Lübnan'daki dönüşümler, bölge ve karşı-devrim hareketi

Bu küçük vatan, tehlikeyi fırsata dönüştürmeye gelen bir kurtarma gücünü hak ediyor ve artık kimse onu yeniden esarete ve tehlikeye geri döndüremez.

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Mısır Dışişleri Bakanı Badr Abdulati'yi 31 Ocak Cumartesi günü Baabda Sarayı'nda kabul etti. (Lübnan Cumhurbaşkanlığı/AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Mısır Dışişleri Bakanı Badr Abdulati'yi 31 Ocak Cumartesi günü Baabda Sarayı'nda kabul etti. (Lübnan Cumhurbaşkanlığı/AP)
TT

Lübnan'daki dönüşümler, bölge ve karşı-devrim hareketi

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Mısır Dışişleri Bakanı Badr Abdulati'yi 31 Ocak Cumartesi günü Baabda Sarayı'nda kabul etti. (Lübnan Cumhurbaşkanlığı/AP)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Mısır Dışişleri Bakanı Badr Abdulati'yi 31 Ocak Cumartesi günü Baabda Sarayı'nda kabul etti. (Lübnan Cumhurbaşkanlığı/AP)

Refik Huri

Lübnan, iki bütünleşmiş cephede son şans savaşı veriyor; bunların ilki kendisinden daha büyük bir çatışmada kendisine dayatılan savaş projelerine son verme cephesi, ikincisi siyaset, finansman ve milisler aracılığıyla hakim olan ve yöneten, devlet projesinin inşasını engelleyen engellerin yıkılmasıyla neye uğradığını şaşıran mafyanın yarattığı derin krizler uçurumundan çıkmaya başlama cephesidir. Savaş ne kısa, ne karşılıksız, ne direnişsiz, ne de tek boyutludur. Buna ek olarak, bölgesel ve uluslararası jeopolitik çatışmada konumunu ve rolünü yeniden kazanan Arap dünyasındaki daha geniş bir dönüşüm mücadelesinin de parçasıdır. Bölgedeki muazzam dönüşümlerle etkileşim halinde olan Lübnan halkından en azından, her zamanki gibi, dış destek ne kadar güçlü olursa olsun, iç süreci ve bilindik engellerini hafife almamaları isteniyor. Cumhuriyetin yıllar süren esaretten kurtuluşu, aktif bir kitlenin takip ettiği, kurumları dağılmaya yaklaşmış Lübnan Cumhuriyeti’nin var olup olmama gücünü test eden bir geçişin sadece başlangıcıdır. Keza güçlü bir değişim dalgasının başında General Joseph Avn’ın Yarze'deki (Savunma Bakanlığı'nın merkezini de içeren Lübnanlı bir belde) Ordu Komutanlığından Cumhurbaşkanlığı Sarayına geçişi, Nevaf Selam’ın Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı başkanlığından Hükümet Sarayına gelişi, krizlerin şiddetini artıran engelleme politikasına son vermemektedir. Bu, Suriye ve ardından İran vesayeti günlerinde güç ve “zorla el koyma” ile elde ettiklerini kaybetme korkusuna kapılan, hâlâ korkutucu olduklarını telkin etmek için bilinen yöntemleri kullanan silahlı aktörlerin politikasıdır. Zira Lübnan ve bölgedeki jeopolitik ve stratejik değişimler, Gazze ve Lübnan savaşında yaşananların, Suriye’de Esed rejiminin devrilmesinin, İran nüfuzu ile birlikte “arenalar birliği” stratejisi, “İslami direniş ekseni” ve Mollalar Cumhuriyetinin bölgesel projesinin gerilemesinin etkilerinin çok ötesinde, hızlı ve derin bir şekilde gerçekleşti. Dönüşümler, hem kendisine karşı çıkanların hem de coşkuyla karşılayanların, fikir sahasında bile, kendisine ayak uydurabilme kapasitesinden daha hızlıydı ve dramatik gelişmelere yönelik birinci ve ikinci okumalardan daha derindi.

