Ankara: Şam'ın normalleşmeye niyeti olmaması Rusya’yı nötr durmaya itti

TSK, SDG'ye yönelik askeri operasyona “hazır”

Rusya’ya göre Ankara ile Şam arasındaki normalleşmenin önündeki en büyük engelin Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı (Fotoğraf: Milli Savunma Bakanlığı)
Rusya’ya göre Ankara ile Şam arasındaki normalleşmenin önündeki en büyük engelin Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı (Fotoğraf: Milli Savunma Bakanlığı)
TT

Ankara: Şam'ın normalleşmeye niyeti olmaması Rusya’yı nötr durmaya itti

Rusya’ya göre Ankara ile Şam arasındaki normalleşmenin önündeki en büyük engelin Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı (Fotoğraf: Milli Savunma Bakanlığı)
Rusya’ya göre Ankara ile Şam arasındaki normalleşmenin önündeki en büyük engelin Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı (Fotoğraf: Milli Savunma Bakanlığı)

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Suriye ile ilişkilerin normalleştirilmesi sürecinin çıkmaza girmesinden Şam yönetimini sorumlu tuttu. Bu durumun Rusya'yı hiçbir adım atmamaya ve nötr durmaya ittiğini belirtti. Fidan ayrıca Suriye'nin kuzeyindeki Kürtlerden oluşan Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) karşı her an askeri bir operasyon başlatmaya hazır olduğunu vurguladı.

Dışişleri Bakanı Fidan, Şam yönetiminin belli kritik konularda adım atmak istemesi halinde Rusların buna ‘hayır’ diyeceğini düşünmediğini söyledi.

Fidan cumayı cumartesiye bağlayan akşam A Haber’e verdiği röportajda “Ama Rusların bu adımları atması için çok yoğun bir baskı yapacağını da düşünmüyorum ve görmüyorum da zaten, bu konuda biraz nötr duruyorlar açıkçası” ifadelerini kullandı.

Türkiye’yi taraf olsun ya da olmasın doğrudan ilgilendiren konularda bir numaralı meselenin irade beyanı olduğunu vurgulayan Fidan, “Burada Cumhurbaşkanımız kamuya açık bir şekilde irade beyanını en üst düzeyden yaptığı için demokratik bir ülkenin böyle liderinin bu türden bir açıklama yapması çok kıymetlidir. Problem, bizim muhataplarımız bunu anlamada biraz sıkıntı yaşıyorlar” şeklinde konuştu.

xcdvf
Fidan, geçtiğimiz eylül ayında New York'ta Suriye konulu üçlü toplantı için Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi ile bir araya geldi (Dışişleri Bakanlığı)

Rusya geçtiğimiz günlerde Suriye hükümetiyle normalleşme sürecinin çıkmaza girmesinden Türkiye'yi sorumlu tuttu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Aleksander Lavrentyev, Şam'ın ‘güçlerini geri çekeceğine dair garanti vermeden’ Ankara ile diyaloğa girmesinin ‘zor’ olduğunu söyledi. Lavrentyev, Türklerin Suriye'de ‘işgalci bir devlet gibi davrandığını’ da sözlerine ekledi.

Perşembe günü Rus haber ajansı Sputnik’e yaptığı açıklamada Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed arasında bir görüşme ya da Astana Süreci’nde daha üst düzeyde bir toplantı beklemek için henüz çok erken olduğunu söyleyen Lavrentyev, neredeyse 18 ay önce olduğu gibi, iki ülkenin savunma bakanlıkları düzeyinde temaslar olduğunu belirtti.

xc
Rusya’ya göre Ankara ile Şam arasındaki normalleşmenin önündeki en büyük engelin Türk askerlerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı (Fotoğraf: Milli Savunma Bakanlığı)

Suriye meselesinde çözüme ulaşmak için bazı adımların atılması gerektiğini vurgulayan Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “Suriye rejiminin yurt dışındaki 10 milyon civarındaki Suriyeliyi tekrar Suriye’ye getirme konusunda bir tercih yapması gerekiyor artık” ifadelerini kullandı.

