Gazze'de ateşkes, ikinci aşama müzakerelerin ‘geç’ ilerlemesine bağlı olarak sürüyor

Analistler: İkinci aşamaya geçilmesi ancak ABD'nin gerçek baskısı ile mümkün olacaktır

Gazze Şeridi'nin güneyinde yerlerinden edilmiş kişiler için kurulan bir kamptaki Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yerlerinden edilmiş kişiler için kurulan bir kamptaki Filistinliler (AFP)
TT

Gazze'de ateşkes, ikinci aşama müzakerelerin ‘geç’ ilerlemesine bağlı olarak sürüyor

Gazze Şeridi'nin güneyinde yerlerinden edilmiş kişiler için kurulan bir kamptaki Filistinliler (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyinde yerlerinden edilmiş kişiler için kurulan bir kamptaki Filistinliler (AFP)

Gazze Şeridi'ndeki ateşkes anlaşmasının ikinci aşaması için yürütülen müzakereler, ABD'nin İsrail'in müzakerelere yetkilerini ve gündemini netleştirmeden bir heyet göndermesinden söz etmesi ve ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff'un İsrail ziyaretini önümüzdeki pazar gününe ertelemesi nedeniyle gecikmeli olarak hareketlenmeyi bekliyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzman ve analistlere göre Witkoff'un ziyaretinin ertelenmesi, özellikle müzakerelerdeki gecikme ışığında olumsuz bir işaret taşıyor. Witkoff'un beklenen gelişi, ateşkes anlaşmasının hangi stratejiyle ilerleyeceğini, önümüzdeki cumartesi günü sona erecek olan ilk aşamanın uzatılmasına mı yoksa ikinci aşama müzakerelerine mi geçileceğini belirleyecek.

Uzmanlar, ABD'nin İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'ya anlaşmayı ilerletmesi için baskı yapmasını beklerken, Netanyahu'nun hükümetini düşürmemek için Ramazan ayı boyunca müzakereleri bir sonuca varmadan sürdürme bahaneleri üretmesinden endişe ediyorlar.

Arabulucular Mısır, Katar ve ABD tarafından 19 Ocak'ta varılan ateşkes anlaşmasının ilk aşaması, İsrail'in 3 Şubat'ta başlaması beklenen ve İsrail'in Gazze Şeridi'nden tamamen çekilmesi de dahil olmak üzere çeşitli maddeleri içeren ikinci aşama müzakerelerine katılma taahhüdü olmaksızın 1 Mart'ta sona eriyor.

Amerikan Yahudi Komitesi (AJC) tarafından salı günü düzenlenen etkinlikte konuşan Witkoff, “Büyük ilerleme kaydediyoruz. Biz burada konuşurken İsrail, ikinci aşamaya geçmek ve daha fazla esirin serbest bırakılmasını sağlamak için bir heyet gönderiyor. Ya Doha'ya gidecekler ya da Kahire'ye…” dedi.

Witkoff, daha önceki açıklamalarında çarşamba günü bölgeye geleceğini belirttikten sonra, her şey yolunda giderse pazar günü müzakerelere katılabileceğini söyledi.

Hamas Sözcüsü Abdullatif el-Kanu'nun dün yaptığı açıklamaya göre, ‘hareket hazır olmasına ve anlaşmanın tüm aşamalarını tamamlamak üzere ilerlemeye istekli olmasına rağmen ikinci aşamaya ilişkin herhangi bir öneri sunulmadı.’

El-Kanu, yedinci grup mahkûmların, Filistinli grupların ilk aşamanın bir parçası olarak kalan dört İsrailli cesedi teslim etmesiyle birlikte serbest bırakılacağını açıkladı. El-Kanu aynı şekilde, 7 Ekim 2023 olaylarından sonra Gazze Şeridi'nde gözaltına alınan kadın ve çocukların, İsrail'in uygulama taahhüdünü garanti eden yeni bir mekanizma ile serbest bırakılacağını bildirdi.

Reuters'a göre bu gelişme, İsrail'in kalan 63 esiri kurtarma çabalarının bir parçası olarak 42 günlük ateşkesin ilk aşamasının uzatılmasının düşünüldüğüne dair İsrailli yetkililer tarafından yapılan açıklamaların hemen ardından geldi.

