Şam'daki Avrupa diplomatik hareketliliği ve yetkililerle toplantılar

TT

Şam'daki Avrupa diplomatik hareketliliği ve yetkililerle toplantılar

Suriye’nin başkenti Şam'da bulunan Fransız Büyükelçiliği binası önündeki Fransız güvenlik personeli (AFP)
Suriye’nin başkenti Şam'da bulunan Fransız Büyükelçiliği binası önündeki Fransız güvenlik personeli (AFP)

Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin devrilmesi ve Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) liderliğindeki yeni yönetimin işbaşına gelmesinin ardından Suriye'nin başkenti Şam, on yılı aşkın bir süredir görülmeyen Avrupa diplomatik hareketliliğine sahne oluyor.

Bir Fransız heyeti bugün erken saatlerde Şam'a ulaşırken Berlin de Alman diplomatların bugün Suriye'deki yeni yetkililerle bir toplantı yapacağını duyurdu. İtalya Başbakanı Giorgia Meloni de ülkesinin yeni yetkililerle görüşmeye hazır olduğunu açıkladı.

Fransa, Almanya ve İtalya, Suriye eski Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesine öncülük eden HTŞ ile temas kurma konusunda ABD ve İngiltere'ye katılıyor.

Fransa: Suriyelilerin yanındayız

Fransa'nın Suriye Özel Temsilcisi Jean-François Guillaume Şam'a varışının ardından gazetecilere yaptığı açıklamada, geçiş döneminde ‘Fransa'nın Suriyelilerin yanında olmaya hazırlandığını’ ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre Fransız heyeti, ‘Şam'daki yeni yetkililerle temas kurmak üzere’ geldiklerini söylerken, 2012'den beri kapalı olan Şam'daki Fransız Büyükelçiliği'nde Fransız bayrağı göndere çekildi.

Heyet günün erken saatlerinde el-Muhacirin mahallesindeki büyükelçiliğe ulaşırken, AFP fotoğrafçıları güvenlik görevlilerinin heyet içeri girmeden önce büyükelçilik kapısını açtığını görüntüledi.

dfvgthy
Suriye’nin başkenti Şam'da bulunan Fransız Büyükelçiliği binası önündeki Fransız güvenlik personeli (AFP)

Diğer yandan Almanya Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, Alman diplomatların bugün Suriye'deki yeni yetkililerle görüşmelerde bulunacağı belirtildi. Bakanlık, görüşmelerin ‘Suriye'de kapsayıcı bir geçiş süreci ve azınlıkların korunması’ ile ‘Şam'da diplomatik varlık gösterme olanakları’ üzerine odaklanacağını belirtti.

Açıklamanın devamında, “Suriye sivil toplumu ve Hıristiyan toplulukların temsilcileriyle de toplantılar planlanmaktadır” denildi. HTŞ'nin eylemlerine bakılarak değerlendirilmesi gerektiğini belirten Bakanlık, örgütün şu ana kadar ‘ihtiyatlı’ davrandığını vurguladı. Bakanlık, HTŞ ile her türlü iş birliğinin ‘etnik ve dini azınlıkların korunmasını ve kadın haklarına saygı gösterilmesini gerektirdiğini’ vurguladı.

Bakanlık, Esed'in devrilmesiyle Suriye'deki 13 yıllık savaşı sona erdiren HTŞ için “Mevcut bilgiler ışığında, şu ana kadar akıllıca davrandıkları söylenebilir” dedi.

Suriye'deki çatışma yaklaşık bir milyon Suriyelinin Almanya'ya sığınmasına yol açtı. Çatışmanın sona ermesi Almanya'da, ülkelerindeki durum değerlendirilinceye kadar Suriyeliler için askıya alınan iltica prosedürleriyle ilgili bir tartışma başlattı.

Bir Dışişleri Bakanlığı sözcüsü Almanya'nın ‘Suriye konusunda ABD, Fransa, İngiltere ve Arap ülkeleri de dâhil olmak üzere ortaklarıyla yakın temas halinde olduğunu’ söyledi.

İtalya Başbakanı Giorgia Meloni ise bugün parlamentoda yaptığı konuşmada, İtalya'nın Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin devrilmesini memnuniyetle karşıladığını ve ülkenin yeni yöneticileriyle görüşmeye hazır olduğunu bildirdi.

