Filistin boyutuyla Suriye'deki değişim

Suriye’deki Filistinlilerin Filistin ulusal hareketindeki nüfuzu marjinalleşti

Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)
Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)
TT

Filistin boyutuyla Suriye'deki değişim

Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)
Filistin’in Şam Büyükelçiliği önünde Filistin Yönetimi lehine düzenlenen gösteri sırasında merhum Filistin lideri Yaser Arafat'ın resmini tutan bir kadın, 9 Ocak 2025 (AFP)

Macid Kiyali

Filistin ulusal hareketi, 1960'lı yılların ortalarındaki ortaya çıkışından bu yana, Suriye rejiminin Golan cephesinden İsrail'e karşı gerilla eylemlerine getirdiği kısıtlamalara rağmen Suriye'de faaliyetlerini yürütebildi. Başka bir deyişle bu mesele, Suriye rejiminin İsrail'e karşı direnme hevesi veya iddialarıyla uyumlu olmayan siyasi çizgilerine yahut istihdamlarına göre düzenlendi.

Suriye rejimi o dönemde Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) 1964 yılında kurulmasının arkasında dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdunnasır’ın olmasından dolayı Filistin meselesinde Mısır'la rekabet etmek amacıyla başta Fetih Hareketi (El Fetih) olmak üzere Filistin ulusal hareketinin yükselişini destekledi. Ayrıca 1967 Arap-İsrail Savaşı (Altı Gün Savaşı) yenilgisini örtbas etmek için silahlı mücadele yaklaşımını benimsediğini ve Filistin'in temel davası olduğunu iddia ederek özgürlükleri kısıtlamanın, halka hükmetmenin, ülke kaynaklarına el koymanın, duraklayan kalkınma sürecini meşrulaştırmanın ve güvenlik yapısını inşa etmenin bir kılıfı olarak El Fetih’e yatırım yaptı.

Ancak tüm bunlar, Suriye rejiminin diktatörü Hafız Esed'in şahsında, Filistin kartını elinde tutmak için önce kendisine sadık askeri isimler aracılığıyla El Fetih'i kontrol etmeye çalışarak, sonra da es-Saike ve Filistin Halk Kurtuluş Cephesi - Genel Komutanlığı (PFLP-GC) gibi kendisinin Filistin'deki uzantısı olacak örgütler kurarak ya da kurulmasını destekleyerek gerçekleştirdiği girişimlerle paralel olarak yapıldı. Öyle ki Filistin lideri Yaser Arafat tarafından bizzat ortaya atılan “Filistin egemen kararının bağımsızlığı” sloganı, Esed rejiminin Filistin’in iç işlerine müdahalesini püskürtmek için meşrulaştırıldı.

Esed rejiminin otuz yıl boyunca (1976-2005) Lübnan'a hakim olmak için Filistin ulusal hareketini istismar etmesi, doğrudan askeri sürtüşmeye yol açtı. Lübnan'daki birçok Filistin mülteci kampı kısmen yahut tamamen yıkılırken hepsi de korkunç katliamlara sahne oldu. Suriye'deki mülteci kamplarında, özellikle de Yermuk Mülteci Kampı’nda yaşananlar bu katliamların bir uzantısı olarak görülebilir.

Suriye’deki yeni yönetimin çabaları siyasi, güvenlik, ekonomik ve sosyal istikrarı desteklemeye ve devleti yeniden kurmaya yönelik olacağından, Suriye'nin İsrail'e karşı çatışmadaki rolü gelecekte görülmeyebilir.

