direniş Ekseni’nin’ askeri eylemlerine katılmaktan kaçınarak Arap ülkeleriyle olan bölgesel diplomatik ilişkilerini güçlendirdi.

Bu değişim sadece Şam'ın bu ülkelerin gerilimi azaltma yönündeki tutumlarına katılmasından değil, aynı zamanda İran'dan farklı bir yol izlemesinden de kaynaklanıyor. Benzer şekilde rejim, Hizbullah'ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür'ün öldürülmesinin ardından İsrail ile Hizbullah arasında yükselen tansiyonu, uluslararası konumunu güçlendirmek için kullanıyor. Lübnan'ı boşaltmaya hazırlanan yabancı diplomatik misyonlarla bağlarını güçlendirmek için kapsamlı bir çatışmanın patlak vermesi olasılığına dair artan korkuları istismar ediyor.

Uzaklaşma stratejisi

Şam uzun zamandır kendisini Direniş Ekseni'nin başlıca sac ayağı olarak görse de İsrail'in geçtiğimiz ekim ayından bu yana bölgedeki Direniş Ekseni gruplarını hedef alan saldırılarında dramatik bir artış olduğunda ve hatta İsrail’in Suriye'yi söz konusu gruplara karşı vekaleten bir savaş alanı olarak kullandığında bile bu grupların askeri eylemlerine aktif olarak katılmaktan kaçındı.

Esed'in bu yaklaşımı, Direniş Ekseni'nin ‘hepimiz birimiz, birimiz hepimiz için’ ilkesiyle yönetilen ve aynı çatı altındaki grupların bekası bir tehditle karşı karşıya kaldıklarında birbirlerini desteklemek için seferber oldukları ‘meydanların birliği’ stratejisine ters düşüyor.

Esed'in rejimine karşı halk ayaklanması sırasında Direniş Ekseni'ndeki müttefiklerinden sonuna kadar faydalanması, Lübnan, Irak ve İran'dan birçok önemli aktörün rejiminin düşmemesi için onun yanında savaşması, sonra da onlar kendisini desteklerken onları desteklemeyi reddetmesi, buradaki ironiyi daha da ilginç hale getiriyor. Roller tersine döndüğünde ise Esed sadece Hamas'a yönelik saldırılar karşısındaki tutumunda değil, Hizbullah’ın ve İran'ın doğrudan saldırılara maruz kaldığı saldırılarda da ilgisiz kalmaya devam etti.

Bir taşla iki kuş

Esed'in müdahaleci olmayan tutumuna katkıda bulunan birtakım faktörler söz konusu. Suriye, rejimin askeri kapasitesini büyük ölçüde zayıflatan ve on yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş nedeniyle hala parçalanmış durumda. Ülke ekonomisi harap halde ve gerilimin daha fazla tırmanmasının maliyetini karşılamaya hazır değil. Esed, herhangi bir askeri müdahalenin feci sonuçları olacağını açıkça belirtmiş olan İsrail'in olası bir misillemede bulunmasından endişeli. Esed'in rejim karşıtı ayaklanmaları desteklemesi nedeniyle Hamas'a karşı duyduğu hoşnutsuzluk da Hamas’ı savunmadaki isteksizliğinin faktörlerinden biri.

Suriye, rejimin askeri kapasitesini büyük ölçüde zayıflatan ve on yılı aşkın bir süredir devam eden iç savaş nedeniyle hala parçalanmış durumda.

Siyasi açıdan Esed rejimi, Arap ülkeleriyle gelişen ilişkilerini güçlendirmek için bu uzaklaşma stratejisinden faydalanıyor. Arap ülkeleri, Gazze’deki savaşın başlamasından bu yana olası bölgesel bir çatışmanın patlak vermesini önlemek için tansiyonu düşürme yaklaşımını benimsedi. Arap devletleri, uzun zamandır Suriye’yi İran’ın nüfuz alanından uzaklaştırmaya çalışırken Şam, dış politikasının Tahran’ınkinden ziyade onlarınkine daha yakın olmasına gayret etti. Bu genel tutumların farkında olan rejim, her ne kadar hayatta kalma güdüsüyle hareket etse de Arap ülkelerinin tutumuyla uyumlu olarak kendi uzaklaşma stratejisini formüle etti.

Suriye Devlet Başkanı Esed, bu çabasının, İsrail’in Hamas’ı yok etmesini engellemeyi amaçlayan İran’ın misilleme stratejisinden uzaklaşmak gibi ek bir öneme sahip olduğunu belirtmek gerekir. Rejimin ölçülü yaklaşımının faydaları sadece Arap Birliği (AL) üyeliğine dönmesinin ardından Arap ülkeleriyle artan diplomatik etkileşimlerinde görülmüyor, aynı zamanda bu yılın başlarından beri Şam'da artan Arap diplomatik varlığından da anlaşılıyor.