İsrail'in çatışmaları yayması uyarısı

Suriye rejiminin İsrail’in bölgedeki yayılmacılığının etkileriyle her zamankinden daha fazla baş başa kalmaya başladığına dikkati çeken Fidan, “Son üç yıldır esas itibariyle biz çok sistematik bir şekilde İsrail Hava Kuvvetleri’nin İranlı milisleri sistemli bir şekilde vurduğunu hep görüyorduk haftada 1-2, bazen 3 operasyon yaparak. Ruslarla koordineli götürüyorlardı bunları. Şimdi Gazze savaşından sonra bunun daha da arttığını görüyoruz” dedi.

Öte yandan Fidan, terörle mücadelede taviz verilmeyeceğini vurgulayarak ABD'nin Kürt Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’ne (SDG) verdiği desteği eleştirdi.

Amerikan halkının uzun ve yorucu bir seçim kampanyasının ardından tercihini yaptığını ve seçimlerin Trump’ın ‘gerçekten büyük bir zaferiyle’ sonuçlandığını belirten Fidan “Kimin orada olduğundan, kiminle iş tutulduğundan bağımsız bizim milletimize, bizim devletimize tehdit teşkil eden sınırımızın ötesindeki bu hedefle biz mücadele etmeye devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Türkiye, YPG'yi, Türkiye ve Batılı müttefikleri tarafından terör örgütü olarak sınıflandırılan PKK'nın Suriye’deki uzantısı olarak görüyor.

febf
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan son haftalarda defalarca kez Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyine yeni bir askeri operasyon başlatabileceğinin sinyalini verdi (Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanlığı)

Diğer taraftan Cumhurbaşkanı Erdoğan, seçimi zaferini tebrik etmek aradığı Trump'tan ABD'nin Suriye'nin doğusunda YPG ve SDG’ye verdiği desteği kesmesini istediğini söyledi. Türkiye'nin sınırlarının ve halkının güvenliğini korumak için her türlü adımı atmaktan ve operasyonu gerçekleştirmekten çekinmeyeceğini vurgulayan Erdoğan, Suriye ile olan güney sınırında 30-40 kilometre derinliğe kadar oluşturulmaya çalışılan güvenlik koridorundaki eksik halkaları tamamlamak için çalışacaklarının altını çizdi.

Türkiye’nin askeri operasyonu

AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik ise “Talimat verildiği anda TSK kara harekatına başlar” açıklamasında bulundu.

Cumayı cumartesiye bağlayan akşam, AK Parti Merkez Karar ve Yonetim Kurulu toplantısının ardından düzenlediği basın toplantısında Çelik şu açıklamalarda bulundu:

“Bu bölgedeki hareketliliği takip ediyoruz. Terör örgütlerinin hareketlilikleri ya da birtakım odaklar tarafından hareketli hale getirilmelerine dair birtakım gelişmeleri yakından takip ettiğimizi söyleyebilirim. Fakat şöyle bir noktadayız; yıllar evvel işte bir kara harekatına karar veriliyordu ve bunun bir planlaması yapılıyordu. Bu planlama çerçevesinde işte 1 hafta, 10 gün, 1 ay, 3 ay sonra diyelim ki kara harekatı gerçekleşiyordu. Şimdi böyle bir durumda değiliz, bölgemizde gelişmeler son derece dinamiktir. Dolayısıyla Türk Silahlı Kuvvetleri, Cumhurbaşkanımız tarafından verilen talimatlar çerçevesinde, talimat verildiği andan itibaren harekete geçecek şekilde hazır ve tetiktedir.”

xcd
ABD'nin SDG'ye desteği Ankara ve Şam arasında anlaşmazlık konusu (Arşiv)

En önemli meselenin Suriye’nin 30 kilometre derinliğine kadar sınırların korunması olduğunu söyleyen Çelik, "30 kilometre derinliğimizde esas olarak ve bizim için 'kırmızı çizgi' olarak Türk sınırlarından 30 kilometre derinliğe kadar Suriye’nin içinde ve Irak’ın içinde herhangi bir terör örgütü görmek istemiyoruz. 30 kilometre derinliğimizin içerisinde bir yapılanma, bu şekilde bir faaliyet gördüğümüz andan itibaren bunu birinci dereceden tehdit sayarız ve buna karşı gereken harekat gerçekleşir” ifadelerini kullandı.

