İsrail’de 400 bin yedek askeri orduya çağırma yetkisi veren kararın onaylanmasının ardından neler olacak?

İsrail'de hükümetin, orduya 400 binden fazla yedek askeri çağırma yetkisi veren kararı onaylaması bölgede gerilimi tırmandırabilir

İsrail'de hükümetin çeşitli cephelerde savaşın fitilini yeniden yakacağı ve aceleci kararlar alabileceği endişesi hâkim (AFP)
İsrail'de hükümetin çeşitli cephelerde savaşın fitilini yeniden yakacağı ve aceleci kararlar alabileceği endişesi hâkim (AFP)
TT

İsrail’de 400 bin yedek askeri orduya çağırma yetkisi veren kararın onaylanmasının ardından neler olacak?

İsrail'de hükümetin çeşitli cephelerde savaşın fitilini yeniden yakacağı ve aceleci kararlar alabileceği endişesi hâkim (AFP)
İsrail'de hükümetin çeşitli cephelerde savaşın fitilini yeniden yakacağı ve aceleci kararlar alabileceği endişesi hâkim (AFP)

Emel Şehade

İsrail’de hükümet, İsrail ordusuna ihtiyaç halinde 400 binden fazla yedek askeri çağırmasına izin veren ve ‘Emir 8’ olarak bilinen savaş kararnamesinin süresinin uzatılmasını onayladı. Diken üstünde olan İsrailliler, hükümetin çeşitli cephelerde savaşın fitilini yeniden ateşleyebilecek aceleci kararlar almasından endişe ediyor. Öte yandan karara Başbakan Binyamin Netanyahu'nun Gazze'de derhal savaşa dönme tehdidinin ardından, Savunma Bakanı Yisrael Katz'ın orduya Dürzileri koruma bahanesiyle Suriye'nin Şam kırsalındaki Ceramana ilçesine girme ihtimaline karşı verdiği hazırlıklı olma talimatı eşlik ediyor.

İsrail hükümeti, yedek askerleri çağırma yetkisi kararının, 2025'in bir savaş yılı olacağını öngören askeri ve güvenlik raporları çerçevesinde alındığını açıkladı. Hükümetten konuyla ilgili yapılan açıklamada, “Şu anda ateşkeslerin hüküm sürdüğü cepheler de dahil olmak üzere çeşitli cephelerde istikrarsızlık yaşanıyor” denildi.

Dürziler bölünmüş durumda ve arka planda birtakım çelişkiler hâkim

Çok sayıda askeri ve güvenlik yetkilisinin İsrail hükümetinin Suriye ordusu tarafından kuşatılan Dürzi nüfusun yoğun olduğu bölgeleri koruma altına almaya hazırlandığını ve buralarda özerklik kurmayı planladığını açıklamasının ardından, cumartesi akşamı geç saatlerde gelen Ceramana'ya girmeye hazır olunduğu duyurusu, zamanlaması ve içeriğiyle ilgili çeşitli soru işaretlerine neden oldu. Güvenlik kaynaklarına göre Ceramana'ya girmeye hazır olunduğu duyurusuna, cumartesi gece yarısından sonra zırhlı araçların ve askeri araçların Golan Tepeleri'ne doğru kuzey bölgesine hareketleri eşlik etti. Pazar sabahı Suriye’nin sınıra yakın bölgelerinde de hava trafiği ve onlarca zırhlı aracın girişine tanık olundu. İsrail Başbakanı Netanyahu’nun pazar günü yapılan haftalık kabine toplantısında bu gelişmelere değinmeyip Hamas ve Gazze'ye yönelik tehditlerini sürdürmesine rağmen konu, İsrail gündeminin ilk sırasına yer aldı.

İsrail, Hamas'ın insani yardımları askeri yeteneklerini yeniden inşa etmek ve saflarını yeniden düzenlemek için kullandığını iddia ediyor (AFP)İsrail, Hamas'ın insani yardımları askeri yeteneklerini yeniden inşa etmek ve saflarını yeniden düzenlemek için kullandığını iddia ediyor (AFP)

Ceramana ile ilgili açıklama, zamanlaması ve içeriğiyle birçok İsrailli tarafı şoke ederken, Suriye'ye yönelik hamleler İsrailli yetkililer arasında bile görüş ayrılıklarına ve çelişkili tutumlara yol açtı. Netanyahu'nun Suriye ile ilgili tehditlerini hayata geçireceği ve burada bir cephe açacağı uyarılarına neden oldu.