Öyle görünüyor ki Suriye'de meydana gelen büyük tarihi ve siyasi değişimin Suriye’nin bölgesel rolünü, tüm Ortadoğu bölgesini ve önceki rejimin yarım yüzyılı aşkın bir süre boyunca Suriye'nin bölgedeki önemli konumuna ve sorunlarına dayandırdığı ölçüde, İsrail ile çatışmanın şekli de dahil olmak üzere yerel, bölgesel ve uluslararası yansımalarını etkilemesi kaçınılmaz.

sdfergt
Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed, Filistin'in merhum lideri Yaser Arafat ile Şam'da yaptığı görüşme sırasında, 24 Nisan 1988 (AFP)

Suriye’deki yeni yönetim ne isterse istesin ya da ne yapabilirse yapsın, Aksa Tufanı Operasyonu’nun ve İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı başlattığı yok etme savaşının yankıları Lübnan'ı da içine aldı. Hizbullah'ın Lübnan'daki hegemonyasının sona ermesine ve İran'ın bölgedeki etkisinin azalmasına yol açtı. Bu durum kaçınılmaz olarak Filistin ulusal hareketini, siyasi ve mücadele seçeneklerini ve hatta Lübnan içindeki ve dışındaki Filistin halkının, özellikle de Suriye’deki Filistinlilerin (48 mültecileri) varoluş biçimini etkileyecek.

Bu gelişmeler ve değişimler, büyük olasılıkla Arapların ve Filistinlilerin İsrail ile olan çatışmalarında askeri yönünün özellikle Gazze ve Lübnan'da yaşananlar çerçevesinde yüksek maliyeti göz önüne alındığında çökmesine ya da yok olmasına yol açacak. Buna ek olarak, neredeyse hiçbir Arap ya da Filistinli taraf mevcut koşullarda ve öngörülebilir gelecekte bunu ciddi ve sorumluluğunu üstlenerek talep etmiyor. Ancak bu, İsrail'in iradesine ya da politikalarına boyun eğmek ya da Filistin çevreleri, Arap ülkeleri ve uluslararası arenadaki mevcut duruma uygun olası mücadele biçimlerini reddetmek anlamına gelmiyor.

İsrail hem Esed rejiminin düşmesinden önce hem de sonra, Suriye ordusunun mevzilerinin yanı sıra Filistinli grupların kamplarını ve karargahlarını bombaladı. Suriye ve Lübnan'da (ve hatta Tahran'da) Filistinli liderlere suikastlar düzenledi. Bu durum Filistinlileri olduğu kadar Suriye'yi de etkiledi.

Suriye’deki yeni yönetimin çabaları Suriye halkının durumunu iyileştirmek için gerekli bir öncelik olarak siyasi, güvenlik, ekonomik ve sosyal istikrarı desteklemeye ve devleti yeniden kurmaya yönelik olacağından, Suriye'nin İsrail'e karşı çatışmadaki rolü gelecekte görülmeyebilir. Daha önce de belirttiğimiz üzere, Suriye ordusunun neredeyse tüm olanakları yok edilmiş ve kalanların çoğu da Esed rejiminin düşmesinden hemen sonra İsrail'in art arda gerçekleştirdiği saldırılarda imha edilmiştir. Dolayısıyla öngörülebilir gelecekte yeni yönetimden bu konuda harekete geçmesini istemek hiçbir şekilde ve hiçbir gerekçeyle akıllıca olmaz.

Diğer Filistinli mülteci topluluklar gibi, Suriye’deki Filistinli mülteci topluluğunun da Filistin ulusal hareketindeki nüfuzu kırk yıl önce yurtdışında verilen silahlı mücadelenin sona ermesiyle marjinalleşti.

Yeni rejimin ülkedeki Filistinli mültecilere yönelik politikasının, onları Suriyelilerle eşitlemek, önceki rejim tarafından ortadan kaldırılmadan önce var olan haklarını iade etmek ve mülteci olarak kaydedildikten sonra Suriye nüfus kayıtlarına dahil etmek üzerine Filistin Mülteci Örgütü kurulabilir. Bu noktada Suriye'de Filistinliler için zorunlu askerliğin kaldırılması ve Suriye ordusunun bir parçası olarak kabul edilen Filistin Kurtuluş Ordusu'nun lağvedilmesi kayda değer bir gelişme. Dolayısıyla bu durum, Filistinli mültecilere Ürdün'deki Filistinlilerinkine benzer bir vatandaşlık statüsü verilmesine yol açabilir. Bu da Filistinlilerin ulusal kimliklerine ve halklarının davasına olan bağlılıklarına ters düşmeden statülerini güçlendirecek ve yaşamlarını kolaylaştıracak bir adım olacak.

