Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladık

Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Irak’ın Suriye'de siyasi sürecin başlamasını beklediğini ve DEAŞ'la ilgili endişeleri olduğunu söyledi

TT

Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladık

Irak Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat’a konuştu: Tahran'a silahlı gruplar meselesinin bir iç mesele olduğunu vurguladık

Irak Başbakan Yardımcısı ve Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, 15 Ocak 2025 tarihinde İsrail ile Hamas Hareketi arasında ateşkes anlaşmasına varıldığının duyurulmasından bir saat sonra İngiltere'nin başkenti Londra'da kaldığı konutta verdiği röportajda 2024 yılında ülkesi için geçen her gece “Bağdat'ı ateşten nasıl koruyacağız?” cümlesini kurduğunu söyledi. 

Irak'ın savaşı atlattığını, ancak halen bir kıvılcımın çakılması riskiyle karşı karşıya olduğunu belirten Bakan Hüseyin, “Dünya artık bize daha farklı bakıyor” ifadelerini kullandı. Ancak Iraklıların silahlı gruplarla ilgili kendi sorunları olduğunu belirten Iraklı Bakan, İran kendileriyle aynı fikirde olmasa da yahut ABD’de Bağdat’a ve Tahran'a dost olmayan bir başkan göreve gelse bile bunları başka kimsenin çözemeyeceğini vurguladı.

 Gazze Şeridi’nde ateşkes için varılan anlaşmanın şartlarına ilişkin haberler gelmeye devam ederken Fuad Hüseyin, “Bu noktaya nasıl geldik? Çok gecikmiş, muazzam kanlı bir maliyetle ve iyimserliğini gizlemeden” diye ekledi. Iraklı Bakan, 2023 ekiminde ‘Irak kehaneti’ olarak tanımladığı; her savaşın başka bir savaşı doğuracağı ve daha fazlasının olacağı teorisini yineledi.

Lübnan'ın yeni bir döneme girdiği ve Suriye'nin Beşşar Esed sonrası bir geçiş aşaması yaşadığı şu günlerde Bağdat, Bakan Hüseyin dışında bir çok kişinin resmi pozisyonlarda ifade edilenin ötesinde siyasi bir yüke sahip olduğu şeklinde yorumlanan geniş kapsamlı bir anlaşma ile Londra'da ağırlığını ortaya koyuyor. Bakan Hüseyin “Evet, tarihi bir anlaşma, ama Trump'ın göreve gelişini beklentisiyle yapılmış bir anlaşma değil” diye ekledi.

İngiltere ve Irak

Bağdat, 15 Ocak'ta İngiltere’nin 12,3 milyar sterlinlik yatırımlar planladığını duyurdu. Bağdat ile Londra arasında Bakan Hüseyin'in ‘iki ülke arasındaki ilişkilerin köklü geçmişini’ yansıttığını söylediği eşi ve benzeri görülmemiş bir anlaşma yapıldı.

İki ülke arasında bir savunma anlaşması var. Ortak açıklamada bunun ‘gelecekteki bir güvenlik anlaşmasının önünü açtığı’ belirtiliyor. Fuad Hüseyin, “DEAŞ'la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) ile toplu anlaşmalar yapmak yerine, birçok ülkeyle ayrı güvenlik anlaşmaları yapmayı önerdik. Fransa ve Almanya ile görüşmelere başladık ve şimdi de İngiltere ile güvenlik alanında nasıl anlaşacağımıza dair mutabakatlara vardık” ifadelerini kullandı.

Irak'ta iki farklı İngiliz birliğini konuşlu olduğunu söyleyen Bakan Hüseyin, “Bunlardan biri DMUK içerisinde görev yapıyor, diğeri ise NATO bünyesinde. Dolayısıyla bu durumla güvenlik ve askeri açıdan nasıl başa çıkılacağı konusunda bir tartışma yapmamız gerekiyor” dedi.

xascdfrgt
Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, İngiltere ile yapılan anlaşmanın Trump için ‘bir hazırlık olmadığını’ söyledi (Şarku’l Avsat)

Bakan Hüseyin'e bu sözlerin birçok kişinin Irak'ın yaptırımların ya da saldırıların hedefinde olabileceğini ve Londra'da ortaya koyulan kayda değer ağırlığın gelecek rüzgarlar için önleyici bir hareket olarak görülebileceğini söyledikleri Ortadoğu'da belirleyici bir anla ilgili olarak ne anlama geldiğini sorduk.

Bakan Hüseyin, bu soruyu şöyle yanıtladı:

“Amaç Başkan Trump Beyaz Saray'a gelmeden önce bir şeyler ayarlamak değil. Görüşülen her şey Irak politikası, Irak'ın durumu ve Irak ile etkileşim içinde olan ülkeler arasındaki ikili ilişkilerle bağlantılı.”

Bakan Hüseyin, Londra'ya New York'tan geldi. Irak, New York'ta Fuad Hüseyin’in Küresel Güney Grubu olarak adlandırdığı G77+Çin dönem başkanlığını üstlendi.

Irak Dışişleri Bakanı, şunları söyledi:

“Küresel Güney'i temsil eden en büyük blok olan Birleşmiş Milletler (BM) çerçevesinde Irak'ın bir grup ülkeye liderlik etmesinden bahsediyoruz. Bu liderlik, dünyada barış ve güvenliği teşvik etmek için Kuzey ülkeleriyle seçkin diplomatik ilişkilerin yolunu açıyor. Bu da Irak'ın bölgesel ve uluslararası konumunun yanında başta ABD olmak üzere diğer ülkelerle olan ilişkilerini güçlendiriyor.”

Irak’ın G77+Çin dönem başkanlığını üstlenmesini savaşın ‘ertesi gününde’ Irak için önemli olacağını düşünen Fuad Hüseyin’e göre bu ‘dünyanın Bağdat'a verdiği değeri’ yansıtıyor.

Trump’ın dönüşü

Bugün Irak'ta Trump'ın dönüşünden başka bir şey konuşulmuyor. Bu eski bağlam şimdi kutuplaştırıcı ve siyasi olarak duygusal bir hal almış durumda. Trump’ın ilk başkanlığı döneminin anıları üzerinden bir Irak-İran çatışması yaşanıyor. Bakan Hüseyin, coğrafyanın ve siyasetin kaderini anlamaya çağırıyor.

