Filistinliler ve ulusal hareketi yeniden yapılandırma

Genel seçim çağrısıyla ulusal hareketin yeniden yapılandırılması

Beyrut'un güney banliyösünde Filistinli mültecilerin yaşadığı Burc el-Beracne Mülteci Kampı’nda merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın çizildiği bir duvar resmi, 5 Şubat 2024 (AFP)
Beyrut'un güney banliyösünde Filistinli mültecilerin yaşadığı Burc el-Beracne Mülteci Kampı’nda merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın çizildiği bir duvar resmi, 5 Şubat 2024 (AFP)
TT

Filistinliler ve ulusal hareketi yeniden yapılandırma

Beyrut'un güney banliyösünde Filistinli mültecilerin yaşadığı Burc el-Beracne Mülteci Kampı’nda merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın çizildiği bir duvar resmi, 5 Şubat 2024 (AFP)
Beyrut'un güney banliyösünde Filistinli mültecilerin yaşadığı Burc el-Beracne Mülteci Kampı’nda merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın çizildiği bir duvar resmi, 5 Şubat 2024 (AFP)

Esad Ganem

Filistin ulusal hareketi içindeki reform çağrıları, İsrail'in Gazze Şeridi'nde devam eden katliamının arka planında giderek artıyor. Bazıları bu tartışmaları ‘yeni bir keşif’ ve yeni bir başlangıç olarak göstermeye çalışıyor ve Güney Afrika’nın Uluslararası Adalet Divanı'ndaki (UAD) açtığı davada Gazze halkına karşı ‘soykırım’ savaşı olarak bilinen en kötü savaş suçlarından biri karşısında ortak bir ulusal tutumun sergilenemediği Filistin’in feci durumundan bir uyanışa yol açabileceğini düşünüyorlar.

Filistin ulusal hareketinin yeniden yapılanma, Filistin'in içinde bulunduğu durumdan kurtarılması ve benzeri reformlara olan ihtiyacıyla ilgili tartışmalar yeni başlamadı. İngiliz Mandası döneminde ortaya çıkmasıyla başlayan bu tartışmalar, Filistin ulusal hareketinin Nekbe (büyük felaket) sonrası yeniden yapılanma deneyimine kadar ve Oslo sonrası dönemde de devam etti. Belki de bununla en alakalı hareketler, Hacı Muhammed Emin el-Hüseyni'nin erken dönem ulusal harekete liderlik etmesine yönelik muhalefetle ilişkili olanlardı. Bu muhalefet, her ne kadar daha öncesinde öncüleri ve fikirleri olsa da Birinci Dünya Savaşı sonrasında ve İngiliz Mandası'nın başlangıcında şekillenmeye başladı. Müftü'nün liderliğine muhalefet, Naşaşibi ailesi ve Hüseyni ailesi arasındaki ‘aşiret’ anlaşmazlığı ve Naşaşibi ailesinin, rakip Hüseyni ailesine mensup olan Kudüs Müftüsü’nün yerine oğullarından birinin bu görevi üstlenmesini istemesi gibi çeşitli itirazları ve akımları kapsıyordu. Ancak Kudüs Müftüsü Hacı Muhammed Emin el-Hüseyni'nin liderliğine yönelik muhalefet bununla sınırlı değildi. Zira 1932 yılında kurulan İstiklal Partisi'nin temsil ettiği milliyetçi akımların yanı sıra solcu-komünist güçler ve yükselen liberal güçler de bu muhalefete dahil oldu. Filistin toplumu esasen Kudüs Müftüsü ve liderliğini destekleyenler ile Ragıb Naşaşibi ve onun müftü olma hevesini destekleyenler olarak ikiye ayrılmıştı. Bu durum anlaşmazlıkları, entrikaları, silahlı direnişe karşı ihanet suçlamaları, meşru olmayan liderliği ve daha birçok noktayı içeriyordu. Bilindiği üzere işler karşılıklı tasfiyelere dönüştü ve Filistin Devrimi (1936-1939) ile sonuçlandı. Siyasi ve pratik olarak bu anlaşmazlıkların Filistinlilerin ve Filistin ulusal hareketlerinin 1948 yılındaki Nekbe sırasındaki tarihi yenilgisine olan katkısı göz ardı edilemez.

