HDK’nın Sudanlılara yönelik uygulamaları değişiyor mu?

El-Cezire eyaletindeki HDK'ya bağlı sivil idarenin başkanı Ahmed, ‘isyancılar’ olarak nitelendirdiği kişilere karşı devam eden bir tutuklama kampanyası yürüttüklerini ve şimdiye kadar 800'den fazla kişinin hapse atıldığını söyledi

HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)
HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)
TT

HDK’nın Sudanlılara yönelik uygulamaları değişiyor mu?

HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)
HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Independent Arabia – Hasan Hamid)

Osman el-Esbat

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) kontrolündeki bölgelerde yaşayanların çoğu, HDK üyelerinin yeni şehirleri işgal ettiklerinde gerçekleştirdikleri misillemelere, özellikle de kasım ayında el-Cezire eyaletinin doğu ve kuzey köylerinde sivillere yönelik tacizlere ve yaygın olarak ihlallere maruz kalıyor. Öyle ki en temel insan haklarına dahi en ufak bir saygı gösterilmiyor. Geçtiğimiz yılın haziran ayında el-Cuneyna şehrinde Batı Darfur sakinlerine karşı gerçekleştirilen katliamların eşlik ettiği bu suçlar hem resmi düzeyde hem de halk tabanında şoka ve öfkeye yol açarken yerel ve uluslararası taraflarca kınanıyor.

HDK komutanları, Sudan'ın çeşitli şehirlerinde ve bölgelerinde sivilleri etkileyen ihlallerden duydukları endişeyi dile getirirken, HDK üyeleri tarafından işlenen tüm ihlalleri atfettikleri ‘isyancı’ olarak tanımladıkları kişileri, sahada yargılayarak ve olumsuz olaylarla ve ihlallerle mücadele için bir komite kurarak kontrol altına alacaklarının sözünü verdiler.

HDK Komutanı Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) 1 Ocak’ta Sudan'ın 69’uncu Bağımsızlık Günü vesilesiyle yaptığı konuşmada, “İyi niyetli halkımıza, çeşitli bölgelerde kendilerine karşı meydana gelen ihlallerden dolayı derin üzüntülerimizi ifade ediyoruz. Kontrolümüz altındaki bölgelerde kanunsuzluk yapanları kontrol etmek için yoğun çaba sarf ettik ve sarf etmeye devam ediyoruz. Birçok bölgede bunu başardık. Bunu milli ve ahlaki sorumluluğumuzdan dolayı yapmaya devam edeceğiz” ifadelerini kullandı.

Ancak gözlemciler ve uzmanlar, ABD yönetiminin Hamideti’ye Sudan halkına karşı işlenen sistematik ihlallerdeki rolü, ‘soykırım gerçekleştirmesi’ ve belirli etnik gruplardan kadınlara ve genç kızlara tecavüz ve diğer acımasız cinsel şiddet biçimleriyle kasıtlı olarak hedef alması nedeniyle yaptırım uyguladığından bu acımasız uygulamaları ve bunların Sudan halkı üzerindeki olumsuz yansımalarını nasıl görüyorlar? HDK, bu ihlalleri durdurabilir mi?

Organize bir çalışma

Şarku'l Avsat'ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre Hartum'daki Ulusal Çalışmalar Merkezi'nden strateji ve kriz yönetimi uzmanı Dr. Amin Ismail Majzoub, HDK üyelerinin başlıca hedefinin yağma, talan ve tecavüzle halk arasında panik ve korku tohumları ekmek olduğunu söyledi. Dr. Majzoub’a göre HDK’nın birçok üyesi arasındaki eğitim ve bilgi krizinin yanı sıra komuta ve kontrol kaybı da ihlallerde daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş bir artış yaşanmasına katkı sağladı.

Dr. Majzoub, sözlerini şöyle sürdürdü:

“HDK, kontrolü altındaki bölgelerde ve şehirlerde yaşayanlar arasında endişe ve panik yaratmak için savaştaki politikalarından ve taktiklerinden biri olarak ihlaller gerçekleştiriyor. Dolayısıyla başta Darfur ve Kordofan’daki çeşitli bölgelerde meydana gelenler olmak üzere etnik ve ırksal ihlaller ve katliamlar bu strateji çerçevesinde gerçekleşti.”

