Mısır, İsrail'in ‘borçların silinmesi karşılığında Gazze Şeridi'ni yönetme’ önerisini reddetti

Mısır Dışişleri Bakanlığı, bu tür önerilerin ‘çatışma döngülerinin yenilenmesine katkıda bulunduğunu’ belirtti

Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında Gazze Şeridi'ne girmeyi bekleyen ağır iş makineleri, 20 Şubat 2025. (AFP)
Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında Gazze Şeridi'ne girmeyi bekleyen ağır iş makineleri, 20 Şubat 2025. (AFP)
TT

Mısır, İsrail'in ‘borçların silinmesi karşılığında Gazze Şeridi'ni yönetme’ önerisini reddetti

Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında Gazze Şeridi'ne girmeyi bekleyen ağır iş makineleri, 20 Şubat 2025. (AFP)
Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında Gazze Şeridi'ne girmeyi bekleyen ağır iş makineleri, 20 Şubat 2025. (AFP)

Mısır, İsrailli muhalefet lideri Yair Lapid'in dış borçlarının silinmesi karşılığında Gazze Şeridi'nin yönetimini bir süreliğine devralma önerisini reddetti. Mısır Dışişleri Bakanlığı, Mısır ve Arap tutumunun temellerini ve İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarından çekilmesi ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla ilgili olan çatışmanın özünü ele almak için sağlam temelleri atlayan herhangi bir önerinin ‘reddedildiğini ve kabul edilemez olduğunu’ belirtti.

‘Borçların silinmesi karşılığında’

Lapid salı günü, savaşın ertesi günü Gazze Şeridi'nde ‘Mısır çözümü’ adı altında, uluslararası toplumun dış borçlarını ödemesi karşılığında Mısır'ın 8 ila 15 yıl arasında değişen bir süre için Gazze Şeridi'nin yönetim sorumluluğunu üstlenmesini içeren bir öneri sundu.

Washington'da Demokrasileri Savunma Vakfı (FDD) tarafından düzenlenen bir diyalog oturumunda Gazze'de ‘yeni bir çözüme’ ihtiyaç olduğunu savunan Lapid, ‘İsrail'in Hamas'ın iktidarda kalmasını kabul edemeyeceğini ve Filistin Yönetimi'nin yakın gelecekte Gazze'yi yönetemeyeceğini ya da yönetmeye istekli olmayacağını’ ifade etti.

zxscdfgr
İsrail muhalefet lideri Yair Lapid (DPA)

Mısır Dışişleri Bakanlığı dün akşam söz konusu öneriye yanıt vererek, ‘İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarından çekilmesi ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına ilişkin Mısır ve Arap tutumunun sabitelerini ve çatışmanın özüne ilişkin sağlam temelleri ortadan kaldıran her türlü tez ve önerinin reddedildiğini ve kabul edilemez olduğunu’ vurguladı.

‘Yenilenen çatışma döngüleri’

Mısır Dışişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada, bu önerileri ‘çatışmayı kesin olarak çözmek yerine çatışmanın döngülerini yenilemeye katkıda bulunan yarım çözümler’ olarak nitelendirdi ve ‘Gazze Şeridi ile Doğu Kudüs de dâhil olmak üzere Batı Şeria arasındaki organik bağın, bağımsız Filistin devletinin topraklarını temsil eden ve tam Filistin egemenliği ve yönetimine tabi olması gereken Filistin toprakları olduğunu’ belirtti.

Savaşın sona ermesinin ardından Gazze'nin geleceği meselesi ateşkes anlaşmasının devamı önünde bir engel teşkil ediyor. Öyle ki İsrail, ABD ve Avrupalı devletler, Arap taraflarca da desteklenen Hamas'ın Gazze Şeridi'nde gelecekte bir rolü olmayacağı konusunda ısrar ediyor. Buna karşın ateşkes anlaşması da İsrail ve ABD'nin anlaşmaya uymama ve uygulamama tehditleriyle karşı karşıya kalıyor.

zxscdfr
Gazze Şeridi'nde savaştan zarar gören bir binada oturan Filistinli kadın (Reuters)

Bakanlıktan yapılan açıklamaya göre, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati dün Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı telefon görüşmesinde, Filistinliler topraklarında kalmaya devam ederken Mısır'ın Gazze Şeridi'nde yeniden yapılanma için geliştirmekte olduğu kapsamlı planı ve bu noktada Arap ve İslam ülkelerinin desteğinin varlığını açıkladı. Abdulati, AB'nin Mısır'ın bu yöndeki çabalarını desteklemesini arzu ettiğini ifade etti.

