Filistin boyutuyla Suriye'deki değişim

Suriye’deki Filistinlilerin Filistin ulusal hareketindeki nüfuzu marjinalleşti

Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)
Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)
TT

Filistin boyutuyla Suriye'deki değişim

Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)
Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)

Macid Kiyali

Filistin ulusal hareketi, 1960'lı yılların ortalarındaki ortaya çıkışından bu yana, Suriye rejiminin Golan cephesinden İsrail'e karşı gerilla eylemlerine getirdiği kısıtlamalara rağmen Suriye'de faaliyetlerini yürütebildi. Başka bir deyişle bu mesele, Suriye rejiminin İsrail'e karşı direnme hevesi veya iddialarıyla uyumlu olmayan siyasi çizgilerine yahut istihdamlarına göre düzenlendi.

Suriye rejimi o dönemde Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) 1964 yılında kurulmasının arkasında dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’ın olmasından dolayı Filistin meselesinde Mısır'la rekabet etmek amacıyla başta Fetih Hareketi (El Fetih) olmak üzere Filistin ulusal hareketinin yükselişini destekledi. Ayrıca 1967 Arap-İsrail Savaşı (Altı Gün Savaşı) yenilgisini örtbas etmek için silahlı mücadele yaklaşımını benimsediğini ve Filistin'in temel davası olduğunu iddia ederek özgürlükleri kısıtlamanın, halka hükmetmenin, ülke kaynaklarına el koymanın, duraklayan kalkınma sürecini meşrulaştırmanın ve güvenlik yapısını inşa etmenin bir kılıfı olarak El Fetih’e yatırım yaptı.

Ancak tüm bunlar, Suriye rejiminin diktatörü Hafız Esed'in şahsında, Filistin kartını elinde tutmak için önce kendisine sadık askeri isimler aracılığıyla El Fetih'i kontrol etmeye çalışarak, sonra da es-Saike ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi - Genel Komutanlığı (PFLP-GC) gibi kendisinin Filistin'deki uzantısı olacak örgütler kurarak ya da kurulmasını destekleyerek gerçekleştirdiği girişimlerle paralel olarak yapıldı. Öyle ki Filistin lideri Yaser Arafat tarafından bizzat ortaya atılan “Filistin egemen kararının bağımsızlığı” sloganı, Esed rejiminin Filistin’in iç işlerine müdahalesini püskürtmek için meşrulaştırıldı.

Esed rejiminin otuz yıl boyunca (1976-2005) Lübnan'a hakim olmak için Filistin ulusal hareketini istismar etmesi, doğrudan askeri sürtüşmeye yol açtı. Lübnan'daki birçok Filistin mülteci kampı kısmen yahut tamamen yıkılırken hepsi de korkunç katliamlara sahne oldu. Suriye'deki mülteci kamplarında, özellikle de Yermuk Mülteci Kampı’nda yaşananlar bu katliamların bir uzantısı olarak görülebilir.

Suriye’deki yeni yönetimin çabaları siyasi, güvenlik, ekonomik ve sosyal istikrarı desteklemeye ve devleti yeniden kurmaya yönelik olacağından, Suriye'nin İsrail'e karşı çatışmadaki rolü gelecekte görülmeyebilir.

Öyle görünüyor ki Suriye'de meydana gelen büyük tarihi ve siyasi değişimin Suriye’nin bölgesel rolünü, tüm Ortadoğu bölgesini ve önceki rejimin yarım yüzyılı aşkın bir süre boyunca Suriye'nin bölgedeki önemli konumuna ve sorunlarına dayandırdığı ölçüde, İsrail ile çatışmanın şekli de dahil olmak üzere yerel, bölgesel ve uluslararası yansımalarını etkilemesi kaçınılmaz.

sdfergt
Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, Filistin'in merhum lideri Yaser Arafat ile Şam'da yaptığı görüşme sırasında, 24 Nisan 1988 (AFP)

Suriye’deki yeni yönetim ne isterse istesin ya da ne yapabilirse yapsın, Aksa Tufanı Operasyonu’nun ve İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı başlattığı yok etme savaşının yankıları Lübnan'ı da içine aldı. Hizbullah'ın Lübnan'daki hegemonyasının sona ermesine ve İran'ın bölgedeki etkisinin azalmasına yol açtı. Bu durum kaçınılmaz olarak Filistin ulusal hareketini, siyasi ve mücadele seçeneklerini ve hatta Lübnan içindeki ve dışındaki Filistin halkının, özellikle de Suriye’deki Filistinlilerin (48 mültecileri) varoluş biçimini etkileyecek.

