Tahran'ın surları çöktü mü?

Tahran'ın surları çöktü mü?
TT

Tahran'ın surları çöktü mü?

Tahran'ın surları çöktü mü?

Aliya Mansur

İran'ın Hizbullah'ı kaybetmesi, İran içinin savunmasız kalması anlamına geliyor

İsrail'in Hizbullah liderlerine ve silah depolarına karşı art arda başlattığı saldırılar ve Hizbullah’ın bünyesine, askeri ve siyasi yapısına büyük ve ani bir şekilde nüfuz etmesi, bunun sonucunda Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın ve daha sonra halefliğine aday gösterilen Haşim Safiyuddin'in suikasta uğraması (onun da başka bir hava saldırısında öldürüldüğü bildiriliyor), ek olarak çağrı cihazları ile telsizlerin patlatılması operasyonlarından sonra, Tahran’ı İsrail’in Hizbullah içine bu şekilde sızabilmesinin arkasında durmak ile suçlayan sesler de yükseldi. Hatta Hizbullah çevresi de dahil olmak üzere bazıları daha da ileri giderek Tahran'ı, nükleer müzakereler yoluyla elde edebileceği bazı ek kazanımlar karşılığında Hizbullah’ı İsrail'e satmak ile suçladı.

Bu duygusal tepki, Nasrallah suikastından kısa bir süre sonra İran'ın İsrail'e verdiği sınırlı ve özenle planlanmış yanıtın ardından yoğunlaştı. Keza İranlı yetkililerin ülkelerinin Tel Aviv ile doğrudan bir savaşa sürüklenmeyeceğini tekrarlamaları, hatta Lübnanlıların acılarını bitirecek, savaşı durduracak her türlü çözüme bile engel olmaları, bu duyguyu körükledi. Zira İran Dışişleri Bakanı Beyrut ziyareti sırasında Lübnan savaşı ile Gazze savaşı arasındaki bağın koparılmasını reddetti ve ziyareti boyunca arenalar birliği ifadesine sadık kaldı.

Ancak biraz derinlemesine bakıldığında Tahran'a yönelik bu suçlamalar gerçeklikten uzak görünebilir. İran'da İslam Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana İran rejimi Hizbullah'a yatırım yapıyor, dolayısıyla  İran'ın bu büyüklükte bir kayba hazır olduğunu düşünmüyorum. Hizbullah sadece İran'ın aracı değil, İran projesinin en güçlü ve önemli aracıdır, onu İran'ın sağ kolu olarak tanımlamak doğrudur.

Hizbullah sadece İran'ın aracı değil, İran projesinin en güçlü ve önemli aracıdır ve İran'ın sağ kolu olarak da nitelendirilebilir.

İki yıl önce eski İsrail başbakanı Naftali Bennett, İsrail'in geçmiş on yılda olduğu gibi sadece kollarını değil, geçen yıl yani 2021'de kendi deyimiyle “terörizm ahtapotunun başı”nı da vurmak için harekete geçtiğini açıklamıştı. Son yıllarda İsrail'in İran içinde ve dışında, özellikle Suriye'de İran’a karşı gerçekleştirdiği çok sayıda askeri ve istihbarat operasyonuna ve suikastlara tanık olduk. Ardından Aksa Tufanı ve destek savaşı geldi ve Binyamin Netanyahu, bunu İran'ın milisler aracılığıyla İsrail'e uyguladığı kuşatmayı kırmak, İran'ın gelecekte oluşturabileceği potansiyel tehlikeleri ortadan kaldırmak için bir daha ele geçmeyecek bir fırsat olarak değerlendirdi. Netanyahu'nun açıkça deklare etmeden savaşı yürütme gücünü artıran, ABD Başkanı Joe Biden'ın ABD'deki başkanlık yarışından çekilmesiydi. İsrail hükümeti bugün artık mevcut Amerikan yönetiminin tutumlarını dikkate almıyor.

Tıpkı İsrail gibi Netanyahu, İran'ı boğmaya yönelik herhangi bir operasyona öncelikle Hizbullah'ın, ardından Yemen'deki Husiler, Irak'taki Haşdi Şabi Güçleri ve bölgedeki diğer örgüt ve milis gruplar gibi İran'a bağlı milislerin yanıt vereceğinin bilincindeydi. Biraz geriye dönüp, son aylara bakarsak, Tel Aviv'in Hizbullah'a ve onun yapısına karşı mücadelesinin, Hizbullah “destek savaşı”nı başlattığını deklare ettiği andan itibaren başladığını görürüz.