Öte yandan yenilgiye ve ulusal çöküşe yerinden edilme, Yahudi devletinin kurulması ve Filistin'in büyük bir bölümünü kontrol etmesi, Filistin'in geriye kalan topraklarından Batı Şeria ve Kudüs'ü Ürdün ordusu, Gazze Şeridi'ni ise Mısır ordusu tarafından kontrol edilmesi, yani ülkenin yerli halkını temsil eden ulusal bir hareketin gerçek ya da algı olarak egemenliğinin ortadan kalkması eşlik etti.

Bazı Filistinlilerin Gazze Şeridi'nde Hilmi Abdulbaki liderliğinde tüm Filistinlileri kapsayan bir hükümet kurma girişimi, 1950'li yılların ikinci yarısına kadar sürdü, ancak çaresizlikle geri adım attılar. Yaser Arafat, Halil el-Vezir ve Salah Halef liderliğinde mülteci kamplarında ve diasporada yaşayan bir grup Filistinli gencin Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi (El Fetih) kuruldu. El Fetih, kuruluşunun üzerinden on yıl geçmeden özellikle Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdunnasır tarafından Filistinliler adına konuşan ve onların isteklerini temsil eden birleşik bir liderlik oluşturmak amacıyla başlatılan bir girişim olan Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) liderliği ile iç anlaşmazlıklar yaşadı ve taraflar birbirlerine karşılıklı suçlamalarda bulundu. Bu durum El Fetih’i ‘dış güçlere bağlı olduğu’ ve ‘Filistin dışı gündemleri’ uygulamak için bir araç olarak kullanmak isteyen ülkelerin çıkarlarını gözettiği suçlamalarına karşı savunmasız bıraktı. 1967 Arap-İsrail Savaşı sırasında Arap ülkelerinin yenilgisi, Arap-Nasırcı akımın gerilemesine, Arap Birliği (AL) ve Cemal Abdunnasır tarafından desteklenen FKÖ liderliğine ciddi bir darbe inmesine neden oldu. Bunu Ahmed Şukayri'nin FKÖ Başkanlığından istifası ve yerine Yahya Hammude liderliğindeki dörtlünün geçmesi izledi. Filistin’in liderliğini El Fetih devraldı ve Arafat'ın liderliğinde durumu etkin bir şekilde kontrol etti. Bu kontrol, Arafat'ın yerine Mahmud Abbas geçinceye kadar sürdü.

Arafat dönemi, Filistinliler arasındaki ciddi anlaşmazlıklar ve reform çağrıları ile noktalanırken, özellikle örgüt içinde, başta Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi (FDHKC) olmak üzere El Fetih karşıtı akımlar arasında çeşitli düzeylerde çatışmalar yaşandı, karşılıklı suçlamalar yapıldı. Ancak asıl anlaşmazlıklar El Fetih içinde, özellikle de Suriye rejiminden ciddi destek alan Ebu Salih ve Ebu Musa liderliğindeki reformist hareketin ortaya çıkması ve bu hareketin Arafat ve Filistin Yönetimi’ni yolsuzluk yapmak ve Filistin ulusal hareketini kurtuluş yolundan saptırmakla suçlayarak itaatsizlik ilan etmeleri ve ayrıldıklarını duyurmalarıydı. Bu duyuru, Filistinli silahlı gruplar arasında, özellikle de 1983 yılında Trablusşam’daki (Lübnan) Filistinlilerin yaşadığı mülteci kamplarında çatışmaların başlamasına yol açtı.

