Suriyeli mültecilerin Türkiye'den geri dönüş haritası

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın iktidar partisi Suriyeli mültecilerin, sadece güvenli ve gönüllü bir şekilde ayrılmaları gerektiğinde ısrarcı

Türkiye'de doğan Suriyeli çocukların ülkelerine dönüp dönmeyecekleri bilinmiyor (Reuters)
Türkiye'de doğan Suriyeli çocukların ülkelerine dönüp dönmeyecekleri bilinmiyor (Reuters)
TT

Suriyeli mültecilerin Türkiye'den geri dönüş haritası

Türkiye'de doğan Suriyeli çocukların ülkelerine dönüp dönmeyecekleri bilinmiyor (Reuters)
Türkiye'de doğan Suriyeli çocukların ülkelerine dönüp dönmeyecekleri bilinmiyor (Reuters)

İsmail Derviş

İstanbul şehir merkezindeki E5 Caddesi üzerinde, eski Cumhurbaşkanı adayı Kemal Kılıçdaroğlu'nun fotoğrafının yer aldığı afiş, kalın harflerle yazılmış meşhur ‘Suriyeliler gidecek’ sözleriyle hâlâ duruyor. Bu afiş, Suriyeli mülteciler meselesinin, konuşmalarının bazılarında ‘Avrupa Birliği'nin (AB) Türkiye'ye karşı yükümlülüklerini yerine getirmemesi halinde’ Avrupa ülkelerini sınırları mültecilere açmakla tehdit eden Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Partisi) Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı yenmek için muhalefet tarafından kullanılan en güçlü kart olduğu geçtiğimiz yıl mayıs ayında yapılan seçim kampanyasından kalma.

Türkiye’deki muhalefete dönecek olursak, ülkedeki 13 milyon Suriyeli mültecinin varlığının enflasyonun ve liranın yabancı para birimleri karşısında değer kaybetmesinin ana nedeni olduğunu savundu. Bu 13 milyon rakamı, Türkiye'deki mülteci sayısının 3,1 milyonu geçmediğini teyit eden Birleşmiş Milletler (BM) ve İçişleri Bakanlığı rakamlarıyla taban tabana zıt.

Mülteci laneti

Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Suriyeli genç Halid (21), “Halep'ten 11 yaşındayken ayrıldım. Türkçe'yi iyi derecede öğrendim. Arapça ana dilim olsa da mültecilerin laneti peşimi bırakmadı. Geçici ikamet kartı benim için her zaman bir endişe kaynağı oldu. İstanbul'da Suriye’deki herhangi bir şehirden çok daha iyi yaşam koşullarına sahip olduğumu biliyorum, ancak yüksek sesle Arapça konuşabileceğim şehrime döneceğim. Çünkü bunu bir Türk şehrinde yapamadım” ifadelerini kullandı.

Türk genci Berat Ahmetoğlu (19), ailesinin İstanbul'un Ataşehir ilçesinde bir aparmanda oturduğunu, 2012 yılında yabancı bir ailenin gelip yan daireye yerleştiğini ve zamanla Suriyeli mülteci olduklarını öğrenip arkadaş olduklarını anlattı. Ahmetoğlu, “Suriyeli komşularımızla birlikte büyüdük. Bugün onların gitmesini hayal dahi edemiyorum. Türk arkadaşlarımdan daha çok Suriyeli arkadaşım var. Keşke politikacıların yerinde olsaydım da gitmelerine izin vermeseydim” şeklinde konuştu.

Türkiye’de Ahmetoğlu gibi düşünenler sadece sınırlı bir kesimi oluşturuyor. Türk halkının yarısından fazlası, başta kültürel farklılıklar ve Türkiye'deki yaşam koşullarının kötüleşmesi olmak üzere çeşitli nedenlerle Suriyelilerin bir an önce ülkeyi terk etmesinden yana ve Türklerin büyük bir kısmı bu konuda Suriyelileri suçluyor.