Yaklaşık bir yıldır İsrail’in, Hizbullah’ın yüzlerce liderini, ikinci kademeden saha komutanlarını öldürmeyi başardığı kesin ve nokta atışı suikast operasyonları düzenledi. Ardından operasyonlarının seviyesini yükseltti, çağrı cihazları operasyonunun ardından Genel Sekreter ve halefini de kapsayan birinci kademedeki liderlerin tasfiyesine başladı. İran'ın Suriye'de maruz kaldığı acı ve etkili saldırıları da unutmayalım.

Netanyahu'nun mücadelesinin ve zamana karşı yarışının, Amerikan seçimlerinin sonucu ne olursa olsun “Obama Doktrini’nin etkilerini ortadan kaldırmak ve yeniden kurulmamasını sağlamak olduğunu söylemek doğru olur

Tahran aynı zamanda ne kadar zayıf olduğunun ve uğradığı kaybın boyutunun da farkında. Kaldı ki Hizbullah'ı yeniden eski haline döndürmenin mümkün olduğunu düşünenler yanılgı içindedirler. Tahran ve Tel Aviv arasında bölgenin önünde oldukça zorlu haftalar var. Zira Netanyahu, ABD seçimleri ve yeni Amerikan başkanının göreve başlamasından önce İran'a en büyük yenilgiyi yaşatmak istiyor. Tahran, Kamala Harris'in başkanlığını yapmasını ve müzakere masasına dönmesini umduğu yeni Amerikan yönetimi göreve gelene kadar “ahtapotun başı”nın doğrudan darbeye maruz kalmaması için azami derecede itidalli davranmak istiyor. Bu nedenle İranlı yetkililerin, Lübnan'ın Hizbullah'tan geriye kalanlar aracılığıyla intihar operasyonunu sürdürmesini talep eden açıklamalarını duyuyoruz.

Dolayısıyla Netanyahu'nun mücadelesinin, zamana karşı yarışının, Amerikan seçimlerinin sonucu ne olursa olsun “Obama Doktrini”nin etkilerini ortadan kaldırmak ve yeniden kurulmamasını sağlamak olduğunu söylemek doğru olur. Bugün art arda gelen haberler, saldırılar ve karşı saldırılar olarak gördüklerimiz, bizi bu ayrıntıları analiz etmeye itmemeli. Dini Lider Ali Hamaney'in cuma günkü vaazında büyük ölçüde ortaya çıkan bölgedeki stratejik çatışma gerçeğinin üzerini örtmemeli. Hamaney şöyle dedi: “Batı, İsrail'i Avrupa'ya petrol ve doğalgaz ihraç eden bir platform, Avrupa'dan bölgeye mal ithal eden bir nokta haline getirmeye çalışıyor.”

2003 yılından bu yana İran'da anayasadan sonra ikinci bağlayıcı belge haline gelen “2025'te İran” planını hazırlayan Dini Lider, İsrail ile yaşanan çatışmanın rol ve işlevle ilgili bir çatışma olduğunun ve bunun sadece bölgede değil, bölge üzerine bir çatışma olduğunun farkında.

İran'ın hayalini gerçekleştirebilmesi için iç istikrarının ve siyasi sisteminin korunması gerekiyor ki bu da İran'ın nükleer silahlara sahip olmasını gerektiriyor.

İran, Tel Aviv ile arasındaki güç dengesizliğini telafi etmek ve kendisinin nükleer silaha sahip olma hayalini yok etmesini önlemek için Hizbullah gibi İsrail'i çevreleyen güçlü kollar tesis etti. Dolayısıyla Hizbullah'ın rolü aslında İsrail'in kuzey sınırlarına on binlerce füze yığma yoluyla İran'ın nükleer programını savunmak ve İsrail'in onu yok etmesini engellemekti.

İran'ın Hizbullah'ı kaybetmesi, İran içinin savunmasız kalması ve İsrail'in nükleer tesislerini yok etmesini engelleyecek hiçbir şeyin olmayacağı anlamına geliyor. Bu nedenle Tahran, Washington'daki değişimin İsrail'in nükleer tesislerini yok etmesini engelleyecek bir denklem getireceği umuduyla yangının kendisine ulaşmamasını garanti altına almaya çalışıyor.

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Husilere bağlı Zeynebiyat güçleri, Yemenli kadınları ‘savaş’ için seferberlik faaliyetlerine katılmaya zorluyor

 Husi kadın savaşçılar (X)
Husi kadın savaşçılar (X)
TT

Husilere bağlı Zeynebiyat güçleri, Yemenli kadınları ‘savaş’ için seferberlik faaliyetlerine katılmaya zorluyor

 Husi kadın savaşçılar (X)
Husi kadın savaşçılar (X)

Şarku’l Avsat'a bilgi veren kaynaklara göre Husiler, Gazze Şeridi'ni savunma ve füze gücü ile insansız hava araçlarını (İHA) destekleme bahanesiyle başkent Sana, Hacca ve İbb vilayetlerinden kaçırılan yüzlerce Yemenli kadın ve kızı seferberlik faaliyetlerine katılmaya, maddi ve ayni bağışta bulunmaya zorladı.

