“En büyük güvenlik ihlali” Hizbullah’a Lübnan’da ve Suriye'de darbe indirdi

Öğleden sonra başlayan eş zamanlı saldırılarda ölen ve yaralananalar oldu. Mikati hükümeti uluslararası temasları başlattı

Yaralıları Beyrut Amerikan Üniversitesi Hastanesi'ne taşıyan bir ambulans (EPA)
Yaralıları Beyrut Amerikan Üniversitesi Hastanesi'ne taşıyan bir ambulans (EPA)
TT

“En büyük güvenlik ihlali” Hizbullah’a Lübnan’da ve Suriye'de darbe indirdi

Yaralıları Beyrut Amerikan Üniversitesi Hastanesi'ne taşıyan bir ambulans (EPA)
Yaralıları Beyrut Amerikan Üniversitesi Hastanesi'ne taşıyan bir ambulans (EPA)

Lübnan’daki Hizbullah Hareketi, üyelerinin kullandığı çağrı cihazlarını hedef alan ‘en büyük güvenlik ihlali’ ile karşı karşıya kaldı. Bu güvenlik ihlali, Hizbullah’ın Lübnan’daki ve Suriye'deki kaleleri olarak kabul edilen bazı bölgelerde yaklaşık 2 bin 800 kişinin yaralanmasına ve 9 kişinin ölümüne neden olurken yaralıların sayısı hastanelerin kapasitesini aştı.

Suriye basını Suriye'de bulunan çok sayıda Hizbullah üyesinin taşıdıkları çağrı cihazlarının patlaması sonucu yaralandığını ve hastaneye kaldırıldığını bildirdi. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), Şam’ın kentsel ve kırsal kesimlerinde Hizbullah üyelerinin bazılarının taşıdıkları çağrı cihazlarının patlaması sonucu yaralanarak hastaneye kaldırıldığını aktardı.

Suriye’nin başkenti Şam'daki Kefer Susa Mahallesi yakınlarında seyir halindeki bir araçta bir çağrı cihazı patladı. İsrail’in Lübnan ve Suriye'deki Hizbullah üyeleri tarafından yaygın olarak kullanılan çağrı cihazlarını hedef alan eş zamanlı siber saldırısı sonucunda Lübnan'da birkaç cihaz daha patladı.

Güvenlik ihlali saat 15.30 sularında Beyrut'un güney banliyölerinde bir kişinin elindeki cep telefonunun patlamasıyla başladı. Ardından Lübnan'ın çeşitli bölgelerinde eş zamanlı olarak meydana gelen ‘patlamalar’ birbirini takip etti.

Lübnan’ın güney banliyölerinde, Nebatiye’de ve Bekaa'da yollarda kanlar içinde yatan onlarca insanın görüldüğü görüntüler düşmeye başladı. Ardından Hizbullah, çağrı cihazı taşıyan herkesten bu cihazları atmalarını isteyen bir açıklama yapıldı. İç Güvenlik Güçleri de vatandaşlardan yaralılara yardım edilmesini ve hastanelere kaldırılmalarını kolaylaştırmak için yolları açmalarını istedi. Genelkurmay Başkanlığı, vatandaşlardan, sağlık ekiplerinin olay yerlerine ulaşmalarını kolaylaştırmak amacıyla patlamaların yaşandığı bölgelerde toplanmamalarını istedi.

xy6muu7
Beyrut'un güney banliyösünde yaralıların tedavisine yardımcı olmak için kurulan çadırda kan vermek için bekleyen bağışçılar (AFP)

Reuters, Hizbullah yetkililerinin birinin çağrı cihazlarının patlatılması olayının şimdiye kadarki en büyük güvenlik ihlali olduğunu söylediğini aktardı. Reuters’ın emniyet kaynaklarından aktardığına göre Hizbullah, patlayan çağrı cihazları üyelerine daha yeni dağıtmıştı. Fransız Haber Ajansı (AFP) da Hizbullah'a yakın kaynakların ‘yeni çağrı cihazlarının lityum pillere sahip olduklarını ve aşırı ısınma sonucu patlamış gibi göründüklerini’ söylediklerini aktardı.