Mülteciler ve yerleşikler arasında fark yok

Suudi Arabistan'ın Cidde kentinde doğan Suriyeli genç Ahmed Kaddur, dört yıl önce İstanbul'da bir üniversitede eğitimini tamamlamak için Türkiye'ye geldi. Kaddur, Türklerin çoğunun Suriyeliler arasında ayrım yapmadığını, eğer kendinize Suriyeli diyorsanız, ister yasal olarak ikamet eden ve size ödenmesi gereken tüm harçları ödeyen bir öğrenci olun, ister mülteci, toplumda üçüncü ya da dördüncü sınıf olarak görüldüklerini söyledi. Hatta Kaddur’a göre mesele Suriyelilerin de ötesine geçmiş durumda. Bazı Arap turistler ya da diğer Arap ülkelerinden vatandaşlar da bir tür tacize maruz kalıyor.

Kaddur, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bana gelince, son birkaç gündür Suriye'de yaşananları tamamen destekliyorum. Suriyelilerin gönüllü ve güvenli bir şekilde geri dönmelerini destekliyorum. Bu iki faktörün (güvenlik ve gönüllülük) sağlanmasının kolay olduğuna inanıyorum. Çünkü medyada gördüğüm kadarıyla Suriye'yi kontrol eden silahlı gruplar insanları mağdur etmiyor.”

sxc
Türkiye'den evlerine dönen Suriyeli mülteciler

İstanbul'da yaşayan ve Humus'un el-Va’ir mahallesinden olan 50’li yaşlardaki Suriyeli mülteci Ebu Alaa, geri dönmek için muhalif grupların Humus'un kontrolünü ele geçirmesini beklemedi, aksine grupların Hama'ya ulaşmasıyla harekete geçti ve cuma akşamı Ebu el-Fida ilçesine gitti. Şimdi Humus'a gitmeyi bekleyen Ebu Alaa, “Bunu hayal bile edemezdim, çok yaşlıyım, şu anda 56 yaşındayım, Türkiye'ye yedi yıl önce geldim. Ama kendimi 70 yaşında hissediyorum, daha fazla bekleyemem, evime geri dönmek istiyorum, eskiden Humus'ta ünlü bir tekstil tüccarıydım, umarım şehrim tekrar güvenli bir yer haline gelir. El-Va’ir mahallesindeki dükkanımı yeniden açabilirim” diye konuştu.

Resmi tutum: Güvenli ve gönüllü bir şekilde geri dönüşü teşvik ediyoruz, ancak dayatmıyoruz

AK Parti üyesi Aydın Ağaoğlu, yaptığı özel açıklamada, ülkesinin Suriyeli mültecilerin ülkelerine dönmesini desteklediğini, ancak mültecilerin güvenli ve gönüllü bir şekilde dönmeleri gerektiğini, kimseye geri dönmeleri için baskı yapmayacaklarını söyledi. Türkiye’nin tüm mazlumlara kapılarını açtığını vurgulayan Ağaoğlu, “Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'e elimizi uzattık. Başlıca hedeflerden biri mültecilerin geri dönüşü ve terörle mücadele için güvenli bir ortamın oluşturulmasıydı. Ancak Şam hükümeti buna yanıt vermedi. Dolayısıyla bugün yaşananların tüm sorumluluğu Şam hükümetine aittir” ifadelerini kullandı.

Ağaoğlu, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Cumhurbaşkanımız dün (pazar günü) Suriyeli muhalif güçlerin Şam'a doğru ilerlediğini ve herhangi bir sorunla karşılaşmamalarını umduklarını söyledi. Biz de Katar'ın başkenti Doha'da Astana Süreci’nin garantör ülkeleri arasındaki görüşmelere katıldık. Taleplerimiz açık; Suriye meselesine siyasi bir çözüm bulunmasını, mültecilerin onurlu bir şekilde geri dönmesini ve terör örgütleriyle mücadele edilmesini istiyoruz.”

Vatandaşlık verilenler geri dönmeyi istemiyor

Öte yandan Türk vatandaşlığı alan Suriye uyruklu Uveyes (35), Suriye rejimi düşse bile Suriye'ye dönmeyi reddediyor. Yaklaşık 10 yıldır Türkiye'de yaşadığını söyleyen Uveys, “Türk vatandaşlığı aldım, çünkü tüccarım. İthalat ve ihracat yapıyorum. Düzenli olarak Körfez ülkelerini ziyaret ediyorum. Benim için Suriye'de bir gelecek yok. Ne ben ne de ailem geri dönmeyi düşünmüyoruz. Türkiye bize yıllarca baktı ve çok şey verdi. Bugün Suriye'ye geri dönebiliriz ama Türkiye'den ayrılmayacağız” diye konuştu.