1967 Arap-İsrail Savaşı sırasında Arap ülkelerinin yenilgisi, Arap-Nasırcı akımın gerilemesine, Arap Birliği ve Cemal Abdunnasır tarafından desteklenen FKÖ liderliğine ciddi bir darbe inmesine neden oldu.

Birinci İntifada (1987-1992), ardından gelen Oslo Anlaşmaları dönemi ve Filistin Yönetimi'nin kuruluşu sırasında temelde Hamas ve İslami Cihad hareketleri tarafından temsil edilen İslamcı hareket büyümüş, Arafat’a, El Fetih’e ve FKÖ’ye içeriden ve dışarıdan meydan okumuş ve İsrail ordusuna karşı İsrail'in derinliklerinde gerçekleştirilen askeri eylemlerle Oslo Anlaşmalarını ve İsrail ile uzlaşmayı reddettiklerini ifade etmişti. Bu durum Arafat ve Filistin Yönetimi’ni Hamas ve İslami Cihad Hareketi liderlerine ve üyelerine karşı tutuklanma kampanyası gibi cezalandırıcı önlemler almaya itti. Öte yandan FKÖ içinde reforma gidilmesi ve örgütüm yeniden inşa edilmesi gerektiğine dair çağrılar yapılmaya başladı. Hamas liderleri de dahil olmak üzere çok sayıda Filistinli aktivist, lider, seçkin isim ve grup, FKÖ'nün kurumlarının yeniden inşası, Filistin genel seçimlerinin yapılması ve FKÖ'nün Filistin Yönetimi'nden ayrılması gibi fikirler de dahil olmak üzere Filistin ulusal hareketinin yeniden inşasına yönelik açık bir taleple bu çağrılara katıldı.

Hamas Hareketi’nin 2006 yılında yapılan seçimlere katılması, Filistin iç hareketinde merkezi bir noktayı temsil ediyordu. Hamas böylece Filistin Yasama Meclisi seçimlerine katılma isteğiyle Filistin Yönetimi’ni ve kurumlarıyla ilişki kurmayı resmen kabul edip seçimlerdeki başarısının ardından Filistin Yönetimi kurumlarının liderliğine fiilen katıldı. Bu katılımın gerekçesi olarak da Filistin'deki durumun düzeltilmesine doğrudan katkıda bulunma arzusunu öne sürdü. Buna FKÖ'da reforma gidilmesi ve Filistin ulusal hareketinin yeniden yapılandırılması için FKÖ'ye girmeye hazır olduğunu ilan etmesi de dahildi. Hamas’ın arzusu ve çabaları, El Fetih ve diğer Filistinli güçlerin muhalefetiyle karşılanırken bu durum 2007 yılındaki bölünmeye etkili bir şekilde neden oldu. El Fetih ve Hamas arasında şiddetli çatışmalar patlak verdi. Hamas Hareketi, Gazze Şeridi'nin, El Fetih ise Ramallah ve Batı Şeria'nın kontrolünü ele geçirdi.

İsrail ve İran'ın başını çektiği Arap ve İslam ülkeleri tarafından da körüklenen açık bölünme, suçlamalar ve rekabetler, Filistinliler arasındaki bölünmeyi daha da derinleştirdi. ‘Filistin ulusal hareketinin çöküşü’ olarak adlandırılan bu durum, Filistinlileri ortak bir ulusal çatı altında yeniden bir araya getirmesi ve köprü kurması zor bir parçalanmışlığa sürükledi. Bu apaçık gerçeğe rağmen Filistin’in ulusal bütünlüğünü yeniden tesis etmek için hem Filistinliler, hem Araplar hem de yabancı taraflar muazzam çabalar sarf etti. Ancak bu çabaların birçoğunda ya Filistin'deki durum ya da sadece Hamas - El Fetih anlaşmazlığını değil, aynı zamanda ulusal hareketin gerçek çöküşünü de yansıtan bir Filistin çatlağı yaratan değişiklikler iyi okunamadı.