Anlamsız görüşmeler korkusu

Mısır eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Muhammed Hicazi, Witkoff'un ziyaretinin ertelenmesinin İsrail'e bir mesaj olduğunu ifade etti. Hicazi, Witkoff'un mahkumların teslimindeki çıkmaza son vermesi ve anlaşmaya bağlı kalmaya devam etmesi için İsrail'e baskı yaptığını düşünüyor. Hicazi, Witkoff'un ziyaretinin önümüzdeki dönemde ilk aşamanın uzatılması ya da paralel olarak ikinci aşama müzakerelerinin başlatılması gibi hangi stratejinin kullanılacağını netleştirmesini bekliyor.

Ürdünlü siyasi analist Salah el-İbadi, Witkoff'un ziyaretinin ertelenmesinin ikinci aşama müzakerelerini ‘olumsuz etkileyeceği’ görüşünde. Netanyahu'nun bu konuda taahhüt altına girmek istemediğine ve birinci aşamanın uzatılmasını ya da en azından ikinci aşamaya geçmeden bir durgunluk yaşanmasını istediğine dikkat çeken el-İbadi, bunun da hükümetin bazı bakanlarıyla anlaşmazlıklara neden olacağını söyledi.

Netanyahu'nun Ramazan ayı boyunca ‘anlamsız görüşmeleri’ sürdürmek istediğine inandığını ifade eden el-İbadi, ‘bunun endişe uyandıran olumsuz bir gösterge’ olduğunu belirtti.

Amerikan ilişkileri analisti Michael Morgan ise Witkoff'un hamlelerinin Washington yönetiminin bir anlaşmaya varma konusunda ciddi olduğunu gösterdiğine inanıyor. Morgan, “İkinci aşama müzakereleri görebiliriz, ancak bu müzakereler İsrail'in hileleri ya da anlaşmanın tamamlanmasını geciktirecek bahanelerle karşılanabilir” dedi.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati dün Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı telefon görüşmesinde, Filistinliler topraklarında kalmaya devam ederken Mısır'ın Gazze Şeridi'nde yeniden yapılanma için geliştirmekte olduğu kapsamlı planı ve bu noktada Arap ve İslam ülkelerinin desteğinin varlığını açıkladı. Abdulati, AB'nin Mısır'ın bu yöndeki çabalarını desteklemesini arzu ettiğini ifade etti.

Hicazi, Mısır'ın anlaşmanın devamını desteklemek için çabalarını sürdüreceğini ve anlaşmanın tamamlanması için uluslararası destek çağrısında bulunacağını belirterek, Mısır'ın Trump'ın Gazzelileri yerinden etme önerisini reddetme planının anlaşmanın devamı ve Gazze Şeridi halkına destek için bir dayanak noktası olacağını kaydetti. Hicazi, “Bunun önümüzdeki günlerde, Mısır'ın çağrısını yaptığı 4 Mart'taki Olağanüstü Arap Birliği Zirvesi’nde netleştiğini göreceğiz” dedi.

Morgan, Trump'ın Mısır ve Arapların yerinden edilmeyi reddeden bir tutumu olduğunu anladığını ve bu nedenle anlaşmanın uygulanması ve esirlerin serbest bırakılması için işlerin daha hızlı ilerlemesini beklediğini belirterek, İsrail'in geciktirme çabalarının ABD baskısıyla karşılaşacağını kaydetti.

El-İbadi, “İkinci aşamaya geçmek ve ateşkesi sürdürmek, ABD yönetimi İsrail'in bahanelerinin tekrarlanmasını ve anlaşmanın kırılgan bir anlaşmaya dönüşmesini engellemek için gerçek bir baskıyla müdahale etmediği sürece gerçekleşmeyecek” dedi.



Cumhurbaşkanlığı Sarayı içindeki Suriye Ulusal Diyalog Konferansı

Suriye Cumhurbaşkanlığı'nın resmi konutu olan Halk Sarayı, Şam'ın kuzeyindeki Mezze’de bulunuyor, 3 Ocak (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanlığı'nın resmi konutu olan Halk Sarayı, Şam'ın kuzeyindeki Mezze’de bulunuyor, 3 Ocak (AFP)
TT

Cumhurbaşkanlığı Sarayı içindeki Suriye Ulusal Diyalog Konferansı

Suriye Cumhurbaşkanlığı'nın resmi konutu olan Halk Sarayı, Şam'ın kuzeyindeki Mezze’de bulunuyor, 3 Ocak (AFP)
Suriye Cumhurbaşkanlığı'nın resmi konutu olan Halk Sarayı, Şam'ın kuzeyindeki Mezze’de bulunuyor, 3 Ocak (AFP)

Sami Mubayyed

Japon mimar Kenzo Tange, 1979 yılında Suriye'nin başkenti Şam’a bakan ve Antar Dağı olarak bilinen Kasiyun Dağı'nın güney kesiminde bulunan Halk Sarayı'nı tasarladığında, kendisi için 31 bin 500 metrekarelik bir alan belirlemişti. Saray Carrara mermerinden tasarlanmıştı. Şamlı Yahudi sanatçı Maurice Nseiri, binanın dış ve iç kapılarını tasarlamak ile görevlendirilmişti. Ancak sarayın inşası maddi nedenlerle ertelendi ve Suudi Arabistan Krallığı'nın finansmanıyla, merhum Lübnan başbakanı Refik Hariri'nin sahibi olduğu müteahhitlik şirketi tarafından ancak 1991 yılında tamamlanabildi.

