İsrail'in yoğun saldırısı nedeniyle binlerce Filistinli Cibaliye'de mahsur kaldıhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5070248-i%CC%87srailin-yo%C4%9Fun-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1-nedeniyle-binlerce-filistinli-cibaliyede-mahsur
İsrail'in yoğun saldırısı nedeniyle binlerce Filistinli Cibaliye'de mahsur kaldı
İsrail’e ait bir F-16 savaş uçağı Gazze üzerinde işaret fişeği atıyor. (Reuters)
Sınır Tanımayan Doktorlar (MSF), İsrail'in Hamas'ın yeniden toparlanmasını engellemek amacıyla başlattığını söylediği saldırıdan bir hafta sonra dün (Cuma) yaptığı açıklamada, binlerce kişinin İsrail güçlerinin bombardımanı nedeniyle Gazze Şeridi'ndeki Cibaliye Mülteci Kampı’nda mahsur kaldığını söyledi.
Dün Gazze Şeridi genelinde en az 34 Filistinli İsrail askeri saldırıları sonucunda hayatını kaybederken, bunların neredeyse yarısı Gazze Şeridi'nin tarihi mülteci kamplarının en büyüğü olan Cibaliye'de öldürüldü.
MSF Proje Koordinatörü Sarah Vuylsteke X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Kimsenin içeri girmesine veya dışarı çıkmasına izin verilmiyor. Bunu deneyen herkes vuruluyor” ifadelerini kullandı.
Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre beş MSF çalışanı Cibaliye'de mahsur kalmış durumda.
Vuylsteke, MSF ile çalışan bir şoför olan Haydar’ın şu sözlerini aktardı: “Ne yapacağımı bilmiyorum. Her an ölebiliriz. İnsanlar açlıktan ölüyor. Kalmaya da korkuyorum, gitmeye de korkuyorum.”
Filistin resmi haber ajansı WAFA, tıbbi kaynaklara dayandırdığı haberinde, dün şafak vaktinden bu yana İsrail'in hava ve topçu bombardımanında ölenlerin sayısının 15'i Cibaliye Mülteci Kampı’nda olmak üzere 34'e yükseldiğini bildirdi.
Saldırılarda aralarında yerinden edilmiş insanların barındığı bir okulun da bulunduğu çok sayıda bölge hedef alındı. Gazze Şeridi'ndeki Filistin Sivil Savunma Müdürlüğü, İsrail ordusuna ait insansız hava araçlarının (İHA) aynı okulu hedef alması sonucu onlarca Filistinlinin yaralandığını açıkladı.
İsrail ordusu yakınlardaki Beyt Hanun ve Beyt Lahiya kasabalarının yanı sıra Cibaliye'ye de asker gönderdi.
Hamas, İsrail saldırılarına karşı kendini savunmaya devam edeceğini söylerken, İsrail operasyonlarının güvenliğini sağlamak ve Hamas'ın yeniden toparlanmasını önlemek için gerekli olduğunu savunuyor.
Filistinli sağlık yetkilileri operasyonlarda şu ana kadar en az 130 kişinin hayatını kaybettiğini bildirirken, ordu da Birleşmiş Milletler'in (BM) 400 binden fazla kişinin mahsur kaldığını tahmin ettiği bölgelerin boşaltılmasını emretti.
BM yetkilileri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde devam eden İsrail saldırısı ve tahliye emirlerinin, önümüzdeki hafta başlaması planlanan çocuk felci aşılama kampanyasının ikinci aşamasını aksatabileceği endişesini dile getirdi.
Sağlık yetkililerine göre, Gazze Şeridi'ndeki onlarca tesis İsrail ordusunun tahliye emri altında bulunuyor ve bu da devam eden çatışmaların ortasında insani yardım çabalarını zorlaştırıyor.
Ağustos ayında bir çocuğun çocuk felci virüsü nedeniyle kısmen felç olmasının ardından yardım grupları geçen ay aşıların ilk aşamasını gerçekleştirdi. Söz konusu vaka Gazze Şeridi'nde 25 yıldır kaydedilen ilk vaka oldu.
Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyorhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5094012-tahran-%C5%9Famdaki-yeni-y%C3%B6netimle-ili%C5%9Fkileri-derhal-kurmak-istiyor
Tahran Şam'daki yeni yönetimle ilişkileri derhal kurmak istiyor
Ortada İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve sağında DMO Genel Komutanı Tümgeneral Hüseyin Selami (Mehr)
Suriye’de Beşşar Esed rejiminin çöküşünün ardından Şam'daki ani güç kaybının şokunu yaşayan İran yönetimi, Suriye’nin yeni liderlerinin nezdinde nüfuzunun bir kısmını yeniden kazanmaya çalışıyor. İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan, ekonomik kriz ve ülkesinin nükleer programıyla ilgili gerilim başta olmak üzere birçok iç ve dış sorunla karşı karşıya. İngiltere merkezli The Guardian gazetesine göre İranlı yetkilileri en çok endişelendiren, Esed'in devrilmesinin ardından Suriye'de silahlı muhalif gruplar lehine yaşanan ani nüfuz kaybı.
Tahran kısa vadede Şam'ın yeni yöneticilerinin nezdinde nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışırken İranlı diplomatlar, Esed'le yakın ilişki içinde olmadıklarını vurguladılar. Esed'in uzlaşmayı reddetmesi onları hayal kırıklığına uğratmıştı.
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi kısa bir süre önce verdiği bir röportajda “Uzun zaman önce Suriye'de yönetimin iktidarda kalmaya devam etmesinin zor olacağı sonucuna vardık. Hükümet yetkililerinin muhalefetin iktidarı paylaşmasına izin verme konusunda esneklik göstermesi bekleniyordu, ancak bu gerçekleşmedi. Tahran her zaman Suriye muhalefetiyle doğrudan temas halinde oldu. Şam’a 2011 yılından bu yana terörizmle bağlantısı olmayan muhalif gruplarla siyasi görüşmelere başlaması gerektiğini telkin ediyoruz” ifadelerini kullandı.
İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü yaptığı açıklamada, İran'ın 2012 yılında Suriye'ye Esed'in isteği üzerine ve sadece DEAŞ'ın yenilgiye uğratılmasına yardımcı olmak için girdiğini savundu. Sözcü açıklamasında, “Suriye’deki varlığımız danışmanlık düzeyindeydi. Suriye'de hiçbir zaman belirli bir grubu ya da bireyi savunmak için bulunmadık. Bizim için en önemlisi Suriye'nin toprak bütünlüğünün ve istikrarının korunmasına yardımcı olmaktı” ifadelerini kullandı. Ancak bu açıklamalar Şam'da pek karşılık bulmadı. İran, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) lideri Ahmed eş-Şera tarafından eleştirilen birkaç ülkeden biri olmaya devam ediyor.
Kısa süreli balayı
İranlı birçok yetkili Türkiye'nin şu an Suriye'de elde ettiği kazanımların kısa ömürlü olabileceğini ve Ankara'nın çıkarlarının HTŞ liderliğindeki hükümetle farklılaşmaya başlayacağını iddia ediyor. İran'ın önde gelen dini otoritelerinden Ayetullah Nasır Mekarim Şirazi, “Suriye meselesini umutla takip etmek zorundayız. Bu durumun devam etmeyeceğini biliyoruz, çünkü Suriye'deki mevcut yöneticiler birbirleriyle birlik içinde kalmayacaklar” değerlendirmesinde bulundu. İran’ın katı muhafazakâr çizgideki gazetesi Civan ise “Suriye'deki mevcut balayı dönemi, grupların çeşitliliği, ekonomik sorunlar, güvensizlik ve aktörlerin çeşitliliği nedeniyle sona erecek” öngörüsünde bulundu.
İran, yetkililerin yaptığı açıklamalarla, Esed rejiminin çöküşünden ABD’yi ve İsrail'i sorumlu tutsa da Ankara'nın rolüne öfke duyduğu çok açık. İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney, Esed rejiminin düşüşünün ardından yaptığı konuşmada ‘Suriye’ye komşu bir ülkenin, olayların şekillenmesinde açıkça rol oynadığını ve şimdi de bunu yapmaya devam ettiğini’ söyledi.