scdfrgt
Suriye'nin başkenti Şam'ın güneyindeki Yermuk Mülteci Kampı’nda meydana gelen yıkımın boyutu (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre resmi düzeyde, Suriye’deki yeni yönetimin eski rejimin Filistinlilerle olan ilişkisindeki tüm tıkanıklıkları aşarak, Filistin halkının ve davasının temsilcisi olarak FKÖ ile ilişki kurmaya çalıştığı görülüyor. Bu hamle, bir ilke olarak olumlu olmasının yanında derinleştirilip güçlendirilmeli. Aynı zamanda yaklaşık altmış yıllık zorlu müdahaleler ve maliyetli gerginliklerin ardından Filistin-Suriye ilişkilerinin sağlam temellere oturtulması için de bir fırsat. Kısa bir süre önce Şam'da Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile bir araya gelen FKÖ’yü, Filistin Yönetimi’ni ve El Fetih'i temsil eden Filistin Devlet Başkanlığı heyeti arasındaki görüşme de bunun bir göstergesidir.

Suriye’deki yeni yönetim, eski rejime sadık grupların (Es-Saike, PFLP-GC, Feth’ul-İntifada) karargahları ve kamplarının çoğunu ele geçirerek, tüm gruplardan ellerindeki silahları teslim etmelerini istedi ve Suriyelilerin ve Filistinlilerin öldürülmesinde rejimle birlikte hareket edenleri tutuklayıp yargılayarak açık bir mesaj gönderdi. Burada söz konusu grupların çoğunun halk desteğine sahip olmadığını ve herhangi bir düzeyde etkili olmadıklarını belirtilmeli. Eski rejim tarafından kendilerine tanınan ayrıcalıklar ve İran tarafından desteklenmeleri nüfuz sahibi olmalarını sağladı. Bu yüzden büyük olasılıkla yeni dönemde kendilerine bir yer bulamayacaklar ve Suriye’deki Filistinliler tarafından kabul görmeyecekler.

Her halükarda, Filistin ulusal hareketindeki nüfuzu kırk yıl önce yurtdışında verilen silahlı mücadelenin sona ermesi, komuta merkezinin Batı Şeria ve Gazze Şeridi'ne taşınması, Filistin ulusal hareketinin otuz yıl önce bir yönetime dönüşmesi ve FKÖ'nün marjinalleşmesi nedeniyle diğer Filistinli mülteci topluluklar gibi, Suriye’deki Filistinli mülteci topluluğu da marjinal hale geldi. Bu durum, Suriye, Lübnan ve Irak'taki Filistinli mülteci topluluklarının yok olması ya da dağılması ve çok sayıda mültecinin yabancı ülkelere göç etmesiyle daha da kötüleşti. Filistinli mülteci topluluklarının coğrafi ve siyasi haritadan silinmesinden ya da körelmesinden bahsedilir oldu.

FKÖ de dahil olmak üzere Suriye'deki Filistinli grupların statüsünü, geçiş sürecinden sonra ortaya çıkacak siyasi sistemin şeklinin belirleneceğini söyleyebiliriz.

Suriye'de siyasi olarak aktif olan Filistinlilerin çoğunun, özellikle de yeni nesillerin ruh halinin Filistin milliyetçiliğine eğilimli olduğunu ve eski rejimin her zaman bu ‘milliyetçiliği’ hedef aldığına ve onu azaltmaya ve kısıtlamaya çalıştığına inandıkları belirtilmeli. Bu ‘milliyetçiliğin’ El Fetih'te diğer gruplardan daha fazla olduğu biliniyor. Fakat bu, El Fetih yönetiminin tutumları ile izlediği politikaların tamamen uyumlu olduğu anlamına gelmiyor. Bunun yanında mültecilerin genel ruh halinin vücut bulmuş hali olan El Fetih’e bağlı olmayan mülteciler, örgütlü bir çerçeveden ve kendilerini ifade edebilecekleri bir platformdan yoksunlar. Ayrıca Filistin bağlamında faaliyet gösterecek meşruiyete ve kaynaklara sahip olmamaları da nüfuzlarını zayıflatıyor. Ancak Suriye'de meydana gelebilecek değişikliklerden en çok bu kesimin faydalanması bekleniyor.

