Suriye'de Ulusal Konferans Hazırlık Komitesi'nin Doğuşu

Oluşturulma yöntemi tartışılırken, ülkedeki tüm yelpazeleri kapsadığı vurgulanıyor

Suriye Cumhurbaşkanlığı, ülkenin geleceğini görüşmek üzere Ulusal Diyalog Konferansı için bir hazırlık komitesi oluşturulması kararını duyurdu (Independent Arabia)
Suriye Cumhurbaşkanlığı, ülkenin geleceğini görüşmek üzere Ulusal Diyalog Konferansı için bir hazırlık komitesi oluşturulması kararını duyurdu (Independent Arabia)
TT

Suriye'de Ulusal Konferans Hazırlık Komitesi'nin Doğuşu

Suriye Cumhurbaşkanlığı, ülkenin geleceğini görüşmek üzere Ulusal Diyalog Konferansı için bir hazırlık komitesi oluşturulması kararını duyurdu (Independent Arabia)
Suriye Cumhurbaşkanlığı, ülkenin geleceğini görüşmek üzere Ulusal Diyalog Konferansı için bir hazırlık komitesi oluşturulması kararını duyurdu (Independent Arabia)

Mustafa Rüstem

Suriye Cumhurbaşkanlığı kararıyla sonunda Ulusal Konferans Hazırlık Komitesi oluşturuldu. Komitenin oluşumu en iyi ve en etkili şekilde hazırlanmak gerektiği ile ilgili gerekçelerden dolayı konferansın toplanma tarihinin birkaç kere ertelenmesinin ardından geldi. Beşşar Esed rejiminin 8 Aralık'ta devrilmesinin, uluslararası toplum ve Arap dünyasının bir sonraki aşamanın sonuçlarına verdiği destek ortasında, meclis, Baas Partisi ve tüm kurumları, çeşitli güvenlik teşkilatları ile ordunun dağıtılmasının ardından Suriye tarihinde yeni bir aşama başlatmak amacıyla Ulusal Konferansa en iyi şekilde hazırlanılmak isteniyor.

Ulusal Konferans Hazırlık Komitesinin oluşturulması

Suriye Cumhurbaşkanlığı, bugün (çarşamba) Suriye'de düzenlenecek Ulusal Diyalog Konferansı için hazırlık komitesinin oluşumunu tamamladı. Komite katılımcılara konferans için belirli bir tarih belirlemeden davetiye göndererek, başkent Şam'da düzenlenecek Ulusal Diyalog Konferansı için hazırlık çalışmalarına başlayacak.

dfrgt
Fotoğraf: Suriye Devlet Başkanı, Suriye'nin çeşitli bileşenleriyle kapsamlı istişarelerde bulunmak üzere bir hazırlık komitesinin oluşturulduğunu doğruladı (Independent Arabia)

Hazırlık komitesinin kuruluşu, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed el-Şara'nın Suriye Müzakere Komisyonu ve Suriye Ulusal Koalisyonu üyelerinden oluşan bir heyet ile Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda yaptığı görüşmenin ardından gerçekleşti. Görüşmede her iki kurum kendilerini feshettiklerini duyurmaya hazırlık olarak yürüttükleri çalışmalara ilişkin dosyaları kendisine teslim ettiler. Suriye Cumhurbaşkanlığı'ndan yapılan açıklamada, “iki heyet, kendilerine ve onlardan doğan kurumlara ait özel dosyaları, yürüttükleri çalışmaların halkın çıkarına ve devletin inşasına hizmet edecek şekilde sürdürülmesi için Suriye devletine devretti” denildi.

7 kişi

Karara göre komitede Suriyeli yedi isim yer alıyor: Suriye Milli Ordusu'nda Manevi Rehberlik Müdürlüğü görevini yürüten Suriyeli araştırmacı-yazar Hasan el-Dağim, ulusal meseleleri ele alan makaleler ve siyasi analizler yazan Suriyeli yazar Maher Alluş, siyaset bilimi alanında doktora derecesine sahip ve Suriye'deki siyasal dönüşümleri ele alan araştırmalar yapan akademisyen Muhammed Mustat, İdlib Sivil Ayan Meclisi üyesi olup kalkınma konularında girişimleri bulunan Mustafa Musa, ülkedeki siyasi değişimi destekleyen görüşleriyle tanınan siyasi aktivist Yusuf el-Hacar. Komitede ayrıca iki kadın da yer aldı; Suriye meselesini ilgilendiren uluslararası konferanslara katılan Suriyeli siyasetçi, insan hakları ve kadınların güçlendirilmesi konularında aktivist Hind Kabvat ile insani yardım ve insan hakları alanında çalışan, çatışmalardan etkilenen mültecilere ve topluluklara destek olmak için çaba gösteren Suriyeli aktivist Huda el-Atasi.

