Gazze’deki savaş İsrail ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkileri nasıl etkiledi?

Tel Aviv, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca zengin kaynaklara sahip Afrika kıtasında yer edinebilmek için kampanya yürüttü.

Başbakan Binyamin Netanyahu, 2016 yılında Afrika kıtasını elli yıl sonra ziyaret eden ilk İsrail başbakanı oldu (AFP)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 2016 yılında Afrika kıtasını elli yıl sonra ziyaret eden ilk İsrail başbakanı oldu (AFP)
TT

Gazze’deki savaş İsrail ile Afrika ülkeleri arasındaki ilişkileri nasıl etkiledi?

Başbakan Binyamin Netanyahu, 2016 yılında Afrika kıtasını elli yıl sonra ziyaret eden ilk İsrail başbakanı oldu (AFP)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 2016 yılında Afrika kıtasını elli yıl sonra ziyaret eden ilk İsrail başbakanı oldu (AFP)

Sagir el-Hidri

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu 2016 yılında Kenya’yı ziyaret etmiş ve burada “İsrail Afrika'ya, Afrika da İsrail'e dönüyor” demişti. Bu dikkat çekici bir açıklamaydı. Tel Aviv, geçtiğimiz yirmi yıl boyunca zengin kaynaklara sahip Afrika kıtasında bir yer edinebilmek için kampanya yürüttü.

İsrail’in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın başlamasından ve beraberinde gelen eleştirilerden bir yıl sonra, özellikle bir Afrika ülkesi olan Güney Afrika Cumhuriyeti'nin Tel Aviv'e karşı Uluslararası Ceza Mehkemesinde (UCM) dava açmasının ardından, İsrail'in Afrika ülkeleriyle kurduğu ilişkilerin Gazze’deki savaştan zarar görüp görmediği sorusu gündeme geldi.

İsrail'in kuruluşundan bu yana Afrika ülkeleriyle ilişkileri, soğuk ve donuktan yakınlaşma ve ittifaka kadar uzanan geniş bir yelpazede, birtakım çelişkilerin yanı sıra Tel Aviv'in Etiyopya, Kenya, Ruanda, Senegal ve diğerleri gibi ülkelerle kurduğu güvenlik ve ekonomik alanlardaki ortaklıklar gibi çıkarların da etkisiyle gelişmiştir.

Gazze Şeridi'ne yönelik saldırının yansımalarının son örneği, Senegal Başbakanı Ousmane Sonko, Dakar'ın Tel Aviv ile resmi diplomatik ilişkileri olmasına rağmen İsrail'in uluslararası toplumdan tecrit edilmesi çağrısında bulunarak Senegal-İsrail ilişkilerinin akıbeti hakkında spekülasyonlara kapıyı araladı.

İsrail'in karşılaştırmalı üstünlüğü

Hamas Hareketi, 7 Ekim 2023 tarihinde İsrail’i şoke eden bir gelişmeyle Gazze Şeridi yakınlarındaki İsrail bölgelerine bir saldırı başlatarak yaklaşık bin 200 İsrailliyi öldürdü ve 251 İsrailliyi kaçırarak rehin aldı. Tel Aviv, buna Gazze Şeridi'ne yönelik kapsamlı bir kara, hava ve deniz saldırısı başlatarak karşılık verdi.

Güney Afrika Cumhuriyeti, Gazze Şeridi'nde ‘soykırım’ suçu işlediği gerekçesiyle İsrail'e karşı UCM’de dava açan ilk ülke olurken birçok Afrika ülkesi de müdahil olarak Tel Aviv ile Afrika başkentleri arasındaki ilişkileri bir dönüm noktasına getirdi.

Afrika ve Ortadoğu işleri uzmanı Meysa Nevaf Abdulhalik, geçtiğimiz yıl ekim ayındaki olaylardan sonra İsrail-Afrika ilişkilerinin özellikle de bir Afrika ülkesinin İsrail hakkında uluslararası bir mahkemede davacı olmasından ötürü etkilendiğini söyledi.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Abdulhalik, İsrail'in Afrika'da gerilemesinin dünyada olup bitenlerle ilişkili olduğunu ve bunun İsrail'in dünya ülkeleriyle ilişkilerini etkilediğini söyledi. Abdulhalik, İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşın sonuçları ve orada yaşanan katliamların Tel Aviv'in imajını bozduğunu da ekledi.

