Rejimlerin zaferlerinden fraksiyonların zaferlerine

İsrail yaşamaya, yerleşmeye, gelişmeye ve bizi mekandan ve zamandan uzaklaştırmaya devam ediyor

7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)
7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)
TT

Rejimlerin zaferlerinden fraksiyonların zaferlerine

7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)
7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ve 1 Şubat 2025'te serbest bırakılan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel iki Hamas militanının ortasında duruyor. (Reuters)

Macid Kayali

Arap siyasal düşüncesine ideoloji, kadercilik ve hayalcilik hâkimdir. Bu nedenle inat, büyüklenme, gerçeklerden kopuş ve büyük olduğuna inanılan davalara (örneğin Filistin, birlik, emperyalizme karşı mücadele) bağlılık gibi özellikler kendisine damga vurur. Büyük davalar birçok rejim tarafından yumuşak güç yoluyla toplumları üzerindeki hakimiyetlerini güçlendirme, manipülasyon, şantaj, aşırılık, despotluk ve yolsuzluğu örtbas etme amaçlarıyla istismar edildi. Eski Suriye rejiminin “Birlik, Özgürlük, Sosyalizm” sloganı ve Filistin davası ile İsrail'e karşı direnişi merkezi bir mesele olarak ele alması buna bir örnektir. Çünkü rejim, bunların hepsinden çok uzaktı. Üstelik bu sloganların pratikte, rejimlerin insani, ekonomik ve bilimsel kalkınmanın gerekliliklerinden ve vatandaşlık haklarını sağlamaktan kaçışlarını örtbas etmekten başka somut bir anlamı yoktu. Nekbe'den sonra lider olarak öne çıkan Arap rejimleri, Haziran 1967 savaşının sonucunu “gerileme” olarak nitelemişlerdi. Sanki gerçeği inkar etmek, onu gizleyebilir veya hafifletebilirmiş  gibi savaşı ikinci bir Nekbe ya da yenilgi olarak adlandırmayı veya tanımlamayı reddettiler. Bu gerilemenin neredeyse 60 yıldır devam ettiği biliniyor ve bunun nedeni, söz konusu rejimlerin, özellikle Mısır ve Suriye rejimlerinin, yenilgi gerçeğini örtbas etmek istemeleri, bunun sorumluluğunu üstlenmekten kaçınmaları ve kendisine yol açan gerçekliği gözden geçirmeye yönelik her türlü girişimi reddetmeleriydi. Çünkü bu inceleme mutlaka rejimlerin doğasını ve siyasi, ekonomik ve askeri tercihlerini de kapsayacaktı. Bu nedenle şu fikri benimsediler; İsrail Suriye ve Mısır'daki milli ve ilerici rejimleri devirme hedefine ulaşamadı, dolayısıyla bu rejimler devrilmedikleri için yenilmediler ve İsrail de kazanamadı.

sdcfergt
Filistin Kurtuluş Örgütü üyeleri, 5 Haziran 1967'de başlayan Arap-İsrail savaşından önce, Mayıs 1967'de gerçekleştirdikleri askeri tatbikatın ardından kutlama yapıyorlar (AFP)

O dönemde rejimler bulunan bu çözümden memnundu; ama İsrail, Filistin'in geri kalan kısmını (Batı Şeria ve Gazze) ve Arap topraklarını (Golan Tepeleri ve Sina Yarımadası) işgal ederek topraklarını üç kat büyütmüştü. Daha sonra Kudüs'ün tamamını ele geçirdi ve Siyonist ideolojinin bakış açısına göre İsrail Ülkesi ile İsrail Halkı’nı özdeşleştirdi, ayrıca doğal kaynakların, özellikle de Batı Şeria ve Golan’daki su kaynaklarının kontrolünü ele geçirdi. Dışarıdan bakıldığında bu savaş, uluslararası stratejilerde, özellikle de ABD'nin stratejilerinde İsrail'in Ortadoğu'da güçlü bir bölgesel devlet olarak konumunu güçlendirdi.

