Şarku'l-Avsat Rusya'nın Esed'in devrildiği gece öncesindeki gizli hamlelerini açıklıyor

Moskova, muhalefete direnmeme taahhüdü karşılığında eski başkana güvenli bir çıkış teklif etti

TT

Şarku'l-Avsat Rusya'nın Esed'in devrildiği gece öncesindeki gizli hamlelerini açıklıyor

Şarku'l-Avsat Rusya'nın Esed'in devrildiği gece öncesindeki gizli hamlelerini açıklıyor

"Başka seçenek yoktu. Cumhurbaşkanı Beşşar Esad, muhalefetle diyalog kapısını açacak ve (Saldırganlığı Caydırma) operasyonunun başlatılmasını öngörecek siyasi bir girişim başlatmak için hızlı bir karar vermek zorundaydı." Rusya'nın Suriye başkanlığına verdiği acil “tavsiyenin” özü buydu.

Saldırının başlamasının ardından “Moskova, zamanlaması, büyüklüğü ve hedefleri hakkında doğru bilgiye sahipti, artık çok geçti ve ülkenin çıkmaza sürüklenmemesi için Moskova'da güvenli bir çıkış düzenleme kararı hızla alındı. Rusya'nın karar alma çevrelerine yakın olan danışman Rami el-Şaer'e göre sonuçları felaket olabilecek yıkıcı bir mezhep savaşıydı.

El-Şaer, Şarku'l Avsat'a şunları söyledi: "Moskova'nın elindeki geniş çaplı bir saldırı hazırlığı konusundaki veriler, onu birden fazla eksene yönelik saldırının başlamasından 48 saat önce acil eyleme geçmeye sevk etti. Suriyeli yetkililer, silahlı gruplara ait güçlerin önce Halep'e, oradan da Suriye'nin diğer şehirlerine doğru ilerleyeceği konusunda bilgilendirildi."

El-Şaer'e göre “Türk ve İran taraflarıyla sıcak kanallar üzerinden acil temaslar gerçekleşti. Amaç süreci durdurmak ve siyasi diyalog başlatma yönünde ilerlemekti. Ancak kısa sürede Moskova, son kararın verildiğini ve grupların saldırıyı başlatmaktan geri adım atmayacaklarını” anladı.

Yaygın Halk desteği

Moskova’nın zor bir kararla karşı karşıya olduğunu ifade eden el Şaer, "Mevcut istihbarat verileri, meselenin sadece grupların saldırı hazırlık derecesiyle ilgili olmadığını, aynı zamanda bunu destekleyen geniş bir halk kitlesinin olduğunu gösterdiğini vurguladı." Bu verilere göre “geniş çaplı bir ilerleme olması durumunda, Suriyelilerin yaklaşık yüzde 80'i harekete güçlü bir şekilde destek verecekti.”

sxcdfergt
Esed'in devrilmesini kutlamak için Şam'daki Emevi Meydanı'nda elindeki çiçekle zafer işareti yapan Suriyeli kadın, (AFP)

Rus karar alma çevrelerine yakın danışman, Şarku'l Avsat'a, bu koşullar altında ve geniş yansımaları öngörme çabasıyla, “Rus-Türk-İran görüşmelerinin yıkıcı çatışmalardan kaçınma mekanizmalarına odaklandığını, Moskova'nın elindeki verilerin, Suriye ordusu içinde genel durum ve daha çok da subay ve askerlerin kötüleşen yaşam koşulları nedeniyle geniş bir hoşnutsuzluk halinin varlığını doğruladığını” söyledi.

Bu koşullar, Rusya'daki karar alma merkezini bir karar almaya sevk etti (öncelikle acımasız bir iç savaşa yol açabilecek geniş bir kötüye gidişi önleme amacıyla). Bu nedenle Esed ile doğrudan temas kuruldu ve kendisine 'tüm verilerin ülkenin büyük bir felakete doğru gittiğini gösterdiği, diyaloğa dayalı bir çözüm için acil girişim başlatma sürecinin hızlandırılması gerektiği' bildirildi.” Ancak Şaer’e göre “Esed, ne yazık ki olması gerektiği kadar hızlı yanıt vermedi.

El-Şaer, “Bu sırada muhalif güçler zaten Halep'e doğru ilerlemişti ve biz de halkın yaygın tepkisini takip ettik. Ordu birlikleri yavaş yavaş geri çekilmek zorunda kaldı, bu da önemli şehrin üzerindeki kontrolün sağlanmasını kolaylaştırdı” dedi.