Uveys, şöyle devam etti:

“Belirtmem gereken bir başka husus daha var. Şu anda kontrolü elinde bulunduran gruplardan bazıları radikal gruplar ve şimdiye kadar net bir siyasi proje ortaya koyulmadı. Geri dönmeyi düşünen her kim olursa olsun, yeni bölgelerdeki ya da grupların ifadesiyle ‘yeni Suriye'deki güvenlik durumu da dahil olmak üzere çeşitli kriterlere bakmalı. Şam hükümeti gibi bu grupların terörist olduğunu söylemek istemiyorum ama demek istediğim şu ki, Suriye devriminin amacı sivil ve demokratik bir devlet kurmaktı. Rejim düştü diye bu gerçekleşecek mi? Bunu kimse bilmiyor.”

Turist olarak geri geleceğim

Halep'ten gelen ve Gaziantep’te yaşayan Suriyeli genç kadın Sara (27), yakında Halep şehrine dönmeye hazırlandığını söyledi. Türkiye'de önemli bir deneyim yaşadıklarını ve uzun süren mülteciliğin olumsuzluklarına rağmen göz ardı edilemeyecek olumlu yönleri de olduğunu belirten Sara, “Türkiye'ye 10 yıl önce geldim. Gaziantep Devlet Üniversitesi'nde eğitimime devam ettim. Yaklaşık 90 milyon insanın konuştuğu yeni bir dil öğrendim ve yeni bir kültür edindim. Gaziantep Halep'e çok benzese de bazı geleneklerde ve göreneklerde belirgin farklılıklar söz konusu. Yakında Suriye'ye döneceğim ve bir gün Türkiye'ye turist olarak gelmeyi umuyorum” diye konuştu.

Suriye'deki son gelişmelerin sonucu ne olursa olsun, gözlemciler kabul edilmesi gereken yeni bir gerçeklik olduğunu düşünüyor. Milyonlarca mültecinin geri dönüşüne olanak sağlayan yeni bir coğrafya var. Ancak en çok, Türkiye'deki Suriyeli mülteciler belli bir yaşam tarzına alıştıkları için Suriye'ye geri dönecekler mi? sorusu öne çıkıyor. Suriye hala askeri operasyonlara sahne oluyor. Gelişmeler hızlandıkça bir sonraki gün ne olacağı kestirilemiyor.

Gözlemciler Türkiye'deki Suriyelilerin dört gruba ayrıldığını, başta sayıları 200 binin üzerinde olduğu tahmin edilen Türk vatandaşlığı alanların geldiğini ve bunların büyük çoğunluğunun ülkelerini ziyaret etmek dışında Suriye'ye dönmeyeceklerini düşünüyorlar. Ancak gözlemcilere göre yaşları ilerlemiş olan Suriyeliler, orada yaşadıkları ve büyüdükleri için Suriye'ye dönmeyi ve yerleşmeyi tercih edebilirler.

zxcv
Türkiye'deki Suriyeli mülteci kampları (Reuters)

İkinci sırada kayıt dışı mülteciler yani geçici koruma kartına sahip olmayanlar geliyor. Sayılarının yüz binlerle ifade edildiği tahmin edilen bu kişiler, son üç yıl içinde Türkiye'ye yasadışı yollardan girdiler. Büyük çoğunluğu koşullar elverdiğinde hemen geri dönecekler. Üçüncü sırada mülteci olmayan Suriyeliler geliyor. Çoğunluğu Türkiye'de maddi ve sosyal açıdan iyi durumda olanlar geliyor. Bir kısmı ya Türkiye’de kalacak ya da başka Arap ülkelerine gidecek. Bir kısmı ise Suriye'ye dönmeyi düşünebilir.

Son olarak Türkiye’de büyük çoğunluğu İstanbul'da olmak üzere 3 milyondan fazla yasal mülteci bulunuyor. Gözlemcilere göre Suriye'deki güvenlik durumu iyileşirse bunların yarısından fazlasının geri dönmesi bekleniyor. Suriye’deki ekonomik durum iyileşirse de bunların çoğunun geri döneceği tahmin ediliyor.



