İsrail ve Hamas Trump'ın başkanlık döneminin başlangıcını esir takası anlaşmasıyla karşıladı

Ateşkes anlaşmasının ilk aşaması pazar günü başlıyor. Netanyahu, anlaşmayı hayata geçirmeye odaklandığını açıklayarak tüm programlarını iptal etti.

 Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Belah'ta ateşkes anlaşmasını kutlayan Filistinliler (AP) İsrailli rehinelerin yakınları da Tel Aviv'de kutlama yapıyor (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Belah'ta ateşkes anlaşmasını kutlayan Filistinliler (AP) İsrailli rehinelerin yakınları da Tel Aviv'de kutlama yapıyor (Reuters)
TT

İsrail ve Hamas Trump'ın başkanlık döneminin başlangıcını esir takası anlaşmasıyla karşıladı

 Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Belah'ta ateşkes anlaşmasını kutlayan Filistinliler (AP) İsrailli rehinelerin yakınları da Tel Aviv'de kutlama yapıyor (Reuters)
Gazze Şeridi'ndeki Deyr el-Belah'ta ateşkes anlaşmasını kutlayan Filistinliler (AP) İsrailli rehinelerin yakınları da Tel Aviv'de kutlama yapıyor (Reuters)

ABD'nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın göreve başlamasına günler kala hem mevcut hem de yeni ABD yönetimlerinin baskılarının ardından ABD Başkanı Joe Biden ve Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdulrahman Al Sani dün yaptıkları açıklamalarda, Gazze Şeridi'nde İsrail ve Hamas arasında ilk aşaması pazar günü başlayacak bir ateşkes ve esir takası anlaşmasına varıldığını duyurdular.

Trump, dün sahibi olduğu sosyal medya platformu Truth Social üzerinden Hamas - İsrail ateşkesini duyurarak, bunun çatışan her iki taraf için de ‘bir hediye’ olduğunu söyledi. Trump, “Ortadoğu'daki rehineler için bir anlaşmamız var ve yakında serbest bırakılacaklar” ifadelerini kullandı.

Anlaşmanın duyurulması başta Gazze Şeridi olmak üzere Filistinlilerin yanı sıra İsrail'de de rehinelerin aileleri tarafından sevinçle karşılandı. Reuters'in kimliği açıklanmayan bir yetkiliye dayandırdığı haberine göre anlaşmanın, Ortadoğu'yu altüst eden 15 aylık savaşın sona ermesinin önünü açması bekleniyor.

Anlaşmanın ilk aşamasında rehinelerin serbest bırakılacağını açıklayan ABD Başkanı Biden, “Filistinliler Gazze'nin tüm bölgelerindeki evlerine geri dönebilecekler. Müzakereler devam ettiği sürece ateşkesin de devam edeceği yönünde bir anlaşmaya varıldı” ifadelerini kullandı.

Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, Doha'da Hamas ve İsrail heyetleriyle gerçekleştirdiği iki ayrı toplantının ardından düzenlediği basın toplantısında “Katar, Mısır ve ABD, Gazze konusunda bir anlaşmaya varıldığını duyurmaktan memnuniyet duyuyor” dedi. Anlaşmanın 19 Ocak Pazar gününden itibaren uygulanmaya başlayacağını duyuran Katarlı yetkili, anlaşmanın uygulanmasına yönelik adımlar konusunda İsrail ve Hamas ile çalışmaların devam ettiğini vurguladı.

Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani, açıklamasını şöyle sürdürdü:

“Anlaşmaya göre Hamas, Filistinli tutukluların serbest bırakılması karşılığında aralarında çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu 33 İsrailli rehineyi serbest bırakacak.”

Anlaşmanın 42 günlük ilk aşamasında İsrail'in geri çekilmesi, esirlerin, rehinelerin ve ölenlerin kalıntılarının takası, yerlerinden edilenlerin geri dönüşü ve insani yardımların Gazze Şeridi’ne girişinin yoğunlaştırılması öngörülüyor.

Öte yandan İsrail Başbakanı Binamin Netanyahu Tel Aviv'de, Gazze Şeridi'nde ateşkes ve esir takası için Hamas'la varılan anlaşmayı hayata geçirmeye odaklandığını açıklayarak tüm programlarını iptal etti.



Nevvaf Selam ve umut etme korkusu

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

Nevvaf Selam ve umut etme korkusu

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Husam İtani

Son yıllarda başlarına gelen pek çok felaket ve olumsuzluk nedeniyle pek çok Lübnanlı, yeni Cumhurbaşkanı Joseph Aoun ve Başbakan adayı Nevvaf Salam'a umut bağlamaktan korkuyor. Ardı arkası kesilmeyen şoklar, başarısızlıklar ve hayal kırıklıkları Lübnanlılara sadece beklentilerini düşürmeyi değil, aynı zamanda sadece yozlaşmış politikacılardan ve onların takipçilerinden değil, rüşvete, yalana, şiddete başvurmaya ve destekledikleri en dar görüşten bile farklı bakış açılarını anlayamamaya alışmış bir bütün olarak Lübnan halkından da bir şey beklenemeyeceğini düşünen bir tür “sinizm” öğretti.