Bu gelişmeler ve değişimler, büyük olasılıkla Arapların ve Filistinlilerin İsrail ile olan çatışmalarında askeri yönünün özellikle Gazze ve Lübnan'da yaşananlar çerçevesinde yüksek maliyeti göz önüne alındığında çökmesine ya da yok olmasına yol açacak. Buna ek olarak, neredeyse hiçbir Arap ya da Filistinli taraf mevcut koşullarda ve öngörülebilir gelecekte bunu ciddi ve sorumluluğunu üstlenerek talep etmiyor. Ancak bu, İsrail'in iradesine ya da politikalarına boyun eğmek ya da Filistin çevreleri, Arap ülkeleri ve uluslararası arenadaki mevcut duruma uygun olası mücadele biçimlerini reddetmek anlamına gelmiyor.

İsrail hem Esed rejiminin düşmesinden önce hem de sonra, Suriye ordusunun mevzilerinin yanı sıra Filistinli grupların kamplarını ve karargahlarını bombaladı. Suriye ve Lübnan'da (ve hatta Tahran'da) Filistinli liderlere suikastlar düzenledi. Bu durum Filistinlileri olduğu kadar Suriye'yi de etkiledi.

Suriye’deki yeni yönetimin çabaları Suriye halkının durumunu iyileştirmek için gerekli bir öncelik olarak siyasi, güvenlik, ekonomik ve sosyal istikrarı desteklemeye ve devleti yeniden kurmaya yönelik olacağından, Suriye'nin İsrail'e karşı çatışmadaki rolü gelecekte görülmeyebilir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, Suriye ordusunun neredeyse tüm olanakları yok edilmiş ve kalanların çoğu da Esed rejiminin düşmesinden hemen sonra İsrail'in art arda gerçekleştirdiği saldırılarda imha edilmiştir. Dolayısıyla öngörülebilir gelecekte yeni yönetimden bu konuda harekete geçmesini istemek hiçbir şekilde ve hiçbir gerekçeyle akıllıca olmaz.

Diğer Filistinli mülteci topluluklar gibi, Suriye’deki Filistinli mülteci topluluğunun da Filistin ulusal hareketindeki nüfuzu kırk yıl önce yurtdışında verilen silahlı mücadelenin sona ermesiyle marjinalleşti.

Yeni rejimin ülkedeki Filistinli mültecilere yönelik politikasının, onları Suriyelilerle eşitlemek, önceki rejim tarafından ortadan kaldırılmadan önce var olan haklarını iade etmek ve mülteci olarak kaydedildikten sonra Suriye nüfus kayıtlarına dahil etmek üzerine Filistin Mülteci Örgütü kurulabilir. Bu noktada Suriye'de Filistinliler için zorunlu askerliğin kaldırılması ve Suriye ordusunun bir parçası olarak kabul edilen Filistin Kurtuluş Ordusu'nun lağvedilmesi kayda değer bir gelişme. Dolayısıyla bu durum, Filistinli mültecilere Ürdün'deki Filistinlilerinkine benzer bir vatandaşlık statüsü verilmesine yol açabilir. Bu da Filistinlilerin ulusal kimliklerine ve halklarının davasına olan bağlılıklarına ters düşmeden statülerini güçlendirecek ve yaşamlarını kolaylaştıracak bir adım olacak.

scdfrgt
Suriye'nin başkenti Şam'ın güneyindeki Yermuk Mülteci Kampı’nda meydana gelen yıkımın boyutu (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre resmi düzeyde, Suriye’deki yeni yönetimin eski rejimin Filistinlilerle olan ilişkisindeki tüm tıkanıklıkları aşarak, Filistin halkının ve davasının temsilcisi olarak FKÖ ile ilişki kurmaya çalıştığı görülüyor. Bu hamle, bir ilke olarak olumlu olmasının yanında derinleştirilip güçlendirilmeli. Aynı zamanda yaklaşık altmış yıllık zorlu müdahaleler ve maliyetli gerginliklerin ardından Filistin-Suriye ilişkilerinin sağlam temellere oturtulması için de bir fırsat. Kısa bir süre önce Şam'da Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya gelen FKÖ’yü, Filistin Yönetimi’ni ve El Fetih'i temsil eden Filistin Devlet Başkanlığı heyeti arasındaki görüşme de bunun bir göstergesidir.