ABD merkezli gazete New York Times’ın (NYT) konuyla ilgili bilgi sahibi yetkililere dayandırdığı haberine göre cihazlar patlamadan önce birkaç saniye boyunca bip sesi çıkardı. Saldırıda Hizbullah üyelerine ait yüzlerce çağrı cihazı hedef alındı. Sosyal medyada dolaşan videolarda cihazların yollarda, dükkanlarda ve evlerde insanların ellerinde patladığı ve maddi hasara yol açtığı anlar görülüyor.

Hizbullah: Geniş kapsamlı inceleme başlatıldı

‘Güvenlik ihlalinden’ yaklaşık üç saat sonra Hizbullah tarafından yapılan ilk açıklamada dün öğleden sonra saat 15.30 sularında Hizbullah'ın çeşitli birimlerinde ve kurumlarında çalışanların iletişim için kullandığı çağrı cihazlarının patladığı duyuruldu. Açıklamada “Sebebi açıklanamayan patlamalar şimdiye kadar bir çocuğun ve iki kardeşin ölümüne ve birkaç kişinin de yaralanmasına neden oldu” denildi.

Açıklamada Hizbullah'ın uzman kurumlarının şu an eş zamanlı patlamaların nedenlerini belirlemek için geniş kapsamlı bir güvenlik soruşturması başlattığı belirtildi. Hizbullah tarafından yapılan ikinci açıklamada ise “Mevcut tüm gerçekleri ve verileri inceledikten sonra, bu canice saldırıdan tamamen düşmanımız İsrail'i sorumlu tutuyoruz” ifadeleri kullanıldı.

xc
Başbakan Mikati'nin Milletvekili Ali Ammar'ın oğlu için taziye ziyareti sırasında çekilen bir fotoğrafı (Başbakanlık Basın Ofisi)

Öte yandan Bakanlar Kurulu, Lübnan'ın egemenliğinin ağır bir ihlali olan ve suç teşkil eden İsrail'in bu saldırganlığını kınadı. Hükümetin ilgili ülkeler ve Birleşmiş Milletler (BM) nezdinde gerekli tüm temasları derhal başlatarak bu suçla ilgili sorumluluklarını ortaya koyduğunu vurgulayan Bakanlar Kurulu, gelişmelerin takip edilebilmesi için toplantılarını kamuoyuna açık olarak yapma kararı aldı.

Bu arada Başbakan Necip Mikati, Milletvekili Ali Ammar'ı ziyaret ederek oğlu için başsağlığı diledi.



Size Şam'dan yazıyorum

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Size Şam'dan yazıyorum

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

13 yıl sonra Şam'a dönmek sürpriz oldu. Ben de -çoğu insan gibi- bu duygu patlamasına hazırlıklı değildim. Beşşar'ın kaçışı ve Esed rejiminin devrilmesi, sadece Suriyelilerin değil, bölge ve dünya liderlerinin de beklemediği bir mucize gibiydi. Birçok kişi hâlâ gözlerini ovuşturuyor ve bunun gerçek ve doğru olduğundan emin olmak kendisini çimdikliyor.

Rejimi devirmenin maliyeti acı verici, uzun süreli ve onlarca yıla yayılan bir süreç oldu. Bu sürecin son on yılının yaraları derindir; 13 milyon insan evlerinden edildi, 7 milyon insan mülteciye dönüştü, 2 milyon insan yaralandı, yarım milyon insan öldü, 120 bin kişi kayıp, Sünni Arap köyleri ve kasabaları yerle bir oldu. Ama rejim, milyonların sebatı, çektiği acılar, fedakarlıklar, ıstıraplar sonucu devrildi ve yıkıldı.

Birçok kişi gibi ben de yaşananları sindirmek ve 2012'de ayrıldığım zamanki güzergahı izleyerek “kendi şehrime” geri dönmeye hazırlanmak için birkaç güne ihtiyaç duydum. Londra'dan Beyrut'a uçtuk, oradan da kara sınırını geçerek Şam'a doğru yola koyulduk. Şanslıydık ki yeni Suriyeli yetkililer gelenlerin ve dönenlerin isimlerini incelemeye başlamıştı, bu sayede Esed’in güvenlik güçlerinin grubumuzdakiler için kaç tutuklama, gözaltı ve inceleme emri verdiğini okuyup öğrenebildik.

