Halep Savaşı başladı: Peki neden şimdi?

Suriyeli tarafların ve dış güçlerin tutumu ne?

Halep-Şam yolunda ele geçirilen Suriye ordusuna ait bir tankın üzerindeki iki muhalif grup üyesi, 20 Kasım (AFP)
Halep-Şam yolunda ele geçirilen Suriye ordusuna ait bir tankın üzerindeki iki muhalif grup üyesi, 20 Kasım (AFP)
TT

Halep Savaşı başladı: Peki neden şimdi?

Halep-Şam yolunda ele geçirilen Suriye ordusuna ait bir tankın üzerindeki iki muhalif grup üyesi, 20 Kasım (AFP)
Halep-Şam yolunda ele geçirilen Suriye ordusuna ait bir tankın üzerindeki iki muhalif grup üyesi, 20 Kasım (AFP)

İbrahim Hamidi

Heyetu Tahriru'ş Şam (HTŞ)  ve Türkiye'nin desteklediği muhalif gruplar  Lübnan'da ateşkesin başlaması ve İran ile Hizbullah'ın ateşkes anlaşması metninde tavizler vermesinin ardından Suriye'nin kuzeybatısında ani bir saldırı başlatarak Halep şehrinin merkezine kadar ulaştı. Böylece Suriye’de ‘üç devlet’ arasındaki temas hatlarında yaklaşık beş yıllık bir sürenin ardından ilk kez bir değişiklik yaşandı.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın göreve başlamasına kısa bir süre kala İran ve Hizbullah'ın Suriye'deki nüfuzunun zayıflamasından ve Rusya'nın Ukrayna savaşıyla meşgul olmasından faydalanarak daha önce Dağlık Karabağ ve Libya'da yaptığı gibi yeni gerçeklikler dayatmak istiyor gibi görünüyor.

Muhalif gruplar, savaş hazırlıklarının birkaç ay sürdüğünü, eğitimli ve gelişmiş silahlarla donatılmış yaklaşık 50 bin unsurunun (80 bin yedek asker) çatışmalara katıldığını ve Suriye'nin en büyük ikinci şehri olan Halep'e girmeden önce batısındaki Suriye ordusunun 46’ncı Alayı ve diğer birliklerine ait mevzilerden ek silahlar ele geçirdiklerini söyledi.

Bu savaş neden şimdi başlatıldı? Suriyeli tarafların ve dış güçlerin tutumu ne?

1- ‘Üç devlet’: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in 2020 yılının mart ayında İdlib’de ateşkesi istikrara kavuşturmak üzere mutabakata varmalarından bu yana ABD, Türkiye ve Rusya arasında Fırat'ın doğusundaki hatların çizilmesine yönelik benzer mutabakatların yapılmasından aylar sonra, Suriye fiilen üç nüfuz alanına bölündü. Birincisi, 185 bin kilometrekare yüzölçümü bulunan Suriye'nin yaklaşık 65'ini oluşturan ve Rusya ile İran'ın desteğiyle hükümet tarafından kontrol edilen alan. İkinci alan ABD öncülüğündeki Uluslararası Koalisyonun desteğiyle Suriye Demokratik Güçleri (SDG) tarafından kontrol ediliyor ve Suriye topraklarının yaklaşık yüzde 25’ini kapsıyor. Suriye'nin kuzeyi ve kuzeybatısında yer alan üçüncü alan ise HTŞ ve Türkiye destekli muhalif gruplar tarafından kontrol ediliyor.

Çatışmalar ve hava saldırıları olsa da ‘üç devlet’ arasındaki temas hatları sabit kaldı.

2- Türkiye'nin rolü: Ankara, bir yandan Suriyeli muhalif gruplara askeri ve istihbarat alanlarında destek sağlarken diğer yandan ülkenin kuzeyindeki bölgelerde konuşlu askerleri, askeri karakolları, araçları ve altyapısı mevcut. Bu yüzden Suriyeli muhaliflerin ‘Saldırganlığın Caydırılması’ adı verdikleri bu operasyon Ankara'nın onayı olmadan gerçekleşemezdi.