‘Başarısızlığın kanıtı’

Mısırlı strateji uzmanı Semir Ferec Şarku’l Avsat'a şu açıklamayı yaptı: “Lapid'in önerisi reddedildi. Çünkü Kahire yönetiminin kararı alınıp satılamaz. Mısır, bedeli dış borçlarının iptali olsa bile bunu reddediyor ve Filistin Yönetimi'nin Gazze Şeridi üzerinde tam kontrole sahip olmasında ısrar ediyor.”

Mısır Merkez Bankası verilerine göre Mısır'ın dış borçlarının 150 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.

Ferec, “Lapid'in önerisi İsrail'in Gazze Şeridi'ni kontrol etmekte başarısız olduğunun kanıtıdır. İsrail şimdi Mısır'ı Gazze Şeridi'nin kontrolünde kendi temsilcisi yapmak istiyor ki Mısır bunu hiçbir koşulda kabul etmeyecektir. Lapid'in önerisinin ABD Başkanı Donald Trump tarafından desteklenmesi pek olası görünmüyor” ifadelerini kullandı.

Kahire ve Amman, Trump'ın Filistinlileri Mısır ve Ürdün'e yerleştirme ve Gazze Şeridi'nin kontrolünü ABD makamlarına devretme önerisini reddettiklerini açıkladılar.

‘Sorunu ihraç etmek’

Mısır Temsilciler Meclisi üyesi Mustafa Bekri ise Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, Lapid'in önerisinin ‘İsrail'in Gazze Şeridi'nde içine düştüğü sıkıntı ve çıkmazdan kurtulma çabası olduğunu, İsrail’in şimdi de bu meseleyi Mısır'a ihraç etmek istediğini’ söyledi.

Bekri, bu önerinin ‘Filistinlilerin bir şekilde Gazze'den sürülmesi anlamına geldiğini, çünkü gerçekte Filistinli olmayan bir tarafa sahada yetki verdiğini ve bunun gerçekleşmesi halinde Mısır üzerinde ciddi yansımaları olacağını’ dile getirdi.

Bekri, Mısır'ın bu öneriyi reddettiğini ve Filistin davasının tasfiyesini kabul etmediğini söyledi. Mısır'ın tutumunun kesin olduğunu; iki devletli çözümün ve Gazze'nin Filistin Yönetimi’ne teslim edilmesinin gerektiğini ifade eden Bekri, Mısır yönetiminin Gazze Şeridi'ni yeniden inşa etme sorumluluğunu İsrail'e yüklediğini kaydetti. Bekri'nin ifadesine göre Mısır yönetimi bu durumu şöyle gerekçelendirdi: “Gazze Şeridi'ni Araplar değil İsrail yıktı.”

Lapid'in Gazze Şeridi'nin Mısır tarafından yönetilmesi önerisi yeni değil. Wall Street Journal Kasım 2023'te üst düzey Mısırlı yetkililere dayandırdığı haberinde, ‘ABD'nin Mısır'a Gazze Şeridi'nde güvenliği geçici olarak yönetmeyi önerdiğini’, ancak Kahire'nin ‘öneriyi reddettiğini’ yazmıştı.

Gazete, eski CIA direktörü William Burns'ün Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve eski Mısır Genel İstihbarat Şefi Abbas Kâmil ile Hamas'ın yenilgiye uğratılmasının ardından Filistin Yönetimi, Gazze Şeridi’nin yönetimini devralana kadar Mısır'ın Gazze'de güvenliği devralması önerisini görüştüğünü, ancak Sisi'nin bu öneriyi reddettiğini bildirdi.



Ankara, Şam ve SDG arasındaki yakınlaşmayı bir tehdit mi yoksa bir fırsat olarak mı görüyor?

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart'ta aralarında anlaşma imzalarken (Sosyal medya platformları)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart'ta aralarında anlaşma imzalarken (Sosyal medya platformları)
TT

Ankara, Şam ve SDG arasındaki yakınlaşmayı bir tehdit mi yoksa bir fırsat olarak mı görüyor?

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart'ta aralarında anlaşma imzalarken (Sosyal medya platformları)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve SDG lideri Mazlum Abdi, 10 Mart'ta aralarında anlaşma imzalarken (Sosyal medya platformları)

İsmail Derviş

Şam, 10 Mart 2025 akşamı, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve yanında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Komutanı Mazlum Abdi sürpriz bir şekilde ortaya çıkıp SDG'yi on beş yıllık savaş ve otoriter rejimin düşüşünün ardından yeniden inşa edilen yeni Suriye devletine dahil edecek bir anlaşma imzaladılar.