Fars Haber Ajansı, HTŞ lideri Ahmed eş-Şera’yı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ABD Başkanı Joe Biden ile müttefik gösteren bir poster yayınladı. İran Dış İlişkiler Stratejik Konseyi de HTŞ'nin uzun süre Türkiye'nin müttefiki olarak kalıp kalmayacağını sorguladı.
Fars Haber Ajansı’nın haberinde şu ifadeler yer aldı:
“Her ne kadar Türkiye kısa vadede Beşşar Esed rejiminin düşmesinin başlıca kazananlarından biri olsa da HTŞ, istikrarlı bir hükümet kurmaya çalışsa bile Ankara asla Suriye'de kendisiyle müttefik bir hükümeti iktidara getiremez. Bu imkansız. Bu durum, orta vadede Suriye ile 830 kilometrelik bir sınırı paylaşan Türkiye için büyük bir tehdit haline gelecek.”
Türkiye'ye güvenmek
İran’ın eski Cumhurbaşkanı Hasan Ruhan ise yaptığı değerlendirmede, Suriye ve Türkiye için kasvetli bir gelecek öngördü. Ruhani, değerlendirmesinde “Son haftalarda Suriye'nin tüm askeri kabiliyetleri İsrail tarafından yok edildi ve ne yazık ki silahlı gruplar ve Türkiye, İsrail'e uygun şekilde karşılık vermedi. Suriye ordusunu yeniden inşa etmek yıllar sürecek” ifadelerini kullandı.
İran'ın eski Londra Büyükelçisi Muhsin Baharvend, Şam’daki yeni hükümetin Türkiye'ye aşırı bağımlı hale gelebileceğini söyledi.
Baharvend, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Eğer Suriye'deki merkezi hükümet, otoritesini ve egemenliğini askeri müdahaleyle ve Türkiye’nin de aralarında bulunduğu yabancı ülkelerden yardım alarak güçlendirmeye çalışırsa Suriye ya da Suriye'nin büyük bir bölümü, Türkiye tarafından kontrol edilecek ve Türkiye ağır insani ve ekonomik maliyetlere katlanacağı bir bataklığa girecek.”
Türkiye ile HTŞ arasında, özellikle de Suriyeli Kürtlerin ülkenin kuzeydoğusunda özerklik talepleriyle nasıl başa çıkılacağı konusunda gerilim yaşanacağını öngören Baharvend, “Türkiye destekli Suriye Mülli Ordusu (SMO), Türkiye'nin kuzey sınırında Kürt nüfusun yoğun olduğu bir Suriye beldesi olan Ayn el-Arab'ta (Kobani) Kürtlerin ağırlıkta olduğu ana omurgasını YPG’nin oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı bir saldırı başlatmaya hazır” diye ekledi.
Öte yandan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçtiğimiz çarşamba günü yaptığı açıklamada, “Şam’da yeni bir yönetim var ve bence bu artık öncelikle onları ilgilendirir. Eğer bu konuyu doğru düzgün ele alırlarsa bizim müdahale etmemize gerek kalmaz” dedi.
Daha geniş anlamda, Suriye'deki değişim İran'ın dış politikasını bir an önce yeniden gözden geçirmesini gerektiriyor. Bu gözden geçirme, 'direniş ekseni' olarak adlandırılan yapının zayıflamasının İran'ın bölgede daha iyi ilişkiler kurarak nükleer bir devlet olmasını gerektirip gerektirmediği üzerinde yoğunlaşıyor. İranlı yetkililer yıllardır, ‘İran'ın savunmasının kendi sınırları dışında başlaması gerektiğini’ söylüyor. Ancak bazı Batılı diplomatlar, bu maliyetli stratejinin artık büyük ölçüde geçerliliğini yitirdiğini ve İran'ın Suriye'deki geri çekilişini nasıl açıklayacağının, bu stratejinin yerini neyin alacağını belirlemede çok önemli olacağını savunuyor.