Görsel kaldırıldı.
İsrail Başbakanı İzak Rabin ABD Başkanı Bill Clinton ve Filistin Devlet Başkanı Yaser Arafat, Beyaz Saray’ın bahçesinde Oslo Barış Anlaşması'nın imzalanması sonra, 13 Eylül 1993 (AFP)

Filistin ulusal hareketindeki ciddi reform çağrıları ve bunları takip eden anlaşmazlıkların her zaman şu üç sorunun yanıtına odaklanması dikkati çekiyor; birincisi Filistin halkına kim liderlik ediyor? ikincisi, Filistin mücadelesinin hedefleri neler, yani Filistinliler kolektif olarak ne istiyor? üçüncüsü ise bu hedefe nasıl ulaşacağız ve Filistin mücadelesinin stratejileri neler?

Anlaşmazlıkların temelinde genellikle iktidarı tekelleştirme ve muhalifleri ve karşıtları dışlama iddiaları, yol, vizyon ve stratejilerle ilgili görüş ayrılıkları ve uzlaşı, ulusal davaya ve temellerine bağlı olmamak gibi hainliğe ve işbirlikçiliğe varan suçlamalar yer alırken birçok durumda taraflar arasında silahlı çatışmalar yaşandı. Pratikte bu anlaşmazlıklar, Filistin ulusal hareketinin en önemli özellikleri arasında sıralanırken Filistinli taraflar arasındaki çatışmalar her zaman doğrudan ya da dolaylı olarak İsrail veya Suriye ve İran liderliğindeki Arap ve Müslüman ülkelerin rejimleriyle kurulan ortaklıklar çerçevesinde patlak verdi. Tüm bu özellikler bizi ‘eğer İsrail ve onun politikaları ve eylemleri Filistinlilerin yenilgisinde ve kötüleşmesinde başlıca faktörse FKÖ tarafından temsil edilen Filistin ulusal hareketinin performansı da Filistinlilerin yenilgisinin, özgürlük ve adalete ya da en azından durumlarını düzeltmeye ve hem kolektif hem de bireysel olarak güvenliklerini korumaya başlamalarını garanti eden makul bir siyasi çözüme giden yollarının zorlaşmasının en önemli nedenlerinden biridir’ şeklindeki tek bir merkezi sonuca götürüyor.

Filistin ulusal hareketinin çöküşü’ olarak adlandırılan bu durum, Filistinlileri ortak bir ulusal çatı altında yeniden bir araya getirmesi ve köprü kurması zor bir parçalanmışlığa sürükledi.

İsrail'in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü acımasız savaş, burada uyguladığı etnik temizlik ve Batı Şeria ile Kudüs'te tırmanan gerilim, Filistinlilerin güçsüzlüğünü, aralarındaki koordinasyon eksikliğini, ulusal hareketin çöküşünü, zayıflığını ve İsrail saldırganlığını ve ateşkesi durdurmaya ve belki de Filistin’in yeniden toparlanmasına katkıda bulunmaya yönelik ciddi bir adım atılmasındaki yetersizliğini her zamankinden çok daha açık bir şekilde gösterdi.

Bunun yanında Hamas’ın 7 Ekim'de saldırmasaydı, İsrail'in karşı saldırısının ve Gazze Şeridi'ndeki yıkıcı savaşın gerçekleşmeyeceği ya da en azından böyle bir ivme ve güçle olmayacağı da bir gerçek. Eğer Hamas, örgütlü bir Filistin ulusal hareketi olsaydı, hedefleri ve bu hedeflere ulaşmayı sağlayacak mücadele yolu ve yöntemleri konusunda net kararlar alır ve net bir yol çizerdi. Filistinlilerin kolektif bir ulusal duruşu olsaydı bile İsrail'in yaptığı her şeyi yapacağını düşünmek, Filistinlilerin İsrail'i caydırma konusundaki ortak yeteneklerinin büyük ölçüde küçümsenmesi anlamına gelir. Filistinliler, en azından İsrail'e ve işgale karşı 7 Ekim 2023 tarihindeki Hamas saldırısından daha uygun ve uyarlanabilir yollarla direnebilecekleri stratejik görüşe sahiptiler.