İhlalleri gerçekleştirenlerin ortaya çıkarılmayacağını ve ihlallerin durdurulmayacağını söyleyen Dr. Majzoub, “Böyle bir hamle büyük grupların HDK'dan ayrılması anlamına gelir. Çünkü bu, milislerin ülkenin dört bir yanında halkı aşağılamak ve terörize etmek için ustalaştığı önemli bir strateji ve organize bir çalışma” diye konuştu.

defvrgth
Darfur'daki çatışmalardan kaçan Sudanlılar Sudan ve Çad arasındaki sınırı geçerken (Reuters)

Adalet ve hesap verebilirliğe değinen Dr. Majzoub, “Adaletin bugün ya da yarın tecelli edeceğine, Afrika ve Asya kıtasında yaşanan çatışmaları ve savaşların sonuçlarına göre boyutu ne olursa olsun suç işleyen herkesin hukuk yoluyla hesap vereceğine şüphe yok” yorumunda bulundu.

Dr. Majzoub, değerlendirmesine şöyle devam etti:

“Uzlaşı, özür dileme, maddi ve manevi tazminat ve müzakere gibi çeşitli isimler altındaki bir geçiş dönemi adaleti, stratejisini ve üyelerinin inançlarını başkalarının haklarını yağmalamak, talan etmek ve onlara saldırmak üzerine kuran HDK ile işe yaramaz. Çünkü bu strateji, geçiş dönemi adaleti ile bağdaşmıyor. Dolayısıyla bu güçler ve muhalifleri HDK'yı askeri, siyasi ve sosyal hayattan silmek için savaş ya da müzakere seçeneğine sahipler.”

Tutuklama kampanyası

El-Cezire eyaletindeki HDK'ya bağlı sivil idarenin başkanı Sıddık Osman Ahmed, yönetiminin ‘isyancılar’ olarak nitelendirdiği kişileri ortadan kaldırmak için devam eden bir tutuklama kampanya başlattığını açıkladı. Şimdiye kadar 800'den fazla kişinin tutuklanıp hapse atıldığını söyleyen Ahmed, bazılarının emirlere uymadıkları için vurularak öldürüldüğünü, bazılarının kaçtığını belirtti. Ahmed’e göre kampanya sayesinde bu durum ortadan kalkmaya başladı.

Sivil İdare Başkanı Ahmed, şunları söyledi:

“Şafşafa çarşılarında tutuklama kampanyası başlattık. Sivilleri ihlallerden korumak ve bölgede güvenliği ve istikrarı sağlamak için 350 kişilik bir polis gücü kurduk. HDK'yi sorumluluktan muaf tutmuyoruz. HDK, eyalettin kontrolünü elinde tuttuğundan güvenliği sağlamaktan ve üniformalarını giyerek yağma yapanlarla mücadele etmekten sorumlu. Hapishanelerden salıverilen isyancılar ve suçlular olduğunu tespit ettik. Bunlar arasında ordu ile bağlantılı olanlar da var silahlı hareketlere bağlı olanlar da.”

SCDFVGTHY
Sudan ordusu ile HDK arasındaki çatışmalar devam ederken av fişekleri tutan bir çocuk (Reuters)

Kuralların ihlali

Uluslararası hukuk ve insani işler uzmanı Mahir Fireyni, “HDK’nın ihlalleri, cinayet, yağma, soykırım, tecavüz, zorla yerinden etme ve gözaltı gibi suçları işleyerek, en temel insan haklarına en ufak bir saygı göstermeden ve hukuka aykırı bir şekilde sivilleri ezmek için sistematik olarak kullanılan bir savaş aracı haline geldi” değerlendirmesinde bulundu.

HDK'nın Darfur ve el-Cezire'de gerçekleştirdiği ihlallerin ardından uluslararası ve yerel kamuoyu önünde tamamen savunmasız hale geldiğini söyleyen Fireyni, “HDK artık siyasi ya da toplumsal herhangi bir desteğe sahip değil. Zira savaş sırasında onun yanında olmakla suçlananlar bile el-Cezire’de işlenen ihlaller nedeniyle onu reddetti” şeklinde konuştu.

HDK'nın doğru fırsatı kaçırdığını, halkın sempatisini ve sadakatini kaybettiğini ve bu fırsatı bir daha asla yakalayamayacağını belirten Fireyni, HDK’nın Sudan'ı ya da Sudan'ın herhangi bir bölgesini yönetme konusunda geleceğinden bahsetmenin güç olduğunu ifade etti.

Rakamlar ve trajediler

El-Cezire Konferans Platformu, kasım ayındaki olaylar sırasında 400 binden fazla kişinin yerinden edildiğini tahmin ediyor. Platform, günlük yerinden edilme hareketleri ve bölgedeki iletişim eksikliği nedeniyle verilerin güncellenememesinden dolayı bu sayının 600 bine ulaşabileceğini öngörüyor.

El-Cezire Konferans Platformu tarafından yayınlanan rapora göre el-Cezire’nin doğusundaki 515 köy arasında 400'den fazlası tamamen, geriye kalan 115 köy ise kısmen boşaltılmış durumda. Geriye kalan köy sakinleri HDK'nın sıkı kuşatması ve tekrarlanan ihlalleri altında yaşamaya çalışıyor.

