Haşim Safiyuddin Lübnan'ın Sinvar'ı mı?

Ateş ve kanla müzakereyi tercih eden biri

Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin (AFP)
Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin (AFP)
TT

Haşim Safiyuddin Lübnan'ın Sinvar'ı mı?

Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin (AFP)
Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin (AFP)

Şadi Alaaddin

İsrail'in Hizbullah'ın güvenlik çemberine yönelik en şiddetli saldırılarının hedefinin Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah olduğunu açıklamasının ardından Lübnan ordusu Beyrut'un dışındaki Avkar ilçesinde bulunan ABD Büyükelçiliği çevresinde hızla bir güvenlik kordonu oluşturdu. İsrail tarafından suikastın başarıyla sonuçlandığının açıklanmasının hemen ardından Nasrallah'ın kuzeni ve ideolojik olarak ABD’ye düşman olan İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) yurt dışı operasyonlarını yürüten Kudüs Gücü’nün eski Komutanı Kasım Süleymani’nin dünürü olan Haşim Safiyuddin’in adının ortaya çıkması, Lübnan ordusunu ABD’nin Beyrut Büyükelçiliği’ni koruma altına almaya itti.

Nasrallah'ın halefi olarak adı öne çıkan Safiyuddin, muhtemelen Hizbullah’ın kuruluşunun temelindeki ideolojik ivmeyi geri kazandırmayı amaçlayan, İran'ın çıkarlarıyla ilişkili, liderlik ve direniş için kapsamlı bir referans noktası olarak Velayet-i Fakih'e olan mutlak inancına dayanarak tüm slogancılığı ve sadakatiyle birlikte yeniden kuruluş mücadelesi veriyor.

Safiyuddin'in kişiliğine ve yaklaşımına dair ortaya çıkan bilgiler, onu Nasrallah sonrası dönemin adamı ve hem cihatçı hem de müzakereci olmak üzere çelişkili bir sahneyi yönetmeyi gerektiren İran standartlarına uygun kişi yapıyor. Aynı zamanda iki müzakere biçimini sentezleyebiliyor. Bunlardan biri İran tarzı halıların dokumasına benzer yumuşak diplomatik müzakere, diğeri ise ateş ve kanla müzakere.

İran, siyasi başlıkların yönetimini doğrudan kendisine, cihat ve savaş başlıklarının yönetimini ise vekillerine emanet ediyor. Müzakereler ABD ile yapıldığına göre cihat başlıkları da onlara yönelik olmalı. Bu yüzden İran bağlantılı silahlardan alınan sinyallerin Nasrallah suikastının mükemmel bir Amerikan operasyonu olduğunu vurgulaması dikkati çekiyor. İsrail bu operasyonda yönetici bir rol oynadı. İsrail'e en güçlü tahkimatları havaya uçurmasını sağlayan konvansiyonel olmayan silahlar (kitle imha silahları) veren ABD’nin benzersiz desteği olmasaydı bu mümkün olmazdı. İsrail, Nasrallah'ın beraberindeki çok sayıda Hizbullah lideri ve önde gelen İranlı askeri isimlerle birlikte gizlendiği komuta merkezini hedef almayı ve tamamen yok etmeyi başardı.

Safiyuddin, Lübnan’ın Sur şehrinin Deyr Kanun en-Nehr ilçesinde 1964 yılında doğdu. Radikal, kararlı ve tavizsiz Amerikan karşıtı söylemleri ve tutumlarıyla ateşli bir cihat ve savaş adamı olarak bilinen Safiyuddin’in katı, ciddi ve intikamcı karakteri, Nasrallah sonrası Lübnan arenasında Hüseyni cihatçı dönemin lideri olmasında belirleyici bir rol oynuyor.

