Değerler ve gelecek nesiller meselesi

Suriye topraklarında değersel ve sembolik bir bölünme kök salıyor

İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)
İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)
TT

Değerler ve gelecek nesiller meselesi

İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)
İdlib'de savaşan gruplara ait bir kontrol noktası (Şarku’l Avsat)

Rüstem Mahmud

Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi'nin müzik, sinema ve tiyatro alanında bir yüksek sanat enstitüsü kurduğunu duyurduğu gün, İdlib şehrinin sokaklarında bir kişinin bir günde dört kadın ile evlenmesini kutlayan dört lüks ve süslü araba dolaşıyordu.

Yıllardır iktidardaki Suriye rejiminin yetkisi dışında olan iki bölgede yaşanan iki olay, rejimden “kurtarılmış” iki bölgeden her birinin takip ettiği, birbirinden tamamen farklı/karşıt iki değersel ve sembolik yolu ortaya koyuyor. Nasıl ki Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim’in uyguladığı yasalara göre birden fazla kadınla evlenmek yasaksa ve bir örf olsa bile bunu yapanlara ağır cezalar uygulanıyorsa, müzik, tiyatro ve sinema, Ebu Muhammed el-Colani liderliğinde İdlib şehrini yöneten “Kurtuluş Hükümeti” tarafından yasaklanan uygulamalar ve davranışlardandır.

Bu sahne, Esed'in otoritesi dışındaki Suriye ve büyük olasılıkla gelecekte tüm Suriye'nin nasıl olabileceği ile ilgili iki temel meselenin farkına varma fırsatı sunuyor. Siyasi çatışma ve sahadaki çatışmaların yanı sıra, Suriye coğrafyasında sosyal sınıf ve eğitim düzeyine dayalı bazı normal farklılıklarla ilgisi olmayan, aksine bunun ötesine geçerek yaşam tarzı, dünya görüşü, değer sistemi, devlet bilinci, devletin toplumla ilişkisi, kamusal alan ve kamu hukukunun türü konusunda tam bir farklılık olarak ortaya çıkan ahlaki ve sembolik bir bölünme de kök salıyor. Bu tür yaşam tarzları, uzun bir süre boyunca bu bölgeleri yöneten otoritelere göre ve onlar aracılığıyla kuruluyor ve biriktiriliyor.

Bu ayrımların ve sembolik farklılıkların pek çok yüzü ve ifadesi var ve bunların her biri kamusal yaşam ve toplumun gidişatı, ardından da şimdi ve gelecekteki siyasi tercihler üzerinde ciddi etkiler yaratıyor. Bunlar örneğin iktidardaki otoritenin konumu, kadınlara ilişkin genel kanunları, kamusal alandaki rolleri ve varlıkları ile erkekler karşısındaki ekonomik ve hukuki konumları, aile hukuku ile ilgili yasaları gibi şeyler etrafında şekillenen hususlardır. Sivil özgürlüklerin anlamı ve uygulamaları, medeni kanunun türü, yönetici otoritenin toplumla paylaştığı gelenekler ve söylemler, toplumun dayandığı, biriktirdiği ve bunları değer ve geleneklere dönüştürdüğü otoriter tasnifler, din adamı sınıfının iktidardaki etkisi ve rolü ile gibi diğer konular etrafında da yoğunlaşmaktadır.

Bu ayrımların ve sembolik farklılıkların pek çok yüzü ve ifadesi var ve bunların her biri kamusal yaşam ve toplumun gidişatı üzerinde ciddi etkiler yaratıyor.

Bu ayrıntılar, Suriye'nin bugününe ve geleceğine dair görüşlerini tek bir ayrıntı ile sınırlayan ve tekelleştiren, siyaset, kültür ve sosyal alanlardaki muhalif Suriyeli elitlerin nadiren ilgisini çekiyordu. O ayrıntı da iktidardaki rejime veya kendisini çevreleyen her şeyden yalın bir yapı olarak otoriteye muhalefettir.

