Temmuz 2006 - Ekim 2023 ve iki savaş arasındaki gerçek

Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora (Getty)
Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora (Getty)
TT

Temmuz 2006 - Ekim 2023 ve iki savaş arasındaki gerçek

Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora (Getty)
Eski Lübnan Başbakan Fuad Sinyora (Getty)

Lübnan'ın 2006 yılında maruz kaldığı ağır sınav ile 8 Ekim'den bu yana maruz kaldığı sınav karşılaştırıldığında köklerinde birçok benzerliğin yanı sıra, özellikle değişen koşullar ve şartlar nedeniyle aralarında büyük farklılıklar olduğu görülüyor.

Düşman İsrail, 2006 yılının temmuz ayında Hizbullah'ın saldırdığı ve iki İsrail askerinin kaçırıldığı bahanesiyle Lübnan'a askeri saldırı başlattığı anda Bakanlar Kurulu'nu acil toplanmaya ve bu saldırının tehlikelerini ve yansımalarını tartışmaya, ulusal güvenliği korumak, hedef alınan bölgelerin sakinlerinin güvenliğini ve emniyetini sağlamak ve Lübnan'ın güneyinde yaşayanların yerinden edilmesini önlemek için tedbirler almaya çağırdım.

Konuyu Bakanlar Kurulu'nda gündeme getirdim ve hükümet olarak bu askeri operasyon karşısında şaşırdığımızı, önceden haberimiz olmadığını ve bunu onaylamadığımızı açıkça ifade ettim. İsrail'in Lübnan'a, egemenliğine ve Lübnan halkına yönelik saldırganlığını kınadık ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) acil bir şikayette bulunarak ateşkes kararı alınması için talepte bulunduk.

Devlet ile Hizbullah arasındaki mesafe

Hükümet, Lübnan devleti ile Hizbullah arasında net bir mesafe koymayı başararak Lübnan’ın Arap ülkelerine ve uluslararası topluma hitap etmesinin ve Lübnan'a yardım etmek ve direncini güçlendirmek için onlarla iletişim kurmasının yanı sıra İsrail’in işlendiği suçların gölgesinde 12 Temmuz sabahından itibaren kurban rolüne bürünmeye çalışırken asıl kurbanın Lübnan olduğunu göstermesini de sağladı.

O zamandan bu yana, Lübnan devletinin tüm bileşenleriyle ve imkanlarıyla yaşananlardan ve yaşanacakların sonuçlarından sorumlu olmasının yanında Lübnan'ı ve Lübnanlıları koruyacak tüm kararları ve tedbirleri alarak, kararlarının gereklerini yerine getirerek ve yerinden edilen Lübnanlılarla ilgilenerek tüm sorumluluklarını üstlenmesini sağlamaya çalıştım.

ascdv
Temmuz 2006'daki savaşta yerlerinden edilen insanlar ateşkesin ardından bölgelerine geri dönüyor (Getty)

O günden bu yana Hükümet Seraili ulusal bir atölyeye dönüştü ve hükümet üyeleri Lübnan'ı savunmak için tek bir ekip haline geldi. O tarihten bu yana hükümet ulusal bir çalıştaya dönüştü. Hükümet üyeleri Lübnan'ı savunmak, Lübnanlılara temel yaşam unsurlarını sağlamak amacıyla tüm devlet daireleri, imkânları ve kabiliyetlerindeki çabaları seferber etmek ve sivil toplumu da Lübnan'ın savunulmasında üzerlerine düşeni yapmaları için harekete geçirmek için tek vücut oldu.

Yurtdışında ise Lübnan Dışişleri Bakanı ile iş birliği içinde, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreterliğinden kardeş Arap ülkelerinin liderlerine kadar uluslararası üst düzey yetkililerle ve karar alma yetkisine, nüfuza ve uluslararası etkiye sahip dost ülkelerle günlük temaslar yoğunlaştırıldı. BMGK’dan öncelikli talebimiz ateşkes kararı alınmasıydı.

O dönemde düşman İsrail, Lübnan'a saldırmaya devam etti. Altyapıyı ve tesisleri hedef alarak köprüleri, yolları, okulları ve köy ve ilçelerdeki binaları tahrip etti. Hükümet, Lübnan'ın çektiği acıları ve maruz kaldığı tehlikeleri kınamak ve durdurmak üzere dünyayı ve uluslararası örgütleri harekete geçirmeye çalıştı.