İkinci adam düğümü

Haşim Safiyuddin, ikinci bir adama yer olmayan Hizbullah Hareketi’nin iki numarası olarak tanımlanıyor. Hizbullah içinde sahip olduğu söylenen nüfuzu, nominal ve geçici olmanın ötesine geçemedi ve günlük işleri, mali işlemleri ve Hizbullah’ın - doğrudan İran desteğinin yanı sıra - büyük getiriler sağlayan yatırım ağını yönetmekle yetindi. Ancak Hizbullah içindeki tüm bu işlevler kritik ve stratejik karar alma mekanizmalarından ayrıydı ve bunların hepsi bir numaranın elindeydi.

Nasrallah, bir suikast sonucu öldürülen eski Genel Sekreter Abbas el-Musavi'nin yerine geçti ve bilgiler, onun yerine seçilmesinin bir yılla sınırlı olacağını gösteriyordu. Ancak Nasrallah'ın sahip olduğu karizma, güçlü hitabeti ve İran'ın çıkar ağlarına uygun olan tutumları eğip bükme becerisine dayanan liderlik yetenekleri, İran’ın Dini Lider Ali Hamaney'in ömür boyu Hizbullah Genel Sekreteri olarak kalmasını tavsiye etmesine neden oldu.

xscdve
Hizbullah tarafından 21 Eylül 2024 tarihinde servis edilen ve İsrail tarafından kısa bir süre önce suikast sonucu öldürülen Hizbullah’ın önde gelen askeri yetkililerinden İbrahim Akil ile Haşim Safiyuddin’in aynı kareyi paylaştığı bir fotoğraf (AFP)

Haşim Safiyuddin, 1994 yılında Nasrallah'ın yerine geçmek için hazırlıklara başladı. 1995 yılında dini eğitim aldığı İran’ın Kum şehrindeki ilim havzasından Beyrut'a çağrılarak Hizbullah’ın yürütme konseyi başkanlığına getirildi. Bu sancılı yoldaki yolculuğuna, tüm varlık, rol ve statü savaşlarını kaybettiği Nasrallah'ın pelerini altında başladı. İran'ın ideolojik ve propaganda araçları, Nasrallah'ı sıradan, insani ve geleneksel bağlamlardan çıkarıp istisnai, kutsal ve stratejik biri haline getirmek için çok çalıştı.

Haşim Safiyuddin’in Hizbullah'ın Tahran'daki temsilcisi olan kardeşi Abdullah Safiyuddin, Lübnan Yüksek Şii İslam Konseyi'nin Şeriat Konseyi üyesi Şii din adamı Muhammed Ali el-Emin'in kızıyla evlendi.

1994 yılından bu yana Nasrallah'ın yerine geçmesi için hazırlanan Safiyuddin, 1995 yılında Kum’dan Beyrut'a çağrılarak Hizbullah’ın yürütme konseyi başkanlığına getirildi.

Safiyuddin, içtihat açısından Necef'teki Arap Şii dini merciiliğini ortadan kaldırıp Kum’daki Fars Şii dini merciiliğin dayatılmasının en önde gelen savunucularından biri. Zira bu, Şiiliğin Arap kökenlerini gizlemek ve İmamilik İslam'ın bir kolu olan Şiiliğin temel ilkelerinden biri olan İmametin Peygamberlikten önce gelmesine dayanan tamamen Farslardan oluşan bir soy yaratmak ve Veliyy-i Fakih'i tüm dinin sahibi yapan, onun yolundan gidenlerin mutlak ve bağlayıcı olarak biat etmelerini gerektiren ideolojik bir sadakat sistemi inşa etmek anlamına geliyor.

zxcsdvf
Safiyuddin, Hizbullah’ın önde gelen askeri yetkililerinden Muhammed Nasır için düzenlenen anma töreninde konuşurken, 4 Temmuz (Reuters)

Velayet-i Fakih teorisini direniş fikriyle ilişkilendiren Safiyuddin, İran rejimi tarafından açıkça ifade edilen Lübnan'da ve Lübnan'dan savaş seçeneğiyle tutarlı bir şekilde tırmandırma mantığını öne çıkarıyor. Bu aynı zamanda Hizbullah'ın hakimiyetini reddedenlerin ‘Siyonist’ ve ‘Amerikanlaşmış’ olarak damgalandığı içe kapanma projeleriyle de uyumlu.