Ancak elitlerin bu ayrıntıyı ihmal etmesine karşın, rejimin kontrolü dışındaki bu iki Suriye bölgesinin yönetici güçleri, kendilerini totaliter rejime karşı otoriteler, güçler ve deneyimler olarak sınıflandırmalarına dayanarak, bu değer sistemlerini ve sembolik uygulamaları, toplumlarına sunmaları gereken ve özellikle siyasi olan tavizlere ve siyasi pazarlıklara karşı yeterli ve kalıcı bir alternatif olarak görme eğilimindedirler.

Otoriteler açısından bu sembolik uygulamalar, Suriye rejiminin kararlılık ve direniş söyleminin kapladığı alanı kaplıyor. Zira Colani liderliğindeki Kurtuluş Hükümeti, dayattığı ve Ortaçağa ait davranış ve yaşam tarzlarının, din adamlarını ve din kurumlarını devasa bir otoriter yönetim aygıtına dönüştürmenin, bu sınıfa ve mezhepçi eğilimlerine tabi olan bir kurumlar, söylemler ve davranışlar ağı inşa etmenin, elde ettiği ve topluma sunabileceği “siyasi öz”müş gibi takdim edebileceğini varsayıyor.

Yıllar süren devrim ve fedakarlıkların ardından Suriyeliler, ya değerlerden yoksun mutlak otorite ya da her türlü siyasetten yoksun yüzeysel sembolizmlerin temsil ettiği tam bir boşluğa ulaştılar.

Bu sözde dindar otoriteler, demokratik uygulamalar ve kamusal alanın açılması, topluma sivil ve medya özgürlüklerinin tanınması, otoriteyi denetleyen ve kontrol eden sivil örgütler ile yasama ve yargı kurumlarının kurulması gibi kendilerine dayatılan bir dizi yükümlülüğü unutuyormuş gibi yapıyor ve hatta reddediyorlar. Kendilerini bunlar gibi pek çok sorumluluktan azade olarak görüyorlar.

Kuzeydoğu Suriye Özerk Yönetimi ise yukarıda sayılanların çoğunu yerine getiriyor. Ancak bunları gerçekleştiren ve pekiştiren bir otorite ile kadınların ve sanatın kamusal yaşamdaki rolünü reddetme eğiliminde olan bir otorite arasında büyük ve temel bir fark olsa da, sonuçta ikisi de aynı mantıkta buluşuyorlar. O mantık da, siyaseti iktidara, mekanizmalarına, araçlarına ve nasıl oluştuğuna odaklanan bir konu olarak yok saymak ve onun yerine, Suriye rejiminin uzun süredir yaptığı pek çok şeyin büyük bir kısmının yanı sıra bir dizi değersel eylem ve sembolik söylemleri yerleştirmektir.

Bu, daha önce de Suriye'de geleneksel bir tartışmaydı. Zira iktidardaki siyasi rejim sunduğu bazı sosyal sivil özgürlükleri, Suriyeli milletler, mezhepler ve dini gruplar arasındaki bir arada yaşama ve toplumsal barışa dair sunduğu bazı görüntüleri, ek olarak kadınlara ve daha iyi eğitimli sınıflara verdiği bazı sivil hakları, siyasi alanda sunması ve yapması gerekenlerin tam anlamıyla alternatifi varsayıyordu. Suriyeli muhalif güçler ise tam aksine çevrelerindeki dünyada iktidar koltuğunun temsil ettiği yalın otoriteden başka bir şey görmüyorlardı. Kendisini çevreleyen, belirlenmesi ve dikkat edilmesi gereken tüm sembol ve değerlere dikkat etmiyorlardı.