ABD Başkanı Donald Trump’ın demokratik bir süreçte Amerikan halkı tarafından seçildiğini ve kendisine saygı duyduklarını belirten Bakan Hüseyin, ABD'nin İran'a yönelik politikasıyla ilgili olarak şunları söyledi:

“Bu politika, iki taraf arasındaki gerilimin gölgesinde, tüm bölgeyi etkiliyor. Irak, İran'ın komşusu olması ve İran'la tarihi, coğrafi, kültürel ve ekonomik ilişkilerinin yanı sıra geçmişte ve günümüzde terörle mücadele kapsamında yaptıkları anlaşmalar çerçevesinde yardımcı olan Amerikalılarla güçlü ilişkilere sahip olması nedeniyle bu nüfuzun merkezinde yer alıyor.”

İki taraf arasındaki ilişkilerin diyaloğa dayalı olmasını ve belirli çözümlere ulaşılmasını uman Bakan Hüseyin, bununla birlikte, Irak toplumundaki siyasi tartışmaların çatışmanın tarafları arasındaki denge konusunu ele almaya başlaması ve bunun geçmişte kolay olmayan adımlar açısından ne gerektirdiği konusunda rahatlamış olmasına rağmen, gerginliklerin devam edeceğinden endişe ediyor.

Irak’ın bu hassas tartışmaya nasıl dahil olduğunu anlatan Bakan Hüseyin, “İçeriyi tehlikede olduğumuza ikna etmek için yoğun bir medya kampanyası yürüttük. Eğer içeridekileri ikna edemezseniz, dışarıdakileri de ikna edemezsiniz. Kolay olmasa da bu mesajı iletmeyi başardık. Başlangıçta bazı insanlar bu konularda yeterli anlayışa sahip değildi, ama Irak'ın tehlikede olduğu ve savaştan uzak durulması gerektiği konusunda herkesi uyarmayı başardık” şeklinde konuştu.

Irak'ın zor yemeği

Irak bu karmaşık yemek tarifini nasıl buldu? Bu konunun hassasiyetine rağmen Fuad Hüseyin, “Iraklılar bunu açıkça tartışıyorlar. Devletin kontrolü dışındaki silahlı gruplarla mücadele etmek için kendi yollarını düşünüyorlar ve Necef'teki dini otoritenin istekleri doğrultusunda silahların kontrol altına alınması gerektiğini ilan ettiler” diye konuştu.

Iraklı Bakan sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bir devlet mi inşa edeceğiz yoksa belirli bölgelerde savaşa devam mı edeceğiz? Bir devlet, devlet ve onu zayıflatan başka herhangi bir şeyin birleşimi olamaz. Dolayısıyla, temeli başka hiçbir tarafın şiddet ya da savaş durumunu dayatamayacağı iç uzlaşılara ihtiyacımız var. Bu mümkün değil. Bunu bu olaylardan önce de tartışmıştık.”

Bakanın söyledikleri, Aksa Tufanı Operasyonu’ndan önce de masadaydı. Uluslararası taraflar Irak tartışmasının açılmamış uçlarını arıyor.

Birçok gözlemcinin de bunu söylediğini ifade eden Fuad Hüseyin, “Ancak Irak toplumunda, siyasi çevrelerde ve liderler arasında ciddi bir tartışma olduğunu görüyorum. Biz bu süreci başlattık ve sonuca ulaşmak için belli bir süreye ihtiyacımız var. Belli mekanizmalara bağlı olduğumuz ortada. Silahlı grupların yasal olarak ordunun bir parçası olan Halk Seferberlik Güçleri'nin (Haşdi Şabi) çatısı altına girmesi gibi farklı tezler var” ifadelerini kullandı.

Siyasi çevrelerde, 2023 ekiminden bu yana ‘Gazze'deki direnişe destek’ olarak tanımlanan eylemlerle yüzlerce silahlı saldırıya karışan Nuceba Hareketi, Hizbullah Tugayı ve Seyyid eş-Şuheda Tugayı’ndan oluşan ‘meydanların birliği’ grupları için de aynı durumun söz konusu olabileceği konuşuluyor.

Irak, silahlı gruplar meselesini çözüme kavuşturmak için belirli mekanizmalara bağlı kalmaya devam ederken taraflardan birinin şiddet uygulamasının yeri yok.

Irak'taki tartışmanın daha fazla zamana ihtiyacı var, ancak bugünlerde çok konuşulan tehditler Bağdat'ın bu ihtiyacına uymayabilir. Bakan Hüseyin geçtiğimiz kasım ayında ülkesinin bazıları İsrail'den olmak üzere açık tehditler aldığını söylemişti. Peki, şimdi ne olacak?

Iraklı Bakan, şöyle devam etti:

“Evet, tehdit hala var ve ben yüksek ya da düşük bir orandan bahsetmiyorum. Tehdit tehdittir. Ancak dış baskıyla ilgisi olmayan, Irak'ın sonuca ulaşma ihtiyacıyla ilgili iç tartışmalardan bahsediyorum.”

Bakan Hüseyin, Dini Lideri Ali Hamaney'in ABD güçlerinin Irak'ta işgalci olduğunu ve silahlı grupların bu güçlere ciddi bir şekilde karşı koyması gerektiğini açıkladığı İran hakkında ise şunları söyledi:

“(8 Ocak'ta) Başbakan’la (Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani) Tahran'daydım. Birçok ülkenin Irak'ın iç durumu hakkında görüş bildirdiğini söyledik. Ancak bizim meselelerimiz Iraklıların yegane meselesi olmaya devam ediyor. Bu herkes için geçerli. İran'ın bazı konularda medyada yer alan görüşlerinin bizim vizyonumuza aykırı olduğu açık. Ama nihayetinde nihai karar Iraklıların olmalı.”

‘Kararın tamamen Irak'a ait olması gerektiği’ hipotezini Bağdat'ın savaştan sağ çıkmasına dayandıran Fuat Hüseyin, “Hükümet iç ve dış koşullar nedeniyle çok zor günler geçirdi, ancak başarılı oldu” dedi. Iraklı Bakan, binlerce kişinin öldürülmesi ve yerinden edilmesinin ardından Gazze'de çatışmalar durduğuna göre gerçekten bir ateşkese ulaşıldı mı? sorusuna  “Gerilim hala devam ediyor” yanıtı verdi.

Fuad Hüseyin, devamında ise şunları söyledi:

“2024 bizim için çok zor bir yıldı. Çünkü karşımızda güç merkezleri ve güçlü ilişkilerimizin olmadığı ülkeler vardı. Irak şu an ateşin halen yanmaya devam ettiği bir bölgede. Geriye şu soru kalıyor: Kendinizi bu yangından nasıl koruyacaksınız? Irak'ı savaş ve çatışmalardan uzak bir istikrar ortamında tutmak için geçen yıl gösterdiğimiz çabayı önümüzdeki dönemde iki katına çıkaracağız.”