Suriye’deki yeni yönetim, eski rejime sadık grupların (Es-Saike, PFLP-GC, Feth’ul-İntifada) karargahları ve kamplarının çoğunu ele geçirerek, tüm gruplardan ellerindeki silahları teslim etmelerini istedi ve Suriyelilerin ve Filistinlilerin öldürülmesinde rejimle birlikte hareket edenleri tutuklayıp yargılayarak açık bir mesaj gönderdi. Burada söz konusu grupların çoğunun halk desteğine sahip olmadığını ve herhangi bir düzeyde etkili olmadıklarını belirtilmeli. Eski rejim tarafından kendilerine tanınan ayrıcalıklar ve İran tarafından desteklenmeleri nüfuz sahibi olmalarını sağladı. Bu yüzden büyük olasılıkla yeni dönemde kendilerine bir yer bulamayacaklar ve Suriye’deki Filistinliler tarafından kabul görmeyecekler.

Her halükarda, Filistin ulusal hareketindeki nüfuzu kırk yıl önce yurtdışında verilen silahlı mücadelenin sona ermesi, komuta merkezinin Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne taşınması, Filistin ulusal hareketinin otuz yıl önce bir yönetime dönüşmesi ve FKÖ'nün marjinalleşmesi nedeniyle diğer Filistinli mülteci topluluklar gibi, Suriye’deki Filistinli mülteci topluluğu da marjinal hale geldi. Bu durum, Suriye, Lübnan ve Irak'taki Filistinli mülteci topluluklarının yok olması ya da dağılması ve çok sayıda mültecinin yabancı ülkelere göç etmesiyle daha da kötüleşti. Filistinli mülteci topluluklarının coğrafi ve siyasi haritadan silinmesinden ya da körelmesinden bahsedilir oldu.

FKÖ de dahil olmak üzere Suriye'deki Filistinli grupların statüsünü, geçiş sürecinden sonra ortaya çıkacak siyasi sistemin şeklinin belirleneceğini söyleyebiliriz.

Suriye'de siyasi olarak aktif olan Filistinlilerin çoğunun, özellikle de yeni nesillerin ruh halinin Filistin milliyetçiliğine eğilimli olduğunu ve eski rejimin her zaman bu ‘milliyetçiliği’ hedef aldığına ve onu azaltmaya ve kısıtlamaya çalıştığına inandıkları belirtilmeli. Bu ‘milliyetçiliğin’ El Fetih'te diğer gruplardan daha fazla olduğu biliniyor. Fakat bu, El Fetih yönetiminin tutumları ile izlediği politikaların tamamen uyumlu olduğu anlamına gelmiyor. Bunun yanında mültecilerin genel ruh halinin vücut bulmuş hali olan El Fetih’e bağlı olmayan mülteciler, örgütlü bir çerçeveden ve kendilerini ifade edebilecekleri bir platformdan yoksunlar. Ayrıca Filistin bağlamında faaliyet gösterecek meşruiyete ve kaynaklara sahip olmamaları da nüfuzlarını zayıflatıyor. Ancak Suriye'de meydana gelebilecek değişikliklerden en çok bu kesimin faydalanması bekleniyor.

Özetleyecek olursak, FKÖ de dahil olmak üzere Suriye'deki Filistinli grupların statüsünün geçiş döneminden sonra kurulacak siyasi sistemce belirleneceğini söyleyebiliriz. Varlıklarını Esed rejimine borçlu olan bazı gruplar ortadan kalkabilir. Eğer kalırlarsa, ne resmi ne de halk düzeyinde etkili ve fark edilebilir olacaklar. Özellikle yeni yönetim Baas Partisi'ni ve İlerici Cephe'nin tüm partilerini feshettiği için herhangi bir siyasi, yasal veya sosyal meşruiyete sahip olmayabilirler. Buna, Filistin örneğinde olduğu gibi, eski rejim çerçevesinde Suriye'nin hareketliliğine göre faaliyet gösteren gruplar da dahil olabilir.



İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
TT

Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)

Orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların sürdüğü Sudan'daki askeri yönetim, Rusya'yla daha yakın ilişkiler kurmak istiyor.

Wall Street Journal'ın (WSJ) Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Moskova'ya Afrika'daki ilk deniz üssünü kurması teklif edildi.

Ekimde iletilen teklifin, Rusya'nın 25 yıl boyunca 300 askerini ve 4 savaş gemisini barındırabileceği bir üssü içerdiği aktarıldı.

Port Sudan ya da Kızıldeniz kıyısındaki bir başka yerde yapılabileceği bildirilen üs, bölgedeki kritik ticaret yollarına yakın olacak.

Küresel ticaretin yüzde 12'si, Avrupa-Asya alışverişinde önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşiyor.

WSJ, bunun Çin ve Rusya'yı kıtadaki limanlardan uzak tutmaya çalışan ABD için endişe verici bir gelişme olacağını vurguladı. 

Bu iki ülkenin Afrika'daki limanların kontrolü sayesinde buralarda savaş gemilerini tamir edip yeni silahlarla donatabileceği ve kritik denizyollarını kapatabileceği belirtildi.

Çin de denizaşırı ilk deniz üssünü 2017'de Cibuti'de kurmuştu. Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Babülmendep Boğazı'ndaki üs, bir uçak gemisinin demirleyebileceği kadar büyük.

ABD'nin Afrika'daki en büyük üssü Camp Lemonnier, Çin'inkinden yalnızca 10 kilometre uzaklıkta.

ABD'nin ayrıca Somali'de birlikleri var. 

Kremlin'in, Afrika'nın en büyük üçüncü altın üretici Sudan'dan madencilik konusunda imtiyazlar alabileceği de Amerikan gazetesinin haberinde ifade edildi. 

Sudanlı yetkililer tüm bunlar karşılığında hava savunma sistemleri gibi silahları ucuza almak istiyor.

WSJ, Sudan ordusundan bir yetkilinin, bu anlaşmanın AB ve ABD'yle aralarında sorun yaratabileceğinin farkında olduklarını söylediğini aktardı.

Bu hamlenin Moskova'yı kıtada yeniden güçlendirebileceği de haberde vurgulandı.

Paralı asker şirketi Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin'in 2023'teki ölümünün ardından Rusya'nın Afrika planları sekteye uğradı.

Rusya Savunma Bakanlığı'na bağlı Afrika Kolordusu, Wagner'in operasyonlarını devralsa da kıtadaki yerini doldurmakta zorlandığı bildiriliyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan General Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. 

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Yeniden başlayan çatışmaların başlarında Moskova, Dagalo'ya bağlı HDK'yi destekliyordu. 

Başkent Hartum'dan HDK güçlerinin atılmasındaysa Ukrayna rol oynamıştı. 

WSJ, Rusların desteğini yetersiz bulan HDK'nin Kiev'e yanaştığını ve bunun üzerine Moskova'nın da Burhan'a bağlı orduyla ittifak kurduğunu aktarıyor.

Amerikan gazetesinin haberinde İran, Mısır ve Türkiye'nin Sudan ordusuna drone sağladığı da öne sürüldü.

Tahran'dan gelen deniz üssü kurma önerisinin, ABD ve İsrail'in tepkisiyle karşılaşmaktan korkan Hartum yönetimi tarafından geçen sene reddedildiği bildirildi. 

Diğer yandan ABD ve BM, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) HDK'yi silahlandırmakla suçluyor. BAE ise bu iddiaları reddediyor.