Karşısındaki tepe de Saray’ın bulunduğu alana katıldı ve cumhurbaşkanlığı ofisi, eski Şam'ın ortasında bulunan Emevi Camii'nin minarelerinden biri olan Gelin Minaresi'ne dik olarak nazır olacak şekilde tasarlandı. Bu tasarım, Pakistan'daki Yüksek Mahkeme Binasını ve Tokyo'daki ünlü Olimpiyat Stadyumu’nu tasarlayan Japon mimar Tange'ye yabancı değildi. 2000 yılında Hafız Esed’in cenazesi buradan kalktı. Geçen aralık ayında rejiminin devrilmesine ve Moskova'ya kaçışına kadar oğlu Beşşar ülkeyi buradan yönetti. Bugün de bu saray, 25 Şubat'ta düzenlenen ve sarayın yeni sahibi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın açılışını yaptığı “Ulusal Diyalog Konferansı”na sahne oldu.

Hazırlık Komitesi

Suriye'nin geleceğine ilişkin ortak bir vizyon geliştirmek için yakın salonlarda toplanan kalabalık Suriyeli grubun sayısı yaklaşık 700 kişiye ulaşıyordu. Bunların bir kısmı yurtdışından, bir kısmı da Suriye içinden gelmişlerdi ve Suriye toplumunun kültürel, etnik ve dinsel çeşitliliğinin her kesimini temsil ediyorlardı. Bunlar arasında Suriyeli siyasetçi Farah el-Atasi, oyuncu Muna Vasıf gibi çok sayıda kadın da yer alıyordu.

Suriye Siyasi Konferansı’na hazırlık komitesinde Şamlı Hristiyanları, Harvard Üniversitesi'nde eski öğretim görevlisi ve şu anda George Mason Üniversitesi'nde görev yapan Dr. Hind Kabvat temsil ediyordu. Onunla birlikte, Müslüman kadınları da, Suriye'nin Baas Partisi tarafından ezilen ve 1963 öncesinde Suriye'nin en önemli ulusal liderlerinden biri olan eski cumhurbaşkanı Haşim Bey el-Atasi'nin mensubu olduğu en büyük siyasi ailelerinden birinin mensubu olan Hüda el-Atasi temsil ediyordu. Haşim Atasi'nin 1920'de ilk Suriye Kongresi'nin başkanı olması ve onun soyundan gelen birinin 2025 konferansında konuşma yapması tarihi bir ironidir. Hazırlık komitesinin diğer üyeleri ise Cumhurbaşkanı Ahmed Şara'ya yakın isimlerdi. Bunların başında Komite Başkanı Mahir Alluş yer alıyordu. Suriye'nin tanınmış medya figürlerinden olan Zeydun el-Zabi ise diyalog kolaylaştırıcısı rolünü üstlendi.

Kürt partilerinin konferansa davet edilmemesini eleştirenler oldu. Ancak konferansa sadece Kürt partiler değil, örneğin “Ulusal Koalisyon” ve “Müslüman Kardeşler” gibi devrimci ve daha önce rejime muhalif olan, yahut Komünist Parti ve Suriye Sosyal Milliyetçi Partisi gibi eski rejime sadık olan taraflar da katılmadı ve davet edilmedi. Ocak ayı sonunda alınan bir kararla bu partilerin hepsi kapatılmıştı. Ancak katılımcılar Suriye'de partili siyasi hayatın 1963'teki Baas darbesi öncesine dönmesi için yeniden canlandırılması, ama bunun geçiş aşaması bitmeden yapılmaması gerektiği tavsiyesinde bulundular.