Artık Esed'siz bir Suriye var

Suriye halkının hissettiklerini Iraklılardan daha iyi kimse anlayamaz. Bakan Hüseyin'e göre Iraklılar, diktatörlüğün ve onlarca yıldır mücadele ettikleri Baas Partisi’nin ne anlama geldiğini çok iyi biliyorlar.

Iraklı Bakan, Beşşar Esed rejiminin düşüşünü ‘rejimin ve ordunun çöküşünün yanı sıra zulmün, adaletsizliğin ve dünyadan tecrit edilmenin acısını tatmış olan Suriye halkı da dahil olmak üzere birçok faktörün doğal sonucu’ olarak tanımadı.

Dolayısıyla Suriye'deki değişimin, tüm kesimleriyle Suriye halkının ve kimi liberal, kimi dindar, kimi milliyetçi farklı siyasi partilerin ortak mücadelesi ve eylemi sayesinde gerçekleştiğini ifade eden Fuad Hüseyin, “Irak'ta olduğu gibi dış müdahale olmasaydı, değişim mümkün olmazdı. Şimdi birçok siyasi partinin taleplerinden biri olan özgürlük ve insan haklarının, kadınların ve azınlıkların korunması için verilen bu ortak mücadelenin sonucu beklenmeli” şeklinde konuştu.

Ancak Bağdat'ın yeni Suriye yönetimiyle etkileşimini gözlemleyenler bir suskunluk kokusu alırken, içerideki tutumlara da şüpheyle yaklaşıyorlar. Bakan Hüseyin’e göre Bağdat ise Suriye'de siyasi sürecin nasıl başlayacağını görmeyi bekliyor.

xscdvfgt
Riyad'daki Suriye toplantısına katılan çeşitli ülkelerin dışişleri bakanları ve uluslararası kurumların temsilcilerinin toplu fotoğrafı (SPA)

Şam'da şu an olumlu konuşan ve iyi niyetli olduğunu gösteren bir yönetimin olduğunu belirten Iraklı Bakan, “Ancak yönetimi istikrara kavuşturmak için birtakım araçlara ihtiyacımız var. Suriye, harap olmuş durumda ve yeniden inşası için ortak hareket edilmesi ve uluslararası toplumun desteği gerekiyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu yüzden Bağdat’ın endişelerini giderecek bazı soruların cevaplarına ihtiyaç duyduğunu söyleyen Bakan Hüseyin, “Suriye'de gerçek bir çözümün başlangıcı olması gereken bir ulusal diyalog konferansından bahsediliyor, ama bu konferansın üyelerini kim seçecek? Konferansı kim denetleyecek? Konferansın gündemindeki konular neler? Konferansın amacı ne? Çeşitli taraflar ve Suriye’deki halk kesimlerinin temsilcileri arasında tartışmak mı yoksa uzlaşmaya varmaya çalışmak mı? Tüm bu soruları Riyad'daki Suriye toplantısında Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarına da sorduk. Yanıt almayı umuyoruz” diyerek Bağdat’ın bu çok sayıda ve ağır görünen sorularını sıraladı.

Hiç kimse Suriye halkının hissettiklerini Baas Partisi diktatörlüğünü çok iyi bilen Iraklılardan daha iyi anlayamaz.

Iraklıların Suriye'deki durumdan endişe duymadıkları yönündeki görüşü reddeden Fuad Hüseyin, “Suriye ordusu çöktüğünde DEAŞ yeni mevziler elde etti. Yeni silahlar edindikçe üyelerinin sayısı arttı. Bazı örgüt liderleri yurt dışından dönerek DEAŞ saflarına yeniden katıldı. DEAŞ tehdidi sınırlarımıza bu kadar yakınken nasıl endişe duymayız? Bugün terörizmin geri dönme ihtimali Suriye'nin komşuları Irak, Ürdün ve Lübnan için de bir tehdit oluşturuyor” ifadelerini kullandı.

Bu yüzden Irak’ın Suriye ile yakından ilgilendiğini belirten Hüseyin, “Çünkü Irak, Baas Partisi'nin ne olduğunu ve onun çöküşüne eşlik eden dönüşümleri biliyor” dedi.

Suriye'deki durumu anladıklarını, ancak değişim konusunda deneyime sahip olduklarını söyleyen Iraklı Bakan, “Eğer Suriye tarafıyla bir görüşme yapılacaksa, biz diğer ülkelerin Suriye tarafıyla yaptığı görüşmelerden farklı bir temelden yola çıkıyoruz. Bizim tek istediğimiz Suriye halkının iyiliği. Biz istikrar istiyoruz. Suriye'nin istikrarı Irak'ın da istikrarı demektir” şeklinde konuştu.

Irak'ın tüm bu soruları kime yönelttiğiyle ilgili soruya Iraklı Bakan Bağdat'ın Şam'la temas halinde olduğunu ve bu soruları Şam'daki yeni yönetime ve Devlet Başkanı yetkililerini kulanan Ahmed eş-Şera'ya sorduğunu belirterek “Riyad'daki Suriye toplantısındayken Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani de oradaydı. Arap ülkelerinin dışişleri bakanlarıyla yapılan koyu sohbette olumlu konuşmalar oldu” diye ekledi.

Kürtlerle bağlantı kurulması ya da kesilmesi

Bağdat suskunluğunu sürdürüse de Irak ve Suriye'nin her iki yakasındaki Kürtler, kesişme noktaları olmayan ortak bir kaygıya sahipler. Erbil, Kürdistan Demokrat Partisi (KDP) Başkanı Mesud Barzani ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi arasındaki görüşmeden sonra netleşen arabuluculuk rolüne benzer aktif bir varlık göstermeye istekli görünüyor.

Bağdat’taki hükümetin Suriye'deki istikrarın sadece Şam için geçerli olduğunu düşünmediğini aksine Suriye’deki tüm kesimleri kapsamasını istediğini ifade eden Iraklı Bakan, “Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nden (IKBY) Kürt liderler milliyetçilikleri sayesinde Bağdat'ta önemli bir role ve diğer bölgelerde, özellikle de Suriye'de nüfuza sahipler” şeklinde konuştu.

Öncelikle Suriye içinde Kürt-Kürt diyaloğundan ve Kürtlerin gelecekteki statüsüyle ilgilenen IKBY liderleriyle yapılan diyalogdan bahseden Bakan Hüseyin, “2019 yılından bu yana IKBY’de ikamet eden çeyrek milyon Suriyeli mülteci toplumda etkili bir gerçeklik oluşturuyor” dedi.

Fuad Hüseyin, açıklamalarını şöyle sürdürdü:

“Halep'te, sahillerde, Doğu Akdeniz'deki diğer bölgelerde ya da Suriye'nin güneyinde istikrar yokken Şam'da istikrar olamaz. Şimdi Irak'ın iç kesimleri ile Suriye'nin iç kesimleri arasında bir etkileşim durumu yaratılmalı.”

