Tahran, Hizbullah Genel Sekreteri Kasım’a kendisine suikast düzenlenmeyeceğine dair garanti verdi mi?

İran'ın dönüşümü ile Hizbullah'ın dönüşümü arasında Naim Kasım'ın Hizbullah Genel Sekreteri olarak seçilmesi.

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)
TT

Tahran, Hizbullah Genel Sekreteri Kasım’a kendisine suikast düzenlenmeyeceğine dair garanti verdi mi?

İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)
İran’ın Dini Lideri Ali Hamaney ve Hizbullah Genel Sekreter Yardımcısı Naim Kasım’ın 30 Temmuz'da Tahran'da bir araya geldikleri görüşmeden bir kare (AFP)

Elie el-Kuseyfi

Direniş Ekseni'nin 7 Ekim 2023'ten önce ve 7 Ekim 2023'ü beklerken ortaya attığı ‘meydanların birliği’ teorisinin bir anlamı varsa, o da ister Gazze Şeridi’nde ister Lübnan'da olsun, mevcut savaşı bir bütün olarak ele alması gerektiğidir. Dolayısıyla bu savaşa ve savaşın yansımaları ile sonuçlarına ilişkin her okumada İran arenasını da hesaba katılmalı. Tahran'daki rejimin bu savaşa yaklaşımı ve savaşla nasıl başa çıkılacağı konusunda, her ne kadar aralarında tamamlayıcılık ya da rol dağılımı olduğu hipotezi göz ardı edilemese de şu an İran'da iki söylem ya da akım varmış gibi görünüyor. Fakat ne olursa olsun İran'ın yeni cumhurbaşkanı ve ekibinin söylemi ile İran Devrim Muhafızları Ordusu’nun (DMO) söylemi arasındaki fark hafife alınmamalı.

Direniş Ekseni’nin savaş boyunca İsrail içindeki çelişkilere ve bölünmelere odaklanmasının ardından, İran'ın savaştaki ve müzakerelerdeki, özellikle de Lübnan'ın güneyindeki rolünü anlamak için İranlı yönetici çevrelerdeki farklı yönelimlerin anlaşılmasının daha önemli olduğu görüldü.

Temelde Washington'ın İsrail'in İran'a misillemesinin, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve ekibinin açıkladığı üzere nükleer ve petrol tesislerini hedef almayacak şekilde ‘savaş mühendisliği’ yapmadaki başarısı, ABD yönetiminin savaşın İsrail ile İran arasında bölgesel bir savaşa dönüşmesini engelleme hedefinin İran rejiminin devrilmesini bölgeye yönelik stratejisinde güncel bir öncelik olarak görmediği anlamına geldiğini göstermesinin ardından Washington ile Tahran arasında doğrudan ya da arabulucular vasıtasıyla yeni bir müzakere yolunun kapısını aralıyor. Fakat tüm bunların ne anlama geldiği ve ABD’de 5 Kasım yapılacak olan başkanlık seçimleri arifesindeki etkileri, tüm dünya gibi İran'ın da Beyaz Saray'ın yeni efendisini görmek ve hesaplarını yeni başkanın kimliği üzerine inşa etmek için beklediği bir dönemde soruluyor. Donald Trump'ın yeniden başkan seçilmesi halinde ABD'nin bölgeye yönelik stratejisinde kartların yeniden karılacağına şüphe yok. Cumhuriyetçi Parti’nin başkan adayının İran'a nasıl yaklaşacağı ve Washington'ın bu ülkeye yönelik stratejisinin ne kadar tersine dönebileceği bilinmiyor. Demokrat Parti’nin başkan adayı Kamala Harris'in seçilmesi halinde ise Joe Biden'ın bölgedeki politikalarının devam etmesi beklenebilir. Dolayısıyla, onun döneminde askeri caydırıcılık ve diplomasi yoluyla İran'la çatışmayı kontrol altına alma konusunda izlenen yol izlenmeye devam edebilir ve daha da belirginleşebilir. Ancak ABD-İran müzakerelerinin sorunsuz ve hızlı bir şekilde sonuçlanmasını beklemek, özellikle de savaşın devam ettiği bir ortamda, çok zor.

Naim Kasım'ın Nasrallah'ın yerine Hizbullah'ın yeni genel sekreteri olarak seçilmesi, Hizbullah içinde yaşanacak değişimlerin sinyalini verebilir: Çünkü Kasım, Hizbullah’ın silahlı kanadıyla hiçbir bağı olmayan, tamamen siyasi bir isim.