Sahneye hâlâ bir şaşkınlık hâkim, bu da Lenin'in “Hiçbir şeyin gerçekleşmediği on yıllar ve on yılların gerçekleştiği haftalar vardır” sözüne uyuyor. Ortada sahiplerinin aleyhine dönen bazı hesaplar da var. Bunlar 7 Ekim 2023'te Hamas tarafından gerçekleştirilen Aksa Tufanı operasyonunun ve onu takip eden Hizbullah’ın Gazze'ye “destek” savaşının, Husilerin Kızıldeniz'i kapatma savaşının, İran Devrim Muhafızları'na bağlı Iraklı örgütlerin İHA’larının denizden nehre Filistin'in kurtuluşunun başlangıcı olduğunu düşünüyorlardı. 3 Ekim 2023'te İmam Humeyni'nin İsrail'i “kanser hücresi” olarak tanımladığını hatırlatan Dini Lider Ali Hamaney'in, daha sonra yaptığı “Filistin halkı ve bölgedeki direniş tarafından bu hücrenin yok edilmesi” çağrısını sahada hayata geçirmek olduğuna inanıyorlardı.

Hamaney'in, Esed'in devrilmesinin ardından Suriye'deki yeni duruma direnme çağrısı yapması ve Tahran'ın Şam ve bölgede kaybettiklerini geri kazanacağını vurgulaması şaşırtıcı değildi. Peki bunu nasıl yapacak? Sanki değişiklikler hiç yaşanmamış gibi ya da sanki kolayca düzeltilebilecek bir araba kazasıymış gibi, değişime karşı bir tür “karşı-devrim” ve ağır darbe alan örgütlerin yeniden silahlandırılması ve rollerinin etkinleştirilmesiyle yapacak. Bu itki gücü ve değişim dalgası karşısında Şii İkilisinin bir “karşı koyma” rolü üstlenmesi gerçekliğe dayanan beklentilere göre uzak bir ihtimal değildi zira denildiği gibi eski alışkanlıklar inatçıdır. Hizbullah ve Emel Hareketi için, üstün ve hegemon olma, Lübnan halkının çoğunluğuna bir şey dayatmadan, diğer unsurlarla ortak olmaya geçiş zorlu bir siyasi mücadeledir. Dahası katılım isteği çarpıtıldı ve bir “dışlama” girişimi olarak değerlendirildi.

Direniş ekseni içinde herkes aynı şeyi uyguluyor, İran, Filistin'i özgürleştirme sloganları altında İslam Cumhuriyeti'nin ön cephesini savunma uğruna Hizbullah gençlerini çatışmalarda ölüme sürükledi. Hizbullah da varlığını ve güçlü olduğunu kanıtlamak, dışarıdan önce içeriye mesajlar göndermek için Güney Lübnan’daki köylerin sakinlerini, tanklarla ve sivil halka ateş açmaktan ve kayıplar verdirmekten çekinmeyen acımasız bir düşmanla karşı karşıya bıraktı. Hizbullah'ın yerinden edilmiş çevresine kucak açan Lübnanlılara yönelik provokasyon ve küçümsemenin zirve noktası ise , motosikletli grupların “Şiiler, Şiiler, Şiiler” sloganlarıyla Hristiyan ve Sünni mahalle ve bölgeleri dolaşmaya gönderilmesiydi. Ama itki gücü ve değişim dalgası nihayetinde karşı durma hareketinden daha güçlüdür. Nitekim sahada ve siyasal gerçeklikte büyük dönüşümler yaşanıyor ve bazıları kabul etmek istemese de, herkes biliyor ki bitmiş bir oyunda Lübnan'da “arenalar birliği”nin rolü çıkmaza girmiştir. Arap kardeşlerimizin ve uluslararası dostlarımızın desteğiyle Arap Lübnan'da bir milli devletin inşasından kaçış yoktur.

Papa Francis, “Gelin Hayal Edelim: Daha İyi Bir Geleceğe Giden Yol” adlı kitabında şair Hölderlin’in şu sözünü aktarır: “Tehlikenin olduğu yerde, kurtarıcı bir güç her zaman büyür.” Lübnan, tehlikeyi fırsata dönüştürmeye gelen bir kurtarma gücünü hak ediyor ve artık kimse bu küçük ülkeyi yeniden esarete ve tehlikeye geri döndüremez.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.