Hazırlık Komitesi kapsamlı istişarelerde bulundu

Bu gelişme, Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara'nın, ülkenin geleceğini belirleyecek anayasanın duyurulmasının önünü açacak nihai bir bildirgenin yayınlanacağı konferans öncesinde, Suriye'nin çeşitli bileşenleriyle kapsamlı istişareler yapmak üzere bir Hazırlık Komitesinin oluşturulduğunu teyit ettiği bir zamanda gerçekleşti. Şara, yaptığı açıklamada, anayasa bildirgesinin hazırlanmasının bireysel bir karar olmayacağını, halkın iradesini yansıtan istişareler sonucunda ortaya çıkacağını söyledi.

sadfg
Aktivistler komitenin bu şekilde kurulmasını ve sadece tek bir renk içermesini eleştiriyorlar (Independent Arabia)

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Komitenin gündemi ve çalışma yöntemleri henüz netleşmezken, Ulusal Konferans Hazırlık Komitesi Üyesi Hasan Dağim, komitenin bugün istişare toplantısı düzenlediğini söyledi. Dağim , “Genişletilmiş bir hazırlık komitesinin oluşturulması için beklenen Ulusal Konferans ertelenmişti” dedi. Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, bunun nedenini “tüm Suriyeli kesimlerin ve illerin temsilcilerinin yer almasını” sağlamak olarak açıklamıştı.

Aktivistler komitenin oluşumunu eleştiriyor

Bu arada aktivistler, komitenin bu şekilde ve yöntemde kurulmasını eleştirdiler. “Geçiş hükümeti tarafından denetlenen çeşitli devlet kurumları gibi, tek renkli” olduğunu söylediler. Tek renk ile Suriye'nin 8 Aralık'ta kurtarılmasından önce İdlib'de bulunan Kurtuluş Hükümeti kastediliyor. Komite ayrıca bilhassa siyasi, dini, etnik ve mezhepsel renkleri, Suriye toplumunun tüm bileşenlerini içermemesi nedeniyle de eleştirildi.

Adalet ve Barış Örgütü Başkanı Firas el-Masri ise özel bir röportajında şunu vurguladı: “Komite coğrafi çeşitlilikten yoksun değil. Doğu bölgesinden ve Halep, Humus, Şam gibi şehirlerden gelen üyelerin yanı sıra bir Hristiyan üye ile iki kadın üye de bulunuyor. Komite sivil toplumu, direnişçi ve devrimci geçmişleri bilinen bir aktivist topluluğunu içeriyor. Yapılması gereken tüm Suriyeli unsurların dahil edilmesidir ve bunun üç yerde olması önemlidir; Ulusal Konferans, Yasama Konseyi ve Hükümet. Suriye liderliği bunu sağlamaya bağlı ve benim görüşüme göre Suriye Konferansının tüm bu çeşitliliği kapsaması arzu edilmektedir.”

Hazırlık görevleri

Masri, komitenin eleştiriye maruz kaldığını belirterek, “bu beklendik ve olumlu bir durum, çünkü şu anda Suriyelilerin artık itirazlarını dile getirebildikleri bir dönemde olduğumuzu gösteriyor” dedi. Şunu da ekledi “Hazırlık Komitesi'nin zafer konuşmasıyla uyumlu bir gündemi olması, tüm Suriyelilerin kabulünü dikkate alan bir yasama konseyi, kapsamlı bir geçiş hükümetinin kurulmasına yol açacak bir ulusal konferans ile sonuçlanması gerekiyor.” Masri, Hazırlık Komitesinin görevleri arasında konferansın kaç gün süreceğini ve yürütme mekanizmasını, bunun çalıştaylar aracılığıyla mı yoksa komiteler veya gruplar aracılığıyla mı yapılacağını belirlemek yer aldığını anlattı.