Irak gibi bir ülkenin ‘karmaşık siyasi görevlerini’ özetleyen Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin, “Savaş riskiyle ilgili olarak, iç durumu çevredeki dönüşümlerle dengelemekten daha karmaşık bir görev daha yok. ABD, Batılı ülkeler, Rusya, Körfez ülkeleri ve İran ile ilişkilere sahibiz. Irak'ın gerçeği bu. Herkesin çelişkileri ve çatışmaları dengeyi korumak için hassas siyasi eylemlerde bulunmasını gerektirir” ifadelerini kullandı.



Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
TT

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Mustafa Rüstem

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni görsel kimliğinin lansmanı sırasında Şam sokaklarında dolaşan lüks araç konvoyu bir kutlama vesilesi gibi görünüyordu. Ancak bu aynı zamanda, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra tüm personel ve memurlarının terhis edilmesinin ardından iç güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılmasına, yerlerine yeni birliklerin getirilmesine yönelik çabaların da olduğunu gösterdi.

Bu sahnelere rağmen, gözlemciler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın kimlik lansmanı ile Türkiye'de yeni güvenlik ve polis araçlarından oluşan bir filonun sergilenmesiyle aynı zamana denk gelen Suriye’deki modern araç geçit töreni arasındaki bağlantıyı sorguluyorlar. Bu olayların zamanlaması arasında bir bağlantı olup olmadığı, Türkiye’ye bağlılık konusunda gizli mesaj taşıyıp taşımadığını, yahut zamanlamanın sadece bir tesadüf olup olmadığını sorguluyorlar.

Çelişkili duygular

Şam’daki bu sahne, çelişkili görüşlere yol açtı. Bazı Suriyeliler, bunu kuşatma ve yoksulluktan bitkin ve yorgun düşmüş bir halk için hiçbir işe yaramayan, sadece görsel bir “dekor” için yapılmış bir harcama olarak gördü. Ancak bazıları da, bu araçları bir ilerleme tezahürü, özellikle güvenlik ve istihbarat servislerinin tekelinde olan Station Wagon Peugeot araçlar gibi Esad döneminin eski, harap arabalarının yerini alan hoş bir değişiklik olarak gördü. Zira bu araçlar, onlarca yıl boyunca Suriyelilerin hafızasına baskının ve demir yumruk yönetiminin araçları olarak kazındılar.

dfrgt
Trafik Dairesi'nin modernize edilmiş araçları ve motosikletleri, daha gelişmiş bir profesyonel varlığı yansıtıyor (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Şam Valisi Mahir Mervan İdlibi ise etkinlik sırasında düzenlediği basın toplantısında, İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimliğinin yalnızca bir formalite değil, geleceğe yönelik yeni bir vizyon olduğunu belirtti. Bu arada, İçişleri Bakanlığı Sözcüsü, bir aracın hangi makama ait olduğunun belirlenmesi de dahil olmak üzere bu kimliğin faydalarını sıraladı.

Yeniden yapılandırma ve rütbeler

Bu arada, İçişleri Bakanı Enes el-Hattab'ın mart ayında göreve başlamasından bu yana Suriye hükümeti tarafından bir dizi atama ve kararı içeren yeni bir yeniden yapılandırmanın hayata geçirildiği konuşuluyor. Bunlar arasında, polis, göç, pasaport ve nüfus müdürlüğü gibi birçok alanı denetlemek üzere farklı rütbelerden altı bakan yardımcısının atanması da yer alıyor. Bu atamaların ardından, halen hükümetin kontrolü dışında olan Haseke ve Rakka hariç olmak üzere, tüm illerdeki iç güvenlik müdürlüklerine 12 müdür atanması kararı alındı.

Aynı zamanda, bakanlıkta görev yapan bazı din adımlarına yaş ve görev yerlerine göre askeri rütbeler verileceğine dair bilgiler de dolaşıyor. Yerel medya kuruluşları, bu din adamlarının sayısının 70'e ulaştığını bildirdi. Yerel haber sitesi “Hashtag”, bazılarının ortaokul diplomasına bile sahip olmadığını, ayrıca şube ve üst düzey daire başkanlarına albay rütbesi verildiğini aktardı.

fbg
Yeni araçlar, karayollarının düzenlenmesine katkıda bulunan ileri teknolojilerle donatılmış (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Güvenlikle ilgili gözlemcilere göre, özellikle din adamlarının artan nüfuzu ve üst düzey görevlere atanmaları göz önüne alındığında, rütbe almaya hak kazanan din adamları arasında, İçişleri Bakanlığı'nın iç güvenlik, polis, kapsamlı bir eğitim, yıllar içinde edinilmiş bir deneyim ve bilgi gerektiren suç soruşturmaları gibi uzmanlık alanıyla çelişen, Şeriat hukuku diplomasına sahip olanlar da bulunuyor.

Bu haberler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın devrik rejim döneminde görev yapmış binlerce suç ve güvenlik uzmanını görevinden almasının ortasında geldi. Yeni yönetim, tüm güvenlik kurumlarını, orduyu ve siyasi partileri lağvederken, Savunma ve İçişleri Bakanlıkları hâlâ rejimin 8 Aralık 2024'teki çöküşünün ardından yaşanan büyük kayıpların yaralarını sarmaya çalışıyor. Ortaya çıkan kaos ve güvenlik zafiyeti, Suriye devriminin “savaşçılara ve cihatçılara” güvenerek ülke genelinde güvenliği ve emniyeti yeniden tesis etmek için acil çözümler aramasını gerektiriyor.

Fahri rütbeler

Bu haberler ışığında, askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı Albay Muhsin Hamdan, “Cumhurbaşkanı, Ordu ve Silahlı Kuvvetler Komutanı adına bir kararname yayınlanmadıkça askeri rütbelerin verilmesiyle ilgili tüm söylemlerin asılsız olduğunu ve hiçbir dayanağı olmadığını” kesin bir dille belirtti. Kişinin takdiri hak eden seçkin bir kahramanlık eylemi gerçekleştirmesi halinde fahri askeri rütbenin kararnameyle verilebileceğini, ancak bunun “fahri rütbe” olarak kalacağını ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı röportaja göre  Hamdan, “Din adamlarına verildiği iddia edilen rütbeler hakkındaki araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda, bu bilginin yanlış ve hiçbir dayanağı olmadığı ortaya çıktı. Mevcut bilgilere göre, bir çalışma devam ediyor ve konu yıl sonuna kadar incelenecek ve bu noktada, Esed rejiminden ayrılık sırasında sahip olunan rütbe ve hizmet yılı esas alınarak uygun işlem yapılacak.”

Askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı, askeri rütbelerin askeri okullara katılım sistemi kapsamında nasıl verildiğini de açıkladı. Bir subay, üç yıllık bir eğitimden geçtikten sonra tüm sınavları başarıyla geçmesinin ardından, (deneme süresinde olan) teğmen rütbesiyle mezun olur. Deneme süresi iki yıl sürmektedir ve sonunda terfi eder ve rütbesi onaylanır. Akademik eğitim ve öğretim görenler beş yıllık bir eğitimden geçerler ve eğitim süresince yapılan bütün sınav ve çalışmaları başarıyla tamamlamaları halinde üsteğmen rütbesini alırlar.

sdfrgt
Şam'da İçişleri Bakanlığı araçlarının görsel kimliğinin sergilenmesi geniş çaplı etkileşimlere yol açtı (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

“Her rütbe ile bir sonraki rütbe arasında, subayın onaylı bir derecelendirme ölçeğine göre (iyi ve üzeri) dört yıllık bir değerlendirme süreci vardır. Askeri kurumdaki terfi sistemi ve tüm terfiler, aynı zamanda cumhurbaşkanı olan başkomutan tarafından imzalanan özel bir kararname ile düzenlenir” dedi.

Albay Hamdan, yapılan açıklamalarda tüm Esed ordusundan ayrılan subayların göreve iade edilmesi yönünde bir niyet görülse de, bu sayının Savunma ve İçişleri Bakanlıkları için hâlâ düşük olduğunu düşünüyor. Ona göre bakanlıklar bu sayının birkaç katına ihtiyaç duyuyorlar. Bu açığı kapatmak için de kısa süreli kurslar düzenlenmesinin ve mezunlar verilmesinin veya bazı din adamlarına rütbe verilmesinin mümkün olabileceğini, ancak bu sonuncusunun nihayetinde “yanlış bir prosedür” olduğunu ifade etti.

Yetkinlikler ve cihatçılar

Bu arada, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, “Suriye'deki güvenlik yönetiminin, çoğu yeterli deneyime sahip olmayan, yalnızca ilkokul veya ortaokul mezunu olan din adamları tarafından yönetildiğine” inanıyor.

 “Gözlemciler, güvenlik teşkilatlarının Genel Güvenlik adı altında tek bir kurumda birleştirilmesinin ardından yeni yapının olumlu yönleri olduğunu düşünüyor. Daha önce, teşkilatlar çok sayıdaydı ve güvenlik, askeri güvenlik, devlet güvenliği ve siyasi güvenlik gibi farklı uzmanlıklara sahipti. Her birinin tüm şehirlerde şubeleri vardı ve bunlar birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmıyordu, bürokrasi ile doğrudan cumhurbaşkanlığına bağlı üst düzey yönetimler bunlarda etkili olabiliyordu” diyor.

Yeni makamlar, Aralık 2024'te Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın Esed ordusunu feshetmesinin ardından, yeni Suriye ordusunun kurulması kapsamında Savunma Bakanlığı'na yeni katılan örgüt liderlerine yüksek askeri rütbeler verdi. Bunlar arasında tümgeneral, tuğgeneral ve albay rütbeleri verilen yabancı cihatçılar da vardı.

Esed döneminde Suriye devriminin patlak vermesiyle düzenli kuvvetlerden ayrılan subaylar, terfi ve atama listelerinin gözden geçirilmesini talep etmişlerdi, çünkü listede yer alan isimlerin çoğu sivildi. Askeri kurum içindeki bu atamalar ve kararlar, özellikle uzmanlar başta olmak üzere ulusal yetkinlikleri dikkate almıyor ve sadakati ön planda tutuyor.


‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
TT

‘Sessiz göç’ yolculukları Gazzelileri kurtuluş ve ‘Avrupa’nın ihtişamı’ umuduyla cezbediyor

Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)
Gazze'nin Tel el-Heva mahallesindeki iki Filistinli çocuk, hasar görmüş bir arabada oynuyor. (AFP)

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşayan Cenin, aylardır sosyal medyada yayımlanan bir sponsorlu ilan aracılığıyla yurtdışına göç etme fırsatını sunan kişilerle temas halindeydi. İlan, Gazze’deki kanlı savaş ortamını fırsata çevirerek hedefi ‘Avrupa’ olarak belirledi ve böylece ilgiyi artırmayı amaçladı.

Facebook üzerinden yayımlanan ve Gazze’de ilk kez duyulan ‘Avrupa’nın İhtişamı’ adlı kuruluşun sponsor olduğu bu ilan, güvenilirliği konusunda birçok soru işaretine yol açtı. Buna rağmen bazı kişiler, iki yıldır devam eden bombardıman ve yıkım ortamından uzak, farklı bir yaşam umuduyla, ilanda yer alan WhatsApp numarası üzerinden iletişime geçmekten çekinmedi.

Gizlilik içinde gerçekleştirilen yolculuk

Gazze’den bu yolculuklara katılan kişilerle iletişim kurmak kolay olmadı. Hem çıkış sürecini çevreleyen sıkı gizlilik hem de son derece zor güvenlik ve insani koşullar nedeniyle ulaşmak güçtü. Ayrıca, yolcuların ulaştıkları ülkelerdeki mevcut durumları ve yasal statüleri henüz doğrulanmış değil. Yakın aile üyeleri aracılığıyla güven ağı kurarak WhatsApp üzerinden ulaştığımız Cenin, önce tereddüt etti, ardından konuşmayı kabul etti. Bulunduğu ülkede devlet takibinden korktuğu için kimliğinin tamamının açıklanmasını istemedi.

dfg
Gazze Şeridi’ndeki Filistinlileri taşıyan uçaklardan birinin Johannesburg'a iniş yaptığı sırada çekilmiş fotoğrafı (Sosyal medya)

Cenin, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, kuruluşun ilanında yer alan numarayla ilk temasta çok tereddüt ettiğini, ancak daha sonra riski göze alarak iletişime geçtiğini anlattı. İsrail numaraları kullanan kişilerle konuştuğundan emin olduktan sonra, kendisi, eşi ve üç çocuğunu Gazze Şeridi’nden göç etmeye karar verenler arasına kaydettirdi; amaçları güvenli bir hayat bulmaktı.

Cenin, savaş öncesinde ve savaş sırasında pek çok Gazzelinin dolandırıcılığa maruz kaldığını bildiği için başta çekindiğini, ancak kendisiyle iletişim kuran kişilerin, ödemelerin ‘son adım’ niteliğinde olduğunu ve çok önemsemediklerini belirtmeleri üzerine cesaret bulduğunu söyledi. Bu güvence, kendisinin ve ailesinin savaş sırasında yaşadığı zorluklardan sonra yeni bir umut arayışını sürdürmesini sağladı.

