Birleşmiş Milletler'den Şarku'l Avsat'a: Grundberg, Yemen'deki çatışmanın çözüme kavuşturulmasına yönelik arabuluculuk çabalarını sürdürmeye kararlı

BM Yemen Özel Temsilcisi Sözcüsü, ABD'nin Husilere karşı aldığı kararın etkisini görmek için henüz çok erken olduğunu söyledi.

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, BM Güvenlik Konseyi'ne verdiği son brifing sırasında (AFP)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, BM Güvenlik Konseyi'ne verdiği son brifing sırasında (AFP)
TT

Birleşmiş Milletler'den Şarku'l Avsat'a: Grundberg, Yemen'deki çatışmanın çözüme kavuşturulmasına yönelik arabuluculuk çabalarını sürdürmeye kararlı

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, BM Güvenlik Konseyi'ne verdiği son brifing sırasında (AFP)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, BM Güvenlik Konseyi'ne verdiği son brifing sırasında (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM), Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg'in BM Güvenlik Konseyi'nin yetkisi doğrultusunda arabuluculuk çabalarını sürdürme ve ülkedeki 10 yıllık çatışmaya barışçıl ve kapsamlı bir çözüm bulma taahhüdünü yineledi.

BM Yemen Özel Temsilcisi Sözcüsü Ezmini Bala Şarku'l Avsat'a yaptığı özel açıklamada, “ABD'nin Husi liderlerine yaptırım uygulama kararının etkisini görmek için henüz çok erken. Grundberg, BM Güvenlik Konseyi'nin Yemen'deki çatışmanın barışçıl ve kapsamlı bir çözüme kavuşturulmasına yönelik diyaloğu ilerletme yetkisine uygun olarak arabuluculuk çabalarını sürdürmeye kararlı” dedi.

Açıklama, ABD'nin aralarında Husilerin Müzakere Heyeti Başkanı Muhammed Abdusselam'ın da bulunduğu yedi üst düzey Husi liderine yaptırım uygulayacağını duyurmasına yanıt olarak geldi.

sdfrgt
Husilere gönderilen havan topları ve diğer mühimmat (hükümet medyası)

ABD Hazine Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada, yaptırım uygulanan kişilerin Yemen'de Husilerin kontrolündeki bölgelere askeri teçhizat kaçırdıkları ve Rusya'dan silah alımı için pazarlık yaptıkları belirtildi.

ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, Husiler’in yedi üst düzey üyesine, Yemen'de Husilerin kontrolündeki bölgelere silah kaçakçılığı ve silah anlaşmaları müzakerelerindeki rolleri nedeniyle yaptırım uygulandığını doğruladı. ABD ayrıca, Yemenli sivilleri Ukrayna'da Rusya için savaştıran ve Husilerin silahlı operasyonlarını desteklemek için kaynak yaratan bir Husi ajanına ve şirketine de yaptırım uyguladı.

Yaklaşık iki hafta önce BM Özel Temsilcisi Yemen'deki tüm tarafları daha fazla gerginliğe yol açacak ve ülkeyi yeniden çatışma ortamına sürükleyecek gerilimi artırıcı adımlardan kaçınmaya çağırdı. BM Yemen Özel Temsilcisi, ofisinin taraflarla düzenli temaslarını sürdürdüğünü ve onları Askeri Koordinasyon Komitesi aracılığıyla gerilimi azaltmaya ve güven arttırıcı önlemler almaya teşvik ettiğini kaydetti.

fdrgt
Husiler harekete geçmeye ve özellikle Marib cephesinde ateşkes ihlallerini yoğunlaştırmaya devam ediyor (EPA)

ABD'nin bu adımı, ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Husileri ‘yabancı terör örgütü’ olarak tanımladığını açıklamasından bir gün sonra geldi. Rubio yaptığı açıklamada bu tanımlamaya ek olarak, Dışişleri Bakanlığı'nın Adalet için Ödül (Rewards For Justice) programının Husilerin mali kaynaklarının kesilmesine yol açacak bilgiler için 15 milyon dolara kadar ödül açıkladığını söyledi.

Meşru hükümetin Dışişleri Bakanlığı ise ABD'nin kararını memnuniyetle karşılayarak bunun Husilerin yarattığı tehditlere karşı koymak için önemli bir adım olduğunu ifade etti.