Haşim Atasi'nin 1920'de ilk Suriye Kongresi'nin başkanı olması ve onun soyundan gelen birinin 2025 konferansında konuşma yapması tarihi bir ironidir

Diyalog oturumları

Konferansın oturumları şu başlıklara ayrıldı: Geçiş döneminde adalet, anayasal yapı, devlet kurumlarının reformu, siyasal ve kişisel özgürlükler, sivil toplum örgütleri, ekonomik ilkeler. İnsanların konferansa 24-48 saat kala davet edilmesi nedeniyle yurtdışından davet edilen çok sayıda Suriyeli konferansa katılamadı. Ancak organizasyon komitesi onlara çevrimiçi katılım imkânı tanıdı ve onlar için elektronik bir platform kurdu; bu platforma 10 bini aşkın Suriyeli katılarak görüşlerini sundu.

rgty6u7ı8
24 Şubat'ta Şam'da yeni yetkililerin çağrıda bulunduğu Ulusal Diyalog Konferansı'na katılanların bir bölümü (AFP)

Rejimin 2011 yılında Sahra Kompleksi'nde düzenlediği ve 200'den fazla kişinin tek yuvarlak masada bir araya geldiği istişare toplantısından farklı olarak, diyalog sürecini kolaylaştırmak için katılımcılar kapalı odalara dağıtıldı, böylece 1 saat 40 dakika boyunca tartışmaların konuya odaklanması ve kontrollü olması sağlandı. Rejimin düzenlediği toplantı adeta bir Ukaz panayırına dönüşmüştü. O gün katılımcılar şiir okumakta birbirleri ile yarışmışlardı. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Faruk Şara'nın moderatörlüğünü yaptığı diyalog oturumlarını tüm muhalefet partileri boykot etmiş ve çok az sayıda kişi bir parti veya tarafı temsil etmeden kişisel olarak katılmıştı. Bunların başında, silahsız göstericilere karşı silah kullanılmasına karşı çıktığı için konuşması Suriye televizyonu tarafından yayınlanmayan muhalif  Dr. Tayyeb el-Tizini geliyordu. Bugünse konferans herkese açıktı, hatta eski rejime karşı tutumları gri olarak sınıflandırılan birçok ismin bile katılımına açıktı.

Şarku’l Avsat’ın AL Majalla’dan aktardığı analize göre davetlerin hızlı yapılması nedeniyle yurt dışından çok sayıda Suriyeli toplantıya katılamadı. Ancak organizasyon komitesi onlara çevrimiçi katılım imkânı tanıdı ve onlar için elektronik bir platform kurdu; bu platforma 10 bini aşkın Suriyeli katılarak görüşlerini sundu.

Cumhurbaşkanının konuşması

2025 konferansında Hristiyan din adamları Müslüman alimlerin yanında ön sırada oturdular. Cumhurbaşkanı Şara, Dışişleri Bakanı Esad Şeybani ile birlikte salona girerek onların arasında oturdu. Cumhurbaşkanı'nın karşılanma şekli ise dikkat çekiciydi. Katılımcılar, Cumhurbaşkanı'nı ayağa kalkarak saygıyla karşıladılar ama Beşşar Esad döneminde âdet olduğu üzere, abartılı bir şekilde alkışlamadılar. Hatta Şara alçak gönüllükle ayağa kalkmamaları için eliyle işaret etti ama katılımcılar yine de kalktılar. Konuşmasını bitirdikten sonra salondaki üç kişi, Beşşar'a yapıldığı gibi ona da tezahürat etmeye çalıştılar. Ancak bu davranışları diğer misafirler tarafından iyi karşılanmayınca vazgeçip yerlerine oturdular. Hatta katılımcılardan biri yüksek perdeden “Bu slogan ve tezahüratlara son vermenin zamanı gelmedi mi?” dedi.

Ulusal Diyalog Konferansı'nda ayrıca dikkat çeken bir diğer husus da Halk Sarayı’na ulaşımın kolay olmasıydı. Kapılarda üst araması yapılmadı ve güvenlik adına katılımcılara zorluklar çıkarılmadı. Bilindiği gibi hazırlık komitesi gönderdiği yazılı davette silah ve cep telefonu getirilmemesi yönünde talepte bulunmuştu. Oturum aralarında ve molalarda, barikatların ve sınırların ayırdığı Suriyeliler, yeniden birbirlerini tanıma fırsatı buldular. Korkmadan, tetikte olmadan birbirlerine sarıldılar, yaşadıklarını anlatırken ağlayanlar da oldu. İdlib kentinden gelen gençlerin bir kısmı, savaş yıllarını, kampları, patlayıcı varilleri, uzun bir aradan sonra, Saldırganlığı Caydırma Operasyonu’nun başarılı olmasının ardından aileleriyle buluşmaları hakkında hikayeler anlattılar.