Bu savaşın belki de en önemli sonucu, bölgedeki çatışmanın İsrail'in varlığına, kuruluşuna ilişkin bir çatışmadan, bu varoluşun biçimine ilişkin bir çatışmaya dönüşmesiydi. Böylece başta Filistin’i kurtarma mücadelesi iken, İsrail’in 1967’de işgal ettiği toprakların yüzde 22’sinden çekilmesini sağlama mücadelesine dönüştü.

Rejimlerin bu metodolojisi şimdi fraksiyonlara  aktarılmış gibi görünüyor. Nitekim İsrail'in 7 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nde benzeri görülmemiş bir vahşetle sürdürdüğü ve iki milyondan fazla Filistinliyi etkileyen korkunç bir felaketle sonuçlanan soykırım savaşı sırasında, birçok söylem siyasi tüketim amacıyla, savaşın felaketlerini örtbas etmek için ve moral yükseltme bahanesiyle desteklendi. Bunlar arasında mesela şunlar sayılabilir; “İsrail kazanamadıysa yenilmiştir, direniş yenilmediyse kazanmıştır”, “İsrail hedeflerini gerçekleştiremedi” ve “İsrail'in başarıları taktiksel, direnişin başarıları ise stratejiktir.”

Filistinlilerin işler normal giderse telafi etmeleri veya kapatmaları onlarca yıl sürecek kayıpları ile İsrail'in kayıpları arasında çok büyük bir uçurum var

Bütün bu söylemlerin, şu veya bu kesimi yaşananlardan sorumlu tutulmaktan kurtardığı  biliniyor. Ayrıca Filistin ulusal hareketinin, Filistin halkının topraklarındaki direnişini destekleyecek, İsrail'in onu tüketmek, yok etmek veya toprağından tamamen söküp atmak için bir fırsat olarak görebileceği seçeneklerden kaçınmasını sağlayacak mümkün, etkili ve sürdürülebilir bir mücadele stratejisinden yoksun olduğu gerçeğini de gizlemektedirler. Nitekim İsrail Gazze'yi yaşanmaz bir alana, oradaki Filistinlileri de kendisinin iznine tabi olan yardımlarla geçinen insanlara dönüştürerek bunu yaptı.

Ek olarak, yukarıda sayılanların hepsi Filistin ulusal hareketinin gerçeklik ve dünya algısındaki eksiklikleri ortaya koymaktadır. İsrail ile uzun süreli, derin ve karmaşık bir çatışmada zafer ve yenilginin anlamını tanımlayamaması ve kriterlerini belirleyememesi de bu eksikliklere dahildir. Buna karşılık İsrail, sadece askeri olarak değil, aynı zamanda ekonomik, teknik ve hatta dünyanın en önemli ülkeleriyle yakın ilişkileri nedeniyle siyasi olarak, hem içeride hem de dışarıda gelişmeye ve güçlenmeye devam edecek gibi görünüyor.

Bunları söyleme amacımız, büyüklenme, inat ve inkar zihniyetinin zararlı ve faydasız olduğunu, yanıltıcı sonuçlara yol açabileceğini vurgulamaktır. Zafer ile sebat ve direnme arasında büyük fark vardır; tıpkı saldırıları püskürtme gücü ile İsrail'e insani ve maddi kayıplar verdirme gücü arasında olduğu gibi. Ayrıca savaş ve mücadele isteği ile bunu sürdürebilme gücü arasında da fark vardır. Dolayısıyla kısa ve uzun vadede kayıpların anlamının tanımlanmasında farklılık vardır, çünkü Filistinlilerin işler normal giderse telafi etmeleri veya kapatmaları onlarca yıl sürecek kayıpları ile İsrail'in kayıpları arasında çok büyük bir uçurum var.