Görsel kaldırıldı.
Yerinden edilen Filistinliler, 15 Eylül 1948 (AFP)

Öte yandan Gazze’deki savaş ve yarattığı dehşet, Filistinlilere ulusal hareketi yeniden yapılandırmaları ve canlandırılmalarının yanı sıra İsrail'in devam eden saldırganlığına, Gazzelileri korumaya katkıda bulunmayı, İsrail'i caydırmayı ve saldırganlığını durdurmaya zorlamayı, düşmanlıkların sona ermesinin ardından gelecek olan yeniden yapılanma ve siyasi düzenlemelere ciddi bir şekilde katılmayı amaçlayan kolektif bir Filistin ulusal eylemiyle karşı koymaları gerektiğini düşünmek ve bu yolda çalışmak için bir fırsat daha verdi.

Al Majalla’da yayınlanan 21 Kasım 2023 tarihli ve ‘FKÖ Rolünü Terk Ediyor’ başlıklı makalemde, Filistin Yönetimi’ne Filistin ulusal hareketini, FKÖ çatısı altında ve önceki mutabakatlar temelinde yeniden inşa ederek Gazzelileri ve tüm Filistinlileri İsrail'in hedef almasına ve ihlallerine karşı savunma sorumluluğunu üstlenmesi çağrısında bulunmuştum. Ayrıca, İsrail saldırganlığını durdurma çabalarında Filistinlilerin sözcüsü olacak ve Filistin'in durumunun sınırlarının çizilmesine, yeniden inşasına ve belki de savaşın sona ermesinin ardından ulusal bağımsızlığın başlatılmasına ciddi katkıda bulunacak, merkezi gruplar tarafından desteklenen teknokratik bir Filistin uzlaşı hükümetinin kurulması gerektiğini vurgulamıştım. O sıra yaptığım bu çağrı, son yıllarda tartışılan çabaların ve fikirlerin bir devamı olsa da Gazze’deki savaş, savaşın etkileri ve dehşeti, özellikle İsrail'in planları ve işlediği suçlar daha önce hiç olmadığı kadar netleştikten sonra Filistin ulusal hareketinin rolünü oynayabilmesi için eleştirme ve düzeltme hakkını saklı tutarak tartışmaları bir kenara bırakıp ciddi bir eylemde bulunulmasını zorunlu kılıyordu.

FKÖ'yü Filistinliler için ‘manevi yuva’ olarak yeniden yapılandırma çağrısı zaten sorunlu bir çağrıdır. Filistinlilerin bu duruma düşmesine katkıda bulunan bir örgütün yeniden yapılanması için nasıl çağrıda bulunulabilir?

Tüm bunlarla başa çıkmanın yolu ya da cevabı sadece Batı Şeria ve Gazze'de değil, tüm Filistin topraklarında genel seçimlere gidilmesinde yatıyor olabilir. Çünkü bunun İsrail'e hizmet eden bir rejimin yeniden inşası anlamına geleceğinden korkuluyor. Ancak tüm Filistinlileri temsil eden bir ulusal hareketin yeniden inşası amacıyla Filistin'in tamamında seçimlerin yapılması gerekebilir. FKÖ'nün simgesel olan ve tüm Filistinlilerin temsilcisi olarak uluslararası alanda tanınan statüsünün korunması ve biçim ve içerik açısından temelden değiştirilmesi için bugünkünden radikal bir şekilde farklı bir biçimde yeniden inşa edilmesi için bir ön adım olacaktır. Bunun için tüm Filistinlilerin ve Filistinli grupların bu konuda ciddi ve üstü kapalı bir anlaşmaya varması gerekiyor. Fakat birbirine rakip Arap ülkelerinin yanı sıra İran, İsrail ve diğerlerine bağlı olan gruplar ve liderler varken bu mümkün mü?