Fırat’ın doğusunda tansiyon Suveyda'daki çatışmaların etkisiyle yükseldi

İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
TT

Fırat’ın doğusunda tansiyon Suveyda'daki çatışmaların etkisiyle yükseldi

İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri’ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler ve göz yaşartıcı gaz kullanıldı, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Sobhi Frangieh

Suriye'nin güneyindeki Suveyda ilinde yaşanan çatışmalar ve gerginlikler, Fırat'ın doğusunda tansiyonu yükseltti. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), 15 Temmuz Salı günü Deyr Hafir bölgesine büyük bir takviye güç gönderdi ve Suriye ordusu ile bölgede saatlerce süren çatışmanın ardından Rakka sokaklarında askeri güç gösterisinde bulundu. Bu olaydan kısa bir süre önce Suriye hükümeti, büyük bir seferberlik ilan etmiş ve SDG ile temas hatlarına yönlendirmek üzere askeri güçlerini toplamıştı.

Bu gelişme, Suriye hükümeti ile SDG arasında Şam'da, ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack’ın da katıldığı bir toplantının ardından yaşandı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Suriye Savunma Bakanlığı'nın Suveyda iliindeki çatışmalarla eş zamanlı olarak SDG ile temas hatlarına doğru asker ve teçhizat takviyesi talebinde bulunduğunu öğrendi. Bu talebe SDG'nin Suveyda'daki gerginliklerden yararlanarak Suriye ordusuna karşı saldırılar düzenlemesinden duyulan endişeler neden oldu. Bu endişeler, iki taraf arasında Halep kırsalında yaşanan çatışmaların ardından ortaya çıktı. Takviye güçler, Halep'teki mevcut kuvvetlerin yanı sıra Şam ve Hama kırsalından gönderildi. Al Majalla'ya konuşan kaynaklar, Suriye hükümetinin SDG ile çatılmaya girmek istemediğini, ancak Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile SDG lideri Mazlum Abdi arasında varılan anlaşmanın uygulanması için tüm yolların, müzakerelerin ve arabuluculukların başarısız olması durumunda çatışmadan kaçınmayacağını söylediler.

Tıkanan müzakereler ve Batılı ülkelerin arabuluculuğu

Suriye devleti ile SDG arasında 9 Temmuz Çarşamba günü ABD'nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Barrack’ın da katıldığı toplantıdan Suriye hükümeti operasyonel düzeyde bir sonuç çıkmasını beklemiyordu. Şara ve Abdi arasında 10 Mart'ta imzalanan anlaşmanın öngördüğü komitelerin önceki toplantıları hiçbir pratik düzeyde ilerleme sağlamamıştı. Çünkü her iki taraf da ülkenin geleceği için en uygun olduğunu düşündüğü görüşte ısrarcıydı.

Edinilen bilgilere göre Suriye hükümeti, Barrack’ın Şam'da yapılan toplantıya katılmasını olumlu bir şekilde karşıladı. Barrack’a SDG'nin geçtiğimiz mart ayında Washington'ın teşvik ettiği ve kolaylaştırdığı anlaşma üzerinde pratik bir uzlaşmaya varılmasını geciktirdiğini açıklamak isteyen Suriye hükümetinin hedefi gerçekleşti ve Barrack, SDG'yi ‘oyalamakla’ suçladı. Müzakerelerin yolunun Şam'a çıktığını söyleyen Barrack, “Bağımsız bir devletin içinde ayrı veya vatansever olmayan bir yapı olamaz” diye ekledi. ABD’li yetkili, ‘tek bir ulus, tek bir halk, tek bir ordu ve tek bir Suriye’ye ulaşmak için taviz vermenin önemini vurguladı.

Suriye hükümeti, Suveyda'daki gerginliğin kendi lehine ve sosyal ve askeri düzeyde kayıpsız bir şekilde sona ermesini, SDG ile müzakerelerde imajını ve elindeki kozları korumak için önemli bir faktör olarak görüyor.