Bu an, daha önce rejimin kontrolündeki bölgelerde yaşayan birçok Suriyeli için bir sürprizler ile doluydu. İdlib'den gelenlerin hepsi “İdlibli” değildi; aralarında farklı ve çeşitli geçmişlere sahip Halepli, Humuslu, Şamlı kişiler de vardı. Devrimin başlangıcından bu yana birçoğu ilk kez kendilerini gerçek adlarıyla tanıttı. On yıldan fazla bir süredir kendilerine lakaplarıyla seslenen arkadaşları ve yoldaşları adlarını duyunca şaşırdılar ve birbirlerine şunun gibi şeyler söylemeye başladılar: “Sen gerçekten filan mısın? Seni ebu filan diye çağırıyordum ama gerçek adını bilmiyordum. Halepli misin? Biz akrabayız... Helal olsun size kardeşim, şehitlerinize ve bütün şehitlerimize Allah rahmet eylesin.”

Devrimin başlangıcından bu yana birçoğu ilk kez kendilerini gerçek adlarıyla tanıttı ve on yıldan fazla bir süredir kendilerine lakaplarıyla seslenen arkadaşları ve yoldaşları adlarını duyunca şaşırdılar

Konferansın çıktıları

Diyalog oturumları 25 Şubat akşamı açıklanan bir dizi öneriyle sonuçlandı. Bunlar arasında anayasa komitesi ve geçiş dönemi yasama konseyinin kuruluşunda ilerlemek de yer alıyordu.  İkinci madde ise İsrail'in Suriye topraklarına yönelik saldırganlığını ve Binyamin Netanyahu'nun, Cebel el-Arap sakinlerinden Dürzileri korumakla ilgili sözlerini kınamaya odaklandı. İsrail Başbakanı'nın bu sözleri herkesi öfkelendirmişti ve bu da, devrik rejim, başkanı, ona bağlı olanlar ve medya aygıtı aracılığıyla vatanseverliği tekeline almış olsa bile, Suriye halkının tamamının Siyonist projeyi reddettiğinin açık bir göstergesiydi. Bazıları konferansın bir bölümünün geçici yasama meclisine dönüştürülmesini talep etti. Bazıları da konferans oturumlarının “Birinci Suriye Konferansı”na benzer şekilde açık ve sürekli hale getirilmesi çağrısında bulundu. Bahsi geçen konferans Osmanlı yönetiminin çöküşünden aylar sonra, 1919 yazında başlamış ve 8 Mart 1920'ye kadar faaliyetlerini sürdürmüştü. 8 Mart, Suriye'nin ilk bağımsızlığını resmen deklare ettiği, Fransız manda yönetiminin ve Balfour Deklarasyonu'nun reddedildiği ve Prens Faysal bin Hüseyin'in ülkenin kralı olarak taç giydiği gündür.

asdfrgt
Suriye Devlet Başkanı Ahmed Şara, Suriye Ulusal Diyalog Konferansı'nda konuşuyor (AFP)

1920 konferansı ile 2025 konferansı arasındaki fark, ilkinde katılımcıların seçimle, ikincisinin ise kişisel davetle katılmasıdır. İlk konferansta Kudüs, Gazze, Trablus, Beyrut ve diğerleri de dahil olmak üzere Büyük Suriye'nin tüm şehirleri temsil edildi. İkisi arasındaki benzerliğe gelince, her ikisi de yıllar süren şiddetli bir savaşın ardından düzenlendi ve umutları, Suriyelilerin ümitsiz ve parçalanmış vatanlarını yeniden inşa etme yönündeki ortak arzusunu yansıtıyordu.

1920 konferansında laikler ve muhafazakârlar ile Arap çölünden gelen ve Şerif Hüseyin devrimine katılan devrimciler ve Birinci Dünya Savaşı'nın son anına kadar Türklere sadık kalan isimler arasında net sınırlar vardı. Ama her iki konferansta da yaralardan uzak durma, eli kanlı kişiler dışında kimseyi cezalandırmama yönünde kesin bir kararlılık söz konusuydu. Son benzerlik ise düşmanın katılımcılara verdiği tepkidir. 1920 yılında Suriye'nin o dönemki düşmanı Fransa, konferansın çıktılarından biri olan Birinci Faysal’ın kral olarak deklare edilmesine itiraz etmişti. 2025 yılındaki konferansın çıktılarına yanıtsa İsrail'den geldi. Başarılı Suriye deneyimini engellemek için, konferansın kapanış oturumundan birkaç saat sonra askeri müdahalede bulunarak, güney Suriye'de askeri operasyonlarda bulundu.