Ordunun geri çekilmesi ve güvenli çıkış

El Şaer'in değerlendirmesine göre bu gelişme ve “Moskova'nın rejim ve müttefik güçlerin savunmasında beklediği” hızlı çöküşle birlikte korkular, saldırının komşu şehirlere kaydırılması ve Humus'un kontrol altına alınması hedefinin eylem önceliklerinin ilk sıralarına yerleştirilmesine odaklanıldı.

El Şaer, Moskova'nın bu aşamada Esed'den “orduya birliklerini geri çekmesini ve askeri bir çatışmaya girmemesini emretmesini istediğini” belirterek, bu talebin “Türk ve İran taraflarıyla koordine edildiğini” ifade etti.

El Şaer, İran'ın bu senaryoyu kabul etmesini “Suriye savunmasının zayıflığı ve katliama yol açacak ve rejimin direnemeyeceği bir çatışmayı ateşlememe gerekçesi” ile açıkladı.

Bu aşamada, özellikle Humus çevresindeki kordonun sıkılaştırılmasıyla işlerin rejimin kontrolünden çıktığı açıktı ve bu sırada Doha'da bakanlar düzeyinde Astana üçlü toplantısı için hazırlıklar hızlanıyordu” dedi. Bu aşamada Esed'le temasa geçilerek kendisi ve tüm aile fertleri için güvenli bir çıkış için garantisi verildi, direniş gösterilmemesinin önemi vurgulandı ve askeri kesimlere görevi bıraktığını açıklaması istendi.

xsdcfrgt
Halep’teki Suriye silahlı grupları (AP)

El Şaer, "Esed'in onayı teklifi aldıktan birkaç saat sonra geldi, ancak o saatler sahadaki gelişmelerle doluydu" dedi. Savunma Bakanı'nın orduya ve askeri teşkilatın güvenlik birimlerine direnmemeleri emrini verdiğini, subay ve askerlere evde kalmaları, askeri üniformalarını çıkarmaları ve sivil kıyafetlere geçmeleri talimatını verdiğini anlatarak şöyle devam etti:

Rejimin düşmesinden bir gece önce Doha'da yapılan görüşmelerde, Astana Grubu'nun ortaya çıkan yeni durumda Suriye'ye yardım etmek için oynayabileceği rol üzerinde duruldu.

El Şaer bu hamleler sayesinde, “Suriye'nin mezhepsel çatışmaya ve geniş çaplı bir iç savaşa sürüklenmesinin önlendiğini” söyledi.

“Moskova Suriye'yi ikinci kez kurtarıyor diyen el Şaer, bir önceki sefer militanlar kuşatma altındaki Şam'ın kapılarına dayandığında Rusya'nın acil müdahalesi olmasaydı, şehir yerle bir olacak ve en az bir milyon kişi çatışmalarda hayatını kaybedecekti” dedi.

“Astana Grubu“nun geliştirilmesine katkıda bulunduğu gerilimi azaltma ve çatışmaları durdurulması sisteminin, Suriye hükümeti ve muhalefetine, ciddi bir Suriye-Suriyeliler diyalog süreci ve Suriyelilerin isteklerini karşılayan yeni bir yönetim sistemine geçişi başlatmak için ‘kendi faktörlerini’ olgunlaştıracak zamanı vermeyi amaçladığını söyledi.

El Şaer, Suriye rejiminin siyasi çözüme giden gerçek bir yolu ciddi şekilde ele almadaki gecikmesini eleştirerek, "silahlı muhalefetin neden sabrının tükendiğini anladığını ve bu şekilde askerî harekât başlattığını gördüğünü" belirtti.

Sığınma hakkı verilmesi sürekli kalış anlamına gelmez

El Şaer, Moskova'nın Esed'e sığınma hakkı verme kararını “direnmeme talebine verdiği yanıtın bir parçası olarak gördüğünü ve muhaliflerin saldırısına karşı koymama talimatı verdiğini” söyledi. El Şaer, “Rusya için önemli olan, uzun süre devam edebilecek ve ülkenin altını oyabilecek yıkıcı bir çatışmanın önlenmiş olmasıdır” değerlendirmesinde bulundu. “Suriye'de meydana gelen değişiklikler ve istikrarlı bir duruma doğru kademeli geçişle birlikte Suriyelilerin bu kararın gerekçelerini anlayacağından eminiz” diyen El Şaer, ‘Esed'e sığınma hakkı verilmesinin Moskova'da kalacağı anlamına gelmediğini’ de kaydetti.

sdcefrgt
Suriye Cumhurbaşkanlığı'nın Facebook sayfasında 8 Temmuz 2022'de yayınlanan fotoğrafta Esed ve eşi Esma çocuklarıyla birlikte Halep'teki Emevi Camii'nin yanında yürürken görülüyor (AFP).