Özetleyecek olursak, FKÖ de dahil olmak üzere Suriye'deki Filistinli grupların statüsünün geçiş döneminden sonra kurulacak siyasi sistemce belirleneceğini söyleyebiliriz. Varlıklarını Esed rejimine borçlu olan bazı gruplar ortadan kalkabilir. Eğer kalırlarsa, ne resmi ne de halk düzeyinde etkili ve fark edilebilir olacaklar. Özellikle yeni yönetim Baas Partisi'ni ve İlerici Cephe'nin tüm partilerini feshettiği için herhangi bir siyasi, yasal veya sosyal meşruiyete sahip olmayabilirler. Buna, Filistin örneğinde olduğu gibi, eski rejim çerçevesinde Suriye'nin hareketliliğine göre faaliyet gösteren gruplar da dahil olabilir.



Gazze ateşkesi, anlaşma şartlarının yarattığı engeller ve ilerleme umutları arasında sıkışıp kaldı

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de bulunan Halime es-Sadiye Okulu'na düzenlediği saldırının meydana getirdiği hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de bulunan Halime es-Sadiye Okulu'na düzenlediği saldırının meydana getirdiği hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
TT

Gazze ateşkesi, anlaşma şartlarının yarattığı engeller ve ilerleme umutları arasında sıkışıp kaldı

İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de bulunan Halime es-Sadiye Okulu'na düzenlediği saldırının meydana getirdiği hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)
İsrail'in Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye'de bulunan Halime es-Sadiye Okulu'na düzenlediği saldırının meydana getirdiği hasarı inceleyen Filistinliler (AFP)

Gazze ateşkes müzakereleri, Hamas'ın İsrail'i engellemekle suçladığı ve ABD ile İsrail'in görüşmelerde bir ilerleme kaydedileceği ve birkaç gün içinde anlaşmaya varılacağı yönündeki iyimser söylemleri arasında Katar'ın başkenti Doha'da altıncı gününe girdi.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, karmaşık müzakere sahnesini deşifre etti. Uzmanlara göre, görüşmelerin geleceğine dair süren belirsizliğe rağmen, Amerikan tarafının açık ve doğrudan baskıları sayesinde bir ‘çözülme’ ihtimali ağır basıyor. Bu süreçte, engelleyici şartların aşılması ve Hamas’a bazı güvencelerin verilmesi öngörülüyor. Ayrıca, ABD ile İsrail arasında Gazze cephesinde bir sakinlik sağlanması konusunda mutabakat bulunuyor. Zira, Washington ile Tahran arasındaki mevcut görüşme hattı başarısız olursa, İran’a ikinci bir saldırı düzenlenmesi ihtimali değerlendiriliyor.

Geçtiğimiz pazar gününden bu yana Doha'da devam eden müzakerelerin ortasında Netanyahu perşembe günü yayınladığı bir videoda Hamas'ın silahsızlandırılmasını, askeri kabiliyetlerinin olmamasını ve bölgeyi yönetmemesini şart koşarak bunlar olmadan Gazze Şeridi'nde anlaşma ihtimalini dışladı ve savaşa geri dönme tehdidinde bulundu. Netanyahu, “Bu müzakereler yoluyla elde edilebilirse iyi olur, aksi takdirde kahraman ordumuzun gücüyle başka yollarla elde edeceğiz” dedi.

İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar perşembe günü Avusturya gazetesi Die Presse'ye verdiği röportajda, müzakerelerin geleceği için bir başka koşul öne sürerek Hamas liderlerinin sürgüne gönderilmesinin ‘savaşı sona erdirecek çözümün bir parçası olabileceğini’ belirtti.