Hasan Nasrallah'ın temsil ettiği yapıcılık, biriktirme, manipüle etme ve uzlaşmacılığın aksine, öfkeli ve intikamcı gücü temsil eden Haşim Safiyuddin, mevcut sürecin sahibi ve efendisi olarak karşımıza çıkıyor.

Lübnan’ın Sinvar’ı

Safiyuddin, kısa bir süre önce Hizbullah'ın henüz angajman kurallarıyla orantılı olarak karşılık verdiği bir dönemde verdiği bir röportajda “Geçmişimiz, silahlarımız ve füzelerimiz sizinle” diyerek Filistin direnişine büyük destek verdiğini açıkladı. Ancak son gelişmelerle birlikte bu ifade, İran'ın ‘son kişi kalıncaya kadar savaş’ sloganı altında (İsmail Heniyye'nin yerine geçen Hamas lideri) Yahya Sinvar'ın ikinci bir versiyonuyla Lübnan-Filistin dengesini kurmadaki başarısını ilan eden gelecek için bir başlığa dönüşüyor. Hakkında basında yer alan haberlere ve Muhammed Sadık el-Hüseyni gibi onu yakından tanıyan kişilerle yapılan röportajlara göre maksimum tırmanma, açık ve sürekli cihat ve ne pahasına olursa olsun meydanları birbirine bağlama yoluyla her zaman öz savunma kavramını savunan Safiyuddin, ‘stratejik sabır’ ve ‘taktiksel geri çekilme’ politikalarının aksine, savaşı, sadece zafer ya da ölümle sonuçlanabilecek bir meydan okuma olarak görüyor.

Lübnan’ın Sinvarı’nın böylesine çılgınca bir yaklaşımdan hareketle gireceği bir savaş, belirli ve uygulanabilir sonuçlar elde etmeye ve siyasetin önünü açmaya yönelik değil, kendi içinde bir amaç olacaktır. Daha da ötesi, doktrinin sadece uygulanması değil, ta kendisidir.

Bu yüzden Gazze'deki katliamların ardından Lübnan'da eşi ve benzeri görülmemiş katliamların başlatılmasıyla Lübnan ve bölge için son derece kasvetli bir dönemin eşiğindeyiz. Öte yandan Safiyuddin, ABD’nin yaptırım uygulanan kişiler listesinde yer alıyor.

Safiyuddin'in Hizbullah lideri olması beklentilerinin gerçekleşmesi halinde bölge, Netanyahu, Yahya Sinvar ve Safiyuddin olmak üzere üç delinin savaş arenasına dönüşebilir. Lübnan ve onunla birlikte bölge, uzun ve zorlu bir yıkım sürecine girmiş durumda. İsrail'in Lübnan sınırlarını karadan işgal edeceğine dair işaretlerle tırmanma aşamasına gelen bu savaşın etkilerinin bölgenin geleceğine kara bir gölge gibi çökeceğine şüphe yok. Bu kara gölgenin kod adı da Haşim Safiyuddin.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafında Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Refah Sınır Kapısı ve cephe hattı Gazze meselesini körüklüyor

2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
TT

Refah Sınır Kapısı ve cephe hattı Gazze meselesini körüklüyor

2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)
2023 yılının Kasım ayında Refah Sınır Kapısı’nın Gazze Şeridi tarafındaki Filistinliler (AFP)

Refah Sınır Kapısı’nın açılması konusunda Mısır ile İsrail arasında çıkan anlaşmazlık ve aynı cephede Hamas üyesi olduğu sanılan unsurların İsrail güçlerine düzenlediği saldırı, Gazze'de gerginliği yeniden alevlendirdi.

Mısır dün, İsrail'in ‘Refah Sınır Kapısı’nın Filistin tarafından sadece çıkış için açılması konusunda bir anlaşmaya varıldığı’ iddiasını yalanladı. Mısırlı bir yetkili, “Sınır kapısı, eğer anlaşma sağlanırsa, geçiş noktası ABD Başkanı Donald Trump'ın barış planına çerçevesinde her iki yönde de giriş ve çıkış için açılacak” dedi. İsrail hükümetinin Hükümet Faaliyetleri Koordinatörlüğü, sınır kapısının ‘önümüzdeki günlerde, yalnızca Gazze sakinlerinin Mısır'a çıkması için’ açılacağını bildirdi.