Ankara'nın tutumunu bilenler, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın askeri operasyonu destekleyerek, Türk ordusunu Suriye'den çekileceğini taahhüt etmeden kendisiyle görüşmeyi reddeden Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed üzerinde baskı kurmak, SDG'yi kuşatmak ve İran'ın zayıflığından ve Hizbullah'ın geri çekilmesinden faydalanmak istediğini değerlendiriyorlar.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, 2016 yılı sonlarında Rusya Devlet Başkanı Putin ile bir anlaşma yaparak Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyindeki PKK destekli oluşumun parçalaması karşılığında Suriye hükümet güçlerinin Halep'in doğu mahallelerini geri almasına izin verdi. O tarihten bu yana Halep, Suriye ordusu tarafından kontrol ediliyordu.

Dışişleri Bakanlığı tarafından cuma günü yapılan açıklamada ‘son günlerde yaşanan çatışmaların bölgedeki gerginliğin istenmeyen şekilde artmasına sebep olduğu’ belirtildi. Ankara, muhaliflerin kontrolündeki İdlib'e yönelik son saldırıların çatışmasızlık anlaşmalarının ruhuna zarar verdiğine ve uygulanmasını engellediğine dair uyardı.

Halep'e yönelik saldırı, Esed'in İran'la arasına kısmen mesafe koymaya karar verdiği ve İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşta, Hizbullah ile Lübnan’da yürüttüğü savaşta ve Tahran ile arasındaki savaşta açıkça tarafsız bir duruş sergilediği inancının hakim olduğu bir dönemde gerçekleşti.

3- Rusya: Öte yandan Rusya ordusu HTŞ ve muhalif grupların mevzilerine hava saldırıları düzenlemekte geç kaldı. Kremlin Sözcüsü Dmitriy Peskov cuma günü yaptığı açıklamada, Halep'teki durumu ‘Suriye'nin egemenliğinin ihlali’ olarak nitelendirdi. Peskov ülkesinin ‘Suriye hükümetinin bölgede düzeni yeniden tesis etmesini ve anayasal düzeni yeniden kurmasını’ desteklediğini ifade etti.

dcfgthy
Halep'in dış mahallelerinde silahlı muhalif grupların üyeleri, 29 Kasım (AFP)

Rusya'nın müdahale geç kalmasına ilişkin açıklamalar, Putin’in Erdoğan'la görüşmeyi kabul etmesi için Esad'a baskı yapmak istemesinden, Rusya'nın Ukrayna savaşıyla meşgul olmasına ve paralı asker grubu Wagner’in çok sayıda üyesinin Ukrayna’daki ana savaşa gönderilmesine kadar uzanıyor. Rus savaş uçaklarının cumartesi günü Şam'da yoğun hava saldırılarına başlayacağına dair bazı beklentiler söz konusu.

4- İran: HTŞ ve muhalif gruplar Halep'in batı kırsalında İran destekli milislerin ve örgütlerin karargâhına baskın düzenleyerek rütbeli bir Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) mensubunu öldürdü.

Halep'e yönelik saldırı, Esed'in İran'la arasına kısmen mesafe koymaya karar verdiği ve İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü savaşta, Hizbullah ile Lübnan’da yürüttüğü savaşta ve Tahran ile arasındaki savaşta açıkça tarafsız bir duruş sergilediği inancının hakim olduğu bir dönemde gerçekleşti. İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Suriyeli mevkidaşı Bessam Sabbag ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada ‘İran'ın terörle mücadelesinde Suriye hükümetine, ulusuna ve ordusuna desteğinin devam edeceğini’ vurguladı. Arakçi, Suriye'de sahada yaşanan gelişmeleri ‘İsrail'in direniş ekseni karşısındaki başarısızlıklarının ve yenilgilerinin ardından bölgede güvenliği ve istikrarı bozmaya yönelik bir ABD-Siyonist yapı planı’ olarak nitelendirmişti.