Diğer yandan Milli Savunma Bakanlığı kaynakları tarafından perşembe günü, “Ülkemizin ve hudutlarımızın güvenliği için uluslararası hukuk ve meşru müdafaa açısından harekat yapmak Türkiye'nin en doğal hakkıdır. Yeri ve zamanı gelince gereken yapılır” dedi.

Ankara ise yeni Trump yönetiminin tutumunu, kendisini destekleyecek adımlar atıp atmayacağını ve ABD güçlerinin Suriye'nin kuzeydoğusundan çekilmesine ilişkin kararını beklerkken Rusya, Türkiye'nin yeni bir askeri operasyon düzenlemesini reddettiğini açıkça ifade etti. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Suriye Özel Temsilcisi Lavrentyev, Türkiye'nin Suriye'de yeni askeri harekat düzenlemesini kabul edilemez bulduklarını söyledi.



Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
TT

Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)

Her türden siyasi güç, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın kendisini bir kez daha Taif Anlaşması şemsiyesi altında konumlandırdığını yinelemesiyle uğraşıyor. Çünkü Kasım, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının uygulanmasına hazırlık olarak İsrail'in girdiği bölgelerden çekilmesiyle birlikte Güney Lübnan'a sükunetin geri dönmesinden sonraki aşamaya yaklaşımında yol haritasının ana başlıklarını tanımlayarak ABD'nin ateşkese ulaşma vaatlerinin önüne geçmek istedi.

Siyasi kaynakların Şarku’l Avsat'a aktardığına göre Kasım'ın ateşkes sonrası sahneye yaklaşımında tanımladığı maddeler, Hizbullah'ın yönelimlerine Lübnanlılığı siyasi faaliyette bulunma noktasına kadar ekleme arzusuna işaret ediyor. Buna karşılık, Lübnanlılar arasında bölünmeye neden olan tek taraflı Gazze Şeridi'ni destekleme kararının yol açtığı tepkilere ilişkin değerlendirmeleri ışığında bölgede olup bitenlerle ilgilenme düzeyi azalıyor.

Kaynaklar, Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ni destekleme kararının dayattığı gerçekleri görmezden gelemeyeceğine inanıyor. Bunların başında direniş eksenindeki müttefiklerinin desteğinden yoksun olması geliyor. Bu çatışmada Hizbullah neredeyse tek başınaydı. Hizbullah'ın Meclis Başkanı Nebih Berri'ye Amerikalı arabulucu Amos Hochstein ile müzakere yetkisi vermesi ve güneyi sükûnete kavuşturacak bir taslak üzerinde anlaşmaya varmaları, kaçınılmaz olarak Gazze Şeridi ve Güney Lübnan cephelerini birbirine bağlayacak ve Hamas'ı destekleyecek bir taslağa yer olmadığı anlamına geliyor.

Hizbullah'ın geri çekilişi

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın taslağa itiraz etmemesinin, Litani'nin güneyindeki konuşlanma alanını boşaltmayı ve geri çekilmeyi zımnen kabul ettiği anlamına geldiğine işaret ediyor. Buna ek olarak, Ağustos 2006'da 1701 sayılı kararın kabul edilmesinden bu yana yürürlükte olan angajman kuralları ve bu kuralların uygulanmasını kontrol altında tutan terör dengesi de iptal edilmiş oldu.

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın içe çekilmekten başka çaresi olmadığını ve şu ana kadar elde edilenlerin ABD'nin vaatlerine bağlı bir ateşkese varmakla sınırlı kaldığını söylüyor. Lübnan-Suriye sınırı, ordunun Refik Hariri Uluslararası Havaalanı'nda uyguladığı modele uygun olarak kontrol edilmesine ve Lübnan'a ve Lübnan'dan her türlü kaçakçılığın önlenmesine karar verilmesinin ardından artık Hizbullah'a silah sevkiyatına açık değil. Diğer yandan Suriye rejimi, uluslararası toplumla ilişkilerini düzeltmek ve ABD'nin Sezar Yasası kapsamında kendisine uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını sağlamak amacıyla bu eksenden çekildiği için direniş ekseni aktif bir varlık gösteremedi.