Yerel kaynaklara göre el-Cezire’nin doğusundaki olaylar 450'den fazla kişinin hayatına mal olurken, kadınlara ve genç kızlara karşı yaklaşık 27 tecavüz ve cinsel şiddet vakası gerçekleşti.

Birleşmiş Milletlerin (BM) tahminlerine göre Sudan'daki savaş 14 binden fazla kişinin ölümüne neden olurken, Sınır Tanımayan Doktorlar/Médecins Sans Frontières (MSF), bu sayının en az 40 bin olduğunu tahmin ediyor.

Uluslararası Göç Örgütü'nün (IOM) son güncellemesine göre ülkede yirmi aydır devam eden silahlı çatışmalar 3,2 milyonu mülteci olmak üzere yaklaşık 14,8 milyon insanın yerinden edilmesine neden olurken yarısından fazlası çocuk olmak üzere 30 milyondan fazla insan yardıma muhtaç durumda. Bunların 18 milyonu, akut gıda güvensizliğiyle karşı karşıya. Savaş, aynı zamanda Sudan'daki çocukların yüzde 80'ini, yani 17 milyonunu eğitim hakkından mahrum bıraktı.

BM, ‘daha önce benzerine rastlanmamış bir insani kriz’ olarak nitelendirdiği Sudan'daki durum çerçevesinde yardıma muhtaç olarak tanımladığı toplam 30,4 milyon kişiden 20,9 milyonuna yardım sağlamak için 4,2 milyar dolarlık çağrıda bulundu.



İsrail yerleşimcileri Batı Şeria'da saldırılarını artırıyor

İsrail güçleri, 20 Kasım 2025'te Batı Şeria'nın Nablus kentinde bir askeri operasyon sırasında mevzi alıyor (EPA)
İsrail güçleri, 20 Kasım 2025'te Batı Şeria'nın Nablus kentinde bir askeri operasyon sırasında mevzi alıyor (EPA)
TT

İsrail yerleşimcileri Batı Şeria'da saldırılarını artırıyor

İsrail güçleri, 20 Kasım 2025'te Batı Şeria'nın Nablus kentinde bir askeri operasyon sırasında mevzi alıyor (EPA)
İsrail güçleri, 20 Kasım 2025'te Batı Şeria'nın Nablus kentinde bir askeri operasyon sırasında mevzi alıyor (EPA)

Batı Şeria’nın farklı bölgelerinde bugün yaşanan olaylar, son aylarda dikkat çekici biçimde artan yerleşimci saldırılarının yeni bir halkasını oluşturdu. Filistin haber ajansı WAFA’nın bildirdiğine göre, bugün (Cuma) sabah saatlerinde Batı Şeria’nın çeşitli bölgelerinde İsrailli yerleşimcilerin Filistinli sivillere ve onların mülklerine yönelik saldırıları yeniden tırmandı.

Güney El Halil’deki (Hebron) Masafer Yatta bölgesine bağlı Harebet el-Mercaz’da yerleşimcilerin Filistinli vatandaşlara yönelik şiddet içeren saldırısına ilişkin görüntüler ortaya çıktı.

Nablus kentinde ise yerleşimciler, Lübban eş-Şarkiye ve Amuriye köyleri arasındaki Taruca Dağı’nda yapım aşamasında olan ve Halil Ebu Senine ile ortaklarına ait altı turistik yapıyı ateşe verdi. Binaların bekçisi yangını söndürmeye çalışırken yanıklar nedeniyle yaralandı.

scd
İsrailli ve Filistinli aktivistler, yerleşimci saldırılarını protesto etmek için Batı Şeria'nın Beyt Cala kasabasında toplandı (AP)

Ayrıca Nablus’un batısındaki Deyr Şeref köyünde Nâsir Nâsir’e ait bir fidanlık yerleşimcilerin saldırısına uğradı; fidanlıktaki bitkiler ve malzemeler tahrip edildi.

Ramallah’ta da yerleşimciler, kentin kuzeyindeki Ebu Fellah köyünde bir tarım odasını kundakladı ve ırkçı sloganlar yazdı.

Beytullahim kentinde İsrail güçleri ve yerleşimcilerin Kisan köyüne yönelik saldırıları sonucu çok sayıda Filistinli gazdan etkilenerek boğulma tehlikesi geçirdi.

Filistinli yetkililere göre 1 ayda 766 saldırı

Duvar ve Yerleşim Birimleriyle Mücadele Kurumu’nun verilerine göre, yerleşimciler Ekim ayında çoğu Ramallah-El Bire, Nablus ve Hebron vilayetlerinde olmak üzere 766 saldırı gerçekleştirdi.