Iraklı silahlı grupların ve İran destekli milis güçlerin, HTŞ'nin saldırılarını püskürtmek için Halep kırsalına gitmeye hazırlandığı bildirildi. Tahran ‘Halep Savaşı’nı Suriye'deki askeri varlığının önemini vurgulamak için kullanabilir.

5- İsrail: İsrail, 9 Kasım'da İran desteli milislerin ve Hizbullah’ın İdlib kırsalındaki mevzilerini bombaladı. Suriye'deki çatışmaların başlamasından bu yana ilk kez böyle bir saldırı gerçekleştiren İsrail, son yıllarda İran ve Hizbullah Suriye'deki mevzilerine yüzlerce saldırı düzenledi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu Lübnan ile ateşkese varılmasından sonra yaptığı açıklamada “Esed ateşle oynadığını bilmeli” ifadelerini kullandı. Tel Aviv, Şam'ın Hizbullah'a silah transferini durdurmasını istiyor.

SDG yetkilileri, 2019 yılı sonlarında bazı birliklerini bölgelerinden çeken Trump'ın yeniden başkan seçilmesinin Türkiye yanlısı güçlerin saldırılarına yol açmasından duydukları endişeyi dile getirdiler.

6- Şam: Suriye ordusundan takviye birlikler Halep şehrine ulaştı. Bazıları 50 bin kadar askerin takviye güç olarak gönderildiğinden bahsediyor. Şam yanlıları ordunun Halep saldırısını bahane ederek şehri geri almak ve Suriye'nin kuzeybatısında muhaliflerin kontrolündeki bölgelere ilerlemek için hava destekli geniş çaplı bir saldırı başlatacağını söylüyor. Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü (SOHR) Rami Abdurrahman'a göre Suriye ordusu bu saldırıya hiç hazırlıklı değildi. Rusya’nın hava desteğine rağmen Suriye ordusunun aldığı ağır darbeler karşısında şoka uğradığı değerlendirmesinde bulunan Abdurrahman, “Şu an Lübnan'da savaşan Hizbullah'a mı güveniyorlardı?” diye sordu.

Şam'da hükümet güçlerinin Halep'i savunmak için neden savaşmadığı sorusu gündeme geldi. Muhalifler bunun ‘ülkenin ikinci büyük şehrini teslim etmek olacağını’ söylüyor.

zxcvfbg
Halep'in güney kırsalındaki Han Asel hattında Suriye ordusuna ait kullanılmaz hale gelmiş askeri bir araç ve yanında duran bir adam, 29 Kasım (AFP)

7- SDG: SDG yetkilileri, 2019 yılı sonlarında bazı birliklerini bölgelerinden çeken Trump'ın yeniden başkan seçilmesinin Türkiye yanlısı güçlerin saldırılarına yol açmasından duydukları endişeyi dile getirdiler. Zira Trump ve Erdoğan arasında aynı senaryonun tekrarlanmasından korkuyorlar. Halep'in merkezinde SDG'nin kontrolündeki eş-Şebha ve Şeyh Maksud mahallelerinden çekilmeye dair bazı sinyaller var. Ayrıca İran destekli milislere ev sahipliği yapan Nubul ve ez-Zehra bölgelerinde de ilerleme kaydettiklerine dair haberler geliyor.

HTŞ'ye ve Türkiye'ye düşman olan SDG yönetimi bu konuda net bir tavır ortaya koymadı. Şarku'l Avsat'ın Majalla'dan aktardığı analize göre SDG, Türkiye’nin Fırat'ın doğusunda askeri operasyonlar düzenlenmesinden endişe ederken muhalif gruplar Halep kırsalında SDG'nin kontrolündeki bölgeleri kuşatmış durumda.

Muhalif grupların saldırısının zamanlamasının, Halep'e ulaşma hızı ve Suriye hükümetine bağlı güçlerin geri çekilmesi açısından şaşırtıcı olduğuna şüphe yok. Aynı zamanda Şam'ın Moskova ve Tahran ile birlikte Suriye'nin ikinci büyük şehrini geri almak için çaba sarf edeceği ve bunun çok büyük insani kayıplara yol açacağı da kesin.