Ahmed Şara'nın siyasi esnekliği ve mezhepçilik söylemi hakkında

Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)
Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)
TT

Ahmed Şara'nın siyasi esnekliği ve mezhepçilik söylemi hakkında

Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)
Şam'daki Rukiyye bint Hüseyin’in türbesini ziyaret eden bir kişi (Reuters)

Ahmed Mahir

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın, diktatör Beşşar Esed'in devrilmesinden sonra ülkesinin hayatta kalması için ulusal birliğin hayati önem taşıdığı temel gerçeğinin tamamen farkında olduğu aşikar. Kürtlerle uzlaşma ve Dürzi liderlerle görüşme, sadece yeni rejiminin siyasi istikrarı açısından değil, aynı zamanda çatışma sonrası yeniden inşa süreci açısından da önemli.

Şara, hızlı ve kararlı hamleleriyle büyük bir siyasi esneklik gösterdi. Zira Esed rejimine karşı gerçekleştirilen başarılı darbeden sadece üç ay sonra kamuoyundaki dramatik değişimin farkında. Yine jeopolitik ve uluslararası güçlerin kararlarını yakından izlediğini de biliyor.

Bu siyasi esneklik, son günlerde yaptığı uzlaşmacı konuşmalarda ve aldığı kararlarda da açıkça görülüyor. Bunlar arasında Suriye sahilinde Alevi ailelerin infaz edilmesinin ardından bir araştırma komitesinin kurulması da yer alıyor. Batı medyası bunu -beklendiği üzere- doğası ve kökeni itibarıyla “mezhepsel şiddet” olarak yansıttı ve bu, Suriye'nin aşırı basitleştirilmiş ve yüzeysel bir tasviridir.

Mezhepsel şiddet, Esed’in yönetimine karşı çıkan barışçıl protestoculara yönelik acımasız baskısının trajik bir yönü olsa da, iç savaşa dönüşen çok daha geniş bir senaryonun yalnızca bir yönüdür. Daha geniş tablo her zaman politiktir çünkü üç temel faktörü içerir; iktidar, haklar ve kaynaklar.

Batı medyası, beklendiği üzere, Suriye sahilinde yaşananları doğası ve kökeni itibarıyla mezhepsel şiddet olarak yansıttı ve bu, Suriye'nin aşırı basitleştirilmiş ve yüzeysel bir tasviridir

Şara, ortaya çıkan krizi yönetmek için stratejilerini ve politikalarını akıllıca ayarladı; konuşmalarında Suriyelileri Sünni, Alevi, Kürt, Hristiyan veya Dürzi olarak sınıflandırmayı reddetti.

Suriye Devlet Başkanı bunu yaparak, Esed rejiminin onlarca yıldır yaydığı mezhep çatışmasının kaçınılmaz olduğu ve devrilmesi halinde barışçıl bir şekilde bir arada yaşama veya uzlaşma yönündeki her türlü girişimin faydasız olacağı mitini çürütmeye çalışıyor.

Sahil bölgesindeki şiddeti mezhepsel bir şiddet olarak basitleştirmek, bu grupların kendi içlerindeki çeşitliliği göz ardı etmektir. Aynı zamanda, bu kimliklerin ötesinde var olan karşılıklı tarihsel ilişkileri ve siyasal ittifakları, isteyerek ya da istemeyerek, tanımayı da reddetmektedir. İç savaşa dönüşen devrim öncesinde, kökleri hem Sünni hem de Alevi mezheplerine dayanan Baas Partisi'nde, her iki kesimden de üyeler, hükümette ve parti yapısında çeşitli pozisyonlarda birlikte çalışmaktaydı. Ancak Esed rejimi daha sonra Alevileri kayıran bir politika benimsedi. Toplumsal düzeyde ise Sünni ve Alevi aileler arasında çok sayıda karma evlilikler gerçekleşti.

Burhan Galyun gibi Suriyeli aydın ve düşünürler, mezhepçiliğin dinsel farklılıklardan ziyade devlet ve siyasi pratiklerden etkilenen suni bir olgu olduğu konusunda uzun zamandır uyarılarda bulunmaktadır.