Suriye rejiminin uluslararası konumunun güçlendirilmesi

Gazze’deki savaş nasıl Suriye rejimine Arap ülkeleriyle ilişkilerinde fayda sağladıysa, İsrail ile Lübnan'daki Hizbullah Hareketi arasında artan geniş çaplı savaş korkusu da rejime uluslararası ilişkilerini güçlendirme fırsatı sunuyor. İsrail ve Hizbullah arasında 8 Ekim'den bu yana devam eden karşılıklı saldırılar neredeyse günlük bir olay haline gelse de topyekûn savaş riski son günlerde ayyuka çıktı. Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Haniye'nin Tahran'da öldürülmesinin ardından İsrail'in Lübnan'ın güneyinde Hizbullah'ın üst düzey askeri komutanı Fuad Şükür'e suikast düzenlemesiyle gerilim tırmandı. İran ve Hizbullah'ın güçlü bir misillemede bulunacağı beklentisi ve İsrail'in misilleme niyeti, durumun hızla kontrolden çıkabileceği korkusunu körükledi.

zscdvf
Lübnan'ın güneyindeki el-Kefur beldesinde İsrail’in düzenlediği hava saldırısı sonucu isabet alan bir binada meydana gelen hasar, 17 Ağustos 2024

Bu durumun bir sonucu olarak, olası tahliyeleri koordine etmek amacıyla uluslararası misyonlar ile Suriye’nin Beyrut Büyükelçiliği arasındaki temaslar yoğunlaştı. Uzun bir sessizlik döneminin ardından başlayan temasları, sadece bazı Latin Amerika ülkeleri gibi geleneksel olarak dost ülkelerin Lübnan'daki büyükelçilikleri değil, aynı zamanda Norveç, İsviçre ve İtalya gibi Batı ülkelerinin büyükelçilikleriyle yapılan görüşmeler de yoğunlaştırdı. Lübnan'daki Birleşmiş Milletler (BM) misyonlarının da benzer adımlar attığı ve savaş durumunda olası tahliyeler için planlama yaptıkları bildirildi. Kaynaklar, Suriye Beyrut Büyükelçiliği’nin de Şam'dan gelen talimat üzerine iş birliği yapmaya hazır olduğunu ifade etti. Ancak bu gelişmeleri kendi çıkarları doğrultusunda kullanmadaki hesaplılığı ve becerisiyle tanınan Esed'in karşılığında ne talep ettiği henüz netlik kazanmış değil.

Kazan-kazan durumu

Suriye, devam eden çatışmalar ve rejim güçlerinin kontrolünde olan bölgelerdeki kırılgan güvenlik durumu nedeniyle, ihtiyaç duyulduğunda insanların tahliyesi için genellikle uygun bir yer olarak görülmüyor. Fakat İsrail ve Hizbullah arasında topyekûn bir savaş çıkması durumunda, özellikle de Lübnan içinde hava ve deniz ulaşımına olan yüksek talep nedeniyle tahliyelerin hızlı bir şekilde gerçekleştirilmesi gerekiyorsa, Suriye Lübnan üzerinden olası bir kaçış rotası haline gelebilir. İsrail'in Beyrut Uluslararası Havaalanı’nı ya da deniz limanlarını hedef alması halinde Şam, yedek bir seçenek olabilir. Bu senaryo, özellikle de 2006 yılında İsrail-Hizbullah savaşı sırasında havaalanının bir ay boyunca kapalı kalması nedeniyle göz ardı edilmemeli. Zira bu şartlar altında Şam Uluslararası Havaalanı ya da Amman Uluslararası Havaalanı aracılığıyla Suriye üzerinden tahliyeler bir zorunluluk haline gelecektir.

Böyle bir durumda, tahliyeler gerçekleşse de gerçekleşmese de Suriye rejiminin bundan fayda sağlayacağının anlaşılması önemli. Rejim iş birliği yapmayı kabul ettiğinde, geçmişte kendisine haksızlık etmiş olanlar da dahil olmak üzere başkalarına yardım etme konusunda ahlaki üstünlüğe sahip olduğu iddiasında bulunabilir. Ayrıyeten söz konusu iş birliği, daha önce büyükelçiliğiyle temasa geçmek için hiçbir nedeni olmayan misyonlarla temaslarını otomatik olarak artıracaktır. Bazı diplomatik misyonların da Suriye içinde düzenlemeler yapması gerekebilir. Bu da Şam'a daha fazla ziyarette bulunulmasına yol açabilir.