Öyleyse Putin ve Erdoğan arasında varılan mutabakat teyit edilerek ‘temas hatları’ 28 Kasım öncesine dönecek mi, yoksa bölgesel ve uluslararası gelişmeler nedeniyle Suriye yeni bir askeri gerçeklikle karşı karşıya mı kalacak?

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Sana’daki BM çalışanlarının peşinde: Bir tasfiyenin mi yoksa pazarlığın mı habercisi?

Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
TT

Sana’daki BM çalışanlarının peşinde: Bir tasfiyenin mi yoksa pazarlığın mı habercisi?

Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)
Husi militanlarına ait bir araç, Yemen'in başkentindeki BM binasının önünde konuşlandırılmış durumda (Reuters)

Tevfik eş-Şenvâh

Husi milis grubu, onlarca tutuklu personelin kendi mahkemelerinde yargılanacağını duyurarak, Yemen'de faaliyet gösteren Birleşmiş Milletler (BM) ve kuruluşlarını hedef alan operasyonlarını sürdürüyor. Bu son hamle, kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteren yardım kuruluşlarının insani yardım çalışmalarını daha da aksatmakla tehdit ediyor. İran rejimi tarafından desteklenen milis grubu, tanınmayan Husi hükümetindeki Dışişleri Bakan Yardımcısı Abdulvahid Ebu Ras aracılığıyla, “43 yerel BM personeli, geçen ağustos ayında Sana'da üst düzey Husi liderlerini hedef alan İsrail hava saldırısına karıştıkları şüphesiyle yargılanacak” tehdidinde bulundu.

Reuters'a verdiği röportajda Husi lider, örgüt teşkilatlarının icraatlarını “yargının tam denetimi altında yürüttüğünü ve savcılığın atılan her adımdan haberdar edildiğini” belirtti. Yukarıda bahsi geçen iddiaya dayanarak, Ebu Ras, BM personelini tehdit edip “sürecin sorunsuz bir şekilde sonuna kadar devam edeceğini, yargılamaların yapılıp kararların verileceğini” söyledi. Bu suçlamalar, Umman Sultanlığı'nda ikamet eden Husi Resmi Sözcüsü ve Baş Müzakerecisi Muhammed Abdusselam tarafından da doğrulandı. Bu arada, meşru Yemen hükümeti ve BM, kötü psikolojik ve sağlık koşullarıyla bilinen Husi gözaltı merkezleri ve gizli hapishanelerinde tutulan onlarca sivil çalışanın güvenliğini tehdit eden bu eylemleri kınadı.

Uzlaşı ve şantaj

Husi yetkili Ebu Ras, yaptığı açıklamada, soruşturmaların “Dünya Gıda Programı içindeki bir hücrenin (Husi) hükümetinin hedef alınmasında rol oynadığını” ortaya çıkardığını iddia etti. Bu, tehlikeli bir suçlama ve onlarca tutukluyu, 2021'de Sana'daki Tahrir Meydanı'nda benzer suçlamalarla kurşuna dizilerek infaz edilen birkaç tutuklununkine benzer bir kaderle karşı karşıya bırakıyor. O dönemde insan hakları örgütleri bu suçlamaları “yalan ve uydurma” olarak nitelendirmişti. Yemenli olan tutuklu BM personeli de, Yemen yasalarına göre idam cezasına çarptırılma tehdidi ile karşı karşıya. Dünya Gıda Programı henüz bir açıklama yapmadı, ancak BM, Yemen'deki personeli veya operasyonları ile istihbarat faaliyetleri arasında herhangi bir bağlantı olduğunu defalarca reddetti.