Öte yandan sahada silahlı unsurlar, Refah Sınır Kapısı’nda konuşlu İsrail güçlerine tanksavar füzeleriyle saldırdı.

Bir diğer gelişmede, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu liderliğindeki iktidar koalisyonu, Filistin devleti kurulmasını öngören Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirme planını desteklemekten kaçınmak için, muhalefetin dün İsrail parlamentosu Knesset'te önerdiği oylamayı boykot etti.


Petrol zengini Babnusa'dan sonra HDK’nin yeni hedefi Kadugli mi, el-Ubeyd mi?

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
TT

Petrol zengini Babnusa'dan sonra HDK’nin yeni hedefi Kadugli mi, el-Ubeyd mi?

Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)
Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) Kordofan eyaletindeki el-Ubeyd şehrine düzenlediği saldırının yol açtığı yıkım (Sosyal medya)

İki yılı aşkın süredir devam eden şiddetli çatışmaların ardından Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) geçtiğimiz pazartesi günü, Orta Sudan’daki Batı Kordofan eyaletinin merkezi Babnusa şehrinde, Sudan ordusunun son kalesi olan 22. Piyade Tugayı üzerinde ‘tam kontrol’ sağladığını duyurdu. Bu arada bazı askeri uzmanlar, petrol zenginliği ve süt ürünleri üretimi ile tanınan stratejik şehrin düşmesinin, kuzey ve güneydeki diğer bölgelere yönelik yeni saha kazanımları için bir sıçrama noktası haline gelebileceğini öngörüyor. Olayın üzerinden iki gün geçmesine rağmen Sudan ordusundan resmi bir açıklama gelmezken, orduya yakın platformlarda, şehirdeki birliklerin aynı eyaletteki Heglig bölgesine çekildiği iddiaları paylaşıldı.

Kordofan şehirleri sallantıda

Kordofan’daki büyük şehirler, HDK’nin baskılarının artmasıyla sallantıda. Sudan ordusunun elinde sadece, Batı Kordofan’da Nuhud ve Babnusa’nın düşmesinin ardından Kuzey Kordofan eyaletinin el-Ubeyd ve Um Ruvabe şehirleri ile Batı Kordofan’daki petrol zengini Heglig kaldı. Güney Kordofan eyaletinde ise ordu Kadugli ve Deleng’i kontrol ederken, HDK ed-Dubeybat’ta hakimiyet kurmuş durumda. Diğer yandan HDK’nin müttefiki olan Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin Abdulaziz el-Hilu kanadı, Güney Kordofan’daki Nuba Dağları’ndaki Kauda şehrini kontrol ediyor.

Babnusa’nın önemi

Batı Kordofan eyaletinde, Doğu Darfur sınırına yakın konumda bulunan Babnusa, başkent Hartum’a yaklaşık 600 kilometre uzaklıkta yer alıyor. Sudan demiryolu ağının en önemli kavşaklarından biri olan şehir, ülkenin batısı ile doğusu ve kuzeyini birbirine bağlıyor. Babnusa, Sudan’ın önde gelen süt fabrikalarına ev sahipliği yapmasının yanı sıra petrol zenginliği ile ekonomik açıdan stratejik bir şehir olarak kabul ediliyor.

dfvg
El-Faşir'in Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) eline geçmesinin ardından şehirden kaçmak zorunda kalan yerlerinden edilmiş Sudanlılar, 26 Ekim 2025 (AFP)