Lübnanlıları bu noktaya getiren uzun bir yolculuktu. İçeride dış dayatmalara boyun eğme ve modern bir devletin toplumsal ve siyasal temelini oluşturacak ulusal mutabakatların oluşturulamaması, Lübnan'ın çöküşüne zemin hazırlayan ve sonrasında onu körükleyen, onu yıllarca tam bir çözümsüzlük içine sokan özellikler arasında yer alıyor. 2019 ve 2020'de yaşanan ekonomik çöküş ve Beyrut Limanı patlaması gibi iki büyük deprem, iktidarı elinde tutanların pozisyonlarını değiştirmede, Lübnan şehirlerinin meydanlarında asgari düzeyde de olsa reform ve adalet talebiyle gösteri yapan milyonlarca insanın taleplerine karşılık vermelerini sağlamada başarısız oldu. Lübnan'a amonyum nitratı sokan veya buna göz yuman faillerin soruşturulması talebi, bu felaketler dizisinin ardından korunan kırılgan güvenlik ve istikrarı bozmaya yönelik bir tehdit olduğu bahanesine dönüştü.

Selam bugün, iç savaşı sona erdiren ve pek çok maddesi uygulanmayan, ruhuna uygun hareket edilmeyen “Taif Anlaşması” temelinde Lübnan'ı Lübnanlılara iade etmek için büyüklük, sabır ve vizyondan yoksun olmayan bir söylem benimsiyor. Başbakan adayı, Lübnanlılar arasında varılan, ülkelerinin geleceğine doğru ilerlerken onunla en uygun gördükleri yöntem üzerinde anlaştıkları son yazılı mutabakat olduğundan, büyük olasılıkla Taif Anlaşması’nı bir sonraki aşamanın rehberi konumuna yerleştirdi. Nitekim hiçbir önemli siyasi grup anlaşmayı açıkça reddettiğini veya anlaşmadan çekildiğini açıklamadı. Ama Taif'e yönelik çeşitli itirazlar var. Birincisi, eskimiş, çağdışı kalmış ve artık var olmayan bir dünyaya ait olduğudur. Bir diğeri, 1989 sonbaharında varılan anlaşmanın öngörüldüğü şekilde uygulanmasına imkân verecek Arap veya uluslararası herhangi bir garantinin şu anda mevcut olmadığıdır.

Suç ortamında hiç kimsenin masum olduğunu iddia etme hakkı yoktur. Burada ganimet kamu malıydı. Ardından Lübnan'ın yolsuz politikacılarının iştahı özel sektörü de kapsayacak şekilde genişleyip, neredeyse yok olan orta sınıfın temellerini de havaya uçurdu

Lübnan siyasi sınıfı ile ilgili bir uluslararası insan hakları raporunun tanımladığı gibi “kötü gruplar”, “her krizi fırsata çevirmeyi” başardılar. Ülkenin tüm kaynakları üzerindeki kontrollerini sıkılaştırdılar. Umut verici bir projesi ve hatta ticari yatırım yapma niyetinde olan hiç kimsenin, bir tarafa veya diğerine belirli bir haraç ödemeden aşamayacağı çete şeklinde tekellerden “karteller” oluşturdular. Bu uygulama, ekonomik büyümenin ve genç nesillerin iş hayatına katılımının pencerelerini kapatırken, siyasi ve ekonomik yolsuzluk arasındaki derin örtüşmenin sürmesine de neden oldu. Suikastlar, bombalı saldırılar, mezhepsel şiddet ve bunlarla tehdit etme, Lübnan siyasal yaşamı denen kan ve pişmanlık törenlerinde bütün “şerefli” mezheplerin ve onları temsil eden tarafların söyleminden eksik değildi.

Bu suç ortamında hiç kimsenin masum olduğunu iddia etme hakkı yoktur. Burada ganimet kamu malıydı. Ardından Lübnan'ın yolsuz politikacılarının iştahı özel sektörü de kapsayacak şekilde genişleyip, neredeyse yok olan orta sınıfın temellerini havaya uçurdu.

Lübnan halkının umut etmekten korkmasını anlayabilmek için bu bilinen gerçeklere dönmek gerekiyor. Lübnanlılar tünelin sonunda gördükleri ışığın aslında karşı yönden gelen ve sağlam kalmış kemiklerini de ezip geçecek bir trenin ışığı olduğunu görmekten korkuyorlar. Yukarıdakiler göz önüne alındığında yapılabilecek en basit şey, “hepsi yozlaşmış” ve “hepsi birbirine benziyor”, “kader ve yargının elinin uzanmadığı, örgütlü ve genel yağma devletinde ganimetleri paylaşmakta anlaşmışlar” gibi kolay genellemelere güvenmektir.

Kolay genellemeleri bir kalkan olarak kullanmak- ve sevilen lideri, küçük parti üyelerinin ve takipçilerinin geleneği olduğu üzere, bu yolsuzluk suçundan muaf tutmak- 2015 yılında toplanmayan çöpler skandalı nedeniyle patlak veren protesto gösterileri gibi ister sokak ister seçim yoluyla, değişim girişimlerinin tekrar tekrar başarısızlığa uğramasının yol açtığı travmadan psikolojik olarak korunmanın en garantili yoluydu.

2019'daki Ekim Devrimi gösterileri sırasında Nevvaf Selam'ın adının anılmasının bile halüsinasyon görme, gerçeklikten sapma, yanılsamalara ve ulaşılamaz umutlara kapılma suçlamalarına maruz kalınmasına neden olduğu bir sır değil.

Bu nedenle, pek çok Lübnanlı, Joseph Avn-Nevvaf Selam tecrübesinin yolsuzluk, öldürme ve yağma, kanunların kötüye kullanılması, ülkedeki kamu yönetiminin, sosyal ve kültürel hayatın tahrip edilmesi ahtapotunu kuşatmakta başarılı olması konusunda ihtiyatlı olmaktan çekinmiyor. Engellerin yüksekliği bulutlara varıyor ama denildiği gibi umut bir eylemdir.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.