Hükümetin kararı tartışılırken, bu açıklamanın arka planına ilişkin çelişkili görüşler ortaya atıldı. ‘Netanyahu, Dürziler için gerçekten endişeleniyor ve onları korumak istiyor mu, yoksa Suriye'nin geleceğine ilişkin planlarına bunu kılıf yaparak oradaki çıkarlarını garantiye almaya mı çalışıyor?’ sorusunun yanıtı aranıyor.

İsrail televizyonu Kanal 12’nin siyasi-askeri analisti Menachem Horowitz, Netanyahu'nun İsrail'deki Dürzilerin büyük baskısı altında olduğunu ve bu yüzden sadece bir güvenlik meselesi ya da çok acil bir durum söz konusu olduğunda karar alınabilen cumartesi günü geç saatlerde bu açıklamayı yapmak zorunda kaldığını iddia etti. Netanyahu'nun sanki bir Dürzi köyü onu endişelendiriyormuş gibi geç bir saatte aniden uyanıp böyle bir açıklama yapma ihtiyacı duymuş gibi davrandığını ifade eden Horovitch, Netanyahu'nun açıklamasının İsrail'deki Dürzilerin liderleri ve İsrail ordusundaki üst düzey Dürzi subayların ve komutanların kendisinden ya Dürzileri koruma sorumluluğuyla ilgili açıklama yapmasını ya da en azından Suriye'deki yeni yönetime bir tehditte bulunmasını istemesinin bir sonucu olduğunu söyledi. Horovitch, Dürzi askerlerin Suriye'ye girmek ve oradaki Dürzileri İsrail'de çalışmaya ikna etmek istediklerini belirtti.

Horovitch'e göre Netanyahu, İsrail'deki Dürzilerin Suriye'deki kardeşlerine destek olmalarına yardım etme bahanesiyle, Suriye'nin güneyinde Dürzilere yönelik bazı adımlar atıyor. Bazı Dürzi liderler İsrail'e işçi getirmek ve tüm yardımları onlara aktarmak istediklerini açıklamalarına rağmen bu tutum pek çok İsrailliyi ikna etmedi. İsrailli Dürzilerin dini lideri olan Şeyh Muvaffak Tarif tarafından benimsenen bu tutuma, Netanyahu ve hükümetinin Suriye'deki Dürziler ve ordunun buradaki kontrolü hakkındaki açıklamalarına ilişkin tutumunu netleştiren Dürzi Arap İnisiyatif Komitesi de dahil olmak üzere birçok Dürzi tarafın karşı çıkması nedeniyle, bu durum, Dürziler arasında bölünmeye neden oldu.

Tüm bu tutumlar ve anlaşmazlıklar arasında askeri ve siyasi yetkililer gazetecilere yaptıkları açıklamalarda, İsrail'in ‘Yeni Suriye ordusunun ve İsrail karşıtı örgütlerin sınıra yakın bölgelerde yayılmasından ve Türkiye'nin rolünden’ büyük endişe duyduğunu belirttiler.

İsrailli analist Lilach Shoval, yaptığı değerlendirmede şunları söyledi:

“Tel Aviv, Türkiye'nin Suriye'deki varlığından büyük endişe duyuyor. Buradaki Dürzilerin liderliği ve Suriyeli kardeşleriyle ittifakları hakkında söylenenler doğru. Ancak güvenlik yetkilileriyle yaptığım görüşmelerde, İsrail'in güvenlik durumundan endişe duyduğunu ve çıkarlarının Suriye'deki yeni yönetimin sınıra yaklaşmasına ve sınır çevresinde konuşlanmasına izin vermemeyi gerektirdiğini vurguladılar. Netanyahu ve Katz'ın orduya verdiği talimatlara verdikleri yanıt bu.”