Bu sorunun cevabı sadece Batı Şeria ve Gazze'de değil, tüm Filistin topraklarında genel seçimlere gidilmesinde yatıyor olabilir.

Filistinli seçkinlerin şu an üzerinde çalıştığı ulusal girişim, özellikle İsrail'in Gazze'de yürüttüğü savaş ve işlediği savaş suçlarının sonuçları çerçevesinde Filistin'in yeniden inşası ve etkin bir rol üstlenmesi için genel seçimlerin yapılmasını vurgulayarak Filistin ulusal hareketini yeniden yapılandırmayı amaçlıyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktadığına göre Gazze’de devam eden savaştan önceki girişimlerle temelde tutarlı olan bu girişim, üç temel gelişme sonrası ortaya çıktı. Bunlardan birincisi, İsrail'in herhangi bir mantıklı çözüme ve Filistinlilerle olası bir uzlaşıya varma konusundaki isteksizliği, ikincisi, Filistin'in iç durumunun kötüleşmesi ve Filistinliler arasındaki bölünmenin yanı sıra mülteci sorununun tırmanması ve üçüncüsü, uluslararası arenada yaşanan gelişmelerin, Filistin davasının uluslararası gündemdeki varlığını yok denecek kadar azaltması. Tüm bunlar Filistin Forumu, Filistin Halk Kongresi, FKÖ Yeniden İnşa Girişimi, Denizaşırı Filistinliler Konferansı, Tek Devlet Girişimi ve diğer girişimlerdeki Filistinli aktivistleri inisiyatifi Filistin ulusal hareketine geri kazandırabilecek yollar ve fikirler üzerinde düşünmeye itti.

Son dönemde Ramallah'ta Filistin Çağrı Girişimi'ni başlatmak üzere düzenlenen toplantının ardından Filistin Forumu da dahil olmak üzere çeşitli kuruluşlar tarafından düzenlenen çalıştaylarda arka planında yapılan çağrılara odaklanıldı. Şubat ayında düzenlenen bir toplantıda bin 350 Filistinli aktivist tarafından imzalanan bir bildiri yayınlandı. Bildiride İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını ve bunun feci sonuçlarını dikkate alan bir Filistin hareketinin başlatılması ve FKÖ'nün tüm Filistinlileri temsil edecek şekilde yeniden yapılandırılarak Filistin'deki durumun stratejik olarak yeniden tesis edilmesi çağrısı yapıldı. Açıklamada ayrıca, ortak bir tutum olarak referans olacak, İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşını durdurmaya ve etkili bir ateşkese ulaşmaya katkıda bulunacak bir araç olarak hizmet edecek ardından Gazze'nin yeniden inşası ve İsrail’in işlediği suçların yıkıcı etkilerini hafifletmek için çalışmak üzere Filistinli başlıca güçlerin dahil olduğu birleşik bir Filistin hükümetinin kurulması çağrısında bulunuldu.

Faşist ve ırkçı İsrail'in Gazze'yi yaşanmaz hale getirmekten, Gazze'de ve tarihi Filistin'de mümkün olduğunca çok sayıda Filistinliyi öldürmekten ve yerinden etmekten başka bir şeyi kabul etmediğinin her gün teyit edildiği mevcut dönemde bu ulusal talepten daha önemli bir şey yok. Buna da herhangi bir ciddi katkıda bulunmak için öncelikle Filistinlilerin kendi aralarında düzeni sağlamaları ve yukarıda sorduğumuz soruların cevaplarını bulmaları ya da en azından bulmaya çalışmaları gerekiyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
TT

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından... Cep telefonlarımız uzaktan patlatılabilir mi?

Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Lübnan genelinde Hizbullah çağrı cihazları ve telsizlerine yönelik eşi benzeri görülmemiş güvenlik ihlali ve salı ile çarşamba günleri binlerce eş zamanlı patlama, kişisel cep telefonlarının ne kadar tehlikeli olduğu ve nasıl uzaktan patlatılabildiği konusunda birçok soruyu gündeme getirdi.