Gözlemciler, Husilerin bu açıklamalarının, milis grubun insani yardım kuruluşlarının faaliyetleri üzerinde kontrol kurmaya, onları doğrudan güvenlik denetimine tabi tutmaya, dahası bu sorundan kâr elde etmeye çalışırken, suçlayıcı söylemine bağlı kaldığını yansıttığını düşünüyor.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Husilerin suçlamaları, Husi Sözcüsü ve Baş Müzakerecisi Muhammed Abdusselam tarafından da doğrulandı. Abdusselam, Husilerin “söz konusu kişilerin insani yardım kisvesi altında casusluk faaliyetlerinde bulundukları” iddialarını yineleyerek, milis grubunun bunu kanıtlayacak “kanıt ve belgelere” sahip olduğunu belirtti. Ancak, “BM ile koordinasyon içinde adil çözümler bulmaya istekli olduklarını” da sözlerine ekledi. Husi Sözcüsünün adil çözümlerden bahsetmesi, Husilerin BM ile bir tür uzlaşıya varmak için müzakere yönünde açık bir girişimde bulunduğunu gösteriyor. Bu durum, Yemen hükümetinin Husilerin onlarca tutuklunun serbest bırakılması karşılığında siyasi ve maddi kazanımlar elde etmek için BM'ye şantaj yaptığı yönündeki suçlamalarını destekliyor.

BM'ye göre, Husiler en az 59 çalışanını tutuklu tutuyor. Bu tutuklamaları “keyfi” olarak nitelendiren BM, çalışanları ile diğer tüm tutukluların derhal serbest bırakılmasını talep etti.

Acının neden olduğu histeri ve infaz kabusu

Bu sert Husi icraatları, milislerin bir dizi acı verici İsrail saldırısının ardından yaşadığı son derece hassas bir siyasi ve güvenlik durumu bağlamında yorumlanıyor. Bu saldırıların sonuncusu, geçen ağustos ayı sonunda hükümetlerinin tasfiyesi ile sonuçlanmıştı. Saldırı ile Husi hükümetinin toplantısına ev sahipliği yapan liderin evi sarsılırken, hava saldırıları derin bir karışıklığa yol açtı. Milis grubunun gergin davranışlarında belirgin bir çalkantıya neden oldu. Bu durum, lider kadrosu içinde karşılıklı ihanet suçlamaları ve güvensizlik şeklinde ifade buldu. Aldığı darbeyi absorbe etmek için de, Husi grubu, gazetecileri, aktivistleri ve insani yardım kuruluşları ile uluslararası kuruluşların çalışanlarını hedef alan kaçırma ve zorla kaybetme eylemlerini yoğunlaştırdı. Gözlemcilere göre alınan darbe, Husileri histeriye sürükleyen ciddi ve eşi benzeri görülmemiş bir güvenlik ihlali olarak değerlendirildi. Yine gözlemcilere göre Husiler, bu eylemler aracılığıyla, insan kaynaklarını hedef alan operasyonların durdurulması karşılığında uluslararası topluma ve BM'ye şantaj yapmaya çalışıyor. İnsan kaynaklarını hedef alan son saldırı örneği, iki hafta önce, öldüğünü duyurdukları örgütün önde gelen liderlerinden ve örgüt liderinin yakın dostu olan Genelkurmay Başkanı Muhammed el-Gamari'ydi. Ne var ki şantaj, BM ve uluslararası toplumun Yemen'de 10 yılı aşkın süredir devam eden savaştan etkilenen milyonlarca sivile yardım çabalarını baltalamakla da tehdit ediyor. Nitekim Hacca (kuzey) ve Hudeyde (batı) vilayetlerinin çeşitli bölgelerine dağılmış yerinden edilmiş kişilerin çaresizce yaşadığı kamplardaki binlerce aileye yapılan insani yardım askıya alındı. Yardımların askıya alınması, halihazırda çok sayıda yerinden edilmiş kişinin ölümüne yol açtı.

Cuma günü BM, Husilerin hava saldırısının ardından 36 yerel çalışanını tutukladığını duyurdu. Kaç kişinin yargılanacağı henüz belirsizliğini koruyor.