İran’ın bir sonraki aşamada izleyeceği politikaları anlamak için sadece ABD’deki seçimlerin sonuçlarına ve bunların İran-ABD ‘ilişkileri’ üzerindeki etkilerine bakmakla yetinilmemeli. İran içinde neler olup bittiğine bakmak ve yeni Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan ve ekibi tarafından temsil edilen reformistler ile DMO tarafından temsil edilen katı muhafazakarlar ve rejimin katı muhafazakar çekirdeği arasındaki iç dinamikleri anlamaya çalışmanın yanında reformist çizgideki Pezeşkiyan'ın seçilmesinde ‘dışarıda kalmayan’ Hamaney'in tutumunu değerlendirirken de biraz ihtiyatlı olmak gerekiyor. Hamaney’in aynı zamanda Pezeşkiyan’ın gündeminin başlıca gündem maddesi haline gelen Batı ile müzakerelere yeşil ışık yaktığı da unutulmamalı.

İran'da olup bitenler net olarak anlaşılamasa ve kolayca açıklanamasa bile İran'daki son durum, rejimin yapısında değilse de mevcut uluslararası ve bölgesel koşullar çerçevesinde önceliklerinde ve politikalarında belli başlı bazı değişimlere işaret eden karmaşık bir durum olarak ele alınabilir. Söz konusu uluslararası ve bölgesel koşullar ise başta eski Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın başını çektiği kurucu lider kadrosunun ve askeri cephaneliğinin yok edilmesinin İsrail'in başlıca hedeflerinden biri haline geldiği savaştan sonra nasıl şekilleneceğiyle ilgili birçok soru işaretini gündeme getiren Hizbullah olmak üzere İran'ın Gazze Şeridi’ndeki ve Lübnan'daki bölgesel kollarının ‘kendi’ içlerinde bir dönüşüm yoluna girmek zorunda kaldıkları çok ağır darbeler almalarının ardından ortaya çıktı.

cdfv
Naim Kasım’ın İsrail tarafından öldürülen Hizbullah Yürütme Konseyi Başkanı Haşim Safiyuddin ile birlikte katıldığı Aşura yürüyüşünden bir kare (Reuters)

Hizbullah'ın 1991 yılından bu yana Genel Sekreter Yardımcısı olan Şeyh Naim Kasım'ın Nasrallah'ın yerine Hizbullah'ın yeni genel sekreteri olarak seçilmesi, Nasrallah'ın aksine Kasım'ın örgütün askeri kanadıyla hiçbir bağlantısı olmayan tamamen siyasi bir isim olması nedeniyle Hizbullah içinde yakında gerçekleşebilecek değişimlerin sinyalini verebilir. Kasım, kelimenin tam anlamıyla askeri bir lider olmasa da Hizbullah’ı yönetme deneyimi ve önceki dönemlerde askeri liderlerle olan ilişkisi nedeniyle Nasrallah'la kıyaslanamasa da askeri bir geçmişe sahip olduğu söylenebilir. Bu da Kasım’ın geçtiğimiz yıllarda Hizbullah'ın seçim süreçlerini yönetmesi, savaştan önce ve sonra, özellikle de Nasrallah'a yönelik suikasttan sonraki hassas dönemde Hizbullah adına konuşmanın yanı sıra, örgütün siyasi tutumunu duyurmak ve medyada bununla ilgili açıklamalarda bulunmak gibi örgüt içindeki siyasi görevlerinin niteliği hakkında net bir fikir veriyor.

Dolayısıyla Naim Kasım'ın genel sekreter olarak seçilmesi Hizbullah içinde ‘bürokratik’ bir işlem olarak değil, Hizbullah'ın ilerleyen süreçte alacağı yeni ‘biçimin’ bir göstergesi olarak değerlendirilebilir. Diğer bir deyişle, Hizbullah savaş bittikten sonraki aşamanın öncelikle siyasi bir aşama olacağı temelinde hazırlanıyor. Askeri karizması olmayan siyasi bir figür olan Kasım’ın, Hizbullah'ın bu aşamanın üstesinden gelebilecek en önemli yüzlerinden biri olduğuna şüphe yok. Belli bir açıdan bakıldığında ise Kasım'ın seçilmesi, İsrail'in başta Nasrallah'ın yerine geçmesi beklenen Hişam Safiyuddin olmak üzere askeri-siyasi profile sahip önde gelen liderlere suikastlar düzenlemesinin ardından Hizbullah içindeki seçeneklerin daralması nedeniyle zorunlu bir seçim olarak görülmeli.