İsrail, Afrika’da geçmişten bu yana yeşil enerji, tarım ve yüksek teknoloji gibi sektörlerdeki karşılaştırmalı avantajlarından faydalanmaya çalışıyor. Örneğin İsrail merkezli Energia Global 2017 yılında 15 Afrika ülkesinde yeşil enerji projeleri geliştirmek için önümüzdeki yıllarda 1 milyar dolara kadar yatırım yapma taahhüdünde bulundu.

Abdulhalik, İsrail merkezli Gigawatt Global şirketinin 2021 yılında Burundi'deki ilk güneş enerjisi santralini açarak üretim kapasitesini yüzde 10 artırdığına ve 2023 yılında projenin kapsamını iki katına çıkarmayı planladığını açıkladığına dikkati çekti.

İsrail'in Afrika kıtası ile diplomatik bağlarını güçlendirmeye yönelik ilgisinin, ikili ve toplu turlar ve Afrikalı liderlerle yapılan zirveler yoluyla belirginleştiğini vurgulayan Abdulhalik, “Başbakan Binyamin Netanyahu 2016 yılında, elli yıl sonra Afrika kıtasını ziyaret eden ilk İsrail başbakanı oldu. Kıtanın doğusunda Kenya, Etiyopya ve Uganda'yı ziyaret eden Netanyahu'dan önce Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman 2009 yılında bu üç ülkeyi ziyaret etmişti” ifadelerini kullandı.

Netanyahu’nun aynı zamanda 2017 yılında Batı Afrika Devletleri Ekonomik Topluluğu (ECOWAS) zirvesine katılan ilk Afrikalı olmayan lider olduğunun altını çizen Abdulhalik, “Tel Aviv ayrıca Ruanda ve Gana gibi ülkelerde yeni büyükelçilikler açmak için çalıştı ve 2016'da Gine, 2018'de Çad, 2020'de Fas ve 2020'de Sudan gibi Afrika ülkeleriyle ilişkileri geliştirmek için yatırım yaptı” dedi.

Kilometre taşları

İsrail-Afrika ilişkilerinden bahsederken, bu ilişkilerin gidişatındaki önemli dönüm noktalarını göz ardı edilemeyeceğini vurgulayan Abdulhalik, “1978 yılının eylül ayında Tel Aviv ve Kahire arasında imzalanan Camp David Anlaşması bu ilişkilerde bir dönüm noktası oldu” değerlendirmesinde bulundu.

Halklarının karşı çıkmasına rağmen Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkiler projesinin belirginleştiği 1994 tarihinde imzalanan Oslo Anlaşmaları, bazı Afrika ülkelerini tereddüt çemberini kırmaya ve Tel Aviv ile ilişkiler kurmaya itti.

Binyamin Netanyahu, 2014 yılında dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Avigdor Lieberman'ın Ruanda, Fildişi Sahili, Gana, Etiyopya ve Kenya'yı kapsayan Afrika ziyaretiyle birlikte İsrail parlamentosu Knesset'te İsrail-Afrika Lobisi'ni kurarak Afrika ülkeleriyle ilişkilere yeni bir ivme kazandırmaya çalıştı.

Lieberman o dönemde yaptığı bir açıklamada, Afrika'nın İsrail dış politikasında önemli bir hedef olduğunu söylemişti. ABD, 2018 yılında Birleşmiş Milletler'de (BM) Hamas'ı kınamayı amaçlayan bir karar tasarısı sunduğunda, sekiz Afrika ülkesi tasarı lehinde oy kullanırken, kıtanın geri kalanı oylamaya ya katılmadı ya da çekimser kaldı.

İsrail lobisi, Afrika'da daha fazla nüfuz kazanma çabalarına rağmen 2017 yılında Togo'da yapılması planlanan ilk Afrika-İsrail zirvesini düzenleyemedi.

Yumuşak güç

İran ve Lübnan’daki Hizbullah Hareketi gibi gruplarla arasında süregelen düşmanlık nedeniyle bölgesel izolasyonunu kırmaya çalışan İsrail, geçmişten bu yana ABD, Rusya, Fransa ve diğerleri gibi birçok dünya gücünün emellerinin nesnesi olan Afrika'ya sızmak için ticaret ve silah ihracatı gibi yumuşak güç kullandı.

İsrail, 1996 yılında güvenlik kaosu ve ekonomik çöküş gibi çeşitli krizlerle boğuşan Sahra altı Afrika ülkeleriyle ilişkileri güçlendirmek amacıyla İsrail-Afrika Ticaret Odası'nı (IACC) kurdu.

İsrail, Afrika'ya silah ve güvenlik ekipmanı ihraç eden önde gelen ülkelerden biri. Bu ürünlerin 2019 yılındaki ihracatı yaklaşık 7,5 milyar dolar olarak gerçekleşti. Bunun yaklaşık 400 milyon doları Afrika'ya tahsis edildi.