Husilerin son günlerde Sana'daki birkaç BM ofisine baskın düzenlediğini belirtmekte de fayda var; uluslararası örgüt, bu eylemi ülkedeki insani yardım çalışmalarını engelleyen tehlikeli bir gerilimi tırmandırma adımı olarak değerlendirdi.

BM Genel Sekreter Sözcü Yardımcısı Farhan Haq ise, aralarında yabancı personelin de bulunduğu yüzlerce BM personelinin halen Husi kontrolündeki bölgelerde bulunduğunu belirtti.

Hükümet bu eylemleri kınıyor

Bu olaylar, insani yardım çalışanlarının karşı karşıya olduğu baskıcı ortamı ve ciddi tehlikeleri gözler önüne seriyor. Zira keyfi tutuklamalar ve ev baskınları, milis grubun İsrail için çalışan hücreleri tutuklama bahanesiyle korku yaymak ve muhalif sesleri susturmak için uyguladığı bilinen ve yerleşik bir politika haline geldi.

Bu doğrultuda Yemen hükümeti, Husi liderlerinin BM ve insani yardım kuruluşu çalışanlarına yönelik kışkırtma kampanyasını ve tutuklamalarını, milis grubun insani yardım çalışanlarına karşı işlediği suçları haklı çıkarmayı amaçlayan asılsız suçlamaları kınadı.

Milisler, başkent Sana ve diğer bazı şehirlerin kontrolünü ele geçirdiklerinden beri, siyasi muhaliflere ve sadakatsizliğinden şüphelendikleri herkese karşı geniş çaplı operasyonlar yürütüyorlar, onları sahip oldukları gizli hapishanelerde alıkoyuyorlar ve tutuklular burada çeşitli işkencelere maruz kalıyorlar.


Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Cumhurbaşkanı Şara, Trump ile yaptırımların kaldırılması ve Suriye ile ABD arasında yeni bir sayfa açılmasını görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)
TT

Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani: Cumhurbaşkanı Şara, Trump ile yaptırımların kaldırılması ve Suriye ile ABD arasında yeni bir sayfa açılmasını görüşecek

ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)
ABD Başkanı Donald Trump, 14 Mayıs'ta Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile tokalaşırken (AP)

Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani bugün yaptığı açıklamada, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın bu ay Beyaz Saray'ı ziyaret edeceğini duyurdu. Bu ziyaret, bir Suriye cumhurbaşkanının Washington'a yaptığı ilk tarihi ziyaret olacak.

ABD’nin Suriye Özel Temsilcisi Thomas Barrack dün Şara’nın Washington'ı ziyaret edeceğini açıklamıştı. Daha sonra Beyaz Saray’dan bir yetkili, Şara’nın 10 Kasım'da Washington'ı ziyaret edeceğini açıklamasında bulundu.

Manama’daki Diyalog Forumu sırasında açıklamalarda bulunan Şeybani, ülkenin yeniden inşasının Şara’nın bu ay Washington'a yapacağı ziyaret sırasında tartışılacak konular arasında yer alacağını belirterek “Suriye'nin kutuplaşmanın merkezi olmasını istemiyoruz, aksine herkesle aynı yolda ilerleyerek iş birliği ve açıklığa dayalı ilişkiler kurmasını istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Suriye Dışişleri Bakanı, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yaptırımların kaldırılması ve ABD ile Suriye arasında yeni bir sayfa açılması başta olmak üzere birçok konu tartışılıyor. İki ülke arasında çok güçlü bir ortaklık kurulmasını istiyoruz.”

ABD Dışişleri Bakanlığı'na göre daha önce hiçbir Suriye cumhurbaşkanı Washington'a resmi ziyarette bulunmadı. Şara, eylül ayında New York'ta Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda bir konuşma yapmıştı.