Kasım'ın Hizbullah Genel Sekreterliğine seçilmesi, sadece yetenekleri ve nitelikleri açısından değil, aynı zamanda bu niteliklerin Hizbullah için çok önemli bir değişimin işareti olması açısından da değerlendirilmeli.

Burada Nasrallah’ın öldürülmesinden sonra ortaya atılan ‘Hizbullah, lider kadrosunu yeniden inşa ederken en azından siyasi olarak radikalizme mi yoksa ılımlılığa mı yönelecek?’ sorusu bir kez daha sorulmalı. Aslında Kasım’ın genel sekreterliğe seçilmesi Hizbullah'ın bir sonraki aşamadaki yönelimini tam olarak açıklamıyor. Kasım, örgütün siyasi kanadını temsil etmesi nedeniyle örgütün askeri kanadı Hizbullah'ın kurucu kadrosundan daha radikal ve daha az siyasi tecrübeye sahip genç liderler tarafından devralınabilir. Ancak bu aynı zamanda Hizbullah'ın askeri geleceğine, yani askeri eylemlere devam etme ve silahlanma kapasitesini önceki hızda sürdürüp sürdüremeyeceğiyle ilişkili. Bu sadece savaşın sonuçlarına ve zafer ve yenilgi hesaplarına değil, aynı zamanda savaştan sonra bölgenin ‘mühendisliğine’ ve özellikle Tahran'daki cumhurbaşkanlığı ekibinin ve belki de Hamaney liderliğindeki ‘derin devletin’ ekonomiyi iyileştirmeye ve rejimin meşruiyetini güçlendirmeye odaklanması açısından İran’ın önümüzdeki dönemde izleyeceği stratejiye de bağlı olabilir.

Bu yüzden Naim Kasım'ın Hizbullah'ın yeni genel sekreteri olarak seçilmesi İran'ın değişimlerinden ve önceliklerinden ayrı tutulamaz. DMO, Nasrallah'ın öldürülmesinden sonra Hizbullah'ın ve Lübnan'ın güneyindeki cephenin yönetiminde güçlü bir şekilde yer alsa da bu seçim, İran'ın müzakere etmeyi ve ortamı yatıştırmayı isteğinin açık bir işareti. Dolayısıyla Kasım'ın seçilmesi, Hizbullah'ın iç dinamikleriyle hiçbir ilgisi olmayan, tamamen İran'a ait bir karar olarak değerlendirilmeli.

scdvfbg
Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'la birlikte öldürülen DMO Komutan Yardımcısı Tuğgeneral Abbas Nilfuruşan'ın Irak'ın Kerbela kentindeki cenaze töreninden bir kare, 14 Ekim 2024 (Reuters)

Naim Kasım, İran'ın Hizbullah'ı yönettiğinin sık sık dile getirildiği bir döneme Hizbullah Genel Sekreterliğine seçilirken, bu seçim sanki İran'ın bu ‘suçlamayı’ reddetme girişimiymiş gibi algılanabilir. Daha da önemlisi, Kasım'ın seçilmesi İran'ın mevcut öncelikleri ve hesapları açısından okunmalı. Bu da ABD'nin İran dosyasıyla yerel ve bölgesel olarak ilgilenme politikası dışında anlaşılamaz. Başka bir deyişle, Washington'ın İran içindeki reformist hareketin yükselişine ve buradaki karar alma kadrolarındaki varlığını güçlendirmeye oynadığı göz ardı edilemez.

Burada hedef alınan yerlerin askeri önemine ve İsrail'in İran hava sahasına bu kadar kolay girme başarısına rağmen İsrail'in geçtiğimiz cumayı cumartesiye bağlayan gece İran'a gerçekleştirdiği misillemede ABD’nin ‘savaş mühendisliği’ yapması kast ediliyor. İsrail'in petrol tesislerini hedef almaktan kaçınması önemliydi. Eğer İsrail, bu tesisleri hedef alsaydı, İran’ın petrol pazarında daha büyük bir pay kapmak da dahil olmak üzere ekonomik başarılar elde etmeyi hedeflediği yeni dönemine ağır bir darbe indirebilirdi.