Söz konusu sürecin, yolculuk etmek isteyen her aile bireyi için detaylı bilgiler (tam ad, kimlik numarası, pasaport numarası ve diğer kişisel bilgileri) gönderilerek başlatıldığını anlatan Cenin, ardından her kişi (çocuklar dahil) için bin 500 dolar talep edildiğini belirtti.

Güvenlik taraması

Cenin, yolculuk tarihleri ve prosedürler hakkında bilgi almak için zaman zaman kuruluşla iletişim kurmaya devam ettiğini, kendisine sürecin ‘gereken adımlar doğrultusunda devam ettiği’ yönünde güvence verildiğini söyledi. Kuruluşun ayrıca, Gazze Şeridi’nden çıkacak her kişi hakkında ‘sıkı bir güvenlik taraması’ yapılacağını ve aralarında ‘Hamas veya diğer Filistinli gruplardan herhangi bir kişinin’ bulunmamasının sağlanacağını kendisine bildirdiğini aktardı.

Cenin, üç buçuk ay sonra kendisi ve eşinin cep telefonlarına beklenmedik bir mesaj geldiğini, mesajda altı saat içinde hazır olmaları ve yalnızca gerekli belgeleri yanlarına almaları gerektiği bildirildiğini anlattı. Yolculuk için gerekli paranın birkaç gün öncesinde, ağırlıklı olarak kripto para hesapları ve yabancı para cüzdan uygulamaları üzerinden transfer edildiğini belirtti.

Deyr el-Balah’dan Ramon Havalimanı’na

Cenin’e göre aile, ekim ayı sonunda, Deyr el-Balah yakınlarındaki bir noktadan küçük bir otobüsle yaklaşık 40 kişiyle birlikte Gazze’den ayrıldı. Grup, İsrail kontrolündeki bölgelere yönlendirildi, muhtemelen Doğu Han Yunus veya Refah civarında bir askeri noktaya ulaştı, buradan Kerem Şalom Sınır Kapısı’na götürüldü ve ardından Negev’deki Ramon Havalimanı’na ulaştı. Oradan Güney Afrika’ya uçtular. Cenin, daha önce Han Yunus’tan başka Gazze sakinlerinin de aynı rotayı kullandığını ifade etti.

Cenin, otobüsün yola çıktığı andan itibaren, Han Yunus ile Refah arasındaki İsrail kontrol noktalarına ulaşana kadar iki insansız hava aracının (İHA) otobüsü takip ettiğini ve geçiş noktasına kadar eşlik ettiğini aktardı.

zc
Gazze şehrinde tahrip edilmiş bir İsrail askeri aracının önünden geçen Filistinliler, 27 Kasım 2025 (AP)

Cenin ve ailesi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun düzenlediği ilk yolculuğun bir parçasıydı. Ailenin Güney Afrika’ya ulaşımı ve giriş süreci, başka bir ülkeden geçerek gerçekleştirildi ve bu süreç, bazı Filistinlilerin Nairobi’den bindikleri uçakta saatlerce bekletildikleri durumlarla kıyaslandığında çok daha kolay geçti. O yolculukta yolcular, eksik belgeleri nedeniyle uzun süre uçağa alınmamıştı; bu durum, Cenin’in bindiği uçakta da yaşanmıştı.

Avrupa’nın İhtişamı yolculukları

Bazı Filistinlilerin ifadelerine göre Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu, Mayıs-Kasım 2025 arasında Gazze’den Filistinlileri taşıyan üç uçuş gerçekleştirdi. İlk uçuşun hedefi Endonezya’ydı ve 57 Gazze sakini yolculuk yaptı; yolcular, Ramon Havalimanı’ndan kalkarak Budapeşte’ye inmişti. İkinci uçuş, geçtiğimiz Ekim ayında Ramon Havalimanı’ndan Nairobi’ye, oradan Güney Afrika’ya gerçekleşti; üçüncü ve son uçuş da geçen ay aynı güzergâhla yapıldı.

Bu yolculuklar, kendisini internet sitesinde ‘2010 yılında Almanya’da kurulan, çatışma ve savaş bölgelerindeki Müslüman topluluklara yardım ve kurtarma çalışmaları sunan insani bir kuruluş’ olarak tanımlayan Avrupa’nın İhtişamı hakkında birçok soru işareti yarattı.

frgt
Gazzelilerin yerinden edilmesine karşı düzenlenen bir gösteriye katılan İsrail vatandaşı Araplar, 8 Şubat 2025 (AFP)

Kuruluş, ana merkezinin Kudüs’te, Şeyh Cerrah Mahallesi’nde bulunduğunu iddia ediyor. Ancak Kudüs’teki Filistinli gazetecilerin belirtilen adrese yaptığı ziyaret, kuruluşun herhangi bir fiziksel varlığının olmadığını ortaya koydu. Adres olarak verilen yerin, uzun süredir kullanılmayan boş bir yapı olduğu belirlendi.

Kuruluş, geçen yıldan bu yana çalışmalarını ağırlıklı olarak Gazze’ye yardım üzerine yoğunlaştırdığını, özellikle yaralı ve hastalara destek sağladığını öne sürüyor. Açıklamalarında, ağır durumdaki hastaların kritik tıbbi bakıma erişimini kolaylaştırdığını, tedavi için yurtdışına seyahatlerini organize ettiğini ve tedavi süresince refakatçilerinin yanında kalmasını garanti ettiğini belirtiyor.

Dünya Sağlık Örgütü de işin içinde mi?

Bu durum, Avrupa’nın İhtişamı adlı kuruluşun Gazze’deki bazı yaralıların ve refakatçilerinin dış ülkelere çıkışını, ‘Dünya Sağlık Örgütü (WHO) ile koordinasyon’ adı altında gizlice yürütüp yürütmediği yönünde soru işaretlerini artırıyor.

Gazze Şeridi’ndeki güvenlik kaynakları, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamalarda, savaş sırasında Gazze’den çok sayıda uçuşun gerçekleştiğini, güvenlik kaosunun, güvenlik görevlilerinin ve savaşçıların takibinin zorlaşmasının bu tür şüpheli seyahat biçimlerine zemin hazırladığını ifade etti.

scd
Gazze'den gelen Filistinli aileler, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (EPA)

Kaynaklara göre, bazı aileler hastalık ve tedavi gerekçesiyle Gazze’den ayrıldı. Bununla birlikte, bazı hastalar da Arap ve Avrupa ülkelerine resmi mekanizmalar ve WHO aracılığıyla tedavi için seyahat etti; öncelikli hastaların listeleri ve savaş yaralıları da bu kapsamda yer aldı.