Bir zamanlar korkutucu olan, zamanın kaplumbağa gibi ilerlediği sınır kapıları, artık şakaların yapıldığı, zamanın zarifçe akıp geçtiği yerler haline gelmiş. Korkutucu güvenlik görevlilerinin yerini, misafirperver gençler almış. Yeni lehçeler, yeni isimler, yeni bir davranış şekli var. Yeni unsurların birçoğu ya İdlib’den veya uzun yıllardır misafir ettiği diğer devrim bölgelerinden gelmiş ve yerinden edilmiş kişilerden. Geri dönenlerin isimlerini kontrol ediyorlar ve hepimizin tutuklanma, gözaltına alınma veya güvenlik incelemesi için arandığını keşfettiklerinde gülüyorlar. Bir tanesi benim ve arkadaşımın ekrandaki güvenlik bilgilerini okuyup, “Hakkınızda iki tutuklama, bir de inceleme emri var” diyor. Meslektaşı ekliyor: “Devlet Güvenliği ve Siyasi Güvenliğe bağlı aynı güvenlik birimleri tarafından verilmiş. Cezaevinde kendinizi yalnız hissetmeyesiniz diye ikiniz hakkında hazırlanmış.” Bilgisayar klavyesinde ismimizin harflerine dokunuyor. Gülerek pasaportumu ve kartlarımı geri veriyor.

İsrail'in nisan ayı başında tahrip ettiği konsolosluğun yakınındaki İran Büyükelçiliği'nin cephesine asılı Kasım Süleymani'nin posteri yanmış

Yeni Suriye'de başlangıç ​​noktası, birinci sınır kapısında yerdeki iki Esed'in fotoğrafının kalıntılarının üzerine çekilmiş “devrim bayrağı” altında bir hatıra fotoğrafı çektirmektir. Sonra şoför sevinçle anlatıyor; burası Beşşar Esed'in kardeşi Mahir'in komuta ettiği “Dördüncü Tümen” için yıkıcı bir noktaydı. Burası da Esma Esed'e bağlı büyük bir tüccarın yeriydi, şurası ise 8 Aralık'ta yanan, tank ve tarayıcıyla donatılmış bir teftiş merkezi.

Şam'a giden geniş ve hızla kayan yolda, başkentin kapısına yakın bir yerde Heyet Tahrir el-Şam örgütünün bir kontrol noktası bulunuyor. “Her şey değişti,” diyor şoför. “Bunlar gül gibi gençler, Mayıs 2012'de ülkeden ayrılırken karşılaştığınız görevliler gibi değil.”

Kontrol noktasını geçiyor ve ilk tünele dalıyoruz. Sağ tarafta Mezze Askeri Havaalanı bulunuyor. Solda, Ulusal Güvenlik Ofisi ve İsrail'in İran ve Hizbullah hedeflerine yönelik saldırılarının yıkıntıları görülüyor. Aralarında Mezze yolu Şam'ın gövdesinden kıvrılarak geçiyor.  Birkaç dakika sonra, İsrail'in nisan ayı başında tahrip ettiği konsolosluğun yakınında cephesinde Kasım Süleymani'nin yanmış bir posteri bulunan İran Büyükelçiliği karşımıza çıkıyor.

Otele varıyoruz. Devrimin simgesi olan Emevi Meydanı'na gitmek için acele ediyoruz. Şehrimizin sokaklarını dolaşmak, arkadaşlarımızla buluşmak için koşturuyoruz. Şehrimde bir hafta geçirdim

Otele varıyoruz. Eşyalarımızı bırakıyoruz ve devrimin simgesi olan Emevi Meydanı'na gitmek için acele ediyoruz. Anı kaydediyoruz. Şehrimizin sokaklarında dolaşmak, arkadaşlarımızla buluşmak için koşturuyoruz. Gecemiz gündüzümüze karışıyor. Bir görüşmeyi veya aramayı tamamlayamıyoruz. Randevular, konuşmalar ve duygular iç içe geçiyor. Şehrimde bir hafta geçirdim. Yeni yönetimden siyasi ve askeri yetkililerle görüşmeler yaptım. Ravda Kahvehanesi’ne ziyaretlerde bulundum ve dostlarla, aydınlarla buluştum. Sednaya Cezaevi'ni ve hücre hapsinde tutulduğum Askeri Soruşturma Şubesi Cezaevi'ni ziyaret ettim. Sokaklarda ve dükkanlarda dolaştım, Emevi Camii'ni, eski ve yeni Şam'ı ziyaret ettim.