AB ve ABD’den sert tepki

Avrupa Birliği ve Amerika Birleşik Devletleri, Batı Şeria’daki Yahudi yerleşimcilerin gerçekleştirdiği saldırıları sert şekilde kınadı ve aşırı yerleşimci gruplar ile bazı şahıslara yaptırım uyguladı.

Batı Şeria’da yaklaşık 700 bin İsrailli yerleşimci, 3 milyon Filistinli ile birlikte yaşamaktadır.


Trump-Şara görüşmesi: Türkiye Dışişleri Bakanı'nın katılımı ve SDG'nin geleceği

ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'da, Washington, 10 Kasım 2025
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'da, Washington, 10 Kasım 2025
TT

Trump-Şara görüşmesi: Türkiye Dışişleri Bakanı'nın katılımı ve SDG'nin geleceği

ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'da, Washington, 10 Kasım 2025
ABD Başkanı Donald Trump ve Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'da, Washington, 10 Kasım 2025

Ömer Önhon

ABD Başkanı Donald Trump'ın 10 Kasım'da Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'yı Beyaz Saray'da ağırlaması, türünün ilk örneği olan önemli bir olaydı.

Trump, ofisinde Şara'ya karşı olağanüstü bir sıcaklık gösterdi ve bu sıcaklık, neşeli hediye alışverişleriyle de vurgulandı. Görüşmeyi, Şi Cinping, Putin, Erdoğan ve Orban gibi sevdiği anlamına gelmese de hayran olduğu yabancı liderler için sıklıkla kullandığı “zor bir coğrafyada güçlü bir adam” ifadesiyle de süsledi.

Yakın zamana kadar ABD'nin en çok aranan teröristler listesinde yer alan ve yakalanmasını sağlayacak bilgiler sunanlara 10 milyon dolar ödülün vaat edildiği Şara, artık yeni bir yüz.

Suriye'de Kürtler, Aleviler ve Dürziler gibi azınlıklara yönelik muamele konusunda bazı endişeler devam etse de ABD ve uluslararası toplum, cihatçı geçmişini bir kenara bırakarak ona yeni bir Suriye düzeni inşa etme yolunda ilerlemesi için siyasi kredi sundu.

Şara, ülke genelinde DEAŞ hücrelerine karşı son dönemde yürütülen operasyonlar, Suriyeli Hristiyanlara yönelik bir arada yaşama ve hoşgörü gösterileri ile Suriyeli Yahudilerle yaptığı görüşmelerle de kanıtlandığı üzere, halkla ilişkilerin önemini kavramış bir pragmatist.

Trump-Şara görüşmesinin en önemli sonucu, Suriye'nin DEAŞ’a karşı kurulan Uluslararası Koalisyon’a katılımını duyurmasıydı. Suriyeli Kürtlerin yeni düzene entegrasyonu tartışılan en önemli konulardan biriydi ve Şam ile Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) gelecek hafta görüşmelere yeniden başlaması bekleniyor.

Yaptırımlar cephesinde bir miktar ilerleme kaydedildi, ancak Sezar Yasası'nın tamamen yürürlükten kaldırılması gerekiyor ve bu süreç Kongre onayı gerektiriyor.

İki lider ayrıca Suriye ve İsrail arasında bir güvenlik anlaşması imzalanması olasılığını da görüştü. Şara, Suriye'nin İsrail ile iyi ilişkiler kurma arzusunu yineledi ve devam eden görüşmeler olduğundan açıkça bahsetti, ancak İsrail işgali Golan Tepeleri'nin tamamını kapsayacak şekilde genişlerken ve hatta yeni Suriye topraklarına uzanırken bir anlaşma imzalamanın imkansız olduğunu da belirtti. ABD'nin bu ikilemden bir çıkış yolu bulacağına söz verdiği bildirildi.

Tartışılan diğer konular arasında Suriye'deki idari sistemin geleceği ve petrol kaynaklarının kullanımı ve dağıtımı konusu da vardı

Suriye Demokratik Güçleri/Halk Koruma Birlikleri (SDG\YPG) şu anda ülkenin petrol sahalarının çoğunu kontrol ediyor ve bu da Şam'ı, Dünya Bankası'nın son raporlarında yer alan en temkinli tahminlere göre yaklaşık 216 milyar dolar olarak tahmin edilen ve yeniden inşa için hayati önemde olan bir gelir kaynağından mahrum bırakıyor.