Suriye hükümeti tarafından toplantının ardından yapılan açıklamada, ‘Suriye Arap Cumhuriyeti'nin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne aykırı her türlü bölünme veya federalleşme biçiminin’ reddedildiği belirtildi. Açıklamada, “Ayrılıkçı projeler veya dış gündemlere bahis oynamak, kaybeden bir bahistir ve Suriye ordusu, tüm vatandaşları birleştiren ulusal bir kurumdur” sözlerine yer verildi. Bunun yanında Suriye hükümeti, ‘Suriyeli SDG üyelerinin onaylanmış anayasal ve yasal çerçeve içinde saflarına katılmasını’ memnuniyetle karşıladığını da vurguladı. Suriye hükümeti, bu üç temel ilke üzerinden müzakere kurallarını ‘tek ordu, bireysel katılım, federalizm veya ademi merkeziyetçiliğe geçit vermeme’ olarak belirledi. Ancak bu üç kural, SDG'nin gelecek dönem için öngördüğü senaryolarla tamamen çelişiyor. Yani pratik olarak başlangıç noktasına geri dönülüyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre taraflar müzakerelere açık olmaya devam ediyor ve ABD'nin arabuluculuğuna olumlu yaklaşıyor. Buna son olarak, Suriye devleti ile SDG arasında anlaşmanın uygulanmasına yönelik mekanizmanın oluşturulmasını kolaylaştırma sürecinde daha büyük bir rol oynamak isteyen Fransa'nın güçlü isteği de eklendi. Suriye devleti, SDG'ye düşman olan bölgelerdeki unsurların durumu karmaşıklaştıracak askeri hareketlerde bulunmasından endişe duyduğu için dosyanın etkili bir şekilde ilerlemesini istiyor gibi görünüyor. Ayrıca hükümet, Suveyda'daki gerginliklerin kendi lehine ve sosyal ve askeri düzeyde kayıpsız bir şekilde sona erdirilmesini, SDG ile müzakerelerde imajını ve elindeki kozları korumak için önemli bir faktör olarak görüyor.

dfbghyju
İsrail'in Suriyeli Dürzileri Suriye'den Golan Tepeleri'ne geçmelerini engellemek için aldığı önlemler, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti birçok dosya üzerinde aynı anda çalışıyor ve askeri hazırlık yapıyor

Suriye hükümeti, Fırat'ın doğusu ile ilgili birkaç dosya üzerinde aynı anda çalışıyor. Bu dosyaların başında ABD'nin DEAŞ dosyasını ve terör örgütü üyeleri ile ailelerinin tutulduğu hapishaneleri kapatma isteğine güvenmesi geliyor. Suriye hükümeti, ABD'nin Suriye'deki güçlerini azaltmasını bir fırsat olarak görüyor ve ABD'ye müttefik olarak örneğin, DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu’na (DMUK) katılmak veya DMUK’la koordinasyon sağlamak gibi bazı teklifler sunuyor. Heyet Tahrir’uş-Şam (HTŞ) ve eski lideri Şara terör listesinden çıkarıldıktan sonra bu yol açılmış oldu. ABD tarafıyla Suriye'deki askeri varlığının niteliği konusunda bir uzlaşma sağlanması ise bir diğer koz olarak görülüyor. Buna göre Washington'ın, İran'ın nüfuzunun yeniden yayılmasını engellemek ve bölgedeki müttefiklerini koruma imkânı sağlayan stratejik öneme sahip et-Tanf Askeri Üssü’nün yakın ve orta vadede varlığını sürdürmek istediği belirtiliyor.

Şam ile Washington arasındaki yakınlaşma Şam tarafından ABD’nin SDG'ye verdiği desteğin önemli ölçüde gerilemesi ve Beyaz Saray'ın SDG ile Suriye devleti arasındaki uzlaşıyı destekleme eğilimi olarak görülüyor. Şam bugün buna güveniyor, çünkü SDG ile savaşın alternatifinin yavaşlamak ve ABD'nin SDG üzerindeki baskısına boyun eğmek olduğuna inanıyor. Öte yandan Şam bu baskının karşılıksız olmadığının tamamen farkında.

SDG saflarında yer alan üçüncü bir taraf ise çözümün Şam ile müzakere etmek olduğuna ve Washington ile Şam arasındaki yakınlaşmanın SDG'ye yönelik uluslararası desteğin devamını tehdit ettiğine inanıyor.