HDK, Babnusa’nın düşüşünün ardından izleyeceği net stratejiyi henüz açıklamamış olsa da, eski Sudan ordusu askerleri olası senaryolar üzerinde değerlendirmelerde bulundu. İsminin açıklanmasını istemeyen eski bir Sudan ordusu subayı, Babnusa’nın hem askeri hem de coğrafi açıdan büyük öneme sahip olduğunu, düşmesinin savaşın gidişatında kritik bir dönüm noktası oluşturabileceğini ve bunun, Güney Kordofan’ın başkenti Kadugli, Deleng ve ordunun hâlâ kontrolünde tuttuğu diğer bölgelerin ele geçirilmesine kapı açabileceğini belirtti. Subay, “HDK, Kuzey Kordofan eyaletinin başkenti el-Ubeyd’i öncelikli askeri hedefleri arasına almış ve sürekli saldırılar düzenlemeye devam etmiştir. Kuvvetlerini stratejik noktalara yaymaları, şehre yönelik bir saldırının her an gerçekleşebileceğini gösteriyor” dedi.

HDK ateşkese uymadı

Kaynak, HDK’nin tek taraflı bir ateşkes ilan etmiş olmasına rağmen buna uymadığını ve 22. Piyade Tugayı’na bağlı askerlerin mevzilerine yönelik saldırılarına devam ederek şehri ele geçirdiğini belirtti. Bu durum, grubun askeri hedeflerinin henüz tamamlanmadığını ortaya koyuyor.

Askeri uzmanlara göre HDK’nin bu bölgeyi ele geçirmesi, ona daha fazla askeri operasyon için iyi bir üs sağlıyor. Uzmanlar, kuvvetlerin müttefiki olan Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Halk Kurtuluş Hareketi’ni destekleyerek, Güney Kordofan eyaletinin başkenti Kadugli’yi ele geçirmeye çalışmasının muhtemel olduğunu belirtiyor. Bu, ordunun eyaletteki önemli bazı kasabaları ele geçirmesinin ardından gelen stratejik bir adım olarak değerlendiriliyor.

Sudan ordusunun eski Genelkurmay Başkan Yardımcısı ve sözcüsü Tümgeneral Muhammed Beşir Süleyman, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Babnusa’nın HDK’nin eline geçmesinin beklenen bir gelişme olduğunu ve kenti kontrol eden tarafın operasyonel manevra alanını büyük ölçüde genişleteceğini söyledi. Süleyman, “Babnusa, petrol zenginliğiyle ekonomik açıdan önemli bir eyalette yer alıyor. Ayrıca demografik yapısı, HDK’nin sosyal tabanlarını oluşturuyor. Bu durum, onlara siyasi bir boyut kazandırıyor; özellikle Darfur bölgesi ile bağlantılı olarak kontrol alanlarını genişletmek ve Kordofan’da savaşçılar için lojistik destek sağlamak amacıyla bir tür geçici yönetim oluşturma stratejisi izliyorlar” ifadelerini kullandı.

efrf
El-Faşir'den gelen Sudanlı mülteciler, Tine Mülteci Kampı (Reuters)

Süleyman, HDK’nin Babnusa’yı ele geçirmesinin, ordunun Kuzey Kordofan eyaletindeki operasyonel ilerleyişine karşı onu daha avantajlı bir askeri konuma getirdiğini, buna rağmen ordunun el-Ubeyd’in batısı ve Nuba Dağları’nda elde ettiği zaferlerin önemini koruduğunu belirtti.

Ordu neye ihtiyaç duyuyor?

Süleyman, ordunun Kuzey ve Batı Kordofan’daki tüm cephelerde operasyonları yönetebilmesi için doğru planlamaya ihtiyaç duyduğunu vurguladı. Bunun, kuvvetler, lojistik destek ve yedeklerin sağlanması gibi büyük askeri kaynakları gerektirdiğini ifade ederek, “Operasyonel başarısızlığa yer yok. Stratejik hedef, Darfur’un yeniden kontrolünü sağlamak” dedi.

Eski asker, HDK’nin Babnusa’yı ele geçirerek başarmayı hedeflediği askeri amaçların başında, Sudan ordusunu Batı Kordofan’daki sosyal tabanlarından uzaklaştırmak olduğunu söyledi.

