Esasa yönelik bir tartışma

Hizbullah ve Emel Hareketi'nin arkasında durduğu mezhepsel anlaşmanın Lübnan'daki bilimsel ve pratik anayasal mantıkla hiçbir ilgisi yoktur.

 Lübnan'da üç Başkan Avn, Berri ve Selam’ın buluşması (AFP)
Lübnan'da üç Başkan Avn, Berri ve Selam’ın buluşması (AFP)
TT

Esasa yönelik bir tartışma

 Lübnan'da üç Başkan Avn, Berri ve Selam’ın buluşması (AFP)
Lübnan'da üç Başkan Avn, Berri ve Selam’ın buluşması (AFP)

Refik Huri

Lastik gibi uzayan anlaşma ve “Şii uyanışı” oyunu herkesin bildiği şekilde sonuçlandı; anlaşmanın pozisyonunun, rolünün ve kazanımlarının teyit edilmesi. Oyun, Şii İkilisinin anayasa ve anlaşmalar dışında oynadığı yılların ardından, Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın çabalarıyla Başbakan Nevvaf Selam'ın Meclis Başkanı Nebih Berri ile görüşmesinden sonra söylediği gibi, “Taif Anlaşması uyarınca değiştirilen anayasa” söylemi üzerinde anlaşmaya varılmasıyla bitti. 1943’teki Ulusal Anlaşma’dan 1989’da Taif’te varılan Milli Mutabakat Belgesi’ne kadarki anlaşmaların özü okunmadan sona erdi.

1943 Anlaşması’nda “Ne Doğulu ne de Batılı hiçbir vesayet, hiçbir koruma, hiçbir ayrıcalık, hiçbir özel statü yoktur” ifadesi yer almaktaydı. Milli Mutabakat Belgesi’nde ve değiştirilen anayasada ise “Birlikte Yaşama Anlaşması’na aykırı hiçbir otoritenin meşruiyeti yoktur” denilmektedir. Anlaşmanın esasında, Lübnan çoğulculuğu içerisindeki her mezhep içinde çoğulculuğun var olması yatmaktadır. Özü ise mezhepler arasındaki ayrıntılar arasında değil, Müslümanlar ile Hristiyanlar arasındaki bir arada yaşamadır.

Büyük anayasa uzmanı Edmond Rabbat, “Anlaşma, anayasal hedefe hizmet eden bir fonksiyon olarak var olmuştur. Dini ve bölgesel özellikleri özümseyen ve ulus-devleti kurmaya yönelen ulusal duygunun uygulanışını besleyen ulusal bir bütünleşmeye yol açmalıdır” diye yazar.

Hizbullah ve Emel Hareketi'nin arkasında durduğu mezhepsel anlaşmanın bütün bu bilimsel, pratik, anayasal ve sözleşme mantığıyla hiçbir ilgisi yoktur. Şii İkilisini endişelendiren, hiç kimsenin Lübnan toplumunun herhangi bir bileşeni için istemediği veya kendisine uygulamadığı dışlanma değil aksine, hegemonya ve onu kaybetmeye yönelik korkudur. Hegemonyayı geri kalanlar ile paylaşmanın zorluğudur. Siyasi Şiiliğin ulaştığı sonuç, kendisinden önce aşamalar halinde siyasi Maronizm ve siyasi Sünniliğin ulaştığı sonucun aynısıdır; ne silahla, ne sayıyla, ne düşman İsrail ile savaşarak, ne de Velayet-i Fakih’e bağlanarak sürekli bir hegemonya kurmaya imkân yoktur.