Washington ziyaretinin en büyük sürprizi, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın katılımıydı. Türkiye, başlangıcından bu yana Suriye krizinde en önemli aktörlerden biri oldu ve bu ülkenin geleceğinde önemli bir söz sahibi. Fidan'ın Washington'da bulunması bir tesadüf değildi; ABD'nin daveti üzerineydi. Fidan, Trump ile Şara arasındaki görüşmenin bir kısmına katıldı.

cd
Trump, Beyaz Saray'da, ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack'ın da katılımıyla Şara ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile görüştü, 10 Kasım 2025 (AFP)

Fidan daha sonra ABD Dışişleri Bakanı Rubio ve Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ile Özel Temsilciler Steve Witkoff ve Tom Barrack ile bir araya geldi. ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance de bir ara görüşmeye katıldı.

Türkiye'nin Suriye'de birçok çıkarı ve endişesi var; bunların başında da Kürt sorunu geliyor. Sınırları içindeki Kürdistan İşçi Partisi'ni (PKK) ortadan kaldırmayı hedeflerken, aynı zamanda Suriye'de PKK'nın Suriye kolu olan YPG’nin oluşturduğu tehditleri sınırlayacak bir rejimin kurulması için çalışıyor. Türk-Amerikan ilişkileri, özellikle Biden yönetimi döneminde bu konuda keskin anlaşmazlıklara sahne oldu. Washington, YPG'nin PKK’nın bir uzantısı olmadığı konusunda ısrarcı olmuş ve Türkiye'nin endişelerine bir ölçüde kayıtsızlıkla yaklaşmıştı.

Ancak mevcut ABD Başkanı, Erdoğan ile iyi ilişkilere sahip ve Türkiye'nin, ABD çıkarlarıyla uyumlu olması koşuluyla, Suriye'de önemli bir rol oynamasını istiyor. Trump, ülkesinin SDG/YPG'ye yönelik politikasını değiştirdi, ancak ortada radikal bir değişim olduğunu söylemek zor. Görünüşe göre amacı, bu güçleri Suriye ordusuna entegre ederek meşrulaştırmak.

Türkiye'nin Suriye'de birçok çıkarı ve endişesi var; bunların başında da Kürt sorunu geliyor

Birçok kişi, Hakan Fidan'ın Washington'daki toplantılara katılımının Türkiye, ABD ve Suriye'yi bir araya getirerek çözüm bulmak için üçlü bir masanın kurulduğunu yansıttığına inanıyor. Katılımcı yetkililerin pozisyonları ve basit bir mantık, bu masanın, anlaşılır nedenlerle açıkça bulunmasalar bile, YPG ve İsrail'i de içerdiğini açıkça gösteriyor.

Bu hipotez, ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Tom Barrack tarafından X platformundaki hesabından şu ifadelerle doğrulandı: “Dışişleri Bakanları Rubio, Hakan Fidan ve Esad Şeybani'yi bir araya getiren önemli üçlü toplantıda, ABD-Türkiye-Suriye çerçevesinin bir sonraki aşamasının özelliklerini belirledik. Bunlar SDG'nin Suriye'nin yeni ekonomik, savunma ve sivil altyapısına entegre edilmesi, Türkiye-Suriye-İsrail ilişkilerinin yeniden tanımlanması ve İsrail ile Hamas arasındaki ateşkesin temelini oluşturan uzlaşının güçlendirilmesidir.”

Bazı gözlemciler, Fidan'ın davet edilmesini, Washington'un Türkiye'nin sürece yalnızca engel olmamasını değil, aynı zamanda sürece aktif olarak katılmasını sağlama arzusunun bir göstergesi olarak görüyor.

Onlarca yıl boyunca bir güvenlik tehdidi olarak görülen Suriye'deki Kürtler ise Esed döneminde baskıya maruz kaldılar. Birçoğuna kimlik bile verilmedi ve önemli bir kısmı vatandaşlıktan mahrum bırakıldı. 2011'de patlak veren Suriye krizi onlara bir fırsat sundu. Siyasi ve askeri olarak örgütlendiler ve 2014'ten itibaren ABD sürece dahil olarak SDG/YPG’yi eğitti, donattı ve genişletti.

Krizin başlangıcından ve Esed rejiminin devrilmesinden bu yana, bu güçler kazanımlarından vazgeçmeyeceklerini ve 2011 öncesi statükoya geri dönülmeyeceğini deklare ettiler. Belki de ilkelerden ziyade siyasi pragmatizmden hareketle Kürtler, Suriye'nin parçalanmasını değil, “demokratik birlik” adını verdikleri bir kavram dahilinde, Suriye’nin toprak bütünlüğü çerçevesinde taleplerine ulaşmayı amaçladıklarını vurguluyorlar.

x
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara ve Mazlum Abdi, 10 Mart'ta Şam'da Özerk Yönetim kurumlarının Suriye devletine entegre edilmesini öngören anlaşmayı imzaladıktan sonra (SANA/AFP)

Kürtler, merkezi olmayan bir idari sistem kurulması, silahlı kuvvetlerinin korunmasının yanı sıra petrol gelirlerinden adil bir pay talep etmek konusunda ısrarcı. Trump ve Şara arasındaki Washington görüşmesinin ardından, SDG Lideri Mazlum Abdi, sosyal medya hesabından Başkan Trump'a teşekkür eden bir mesaj paylaştı. Ayrıca, Beyaz Saray'daki görüşmenin sonuçları hakkında Tom Barrack ile yaptığı harika bir telefon görüşmesinden de bahsetti. Abdi, güçlerinin Suriye devletine entegrasyon sürecini hızlandırma konusundaki kararlılığını vurguladı.