Tel Aviv, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze'ye ulaşan yardımların aylarca yetecek miktarda olduğunu öne sürdü (AFP)Tel Aviv, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze'ye ulaşan yardımların aylarca yetecek miktarda olduğunu öne sürdü (AFP)

Gazze'de savaş tamtamları çalıyor

Tartışmaların ve Suriye cephesinin açılabileceği uyarılarının en yoğun olduğu dönemde, Netanyahu'nun Gazze Şeridi’ne ve Hamas'a yönelik tehditleri ve esir takası anlaşmasında öngörüldüğü üzere müzakerelerin ikinci aşamasına başlamayı reddetmesi, İsrailliler tarafından protesto edildi. Şarku’l Avsat’ın Independnet Arabia’dan aktardığı analize göre eski askeri ve güvenlik yetkilileri Netanyahu'nun tehditlerini, Gazze'deki savaşı yeniden başlatmaya yönelik bir iştahın açık göstergesi olarak değerlendirdi. Gazze'de tutulan İsrailli esirlerin ailelerinin oluşturduğu Rehineler ve Kayıp Aileleri Forumu, ikinci aşama üzerinde anlaşmaya varılamamasını ve savaşın durdurulamamasını, Gazze'de geriye kalan İsrailli esirler için bir ölüm cezası olarak nitelendirdi. İsrail'in tahminlerine göre Hamas’ın elinde halen 59 İsrailli rehine bulunuyor.

Başbakan Netanyahu, cumartesi günü Tel Aviv, Kudüs, Hayfa ve diğer kentlerde düzenlenen protesto gösterilerinin en yoğun olduğu saatlerde güvenlik istişare toplantısının ardından yaptığı açıklamada, İsrail'in tüm rehinelerin iadesini, Hamas liderlerinin ve üyelerinin sürgün edilmesini ve Gazze Şeridi'nin tamamının silahsızlandırılmasını öngörmeyen ikinci aşamaya yönelik müzakereleri reddetmeye devam ettiği belirtildi. Ancak Netanyahu, İsrail heyetinin Kahire'deki görüşmelerinin başarısızlıkla sonuçlanması ve Hamas ile bir anlaşmaya varılamaması nedeniyle, ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff’un ateşkesin ilk aşamasının devam edeceği, fakat Hamas'ın Ramazan ayı ve İsraillilerin Hamursuz Bayramı sırasında rehineleri serbest bırakacağı bir uzlaşı önerisinde bulunduğunu da belirtti. Netanyahu, sadece ülkesinin öneriyi onayladığını açıklamakla kalmadı, aynı zamanda Hamas'a tüm rehineleri iade etmemesi halinde ‘tahmin edemeyeceği bir misillemeyle karşı karşıya kalacağı’ tehdidinde bulundu.

Gazzelilerin toplu olarak cezalandırılması

Witkoff'un Netanyahu tarafından açıklanan önerisine göre önerinin ilk gününde halen hayatta olan ve daha önce ölmüş olan rehinelerin yarısı serbest bırakılacak. Önerinin sonunda ise kalıcı bir ateşkes anlaşmasına varılması halinde, geriye kalan rehineler serbest bırakılacak.

Öte yandan Netanyahu, pazar sabahı kabine toplantısı öncesinde Gazze'ye insani yardımların girişinin durdurulması talimatı verdi. İsrail, insani yardımlara ihtiyacı olan Filistinlileri toplu olarak cezalandırarak Hamas’a baskı yapıyor. Hamas’ın insani yardımları askeri yeteneklerini yeniden inşa etmek ve saflarını yeniden düzenlemek için kullandığını iddia eden İsrail, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze'ye ulaşan yardımların aylarca yetecek miktarda olduğunu öne sürdü.

Ağırlıklı olarak Gazze Şeridi’ndeki son durumun ve İsrail ordusunun çatışmaların yeniden başlaması ihtimali çerçevesinde yaptığı hazırlıkların ele alındığı kabine toplantısındaki konuşmasında Hamas’ı tehdit eden Netanyahu, “Bundan sonra atılacak adımları açıklamayacağım. Çünkü Hamas Witkoff'un önerisini kabul etmedikçe ve tüm rehineler serbest bırakılmadıkça, verilecek karşılık tahmin edilemez olacak” ifadelerini kullandı. Netanyahu ayrıca gerçeği ne güvenlik yetkililerine ne de televizyondaki bazı yorumculara sorduklarını, tek gerçeğin İsrail'in ne Hamas üyelerini öldürerek ya da insani yardımı durdurarak ateşkes anlaşmasını ihlal etmemesi olduğunu söyledi.