Yemenli gözlemciler bu adımın İran destekli örgütü ekonomik olarak boğmasını beklerken, kararın Husilerin ateşkesi bozmasına, Yemen hükümetine karşı savaşa geri dönmesine ve Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde seyrüsefere karşı eylemlere yeniden başlamasına neden olacağına dair korkular artıyor.

sdfrgt
BM Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg'in Sana'ya ziyareti sırasında konvoyunda bulunan bir BM aracı (EPA)

Yemenli ekonomist Reşid el-Ansi, Husilerin ekonomik faaliyetlerini ve uluslararası ülkeler ve şirketlerle ilişkilerini içeren geniş finansal ağını gizlemediğini doğrulayarak, örgütün petrol türevleri ve bazı enerji sistemlerinin ithalatını tekelinde tuttuğunu ve liderleri adına kayıtlı yabancı yatırımlara sahip olduğunu belirtti.

Şarku’l Avsat'a konuşan el-Ansi, “Hiçbir ülke ya da şirket, ABD yaptırımlarına maruz kalma korkusuyla petrol türevlerini, enerji sistemlerini ve hatta gıda maddelerini ihraç etmek için doğrudan Husilerle anlaşma yapmaya cesaret edemez” dedi.

El-Ansi'ye göre Yemen'deki bankacılık ve finans sektörünün yüzde 70 ila 80'i Husilerin kontrolündeki bölgelerde yoğunlaşıyor. Zira bu bölgelerde yoğun bir nüfus ve büyük bir ticari faaliyet söz konusu. El-Ansi, ABD'nin Husileri ‘terör örgütü’ olarak tanımlama kararının bankaların yaptırımlara maruz kalma korkusuyla Husilerle iş yapmaktan kaçınmasına yol açacağını ifade etti.

El-Ansi, bu durumun meşru hükümetin ABD'nin kararının Yemen halkı üzerindeki etkilerini hafifletmek için bir dizi önlem almasını gerektirdiğine inanıyor. Bu önlemler arasında bankaların ve finans kuruluşlarının Husilerin kontrolündeki bölgelerden meşru hükümetin bölgelerine geçişini kolaylaştırmanın yanı sıra meşru hükümetin bölgelerindeki bankaların bölgesel ve uluslararası finans kuruluşlarıyla ilişkilerini güçlendirmek de yer alıyor.



Irak’ta siyasi sistem için mi yoksa yönetim sistemi için mi korkuluyor?

Irak Temsilciler Meclisi (Reuters)
Irak Temsilciler Meclisi (Reuters)
TT

Irak’ta siyasi sistem için mi yoksa yönetim sistemi için mi korkuluyor?

Irak Temsilciler Meclisi (Reuters)
Irak Temsilciler Meclisi (Reuters)

İyad el-Anber

Irak, geçtiğimiz yıl boyunca ülkedeki egemen sınıfın sonunun ne zaman geleceğini tartıştı. Ortaya atılan senaryolardan biri otoriter güçleri yerinden edecek ve nüfuzlarını silecek ‘nihai bir ezici gücün’ gelmesini öngörüyordu! 2024 yılı sona erer ermez, iktidardaki güçlerin liderleri ve onların çevreleri, ‘nihai ezici güçle’ ve onun gelmesi beklenen tarihin geçmesiyle alay etmeye başladılar.

Ancak mevcut egemen sınıfın yerine nihai ezici gücün gelmesi senaryosunun benimsenmesi, Irak’taki siyasi değişimin hayalci bir şekilde romantikleştirilmesinin ötesine geçmiyor. Ortadoğu’da 7 Ekim 2023'ten sonra başlayan tufan ve Donald Trump'ın yeniden ABD başkanı olarak seçilmesi, Irak'ın bölgesel güç dengesindeki değişim fırtınasındaki konumunun ve bunun Irak'taki iç siyasi durum üzerindeki etkisinin yeniden hesaplanmasını zorunlu hale getirdi.

Otoriter güçlerin açıklamalarında, Irak'ta 2003 yılında sonra Amerikalılar tarafından yaratılan siyasi değişimin yol açtığı kaosun dayattığı eski denklemin bir parçası olduklarından, bölgedeki değişim rüzgarlarının kendilerini de kapsayacağı hipotezinin tartışılmasını reddeden bir inançsızlık ve inkar hali söz konusu. Ayrıca bu durum, İsrail'in Lübnan'da Hizbullah'a karşı başlattığı savaş ve Suriye'de Beşşar Esed rejiminin düşmesinin ardından başını çektiği direniş ekseninin belinin kırılmasıyla geri çekilmeye ve fırtınaya boyun eğmeye başlayan İran ekseniyle de ilişkili.