Suriye hükümetinin üzerinde çalıştığı ikinci dosya ise Fırat'ın doğusunda bulunan ve SDG tarafından silah altına alınan Arap ve Kürt unsurları pasifize etmek suretiyle güvenliği sağlama dosyası olarak karşımıza çıkıyor. Özellikle de SDG’nin kontrolü altındaki bölgelerde, binlercesi yabancı uyruklu olmak üzere DEAŞ üyelerinin tutulduğu yaklaşık 24 hapishanenin yanı sıra birkaç yıl önce DMUK tarafından DEAŞ’a karşı yürütülen operasyonlar sırasında bu kamplara sığınan DEAŞ üyelerinin ve Suriyeli sivillerin ailelerine ev sahipliği yapan El Hol ve Roj kampları bulunduğundan, bölgenin sahneyi daha da karmaşık hale getirecek bir savaş durumuna sürüklenmesini ve bunun Suriye'nin geri kalan bölgelerine yansımasının önlenmesi amaçlanıyor.

Al Majalla’nın edindiği bilgilere göre 9 Temmuz Çarşamba günü Şam'da hükümet heyeti ile SDG heyeti arasında yapılan toplantının ardından Suriye devleti tarafından yapılan açıklamanın amaçlarından biri de SDG'ye kızgın olan kesimlere, Suriye devletinin onlar adına da müzakere ettiği, dolayısıyla şu anda Arap ya da Kürt tarafların heyetlerinin üçüncü bir taraf olarak SDG ile müzakere etmesine ya da SDG'ye karşı çıkmasına gerek olmadığı mesajını vermekti.

Üçüncü dosya ise ekonomik dosya. Çünkü Şam, SDG ile petrol ekonomisi konusunda varılan mutabakatı kaybetmek istemiyor. Suriye hükümetinin tükettiği petrolün bir kısmı SDG'nin kontrol ettiği bölgelerden geldiğinden SDG ile çatışmaya girmek ekonomik, siyasi ve güvenlik düzeyinde maliyetli olur. Bu da hükümetin sona erdirmeye çalıştığı güvenlik tehditlerinin varlığıyla ilgili şu an istemediği bir durum ortaya çıkarıyor.

uı
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor ilindeki Ömer Petrol Sahası’nda düzenlenen askeri geçit törenine katılan SDG üyeleri, 23 Mart 2021 (AFP)

Şam aynı zamanda müzakere sürecinin başarısız olması durumunda askeri çözüm seçeneklerini ve bunun sonuçlarını da değerlendirmeye çalışıyor. Askeri planlar hazırlamaya ve bölgeye takviye güçler göndermeye başladı. Ayrıca askeri operasyonların uluslararası ve bölgesel etkilerini de değerlendiriyor. Bunun yanında DEAŞ'ın kaosu kendi lehine kullanarak Fırat'ın doğusundaki hapishanelere veya askeri güçlere saldırılar düzenlemesi açısından askeri operasyonların yansımalarını da dikkatle inceliyor.

SDG içinde anlaşmazlıklar ve en kötü senaryolara karşı hazırlık

Al Majalla, SDG'nin karar alma merkezlerinde iç anlaşmazlıklar olduğu bilgisine ulaştı. Edinilen bilgilere göre bölünme, SDG’nin bazı üst düzey isimlerinin PKK lideri Abdullah Öcalan'ın silahlı mücadeleyi sonlandırıp Türk devletiyle çözüm yoluna gitme yönündeki eğilimine yakın durmalarından kaynaklanıyor. Öte yandan SDG içindeki bazı çevreler, PKK'nın Türk devletiyle olan deneyiminin SDG'nin deneyimiyle tamamen uyumlu olmadığını ve SDG'nin bugünkü gücünün uluslararası destek ve uluslararası güvenlik alanında büyük ilgi gören dosyalar, özellikle DEAŞ ile mücadele ve DEAŞ üyeleri ile ailelerinin bulunduğu hapishanelerin ve kampların yönetimi üzerine kurulu olduğunu düşünüyor.

PKK lideri Abdullah Öcalan, 8 Temmuz Salı günü, yaklaşık 26 yıl sonra ilk kez bir videoda göründü ve videoda Türkçe olarak “Silahlı mücadele dönemi sona erdi, ulusal kurtuluş savaşı dönemi sona erdi. Bugün silahın değil, siyasetin ve demokratik mücadelenin gücüne inanıyoruz” ifadelerini kullandı. Öcalan ayrıca PKK'nın tüm destekçilerine ve Kürt güçlerine barışa yönelmeleri ve şiddetten uzak durmaları çağrısında bulundu.