Şam'a dönen birinin ilk izlenimleri şöyle:

Birincisi - Yaşlılık ve yorgunluk; şehre dair ilk intiba önemlidir. Tuhaf bir duygu. Sanki daha dün buradaymışım gibi hissediyorum. Şam sanki bir buzlukta dondurulmuş gibi. Sarkmış ve yaşlanmış. Binaları bakımsız ve yenilenmemiş. Bazı parçaları çürümüş, bazıları ise donmuş. Hiçbirinden tomurcuklar çıkmamış. Sokaklarında dilenciler yaşıyor, geceleri ve gündüzleri karanlık, kasvet ve soğuk hüküm sürüyor. Daraya'dan Cobar, Kabun, Barze ve iki Guta'ya kadar Sünni banliyöleri sanki deprem vurmuş gibi yıkımlarla çevrili.

Sevinç ve beklentiler; rejimin devrilmesinden, korku duvarlarının yıkılmasından duyulan bir sevinç var. Ama beklentiler yüksek. Hoş görme süresi kısalıyor.

İkincisi - Rejimin çöküşü; Ben bu şehri biliyorum. Kendisini yavaş yavaş tanıdım. Üniversite öğrencisi olarak bu şehre geldim ve daha sonra burada çalıştım. Rejim adeta oksijene karışmıştı. Sokakta, telefonda, televizyonda, gazetede, bekçiler ve işçiler arasında, orduda ve güvenlikte, üniversitede, işte ve kahvehanelerde, üniversite amfilerinde, otobüs koltuklarında ve arabalarda hep rejim vardı.

Birkaç on yıldır her yerde ve her zaman mevcuttu. Şimdi şehir aynı. O kaçtı, şehir kaldı. Muhbirler, güvenlik görevlileri, ordu ve rejim nereye kayboldu? Cezaevlerini ziyaret etme ve dosyalara bakma fırsatım oldu. Herkesin bir dosyası var. Rejime sadık veya muhalif olsun herkesin. Bütün bu güç ve bilgi yok oldu. Bir arşive dönüştü. Şehir aynı, ama iki Esed’in resimleri ve rejimin ağır gölgesi yok.

Üçüncüsü - Sevinç ve beklentiler; rejimin devrilmesinden, korku duvarlarının yıkılmasından duyulan bir sevinç var. Ama beklentiler yüksek. Halklar sabırsızdır. Hoş görme süresi daralıyor. Sevinç dönemi bitti. Muhasebe saati çaldı.

Sokaklarda gıda maddeleri, yakacak olarak mazot, tüp ve güvenlik var. Ancak elektrik yok ve çalışanlara maaş dağıtılmadı. İnsanlar ekonomik durumun hemen düzelmesini arzuluyor. Eleştirel sesler yükseliyor. Kimisi gösteri yapmaya, eleştirmeye, isyan etmeye alışmış.

İdlib halkı ve lehçesi her yerde, hükümette, yönetimde, güvenlikte ve otoritede mevcut. Hatta İdlib’in “yeni Kardaha” olduğu şakası bile yapılıyor

Dördüncüsü - Güvenlik ve yönetim; rejimin devrilişinin bir kan gölü akmadan gerçekleştiğini söylemek yerinde olur.11 günde Esed devrildi, Ortadoğu kansız bir şekilde sarsıldı. Yaşananlar Esed'i devirmeye yönelik en iyi senaryodan bile daha iyiydi. Kamuoyu emniyet ve asayişin hemen yaygınlaştırılmasını istiyor. Kurbanların yakınları, işin kişisel misilleme ve intikamlara kaymaması için sorumluların sorgulanmasını ve onlardan hesap sorulmasını istiyor. Ordu ve emniyet dışında devlet kurumlarının olduğu gibi kalması bir başarı ama kurumların performansı ve kurumlardaki çalışan çemberinin genişletilmesi konusunda umutlar çok.

Beşincisi – Şam’ın İdlibleşmesi; İdlib halkı ve lehçesi her yerde, hükümette, yönetimde, emniyet ve otoritede mevcut. Bu konuda iki şaka yapılıyor; birincisi, “İdlibliler”in “yeni Aleviler” olduğu, ikincisi ise İdlib’in, Esed ailesinin memleketine atfen “yeni Kardaha” olduğu.