Lübnan, Suriye, Gazze ve bölgedeki muazzam dönüşümlere ve Gazze savaşı ile Lübnan’daki destek savaşının tehlikeli ve yıkıcı deneyimine rağmen, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, “İslami direnişin devam edeceğini” ve meselenin “dini yükümlülük” olduğunu vurguluyor. Şeyh Naim’in görüşüne göre direniş “koşullara değil, ilkelere bağlıdır.” Koşullar değişir, ancak ilkeler sabit kalır. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre bu bağlamda Devrim Muhafızları'na bağlı Kudüs Gücü Komutanı General İsmail Kaani'nin “İran liderliğindeki direniş ekseninin Lübnan, Suriye, Irak, Yemen ve Filistin'de İmam Mehdi'nin zuhuruna ve hükümetinin kuruluşuna kadar faaliyet göstermeye devam edeceği” yönündeki sözleri, Hizbullah ile İran projesi arasındaki ideolojik bağın en açık ifadesidir.  Nitekim Gazze ve Lübnan savaşlarında yaşananlardan, Esed rejiminin devrilmesinden ve İran'ın Suriye'den çekilmesinden sonra bile Dini Lider Ali Hamaney'in tutumunda tek bir kelime bile değişiklik olmadı.

Direniş deneyiminin derin veya yüzeysel herhangi bir öz değerlendirmesinden bağımsız olarak, Lübnan'da İslami Direniş ile tartışma işte bu noktada başlıyor. Bu her zaman üzerinden atlanıp direniş ve Filistin'in kurtuluşu konusundaki pozisyona geçiş yapılmak istenen esasla ilgili bir tartışmadır. Sanki direniş Filistin’i kurtarmaya muktedirmiş ve Filistin’i karış karış özgürleştirmek mümkünken buna karşı çıkanlar varmış gibi. Burada mesele, iki taraf arasındaki bir anlaşmazlıktır. Bunlardan biri İsrail'in ortadan kaldırılmasını reddeden ABD, Avrupa, Rusya ve Çin'in pozisyonlarını, düşmanın gücünü ciddiye almadan Filistin'i kurtarmak için kalıcı bir savaş stratejisinde ısrar eden İran projesi ve onun kıyamet silahına bağlıdır. Diğer tarafı temsil eden Lübnan'daki çoğunluk ise

 krizlerle boğuşan ve Filistin davasında en büyük bedeli ödeyen ülke için sürekli savaşı ağır bir yük olarak görmektedir.

Anlaşmazlığın nedeni, direniş güçlü olmasına rağmen Lübnan'ı, liderlerini ve çevresini koruyamaz ve tabii ki Filistin'i özgürleştiremezken, Lübnan'dan kalkınma, bilimsel ilerleme, ulus-devlet inşası, hızlı teknolojik ilerleme ve yapay zekadan feragat etmesinin istenmesidir. Bir diğer anlaşmazlık konusu, bütün evlatları için nihai bir vatan olan ortak topraklarda, diğer ortaklara bakmaksızın, bir savaşa girişilmesidir. Üçüncüsü, “halk, ordu ve direniş” üçlemesi ile ilgilidir. Çünkü direniş halk ve ordunun görüşünü almadan hareket etmektedir.

En tehlikelisi ise Lübnan'ın ya direnişin gölgesinde kalacağı ya da İsrail'in boyunduruğu altına gireceği şeklinde tehlikeli ve yanlış bir denklemin ortaya atılmasıdır. Bu, Lübnan'ın, tarihinin ve kültürünün yok sayılmasıdır. İslami direniş olmadan ayakta kalamayacağına dair bir imadır. Ama direniş, özellikle de kendisi için önemli dönüşümlerin yaşandığı ve Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın seçildiği, Nevvaf Selam'ın başbakanlığı üstlendiği bir dönemde önünde açık bir fırsat dururken, Lübnan'ın tercihi değildir.

Mara Karlin'in “Total War Is Back” adlı kitabındaki tavsiyesi şudur: “Gelecekte daha büyük savaşlardan kaçınmak için bugünkü büyük savaşlardan ders alınmalıdır.”