Cep telefonu bataryaları son derece yanıcı kimyasallardan üretilir, ancak bir kontrol ünitesi doğrudan bataryaya bağlıdır ve bataryayı güvende tutmak için özel bir yazılımla donatılmıştır.

DeepSAFE Technology'nin kurucusu ve McAfee, Intel ve Nokia'da güvenlik ve koruma araştırmaları eski başkanı olan Ahmed Sallam'a göre bu kontrol ünitesi, en önemlisi tüm üniteyi bataryanın sıcaklığını ateşleme noktasına yükseltebilecek kötü amaçlı yazılım içeren başka bir ünite ile değiştirmek olan çok sayıda hackleme yöntemi ile kötü niyetli olarak manipüle edilebilir. Bu, Lübnan vakasında olduğu gibi belirli cihazları hedef almak için yapılabilir.

grbtny
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarında hayatını kaybedenler için düzenlenen cenaze töreninden (AFP)

Şarku’l Avsat'a konuşan Sallam, “Kötü niyetli bir şekilde üretilebilen bataryalar da var. Bunlar ya sıcaklığı belirli bir dereceye yükselterek ya da patlatma sistemini harekete geçiren bir ünite aracılığıyla ateşlenebilen patlayıcı maddeler içerirler. Tüm bunlar, radyo dalgaları ya da herhangi bir kablosuz elektrik dalgası yoluyla uzaktan sinyal alabilen harici bir iletişim ünitesi ile bataryaya içeriden bağlı çok küçük bir kontrol ünitesi yerleştirilerek yapılabilir” ifadelerini kullandı.

Sallam sözlerini şöyle sürdürdü: “Dış dünya ile iletişim olmasa da patlamalar senkronize edilebilir. Kötü amaçlı yazılım, tıpkı saatli bombaların çalıştığı gibi, tüm patlamaların aynı anda gerçekleşmesi için belirli bir anı bekleyebilir.”

Los Angeles'taki California Üniversitesi Kimya Bölümü'nde yardımcı doçent olan ve pil geliştirme ve üretiminde uzmanlaşmış bir ABD şirketi olan Nanotech Energy'nin bilim ve teknoloji şefi Maher el-Kady, “Lübnan'daki patlamalar tesadüfen değil, kasıtlı olarak meydana geldi. Büyük olasılıkla cihazlara uzaktan etkinleştirilen bir kontrol devresi yerleştirilmişti. Bu da patlamaların senkronizasyonunu açıklıyor” şeklinde konuştu.

cdvfgthy
Lübnan Ordusu tehlikeli gördüğü telsiz ve çağrı cihazlarını imha etmek üzere topluyor. (AFP)

Şarku’l Avsat'a açıklamalarda bulunan el-Kady, “Herhangi bir bataryanın patlamasına yol açabilecek birkaç mekanizma vardır. Bunlardan ilki, mobil cihazın ya da elektrikli otomobilin bataryaya metal bir cismin girmesine yol açan bir kazaya maruz kalması ya da batarya parçalarının sıkışmasına ve parçalarının tahrip olmasına yol açan yüksek orandaki basınç yahut da bataryanın yüksek bir yerden düşerek parçalarının tahrip olmasıdır. İki olasılık daha var: Birincisi bataryanın sıcaklığının çok yüksek oranlara çıkmasına neden olarak patlamasına yol açan harici bir katalizörün varlığı ve ikincisi de bataryanın içindeki pozitif terminalin negatif terminale bağlanmasına yol açan harici bir etkileyicinin varlığıyla ilgili” ifadelerini kullandı.

Uzmanlara göre cep telefonları hacklenebilir. Ayrıca üretim ya da tedarik aşamalarından herhangi birinde ya da internet üzerinden erişilerek patlatılmak üzere içlerine kötü niyetli yazılımlar entegre edilebilir.