Bunun da ötesinde Şam’ın olası tahliyelerden faydalanarak bahsi geçen diplomatik misyonlara Suriye'deki faaliyetlerini yeniden başlatmaları ya da bu tür hazırlıkların lojistik gereklilikleri olduğu bahanesiyle faaliyetlerini genişletmeleri için baskı yapmasından korkuluyor. Lübnan'daki mevcut gerginlik barışçıl bir şekilde sona erse bile, birçok misyonun gelecekte benzer senaryoların ortaya çıkması ihtimaline karşı Şam ile iletişim kanallarını açık tutmayı tercih edeceğine şüphe yok.

Böyle bir durumda, tahliyeler gerçekleşse de gerçekleşmese de Suriye rejiminin bundan fayda sağlayacağının anlaşılması önemli. Rejim iş birliği yapmayı kabul ettiğinde, geçmişte kendisine haksızlık etmiş olanlar da dahil olmak üzere başkalarına yardım etme konusunda ahlaki üstünlüğe sahip olduğu iddiasında bulunabilir.

Suriye rejiminin Gazze’deki savaştan elde ettiği kazanımlar ve bunun geniş kapsamlı etkileri göz ardı edilmemeli. Şam’ın bölgesel ve uluslararası konumunu güçlendirmesi ona bazı siyasi avantajlar sağlayabilir, ancak bu kazanımlar Esed'in bugün karşı karşıya olduğu ve rejiminin uzun vadede hayatta kalmasını tehdit eden ekonomik zorlukları hafifletmez. Dahası, Esed'in manevralarının olası yansımalarını yakından takip edilmesi büyük önem taşıyor, zira özellikle tansiyonun yükselmeye devam etmesi halinde Esed'in tüm taraflara oynamayı sürdürmesi pek olası görünmüyor.

.Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinde çevrilmiştir.



Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
TT

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Lübnan genelinde Hizbullah çağrı cihazları ve telsizlerine yönelik eşi benzeri görülmemiş güvenlik ihlali ve salı ile çarşamba günleri binlerce eş zamanlı patlama, kişisel cep telefonlarının ne kadar tehlikeli olduğu ve nasıl uzaktan patlatılabildiği konusunda birçok soruyu gündeme getirdi.

Cep telefonu bataryaları son derece yanıcı kimyasallardan üretilir, ancak bir kontrol ünitesi doğrudan bataryaya bağlıdır ve bataryayı güvende tutmak için özel bir yazılımla donatılmıştır.

DeepSAFE Technology'nin kurucusu ve McAfee, Intel ve Nokia'da güvenlik ve koruma araştırmaları eski başkanı olan Ahmed Sallam'a göre bu kontrol ünitesi, en önemlisi tüm üniteyi bataryanın sıcaklığını ateşleme noktasına yükseltebilecek kötü amaçlı yazılım içeren başka bir ünite ile değiştirmek olan çok sayıda hackleme yöntemi ile kötü niyetli olarak manipüle edilebilir. Bu, Lübnan vakasında olduğu gibi belirli cihazları hedef almak için yapılabilir.

grbtny
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarında hayatını kaybedenler için düzenlenen cenaze töreninden (AFP)

Şarku’l Avsat'a konuşan Sallam, “Kötü niyetli bir şekilde üretilebilen bataryalar da var. Bunlar ya sıcaklığı belirli bir dereceye yükselterek ya da patlatma sistemini harekete geçiren bir ünite aracılığıyla ateşlenebilen patlayıcı maddeler içerirler. Tüm bunlar, radyo dalgaları ya da herhangi bir kablosuz elektrik dalgası yoluyla uzaktan sinyal alabilen harici bir iletişim ünitesi ile bataryaya içeriden bağlı çok küçük bir kontrol ünitesi yerleştirilerek yapılabilir” ifadelerini kullandı.

Sallam sözlerini şöyle sürdürdü: “Dış dünya ile iletişim olmasa da patlamalar senkronize edilebilir. Kötü amaçlı yazılım, tıpkı saatli bombaların çalıştığı gibi, tüm patlamaların aynı anda gerçekleşmesi için belirli bir anı bekleyebilir.”

Los Angeles'taki California Üniversitesi Kimya Bölümü'nde yardımcı doçent olan ve pil geliştirme ve üretiminde uzmanlaşmış bir ABD şirketi olan Nanotech Energy'nin bilim ve teknoloji şefi Maher el-Kady, “Lübnan'daki patlamalar tesadüfen değil, kasıtlı olarak meydana geldi. Büyük olasılıkla cihazlara uzaktan etkinleştirilen bir kontrol devresi yerleştirilmişti. Bu da patlamaların senkronizasyonunu açıklıyor” şeklinde konuştu.

cdvfgthy
Lübnan Ordusu tehlikeli gördüğü telsiz ve çağrı cihazlarını imha etmek üzere topluyor. (AFP)