Hiç şüphe yok ki her Filistinli ve Arap bütün kalbiyle zaferi arzuluyor. Ancak meseleye akılcı bir bakış, İsrail'e kan kaybettirmekten ziyade Filistin halkına kan kaybettiren bir zaferin anlamını da sorgulamayı gerektiriyor

Ayrıca büyüklenme, inat ve inkar zihniyeti, İsrail'in bir süper gücün askeri cephaneliğine sahip olduğu, halkı ilk siren sesinde sığınaklara kaçsa bile, uçakları, tankları, topları, füzeleri ve ateş gücü olduğu için saldıranın, öldürenin ve yok edenin o olduğu gerçeğini örtbas edemiyor. Yine onun ekonomik gücünü, Batılı ülkelerden aldığı sınırsız desteği, hatta Çin, Hindistan ve Rusya dâhil bütün büyük ülkelerin ona göz yumduğu gerçeğini de örtmüyor.

İsrail'in direnişlerin zaferi nasıl yansıttıklarını umursamadığı aşikar, zira onun için önemli olan pratik sonuçtur. Yani Filistin halkını zayıflatmak, topraklarındaki varlığını sarsmak ve bu kapsamda tüm formlarıyla direnme gücünü zayıflatmaktır. Bundan sonra ne olacağını ise pek umursamıyor, çünkü bir savaşla bir başka savaş, bir ateşkesle bir başka ateşkes arasında yaşamaya alışmış. Hatta güçlü ve caydırıcı bir devlet imajını sürdürmek için bu şekilde yaşamaya devam etmeyi umursamıyor bile olabilir. Dahası İsrail'in kavramsal donanımı ve kendi gerçekliğine ve dünyaya ilişkin algıları, bizim kavramsal donanımımızdan ve içinde bulunduğumuz koşullara ve çevremizde olup bitenlere ilişkin algılarımızdan farklı olduğundan, içsel ve dışsal nedenlerle kasten böyle yaşıyor da olabilir.

axsdfrgt
7 Ekim 2023'ten beri Gazze'de rehin tutulan ABD-İsrail vatandaşı Keith Siegel'in serbest bırakıldığı gün görüntülenen Hamas militanları, 1 Şubat 2025 (Reuters)

Hiç şüphe yok ki her Filistinli ve Arap bütün kalbiyle zaferi arzuluyor, ancak meseleye akılcı bir bakış, İsrail'e kan kaybettirmekten ziyade Filistin halkına kan kaybettiren ya da yeni bir Nekbe’ye yol açarak Filistinlileri topraklarından koparan bir zaferin anlamını da sorgulamayı gerektiriyor. Sloganlar gerçeklerin ve çıkarların, duygu ve istekler de gerçekliklerin ve olasılıkların yerine geçtiğinde, karmaşık ve girift gerçekliği görmek yerine zafer ve yenilgi gibi karşıt ikiliklere bakıldığında bu gerçekleşir. Bu nedenle İsrail, tüm fraksiyonların ve onlardan önce de rejimlerin bizim “zaferlerimiz” ile ilgili söylemlerine rağmen yaşamaya, yerleşmeye, gelişmeye ve bizi mekan ve zamandan uzaklaştırmaya devam ediyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
TT

İsrail, önde gelen Hamas liderlerinden Raid Saad'a suikast düzenledi

Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)
Hamas lideri Raid Saad (sosyal medya)

İsrail Times gazetesine göre, İsrailli bir yetkili bugün, Hamas'ın üst düzey lideri Raid Saad'ın Gazze şehrinde düzenlenen bir hava saldırısında öldürüldüğünü doğruladı. Bu da İsrail'in ateşkes anlaşmasını ihlal etmesi anlamına geliyor.