Suriye ile Türkiye arasındaki ilişkiler, devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin düşüşü sonrası gizlenmedi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Şam'a ilk gelen isim oldu. Suriye ile bu yeni ilişkiler, Türkiye'yi İdlib'i kontrol eden Suriyeli muhalifler ile bir araya getiren eski ilişkilerin öncüsüydü. Bu yüzden Şam'ın kapıları Ankara'ya açıktı.

Kürt silahlı örgütlerin Türkiye'nin Suriye'deki bir numaralı düşmanı olduğu herkes tarafından biliniyor. Daha önce Halep, Rakka ve Haseke kırsalında hava ve kara operasyonları düzenlemişlerdi. Türk Hava Kuvvetleri de Kamışlı'da Kürt silahlı örgütlerin bazı liderlerini ortadan kaldırmak için operasyonlar düzenledi. Ancak SDG'nin Şam ile yaptığı anlaşma ve PKK'nın kendini feshettiğini açıklaması, askeri gerilimin durdurulmasına ve diyalog diline başvurulmasına katkıda bulundu. Yine de parmaklar halen tetikte duruyor.

Söz konusu anlaşma mart ayında duyurulduğunda Türkiye anlaşmayı resmi olarak memnuniyetle karşıladığını açıkladı ve birçok kez anlaşmanın uygulanmasını istedi. Fakat Türkiye, bu anlaşmanın tüm maddelerini kabul ediyor mu? Anlaşmanın uygulanmasına gerçekten katkıda bulunuyor mu yoksa engel mi oluyor? Gerçekten rahat mı yoksa ulusal güvenlik endişeleri karar alma sürecini hâlâ etkiliyor mu? Türkiye, SDG'nin yeni kurulan devletin inşasında ortak olmasını gerçekten kabul ediyor mu? SDG, kurulduğu günden bu yana Ankara tarafından Türkiye'nin güvenliğine doğrudan tehdit oluşturan bir terör örgütü olarak sınıflandırılıyor. Independent Arabia, bu ve benzeri soruları bir dizi uzmanla birlikte bu makalede yanıtlamaya çalışacak.

Değişim umuduyla oyalama

Kürt araştırmacı ve siyasetçi Ali Temi, SDG'nin Türkiye'nin askeri harekat düzenlemesini önlemek için Suriye hükümetiyle müzakere masasına oturduğunu düşünüyor. Ankara, bu harekata gerçekten hazırlanıyordu, fakat SDG'nin müzakere masasına oturması harekatın başlamasını engelledi. Buna karşın SDG, liderlerinin Suriye'deki siyasi manzarada bir değişiklik olmasını umarak zaman kazanmaya çalıştıklarından anlaşmayı sahada uygulamakta hala tereddüt ediyor. Temi, “Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın açıklamalarına göre Türkiye'nin anlaşmayı uygulamak istediğini ve desteklediğini düşünüyorum. Bundan dolayı SDG'nin anlaşmayı sahada uygulamayı geciktirmesi, 2018 yılında Afrin'de olduğu gibi Türkiye'nin askeri müdahalesi için güçlü gerekçeler oluşturuyor” değerlendirmesinde bulundu.

Adana Anlaşması'nın uzatılması

Ancak Türkiye'nin Suriye'de kendi projesi olduğunu, bunun da Abdullah Öcalan ile başlatılan barış süreci, PKK üyelerinin silahlarını teslim etme sürecinin bu planın bir parçası olduğunu ve SDG'nin bu sürecin bir parçası olduğunu düşünen Kürt araştırmacı, herhangi bir kaçışın, Türk ordusunun Türkiye'nin ulusal güvenliğine yönelik bir tehdit olması durumunda Suriye topraklarına 5 kilometre derinliğe kadar girmesine izin veren Adana Anlaşması'nın değiştirilmesine yol açacağını vurguladı. Bununla birlikte eğer anlaşmada bir değişiklik yapılırsa, yeni değişiklik Türkiye'nin 35 kilometre derinliğe kadar girmesine izin verecek. Temi, Adana Anlaşması'nın değiştirilmesinin, Şam ile SDG arasındaki anlaşmanın uygulanmasının başarısız olması durumunda Türkiye'nin alternatif seçeneklerinden biri olduğunu ve böylece Suriye ve Türk orduları arasında ortak bir askeri operasyon başlatılması durumunda meşru bir gerekçe ve hava desteği sağlanacağını söyledi.