El Şaer, “Esed'le doğrudan bir kanal aracılığıyla temasa geçildi ve kendisiyle doğrudan kişisel bir görüşme yapıldı; bu görüşme sırasında kendisi ve ailesinin tüm üyeleri için güvenli çıkış garantileri verildi. Esed, Şam'dan Moskova'ya doğrudan bir uçuşla nakledildi” dedi.

Bu bağlamda El Şaer, Rusya'nın Viyana'daki uluslararası örgütler nezdindeki daimî temsilcisi Mihail Ulyanov'un iki gün önce yaptığı ve sığınma kararının “Washington'un aksine Rusya'nın müttefiklerini terk etmemesi” nedeniyle alındığını söylediği açıklamaları şiddetle eleştirdi. El Şaer, Rus diplomata atfedilen bu yorumun “sorumsuzca olduğunu ve karara yol açan durumdaki gerçeklerle ve gelişmelerle uyumlu olmadığını” söyledi.

El-Şaer, "Bu tedbir Esead'i zulümden korumak değil, daha ziyade Suriye'de kan dökülmesini durduracak acil ve gerekli bir ateşkesin düzenlenmesi çerçevesinde alındı" diyerek, Ulyanov'un "açıklamanın sorumluluğunu üstleneceğini" kaydetti ve Rusya'nın pozisyonunu ifade etmediğini” belirtti.



12 günlük savaşın ardından İran’ı dayatılan bir savaş mı yoksa dayatılan barış mı bekliyor?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

12 günlük savaşın ardından İran’ı dayatılan bir savaş mı yoksa dayatılan barış mı bekliyor?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Araş Azizi

ABD'nin 22 Haziran'da İran'ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırıların ve 12 gün süren İran-İsrail Savaşı’nın sona ermesinin ardından acil cevaplanması gereken bir soru ortaya çıktı: Tahran nasıl tepki verecek?

Tahran'ın bugün karşı karşıya olduğu en önemli soru ise stratejik geleceğiyle ilgili olan ‘İran, ABD üslerini barındıran komşu ülkelerle gerginliklere yol açabileceği halde ABD ile uzun soluklu bir gerilime doğru gidebilecek bir yola mı devam edecek yoksa Washington ile tarihi bir anlaşma arayışına girerek tırmanan gerginliği sona erdirecek ve devam eden savaşa bir son verecek farklı bir yol mu seçecek?’ sorusudur.

Orta yolun bir marjı olması gayet doğal karşılanabilir. İran İslam Cumhuriyeti'nin siyasi deneyimi, ‘Amerika'ya ölüm’ gibi düşmanca sloganların yanında gerektiğinde Washington ile pratik iş birliği yapma becerisine sahip olduğunu daha önce kanıtlamıştı. İran rejimi, ABD ve İsrail ile kapsamlı bir çatışmayı bir kez daha önleyerek, yaralarını sararken Batı karşıtı söylemlerini sürdürmeyi başarabilir. Fakat, özellikle sabırsızlığıyla tanınan ve daha önce reddettiği bir seçenek olarak ‘rejim değişikliği politikasını’ düşünmeye başlayan Donald Trump gibi bir ABD başkanı varken bu denge oyununu sürdürmek oldukça zorlaştı.

İran’ın krizlerle boğuşan 86 yaşındaki Dini Lideri siyasi kariyerinin sonuna yaklaşırken pek çok kişinin beklentilerini boşa çıkarmış olması son derece ironik.

İran’ı bugünkü duruma Dini Lideri (Rehber) Ayetullah Ali Hamaney getirdi. İran geçtiğimiz yıldan bu yana nükleer silaha sahip üç ülke tarafından saldırıya uğradı. Pakistan’ın geçtiğimiz yıl saldırdığı İran’a geçtiğimiz haftalarda İsrail ve ABD de saldırılar düzenledi. İran bugün İsrail'in saldırıları altında ezilirken Tahran, ABD’nin bölgedeki çıkarlarına saldırmaya karar vermesi halinde buna şiddetle karşılık verebilecek olan değişken bir ruh hali içindeki bir ABD başkanıyla karşı karşıya.