Dolayısıyla Kasım'ın Hizbullah Genel Sekreteri olarak seçilmesi sadece yetenekleri ve nitelikleri açısından değil, aynı zamanda bu niteliklerin Hizbullah için çok önemli bir değişimin işareti olması açısından da değerlendirilmeli. Bu değişim, ister Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) 1701 sayılı kararının uygulanmasıyla ilgili olarak Lübnan'ın güneyinde olsun, ister Lübnan'daki gücün yeni dengelere göre yeniden üretilmesiyle ilgili olarak Lübnan içinde olsun, ateşkesin gerektirdiği tüm siyasi ve güvenlik düzenlemeleriyle birlikte ateşkesin müzakere edilmesi için daha büyük bir arzuya dönüşeceğine şüphe yok. Hizbullah'ın askeri sayfasını kapattığını ya da kapatmaya hazırlandığını söylemek zor olsa da yeni oldu-bittiler nedeniyle siyasi kanadın askeri kanadın önüne geçeceği yeni bir Hizbullah'la karşılaşacağımız kesin. Ancak bunun öncesinde ve sonrasında İran'ın Kasım'a diğer Hizbullah liderleri gibi suikasta uğramayacağına dair garanti verip vermediği sorusu sorulmalı. Eğer verdiyse bu, Tahran ve Washington arasındaki yeni ‘uzlaşıların’ bir tablosunu çizmeye yeter.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Tubas kentine geniş çaplı askeri operasyon başlatan İsrail, şehri diğer Batı Şeria kentlerinden izole etti

Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Tubas kentine geniş çaplı askeri operasyon başlatan İsrail, şehri diğer Batı Şeria kentlerinden izole etti

Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)

İsrail işgal güçleri bu sabah, Batı Şeria’nın kuzeydoğusunda bulunan Tubas şehrinde geniş çaplı askeri operasyon başlattı. Bölge genelinde sokağa çıkma yasağı ilan eden güçler, Tubas’ı Batı Şeria’nın diğer kentlerinden tamamen izole etti.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, İsrail güçlerinin kente girmesi, sokağa çıkma yasağı uygulanması ve yolların toprak yığınlarıyla kapatılması üzerine Tubas Valisi Ahmed el-Esad ile telefonla görüşerek sahadaki gelişmelere ilişkin bilgi aldı.

Batı Şeria’da acil durum

Mustafa, devlet kurumları, ilgili birimler ve acil durum komitelerine, ‘saldırının kent ve çevre beldelerde yarattığı etkilerle ilgilenmeleri, tüm imkânları seferber ederek vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaları ve her türlü hizmetin devamını sağlamaları’ yönünde talimat verdi.

Sağlık kaynakları, Kızılay ekiplerinin Tubas’ın güneyindeki Tammun beldesinde İsrail askerlerinin ağır şekilde darp ettiği bir gence müdahale ettiğini ve gencin hastaneye kaldırıldığını aktardı. Vali Ahmed el-Esad, İsrail güçlerinin buldozerlerin eşlik ettiği büyük bir takviye gücünü Tubas’a sevk ettiğini, buldozerlerin kente giden yolları toprak yığınlarıyla kapattığını belirterek, bunun kentin Batı Şeria’nın geri kalanından kopması anlamına geldiğini söyledi. El-Esad, “Yıllar sonra ilk kez Apache helikopterleri bir operasyona katıldı; ağır makineli silahlarla yerleşim bölgelerine ateş açtılar” dedi. İsrail askerlerinin Tubas, Tammun, el-Faria ve Teyasir’de birçok eve baskın düzenleyerek bazı aileleri dışarı çıkardığı ve evleri birkaç günlüğüne terk etmelerini söyleyip buraları askeri mevzilere dönüştürdüğü bildirildi. Vali el-Esad, Tubas’ın uzun süredir günlük baskınlara ve çevresini saran askeri kontrol noktalarındaki uygulamalara maruz kaldığını hatırlatarak, “İşgal güçlerinin bu uygulamalarını şiddetle kınıyoruz” ifadesini kullandı.

XSC
İsrail buldozeri, işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin yakınlarındaki Marka köyünde İsrail'in düzenlediği baskında 22 yaşındaki Sultan Gani'nin öldürüldüğü yıkık bir evin yanında duruyor. (Reuters)

İsrail ordusu bugün erken saatlerde, işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyinde büyük çaplı bir askeri operasyon başlattığını duyurdu.