İsrail Afrika'da altyapı ve tarım projeleri de yürütüyor. Tel Aviv 2000 yılında Uganda'da kuraklıktan etkilenen 10 bölgede projeler gerçekleştirdi. İsrail’in 2011-2015 yılları arasında Senegal'e yoksul bölgelere yatırım yapması için yaklaşık 30 milyon euro (yaklaşık 33 milyon dolar) sağlaması, Afrika kıtasındaki çabalarının odak noktasını yansıtıyordu.

Moritanyalı Afrika uzmanı Sultan Alban, tarım, ticaret, güvenlik ve teknolojinin İsrail'in Afrika kıtasıyla bağlarını güçlendirmek için kullandığı başlıca yumuşak silahlar olduğunu söyledi.

İsrail'in son yıllarda Afrika’daki varlığını genişletmeye ve Afrika ülkeleriyle ilişkilerini güçlendirmeye başladığını belirten Alban, bunun da İsrail’in Afrika Birliği'nde (AfB) gözlemci ülke olarak katılma arzunun artmasını açıkladığını belirtti. İsrail, kıtadaki stratejik hedeflerine yönelik aralıksız çabalarının bir parçası olarak AfB’de gözlemci ülke statüsü için 2017 yılında resmi bir talepte bulunmuştu.

Ancak bu yayılmacı hamle, başta İsrail-Filistin çatışması ve bununla ilgili siyasi meseleler olmak üzere bazı zorluklarla ve engellerle karşı karşıya. Zira Afrika ülkelerinin çoğu İsrail'in Filistin'i işgal etmesine karşı çıkıyor ve hatta İsrail'in müttefiki olan ülkeler bile Gazze Şeridi'nde devam eden savaşa itiraz ediyor.

İsrail’in Afrika kıtasında gerileyen varlığının neredeyse bir yıldır devam eden Gazze savaşı nedeniyle daha da gerilediğini söyleyen Alban, bununla ilgili bir diğer önemli faktörün de Müslüman nüfusun yoğun olduğu Afrika ülkelerinin İsrail ile her türlü iş birliğini reddetmesi ve zaman zaman barışı reddeden gösterilere sahne olması olduğunu vurguladı. Alban, bunun da İsrail'in Afrika kıtasındaki geleceğini en azından mevcut koşullar altında belirsiz kıldığını vurguladı.



Suriye'nin güneyindeki silahlı gruplardan oluşan bir koalisyon silahlarını bırakmıyor

Suriye'nin güneyindeki Dera vilayetine bağlı Busra kentinde, Dera vilayetindeki grupların koalisyonu olan Güney Operasyonları Odası'nın komutanı Ahmed el-Avde, 5 Ocak 2025. (AFP)
Suriye'nin güneyindeki Dera vilayetine bağlı Busra kentinde, Dera vilayetindeki grupların koalisyonu olan Güney Operasyonları Odası'nın komutanı Ahmed el-Avde, 5 Ocak 2025. (AFP)
TT

Suriye'nin güneyindeki silahlı gruplardan oluşan bir koalisyon silahlarını bırakmıyor

Suriye'nin güneyindeki Dera vilayetine bağlı Busra kentinde, Dera vilayetindeki grupların koalisyonu olan Güney Operasyonları Odası'nın komutanı Ahmed el-Avde, 5 Ocak 2025. (AFP)
Suriye'nin güneyindeki Dera vilayetine bağlı Busra kentinde, Dera vilayetindeki grupların koalisyonu olan Güney Operasyonları Odası'nın komutanı Ahmed el-Avde, 5 Ocak 2025. (AFP)

AFP'ye konuşan bir sözcü, Suriye'nin güneyindeki silahlı gruplardan oluşan bir koalisyonun, yeni yetkililerin tüm silahlı oluşumları dağıtma kararına rağmen silahlarını bırakmadığını ve Savunma Bakanlığı çatısı altına girmeye hazır olduklarını ifade ettiğini söyledi.

Yeni yetkililer 25 Aralık'ta, ‘hayati kurumları korumak’ için Şam'a giren ve Ahmed el-Avde tarafından yönetilen Güney Operasyonları Odası'nın katılmadığı bir toplantıda, ‘tüm silahlı gruplarla’ onları dağıtma ve Savunma Bakanlığı çatısı altında birleştirme konusunda anlaşmaya vardıklarını duyurdu.