İran’ın krizlerle boğuşan 86 yaşındaki Dini Lideri siyasi kariyerinin sonuna yaklaşırken ironik olan ABD ile ilişkilerin normalleşmesini umut edenlerin de İran'ın bölgede daha güçlü bir rol oynamasını isteyenlerin de beklentilerini boşa çıkarmış olmasıdır. Hamaney, ideolojik katılık ve Batı'ya karşı sert bir düşmanlık şeklindeki bir yaklaşıma sahip. Taktik düzeyde aşırı ihtiyatlıydı. Bu çelişkinin sonucu olarak, rejim içindeki çeşitli akımlar nezdindeki itibarı zedelendi. Onun dışlanması büyük bir kurumsal şok yaratabilir, bu yüzden birçok kişi onun ölümünü beklemeyi tercih ediyor. Bununla birlikte, gerçek güç merkezlerinin iktidar içindeki diğer taraflara geçmesiyle birlikte, giderek marjinalleşebilir.

Karşı karşıya gelme seçeneği

Öte yandan Tahran'da kararları kimin verdiği önemli değil. Bu savaştan sonra İran’ın geleceği iki ana yolda şekillenecek gibi görünüyor.

İran önce, dış politika alanında tutumunu sürdürmekte ısrarcı olabilir ve dış politika alanında reddedici yaklaşımını sürdürebilir. Hatta ABD'nin bölgedeki ve uluslararası arenadaki çıkarlarını hedef alarak ABD ile çatışmayı genişletmeye çalışabilir. Ancak bu yolda ilerlemek, Tahran’ın son yıllarda, özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile, hatta uzun süredir yakın ilişkiler sürdürdüğü Türkiye ve Katar gibi ülkelerle kurmayı başardığı bölgesel ilişkiler ağını zedeleme riski taşıyor.

Bu ilişkilerle ilgili kayıp önemsiz bir kayıp olmaz. Riyad ve Abu Dabi ile ilişkilerin yeniden başlaması, İran rejimine yönelik tecridin azalmasına katkıda bulunmuş ve son dönemde İran'ın en önemli diplomatik başarılarından biri olmuştu. Bu durum, Washington ile yakın ortaklığına rağmen, İsrail ve ABD’nin İran'a yönelik saldırılarını kınamaktan çekinmeyen Suudi Arabistan'ın tutumunda açıkça görülüyordu.

Ayrıca İran, dışişleri bakanları düzeyinde yapılan tekrarlı toplantıların ardından Mısır ve Bahreyn ile ilişkilerini yeniden kurma yolunda ilerliyordu. Hatta İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Kahire sokaklarında dolaşırken Mısır mutfağına olan sevgisini coşkuyla anlatması artık alışılmış bir manzara haline gelmişti. Dolayısıyla, bölgesel bir savaşa sürüklenerek Arap ülkeleriyle olan bu dostluğunu kaybetmek Tahran için ağır bir darbe olur.

Eğer savaş çıkarsa, İran büyük olasılıkla kendini tek başına savaşırken bulacak. Bazı ideologların sert söylemlerine ve vaatlerine rağmen, Rusya veya Çin'in Tahran'a doğrudan destek verme olasılığı yok. Moskova, iki ülke arasındaki ilişkilerin en yakın olduğu dönemde bile İsrail'in Suriye'deki İran güçlerini hedef almasına izin verdi ve Tahran'ın talep ettiği hava savunma sistemlerini sağlamayı reddetti. Çin ise, ABD ile küresel bir çatışmaya girse bile, Ukrayna için yapmadığı gibi İran'ı da savunması söz konusu değil.  Böylece, stratejik açıdan İran izole kalacak ve içerde geniş bir destek bulamayacağı kesin olan bir savaşla karşı karşıya kalmış olacak.

İran rejiminin destekçileri, uzun ve eşit olmayan savaşlarda rejimin direnme kabiliyetiyle gurur duysalar da rejim artık ilk yıllarında sahip olduğu esnekliğe sahip değil. Son yıllarda yaşanan bir dizi bölgesel ve uluslararası değişim, ‘direniş ekseni’ olarak bilinen yapının dağılmasına yol açtı. Bu eksenin merkezi ve en belirgin örneği, geçtiğimiz yıl halk ayaklanması karşısında çöken Beşşar Esed rejimiydi. İsrail de bu eksenin geri kalan bileşenlerinin parçalanmasında önemli bir rol oynadı.