“İlk göstergeler cesaret verici, ancak son derece dikkatli olunması gerekiyor” diyen Meloni, İtalya'nın Esed'in devrilmesinden aylar önce Şam'daki büyükelçiliğini yeniden açan tek G7 ülkesi olduğunu kaydetti.

İngiltere Dışişleri Bakanı David Lammy dün ülkesinin yeni Suriyeli yetkililerle görüşmek üzere Şam'a üst düzey yetkililer gönderdiğini duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre İngiltere pazar günü, muhalefetin geçen hafta Devlet Başkanı Beşşar Esed'i devirmesinin ardından desteğe ihtiyaç duyan Suriyelilere yardım etmek üzere 50 milyon sterlinlik (63 milyon dolar) bir yardım paketi açıkladı.

Milyonlarca Suriyeli, ülkenin altyapısının büyük bölümünü tahrip eden ve milyonlarca kişiyi yerinden eden 13 yıllık iç savaşın ardından insani yardıma ihtiyaç duyuyor. Bazı mülteciler şu anda komşu ülkelerden geri dönüyor. İngiltere yaptığı açıklamada, 30 milyon sterlinin ‘bir milyondan fazla insana gıda, barınma, acil sağlık hizmetleri ve koruma dâhil olmak üzere acil yardım’ sağlayacağını vurguladı.

Çoğunlukla Birleşmiş Milletler (BM) kanalıyla dağıtılacak olan fonlar, ‘su, hastane ve okul gibi temel hizmetlerin rehabilitasyonu da dâhil olmak üzere ortaya çıkan ihtiyaçları’ destekleyecek. Lübnan'daki Dünya Gıda Programı’na (WFP) 10 milyon sterlin, Ürdün'e ise WFP ve Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) aracılığıyla 10 milyon sterlin daha tahsis edilecek.

Lammy, “Korkunç Esed rejiminin yıkılması Suriye halkına büyük bir fırsat sunuyor. Yeni bir rota çizen Suriye halkını desteklemeye kararlıyız” ifadelerini kullandı.



Esed'in devrilmesinden bu yana kazananlar ve kaybedenler

Şam Üniversitesi kampüsü yakınındaki kalabalık bir gösteri sırasında öğrenciler cumhurbaşkanı Hafız Esed'in düşürülen heykelini yerde sürüklüyorlar, 15 Aralık 2024 (AFP)
Şam Üniversitesi kampüsü yakınındaki kalabalık bir gösteri sırasında öğrenciler cumhurbaşkanı Hafız Esed'in düşürülen heykelini yerde sürüklüyorlar, 15 Aralık 2024 (AFP)
TT

Esed'in devrilmesinden bu yana kazananlar ve kaybedenler

Şam Üniversitesi kampüsü yakınındaki kalabalık bir gösteri sırasında öğrenciler cumhurbaşkanı Hafız Esed'in düşürülen heykelini yerde sürüklüyorlar, 15 Aralık 2024 (AFP)
Şam Üniversitesi kampüsü yakınındaki kalabalık bir gösteri sırasında öğrenciler cumhurbaşkanı Hafız Esed'in düşürülen heykelini yerde sürüklüyorlar, 15 Aralık 2024 (AFP)

Mustaf Feki

Son aylarda Batı Asya'daki ülkelerin ağırlıklarındaki kazanç ve kayıp hesaplarına dair bir okuma, dikkatle okunması gereken göstergeler veriyor. Olayların hızlı olduğunu ve takip edilemediğini kabul etsem de, olup biteni anlayıp ona göre bazı tahminler oluşturabilmemiz için bu göstergeleri okumalıyız. Ama dediğimiz gibi, sahada siyaset ve operasyonel sahneler medyacıların, diplomatların ve hatta müzakerecilerin yazılarından ve beklentilerinden çok daha hızlı ilerliyor.

Batı Asya bölgesinin genelinde yaşananlar, çok büyük değişimlerle, bir aşamadan diğerine radikal bir geçişle karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Karşımızdaki olaylar korkutucu ve tuhaf bir bağlamda ve olanlardan kimin kazançlı çıktığını, kimin zarara uğradığını şu anda tam olarak ayırt edemiyoruz. Çünkü öykünün bölümleri henüz tamamlanmadı ve perde henüz kapanmadı. Yine de görünen görüşler ve son sahneler, bölgedeki güç dengesinin dikkatle okunmasını ve üzerinde düşünülmesini gerektiriyor. Burada birkaç tarafı birbirinden ayırmalıyız. Bunlar bir yanda ABD'nin, diğer yanda Rusya Federasyonu'nun sponsorluğu, takibi ve desteği altında İran, Türkiye, ardından Araplar ve İsrail’dir.