Independent Türkçe, WSJ, AP


Yahudi yerleşimciler, Batı Şeria’da İtalyan ve Kanadalı gönüllüleri dövdü

Sınır bölgelerinde örgütlenen Yahudi yerleşimciler, Filistinlilere ait tarım alanlarına ve bağlara saldırıları artırıyor (Reuters)
Sınır bölgelerinde örgütlenen Yahudi yerleşimciler, Filistinlilere ait tarım alanlarına ve bağlara saldırıları artırıyor (Reuters)
TT

Yahudi yerleşimciler, Batı Şeria’da İtalyan ve Kanadalı gönüllüleri dövdü

Sınır bölgelerinde örgütlenen Yahudi yerleşimciler, Filistinlilere ait tarım alanlarına ve bağlara saldırıları artırıyor (Reuters)
Sınır bölgelerinde örgütlenen Yahudi yerleşimciler, Filistinlilere ait tarım alanlarına ve bağlara saldırıları artırıyor (Reuters)

Yahudi yerleşimciler, Batı Şeria'daki İtalyan ve Kanadalı gönüllüleri dövüp eşyalarını çaldı.

Guardian'ın aktardığına göre pazar sabahı yaşanan olayda radikal sağcı yerleşimciler, Eriha bölgesindeki Ayn el-Duyuk köyüne baskın düzenledi. 

Yerleşimcilerin, Filistinlileri korumak için köyde bulunan İtalyan ve Kanadalı gönüllülere de saldırdığı belirtildi.

Filistin Ulusal Yönetimi'nin resmi haber ajansı WAFA, üç İtalyan ve bir Kanadalı gönüllünün hastaneye kaldırıldığını aktardı. 

Kimliğinin paylaşılmaması şartıyla konuşan Kanadalı kadın, sabaha karşı düzenlenen saldırıda yaşadıklarını şöyle anlattı: 

10 maskeli yerleşimci gece nöbetinden sonra uyuduğumuz eve baskın yaptı. İkisinin üzerinde ordu tarafından verilen tüfeklerden vardı. Bizi yaklaşık 15 dakika boyunca dövdüler. Kafama, kaburgalarıma, kalçama ve uyluk bölgeme defalarca tekme attılar. Bize Arapça hakaretler yağdırdılar ve orada bulunmaya hakkımız olmadığını söylediler.

Gönüllü, Yahudi yerleşimcilerin bölgede artan saldırılarına dikkat çekerek, "Mesele bizimle ilgili değil. Biz 15 dakika dayak yedik ama buradaki Filistinliler bu şiddeti her gün, her saat, binlerce kez yaşıyor" dedi.

Kanada Dışişleri Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, "aşırılıkçı yerleşimcilerin işlediği şiddet eylemlerinin kınandığı" bildirildi. Kanada yönetiminin "Filistin topraklarının ilhakına yönelik her türlü eyleme ve söyleme karşı olduğu" hatırlatıldı. 

Diğer yandan İtalyan gönüllülerden birinin ağır yaralandığı ve Ramallah'ta tedavisinin sürdüğü belirtiliyor. İtalya Dışişleri Bakanı Antonio Tajani, olaya ilişkin açıklamasında "Bu saldırganlıktan bıktık. Yerleşimcilerin haklarını bu şekilde savunmaları doğru değil" ifadelerini kullandı. 

Guardian, Batı Şeria'daki İsrailli yetkililerin yorum taleplerine yanıt vermediğini yazıyor. Gazetenin irtibata geçtiği köylüler ve aktivistler, polisin yerleşimcilerin saldırılarını durdurmak veya karargahlarını dağıtmak için harekete geçmediğini söylüyor.

Batı Şeria'daki Filistin köylerini korumak için yabancı gönüllüler toplayan Faz3a örgütünden aktivist Manal Tamimi, radikal sağcı yerleşimcilerin iki ay önce köyün yakınlarına karakol inşa ettiğini ve adam devşirdiğini söylüyor. Gönüllülerin saldırılara karşı Filistinlilerin yanında durmasının çok değerli olduğunu belirtiyor.

Kanadalı gönüllü de köydeki varlıklarının halkı güçlendirdiğini söylüyor: 

Biz oradayken köylüler daha dirençli oluyordu. Çocuklar özgürce oynuyordu. İnsanlar gece boyunca uyuyabiliyorlardı. Sırf bu bile bizim orada olmamızı değerli kılıyordu.

Birleşmiş Milletler'in rakamlarına göre İsrailli yerleşimciler ve güvenlik güçleri son iki yılda Batı Şeria'da 233'ü çocuk olmak üzere binden fazla Filistinliyi öldürdü. 

Independent Türkçe, Times of Israel, Guardian