Irak'ta Tahran'a yakın Şii milisler ABD üslerini hedef alabilirler, ancak özellikle seçimler yaklaşırken ülkeyi yeniden topyekûn bir savaş ortamına sürükleyen bir izlenim vermemeye özen göstereceklerdir. Arap dünyasında daha geniş bir sahnede ise çoğu ülke kalkınma ve ekonomi önceliklerini benimsiyor. Körfez ülkelerinden ve ABD'den yatırım çekmeye çalışıyor, bu da onları İran ile İsrail arasındaki silahlı çatışmaya dahil olmaya hazırlıksız kılıyor.

Bu yüzden Arap ülkelerindeki Tahran ile ittifak halinde olan milislerin ABD'ye karşı açık bir savaşa girmeleri için siyasi alan daralıyor. Bu da Hizbullah'ın tırmanışa katılmakta tereddüt etmesini açıklıyor. Yemen'deki Husiler ise şu anda ABD ve Suudi Arabistan ile ayrı ayrı ateşkes anlaşmaları yapmaktan yararlanarak, doğrudan çatışmanın dışında kalıyor.

Mevcut seçenekler pek cazip olmasa da Hamaney kendini ‘dayatılan bir savaş ya da dayatılan bir barış’ şeklinde iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda bulabilir.

Alternatif yol

Askeri gerilim olasılıklarının yarattığı bu karanlık gerçeklik karşısında, İran rejimi en uygun seçeneğin savaş mantığından uzaklaşmak ve alternatif bir yol izlemek olduğunu düşünebilir. Başkan Trump'ın İran'ın nükleer programı ve Batı'yı endişelendiren diğer konuları kapsayan kalıcı bir anlaşma müzakere etmeyi amaçlayan ilk girişimini ciddiye alabilir ve Trump'ın ekonomik refah yoluna girme teklifinden yararlanmayı düşünebilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD'nin İsrail'in İran'a yönelik saldırılarını onaylaması ve bu saldırılara doğrudan katılması, Tahran'da Başkan Trump'ın samimiyeti konusunda derin şüpheler uyandırdığına şüphe yok. Bu durum, önceki turlarda müzakereleri hedef almaktan çekinmeyen bir başkanla müzakerelerin yeniden başlatılmasının yararlılığı konusunda ciddi soruların sorulmasına neden oluyor.

Abbas Arakçi ile Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Stephen Witkoff arasında beş turluk nükleer konulu müzakereler yapıldıktan sonra Trump, İran tarafının kendisiyle oynadığını düşündü. Zaman geçtikçe, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tavsiyeleri kararlarını etkilemeye başladı. Beşinci turdan sonra, İran'ın müzakere stratejisini destekleyenler ‘saldırgan diplomasi’ politikasıyla övünmeye başladılar. ABD’nin dayattığı herhangi bir anlaşmayı ‘reddetme’ ilkesine dayalı bir tutum benimsediklerini açıkladılar. Bu yüzden Trump'ın kasıtlı manevralar olarak gördüğü bu durum karşısında sinirlerine hakim olamaması şaşırtıcı değil.

İran’ın kalıcı bir anlaşmaya varmak için en iyi seçeneği, yeni arabuluculara kapılarını açmak olabilir. Umman, Tahran ile Washington arasındaki diyaloğu kolaylaştırmada önemli ve belirgin bir rol oynarken, Suudi Arabistan, sahip olduğu siyasi nüfuz ve bölgesel ağırlığıyla, müzakere sürecini kesin sonuçlara doğru itmek için daha etkili ve ciddi bir garantör olabilir. Riyad, Başkan Trump'ın yurt dışı gezilerinin ilk durağıydı. Bu bağlamda Trump ile İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ı bir araya getirecek yeni bir barış zirvesine ev sahipliği yapabilir ve belki de en önemlisi, çatışmayı sona erdirecek bir müzakere anlaşmasının temellerini atabilir.

İran’ın Dini Lideri Hamaney, ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri hedef alan saldırılarından önce sert bir konuşma yaparak İran'ın ne dayatılan bir savaşa ne de dayatılan bir barışa teslim olacağını bir kez daha vurguladı. Hamaney, konuşmasında meydan okuyan bir ton kullansa da yüzünde yorgunluğun izleri vardı ve ülkesini büyük bir savaşa sürüklemeye hazırlanan bir lideri değil krizlerden yıpranmış bir lideri andırıyordu. Belki de artık bu yaşlı adamın uzun kariyerinin sonuna yaklaştığını kabul etmesinin zamanı gelmiştir. Mevcut seçenekler cazip olmasa da Hamaney kendini ‘dayatılan savaş ya da dayatılan barış’ şeklinde iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda bulabilir.