Şimdi bu sahnenin tamamına ve bahsettiğimiz farklı durumlardaki değişimlere bakalım.

 Birincisi, bana göre İran ya da en azından rejimi son zamanlarda siyasi, askeri ve medya düzeyinde açık ve net kayıplar yaşadı. Zira Lübnan'da Hizbullah'ın başına gelenler öncelikle Tahran'ın başına da gelmiş sayılır. Lübnan devletinin son aylarda yaşadığı zor durum, İran'ın bölgedeki ağırlığına olumsuz bir katkı olarak değerlendiriliyor. Hizbullah, İran’ın İsrail ile çatışmasında ve doğrudan mücadelesinde en büyük vekili ve en önemli aracıydı. Ama Hizbullah, Hamas Hareketi’nin lideri ve kendisini Tahran'a yakın gören, ona sadık olan İsmail Heniyye'nin İran'da öldürülmesinin ardından, lideri Hasan Nasrallah ve bazı arkadaşlarının öldürülmesiyle zirveye ulaşan saldırılara maruz kaldı. Ardından tamamı İran'ın politikalarına inanmayan, ancak Tahran'ın, İsrail'in son dönemde elde ettiği geçici kazanımlara karşı olduğunun ve öyle olmaya devam ettiğinin farkında olan bir bölgede, hüzünlü nağmeler arasında şehit kervanları birbirini takip etti.

Hiç şüphe yok ki İran'ın Ortadoğu politikasının yaşadığı en büyük kayıp, kendisi için Hizbullah'tan da önemli olan en önemli müttefikinin kaybıdır. Bununla Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin ardından İran’a bağlı vekiller sırasından ayrılan Suriye devletini ve sonrasında bölgede yaşanan dramatik dönüşümleri kastediyorum. Şam'daki Esed rejiminin hızla çökmesi ve kendisinin Rusya Federasyonu'na iltica etmesi ile Tahran'ın büyük bir darbe aldığı aşikar. Suriye'nin yönetimi altında inlediği ve genel olarak Arap bedenini kalbinden vuran bu Alevi hanedanının iktidarı yarım asırdan fazla sürdü. İdlib ve çevresindeki örgüt ve milislerden gelen yeni devrimcilerin kimlikleri ise halen araştırılıyor ve inceleniyor. Bu örgütlerin gençleri arasında radikal bir değişimin mi gerçekleştiği, onları Arapçılık ve birleşik Suriye devletine bağlılık bayrağı altında birleştirip, Muaviye döneminden beri benimsenen birlik ve istikrar sloganlarını benimsemelerini mi sağladığı doğrulanmaya çalışılıyor. Muaviye, Büyük Şam’ın karakterini ve Suriye'nin bölgesel statüsünü belirleyen Emevi devleti yönetimi altında monarşi temelinde bir yönetimin temellerini atmıştı. İran’a dönecek olursak, Şah yönetiminin devrilmesinden ve Mollaların iktidara gelmesinden bu yana bir benzerine tanık olmadığı güçlü bir kasırgayla karşı karşıya olduğuna inanıyorum.

İkincisi, son dönemdeki gelişmelerin en büyük kazananlarından birinin de Türkiye olduğuna şüphe yok. Kendisiyle anlaşamayan Esed rejimini devirmeyi başardığı için zaman alsa da Şam'daki iktidarın anahtarlarını elinde bulunduran taraf haline geldi. Böylece Tahran'ın kaybettiğini Ankara otomatik olarak kazandı. Burada bir Arap devletinin de Türklere karşı verdiği savaşı kaybettiğini aklımızda tutmalıyız. Her ne kadar özellikle devrilmesinin ardından skandallarının, mahkumlara karşı işlediği suçların ve güvenlik teşkilatlarının uzmanlaştığı işkence biçimlerinin medyada yayılmasından sonra, Esed rejiminin kendisine üzülmeyi hak etmediğine inanmamıza rağmen, bunu da unutmamalıyız. Esed rejiminin bu skandalları ve suçları Şam’ın yüzünde üzücü izler bıraktı ve neyin yaklaşmakta olduğuna dair siyasi tahminde bulunmayı zorlaştırdı. Zira insani olguların tamamı belirli matematiksel hesaplamalara tabi olmayıp, kesin olarak ölçülemeyen insan unsuruyla ilgili olduğundan, siyaset, öncülleri yakın ve uzak geleceğin doğru tahmin edilmesine mutlaka izin vermeyen bir sosyal bilim dalıdır.