Hamas'ın ilk aşamada ateşkes anlaşmasını defalarca kez ihlal ettiğini öne süren Netanyahu, buna rağmen İsrail'in anlaşmayı ihlal etmediğini ifade etti. Ancak, iki taraf arasındaki anlaşmaya göre 42’nci günden sonra, yani dün, İsrail’in müzakerelerin çıkmaza girdiğini hissetmesi halinde çatışmalara geri dönebileceğini belirten Netanyahu, eğer Hamas tutumunu değiştirirse, İsrail’in öneriyi uygulamak için derhal müzakerelere başlayacağını belirtti.

Netanyahu kabine oturumunda yaptığı konuşmanın sonunda şunları söyledi:

“Eğer Hamas kaçırdığı kişileri geri vermeden ateşkesi sürdürebileceğini ya da ilk aşamadaki koşullardan yararlanabileceğini düşünüyorsa büyük bir hata yapıyor demektir.”

“Ulusal deprem”

Netanyahu'nun dün yaptığı açıklamalar ve savurduğu tehditler, 513 gün sonra Gazze'de ve çeşitli cephelerde savaşa geri dönülebileceği uyarılarının yapılmasına yol açtı. Avukat ve eski Knesset (İsrail parlamentosu) üyesi Uriel Lin, esir takası anlaşmasının ikinci aşamasıyla ilgili müzakerelerin başlamamasının, 59 vatandaşı Gazze’deki tünellerde tutulan İsrail'de ciddi yansımaları olacağını söyledi. Artık iddialara ve açıklamalara yer olmadığını belirten Lin, “İkinci aşama ve esir takası anlaşması kısa bir süre içinde sonuçlandırılmalı. Aksi takdirde Yom Kippur Savaşı'ndan (1973 Savaşı) sonra bile bugüne kadar görülmemiş bir ulusal deprem yaşanacak ve bu, daha önce görmediğimiz derin bir çatlağa yol açacak. Bunun önümüzdeki yıllarda iyileşip iyileşemeyeceğini tahmin etmesi de oldukça zor” değerlendirmesinde bulundu.

Hükümetten, Netanyahu'nun destekçilerinden ve koalisyondaki partilerden politikacılar tarafından ortaya atılan, İsrail'in artık tüm rehinelerin iade edilmesini garanti eden bir anlaşmaya varabileceği ve ardından İsrail'in savaşa geri dönebileceği iddialarına değinen Lin, “Bu açıklamalar siyasi tutumların bir göstergesi mi?” diye sordu.

İkinci aşamayı başlatmak yerine çatışmaları yeniden başlatmaktan bahsetmenin ‘sorumsuzluk’ olduğunu söyleyen Lin, “Neredeyse bir yıl beş aydır çok yüksek bir bedel ödedik. Şu an tek mantıklı yol, Gazze'nin yeniden inşası ile birlikte Hamas’ın yönetimine bir alternatif oluşturarak çatışmaları sona erdirmektir. Yedek askerlere yıllık hizmet süreleri için ödediğimiz ücretten daha fazlasını ödeyemeyiz” diye konuştu.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir.



Siyasi gündemler ve Gazze'nin yeniden inşası: Sahneyi kim yönetiyor?

Gazze Şeridi’ndeki Refah şehrinde yıkımın ortasında yapılan toplu iftar (AFP)
Gazze Şeridi’ndeki Refah şehrinde yıkımın ortasında yapılan toplu iftar (AFP)
TT

Siyasi gündemler ve Gazze'nin yeniden inşası: Sahneyi kim yönetiyor?