En düşük maliyetli çözüm

Gazeteci Abdulcebbar Cevvaş’a göre Ankara bugün, SDG ile Şam hükümeti arasındaki anlaşmayı, Suriye'nin kuzeydoğusuyla ilgili ulusal güvenlik sorununu çözmek için en az maliyetli çözümlerden biri olarak masaya yatırıyor. Bu anlaşmayı, Türkiye’nin şartları çerçevesinde uygulanması halinde iyi bir çözüm olarak görüyor ve bu şartların başında SDG’nin herhangi bir siyasi adem-i merkeziyetçilik veya federalizm biçimini reddetmesi geliyor. Bu yüzden SDG’nin Şam yönetimine entegrasyonunun gerçekleştirilmesi için atılan adımları, bu entegrasyonun biçimini ve düzenlemeleri konusunda süren müzakereleri yakından takip ediyor.

Türkiye'nin bir yandan Suriye hükümetine diplomatik baskı uygularken, diğer yandan SDG'ye karşı güç kullanma tehdidinde bulunarak güvenlik hedeflerine uygun olmayan herhangi bir anlaşmayı engellemekten çekinmeyeceğini vurgulayan Cevvaş, Türkiye’nin eğer SDG ile Şam arasındaki görüşmelerdeki bazı maddelerin değiştirilmesine yol açmazsa, anlaşmanın mevcut haliyle uygulanmasına karşı çıkmayacağını, hatta bu anlaşmayı, Kürt meselesini çözmek için Suriye deneyimini kopyalamak ve PKK ile olan mücadelesinin sona ermesinden sonra Türkiye'deki Kürt meselesini nihai olarak çözmek için bir fırsat olarak görebileceğini belirtti.

Detaylar olmadan genel başlıklar

Abaad Araştırma Merkezi'nden araştırmacı Firas Faham, Türkiye'nin SDG ile yapılan anlaşmayı bozma niyetinde olmadığını belirterek “Tam tersine, Türk hükümeti anlaşmanın uygulanmasını destekliyor ve sürekli ve açık bir şekilde anlaşmanın uygulanması gerektiğini talep ediyor. Çünkü anlaşma Suriye topraklarının bütünlüğünün teyit edilmesiyle ilgili, Türkiye için çok önemli bir madde içeriyor. Ancak diğer yandan anlaşma çerçeve niteliğinde ve genel başlıklar halinde olup ayrıntılara girmiyor ve SDG'nin Suriye ordusuna nasıl entegre edileceği konusunda net bir ifade içermiyor. Dolayısıyla Ankara, anlaşmanın sahada nasıl uygulanacağını izliyor, çünkü SDG'nin bağımsız bir yapı olarak kalması ve Şam ile koordinasyon içinde olması ne Suriye hükümeti ne de Ankara için uygun değil” değerlendirmesinde bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Türkiye'nin alternatif seçeneklerine değinen Faham, Türk yetkililerin askeri seçeneği masaya koyduklarını ve bunu dışlamadıklarını, bunun bir baskı aracı olarak kullanıldığını belirtti. Faham’a göre SDG, Türkiye'nin askeri tırmanışla başa çıkamayacağının, özellikle de Türkiye'nin insansız hava araçları (İHA) endüstrisindeki gelişmeler de dahil olmak üzere sahip olduğu savaş kabiliyetleri sayesinde kadroları ve liderleri hedef alabileceğinin farkında. Bu yüzden Ankara, anlaşmanın uygulanmasını sağlamak için askeri seçeneği her zaman masada tutuyor ve bu seçeneği dışlamıyor. Ayrıca Türkiye'nin Trump yönetimi ile temasları ve Ankara ile Washington arasındaki güçlü ilişkiler de SDG üzerinde baskı oluşturabilir.