Hiç şüphe yok ki, Recep Tayyip Erdoğan'ın kişiliği ona siyasi pozisyonlarda net bir esneklik sağlıyor ve onu her zaman alenen dillendirmediği ilke ve sloganlara bağlı kalmaktan muaf tutuyor. Türkiye, Arap-İsrail çatışması hadiselerine ilişkin tutumuyla Araplarla tarihi hesaplarını her zaman görüyor. Ankara, görünürde Filistinlilerin açık bir destekçisi ancak aynı zamanda İsrail devletiyle de düzenli bağları bulunuyor. Dolayısıyla son dönemde kendisini dahil olmaktan muaf tutamayacağımız bu olaylarda Türkiye'nin en büyük kazanan olduğunu iddia ediyorum. Çünkü sonuç olarak örgütlerden kurtuldu ya da kurtulma yolunda ilerliyor. Ayrıca Ankara'nın artık her yerde bir ayağı var ve bu da Türk rejiminin bir numaralı düşmanı PKK’yı dizginlemesine imkan tanıyor.

Üçüncüsü, İsrail, tüm ırkçı ve saldırgan yöntemleriyle ve cezasız kalan sayısız suçuyla, şüphesiz bölgenin en büyük kazananıdır. Gazze ve Lübnan'daki savaşlardan devasa kazanımlar, büyük kazançlar elde etti.  Buna ilaveten, şüpheli koşullar altında ve açıklaması olmayan sebeplerle Suriye askeri makinesini imha ediyor. Esed rejiminin devrilmesiyle birlikte İsrail otomatik olarak harekete geçerek Suriye'nin askeri yapısını havadan, karadan ve denizden kapsamlı bir şekilde yok etti. İsrail hiçbir fırsatı kaçırmıyor ve Arap komşularını yok etmek ve Filistin davasını tasfiye etmek için var gücüyle çabalayarak her fırsatı değerlendiriyor. İşte  Başbakanı Netanyahu’nun nasıl istediği gibi davrandığını, İsrail için başardıklarıyla övündüğünü, Yahudi devletinin Ortadoğu'da ağırlık merkezi haline gelmesi için bölge haritasını yeniden çizdiğini vurguladığını görüyoruz.

Dördüncü olarak, Rusya Federasyonu ve Amerika Birleşik Devletleri'ne baktığımızda, Moskova'nın Beşşar Esed rejimini kaybetmenin neden olduğu büyük kaybının farkında olduğunu dahası kendisine kalanları korumak için çok çalıştığını görüyoruz. Koşullar ne olursa olsun, Moskova için en önemli öncelik olan Rusya-Ukrayna savaşında bir tırmanma yaşanması ihtimaline dair işaretlerin olduğu bir dönemde, Suriye’nin Akdeniz kıyısındaki Lazkiye ve Tartus bölgelerindeki iki deniz üssü için pazarlık ve takas yaptığını görüyoruz.

ABD'ye gelince, istediğimizi söyleyebiliriz; Beyaz Saray sanki tuhaf fikirleriyle ve sonuçlarının tahmin edilmesi veya incelenmesi zor olan anormal politikalarıyla yeni efendisini karşılamaya hazırlanıyormuş gibi. Ancak kesin olan, geleceğin geçmişten daha kötü olduğu ve Arapların bölgede zor bir aşamanın eşiğinde olduğudur. Mısır ve Suudi Arabistan öncülüğünde, Irak, Ürdün, Katar, BAE ve hatta tüm Körfez ve Arap Maşrık ülkelerinin katılımıyla dayanışmaya ihtiyacımız var. Çünkü bu, Arap dünyasının kalbinde, merkez üssünde olduğu, bazen temkinli bir iyimserlikle, bazen de köklü bir karamsarlıkla geleceğe baktığımız, çok hassas bir bölgede, ölüm kalım arasındaki son mücadele. Olayları gözlemleyelim ve sahneyi yakından takip edelim!

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia'dan çevrilmiştir.