Diğer yandan Hamas yaptığı açıklamada, İsrail'in ‘kötü niyetli’ tutumunu eleştirerek daha önce ‘saldırganlığın kalıcı olarak durdurulmasını, işgal ordusunun kapsamlı bir şekilde geri çekilmesini ve yardımların serbest akışını sağlayacak bir anlaşma karşılığında tüm esirlerin bir kerede serbest bırakılacağı kapsamlı bir takas anlaşmasına varmayı teklif ettiğini, ancak Netanyahu'nun o zaman bu teklifi reddederek kaçmaya ve daha fazla engel koymaya devam ettiğini’ vurguladı.

Bununla birlikte Hamas, hem Filistin hem de İsrail tarafındaki esirlerin serbest bırakılması karşılığında savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya yönelik müzakerelere ‘olumlu ve sorumlu’ yaklaşımını sürdürdüğünü ifade etti. Bu açıklama, Hamas'ın ‘devam eden ateşkes görüşmelerinde yardım akışının sağlanması, İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nden çekilmesi ve kalıcı bir ateşkes için gerçek garantiler verilmesi de dâhil olmak üzere birçok önemli noktanın müzakere edildiğini’ belirtmesinden bir gün sonra geldi.

Han Yunus'ta yerinden edilmiş insanlar için kurulan derme çatma bir kampta yıkılmış çadırları inceleyen Filistinlilere bakan bir kadın (AFP)Han Yunus'ta yerinden edilmiş insanlar için kurulan derme çatma bir kampta yıkılmış çadırları inceleyen Filistinlilere bakan bir kadın (AFP)

Bu, Hamas liderlerinden Basim Naim'in ‘Netanyahu'nun 22 aylık savaş ve kıtlıkta başaramadığını müzakere masasında da başaramayacağını’ vurguladığı basın açıklamalarıyla aynı zamana denk geldi.

Netanyahu'nun Gazze Şeridi ve İran dosyalarına değindiği Washington ziyaretinin ardından İsrail yeniden İran'ı vurma tehdidinden söz etmeye başladı. Savunma Bakanı Yisrael Katz perşembe günü yaptığı açıklamada, İsrail'in İran tarafından tehdit edilmesi halinde bu ülkeyi ‘daha büyük bir güçle’ vuracağını söyledi.

İsrail'in haziran ayında İran'a karşı 12 gün süren bir hava savaşı başlatması bölgede daha geniş çaplı bir çatışma korkusu yarattı. İki taraf, 23 Haziran'da ABD Başkanı Donald Trump tarafından ilan edilen, ABD arabuluculuğunda bir ateşkes üzerinde anlaştı.

İsrail ve Filistin konularında uzman Mısırlı siyaset bilimi profesörü Dr. Tarık Fehmi, ateşkes müzakerelerinin engellerden ve ayrıntılara getirilen karartmadan, ABD'nin baskısı altında bir atılımın her iki tarafça da kabul edilmesine doğru ilerleyeceğini düşünüyor. Fehmi, Netanyahu'nun Washington ziyaretinde Gazze ve İran meselelerinin farklı görüşlere yol açacak şekilde ele alındığını, ancak Trump'ın Gazze'de anlaşmanın tamamlanması ve İsrail'in gerekirse İran'ı vurmasına izin verilmesi konusunda ısrarcı olduğunu belirtti.

Fehmi'ye göre bir atılım şansı, İsrail'in özellikle Mısır sınırına yakın Morag Koridoru’ndan kademeli olarak çekilmeyi kabul etmesiyle mümkün. Hamas, ABD yönetimiyle doğrudan iletişim kanalının devam etmesiyle bunu kabul edebilir. Bu da müzakerelerdeki pozisyonunu güçlendirecek, Netanyahu'nun Trump ile çatışmasını önleyecek ve İran'ı tekrar hedef alma isteklerini kabul etmesi karşılığında Gazze anlaşmasını uygulamasına olanak tanıyacaktır.