Ürdün, İran ile İsrail arasındaki gerginliğin tırmanmasıyla hava sahasını yeniden kapattı

İran'dan İsrail'e fırlatılan ve Kudüs semalarında görülen balistik füzeler (EPA)
İran'dan İsrail'e fırlatılan ve Kudüs semalarında görülen balistik füzeler (EPA)
TT

Ürdün, İran ile İsrail arasındaki gerginliğin tırmanmasıyla hava sahasını yeniden kapattı

İran'dan İsrail'e fırlatılan ve Kudüs semalarında görülen balistik füzeler (EPA)
İran'dan İsrail'e fırlatılan ve Kudüs semalarında görülen balistik füzeler (EPA)

Ürdün, İsrail ile İran arasında yaşanan yeni bir gerginlik dalgası ve karşılıklı saldırılar sonrasında hava sahasını kapatarak hava trafiğini ‘bir sonraki duyuruya kadar’ yeniden askıya aldığını duyurdu.

Ürdün Sivil Havacılık Düzenleme Komisyonu Komiserler Kurulu Başkanı Heysem Misto yazılı olarak yaptığı açıklamada, ‘Ürdün’e gelen, Ürdün’den giden ve geçen tüm uçakların sivil hava trafiğinin bir sonraki duyuruya kadar askıya alındığını’ belirtti.

Cumartesi gecesi açıklamadan kısa bir önce başkent Amman ve diğer şehirlerde sirenler çaldı ve vatandaşların evlerinde kalmaları, pencerelerden ve açık alanlardan uzak durmaları istendi.

Fransız Haber Ajansı AFP’ye göre Amman semalarında batıya doğru uçan onlarca füze ve insansız hava aracı (İHA) görülürken bunların çoğu önlendi.

Heysem Misto, uçuşların yeniden askıya alınma kararının ‘bölgede devam eden olayların yol açabileceği risklere karşı önlem olarak ve uçuşların ve yolcuların güvenliğini sağlamak amacıyla alınan tedbirler kapsamında’ alındığını açıkladı.

Ürdün, İsrail'in İran'a düzenlediği saldırıların ardından cuma günü geçici olarak kapattığı hava sahasını cumartesi sabahı yeniden açtığını duyurmuş ve ‘risklerin değerlendirilmeye devam edildiğini’ belirterek, hava sahasının yeniden kapatılabileceğini belirtmişti.

Öte yandan Lübnanlı ve Suriyeli yetkililer, cumartesi sabahı, İsrail ile İran arasındaki gerginliğin tırmanması nedeniyle geçici olarak kapatılan hava sahalarını yeniden açtı. Söz konusu gerginlik, bazı uçuşların iptal edilmesine ve diğerlerinin yeniden planlanmasına neden olmuştu.

Uluslararası havayolu şirketleri, Tel Aviv, Tahran ve Ortadoğu'daki diğer destinasyonlara olan uçuşlarını iptal etti. Bazıları ise uçakların rotalarını değiştirdi. İsrail'in cuma günü şafak vakti Tahran'a düzenlediği saldırıların ardından hava sahaları kapatıldı.

İsrail, İran, Irak, Ürdün, Suriye ve Lübnan, İran'daki askeri ve nükleer tesislerin vurulması ve İran'ın İsrail'e misilleme yapmasının ardından hava sahalarını kapattı.

Öte yandan Suriye Havayolları, bugün (pazar) planlanan tüm uçuşlarını durdurduğunu duyurdu. Karar, bölgedeki güvenlik gerginlikleri ve hava sahasının uçuşlara kapatılması nedeniyle alındı.

Suriye Havayolları tarafından yapılan açıklamada, “Yolcuların ve uçuş ekibinin güvenliğini sağlamak amacıyla, sivil havacılık yetkilileriyle koordineli olarak, bir sonraki duyuruya kadar uçuşlar askıya alınmaya devam edecek” ifadeleri yer aldı.

Havayolu şirketi, tüm yolcuları resmi kanallardan gelişmeleri takip etmeye veya rezervasyon ve bilgi ofisleriyle iletişime geçerek uçuşlarıyla ilgili ayrıntıları öğrenmeye ve uçuşlarını yeniden planlamaya çağırdı.