Laricani

Bu bağlamda kaynaklar, İran Dini Lideri’nin kıdemli danışmanı Ali Laricani'nin Beyrut ziyareti sırasında kendisiyle görüşen direniş ekseninden bir heyete söyledikleri üzerinde duruyor: “İran Lübnan'a yardım ulaştırmak istiyor, ancak kara, deniz ve havadan bize uygulanan abluka yardım göndermemizi engelliyor. Yeniden inşada ortak olduğumuzu vurgulamaktan başka çaremiz yok.”

Hizbullah'ın Lübnan'ı güvenli bir liman haline getiren Taif Anlaşması'na katılmasının, direniş ekseninin yanında yer alması nedeniyle bozulan Lübnan-Arap ilişkilerinin düzeltilmesi ve Lübnan'ın bölgede yaşanan çatışmalardan uzak tutulması yerine mesajların verildiği bir platform haline getirilmesi bağlamında eleştirel bir gözden geçirme olup olmadığı soruluyor. İsrail geniş alanları tahrip etmeye devam ederken ateşkesi kabul etmekteki isteksizliğine rağmen ateşkese varmaktan başka çaresi olmadığına mı ikna oldu? Bu da Amerikan vaatlerinin akıbeti sorusuna kapı açıyor. Peki savaşın sona erdiğini ilan etmek için doğru zamanı seçmek Tel Aviv'in mi elinde?

Taif Anlaşması çatısı altında konumlanma

Kaynaklar, Berri'nin Hizbullah’a, içe dönmesi ve kendisini Taif Anlaşması çatısı altında konumlandırması tavsiyesinde bulunma rolünü de göz ardı etmedi. Özellikle de uluslararası toplum tüm bileşenleriyle muhalefete Lübnan'ın birikmiş krizlerinden kurtulması için iş birliği yapması yönünde el uzatmasını tavsiye ederken…

Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ne verdiği destekle aynı döneme denk gelen gelişmelere karşı temkinli olduğunu söyleyen kaynaklar, Hizbullah’ın İran'ın müdahalesine oynadığı bahsin yanlış olduğu gerçeği ışığında hesaplarını yeniden gözden geçirmeye karar verip vermediğini soruyor. İran, bölgedeki konumunun zayıflaması ihtimalini göz önünde bulundurarak rejimi korumak ve muhafaza etmekle ilgileniyor.

Dolayısıyla Hizbullah'ın Taif Anlaşması’nı restore etme kararı, kaynaklara göre sahip olduğu artı gücün siyasi denklemde harcanmayacağını anladıktan sonra Lübnan'ı kurtarmak için çözüm arayışında siyasi harekete katılmaya istekli olduğu anlamına geliyor. Ateşkes sağlanır sağlanmaz ülkenin yeni bir siyasi aşamaya girmeye hazır olmasıyla birlikte, 1701 sayılı kararın uygulanması için üzerinde anlaşmaya varılanları hayata geçirmeyi üstlenecek cumhurbaşkanının seçilmesine öncelik verecek şekilde, başta muhalefet olmak üzere ülkedeki ortaklarıyla iletişime geçecek kanalların aranmasına ihtiyaç var.

Bu nedenle, Kasım'ın Hizbullah'ı yeni bir siyasi aşamaya taşımaya hazırlanırken çizdiği yol haritasına muhalefetten ya da merkezcilerden gelebilecek tepkilere yer açmak için sabırlı olmak gerekiyor. Bunun için de muhaliflerine kabadayılık taslamaması, cumhurbaşkanının seçimini durgunluktan çıkarmak ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasını tamamlamak için açık, esnek ve gerçekçi olması gerekiyor. Bunun karşılığında da kendisine aynı şekilde davranılmalı ve Gazze Şeridi'ni destekleme tekelinden önceki gücünün artık geçmişteki gibi olmadığı bahanesiyle ülkenin kurumlarını restore etme konusunda kendisini zayıflatmak istediklerini düşündürecek şekilde hareket edilmemelidir. Öyle ki İran'ın etkisinin azalması, direniş ekseninin vurucu gücünü oluşturan ve bölgedeki en güçlü kolu olduğu için Hizbullah'a destek sağlamada mütevazı sınırlarda bile olsa bir rol oynamayan arenaların birliğinin etkisizliği ile bağlantılı olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla, devlet projesine yeniden kazandırmak için İran'ı kucaklamaya ihtiyaç var.