Şu anda Dera vilayetini kontrol eden Güney Operasyonları Odası’nın Sözcüsü Albay Nesim Ebu Ara, “Grupların dağıtılması fikrine inanmıyoruz. Silahlarımız, ağır ve tam teçhizatımız var. Bence Savunma Bakanlığı ile askeri bir organ olarak birleşmeliyiz” dedi.

2012 yılında Suriye ordusundan ayrılarak Güney Operasyonları Odası olarak bilinen koalisyonun yetkilisi olan Ebu Ara şunları söyledi: “Biz güney Suriye'de organize bir gücüz... Bu birimi yöneten firari subaylarımız var.”

grthy
Suriye'nin güneyindeki Dera vilayetine bağlı Busra kentinde, Dera vilayetindeki grupların koalisyonu olan Güney Operasyonları Odası'nın komutanı Ahmed el-Avde, 5 Ocak 2025. (AFP)

Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) liderliğindeki muhalif gruplar 27 Kasım'da Suriye'nin kuzeyinden gerçekleştirdikleri sürpriz saldırının ardından 8 Aralık'ta Şam'a girdi. Bu, Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesine ve ailesinin yarım yüzyıldan fazla süren iktidarının sona ermesine yol açtı.

‘Kaos’

Suriye'deki olaylar, Mart 2011'in ortalarında yetkililer tarafından hızla bastırılan Esed karşıtı halk gösterileriyle başladı ve ülkeyi birden fazla etki alanına bölen yıkıcı bir çatışmaya dönüştü. Çatışmalar yarım milyondan fazla insanın ölümüne neden oldu.

Halk protestolarının beşiği olan Dera vilayeti, rejim güçlerinin Temmuz 2018'de kontrolü yeniden ele geçirmesinin ardından tüm muhalif savaşçıların ayrılmadığı tek bölgedir; zira Moskova'nın desteklediği bir uzlaşma anlaşması askeri operasyonlara son vermiş ve hafif silahlara sahip muhalif savaşçıların varlığını sürdürmesini sağlamıştır.

Eski muhalif gruplardan yerel savaşçılar ve rejimle anlaşan diğerleri 6 Aralık'ta Güney Operasyonları Odası’nı kurdu.

Ebu Ara, Esed'in kaçtığı 8 Aralık günü şafak vakti ‘Şam'a ilk girenlerin’ bu güçler olduğunu söyledi.

“Rejim ordusu kuzeyde çökerken, başkente girmek için gece geç saatlerde bir konvoy hazırladık” diyen Ebu Ara, güçlerinin ‘şafak vakti Şam'a girdiğini’ açıkladı.

FERGTH5Y6
Suriye'nin orta-batısındaki Humus kentinin ez-Zehra mahallesinde Suriye Geçici Hükümeti'ne bağlı savaşçılar, 4 Ocak 2025. (AFP)

AFP'ye konuşan görgü tanıkları, düğümlü sarıklarıyla tanınan Ahmed el-Avde'nin savaşçılarının o gün Merkez Bankası çevresinde konuşlandıklarını ve Emevi Meydanı da dahil olmak üzere birçok mahallede bulunduklarını bildirdi.

Ebu Husam olarak da bilinen Ebu Ara sözlerine şöyle devam etti: “Çok fazla kaos vardı ama kısa bir süre içinde hayati merkezleri korumayı başardık.”

Koruma sağlamak

Ebu Ara, Birleşmiş Milletler (BM) merkezini ve aralarında Mısır ve Ürdün'ün de bulunduğu birçok Arap ve Batı elçiliğini koruduklarını ifade etti. Ayrıca tüm ülkelerden birçok diplomatın toplandığı Four Seasons Otel'e kadar ‘diplomatlara eşlik ettiklerini’ söyledi.

Grup ayrıca rejimin eski Başbakanı Muhammed el-Celali'ye de ‘daha sonra Ahmed eş-Şera ile yapacağı görüşmeyi hazırlamak üzere’ aynı otele kadar eşlik etti.

Ebu Ara'ya göre Ahmed el-Avde'ye bağlı güçler HTŞ liderliğindeki kuzeyli savaşçıların gelişinin ardından ‘kaos ya da silahlı çatışma korkusuyla’ başkentten çekildi. Ebu Ara, “8 Aralık öğleden sonra Dera’ya geri döndük” dedi.

Şam'ın düşmesinden iki gün sonra el-Avde yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera ile görüştü. Ancak 25 Aralık'ta eş-Şera'nın başkanlık ettiği ve Savunma Bakanlığı çatısı altında bir araya gelmeyi kabul eden muhalif grupların liderlerini bir araya getiren toplantıya katılmadı.