Rusya arabulucu rolünü oynamaya, bir yandan SDG ile iletişim kanallarını açık tutarken diğer yandan Suriye'de siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmek için Şam ile müzakere gücünü artırmaya çalışıyor.

SDG ve Fırat'ın doğusundaki Kürt güçlerin önümüzdeki günlerde birkaç toplantı düzenleyerek Öcalan'ın mektubunu, bölgenin geleceğini ve Öcalan'ın barışa yönelme talebine dayalı Kürt meselesini ve bunun SDG'nin askeri ve siyasi yapısı içindeki Kürtlerin birliği üzerindeki etkilerini tartışmaları bekleniyor.

Bu arada SDG, Rakka ve Kamışlı'da yeni silahlı üyeler yetiştirmek için çeşitli askeri eğitim kursları düzenliyor. Bu üyelerin çoğu, Suriye rejiminin eski mensupları. Al Majalla'ya konuşan birkaç kaynak, SDG'nin geçtiğimiz aylarda yüzlerce eski rejim mensubunun SDG bölgelerine gelmesine izin verdiğini ve ailelerini bölgeye getirmelerini kolaylaştırdığını söyledi. Bu kişilerin Şam ile geri dönüşü olmayan bir noktaya gelinmesi ve savaş kararı alınması durumunda SDG'nin yararlanacağı yeni bir güç olması bekleniyor. SDG, bu kişilerin hükümetin kontrolündeki bölgelere geri dönemeyeceklerinden dolayı kendisi için daha güvenli olduğunu düşünüyor. Bu kişiler de SDG ile Şam arasında bir anlaşma sağlanmasının kendi çıkarlarına aykırı olduğunu düşünüyor.

Rusya, Fırat'ın doğusundaki karmaşık durumu sessizce kullanmaya çalışıyor

Rusya, Suriye rejiminin düşmesinden bu yana Fırat'ın doğusunda sessiz ve sakin bir şekilde hareket ediyor. Son aylarda Kamışlı Hava Üssü’ndeki güçlerine takviye gönderen Rusya, Fırat'ın doğusunda bulunan eski Suriye rejimi ordusu komutanlarıyla iletişim kanallarını açtı ve onları üsse davet ederek iş birliği teklifinde bulundu. Ayrıca hava üssünde her iki taraf arasında neredeyse haftalık olarak yapılan toplantılarla SDG ile temas ve müzakere kanallarını açık tutmaya devam ediyor.

Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Rusya, Suriye'nin Batı eksenine kaymasının kaçınılmaz olmadığını ve Suriye hükümetine yeni Suriye ordusunu güçlendirmek için Rus silahları satın alması için kolaylıklar sağlayarak Şam ile askeri açıdan temas kurma ve anlaşma fırsatı olduğunu düşünüyor. Bunun Rusya'nın Şam'ın Lazkiye'nin güney doğusunda yer alan Hmeymim Hava Üssü’nde ve Kamışlı'da kalmasına onay vermesini sağlamasını bekliyor.

dfgthy
Suriye güvenlik güçleri güneydeki Suveyda’da, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Suriye hükümeti, Fırat'ın doğusunda Rusya'nın faaliyetlerini endişeyle izliyor. Özellikle Rusya'nın Hmeymim üssünden Kamışlı havaalanına askeri personel ve teçhizat nakli faaliyetlerini. Al Majalla'ya konuşan birçok kaynak, Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda bugün, Şam'ın Fırat'ın doğusundaki Rus faaliyetlerinden memnun olmadığını belirten açık bir mesajın Ruslara gönderilmesi yönünde seslerin yükseldiğini söyledi. Fırat'ın doğusundaki halkın ruh hali çelişkilerle kaynıyor ve siviller arasında gerginlik hâkim. Bu durum bölgede çatışmayı alevlendirmek isteyenler için elverişli faktörler oluşturuyor. Bu faktörler de bölgede çatışmayı alevlendirmek isteyen her türlü güce yardımcı oluyor.