El-Kady, kasıtlı bir dış neden olmaksızın, üretim hataları nedeniyle bir pilin patlama olasılığının 10 milyon pil başına bir pili geçmediği konusunda kamuoyuna güvence verirken, pillerin 150 santigrat derecenin üzerine çıkabilen yüksek sıcaklıklara dayanmasını sağlamak için titiz testler yapıldığını da belirtti. Ancak bu durum, çağrı cihazlarında ve modern mobil cihazlarda bulunan lityum-iyon pilleri ‘saatli bomba’ olarak tanımlamasına engel olmadı. “Pil patlamalarının neden olduğu hasar, pilin boyutuna ve kullanıcının konumuna veya insan vücudunun hayati organlarından herhangi birine ne kadar yakın olduğuna bağlıdır” diyen el-Kady, elektrikli arabalar söz konusu olduğunda durumun daha da kötüleşeceğini, çünkü batarya boyutlarının bir cep telefonu bataryasının 5 bin ila 7 bin katına ulaşabileceğini belirtti.

Tedarik zincirleri

Yaşananların tekrarlanmasının nasıl önlenebileceği konusunda ise Sallam, tedarik zincirinin güvence altına alınması gerektiğine işaret ederek, Lübnan'a gelen cihazlarda olası değişiklikleri kontrol etmenin ve içlerine yeni bileşenler yerleştirilip yerleştirilmediğini test etmenin birçok yolu olduğunu açıkladı.

 

ascdvrg
Lübnan'daki çağrı cihazı patlamalarının ardından insanlarda cep telefonlarının saldırıya uğraması ve patlaması korkusu hakim (AFP)

Teknik olarak, hassas bir terazi kullanılarak, ne kadar küçük olursa olsun cihazın ağırlığındaki herhangi bir değişiklik tespit edilebilir, böylece üzerinde herhangi bir değişiklik yapılıp yapılmadığı anlaşılabilir. Bu hassas terazi, başta batarya olmak üzere her bir birimin ağırlığını doğru bir şekilde hesaplamak için kullanılmalıdır. X-ray ve CT Scan gibi radyolojik cihazların yanı sıra patlayıcılar için kimyasal tespit üniteleri de kullanılabilir ve tüm bu teknik araçlar genellikle havaalanlarının içinde kullanılır. “Lübnan örneğinde meselenin ele alınışında büyük bir güvenlik açığı olduğunu düşünüyorum” diyen Sallam, herhangi bir patlayıcı maddenin varlığını ya da yokluğunu teyit etmek için kullanılabilen teknolojilerin mevcut olduğunu vurguladı.

fvrbgty
Çağrı cihazı patlamalarının kurbanları (AP)

Medya kuruluşlarına göre, Lübnan'daki çağrı cihazları Tayvanlı bir şirket tarafından tasarlanmış ve Avrupa'da bilinmeyen başka bir şirkete üretim lisansı verilmişti. Bu nedenle üretim güvenliği ve uygulama kalitesi ile ilgili konular tespit edilememiş olabilir.

Genel olarak çağrı cihazları, ister alıcı uçta tek yönlü bir bağlantı olsun, ister alıcı ve verici uçta iki yönlü bir bağlantı olsun, iletişim sürecini kontrol etmek için bir sunucuya ihtiyaç duyar. Ancak Sallam'a göre bu sunucular veri tabanlarına sahip ve genellikle siber saldırılara ve hacklere karşı savunmasız olan dijital işletim sistemlerini çalıştırıyor.

“Çağrı cihazları tedarik zinciri boyunca değiştirilebilir, aynı şey sunucular için de geçerli olabilir” diyen Sallam, cihazların kendilerinin de değiştirilebileceğini ve üretim süreçleri ya da nakliye ve tedarik zincirleri sırasında ‘kötü niyetli’ yazılımlar eklenebileceğini açıkladı.