Değişen öncelikler

Bir başka bakış açısı olarak Suriyeli araştırmacı Muhammed es-Sukeri, Suriye'deki Kürt meselesini Türkiye'deki meseleyle ilişkilendirerek Türkiye'deki Kürt meselesinin çözümü veya Türkiye'deki aşırı sol demokratik akımla ilgili iç politikadaki gelişmelerin Suriye'deki benzerlerinden ayrı düşünülemeyeceğini, çünkü bu iki meselenin büyük ölçüde kesiştiğini belirtiyor. Türkiye, bölgedeki siyasi gerçekliğin ve Washington'ın önceliklerinin değişmesi sonrasında PKK'yı kendi kendini feshetmeye zorlarken, SDG'yi Şam ile diyalog kurma seçeneği ile karşı karşıya bıraktı. Sukeri, Türkiye'nin, Şam ile SDG arasında ABD'nin desteğiyle bir uzlaşma sağlanması halinde askeri harekat istemediğini, uzlaşmanın adem-i merkeziyetçilik üzerine olması ve kantonlar üzerinde olmaması halinde Ankara'nın bunu kabul edemeyeceğini, yani Türkiye'nin uzlaşmanın SDG'nin yapısal projesini ortadan kaldıracak şekilde olduğu sürece uygulanmasını istediğini söyledi. Buna karşın SDG'nin orduya entegre olarak değil, ayrı birlikler olarak olarak özel statüsünü koruyan önerilerde bulunması ya da adem-i merkeziyetçilik konusunun anlaşmayı tehdit edebileceğini belirten Sukeri’ye göre Ankara da Washington ile uzlaşma sınırları içinde mümkün olanı elde etmeye çalışıyor ve orta vadede projeyi tamamen ortadan kaldırmaya odaklanıyor. Çünkü askeri seçenek, özellikle Suveyda’daki çatışmalardan sonra hem Şam hem de Ankara için maliyetli olacağı kesin.

Her ne kadar Türkiye'nin resmi açıklamaları Ankara'nın anlaşmanın tam olarak uygulanması şartıyla anlaşmadan memnun olduğunu söylese de bu şart, yıl sonuna sadece dört ay kalmasına rağmen henüz uygulanmadı. Oysa anlaşma entegrasyonun 2025 yılı sonuna kadar tam olarak uygulanmasını öngörüyor. Gözlemcilere göre anlaşmanın uygulanması hızlandırılmazsa Türkiye, iki nedenden dolayı diğer seçeneklerine yönelebilir. Bunlardan birincisi, Türkiye'nin bu anlaşmadan temel olarak memnun olmaması, ikincisi ise anlaşmanın belirlenen sürede uygulanmaması.

Kum saati

Bilgi sahibi kaynaklara göre Türkiye başlangıçta bu anlaşmadan memnun değildi, ancak ABD ve Suriye'nin ısrarı Ankara'yı bunu kabul etmeye zorladı. Öte yandan imzalanan anlaşmanın aylardır sahada herhangi bir yansımasının olmaması Türkiye'nin tutumunu daha da sertleştirdi. Bir Türk diplomatik kaynak, SDG'ye anlaşmanın 2025 yılının ağustos ayı ortalarından önce hızla uygulanması gerektiği, aksi takdirde başka seçeneklerin masaya yatırılacağı bildirildiğini belirtti. Kaynak, geçen hafta Ürdün'ün başkenti Amman'da ABD’nin Ankara Büyükelçisi ve Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack ile SDG lideri Mazlum Abdi'nin bir araya geldiğini açıkladı. Kaynak, Barrack’ın anlaşmanın hızla uygulanması gerektiği konusunda Türkiye ile hemfikir olduğunu ve SDG'nin anlaşmanın 2026 yılı sonlarına kadar uzatılması talebini, Ankara ve Şam'ın da bu talebi reddettiğini ekledi.

SDG’li liderler arasında anlaşmaya dair birtakım anlaşmazlıklar olduğunu belirten aynı kaynaklara göre Mazlum Abdi, anlaşmanın uygulanmasını isterken, İlham Ahmed daha fazla kazanç ve güvence elde etmek amacıyla anlaşmanın ertelenmesini istiyor. Kaynaklar, Mazlum Abdi'nin Şam'a, SDG’nin ağustos ayı içinde Deyrizor'un tamamından ve Rakka'nın büyük bir kısmından çekilmeye hazır olduğunu bildirdiğini belirtiyor.

Sonuç olarak gözlemciler, Türkiye'nin anlaşmayı engellemek istediği konusunda hemfikir değiller ve çoğu, Ankara'nın belirlenen süre içinde uygulanması şartıyla anlaşmayı desteklediğini belirtiyor. Kaynaklarsa SDG'nin entegrasyona başlaması için tanınan sürenin birkaç hafta olduğunu, bu sürenin entegrasyon gerçekleşmeden sona ermesi halinde başka seçeneklerin masaya yatırılacağını, bunların başında ABD'nin baskısını artırmasının, sonunda ise halen olasılığı düşük olan askeri müdahalenin geldiğini söylüyorlar.