Gazze Şeridi’ndeki Refah şehrinde yıkımın ortasında yapılan toplu iftar (AFP)
Gazze Şeridi’ndeki Refah şehrinde yıkımın ortasında yapılan toplu iftar (AFP)

Ahmed Mahir

İsrail’in Gazze Şeridi’nde yürüttüğü önceki savaşlarda, yeniden inşa çabaları sürdürülebilir kalkınmadan ziyade her zaman geçici çözümlerle gerçekleşti. İsrail'in 7 Ekim'de Hamas'ın saldırılarına karşılık olarak başlattığı ve 16 ayı aşkın bir süre devam eden imha savaşının ardından Gazze halkının en temel ihtiyaçları ve istekleri, bölgesel ve uluslararası güçlerin savaşın sona ermesinin ardından Gazze'deki siyasi ve jeopolitik duruma nasıl bakacağına bağlı.

Mısır tarafından savaş sonrası Gazze'nin geleceğine dair hazırlanan plan, Fetih Hareketi (El Fetih) ve Hamas Hareketi arasında nadir görülen bir şekilde varılan anlaşma ve ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'yi ‘Ortadoğu'nun Rivierası’ yapma hayali gibi çeşitli öneriler ortaya atıldı. Aynı şekilde Trump'ın gerçekçi olmayan önerisine karşı Arap ülkelerinin ortak çabalarını engellemek amacıyla İsrail de bir plan ortaya atabilir.

Gazze'nin savaş sonrası yeniden inşası, sadece büyük yıkım nedeniyle değil, aynı zamanda işgalci İsrail askerinin buradaki varlığıyla sınırlı kalmayıp sınırların, hava sahasının ve temel kaynakların kontrolüne kadar uzanan ve devam eden İsrail ablukası ve işgalinin bir sonucu olarak da giderek daha karmaşık bir hal alıyor.

İsrail’in 2007 yılında Gazze Şeridi’ne abluka uygulamasından bu yana, günlük hayatın geri dönmesi için gerekli altyapının yeniden inşasında ihtiyaç duyulan inşaat malzemeleri, tıbbi malzemeler ve gıda maddeleri dahil olmak üzere bölgeye emtia akışında ciddi kısıtlamalar söz konusu. Tüm bunlara çatışma devam ettikçe daha da kötüleşen trajik bir durum eşlik ediyor. Gazze’de daha önce yaşanan savaşlar bir birbirini takip eden yıkım ve yeniden inşa döngüsü yaratırken, her çatışma, yeni insani acılara ve altyapının büyük ölçüde tahrip olmasına yol açıyor. Her savaşta, yeniden inşa çabaları sadece İsrail’in gerçekleştirdiği bombardımanların neden olduğu hasarla değil, aynı zamanda siyasi gerçekliğin karmaşıklığı ve uluslararası bağışçıların ilgisinin azalması olasılığıyla da karşı karşıya geliyor.

Daha önceki savaşların ardından başlangıçta yeniden inşa için yardım sözleri verilmesine rağmen, çatışmalar sona erdikten sonra bu yardımlarda belirgin bir düşüş yaşandı. Önceki deneyimler, Hamas ve İsrail arasında savaş sonrası yapılan görüşmeler sırasında verilen taahhütlerin sadece bir kısmının yerine getirildiğini gösterdi.

Gazze'nin yeniden inşası projelerine sağlanan fonlardaki bu sert düşüş, uluslararası bağışçıların onlara olan güvenlerinin azaldığını ve destek verme konusundaki isteksizliklerini yansıtıyor. Zira birçoğu yatırımlarının gelecekteki bir savaşta tekrar yok olacağından korkuyor. Bu çekincelerin yanında, Arap ülkeleri arasında Hamas'ın savaştan sonra Gazze Şeridi'nin yönetimini devralmaması gerektiği konusunda giderek güçlenen bir fikir birliği olduğundan, siyasi kaygılar da önemli bir rol oynuyor.

Gazze Şeridi’nin savaş sonrası yeniden inşası, sadece uğradığı büyük yıkım nedeniyle değil, aynı zamanda İsrail’in devam eden ablukası ve işgalinin bir sonucu olarak da giderek daha karmaşık hale geliyor.

Güvenli alanlar

Mısır'ın resmi haber ajansları ve devlet televizyonu tarafından açıklanan Gazze Şeridi’ne yönelik planı, Gazze'nin savaş sonrası yönetiminde ilerleme kaydedilmesi için önemli bir strateji olarak sunulduğundan Arap dünyasından büyük bir ilgi görüyor. Plan, Gazze Şeridi'ni yönetmek ve yeniden inşa çabalarını denetlemek üzere Hamas ya da Filistin Yönetimi'ne bağlı olmayan bir Filistin yönetiminin kurulmasını öngörüyor.