Alman Basın Ajansı'na (DPA) göre görgü tanıkları ve sağlık kaynakları bugün, Gazze şehrinin güneybatısındaki Raşid Caddesi üzerindeki Nablusi kavşağı yakınlarında bir araca düzenlenen İsrail hava saldırısında dört Filistinlinin öldüğünü ve birçok kişinin de yaralandığını bildirdi.

Görgü tanıkları, İsrail uçağının Nablusi Meydanı yakınlarında bir araca birkaç füze ateşlediğini, aracı imha ettiğini ve can kayıplarına yol açtığını söyledi. Ambulans ekipleri, ölü ve yaralıları hastanelere taşımak için acilen olay yerine gitti.

İsrail askeri sözcüsü Avichay Adraee ise yaptığı açıklamada, ordu ve Şin Bet'in (İsrail Güvenlik Teşkilatı) Gazze Şehrinde üst düzey bir Hamas komutanını hedef alan bir saldırı düzenlediğini ve onu son zamanlarda hareket için silah üretimi ve yeniden yapılanma çalışmaları yapmakla suçladığını belirtti.

İsrail Ordu Radyosu, saldrırının hedefinin, İzzeddin el-Haddad'dan sonra "Hamas'ın ikinci adamı" ve askeri üretim dosyasından sorumlu kişi olarak tanımladığı Raid Saad olduğunu bildirdi. İsrail'in bugünkü operasyonu gerçekleştirmeden önce son haftalarda kendisine birkaç kez suikast girişiminde bulunduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İbranice yayın yapan Ynet internet sitesinden aktardığına göre Raid Saad Hamas'ın askeri kanadı olan Kassam Tugayları'nın liderlerinden biri.

Hamas'tan hava saldırısının hedefinin kimliğiyle ilgili resmi bir açıklama yapılmadı.

Axios haber sitesi, İsrail'in saldırıdan önce Amerika Birleşik Devletleri'ni önceden bilgilendirmediğini ifade etti.


Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
TT

Suriye halkının merkezi mi yoksa federal devlet mi anlaşmazlığı üzerine bir okuma

Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)
Şam'da Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed'in devrilmesini kutlamak için düzenlenen havai fişek gösterileri arasında muhaliflerin bayrağını dalgalandıran bir Suriyeli (Reuters)

Macid Kıyali

Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından geçiş dönemi liderliği ile muhalifleri arasında yaşanan iç çatışma, siyasi sistemin niteliği, özellikle de merkeziyetçilik mi yoksa ademi merkeziyetçilik mi, merkezi bir devlet mi yoksa federal bir devlet mi tartışmaları üzerine yoğunlaşıyor.

Bu konu meşru olmasına rağmen, tartışmaya katkı sağlamak amacıyla bazı temel gözlemler aşağıda sunuyorum.

İlk gözleme göre ademi merkeziyetçilik ya da federalizm meselesini gündeme getirmek, bu konuda kutuplaşmanın temel nedeninin Suriye’deki iç çatışmada kimlik, etnik, mezhepsel ve bölgesel özelliklerin baskın olması olduğu gerçeğini görmeyi zorlaştırdı.

Çatışmanın önde gelen tarafları, siyasi veya sınıfsal güçleri ya da tarafları temsil etmekten ziyade kimlik temelli yahut mezhepsel, etnik ve bölgesel kimliği vurgulayan taraflar olduklarından, bu konunun siyasi niteliği göz ardı ediliyor.

Dikkati çeken ikinci gözleme göre ise federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet için mücadele eden güçler, bunu demokrasi meselesinden daha öncelikli tutuyorlar. Bunun nedeni, söz konusu güçlerin (SDG, Suveyda'daki Hicri Hareketi ve kıyı şeridinde Esed rejiminin çöküşünden etkilenen güçler) demokratik olmayan güçler olmaları. Prensipte pozisyonları, politikaları ve tercihleri ve temsil ettiklerini iddia ettikleri gruplarla olan ilişkileri göz önüne alındığında bu güçlerin Esed rejimi altında kendilerini ifade etmedikleri ve bu konuyu bu kadar yoğun bir şekilde gündeme getirmedikleri unutulmamalı.