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan el-Kady, “Herhangi bir bataryanın patlamasına yol açabilecek birkaç mekanizma vardır. Bunlardan ilki, mobil cihazın ya da elektrikli otomobilin bataryaya metal bir cismin girmesine yol açan bir kazaya maruz kalması ya da batarya parçalarının sıkışmasına ve parçalarının tahrip olmasına yol açan yüksek orandaki basınç yahut da bataryanın yüksek bir yerden düşerek parçalarının tahrip olmasıdır. İki olasılık daha var: Birincisi bataryanın sıcaklığının çok yüksek oranlara çıkmasına neden olarak patlamasına yol açan harici bir katalizörün varlığı ve ikincisi de bataryanın içindeki pozitif terminalin negatif terminale bağlanmasına yol açan harici bir etkileyicinin varlığıyla ilgili” ifadelerini kullandı.

Uzmanlara göre cep telefonları hacklenebilir. Ayrıca üretim ya da tedarik aşamalarından herhangi birinde ya da internet üzerinden erişilerek patlatılmak üzere içlerine kötü niyetli yazılımlar entegre edilebilir.

El-Kady, kasıtlı bir dış neden olmaksızın, üretim hataları nedeniyle bir pilin patlama olasılığının 10 milyon pil başına bir pili geçmediği konusunda kamuoyuna güvence verirken, pillerin 150 santigrat derecenin üzerine çıkabilen yüksek sıcaklıklara dayanmasını sağlamak için titiz testler yapıldığını da belirtti. Ancak bu durum, çağrı cihazlarında ve modern mobil cihazlarda bulunan lityum-iyon pilleri ‘saatli bomba’ olarak tanımlamasına engel olmadı. “Pil patlamalarının neden olduğu hasar, pilin boyutuna ve kullanıcının konumuna veya insan vücudunun hayati organlarından herhangi birine ne kadar yakın olduğuna bağlıdır” diyen el-Kady, elektrikli arabalar söz konusu olduğunda durumun daha da kötüleşeceğini, çünkü batarya boyutlarının bir cep telefonu bataryasının 5 bin ila 7 bin katına ulaşabileceğini belirtti.

Tedarik zincirleri

Yaşananların tekrarlanmasının nasıl önlenebileceği konusunda ise Sallam, tedarik zincirinin güvence altına alınması gerektiğine işaret ederek, Lübnan'a gelen cihazlarda olası değişiklikleri kontrol etmenin ve içlerine yeni bileşenler yerleştirilip yerleştirilmediğini test etmenin birçok yolu olduğunu açıkladı.

 

ascdvrg
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Teknik olarak, hassas bir terazi kullanılarak, ne kadar küçük olursa olsun cihazın ağırlığındaki herhangi bir değişiklik tespit edilebilir, böylece üzerinde herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığı anlaşılabilir. Bu hassas terazi, başta batarya olmak üzere her bir birimin ağırlığını doğru bir şekilde hesaplamak için kullanılmalıdır. X-ray ve CT Scan gibi radyolojik cihazların yanı sıra patlayıcılar için kimyasal tespit üniteleri de kullanılabilir ve tüm bu teknik araçlar genellikle havaalanlarının içinde kullanılır. “Lübnan örneğinde meselenin ele alınışında büyük bir güvenlik açığı olduğunu düşünüyorum” diyen Sallam, herhangi bir patlayıcı maddenin varlığını ya da yokluğunu teyit etmek için kullanılabilen teknolojilerin mevcut olduğunu vurguladı.

fvrbgty
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanları (AP)

Medya kuruluşlarına göre, Lübnan'daki çağrı cihazları Tayvanlı bir şirket tarafından tasarlanmış ve Avrupa'da bilinmeyen başka bir şirkete üretim lisansı verilmişti. Bu nedenle üretim güvenliği ve uygulama kalitesi ile ilgili konular tespit edilememiş olabilir.

Genel olarak çağrı cihazları, ister alıcı uçta tek yönlü bir bağlantı olsun, ister alıcı ve verici uçta iki yönlü bir bağlantı olsun, iletişim sürecini kontrol etmek için bir sunucuya ihtiyaç duyar. Ancak Sallam'a göre bu sunucular veri tabanlarına sahip ve genellikle siber saldırılara ve hacklere karşı savunmasız olan dijital işletim sistemlerini çalıştırıyor.

“Çağrı cihazları tedarik zinciri boyunca değiştirilebilir, aynı şey sunucular için de geçerli olabilir” diyen Sallam, cihazların kendilerinin de değiştirilebileceğini ve üretim süreçleri ya da nakliye ve tedarik zincirleri sırasında ‘kötü niyetli’ yazılımlar eklenebileceğini açıkladı.