Kahire ayrıca güvenliğin istikrara kavuşturulması ve sivil kurumların yeniden inşa edilmesi için Mısır’dan ve Batı ülkelerinden profesyonellerce desteklenecek ve Hamas'ın 2007 yılında Gazze Şeridi’nin kontrolünü ele geçirmesinden sonra Gazze'de kalan Filistin Yönetimi’nin eski güvenlik görevlilerinden oluşturulacak bir polis gücü kurulması çağrısında bulunuyor.

Basında yer alan haberlere göre Mısır'ın planı, Filistinlileri Gazze'den yerinden etmeden beş yıl içinde üç aşamalı bir yeniden inşa sürecine dayanıyor. Plan, altı aylık ‘erken toparlanma’ döneminde Gazzelilerin kalacağı mobil evler ve barınaklarla donatılacak ve insani yardım akışını sağlayacak üç ‘güvenli bölge’ kurulmasını öngörüyor.

dfrgthyju
Gazze'nin enkazı üzerine bayrağını dalgalandıran bir Filistinli (AFP)

Planda Mısır’dan ve dünyanın dört bir yanından 20’den fazla şirketin Gazze Şeridi’ndeki enkazın kaldırılması ve altyapının yeniden inşasında yer alması hedefleniyor. Öte yandan bu, Mısır ekonomisinin canlanmasına katkıda bulunacak, ancak bu ayrı bir konu olmaya devam ediyor.

Peki, planın uygulanması bu kadar kolay mı? Güvenli alanların oluşturulması, çatışma nedeniyle yerlerinden edilen sivillere geçici barınak ve güvenlik sağlayan bir çözüm gibi görünse de bu çözümün uygulanmasının önünde önemli engeller ve yansımalar bulunuyor.

Söz konusu güvenli alanların korunması büyük ölçüde ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğine sahip olan İsrail'in iş birliğine ve halen askeri ve siyasi olarak aktif olan Hamas Hareketi’nin tutumuna bağlı.

Reuters tarafından elde edilen bir taslağa göre Kahire’nin planında Gazze'nin yeniden inşasının faturasını kimin ödeyeceği gibi kritik konular ele alınmadığı gibi, Gazze Şeridi’nin nasıl yönetileceği ya da Hamas'ın nasıl tasfiye edileceği konusunda da net ayrıntılar bulunmuyor.

Güvenli alanların oluşturulması, çatışma nedeniyle yerlerinden edilen sivillere geçici barınak ve güvenlik sağlayan bir çözüm gibi görünse de bu çözümün uygulanmasının önünde önemli engeller ve yansımalar bulunuyor.

“Ortadoğu’nun Rivierası”

Mısır'ın planı aynı zamanda ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze'nin kontrolünü devralıp Gazzelileri yerinden ettikten sonra burayı bir turizm merkezine dönüştürme önerisine de doğrudan bir yanıt niteliğinde. Gazze'yi evi olarak gören insanlar, buraya tarihi ve kültürel olarak derinden bağlılar. Onları topraklarından koparmak büyük bir travmaya ve toplumsal huzursuzluğa yol açar. Yeni bir şiddet döngüsünü ateşleyebilecek olan bu durum, Trump’ın önerisini Filistinlilere yönelik psikolojik bir toplu cezalandırma haline getirir.

Mısır ve Ürdün, Trump'ın Filistinlileri Gazze'den çıkarma önerisini bölgenin istikrarı açısından risk teşkil ettiği gerekçesiyle derhal reddetti. Trump'ın bölgedeki yerleşik siyasi ve sosyal dengelerle çelişen önerisi, uygulanması halinde, sadece Gazze ve İsrail'de değil tüm Ortadoğu'da geniş çaplı huzursuzluklara yol açabilir.

El Fetih ve Hamas yıllarca birbirlerine duydukları güvensizliğin ve aralarındaki ideolojik rekabetin üstesinden gelebilecek mi?

El Fetih ve Hamas bir anlaşmaya mı vardı?