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan'da Şara ile bir araya gelmişti. Bu buluşma, 25 yıldır bir Suriye cumhurbaşkanı ile ABD başkanı arasında gerçekleşen ilk görüşmeydi.

ergty
ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz mayıs ayında Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman'ın da katılımıyla Riyad'da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya geldi (SPA)

Ülkesinin ‘kabul edilebilir’ bir iç güvenlik istikrarına sahip olduğunu ve Suriye'nin terör ve uyuşturucu ile mücadelede bölgesel bir ortak haline geldiğini belirten Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani, “Bazı zorluklarla karşılaştık, ancak pes etmedik ve eski rejim tarafından 250 binden fazla kişi kayıp” dedi. Suriye halkının tüm kesimleri için yasanın temel alınmasını istediğini vurgulayan Şeybani, “Suriye'de sivil barışı teşvik etmeye kararlıyız” diye ekledi.

Trump ile Şara arasında geçtiğimiz mayıs ayında Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) üyesi ülkelerin liderleriyle yaptığı toplantının oturum aralarında gerçekleşen görüşme, Suriye için önemli bir dönüm noktası olarak değerlendirildi.

Associated Press'e (AP) konuşan ABD’li bir yetkiliye göre Şara’nın, Washington ziyareti sırasında ABD öncülüğündeki DAEŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılmak için bir anlaşma imzalaması bekleniyor.


Hamas, CENTCOM'un ‘yardımları yağmaladığı’ iddiasını yalanladı: “Bunlar asılsız iddialar”

CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü
CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü
TT

Hamas, CENTCOM'un ‘yardımları yağmaladığı’ iddiasını yalanladı: “Bunlar asılsız iddialar”

CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü
CENTCOM tarafından yayınlanan ve Hamas üyelerinin yardım kamyonuna saldırdığı görüldüğü iddia edilen bir videodan ekran görüntüsü

Hamas Hareketi tarafından bugün yapılan açıklamada, ABD Merkez Komutanlığı'nın (CENTCOM) ‘Hamas’ın bir yardım kamyonunun yağmalandığı’ yönündeki iddiaları kınanırken bu iddialar ‘yanlış ve asılsız’ olarak nitelendirdi.

Açıklamada, CENTCOM’un iddialarının, zaten sınırlı olan insani yardımın azaltılmasını meşrulaştırmak ve uluslararası toplumun Gazze Şeridi’ndeki sivillerin kuşatılması ve açlık çekmesini sona erdirememesini örtbas etmek amacıyla ortaya atıldığı belirtildi.

Hamas, uluslararası veya yerel kurumların ve yardım konvoylarında çalışan sürücülerin hiçbirinin bu tür bir olayı rapor etmediğini yahut herhangi bir şikâyette bulunmadığını vurguladı.

CENTCOM dün öğleden sonra, Gazze Şeridi üzerinde uçan bir ABD insansız hava aracı (İHA) tarafından çekilen görüntüleri yayınladı. CENTCOM’un iddiasına göre görüntülerde Hamas üyeleri bir yardım kamyonuna saldırıyor, şoförüne saldırıyor ve içeriğini yağmalıyor, ardından bilinmeyen bir yere kaçıyor.

Öte yandan bunlar, CENTCOM’un Gazze’deki ateşkesi izlemek için Gazze Şeridi semalarında gerçekleştirdiği uçuşlardan yayınlanan ilk görüntüler oldu.

İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'un Ynet adlı internet sitesine göre CENTCOM, videonun 31 Ekim'de çekildiğini ve Hamas üyelerinin Han Yunus'un kuzeyine yardım götüren insani yardım konvoyuna ait bir kamyonu yağmaladığını gösterdiğini açıkladı.

CENTCOM’un açıklamasında şu ifadeler yer aldı:

“Kiryat Gat'taki koordinasyon merkezi, Hamas ile İsrail arasındaki ateşkes anlaşmasının uygulanmasını izlemek için konvoyun üzerinde uçan bir ABD MQ-9 uçağından hava gözetimi yoluyla bir rapor aldı. Raporda, silahlı adamların sürücüyü saldırıya uğrattığı ve yardım malzemelerini ve kamyonu çaldığı belirtildi.”

Sürücünün yolun ortasına sürüklendiği ve yerde yatırıldığı belirtilen açıklamada, sürücünün durumunun halen bilinmediği ifade edildi.