Tam da bu nedenle, yıllar süren devrim ve fedakarlıkların ardından Suriyeliler, ya değerlerden yoksun mutlak otorite ya da her türlü siyasetten yoksun yüzeysel sembolizmlerin temsil ettiği tam bir boşluğa ulaştılar.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail'in yoğun saldırısı nedeniyle binlerce Filistinli Cibaliye'de mahsur kaldı

İsrail’e ait bir F-16 savaş uçağı Gazze üzerinde işaret fişeği atıyor. (Reuters)
İsrail’e ait bir F-16 savaş uçağı Gazze üzerinde işaret fişeği atıyor. (Reuters)
TT

İsrail'in yoğun saldırısı nedeniyle binlerce Filistinli Cibaliye'de mahsur kaldı

İsrail’e ait bir F-16 savaş uçağı Gazze üzerinde işaret fişeği atıyor. (Reuters)
İsrail’e ait bir F-16 savaş uçağı Gazze üzerinde işaret fişeği atıyor. (Reuters)

Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), İsrail'in Hamas'ın yeniden toparlanmasını engellemek amacıyla başlattığını söylediği saldırıdan bir hafta sonra dün (Cuma) yaptığı açıklamada, binlerce kişinin İsrail güçlerinin bombardımanı nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda mahsur kaldığını söyledi.

Dün Gazze Şeridi genelinde en az 34 Filistinli İsrail askeri saldırıları sonucunda hayatını kaybederken, bunların neredeyse yarısı Gazze Şeridi'nin tarihi mülteci kamplarının en büyüğü olan Cibaliye'de öldürüldü.

MSF Proje Koordinatörü Sarah Vuylsteke X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Kimsenin içeri girmesine veya dışarı çıkmasına izin verilmiyor. Bunu deneyen herkes vuruluyor” ifadelerini kullandı.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre beş MSF çalışanı Cibaliye'de mahsur kalmış durumda.

Vuylsteke, MSF ile çalışan bir şoför olan Haydar’ın şu sözlerini aktardı: “Ne yapacağımı bilmiyorum. Her an ölebiliriz. İnsanlar açlıktan ölüyor. Kalmaya da korkuyorum, gitmeye de korkuyorum.”

Filistin resmi haber ajansı WAFA, tıbbi kaynaklara dayandırdığı haberinde, dün şafak vaktinden bu yana İsrail'in hava ve topçu bombardımanında ölenlerin sayısının 15'i Cibaliye Mülteci Kampı’nda olmak üzere 34'e yükseldiğini bildirdi.

Saldırılarda aralarında yerinden edilmiş insanların barındığı bir okulun da bulunduğu çok sayıda bölge hedef alındı. Gazze Şeridi'ndeki Filistin Sivil Savunma Müdürlüğü, İsrail ordusuna ait insansız hava araçlarının (İHA) aynı okulu hedef alması sonucu onlarca Filistinlinin yaralandığını açıkladı.

İsrail ordusu yakınlardaki Beyt Hanun ve Beyt Lahiya kasabalarının yanı sıra Cibaliye'ye de asker gönderdi.

Hamas, İsrail saldırılarına karşı kendini savunmaya devam edeceğini söylerken, İsrail operasyonlarının güvenliğini sağlamak ve Hamas'ın yeniden toparlanmasını önlemek için gerekli olduğunu savunuyor.

Filistinli sağlık yetkilileri operasyonlarda şu ana kadar en az 130 kişinin hayatını kaybettiğini bildirirken, ordu da Birleşmiş Milletler'in (BM) 400 binden fazla kişinin mahsur kaldığını tahmin ettiği bölgelerin boşaltılmasını emretti.

BM yetkilileri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde devam eden İsrail saldırısı ve tahliye emirlerinin, önümüzdeki hafta başlaması planlanan çocuk felci aşılama kampanyasının ikinci aşamasını aksatabileceği endişesini dile getirdi.

Sağlık yetkililerine göre, Gazze Şeridi'ndeki onlarca tesis İsrail ordusunun tahliye emri altında bulunuyor ve bu da devam eden çatışmaların ortasında insani yardım çabalarını zorlaştırıyor.

Ağustos ayında bir çocuğun çocuk felci virüsü nedeniyle kısmen felç olmasının ardından yardım grupları geçen ay aşıların ilk aşamasını gerçekleştirdi. Söz konusu vaka Gazze Şeridi'nde 25 yıldır kaydedilen ilk vaka oldu.