Açıklamada, “İsrail ordusu, salıyı çarşambaya bağlayan gece, Şin-Bet ve sınır polisi büyük çaplı bir terörle mücadele operasyonu başlattı” denildi.

İsrail güvenlik kurumları, ‘terörün bölgede kök salmasına izin vermeyeceklerini’ ve ‘terörü engellemek için önleyici tedbirler aldıklarını’ bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre, İsrail ordusu bu hamlenin ‘yeni bir operasyon’ olduğunu ve Ocak 2025'te başlattığı ‘terörle mücadele’ operasyonunun bir parçası olmadığını duyurdu.

Yılın başında İsrail ordusu, Batı Şeria'nın kuzeyindeki mülteci kamplarını hedef alan ‘Demir Duvar’ adlı bir askeri operasyon başlattı, savaşçılar da dahil olmak üzere onlarca kişiyi öldürdü ve Tulkerim ve Cenin'deki üç kamptan on binlerce Filistinliyi tahliye etti.

svd
Batı Şeria'nın Nablus kentine düzenlenen bir operasyon sırasında İsrail askerleri, 20 Kasım 2025 (AFP)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot, operasyonun birkaç gün sürebileceğini yazdı. Habere göre bu süre boyunca istihbarata dayalı arama ve gözaltı operasyonları yürütülecek.

‘İkinci bir duyuruya kadar’

Vali Ahmed el-Esad, ‘işgal güçlerinin ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uyguladığını’ belirterek, halkın güvenliği için okulların ve kamu kurumlarının faaliyetlerinin askıya alınması yönünde talimat verdiğini bildirdi. Ayrıca tüm bölgelerde acil durum komitelerinin hazır bekletildiğini, zorlayıcı güvenlik koşullarına rağmen vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için çalışmaların sürdüğünü söyledi. El-Esad, İsrail güçlerinin ambulansların ve sağlık ekiplerinin hareketini kısıtladığını, tıbbi yardıma ihtiyaç duyan bazı hastalara ulaşılmasına izin vermediğini ifade etti. Bu vakaların nakli ve tedavisi için Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ile temas halinde olduklarını bildirdi. Vali, uluslararası toplum ve ICRC’ye, Tubas’ta uygulanan ihlallerin ve toplu cezalandırma politikalarının durdurulması için acil müdahale çağrısı yaptı. El-Esad, kentin adeta İsrail güçlerinin askeri tatbikat alanına dönüştürüldüğünü söyledi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW), geçen hafta yayımladığı raporda, İsrail’in Demir Duvar Operasyonu sonucunda 32 bin Filistinlinin halen zorla yerinden edilmiş durumda olduğunu açıkladı.

İsrail’in 1967’den bu yana işgali altında bulunan Batı Şeria’da şiddet, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın düzenlediği saldırı ve ardından Gazze’de patlak veren savaş sonrasında tırmanmış durumda. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre, savaşın başlamasından bu yana Batı Şeria'da İsrail güçleri ve yerleşimciler tarafından savaşçılar da dahil olmak üzere binden fazla Filistinli öldürüldü.

Aynı dönemde Batı Şeria’da Filistinliler tarafından düzenlenen saldırılarda aralarında askerlerinde bulunduğu en az 43 İsrailli öldü.


Beyrut'taki Tabatabai suikastının ardından Trump ve Netanyahu arasında neler oluyor?

İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
TT

Beyrut'taki Tabatabai suikastının ardından Trump ve Netanyahu arasında neler oluyor?

İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)

Elie Kuseyfi

Geçtiğimiz pazar günü öğleden sonra Lübnan’ın başkenti Beyrut'un güney banliyölerinde Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali et-Tabatabai'ye düzenlenen suikast, geçtiğimiz yıl eylül ile kasım ayları arasında yaşanan savaş senaryosunun tekrarlanacağına dair korkuları yeniden canlandırdı. İsrail'in suikastlar silsilesine Hizbullah’ın üst  düzey komutanlarından Fuad Şükür ve ardından Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'a düzenlediği suikastla başladı. Daha sonra Lübnan’ın güneyinde, başkent Beyrut’ta ve ülkenin dört bir yanında peş peşe düzenlediği saldırılardan birinde Nasrallah’ın halefi Haşim Safuyiddin öldürüldü. Ancak bu senaryo her an tekrarlanabilir olsa da kaçınılmaz değil. Bölgesel ve uluslararası bağlamın, özellikle geçtiğimiz ay Gazze'de ateşkesin ilan edilmesi ve geçtiğimiz hafta bu konuyla ilgili ABD tasarısının onaylanmasıyla değişmiş olması nedeniyle, böyle bir senaryoyla karşı karşıya kalma ihtimalimiz daha düşük.