Filistinli siyasi analist Dr. Suheyl Diyab'a göre Hamas mümkün olduğunca çok şey teklif etti; ancak müzakereler Netanyahu'nun, ABD yönetiminin ve özellikle de İsrail içişlerinin krizleri nedeniyle tıkanmış durumda. Netanyahu, özellikle de kişisel çıkarları için herkesi manipüle etme girişimleri sona erdiğinden, kendisine sunulan senaryoları seçme konusunda halen büyük tereddütler yaşıyor.

Diyab, Netanyahu-Trump görüşmelerinin ayrıntıları henüz açıklanmadığı için Gazze ateşkes dosyasının İran dosyasının ayrıntılarıyla bağlantılı olduğunu göz ardı etmedi. Dünyanın ABD ve İran arasındaki anlaşma ya da anlaşmazlığın seyrini izlediği bu dönemde, bir atılım ve anlaşmanın teşvik edilmesi, İsrail ve Washington'un dikkat çekici bir şekilde yeniden zorladığı bir seçenek gibi görünüyor.

İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyine düzenlediği saldırılarda hayatını kaybeden Filistinliler (AFP)İsrail'in Gazze Şeridi'nin güneyine düzenlediği saldırılarda hayatını kaybeden Filistinliler (AFP)

Geçtiğimiz perşembe günü televizyonda yayınlanan bir röportajda Netanyahu birkaç gün içinde bir anlaşmaya varılacağı umudunu dile getirerek şunları söyledi: “50 esir halen Hamas tarafından tutuluyor ve bunlardan sadece 20'sinin hayatta olduğuna inanılıyor. Şu anda yaşayanların yarısının ve ölülerin yarısının çıkarılmasını öngören bir anlaşmamız var, yani 10 yaşayan insanımız ve yaklaşık 12 ölen rehinemiz kalacak, ancak onları da çıkaracağım. Umarım birkaç gün içinde bunu sonuçlandırabiliriz.”

Geçen hafta Netanyahu ile Beyaz Saray'da iki kez görüşen Trump, ateşkesin yakın olduğu söylemini yineleyerek bu haftayı olası bir tarih olarak belirledi. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio perşembe günü yaptığı açıklamada bir anlaşma için ‘büyük umutları’ olduğunu ifade etti.

Öte yandan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Alman mevkidaşı Johann Fadivoll ile yaptığı telefon görüşmesinde, Gazze Şeridi'ndeki son gelişmeler ile ateşkesin yeniden başlatılması ve bazı esir ve mahkûmların serbest bırakılmasına yönelik müzakerelerdeki gelişmeler hakkında bilgi verdi. Mısır Dışişleri Bakanlığı tarafından dün yapılan açıklamaya göre Abdulati, ‘Filistin halkının kanının akıtılması ve trajik insani durum ışığında Gazze Şeridi'ne insani yardım akışının sağlanması gerektiğini’ vurguladı.

Fehmi'ye göre Gazze anlaşması yaklaşıyor. “Birkaç gün içinde anlaşma nihai aşamasına girecek. Pazar ya da pazartesi günü ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un son rötuşları yapmak üzere bölgeye bir ziyaret gerçekleştireceğini görebiliriz” diyen Fehmi, ‘Washington'un bölgedeki çıkarlarını düşünerek ve Trump'ı izleyicileri önünde mahcup etmemek için anlaşmanın başarısız olmasına izin vermeyeceğini’ vurguladı.

Diyab, Netanyahu'nun Washington ziyaretinden sonra bir anlaşma istediğine ve Trump'a hayır diyemeyeceğine inanıyor. Dolayısıyla siyasi çıkarları çerçevesinde kendisine daha fazla zaman kazandırabilecek bir atılımla ya da özellikle farklılıklar ve ABD'nin baskıcı tutumu nedeniyle kendisini devirecek bir tökezleme ve patlamayla karşı karşıya.