Mevcut krize mezhepsel açıdan baktığımızda, dış güçlerin çatışma ve siyasi krizlere mezhepsel bir renk kazandırmadaki etkisini açıkça görürüz. İran ve Hizbullah gibi bölgesel aktörler, Esed rejimini, Sünni aşırılıkçılığa karşı Şiilerin koruyucusu olarak göstererek desteklediler. İsrail de son dönemde mezhepçi dalgaya kapılmış durumda ve kendisinin Ortadoğu'da “azınlık” olduğu, Suriye'de Şara ve İslami hükümeti altında yaşayan Dürzi azınlığın “koruyucusu” olduğu siyasi taktiğini kullanıyor. Sünni çoğunluklu bir ülke olan Türkiye de, Esed rejimine karşı sert muhalefette bulunan Şara liderliğindeki Heyet Tahrir el-Şam'a stratejik destek sağladı.

Bölgesel ve uluslararası dinamiklere ilişkin derin bir anlayışı yansıtan son kararları alan tek kişi Şara değildi.

Kürt liderliğindeki ABD destekli Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi, Şara ile tüm askeri ve sivil kurumları Suriye devletine entegre etmeyi amaçlayan tarihi anlaşmayı imzalamasının ardından Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı röportajda, Şara'nın ülkenin “cumhurbaşkanı” olduğunu söyledi.

Suriye'de Haseke, Rakka ve Deyrizor şehirlerinde hayati öneme sahip petrol ve doğalgaz yataklarının bulunduğu stratejik bir bölgeyi kontrol eden Abdi, Irak Kürdistan Bölgesindeki özerkliğin Suriye'de tekrarlanmasını istemediğini de söyledi.

Bu, onun Kürt-Türk ikilemiyle başa çıkma ve belki de Ankara'nın güçlerini hedef almasına son verip, Suriye topraklarına yönelik askeri müdahalelerini durdurmaya yönelik siyasi zekasını gösteriyor.

sdrfgty
Ahmed Şara ve Mazlum Abdi, Şam'da ulusal uzlaşı anlaşmasını imzalıyor (AFP/HO/SANA)

Abdi'nin hızlı ve esnek politikası, hükümetin merkezi olan başkent Şam'daki Suriyeliler tarafından olumlu karşılandı. Suriyeliler coşkuyla kutlamalara katılırken, atmosfer birlik ve beraberlik duygusuyla doldu. Suriyeliler anlaşmanın güvenin yeniden inşasının önünü açmasını umarken, Abdi de demokratik seçimler yapılması halinde kamuoyunun desteğini almaya çalışıyordu.

Suriye'de istikrarlı bir yönetimin, başta ideolojik bakış açısında köklü bir değişim yaşayan Şara olmak üzere, tüm siyasi tarafların sürdürülebilir uygulamalarına gereksinimi var. Şara çok etnikli bir toplumda aşırılığın ve şiddetin sadece bölünmenin ve savaşların devam etmesine neden olacağını anladı. Özellikle yeni Suriye'nin uluslararası alanda tanınan cumhurbaşkanı olduğu için sahip olduğu siyasi esneklik, bilhassa DEAŞ ve el-Kaide'nin yenilgisinden sonra Suriye'deki çeşitliliği tehdit eden radikal ideolojilerin cazibesini kaybetmesine yardımcı oluyor.

Ancak Şara'nın bu muazzam ideolojik dönüşümünün arkasında bir başka önemli siyasi neden daha var, o da imaj. Mevcut siyasi ortamda uluslararası tanınma ve meşruiyete duyulan ihtiyaç, uluslararası ve bölgesel destek mesajları almaya devam eden Şara'nın sahip olduğu siyasi esnekliğin ardındaki önemli bir itici güçtür. Suriye gibi savaş nedeniyle parçalanan bir ülkenin yeniden inşası, zorlu bir ekonomik ve mali görevdir. Bu görev, uluslararası toplum Şara’nın ekonomik performans sayesinde popülerliğini artırması, siyasallaşmış mezhepçiliğin kökünün kazınması için destek vermeden gerçekleşemez.