Yedi maddelik plan

O dönemde, Lübnan'a yönelik savaşın durdurulması ve İsrail’in saldırganlığının sona erdirilmesi amacıyla Lübnan için çözüm formülleri geliştirmek ve bunları ülke liderlerinin ve BMGK’nın önüne koymak için Cumhurbaşkanı'nın huzurunda ve aktif katılımıyla Bakanlar Kurulu ile birlikte inisiyatif aldım. Hükümet, Roma Konferansı’nda sunduğum ve BMGK tarafından uluslararası ateşkes kararının alınmasındaki yapı taşlarının bir parçası olarak kabul edilen yedi maddelik planı onayladı.

xcrgb
Eski Başbakan Fuad Sinyora 2006 yılında Almanya'nın UNIFIL'e katılımı konusunda anlaşmak üzere Almanya Başbakanı Angela Merkel ile bir araya geldi (Getty)

BMGK 1701 sayılı kararı kabul edildi, savaş durdu ve yerinden edilen kişiler 14 Ağustos 2006 tarihi itibariyle evlerine ve köylerine geri döndü. Lübnan hükümetinin tüm kardeş ve dost ülkeleriyle ilişkilerinde tesis ettiği güven temelinde başta Körfez ülkeleri olmak üzere Arap ülkeleri ve dost ülkeler tarafından sağlanan cömert yardımlar sayesinde altyapının ve hasar görmüş ve yıkılmış binaların yeniden inşası en üst düzeyde verimlilik, güvenilirlik, etkinlik ve hızla gerçekleştirildi. Böylece Lübnan bir kez daha yükseliş ve refah içindeki günlerine geri döndü. Arap dünyasındaki ve uluslararası arenadaki eski rolünü yeniden üstlendi. Lübnan, 2007-2010 yılları arasında dört yıl üst üste modern tarihinin en yüksek büyüme oranını yakaladı ve ödemeler dengesinde büyük bir yıllık fazla elde etmeyi başardı. Ayrıca Merkez Bankası'ndaki toplam döviz rezervlerinde büyük bir pozitif fazla elde etti. Lübnan'ın kamu borcunun gayri safi yurtiçi hasılasına (GSYİH) oranında önemli bir denebilecek nispi bir azalma kaydedildi.

Dayanağı olmayan meydanların birliği teorisine

Öte yandan 8 Ekim 2023'te yaşananlar, Hizbullah'ın, Lübnan'ın işgal altındaki Filistin topraklarına bitişik olan güney sınırında bir cephe açmak için Lübnan'daki meşru makamların bilgisi dışında, tek taraflı olarak, Lübnan'ın o dönemde ve halen içinde bulunduğu son derece zorlu koşulları göz önünde bulundurulmaksızın kendi sorumluluğunda gerçekleştirdiği, meydanların birliği teorisine dayanan girişiminin bir sonucuydu.

Ertesi sabah, 8 Ekim 2023 tarihinde, Lübnan'ın aşağıdaki hususları yerine getiremeyeceğini ve bu askeri savaşa sürüklenemeyeceğini vurgulayan bir açıklama yayınladım ve başlıca beş neden sıraladım. Bunlar; ulusal ve siyasi kriz, cumhurbaşkanının seçilememesi, sorumlu bir hükümetin kurulamaması, boğucu ekonomik kriz, Suriyeli mülteci krizi, Arap ülkeleriyle yakın ilişkilerin sekteye uğraması, 2006 yılında kendisini koruyan Arap ülkeleri ve uluslararası toplumun oluşturduğu güvenlik ağının olmaması ve Lübnanlıların çoğunun böyle bir askeri müdahaleyi desteklememesi ve buna sempati duymamalarıydı.

Şimdi BMGK’nın 1701 sayılı kararı gerektiği gibi uygulanmamış ve BM ile BMGK, Lübnan ve Filistin sorunuyla ilgili tüm uluslararası kararların gerektiği gibi uygulanmasını sağlama konusundaki rollerini yerine getirmemiştir. Oysa İsrail, bölgede adil ve kalıcı bir barış arayışında olmadığını, uluslararası hukuku, uluslararası meşruiyeti ve insan haklarını tanımadığını, Gazze ve Batı Şeria'daki yok etme, öldürme ve yıkım suçlarında ısrar ettiğini kanıtlamıştır. Bugün de yeniden Lübnan'a saldırarak sivilleri öldürüyor, güvende olanları yerlerinden ediyor, konutları ve tesisleri yıkıyor ve barışçıl insanları avlamak için modern teknolojinin nimetlerinden yararlanıyor.

Kahramanlarını arayan ulusal bir rol

Şimdi Lübnan'ı İsrail’in saldırganlığının boyunduruğundan kurtarmak için erişebileceğimiz pencereler açısından artık ne durumda olduğumuzu öğrendiğimize göre Lübnan'ın artık büyük bir ulusal role sahip olduğuna inanıyorum. Lübnan, cumhurbaşkanının yokluğunda kahramanlarını arıyor. Bana göre bu kahramanlar, yasama organı meclisin başı olarak Meclis Başkanı Nebih Berri ve geçici hükümetin başı olarak Başbakan Necip Mikati'dir. Berri ve Mikati, çaba göstererek ve kendilerini adayarak bu rolün ve bu kahramanlığın şerefini ve ödülünü kazanmalılar. Tüm yetkililer ve Lübnan'ı kurtarmaya isteyen herkes, aşağıdaki altı hususu benimseyerek onlara yardımcı olmak için inisiyatif almalılar. İşte o altı husus:

1- Milli bir görev olarak tüm Lübnanlılar, dayanışma ve birlik içinde olmalı, birlik ve ulusal kardeşlik temelinde hareket etmeliler. Lübnan halkı, İsrail'in tüm Lübnan'ı ve Lübnan’ın yapısını hedef alan bu acımasız saldırısını, galibi ya da mağlubu olmayacak şekilde uyumlu ve etkileşimli unsurlarıyla birlikte esefle karşılamalı ve kınamalı.

xcvdf
Mikati, Berri ve Canbolat çarşamba günü Ayn et-Tineh'te bir araya geldiler (EPA)

2- Lübnan için çözümler, Taif Anlaşması ve Lübnan Anayasası’nın doğru ve eksiksiz uygulanmasına, Lübnan devletine ve onun tek ve münhasır otoritesine, egemen kararına ve vatanı ve ulusal egemenliği koruma sorumluluğuna, halkına karşı ve onların güvenlik ve istikrarını sağlamadaki sorumluluğuna bağlılığına yönelik ulusal çözümlerden başkası olamaz ve olmamalı da.

3- Düşmanlık tüm Lübnan'ı ve tüm Lübnanlıları etkilediğinden ve hiç kimse kendi siyasi tutumunu desteklemek ya da çıkar elde etmek için İsrail’in düşmanlığını desteklemediğinden Lübnan devletinin dizginleri geri alması ve sorumluluğunu yeniden üstlenmesi gerektiği düşüncesine odaklanılmalı. Bunun için Lübnanlıların birbirini kucaklaması ve tek kaygılarının ülkelerini kurtarmak ve ulusal bekasını, Lübnanlıların birlik ve beraberliğini ve geleceklerini tehdit eden bu derinleşen ve tehlikeli krizden çıkarmak olması için fikirbirliğine dayalı bir ulusal duruş sergilemeleri gerekiyor.

4- BMGK’ya Lübnan'da derhal ateşkes sağlanması için bir karar çıkarması ve tüm tarafların 1701 sayılı kararı tam olarak ve derhal uygulamaları, ilgili tüm uluslararası kararlara saygı duymaları ve uluslararası barışın ve güvenliğin korunmasındaki sorumluluklarını üstlenmeleri çağrısında bulunulmalı.

5- Meclis Başkanı, Lübnan devletini ve Lübnan halkını tehdit eden tehlikeleri görüşmek üzere, Lübnan’ın bekasını koruyacak, Lübnan Anayasası’na saygı gösterecek ve Lübnan'ın birliğini ve toprak bütünlüğünü muhafaza edecek şekilde Meclis'i toplamalı. Ayrıca herhangi bir gecikme olmaksızın, Lübnanlıları, 1701 sayılı kararı tam olarak uygulayacak sorumlu bir hükümet kurmak üzere bir araya getirebilecek, Lübnan'ın sağlığını ve egemenliğini yeniden tesis etmek ve Lübnan'ın bağımsızlığını, egemenliğini, özgürlüğünü, kalkınmasını ve istikrarını korumada Lübnan devletinin tam rolünü geliştirmek için çalışacak yeni bir cumhurbaşkanı seçilmesi için çağrıda bulunmalı.

6- Kan kardeşi ve aynı kimliği taşıyanlar olarak tüm Arap kardeşlerimiz ve Arap Devletleri Ligi (AL) ülkelerinin yanı sıra tüm dost ülkeler ve uluslararası insani yardım kuruluşlarıyla birlikte, yerlerinden edilmiş, şehirlerinden ve köylerinden koparılmış insanların ve Lübnan halkının onurunu korumanın yanı sıra yerlerinden edilenlerin derhal ve acilen şehirlerine ve köylerine dönmelerinin sağlanması, yıkılan ve hasar gören yerlerin yeniden inşası için gerekli mekanizmaların devreye sokulması ve gerekli fonların tahsis edilmesi ve acil tüm yardımların ulaştırılması için çalışılmalı.

Bu yeni sınav, Lübnan'ın 2006 yılında yaşadıklarından hiçbir ders çıkarmadığını, ateş gücü, hava, teknoloji ve istihbarat üstünlüğünü ve sınırsız uluslararası desteğini ölüm ve yıkım için kullanan düşman İsrail’in her türlü saldırısına açık olduğunu kanıtladı. İsrail, hala Lübnanlılar arasında bölünme ve çekişme yaratma üzerine bahis oynuyor, ama Allah'ın izniyle bu asla gerçekleşmeyecek. İsrail, Lübnanlılar arasına bölünme ve çekişme yaratmak amacıyla sonuncusu Hizbullah Genel Sekreteri Seyyid Hasan Nasrallah'a düzenlenen suikast olmak üzere, katliamlar ve suikastlar yapmaktan çekinmiyor.

Bugün Lübnan ve tüm dünya bir sınavla karşı karşıya. BM ve BMGK doğru olan için ayağa kalkacak mı? Lübnanlılar tüm güçleriyle ülkelerinin ve kendilerinin şerefi ve güvenli bir ülkede yaşama hakkını savunmak ve İsrail'e gerçeğin, insanlığın ve insan haklarına saygının anlamı konusunda bir ders vermek için inisiyatif alacak mı?!



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.