Üçüncü ve belki de en önemli gözleme göre federal bir devlette kimlik statüsü konusundaki çatışmaya öncelik verilmesi, devletin kurulması ve vatandaşlık taleplerini ya gölgeliyor ya da ön plana çıkarıyor. Bunların, 54 yıllık Esed döneminde eksik olan iki temel unsur olduğu ve özellikle mevcut koşullarda, yani devletin kurumlar ve hukuk devleti olarak yeniden kurulması ve vatandaşların güçlendirilmesi, böylece Suriyelilerin gerçek anlamda özgür ve eşit vatandaşlar olarak bir halk haline gelmeleri için ülke genelinde Suriyelilerin en çok ihtiyaç duyduğu unsurlar olduğu unutulmamalı.

Bu yüzden iki temel sorunla karşı karşıyayız. Bunlardan birincisi, artık var olmayan Esed rejiminin Suriye'nin birliğini zayıflatıp bozmayı başarması, Suriyelileri mezhep, din, etnik köken, bölge ve aşiret aidiyetlerine göre sınıflandırması ve ‘böl ve yönet’ politikası uyarınca onları birbirlerine düşürmesinden kaynaklanıyor.

İkinci sorun, Suriyelilerin kendi koşullarını kontrol edememeleri. Bu durum, Suriye’nin geleceğinin, Suriye halkının aleyhine, uluslararası güçlerin, özellikle ABD ve bölgesel tarafların meselesi haline gelmesine neden oldu. Bu durum, kimlik çatışmaları, özellikle de silahlı çatışma veya silahlı milisler şeklinde ortaya çıkan çatışmalar için de geçerli.

Federalizm, bir ülkeyi bölmek değil, aksine ülkenin birliğini organize etmek ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevre bölgelere müdahale etmesini önlemek için daha uygun bir yöntem. Böylelikle karşılıklı güven temelinde hükümete daha geniş katılım sağlanır.

Suriye geçiş dönemi yönetimi ve Suriye muhalefetinin geri kalanı, gelecekteki siyasi sistemin nasıl olacağı ve otoriterliğin ve marjinalleşmenin geri dönüşünü önlemeye katkıda bulunanlar da dahil olmak üzere yeni konsensüsler oluşturmak için neyin uygun olduğu konusunda kafa karışıklığı ya da netlik sağlanamaması ortaya çıkan federalizm ve ademi merkeziyetçilik konusundaki tartışmalardan sorumlu.

Aslında, yeni yönetime bağlı olanlar ve geleneksel Suriye muhalefeti tarafından federalizmin reddedilmesinin sebebi, aceleci davranışlar, duygusal ve milliyetçi coşku ve önyargılar.

Söz konusu tartışmayı kapatmak yerine açmalı, tüm soruları sormalı. Çünkü Suriye’nin geleceği tartışmaya açık. Tüm Suriyeliler bu tartışmayla ilgileniyor ve bu konuda cevaplar bulmaya katkıda bulunuyor.

Daha spesifik olarak, federal ya da ademi merkeziyetçi bir devlet tartışmasıyla ilgili olarak, federalizmin herhangi bir ülkenin bölünmesi anlamına gelmediği, aksine birliğin daha uygun bir şekilde örgütlenmesi ve merkezin statü, egemenlik ve kaynaklar konusunda çevreyi kötü yönde etkilemesini önlemek için, karşılıklı güvene dayalı yönetişime daha geniş katılımı garanti eden bir sistem olduğunun anlaşılması gerekiyor.

Toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlik çözümleri getirilemedi. Çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyaya, topluma, egemenliğe ve devlete sadece bölünmeler getirir.