İdlib'ten halkıyla ve 2017 yılından bu yana yerinden edilmiş kişilerle gelen yeni yönetim ve yeni hükümet de bu sorunun ve hassasiyetin farkında. Yetkililerden biri bana birden fazla kez, “Şam, İdlib gibi yönetilemez” dedi.

Altıncısı – Zorluklar; yeni ordunun kurulmasıyla ilgili önemli askeri zorluklar bulunuyor. Savunma Bakanı Murhef Ebu Kasra, tüm örgütlerin liderleriyle görüşerek, örgütlerin dağıtılmasını, eski ordudan tamamen farklı, profesyonel bir yeni ordu kurulmasını içeren planını hazırladı. Asıl zorluk, silahı tek bir elde toplamak, örgüt liderlerini örgüt zihniyetinden devlet ve ordu zihniyetine geçmeye ikna etmektir.

Dera ve Suveyda'daki güneyli örgütlerin geleceği, ayrıca Humus ve sahil bölgelerindeki rejim unsurları ve anlaşmalara imza atan eski subaylar ile ilgili zorluklar söz konusu. Kuzeydeki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) geleceği konusunda da Türkiye ve ABD'nin rolleri nedeniyle dış boyutlu büyük bir soru işareti var. Hiçbir ilerleme sağlanamadan yapılan samimi müzakereler, arabulucuların yardımını gerektiriyor.

Silahların birleştirilmesi yolunda savaşlar yaşanmasını bekleyenler var ama ordunun kuruluşunu denetleyen bir askeri lider bana şunu söyledi: “Müzakere yoluyla bir anlaşmaya varma fırsatını kaçırmayacağız. Önce müzakere, sonra müzakere.”

Yedinci - İki paralel hat; yeni yönetim dış siyasi iletişim, iç askeri ve güvenlik reformları, yerli ve yabancı işadamlarıyla toplantılar yapmakla meşgul. Buna paralel olarak Ravda Kahvehanesi ve diğer forumlarda kültürel ve sivil bir aktivizm yaşanıyor. Bu iki hattın henüz birleşmediği aşikar. Yönetim, siyasetçiler, aydınlar ve sivil aktivistler arasında fikri, kültürel ve siyasi hiçbir toplantı henüz yapılmadı

Yurt içinde ve dışında bir şans verilmesi konusunda görüş birliği var. Önemli olan fırsatı hızlı bir şekilde değerlendirmektir. Önemli olan daha önceki fırsatların kaçırılması gibi bu fırsatın da kaçırılmamasıdır

Bunlar ilk izlenimler. Ancak pek çok zorluğa ve büyük soruya rağmen iki nokta ihtiyatlı bir iyimserlik uyandırıyor.

Birincisi; Suriyelilerin genel olarak kendi geleceklerinin kendilerine ait olduğu duygusu. Bir aydın bana şöyle dedi: “Esed yıllarından sonra Suriye’yi yeniden inşa etmek için tarihi bir fırsata sahibiz ve ona elimizden gelen her şeyi sunmalıyız.”

İkincisi; yeni yönetim, önceki rejimden farklı olarak halkın taleplerine karşılık veriyor. Kendine güveniyor, kararlarını revize ediyor ve çabuk öğreniyor. Kadınlar ile ilgili taleplerde bulunulduğunda bazı üst düzey görevlere kadınlar atandı. Ulusal Diyalog Konferansı'na dair bazı yorum ve eleştirilerde bulunulduğunda, konferans birkaç kez ertelendi; 29 Aralık'tan bu ayın 4'üne, sonra 30 Ocak'a, ardından gelecek ayın 15'ine, şimdi de gelecek ayın sonuna ertelendi. Dolayısıyla bir yetkilinin bana dediği gibi “Konferans, başarısı için gereken tüm koşullar sağlanana kadar düzenlenmeyecek.”

Yurt içinde ve dışında bir şans verilmesi ve fırsatın değerlendirilmesi konusunda bir görüş birliği var. Önemli olan fırsatı hızlı bir şekilde değerlendirmektir. Önemli olan, daha önceki fırsatların kaçırılması gibi bu fırsatın da kaçırılmaması, içeride ve dışarıda pusuda bekleyenlere fırsat tanınmamasıdır.

* Size Şam'dan yazıyorum: Merhum romancı Halid Halife'nin Suriye'nin başkenti Şam'dan el-Mecelle için yazdığı güzel bir makalenin başlığıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.