Yargıç Hüseyin Hamada ise “belki de Ulusal Diyalog için iyi bir hazırlık yapılmaması ve şartlarının, standartlarının ve formüllerinin dikkatle ele alınmaması, başarısız olmasına yol açabilir ve bu da sponsor olan tarafı ve halkı olumsuz etkileyecektir” dedi. Diyaloğun tamamlanması için yeterli zaman verilmesinin gerekliliğini vurgulayarak “amacı, sonuçlarına ilişkin önceden varılacak mutabakatlar yoluyla Ulusal Konferansın düzenlenmesinin kolaylaştırılmasının yanı sıra, ulusal sözleşmeye uygun olarak ayrıntılı programlar formüle etmek ve devletin siyasi organlarını oluşturmak olmalıdır” diye ekledi.

Şara, ocak ayında yaptığı “Zafer Konuşmasında” Suriye'nin bundan sonraki aşamadaki önceliklerinin, iktidar boşluğunu doldurmak, iç barışı korumak, devlet kurumlarını, ekonomiyi ve kalkınmayı inşa etmek, dış ilişkileri egemenliğe ve ortak çıkarlara saygılı bir temelde kurmak, güvenlik ve askeri kurumları inşa etmek, geçiş aşamasında adaleti sağlamak ve intikam eylemlerini önlemek olduğunu söylemişti.



12 günlük savaşın ardından İran’ı dayatılan bir savaş mı yoksa dayatılan barış mı bekliyor?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

12 günlük savaşın ardından İran’ı dayatılan bir savaş mı yoksa dayatılan barış mı bekliyor?

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Araş Azizi

ABD'nin 22 Haziran'da İran'ın nükleer tesislerine düzenlediği saldırıların ve 12 gün süren İran-İsrail Savaşı’nın sona ermesinin ardından acil cevaplanması gereken bir soru ortaya çıktı: Tahran nasıl tepki verecek?

Tahran'ın bugün karşı karşıya olduğu en önemli soru ise stratejik geleceğiyle ilgili olan ‘İran, ABD üslerini barındıran komşu ülkelerle gerginliklere yol açabileceği halde ABD ile uzun soluklu bir gerilime doğru gidebilecek bir yola mı devam edecek yoksa Washington ile tarihi bir anlaşma arayışına girerek tırmanan gerginliği sona erdirecek ve devam eden savaşa bir son verecek farklı bir yol mu seçecek?’ sorusudur.

Orta yolun bir marjı olması gayet doğal karşılanabilir. İran İslam Cumhuriyeti'nin siyasi deneyimi, ‘Amerika'ya ölüm’ gibi düşmanca sloganların yanında gerektiğinde Washington ile pratik iş birliği yapma becerisine sahip olduğunu daha önce kanıtlamıştı. İran rejimi, ABD ve İsrail ile kapsamlı bir çatışmayı bir kez daha önleyerek, yaralarını sararken Batı karşıtı söylemlerini sürdürmeyi başarabilir. Fakat, özellikle sabırsızlığıyla tanınan ve daha önce reddettiği bir seçenek olarak ‘rejim değişikliği politikasını’ düşünmeye başlayan Donald Trump gibi bir ABD başkanı varken bu denge oyununu sürdürmek oldukça zorlaştı.

İran’ın krizlerle boğuşan 86 yaşındaki Dini Lideri siyasi kariyerinin sonuna yaklaşırken pek çok kişinin beklentilerini boşa çıkarmış olması son derece ironik.

İran’ı bugünkü duruma Dini Lideri (Rehber) Ayetullah Ali Hamaney getirdi. İran geçtiğimiz yıldan bu yana nükleer silaha sahip üç ülke tarafından saldırıya uğradı. Pakistan’ın geçtiğimiz yıl saldırdığı İran’a geçtiğimiz haftalarda İsrail ve ABD de saldırılar düzenledi. İran bugün İsrail'in saldırıları altında ezilirken Tahran, ABD’nin bölgedeki çıkarlarına saldırmaya karar vermesi halinde buna şiddetle karşılık verebilecek olan değişken bir ruh hali içindeki bir ABD başkanıyla karşı karşıya.