Ancak siyasi güçlerin liderleri, yaklaşan seçimler hakkında konuşmak ve siyasi anlaşmazlıklarını tartışmakla meşguller. Ramazan ayında siyasi görüşmelerde ekran yıldızlarına dönüşen liderlerin açıklamaları sosyal medya platformlarında siyasi tartışmalara konu oluyor. Ancak hiçbiri bölgesel ve uluslararası gelişmeler çerçevesinde Irak'ın geleceğini ve Ortadoğu'da yaşanan güç mücadelelerinin ve ABD Başkanı Trump'ın dayatmak istediği ekonomik anlaşmaların etkilerinden uzak kalıp kalmayacağını tartışmıyor.

Ölüm döşeği

Irak’ta 2003 yılından sonra yönetimin dizginlerini ele geçiren siyasi sınıf, sadece başarısız bir devlet kurulmasını sağlayabildi. En kötüsü, bu başarısız devleti bile belirli bir başarısızlık ve kırılganlık düzeyinde tutamadı. Hatta eski rejimin kalıntılarının ‘paralel devlete’ dönüşmesinin yolunu açtı. Dolayısıyla siyasi sistemin temel görevi bir yandan eski rejimin kalıntılarını yok ederken diğer yandan onun enkazı üzerinde ağlamanın ötesine geçemedi.

Irak'ta 2003 sonrası kurulan yönetim sistemi, ölümle pençeleşen hasta bir adama benzese de kimse onun artık ölmesini istemiyor! Çünkü tüm siyasi partiler, bu ölüm döşeğindeki hasta adamın servetini ve kaynaklarını kendi aralarında uzlaşarak paylaştıklarından onun hasta yatağında kalmasından faydalanıyor. Eğer ölürse, miras payları ve miktarı değişecek ve kimin meşru olarak en büyük paya sahip mirasçı olduğu ve kimin mirası kaybettiği konusunda asıl mücadele başlayacak.

Şu an Irak'ta 2003 sonrası kurulan siyasi sistemin komaya girdiği aşamadayız. Bu sistemin dayandığı temeller, siyasi güçler ve liderleri tarafından katledildi. Seçimler işlevini yerine getiremez hale geldi. Anayasa, etkisiz hale geldi. Rejim değişikliğinin en önemli kazanımı olarak övündüğümüz kamu özgürlükleri bile hükümet ve güç sahipleri tarafından kısıtlanır oldu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Devlet olmadan demokrasi olmaz, ancak bu denklem Irak’taki siyasi sınıfın düşünce dünyasında hiçbir şekilde yer almıyor. Çünkü ne demokrasiye ne de devlete inanıyorlar! Siyasi sınıfın liderlerinin egemen olduğu ve halkın kararına el konulduğu bir demokrasi dünyanın hiçbir yerinde yok.

Dr. Amir Hasan Feyyaz bu durumu şöyle özetliyor:

“Geçiş fırsatı kaçtı. Otorite sahibi bir devlet yapısından, onu ortadan kaldıran, otoriter çeşitliliklerin oluşturduğu bir devlet yapısına geçtik! Başka bir deyişle, demokratsız bir demokrasi inşa etme sloganı altında ve yazarları tarafından yönetilen, ama yazarlarını yönetemeyen bir anayasa kullanarak üniter totalitarizm yönetiminden çoğulcu totalitarizm yönetimine geçtik.”

Yönetici sınıfındaki elitler devleti cüceleştirmek için var güçleriyle çalıştılar. Ancak şimdiye kadar, yöneten ve yönetilen arasında güven olmadan yönetim, güç ve nüfuzun sadece yıkıma yol açabileceğini ve iktidardakilerin kaderinin tiranlar ve diktatörlerden farklı olmayacağını anlayabilmiş değiller. ABD ordusu, Saddam Hüseyin rejimini, ancak Iraklılar onu desteklemekten vazgeçtiğinde devirebildiler. İnsanlar diktatörlerin elinde her gün zulüm görmeyi ya da yolsuzluk ve kaos nedeniyle aşağılanmayı kabul etmezler. Vatanseverlik ve vatan savunması gibi kavramlar, bunları dile getirenler tarafından iktidarda kalmak için halkını köleleştirmek ve onların kanıyla ticaret yapmak için kullanılırsa boş sloganlara dönüşür.