El Fetih ve Hamas heyetlerinin geçtiğimiz aralık ayında Kahire’nin arabuluculuğunda gerçekleştirdikleri görüşmelerde savaşın sona ermesinin ardından Gazze Şeridi'ni yönetmek üzere ortak bir komite kurma konusunda anlaştıkları bildirildi.

Ancak bu anlaşma uygulanabilir bir plandan ziyade diplomatik açıklamalar ve siyasi inceliklerden ibaret gibi görünüyor. Hamas'ın 2007 yılında Gazze Şeridi'nin kontrolünü ele geçirmesinden bu yana Filistin toprakları El Fetih ile Hamas arasında bölünmüş durumda. El Fetih işgal altındaki Batı Şeria'nın bazı bölgelerini yönetirken, Hamas İsrail'in yeniden işgalinden sonra Gazze'den geriye kalanları kontrol ediyor. Şarku’l Avsat’ın Majalla'dan aktardığı analize göre taraflar arasında devam eden bu bölünme, birleşik bir siyasi stratejinin olmayışı ve Filistin topraklarının zayıf bir iktidar tarafından yönetilmesi, bu anlaşmanın uygulanmasını belirsiz bir siyasi iradeye bağlı hale getiriyor.

Ancak artan uluslararası baskı ve birleşik bir Filistin cephesinin oluşması ihtiyacı iki tarafı uzlaşmaya itebilir. Savaş sonrası yeniden yapılanmanın aciliyeti ve insani yardımların akışı, iki tarafı iş birliği yapmaya zorlayabilir. Siyasi açıdan her iki taraf da mevcut zorluklar çerçevesinde eski anlaşmazlıkları sürdürmenin artık gerçekçi bir seçenek olmadığının farkına varabilir.

Ancak ‘El Fetih ve Hamas yıllarca birbirlerine duydukları güvensizliğin ve aralarındaki ideolojik rekabetin üstesinden gelerek gerçek ve sürdürülebilir bir birlik sağlayabilecekler mi?’ sorusu yanıt beklemeye devam ediyor.

“Fakat İsrail'in başka bir planı var…”

Gazze'nin geleceği için birçok plan olmasına rağmen, İsrail'in o onaylamadan Gazze'de hiçbir şekilde başarıya ulaşılamayacağına dair açık bir siyasi mesaj içeren gizli bir gündemi var gibi görünüyor.

The Guardian gazetesinin bir haberine göre İsrail ordusu, BM ve insani yardım kuruluşlarına savaş sonrasında Gazze'nin ‘sıkı kontrol altında’ yönetilmesini öngören bir plan sundu. Basında yer alan haberler, bu planın İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nden çekilmesi gibi bir maddeyi içermediğini gösteriyor.

The Guardian, insani yardım kuruluşlarından kaynaklara dayandırdığı haberinde İsrail ordusu temsilcilerinin yardımların Gazze'deki belirli noktalara ulaşmasını sağlamak üzere ‘sıkı yönetilen lojistik merkezler’ aracılığıyla dağıtımını denetleyeceğini aktardı. Gazeteye göre bu, ‘lojistik merkezlerin’ kademeli olarak genişletilmesi ve muhtemelen İsrail'in tam kontrolü altındaki bölgelerde faaliyet gösteren özel güvenlik şirketleri tarafından denetlenmesi bekleniyor.

Planlanan bu çerçeveye göre Gazze'de faaliyet göstermek isteyen tüm insani yardım kuruluşlarının İsrail'e kayıt yaptırması ve çalışanlarının İsrail'in incelemesinden ve onayından geçmesi gerekecek.

İnsani yardım çalışmalarının ve siyasi gündemlerin bu şekilde iç içe geçmesi, işgalin ve şiddetin bir sonraki aşamanın şekillenmesinde kritik faktörler olmaya devam ettiği bir dönemde, yeniden yapılanma sürecinin karmaşıklığını ortaya koyuyor. Kesin olan şu ki, İsrail'in güvenlik kaygılarını insani zorunluluklarla dengeleyen kapsamlı bir yaklaşım olmaksızın, Gazze'nin yeniden inşası için beklentilerin üzerindeki kara bulutlar var olmaya devam edecek, çatışma ve acı döngüsü sürüp gidecek.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.