Tüm bunlar bölünmek değil, federalizm gücün paylaşılması anlamına gelir. Dışişleri, savunma ve genel ekonomi yönetimi gibi devlet egemenliği ile ilgili konularda merkezileşme söz konusu. Bunların tümü birleşik parlamento ve merkezi hükümetin sorumluluğunda. Öte yandan iç güvenlik, eğitim, sağlık ve yerel kalkınma konularının yönetimi eyaletlerin veya yerel yönetimlerin yetki alanına girer.

Burada bazılarının endişelerini hafifletebilecek en önemli nokta, federalizmin etnik köken/milliyet veya din/mezhep yerine coğrafyaya dayalı olmasıdır. Çünkü herhangi bir kimlik meselesi, demokratik karakterini zayıflatır ve eşit vatandaşlık haklarının ve vatandaşların devletinin güçlenmesini engeller. Tıpkı Lübnan'da ve Irak'ta olduğu gibi.

Elbette, birçok alanda idari meselelerle ilgili olan ademi merkeziyetçi bir devleti, anayasaya göre yetkileri paylaşan federal bir devletle karıştırmak bir sorundur. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre federal devleti ayrılıkçı bir devlet olarak görmek de bir tür karışıklık veya yanılgı olarak adlandırılabilir, ancak bu doğru değil, çünkü merkezi devletler, yönetim, temsil ve kaynak dağıtımında esnekliğe sahip federal devletlere göre ayrılmaya çok daha yatkındır, zira günümüzün en büyük, en güçlü ve en zengin devletleri federal devletlerdir.

Bu yüzden herhangi bir kimlik grubuyla anlaşmazlık, kavramların karışmasına veya çarpıtılmasına yol açmamalı. Örneğin, İsrail'in siyasi sistem olarak demokrasiyi benimsemesi, demokrasiye karşı düşmanlığı teşvik etmemeli. Ayrıca, belirli bir önermeye elverişli olmayan koşullar olduğunu gözlemlememiz, bu kavramın tartışmaya açılmaması, geliştirilmemesi ve belirli bir ülkede devlet kurulması için ulusal birliği oluşturmaya hizmet eden bağlamlara yerleştirilmemesi gerektiği anlamına gelmez.

Son olarak, bu alanda, özellikle Suriye bağlamında, dikkate alınması gereken iki konu var. Öncelikle ülkenin toprakları üzerinde devlet egemenliğinden söz edilmesi için bunun halkın birliği gerçeğine dayanması gerekiyor. İkinci olarak ise toplumun yönetimini etkileyen sorunlara güvenlikle ilgili bir çözüm bulunmuyor, çünkü herhangi bir güvenlik çözümü coğrafyanın, toplumun, egemenliğin ve devletin bölünmesine yol açar.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir


Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
TT

Tedmür'de ortak devriyeye düzenlenen saldırıda Suriyeli ve Amerikalı personel yaralandı

 Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)
Suriye polisi (Suriye İçişleri Bakanlığı)

Suriye güvenlik kaynakları bugün, Suriye güvenlik güçleri ile ABD kuvvetlerinin, ülkenin orta kesimindeki Tedmür kentinde ortak devriye sırasında silahlı saldırıya uğradığını bildirdi.

Suriye resmi haber ajansı SANA’ya konuşan bir güvenlik kaynağı, saldırıda Suriye güvenlik güçlerinden iki kişinin ve bazı ABD askerlerinin yaralandığını, saldırıyı gerçekleştiren kişinin ise öldürüldüğünü açıkladı.

Kaynak, olayın ardından ABD’ye ait helikopterlerin yaralıları et-Tanf Üssü’ne tahliye ettiğini belirterek, saldırının nedenleri ve koşullarına ilişkin henüz bilgi bulunmadığını ifade etti.

Olay nedeniyle Deyrizor-Şam uluslararası kara yolunda trafiğin geçici olarak durdurulduğu, bölge semalarında ise yoğun hava hareketliliği yaşandığı kaydedildi.