Sistemi kim koruyor?

“Siyasi sistemi kim koruyor?” sorusunun yanıtı üzerinde henüz uzlaşılmış değil. Hatta verilen yanıtlar, devlet kavramına ve onu kimin koruduğuna ilişkin siyasi şizofreniyi yansıtıyor! Şii siyasi liderler, Haşdi Şabi Güçlerinin siyasi sistemi korudukları fikrini savunuyor. Kürtler ise Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) federalizm deneyimini koruyanların iç güvenlik güçleri olan Peşmergeler olduğundan bahsediyor. Hükümet sistemine meşruiyet kazandıran topluma ya da ulusal mutabakatı somutlaştıran ve işlevi örgütlü şiddeti tekeline almak olan güvenlik kurumlarına gelince, kimse onlardan bahsetmiyor!

xcdfgh
Bağdat'ın merkezindeki Tahrir Meydanı'nda düzenlenen bir gösteri sırasında Irak bayrağını sallayan bir protestocu, 1 Ekim 2023 (EPA)

Haşdi Şabi Heyeti Başkanı Falih el-Feyyad, kısa bir süre önce bir televizyon kanalına verdiği röportajda Haşdi Şabi'nin sadece askeri bir oluşum olmadığını söyledi. Aksi takdirde ordu ve polisten ayrı bir yapı olarak kalmasının bir gerekçesi olmayacağını ifade eden Feyyad, “Haşdi Şabi artık Irak'ın ve onun geleceğinin savunulması için mutlak bir gerekliliktir” ifadelerini kullandı. Feyyad'ın açıklamasına benzer açıklamalar daha önce de yapılmıştı. Öyle ki bu sözler birçok Şii siyasi lider için bir kalıplaşmış bir ifadeye dönüşmüş durumda ve bu söylem, Şii siyasi güçlerin kamuoyu, kendilerini koruyan güçlü bir silahın varlığı olmadan yönetim deneyimlerinin sürdürülemeyeceğine ikna olana kadar tekrarlandı. Buradaki paradoks ise Haşdi Şabi’nin bir devlet kurumu olması ve kamu bütçesinden finanse edilmesine rağmen görevinin belirli siyasi aktörlerin güç ve nüfuzlarının devamını sağlamak ve onlara seçim kayırmacılığı sağlamak için resmi güvenlik kurumlarına paralel bir yapı olmasıdır.

Feyyad'ın açıklamasına benzer açıklamalar daha önce de yapılmıştı. Öyle ki bu sözler birçok Şii siyasi lider için bir kalıplaşmış bir ifadeye dönüşmüş durumda ve bu söylem, Şii siyasi güçlerin kamuoyu, kendilerini koruyan güçlü bir silahın varlığı olmadan yönetim deneyimlerinin sürdürülemeyeceğine ikna olana kadar tekrarlandı.

Irak’ta 2003 sonrası kurulan siyasi sistemi koruma fikri, artık siyasi elitleri ve Haşdi Şabi’yi yönetme meselesine indirgenmiş durumda. Geldikleri ailelerin, dini sembollerin ve yüksek mevkilerde bulunmanın kendilerini devlet adamı yaptığına inanan hükümetteki isimleri siyasi oligarklara dönüştüren iktidar sisteminin ve iktidardakilerin siyasi kabul edilebilirliği göz ardı ediliyor. Yolsuzluk, silah ve kaos üçlüsüne dayalı bir yönetim sistemi kuran bu kombinasyon, gücü merkezileştirmeyi, ülkenin zenginliklerini kontrol etmeyi, devlet kurumlarına hükmetmeyi ve bunları parti derebeyliklerine dönüştürmeyi başarmış, ancak halkın güvenini kazanamamıştır.

Tam da bundan dolayı, siyasi nüfuzunun ve ekonomik çıkarlarının tehdit altında olduğunu düşündüren herhangi bir dış tehdit karşısında yenik düşüyorlar. Çünkü ‘devlet de devlet dışı olan da benim’ ikileminde hayatta kalmaya çalışıyorlar.