Kaynaklar, Husilerin ‘Fatımatü’z Zehra'nın doğum yıldönümü’ kutlamaları bağlamında Yemenli kadınları hedef almak ve onları ‘savaş çabaları’ için seferberlik faaliyetlerine katılmaya zorlamak amacıyla liderlerinin doğrudan talimatıyla onlarca kadın saha ekibi oluşturduğunu açıkladı.

Husilere bağlı Zeynebiyat güçleri ilk faaliyetlerini gerçekleştirmeye başladı. Sana ve kırsalında bir gün içerisinde mezhepçi bir karaktere sahip altı etkinlik düzenleyerek, kadınları bağış yapmaya ve oğullarını cephelere yollamaya çağırdılar.

SABA’nın haberine göre, Husilerin Sana'daki kadın komisyonu, füze gücü, deniz gücü ve İHA’ları destekleme bahanesiyle yaklaşık 100 bin dolar (Husilerin kontrolündeki bölgelerde bir dolar 530 Yemen riyaline denk geliyor) değerinde mali ve ayni bağıştan oluşan bir kadın konvoyuna öncülük etti.

Şarku’l Avsat'a konuşan Sana ve kırsalındaki çeşitli mahalle ve köylerde bulunan kadınlar, ‘Zeynebiyat’ın evlerine sürpriz ziyaretler yaparak, Gazze Şeridi'ni destekleme ve ABD ile İsrail saldırganlığına karşı durma bahanesiyle, Fatımatü’z Zehra'nın doğum yıldönümünü anma törenine aile üyeleriyle birlikte katılmalarını ve para ve mücevherlerini vermelerini istediklerini’ söyledi.

Bazı kadınlar, kadın ve kız çocuklarının seferberliği sırasında Husi kadın amirler tarafından kullanılan korkutma ve asgari haklardan mahrum bırakma tehditlerinden bahsetti.

Sana şehrinin el-Kaa mahallesinde yaşayan ev hanımı Ümmü Abdullah, kendisinin ve mahallesindeki diğer kadınların Husilerin ‘mezhepsel seferberlik’ ve gruba destek amaçlı bir etkinliğine katılmaya zorlandığını anlattı.

Ümmü Abdullah, Husilerin kadın etkinliklerini finanse etme bahanesiyle, görünüşte Gazze Şeridi ve Lübnan'ı desteklemek ve savaş çabalarını finanse etmek için nüfusun çoğunun maruz kaldığı zor yaşam ve maddi koşulları göz ardı ederek kadınlara yeni haraçlar dayatmasından duyduğu derin memnuniyetsizliği dile getirdi.

Husi kadın militanların saha hareketi, Yemen'in kuzeybatısındaki Hacca şehrini ve Eflah eş-Şam, Kuhlan eş-Şeref, Mabin, eş-Şağadira ve el-Mehabişa ilçelerini kapsıyor. Kadın komisyonu ve Zeynebiyat güçleri de aynı bahaneyle Yemen'in İbb vilayetinin çeşitli bölgelerindeki anneleri ve ev kadınlarını mezhepçilik ve bağış toplama kampanyalarıyla hedef almaya devam ediyor.

İbb'in ez-Zihar ilçesinde yaşayan ve Husilerin bir etkinliğine katılan Yemenli kadınlar, Husi liderlerini Filistin davasını ve bölgedeki insanların acı ve sıkıntılarını istismar etmek ve Yemenlilere dayattıkları bağışlardan büyük servet kazanmakla suçladı.

Husilerin kontrolü altındaki bölgelerde kadınları hedef alması, onlara karşı çeşitli suçlar ve ihlaller işlemeye devam ettiği bir döneme denk gelirken, uluslararası ve yerel örgütler bu ihlallerin durdurulması için insani yardım çağrısında bulunmaya devam ediyor.

Yemen Hak ve Özgürlükler Ağı yayınladığı bir raporda, Husilerin Eylül 2016 ile geçtiğimiz mart ayı arasında 18 vilayette Yemenli kadınlara karşı işlediği 10 bin 156 ihlali belgeledi.

Rapora göre Husiler, top atışı ve Katyuşa roketleriyle bombardıman, mayın ve EYP patlamaları, kasıtlı keskin nişancılık ve meskûn mahallerde gelişigüzel ateş açma gibi çeşitli şekillerde 2 bin 786 kadını öldürdü ve 4 bin 369 kadını da yaraladı.