Avrupa’nın İhtişamı kuruluşuna gelince, internet sitesini açtığınızda bazı uyarılar dikkat çekiyor. Site, iki kişinin (Adnan ve Müeyyed) isimlerini ve birinin Filistin, diğerinin İsrail numarasını, ayrıca İsrail’den iki WhatsApp numarasını iletişim için vermiş. Kullanıcılara, işlemlerin düzgün yürütülmesini sağlamak, ödemeleri belirlenen numaralar üzerinden yapmak ve başka numaralarla iletişime geçmemek gerektiği hatırlatılıyor. Başka bir uyarıda, kayıt sürecinde veya güvenlik izni alma hızlandırma gibi işlemlerde hiçbir aracı kullanılmaması gerektiği vurgulanıyor; bu, başvuranların dolandırıcılık veya sahtekârlıkla karşılaşmaması amacıyla yapılan bir uyarı niteliğinde.

İsrail planının uygulaması

Gazze içinden ve dışından bazı gözlemciler, kuruluşun doğrudan İsrail resmi makamlarıyla bağlantılı olduğunu ve Gazze’den göçü teşvik ederek bölgeyi boşaltmayı amaçladığını ileri sürdü. Kuruluşun kendini tanımlarken yaptığı çok sayıda yazım hatası ve isminin farklı biçimlerde geçmesi, kullanılan numaraların İsrail’e ait olması ve seyahatler için güvenlik onaylarının alınması, örgütün İsrail yetkilileriyle yakın ilişki içinde olduğunu ve yolculukların İsrail’den başlatıldığını gösteriyor. Kuruluşun faaliyetleri, İsrail’in Gazze’deki güvenlik kontrolünü artırmasının ardından daha belirgin hale gelmiş durumda.

Daha da önemlisi, teknoloji uzmanları, aralarında Filistinliler ve Arapların da bulunduğu kişiler, kuruluşun internet sitesinin bu yıl 2 Şubat’ta oluşturulduğunu ve İzlanda’da kayıtlı olduğunu ortaya koydu.

İsrail kaynakları, Haaretz gazetesine verdikleri bir raporda, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun, internet sitesi üzerinden veya kuruluş yetkilileriyle iletişim kuran göçmen adaylarının bilgilerini içeren önceden hazırlanmış listeleri İsrail ordusu ve Filistin Topraklarındaki Hükümet Aktivitelerini Koordinasyon Birimi’ne (COGAT) teslim ettiğini kabul etti.

Haaretz’in araştırmasına göre Avrupa’nın İhtişamı, Estonya’da kayıtlı Talent Globus adlı bir şirketle bağlantılı ve şirketin kurucusu İsrail asıllı Estonyalı Tomer Janar Lind. Gazete, kuruluşun İsrail Savunma Bakanlığı bünyesinde bu yıl şubat ayında kurulan bir birimle koordinasyon halinde olduğunu ve amacının Gazze sakinleri için ‘gönüllü göçü kolaylaştırmak’ olduğunu belirtti. Bu birimin özellikle, dönemin ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze halkına gönüllü göç olanağı açılması önerisinin ardından oluşturulduğu ifade edildi.

fr
Gazze'den gelen bir baba ve çocuğu, Ürdün, İsviçre ve Norveç'in koordinasyonunda İsviçre hastanelerinde tedavi görmek üzere Cenevre Havaalanı’na vardı. (AFP)

18 Kasım’da Avrupa’nın İhtişamı kuruluşu bir açıklama yayınlayarak, Gazze halkının kendi yaşam alanlarını seçme özgürlüğünden mahrum bırakılması ve günlük tehlike ile sıkıntı altında tutulmalarını sağlamak amacıyla aleyhlerinde büyük bir karalama kampanyası yürütüldüğünü belirtti. Kuruluş, İsrail ile sadece çıkış işlemlerinin koordinasyonu konusunda bağlantısı olduğunu, Mossad veya herhangi bir istihbarat örgütü ile ilgisi bulunmadığını vurguladı.

Karşılıklı suçlamalar ve belirsiz durumlar

33 yaşındaki Ahmed, Avrupa’nın İhtişamı’nın ikinci uçuşunu kullanarak Gazze’den ayrılanlardan biri olarak, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, Gazze’den ayrıldıktan sonra herhangi bir Filistinli kurumdan tehdit almadığını söyledi. Bununla birlikte, bazı Filistinli büyükelçilik çalışanlarının kuruluşa karşı uyarılarda bulunduğunu ve kendisinden kayıt ve çıkış süreci ile Ramon Havalimanı’nda görüştüğü kişiler hakkında bilgi istediklerini aktardı.

Ahmed, yolculuğunun Ramon Havalimanı’ndan Nairobi üzerinden Güney Afrika’ya olduğunu belirtti ve eşiyle birlikte göç etmekten büyük mutluluk duyduğunu ifade etti. Ancak hayatın zorluklarıyla yüzleşmek zorunda kaldığını da sözlerine ekledi.

sdfrg
Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistinlileri taşıyan bir yolcu uçağının Johannesburg Havalimanı'na iniş yaptığı ve yetkililerin yolculara ülkeye giriş izni vermediği anlara ait videodan alınan ekran görüntüsü (Sosyal medya)

Genç adam, Nairobi Havalimanı’ndan ayrıldıktan sonra kuruluşun kendilerinin koşullarını takip etmediğini, kaderlerinin belirsiz kaldığını ve Güney Afrika’da kendilerini karşılayan kimsenin olmadığını belirtti. Sadece Ramon Havalimanı’nda ve Nairobi’de bir ekip tarafından karşılandıklarını, Johannesburg’daki OR Tambo Havalimanı’nda ya da uçakta yanlarında kimsenin bulunmadığını aktardı. Ahmed, “Bizi kaderimizle baş başa bıraktılar; havalimanı önünde bekleyen araçlar bizi ucuz misafirhanelere götürdü ve tüm masraflarımızı kendimiz karşıladık” dedi. Öte yandan, Güney Afrika yetkilileri, bu tür uçuşlarla daha fazla Filistinlinin kabul edilmesini reddettiklerini, bunun İsrail’in Gazze’yi boşaltma planının bir parçası olabileceğinden endişe ettiklerini açıkladı.

Tüm bunlara rağmen Ahmed ve eşi, Gazze’de yaşanan trajik durumu geride bırakmış olmanın mutluluğunu yaşıyor.