Şam ve Suriyeli Kürtler arasında görüşmeler

ABD yönetimi, Şam ve SDG/YPG de dahil olmak üzere çok sayıda kaynak, iki tarafın önümüzdeki hafta başında ABD gözetimi ve himayesinde bir görüşme gerçekleştireceğini bildirdi.

PYD’nin önde gelen isimlerinden Salih Müslim, bir Kürt gazetesine yaptığı açıklamada, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın Washington görüşmelerine katılımının, Türkiye'nin 10 Mart anlaşmasını ve ardından gelen süreci kabul ettiği şeklinde yorumlanabileceğini belirtti.

Gelişmeler Salih Müslim'in yorumunu doğruluyor gibi görünse de Türkiye'nin bugüne kadar kamuoyuna açıkladığı, PKK ve YPG’nin tamamen dağıtılması ve varlıklarının fiilen sona erdirilmesi yönündeki tutumuyla örtüşmüyor.

Henüz nihai bir karar veya resmi bir açıklama yayınlanmamış olsa da Şam ve Kürtler arasındaki görüşmeler aşağıdakileri içeren bir formüle doğru ilerliyor:

- SDG/YPG'nin Suriye Ordusu'na bir veya iki tümen ve iki tugay şeklinde entegre edilmesi.

- Bu birliklerin, Suriye'nin kuzeydoğu ve doğusunda SDG kontrolündeki bölgelerde konuşlandırılması.

- Gerektiğinde ülke genelinde konuşlandırılmak üzere en az bir terörle mücadele birliğinin tahsis edilmesi.

- Suriye Savunma Bakanlığı'nın üst düzey yönetim kadrolarına birkaç üst düzey SDG/YPG komutanının dahil edilmesi.

Bu güçlerin silahlı oluşumlarını, liderliklerini ve silahlarını korumalarına olanak tanıyan bu formül, Türkiye'nin tutumu ve talepleriyle çelişiyor. Zira bu, güçlerin dağıtılması değil, Suriye devleti ve savunma kurumları içinde yasal statü kazanmaları ve böylece meşrulaştırılmaları anlamına geliyor.

Gelişmeler Salih Müslim'in yorumunu doğruluyor gibi görünse de Türkiye'nin bugüne kadar kamuoyuna açıkladığı tutumuyla örtüşmüyor

Buna ilaveten, Türkiye ve Kuzey Irak'taki PKK mensupları meselesi de önemli bir konu. Reuters'ın geçen hafta yayınladığı bir habere göre, Türkiye, yaklaşık 8 bin PKK mensubunun Kuzey Irak'ta saklandıkları yerlerden geri dönmelerini sağlayacak bir anlaşmayı sonuçlandırmak için çalışıyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu, Suriye ile yakından bağlantılı, çünkü bazılarının oraya yerleşmeyi tercih etmesi bekleniyor ve bu da YPG saflarını güçlendirebilir.

2011'den bu yana yaşanan Suriye krizi, Suriye'de yaşananların orada kalmadığını gösterdi. Bu, “PKK ile barış süreci”nin yanı sıra, halihazırda huzursuz ve endişeli olan Türkleri daha fazla endişelendirmemek ve kızdırmamak adına “Ulusal Birlik ve Kardeşlik Projesi” olarak da adlandırılan oldukça karmaşık bir yolda ilerleyen Türkiye için kritik bir nokta.

Belki de bu nedenle, Washington'daki gülümsemelerine rağmen Fidan, basın toplantısında bir uyarıda bulunarak, Suriye'nin kuzey, kuzeydoğu ve güneyindeki sorunların kötü yönetilmesinin Suriye'nin toprak bütünlüğünü tehdit edebileceğini ve daha fazla parçalanmaya yol açabileceğini belirtti.

Ancak Fidan'ın Amerikalı mevkidaşıyla görüştüğü tek konu Suriye değildi. Filistin meselesi, özellikle Gazze'deki ateşkes, Rusya-Ukrayna savaşı, Rus petrolüne yönelik yaptırımlar ve İran meseleleri de dahil olmak üzere diğer konularda derinlemesine görüşmeler yaptıklarını da ifade etti.