Süleyman, “Bu bölgeyi kontrol etmek HDK’ye, operasyonlarında asker ve teçhizat tedarikini sürdürme imkânı sunuyor, böylece daha fazla toprak kazanabiliyor, aynı zamanda Darfur’u güvence altına alıyor ve stratejik öneme sahip el-Ubeyd şehrine yönelik operasyonlarını geliştirebiliyor” dedi.

Süleyman ayrıca, HDK’nin kenti ele geçirme çabasının, askeri ve siyasi olarak konumunu güçlendirme, kara hakimiyetini genişletme ve böylece daha güçlü bir müzakere pozisyonu elde etme amacı taşıdığını vurguladı. Bu çerçevede, ABD, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır’ın dahil olduğu Dörtlü’nün Sudan’da üç aylık bir insani ateşkes sağlama çabaları da devam ediyor.


Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Gazze halkı, savaşın neden olduğu yıkımın ardından kültürel mirasını korumak için zamanla yarışıyor

Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)
Gazze şehrinde yaşanan savaş sırasında İsrail bombardımanı sonucu hasar gören Büyük Ömer Camii'nin iç restorasyon çalışmaları sırasında çekilmiş bir fotoğraf, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde 70 bin kişinin hayatını kaybetmesi, çok sayıda kişinin yaralanması, yüz binlerce insanın yerinden edilmesi ve neredeyse bütün mahallelerin yok olmasının ardından, yeniden inşa artık hayal gücünü zorlayan, neredeyse tasavvur edilemez bir görev haline geldi.

Buna rağmen, bölgede en değerli tarihi yapılar arasında yer alıp ağır hasar gören az sayıdaki noktada, işçiler şimdiden çalışmaya başladı. Amaç, geçmişten geriye kalan az sayıdaki kalıntıyı toprak altından çıkarmak.

Bu alanlar arasında, Gazze’nin eski kent merkezinde bulunan ve savaş sırasında İsrail güçlerinin hedef aldığı en önemli kültürel miras olan Büyük Ömer Camii de bulunuyor. İsrail ordusu, avlularının altında savaşçılar tarafından kullanılan bir tünel bulunduğunu öne sürerek yapıyı bombaladığını açıklamıştı. Filistinliler ise böyle bir tünelin varlığını reddediyor ve saldırının Gazze’nin dini ve kültürel mirasını yok etmeye yönelik olduğunu savunuyor.

dfrgt
Gazze şehrinde bulunan Büyük Ömer Camii'nin içindeki enkazı temizleyen bir işçi, 17 Kasım 2025 (Reuters)

Batı Şeria’daki Beytüllahim’de bulunan Miras Koruma Merkezi’nde mimar ve kültürel miras uzmanı olarak görev yapan ve şu anda savaşta zarar gören alanları kurtarmak için Gazze’de çalışan Hammude ed-Dehdar, İsrail’in bu yapıların yıkımının Filistin tarihini silebileceğini düşünerek ‘yanıldığını’ söyledi.

Dehdar, Gazze’de Reuters’a yaptığı açıklamada, bu yapıların kadim bir halkın ortak hafızasını temsil ettiğini belirterek, “Bu miras, korunması ve savunulması için ortak çaba gerektiren bir bellektir” dedi.

İsrail ordusu ise Hamas hedeflerine yönelik her saldırının, bu tür alanları tehlikeye atabilecek olması nedeniyle sıkı bir onay sürecinden geçtiğini açıkladı.

fgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “İsrail ordusu, kültürel miras alanları ile tarihi ve kültürel önemi bulunan mekânlara azami hassasiyetle yaklaşmaktadır. Bu alanlar ve sivillerin zarar görmesini en aza indirmek, saldırı planlamasında temel bir önceliktir” ifadeleri yer aldı.

Zamansız hikayeler

Nüfusunun büyük bölümü, bugün İsrail sınırları içinde kalan şehir ve köylerden zorla göç ettirilmiş mülteciler ya da onların çocuklarından oluşan Gazze Şeridi’nde, Büyük Ömer Camii, Gazze halkını kendi kültürel mirasına ve Ortadoğu’nun zengin mimari tarihine bağlayan temel unsurlardan biriydi.