Hamas ile Filistin Yönetimi arasında

Güvenlik kaynakları, Hamas yönetiminde olan Gazze Şeridi’nde, bu yolculukların gerçek niteliğinden ve arkasındaki kuruluştan haberdar olmadıklarını belirtti. Genel kanının, yolcuların hastalar veya Avrupa’da akrabaları olan kişiler olduğu ve seyahatlerinin söz konusu ülkelerin büyükelçilikleri aracılığıyla aile birleşimi amacıyla kolaylaştırıldığı yönünde olduğunu ifade ettiler.

Kaynaklar, yolcuların sorgulanmadığını veya onlarla iletişime geçilmediğini, ancak şu anda yeni seyahat girişimlerinin engellenmesi için çalışmalar yürütüldüğünü belirtti.

s
İsrail'in operasyonları şu ana kadar Batı Şeria'nın kuzeyinde 40 bin Filistinliyi yerinden etti. (Reuters)

Filistin Yönetimi, Avrupa’nın İhtişamı kuruluşunun yönelttiği suçlamalar veya olaylarla ilgili resmi bir açıklama yapmazken, Dışişleri Bakanlığı yalnızca bir uyarı yayımlayarak, Gazze halkını ‘insan kaçakçılığı ağları ve göç acenteleri tuzaklarına düşmemeleri’ konusunda uyardı ve söz konusu kuruluş hakkında yasal işlem başlatma kararlılığını vurguladı.

Filistin’in Güney Afrika Büyükelçiliği ise 14 Kasım’da, ‘yanıltıcı ve şüpheli’ olarak tanımladığı bir tarafın, Gazze Şeridi’ndeki insani durumu istismar ederek halkı kandırıp yasadışı ve sorumsuz bir şekilde seyahatlerini organize etmeye çalıştığını duyurdu. Büyükelçilik, Johannesburg’a ulaşan son uçuş krizi sonrası, söz konusu tarafın, yolcular varış ülkesine ulaştığında rutin işlemler ve komplikasyonlar ortaya çıkınca sorumluluktan kaçmaya çalıştığını belirtti.

Hamas yönetimindeki güvenlik kaynakları, ateşkesin yürürlüğe girmesinin ardından, güvenlik koşullarının hâlâ istikrarsız olmasına ve İsrail’in hareketleri izleme çabalarına rağmen, şüpheli yolculukları engellemeye çalışacaklarını ifade etti. Kaynaklar, tedavi veya insani amaçlı seyahatler hariç, şüpheli kuruluşların düzenlediği operasyonlara karşı önlem alacaklarını ve Gazze halkının göç ettirilmesini önlemeyi amaçladıklarını söyledi.

Takip ve süreklilik

Kuruluşun ciddi bir takiple karşı karşıya olduğu, siber saldırılar ve bazı merciler tarafından yasal işlemlerle baskı altına alındığı görülüyor. Bu durum, WhatsApp’ın kuruluşun ilan ettiği numaraları hem sosyal medya üzerinden hem de web sitesi aracılığıyla engellemesine yol açtı.

sd
Gazze Şeridi'ndeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda düzenlenen protesto sırasında ‘Yerinden edilmeye hayır’ ve ‘Gazze ölüyor’ yazılı pankart taşıyan Filistinliler (DPA)

Kuruluş, Facebook üzerinden yaptığı bir paylaşımda, numaralarının engellenmesini ismini vermediği bazı tarafların ‘faaliyetlerine yönelik saldırının’ bir parçası olarak gerçekleştirdiğini iddia etti. Kuruluş, çalışmalarına devam ettiğini, bu sorunu çözmek ve iletişim için yeni numaralar düzenlemek üzere adımlar attığını, hazır olduğunda takipçileriyle alternatif numaralardan iletişim kuracağını duyurdu.

Tüm bu tartışmalara ve kuruluş hakkındaki şüphelere rağmen, Avrupa’nın İhtişamı hâlâ Gazze’den yolcu başvurularını kabul etmeye devam ediyor. Bu durum, hem internet sitesinde hem de Facebook sayfasında görülebiliyor; ayrıca, Gazze halkına sosyal medya üzerinden gösterilen sponsorlu reklamlar da devam ediyor.

41 yaşındaki Gazze sakini Nadir, güvenlik gerekçesiyle tam adını açıklamadı. Evli ve dört çocuk babası olan Nadir, yaklaşık bir buçuk ay önce kuruluşa başvuranlardan biri ve hâlâ kuruluşun sağladığı numaralar üzerinden iletişim sürecini sürdürüyor.

fgr
Gazze'de gün batımı (Reuters)

Nadir, zor yaşam koşullarının onu göç etmeyi düşünmeye ve ailesi için daha iyi bir gelecek aramaya zorladığını söylüyor. Seyahat girişimlerinin başarılı olmasını umut ettiğini ve diğerleri gibi şansının yaver gitmesini diliyor.

Nadir, “Tek istediğim, Gazze’den herhangi bir ülkeye çıkmak ve oradan gidebileceğim herhangi bir yere gitmek… Önemli olan, çadır yaşamından kurtulmak ve kendim, eşim ve çocuklarım için güvenli bir hayat aramak” şeklinde konuştu.


Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı
TT

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa Leo Lübnan'ı barışa çağırdı

Papa 14. Leo, dün Lübnan'ı barışa çağırarak, ülkeye yaptığı ziyaretin başında Lübnanlılara ülkelerinde kalma "cesaretini" göstermeleri çağrısında bulundu ve ortak bir gelecek için "uzlaşmanın" önemini vurguladı.

Papa Francis, yarına kadar sürecek Lübnan ziyaretine başladı ve Lübnan halkına seslenerek, "Barışa bağlılık ve barış sevgisi, bariz yenilgiler karşısında korku duymaz ve başarısızlığın onları caydırmasına izin vermez" dedi. Papa Francis, "Kaçmanın daha kolay, hatta başka bir yere gitmenin daha iyi olduğu anlar vardır. Evde kalmak veya geri dönmek cesaret ve öngörü gerektirir" ifadelerini kullandı. Papa Francis, "Dünyanın diğer bölgelerinde olduğu gibi burada da istikrarsızlık, şiddet, yoksulluk ve diğer birçok tehlikenin, vatanlarını terk etmenin derin acısını yaşayarak başka bir gelecek arayan gençlerde ve ailelerde kan kaybına neden olduğunu biliyoruz" dedi.

Papa, Lübnanlılara "zorlu uzlaşma yolunu" izlemeleri çağrısında bulunarak, "iyileşmesi yıllar, hatta bazen nesiller süren kişisel ve kolektif yaralar var" ifadesini kullandı.

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Papa'yı karşılamada yaptığı konuşmada, "Lübnan'ı korumak yaşayan insanlığın görevidir, çünkü farklı dinlerin evlatları arasında özgür ve eşit yaşam modeli çökerse, yeryüzünde buna uygun başka hiçbir yer yoktur" dedi.