İran’ın krizlerle boğuşan 86 yaşındaki Dini Lideri siyasi kariyerinin sonuna yaklaşırken ironik olan ABD ile ilişkilerin normalleşmesini umut edenlerin de İran'ın bölgede daha güçlü bir rol oynamasını isteyenlerin de beklentilerini boşa çıkarmış olmasıdır. Hamaney, ideolojik katılık ve Batı'ya karşı sert bir düşmanlık şeklindeki bir yaklaşıma sahip. Taktik düzeyde aşırı ihtiyatlıydı. Bu çelişkinin sonucu olarak, rejim içindeki çeşitli akımlar nezdindeki itibarı zedelendi. Onun dışlanması büyük bir kurumsal şok yaratabilir, bu yüzden birçok kişi onun ölümünü beklemeyi tercih ediyor. Bununla birlikte, gerçek güç merkezlerinin iktidar içindeki diğer taraflara geçmesiyle birlikte, giderek marjinalleşebilir.

Karşı karşıya gelme seçeneği

Öte yandan Tahran'da kararları kimin verdiği önemli değil. Bu savaştan sonra İran’ın geleceği iki ana yolda şekillenecek gibi görünüyor.

İran önce, dış politika alanında tutumunu sürdürmekte ısrarcı olabilir ve dış politika alanında reddedici yaklaşımını sürdürebilir. Hatta ABD'nin bölgedeki ve uluslararası arenadaki çıkarlarını hedef alarak ABD ile çatışmayı genişletmeye çalışabilir. Ancak bu yolda ilerlemek, Tahran’ın son yıllarda, özellikle Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ile, hatta uzun süredir yakın ilişkiler sürdürdüğü Türkiye ve Katar gibi ülkelerle kurmayı başardığı bölgesel ilişkiler ağını zedeleme riski taşıyor.

Bu ilişkilerle ilgili kayıp önemsiz bir kayıp olmaz. Riyad ve Abu Dabi ile ilişkilerin yeniden başlaması, İran rejimine yönelik tecridin azalmasına katkıda bulunmuş ve son dönemde İran'ın en önemli diplomatik başarılarından biri olmuştu. Bu durum, Washington ile yakın ortaklığına rağmen, İsrail ve ABD’nin İran'a yönelik saldırılarını kınamaktan çekinmeyen Suudi Arabistan'ın tutumunda açıkça görülüyordu.

Ayrıca İran, dışişleri bakanları düzeyinde yapılan tekrarlı toplantıların ardından Mısır ve Bahreyn ile ilişkilerini yeniden kurma yolunda ilerliyordu. Hatta İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi’nin Kahire sokaklarında dolaşırken Mısır mutfağına olan sevgisini coşkuyla anlatması artık alışılmış bir manzara haline gelmişti. Dolayısıyla, bölgesel bir savaşa sürüklenerek Arap ülkeleriyle olan bu dostluğunu kaybetmek Tahran için ağır bir darbe olur.

Eğer savaş çıkarsa, İran büyük olasılıkla kendini tek başına savaşırken bulacak. Bazı ideologların sert söylemlerine ve vaatlerine rağmen, Rusya veya Çin'in Tahran'a doğrudan destek verme olasılığı yok. Moskova, iki ülke arasındaki ilişkilerin en yakın olduğu dönemde bile İsrail'in Suriye'deki İran güçlerini hedef almasına izin verdi ve Tahran'ın talep ettiği hava savunma sistemlerini sağlamayı reddetti. Çin ise, ABD ile küresel bir çatışmaya girse bile, Ukrayna için yapmadığı gibi İran'ı da savunması söz konusu değil.  Böylece, stratejik açıdan İran izole kalacak ve içerde geniş bir destek bulamayacağı kesin olan bir savaşla karşı karşıya kalmış olacak.

İran rejiminin destekçileri, uzun ve eşit olmayan savaşlarda rejimin direnme kabiliyetiyle gurur duysalar da rejim artık ilk yıllarında sahip olduğu esnekliğe sahip değil. Son yıllarda yaşanan bir dizi bölgesel ve uluslararası değişim, ‘direniş ekseni’ olarak bilinen yapının dağılmasına yol açtı. Bu eksenin merkezi ve en belirgin örneği, geçtiğimiz yıl halk ayaklanması karşısında çöken Beşşar Esed rejimiydi. İsrail de bu eksenin geri kalan bileşenlerinin parçalanmasında önemli bir rol oynadı.

Irak'ta Tahran'a yakın Şii milisler ABD üslerini hedef alabilirler, ancak özellikle seçimler yaklaşırken ülkeyi yeniden topyekûn bir savaş ortamına sürükleyen bir izlenim vermemeye özen göstereceklerdir. Arap dünyasında daha geniş bir sahnede ise çoğu ülke kalkınma ve ekonomi önceliklerini benimsiyor. Körfez ülkelerinden ve ABD'den yatırım çekmeye çalışıyor, bu da onları İran ile İsrail arasındaki silahlı çatışmaya dahil olmaya hazırlıksız kılıyor.