Halk arasında anlatılan geleneksel hikâyelere göre Samson’un onu esir alanların üzerine tapınağı yıktığı yer olduğu söylenen bu alan, İslam’ın 7. yüzyılda Halife Ömer bin Hattab döneminde Akdeniz’e ulaşmasından önce bir Bizans kilisesine de ev sahipliği yapıyordu. Bölge İslam hâkimiyetine girdikten sonra yapı camiye dönüştürüldü.

Sonraki yüzyıllar boyunca yapı; Memlükler, Haçlılar ve Osmanlılar tarafından pek çok kez yeniden şekillendirildi ve Orta Çağ’da bölgenin mimari harikalarından biri olarak ün kazandı.

Caminin minaresi, Gazze siluetinin en belirgin unsurlarından biriydi. Cemaat, kubbeli tavanlar altında ve cilalı taşlarla döşeli avlularda ibadet eder; namazın ardından caminin görkemli cephesinin önünden geçerek kapılarından dışarı çıkar ve eski kentin çevresindeki çarşı sokaklarına doğru akardı.

frgt
Gazze şehrinde savaş sırasında hasar gören tarihi Paşa Sarayı'nda restorasyon çalışmaları yürüten işçiler, 11 Kasım 2025 (Reuters)

Yakındaki Kayseriyye Çarşısı, dükkânlarıyla ünlüydü; esnafı ve komşuları, âşıkların düğün takılarından kıskanç kayınvalidelerin hikâyelerine uzanan unutulmaz öyküler anlatırdı. Bugün bunlardan geriye neredeyse hiçbir iz kalmadı.

Ağır hasar gören bir diğer yapı da 13. yüzyıla uzanan tarihi Paşa Sarayı oldu. Bir müzeye ev sahipliği yapan yapının sergilediği eserler artık kayıp.

Dehdar, kültür ve miras söz konusu olduğunda bunun yalnızca eski bir bina ya da tarihi taşlardan ibaret olmadığını vurgulayarak, “Her taş bir hikâye anlatır” dedi.

Filistin’in Batı Şeria merkezli Turizm ve Eski Eserler Bakanlığı Müsteşarı Cihad Yasin ise Filistinli yetkililer ve Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü’nün (UNESCO) tarihi alanların restorasyonu için üç aşamalı bir plan hazırladığını, ilk maliyetin 133 milyon dolar olarak öngörüldüğünü belirtti.

Yasin, önceliğin çökme riski taşıyan yapıların hızlı müdahaleyle desteklenmesi olduğunu söyledi. Ancak beyaz çimento ve alçı sıkıntısı yaşandığını, Gazze’deki kaynakların sınırlı olduğunu ve restorasyon malzemelerinin fiyatlarının ciddi şekilde arttığını ifade etti.

sdfgt
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta İsrail hava saldırıları sırasında hasar gören, kısmen yıkılmış Berkuk Kalesi, 16 Kasım 2025 (Reuters)

Gazze Şeridi’nde kültürel mirasın yıkımı, evlerini ve geçim kaynaklarını kaybetmiş yaslı aileler arasında bile ayrı bir acı yaratmaya devam ediyor.

Münzir Ebu Asi, küçük kızı Kenzi’nin Büyük Ömer Camii’nin vurulduğunu duyunca hissettiği derin üzüntü nedeniyle onu teselli etmek zorunda kaldığını söyledi.

Ebu Asi, “Küçük kızım Kenzi çok üzüldü. Camiye saldırı haberini duyduğumuzda biz de şaşırdık; neden böyle bir şey yapıldı?” dedi.

Sözlerini sürdüren Ebu Asi, Paşa Sarayı’nın da bombalanmasının ardından artık kesin bir kanaate vardıklarını belirterek, “Bu işgalin, Filistin kimliğini yok etmek, her türlü Filistin eserini silmek istediği artık bizim için kesinleşti” ifadesini kullandı.