Öte yandan ABD'nin bu anlaşmaya verdiği desteği geri çekeceğine dair herhangi bir işaret yok, çünkü bu siyasi açıdan anlamsız olur. ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Şam'dan Riyad'a ve aradaki her yere kadar Ortadoğu'daki stratejisini bu anlaşma etrafında yeniden inşa ediyor. Bu da ABD'nin söz konusu anlaşmayı sürdürme konusundaki desteğinin boyutunu gösteriyor, fakat yine de son birkaç gün içinde ABD'nin bu anlaşmaya verdiği desteğin ivmesinde belirgin bir düşüş gözlemlendi. Zira İsrail'in pazar günü Beyrut'ta meydana gelen saldırıdan önce Gazze'deki saldırılarında son günlerde artış var. Dolayısıyla son iki gündür İsrail'in saldırılarının yoğunlaşmasına rağmen, ABD'nin İsrail'e Gazze'de ateşkese yönelik ihlallerini artırması için yeşil ışık yaktığı söylenemez. Ancak İsrail'in en ciddi ihlali, Gazze'yi ikiye bölen sarı hattı ihlal etmesiydi. Bu olay, gerilim ve savaştan başka bir stratejisi olmadığı görünen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun anlaşmanın gücünü ve onu destekleyen uluslararası ve bölgesel tarafların sabrını, ya da en azından tepkilerini test etmeye çalıştığı anlamına geliyor. Ancak, İsrail'in Gazze'de açık bir şekilde tırmanışa geçmesi, bu aşamada hayal bile edilemeyecek bir şeyi, Trump'ın tarihi bir başarı olarak gördüğü Gazze'deki ateşkes anlaşmasına ABD'nin desteğinin çöküşünü ifade ediyor.

Netanyahu ve ekibinin gerginliği tırmandırmak için her türlü ‘fırsatı’ değerlendirdiği, yani halen ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmadan bu çizgilerin içinde kalmaya çalıştığı açık.

Buna karşın Netanyahu ve ekibinin gerginliği tırmandırmak için her türlü ‘fırsatı’ değerlendirdiği, yani halen ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmadan bu çizgilerin içinde kalmaya çalıştığı açık. Fakat seçimlere hazırlanan ve İsrail'e sadık bir adam imajı çizen ‘Bibi’ (Binyamin Netanyahu) seçimler için tek kozu ve rakipleriyle arasındaki tek fark olarak, gerilimi tırmandırma ve saldırı stratejisini mümkün olduğunca uzatmaya çalışıyor. Ancak Netanyahu'nun hesapları, ateşkes ve ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) bir ‘barış konseyi’ kurulması için sunduğu taslak metnin onaylanmasının ardından ABD’nin varlığının sahnede eskisinden çok daha büyük hale gelmesiyle bütün resmi özetlemekte yetersiz kalıyor. Sonuç olarak, savaşın başlangıcından itibaren durum böyle olmasa da gerilimi tırmandırma kararı artık sadece Netanyahu'nun elinde değil ve ABD’nin kırmızı çizgileri artık çok daha net. Öyle ki Netanyahu ve ekibi 2023 sonbaharından bu yana savaş boyunca defalarca kez yaptıkları gibi gerilimi başlatarak ABD’ye artık bir oldu-bitti dayatamaz.

dfvrg
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun, Bağımsızlık Günü arifesinde Lübnan'ın güneyindeki Tire kentinde bulunan Lübnan Ordusu Güney Litani Bölgesi Komutanlığı’ndan televizyonda yayınlanan bir konuşma yaptı, 21 Kasım 2025 (AFP)