Rusya arabulucu rolünü oynamaya, bir yandan SDG ile iletişim kanallarını açık tutarken diğer yandan Suriye'de siyasi ve ekonomik kazanımlar elde etmek için Şam ile müzakere gücünü artırmaya çalışıyor. Rusya'nın SDG ile ilişkisi ve Suriye devletinin otoritesinden uzak olan Kamışlı havaalanındaki askeri varlığı, Rusya'nın elindeki güçlü kozlardan biri. Bu da Suriye devletinin, bir yandan Rusya’nın varlığını ve bunun güvenlik ve sosyal açıdan doğurduğu sonuçları, diğer yandan da siyasi boyutu ve bu varlığın Suriye devletinin Batı eksenindeki güçlerle, Rusya'nın Suriye'deki nüfuzunu zayıflatmaya çalışan anlaşmaları üzerindeki etkisini gündemine eklemesine neden oluyor. Buna siyasi boyut ve bu varlığın Suriye devletinin, Suriye'deki Rus nüfuzunu zayıflatmak isteyen Batı eksenindeki güçlerle olan mutabakatları üzerindeki etkisi de ekleniyor.

SDG de çatışmaya girmek için acele etmiyor. Daha önce Rusya’nın arabuluculuğunda Beşşar Esed rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor.

Herkes sabırla beklerken Suriye Halk Meclisi oluşuyor

Suriye hükümeti, askeri çözümün Fırat'ın doğusu sorununu çözmede en etkili yol olmadığının farkında. İç, bölgesel ve uluslararası düzeydeki karmaşıklıkların farkında olan Suriye, PKK'nın silah bırakması ve siyasi yollara yönelmesi için atılan adımların başarısı veya başarısızlığının SDG ve devam eden müzakere süreci üzerinde etkisi olacağını düşünüyor. Şam, SDG ile yapılan anlaşmanın sadece iç mesele olmadığını, bölgesel ve uluslararası tarafların (Türkiye ve Batı ülkeleri) endişelerini de dikkate alması gerektiğini de çok iyi biliyor.

Öte yandan Al Majalla'nın edindiği bilgilere göre Suriye Halk Meclisi üyelerinin seçilmesi ve atanması için hazırlık yapan komite, Cumhurbaşkanlığının talimatı doğrultusunda çalışmalarını yavaşlatarak, Fırat'ın doğusundaki güçlerin içinde etkili olan kişilerin katılımına imkan tanımak ve bu kişileri değerlendirmeye almak için zaman kazanıyor. Bu hamle, Şam’ın müzakere sürecini kolaylaştırmak ve bir anlaşmaya varmak için attığı yeni bir adım olarak görüldü.

SDG de savaşa acele etmiyor ve daha önce Rus arabuluculuğunda Esad rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor. Ancak aynı zamanda savaş senaryosuna da hazırlanıyor ve elinde uluslararası düzeyde sıcak dosyalar var: Irak sınırları, DEAŞ ve Kamışlı havaalanında Ruslarla varılan mutabakatlar.

SDG de çatışmaya girmek için acele etmiyor. Daha önce Rusya’nın arabuluculuğunda Beşşar Esed rejimi ile yapılan müzakerelerde elde edemediği kazanımları yeni Suriye devleti ile elde etmeye çalışıyor. Ancak aynı zamanda savaş senaryosuna da hazırlanıyor ve elinde Irak ile ortak sınırlar, DEAŞ, Kamışlı Hava Üssü ve Ruslarla varılan mutabakatlar gibi uluslararası düzeyde önemli dosyalar bulunuyor.

Dosyanın karmaşıklığı, Şara-Abdi anlaşması uyarınca yıl sonuna kadar dosyanın çözülmesini zorlaştırıyor, ancak uluslararası arenadaki ve Suriye'deki koşullar baskı yaparsa bu mümkün olabilir. Bunun yanında Türkiye ile PKK arasındaki müzakerelerin sağlıklı bir şekilde sonuçlanması ve iç diplomasi yolunun tercih edilmesi, özellikle de askeri çözümlere yönelmenin hem iç hem dış olmak üzere her açıdan maliyetli olacağı düşünüldüğünde önem kazanıyor. Diplomatik çabaların arasında, barışçıl yolların tıkanması durumunda her türlü duruma hazırlanan iki taraf arasında askeri çatışma ihtimali de göz kırpıyor.