Gazze'de ateşkes, Suriye ve Türkiye-İsrail ilişkileriyle de bağlantılı olduğu için özellikle önemli. Gazze'deki savaşın patlak vermesinden bu yana Türkiye, Filistinlilerin yanında kararlı bir şekilde durdu ve bu durum İsrail ile ilişkilerinde eşi benzeri görülmemiş bir bozulmaya yol açtı. Başkan Trump'ın barış planının kilit destekçilerinden biri olan Türkiye, istikrar gücüne katkıda bulunmak üzere asker göndermek de dahil olmak üzere süreçte rol oynamaya hazır olduğunu açıkladı. Ancak İsrail, bu duruma karşı çıktı ve Dışişleri Bakanı Katz, Hamas ile olan bağlarını öne sürerek Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı eleştirdi.

Türkiye ile İsrail arasında Suriye'de bir çatışma olasılığı, işlerin daha da kötüleşmesini engellemeye çalışan ABD için anlaşılır bir endişe kaynağı.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Ben-Gvir, itfaiye aracı bağışı ve 17 gencin eğitimiyle Suveyda sakinlerinin gönlünü kazanmaya çalışıyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, çarşamba günü üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde Suriye sınırındaki tampon bölgeyi gezdi. (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, çarşamba günü üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde Suriye sınırındaki tampon bölgeyi gezdi. (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)
TT

Ben-Gvir, itfaiye aracı bağışı ve 17 gencin eğitimiyle Suveyda sakinlerinin gönlünü kazanmaya çalışıyor

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, çarşamba günü üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde Suriye sınırındaki tampon bölgeyi gezdi. (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, çarşamba günü üst düzey savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde Suriye sınırındaki tampon bölgeyi gezdi. (İsrail Hükümeti Basın Ofisi)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun yaklaşık bir yıldır İsrail’in işgali altında bulunan Suriye’nin güney bölgelerine yaptığı provokatif turdan ve aynı anda Suriye’den yürütülen silah kaçakçılığı ağının ortaya çıkarılmasından bir gün sonra, İsrail makamları dikkat çeken bir açıklama yaptı. Açıklamaya göre İsrail, Suveyda’dan 17 Dürzi gencine profesyonel yangın söndürme eğitimi vermeyi ve vilayete bir itfaiye aracı hediye etmeyi planlıyor.

Bu açıklama, sosyal medyada geniş yankı uyandırdı. Paylaşımların çoğunda, İsrail’in niyetlerine yönelik eleştiriler ve uyarılar öne çıktı. Sosyal medya kullanıcıları, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden bu yana İsrail’in 450 kilometrekareyi aşan Suriye toprağını işgal ettiğine (1967’den beri işgal altında tuttuğu Golan Tepeleri’ne ek olarak) ve Şam’dan ülkenin güney ve güneybatı sınırlarına uzanan bölgede güvenlik kontrolünü dayattığına dikkat çekti.

İsrail güçlerinin Suriye topraklarına ilk adım attığı günden bu yana bölgede gerilim yarattığı, toplumsal çatışmaları körüklemeye çalıştığı, hava saldırıları ve topçu bombardımanları düzenlediği, hatta Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı hedef aldığı belirtildi. Bu adımların, Şam yönetimine baskı kurmak ve onu güvenlik anlaşmalarına zorlamak amacı taşıdığı ifade edildi.

Gelen son bilgilere göre, Arap karşıtı söylemleri, aşırı sağcı tutumu ve ırkçı görüşleriyle bilinen İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir bakanlığına bağlı İtfaiye Kurumu’na Suveyda’ya bir itfaiye aracı gönderilmesi yönünde talimat verdi. Ben-Gvir bu adımı ‘üst düzey insani bir girişim’ olarak tanımladı. Ancak bölge kamuoyu, özellikle Araplarla ilgili politikaları göz önüne alındığında, Ben-Gvir’in bu girişiminin insani amaçlar taşıdığına pek ihtimal vermiyor. Bu nedenle söz konusu adımın gerçekten Suveyda’da çıkabilecek yangınlara destek olmayı mı hedeflediği, yoksa bölgede yeni fitneler ve çatışma alanları yaratmayı mı amaçladığı yönünde soru işaretleri doğmuş durumda.

cdft
İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir, 28 Ocak 2024 tarihinde Gazze Şeridi ve Batı Şeria'nın kuzeyinde yerleşim yerlerinin yeniden inşası için çağrıda bulunan bir konferansta konuşuyor. (Reuters)

Gelen bilgiler, söz konusu girişimin İsrail’in güney Suriye’deki nüfuzunu ‘insani yardım’ görünümü altında genişletmeyi hedefleyen daha kapsamlı bir planın parçası olabileceği yönünde. Bu çerçevede İsrail’in, Suriye toplumunda ayrışma yaratmak amacıyla Dürzi topluluğu ile ‘özel bağlara’ sahip olduğu iddiasını öne çıkardığı değerlendiriliyor.