Bu yüzden Arap ülkelerindeki Tahran ile ittifak halinde olan milislerin ABD'ye karşı açık bir savaşa girmeleri için siyasi alan daralıyor. Bu da Hizbullah'ın tırmanışa katılmakta tereddüt etmesini açıklıyor. Yemen'deki Husiler ise şu anda ABD ve Suudi Arabistan ile ayrı ayrı ateşkes anlaşmaları yapmaktan yararlanarak, doğrudan çatışmanın dışında kalıyor.

Mevcut seçenekler pek cazip olmasa da Hamaney kendini ‘dayatılan bir savaş ya da dayatılan bir barış’ şeklinde iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda bulabilir.

Alternatif yol

Askeri gerilim olasılıklarının yarattığı bu karanlık gerçeklik karşısında, İran rejimi en uygun seçeneğin savaş mantığından uzaklaşmak ve alternatif bir yol izlemek olduğunu düşünebilir. Başkan Trump'ın İran'ın nükleer programı ve Batı'yı endişelendiren diğer konuları kapsayan kalıcı bir anlaşma müzakere etmeyi amaçlayan ilk girişimini ciddiye alabilir ve Trump'ın ekonomik refah yoluna girme teklifinden yararlanmayı düşünebilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre ABD'nin İsrail'in İran'a yönelik saldırılarını onaylaması ve bu saldırılara doğrudan katılması, Tahran'da Başkan Trump'ın samimiyeti konusunda derin şüpheler uyandırdığına şüphe yok. Bu durum, önceki turlarda müzakereleri hedef almaktan çekinmeyen bir başkanla müzakerelerin yeniden başlatılmasının yararlılığı konusunda ciddi soruların sorulmasına neden oluyor.

Abbas Arakçi ile Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Stephen Witkoff arasında beş turluk nükleer konulu müzakereler yapıldıktan sonra Trump, İran tarafının kendisiyle oynadığını düşündü. Zaman geçtikçe, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun tavsiyeleri kararlarını etkilemeye başladı. Beşinci turdan sonra, İran'ın müzakere stratejisini destekleyenler ‘saldırgan diplomasi’ politikasıyla övünmeye başladılar. ABD’nin dayattığı herhangi bir anlaşmayı ‘reddetme’ ilkesine dayalı bir tutum benimsediklerini açıkladılar. Bu yüzden Trump'ın kasıtlı manevralar olarak gördüğü bu durum karşısında sinirlerine hakim olamaması şaşırtıcı değil.

İran’ın kalıcı bir anlaşmaya varmak için en iyi seçeneği, yeni arabuluculara kapılarını açmak olabilir. Umman, Tahran ile Washington arasındaki diyaloğu kolaylaştırmada önemli ve belirgin bir rol oynarken, Suudi Arabistan, sahip olduğu siyasi nüfuz ve bölgesel ağırlığıyla, müzakere sürecini kesin sonuçlara doğru itmek için daha etkili ve ciddi bir garantör olabilir. Riyad, Başkan Trump'ın yurt dışı gezilerinin ilk durağıydı. Bu bağlamda Trump ile İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan’ı bir araya getirecek yeni bir barış zirvesine ev sahipliği yapabilir ve belki de en önemlisi, çatışmayı sona erdirecek bir müzakere anlaşmasının temellerini atabilir.

İran’ın Dini Lideri Hamaney, ABD’nin İran’daki nükleer tesisleri hedef alan saldırılarından önce sert bir konuşma yaparak İran'ın ne dayatılan bir savaşa ne de dayatılan bir barışa teslim olacağını bir kez daha vurguladı. Hamaney, konuşmasında meydan okuyan bir ton kullansa da yüzünde yorgunluğun izleri vardı ve ülkesini büyük bir savaşa sürüklemeye hazırlanan bir lideri değil krizlerden yıpranmış bir lideri andırıyordu. Belki de artık bu yaşlı adamın uzun kariyerinin sonuna yaklaştığını kabul etmesinin zamanı gelmiştir. Mevcut seçenekler cazip olmasa da Hamaney kendini ‘dayatılan savaş ya da dayatılan barış’ şeklinde iki seçenek arasında seçim yapmak zorunda bulabilir.