Ancak asıl soru, ABD’nin İsrail'e Gazze konusunda uyguladığı kısıtlamaların Lübnan ve genel olarak bölgedeki yani ABD’nin müdahalesi ve bazı İsraillilerin Gazze'deki ve belki de daha sonra tüm Filistin topraklarındaki ‘çatışmanın uluslararasılaşması’ olarak adlandırdıkları durum karşısında İsrail'in manevra alanındaki kısıtlamalarla aynı olup olmadığı sorusu. Burada İsrail hükümetinin, İran'ın balistik füze cephaneliğini yeniden inşa ederek ve İsrail ile bir sonraki tur için hazır olduğunu söyleyerek, İran ve onun vekillerinin İsrail'e oluşturduğu tehlikeye dair anlatıyı yeniden üretmeye çalıştığı aşikar. İsrail'in anlatısına göre İran, İsrail ile çatışmaya hazır olan müttefiklerine para ve silahla destek verdiğini kabul ediyor. Fakat İsrail’in bu anlatısını destekleyen hiçbir şey olmadığı gibi yalanlayan da yok. İsrail'in, düşmanlarını hedef almak için uygun bir temel oluşturmak amacıyla düşmanlarının yeteneklerini abartması alışılagelmiş bir durumdur.

ABD Başkanı Trump’ın Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’ı Beyaz Saray'a davet etme niyeti, ABD yönetiminin Lübnan'da askeri eylem düşünmediğini gösteriyor.

Aynı durum İsrail'in geçtiğimiz yaz savaşta ağır hasar gören askeri yeteneklerini yeniden inşa etmeye çalıştığını iddia ettiği Hizbullah için de geçerli. İsrail, Suriye'den gelen kaçakçılık rotasının tamamen kesilmediğini de belirtiyor. İsrail, Lübnan toprakları üzerinden Hizbullah'a silah kaçakçılığını kontrol edemediğini vurgulayarak, sadece Hizbullah'ı değil, ABD’nin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’ya Beyaz Saray ziyaretinin ardından açılım yaptığı bir dönemde Şam'daki yeni yönetimi de hedef alıyor. Şara’nın ABD ziyareti, Netanyahu'nun Suriye topraklarındaki İsrail işgal bölgelerini ziyaretiyle aynı zamana denk geldi. Netanyahu, Şara’nın Washington ziyaretini bozmak ve Trump yönetimine, İsrail'in şartlarının Şam'a yönelik herhangi bir yeni ABD politikasında öncelikli olduğu mesajını vermek amacıyla bu ziyareti gerçekleştirdi.

dfrgthy
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in 27 Kasım'da Hizbullah ile ateşkes imzalamasından bu yana öldürdüğü en üst düzey lider olan Tabatabai suikastıyla Beyrut'ta tırmanan gerginliği yorumlarken tüm bu faktörler dikkate alınmalı. Lübnan'da ve çevre bölgede genel olarak şu anki durumun özelliklerini anlamak için, özellikle Lübnan'da gerginliği tırmandıran Netanyahu'nun düşünce yapısını anlamak gerekir. ABD’nin Gazze'de gerilimi tırmanma alanını nispeten kapatmasından sonra Lübnan Netanyahu’nun gerginliği tırmandırma stratejisini sürdürebileceği bir arka bahçe görevi görüyor olabilir mi? Cevap evet olsa bile, Lübnan'da açık bir tırmanma, İsraillilerin dediği gibi birkaç günlük çatışmalar ya da geçtiğimiz sonbahardaki gibi yeni bir savaş, ABD’nin desteği olmadan gerçekleşemez. Peki Bibi böyle bir desteği çekebilir mi?

Aslında bu soruya kesin bir evet ya da hayır cevabı vermek zor olsa da ABD Başkanı Trump’ın Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’ı Beyaz Saray'a davet etme niyeti, ABD yönetiminin Lübnan'da askeri eylem düşünmediğini gösteriyor. Bunun yanında Lübnan’da Joseph Avn'ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve Nevvaf Selam'ın başbakanlığında bir hükümetin kurulması, son savaştan sonra Lübnan'da yaşanan siyasi dönüşümün önemli bir işareti olmaya devam ediyor. Yeni hükümetin silahları devletle sınırlandırma vaadini yerine getirememiş olmasına rağmen bu dönüşüm, ABD’nin istekleriyle de uyumlu. Zira herkesten önce ABD’nin çok iyi bildiği şekilde bu gerçekleştirilmesi zor bir vaat. Aslında, mevcut koşullar altında bu vaadi yerine getirmek imkansız. Bu vaadi tekrarlamadaki tek amaç daha fazla siyasi baskı uygulamak. Ancak, Hizbullah'ı daha da zayıflatmak için İsrail'in herhangi bir yerde gerilimi tırmandırması, şimdiye kadar ABD tarafından desteklenen Avn-Selam ikilisinin yönetimini de zayıflatır. Dolayısıyla İsrail’in böyle bir gerilimi tırmandırma girişimi, ABD'nin Lübnan'daki hesaplarını yeniden düzenleyecek ve bu gerilimin öngörülemeyen siyasi sonuçları hakkında sorular ortaya çıkmasına yol açacak. Tüm bunlardan ötürü, Lübnan hükümetinin planının başarısız olmasının ardından Washington'ın Tel Aviv'e Hizbullah'a karşı gerilimi açıkça tırmandırmak için destek vermeye hazır olduğu iddiası bazen aceleci olmakla birlikte çoğu zaman da temenniden öteye geçmiyor.