Şarku’l Avsat’ın Yediot Aharonot’tan aktardığına göre Dürzi topluluğundan 17 genç, üç hafta sürecek yoğun bir itfaiyeci eğitimine tabi tutulacak. Programın ardından her bir katılımcı, tam teçhizatlı şekilde Suriye’ye dönecek. Ayrıca Suveyda’da yeni bir itfaiye istasyonu kurulacağı ve bölgeye bir itfaiye aracı gönderileceği bildirildi.

Haberde, Ben-Gvir’in “Suriye’deki itfaiye istasyonu acil durumlarda kurtarma kapasitesi sağlayacak” dediği aktarıldı. Haberin devamında, İsrail’in, güney Suriye’deki Dürzilerle ilişkisini ‘derin bir stratejik bağ’ olarak nitelendirdiği ve sınırın ötesinde yaşayan Dürzi aileleri de bu çerçevede değerlendirdiği ifade edildi.

Ben-Gvir’in ayrıca şu sözlerine yer verildi: “İsrail’deki Dürzi topluluğuyla ilişkileri güçlendirmeyi sürdüreceğiz. Bunu hem ulusal güvenlik kurumlarında Dürzi subayların üst görevlere getirilmesiyle hem de ihtiyaç duyulan her alanda destek ve yardım sağlayarak yapacağız.”

xsd
İşgal altındaki Golan Tepeleri'nden İsrail ile Suriye sınırında kaçakçılık faaliyetlerinin artması, bu bölgeyi ‘Ekim 2023'ten bu yana silah ve uyuşturucu kaçakçılığının aktif bir merkezi’ haline getirdi. (İsrail Ordusu)

Söz konusu haber, çarşamba günü ortaya çıkarılan Suriye kaynaklı silah kaçakçılığı ağına ilişkin polis tarafından yayımlanan yeni detaylarla aynı dönemde gündeme geldi. Tel Aviv tarafından ‘Dürzi ağı’ olarak adlandırılan yapılanmanın tüm üyelerinin (18 kişi) Dürzi kökenli olduğu açıklandı.

Ağda yer aldığı belirtilen bazı isimler kamuoyuyla paylaşıldı. Buna göre Şefa Amr kentinde yaşayan 49 yaşındaki Rami Ebu Şah, yapılanmanın lideri olarak gösteriliyor. Diğer üyeler arasında Suriye’nin Hadr köyünden Yaser Burcas (29), Revad el-Bassar (25) ve Selman Ebu Kays (51) bulunuyor.

İsrail tarafında gözaltına alınanlar arasında ise Rami Ebu Şah’ın yanı sıra Yarka köyünden Emir Selman (25) ve Munir Ebu Davud (26) yer alıyor. Ayrıca İsrail ordusuna mensup askerler arasında İyad Halebi (45), Emel Selim (26), Suheyl Meadi (21) ve Şefa Amr’dan Salih Hanayfis’in (23) tutuklandığı bildirildi. Kimliklerinin açıklanmasına izin verilmeyen sekiz kişinin daha gözaltında olduğu ifade edildi.

xsdf
Suriye'den İsrail'e silah kaçakçılığı… Tel Aviv, düzenli ve yedek askerler dahil olmak üzere beş kişinin olayla ilgisi olduğunu açıkladı. (Polis Sözcüsü)

İsrail basınında yer alan sızıntılara göre, silah kaçakçılığında kullanılan araçların orduya ait kamyon ve askeri taşıtlar olduğu iddia edildi. Silahları ülkeye getirenlerin ise Bedevi aşiretlerin saldırısı sırasında Suveyda’yı savunmak için Suriye’ye geçtiklerini öne süren İsrailli Dürziler olduğu belirtildi. Bu kişilerin bölgede çok büyük miktarda silah buldukları ve bunları son derece düşük fiyatlara satın aldıkları ifade edildi. Aktarılan bilgilere göre bir tabanca bin şekel (yaklaşık 300 dolar), bir makineli tüfek 3 bin şekel, bir RPG roketatar ise 4 bin şekele alınmış; bu silahların İsrail’de beş ila on katı fiyatlarla satıldığı kaydedildi. Ayrıca, Suveyda’ya gönderileceği duyurulan itfaiye aracına ilişkin haberin, silah ticareti skandalının üzerini örtmeye yönelik bir girişim olabileceği ihtimali de gündeme geldi.