Hizbullah'ın İsrail'in gerilimi tırmandırmasına vereceği yanıtlar ölçülü olması bekleniyor. Bu aynı zamanda UAEA Yönetim Kurulu'nun son kararıyla Avrupa troykası ile karşı karşıya gelinmesi nedeniyle yeni bir aşamaya giren İran'ın hesaplarına işaret ediyor.

Ancak, özellikle ABD’nin Hizbullah’ın açık bir çatışmaya hazır olmadığı yönünde bir değerlendirme yapması durumunda, tüm olasılıklar açık kalıyor. Bu durumda Hizbullah'ın İsrail'in gerilimi tırmandırmasına vereceği yanıtlar ölçülü olması bekleniyor. Bu aynı zamanda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu'nun son kararıyla Avrupa troykası ile karşı karşıya gelinmesi nedeniyle yeni bir aşamaya giren İran'ın hesaplarına işaret ediyor. Öte yandan bu kararla İran ile Batı arasındaki müzakere süreci daha da karmaşık hale geldi.

Ancak İran, dalgalı müzakereler ve İran'ın kötüleşen iç durumu göz önüne alındığında, şu anda durumu tırmandırmayı veya Hizbullah'ı bunu yapmaya zorlamayı göze alamaz. Bu yüzden İran'ın mevcut stratejisinin, stratejik sabır göstermeye mecbur olan Hizbullah için de geçerli olan bir sınırlama stratejisi olması muhtemel. Hizbullah Tabatabai suikastına misillemede bulunsa bile bu, Netanyahu'ya saldırganlığının kapsamını genişletmesi için bir bahane vermez. Ancak tüm bunlar, İsrail'in bir yandan Cumhurbaşkanı Avn'ın önerdiği girişim gibi her türlü müzakere girişimini reddederken hava saldırıları ve tehditlerinin ağırlığı altında ezilen Hizbullah’ın sosyal çevre ve Lübnan için bir bedel anlamına geliyor. Hizbullah da mevcut çıkmazı aşmak için izlenmesi gereken seçenekler hakkında ciddi bir iç tartışma başlatmayı reddediyor ve Lübnan'ın elinde iki ucu keskin bir bıçak olan Amerikan şemsiyesinden başka bir şey bırakmıyor. Şu an Lübnan'ı gerginliğe sürüklenmekten sadece İsrail'in Hizbullah'a karşı harekete geçmeye karar vermesi halinde ABD’den yeşil ışık yakılmayacak olması koruyor. Lübnan şu an Washington’ın Tel Aviv'e Gazze yerine Lübnan'da saldırıya geçmesi için yeşil ışık yakması olasılığı riskiyle karşı karşıya. Şu an olan ve gelecekte olacakların büyük bir kısmı, Washington ile Tel Aviv arasındaki yeni ilişki modellerine bağlı. Bu modeller, hem İsrail'de hem de ABD’de ve hatta Trump'ın kendi ekibi içinde bile tartışma konusu olmaya ve polemiklerin büyük bir bölümünü oluşturmaya başladı.


Suriye Devlet Başkanı, ABD Kongresi'nden bir heyeti kabul etti

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
TT

Suriye Devlet Başkanı, ABD Kongresi'nden bir heyeti kabul etti

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)

Suriye Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın dün Şam'da, Temsilci Darin LaHood başkanlığındaki ABD Kongre heyetini, iki ülke arasındaki iş birliğini geliştirme yollarını görüşmek üzere kabul ettiğini bildirdi.

Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'nin de katıldığı toplantıda, ortak ilgi alanına giren bir dizi uluslararası konu hakkında görüş alışverişinde bulunulduğu belirtildi.

Açıklamada, "İki taraf arasında, ortak çıkarlara hizmet edecek ve bölgesel istikrarı destekleyecek şekilde yapıcı iletişimin sürdürülmesinin önemi vurgulandı" ifadelerine yer verildi.