Suriye’de iç ve dış gündemler arasındaki rekabet yoğunlaşıyor

Trump, Suriye’de ‘bölünme’ öngörüyor, İsrail, ‘federal sistem senaryosunun gerçekleşmesini’ umuyor, İran, ülkenin ‘parçalanması’ için bastırıyor, Arap ülkeleri ise istikrarın sağlanmasını istiyor

Suriye’de iç ve dış gündemler arasındaki rekabet yoğunlaşıyor
TT

Suriye’de iç ve dış gündemler arasındaki rekabet yoğunlaşıyor

Suriye’de iç ve dış gündemler arasındaki rekabet yoğunlaşıyor

İbrahim Hamidi

ABD Başkanı Donald Trump kapalı kapılar ardından gerçekleştirilen bir toplantıda, Suriye'nin ‘üç bölgeye ayrılacağını’ söyledi. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu kamuoyu önünde ‘Dürzilerin hayatlarını korumaktan’ bahsederken, hükümetindeki diğer isimler Suriye’de ‘federal sistem senaryosunu’ desteklediler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise ‘Suriye'nin birliğini’ desteklerken, ‘terörizmle mücadele etmek’ ve ‘Suriye topraklarında bir Kürt oluşumunun kurulmasını engellemek’ istiyor.

Öte yandan İran, Suriye'deki stratejik yenilgiyi kabul edemiyor. Rusya kayıplarını en aza indirmeyi ve Şam'la, ülkedeki ve bölgedeki askeri varlığını ve nüfuzunu sürdürmesini sağlayacak şekilde yeni ilişkiler kurmayı isterken İran, şoku atlattı ve ‘üç cephede’ hareket etme kararı aldı.

Arap ve Avrupa ülkelerine gelince, onlar yeni Suriye yönetimiyle ilişkilerini kurmaya karar verdiler. Çünkü onlar için ‘yeni Suriye yönetimini desteklemek diğer alternatiflerden daha az maliyetli’. Aynı zamanda Suriye'nin güvenliği onların güvenliği ve bölgenin istikrarıyla ilgili olduğundan İran ve Rusya'nın kaybına bağlı jeopolitik kazanımlardan faydalanmak istiyorlar.

harita

Fransız uzman Fabrice Balanche tarafından hazırlanan Suriye'deki kontrol ve nüfuz alanları haritası. Bu harita aynı zamanda son birkaç gün içinde Al Majalla'ya konuşan Batılı yetkililerin tahminlerinin ve verdikleri bilgilerin de bir özeti niteliğinde.

ABD bölünme öngörüyor

Eski ABD Başkanı Joe Biden yönetiminin son günlerinde, 8 Aralık 2024 tarihinde Beşşar Esed rejiminin devrilmesinin ardından yeni Suriye yönetimiyle diyalog kapısı açılmış ve Biden yönetiminin Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, Şam’da Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile bir araya gelmişti. ABD'li diplomatlar, Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ile gizli temaslarını sürdürdü. Biden yönetimi ayrıca Suriye’ye yönelik bazı yaptırımları altı aylığına hafifletti.

Donald Trump yönetiminin göreve başlamasından bu yana gelen bilgiler iki eğilime işaret ediyor. Bu eğilimlerden birincisi, Şam'la hiçbir şekilde ilişki kurulmaması yönünde. Bu tutum, El Kaide'yle ilgili ideolojik bir boyuta, Irak savaşı ve 11 Eylül 2001 saldırılarıyla ilgili deneyimlere ve Ulusal İstihbarat Direktörü Tulsi Gabbard gibi bazı isimlerin devrik Devlet Başkanı Beşşar Esed rejimiyle olan şahsi ilişkilere dayanıyor. Ayrıca bu yaklaşımı savunanlar DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK) bünyesinde ve Birleşik Ortak Görev Gücü-Doğal Kararlılık Harekâtı (CJTF-OIR) çerçevesinde yeni Suriye ordusuyla birlikte çalışmayı da reddediyorlar.

Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir ABD askeri devriyesi, 3 Eylül 2024 (AFP)Suriye'nin kuzeydoğusundaki bir ABD askeri devriyesi, 3 Eylül 2024 (AFP)

İkincisi ise Şam'ın kapsayıcı bir hükümet kurması, profesyonel bir ordu oluşturması, yabancı uyruklu savaşçıların sınır dışı edilmesi, kimyasal silah programının imha edilmesi, DEAŞ ile mücadele edilmesi, İran'ın Suriye'den uzak tutulması konusunda ısrarcı olunması, Hizbullah'a mühimmat tedarik yolunun kesilmesi ve Rusya’nın Suriye topraklarındaki iki askeri üssünün varlığının devam etmesinin kabul edilmemesi gibi bazı adımlar atmasını öngören ‘adıma adım’ yaklaşımına dayalı şartlı bir angajman öngörüyor.

Putin, Şam’a Esed’i teslim etmeyeceği mesajını net bir şekilde verdi. Çünkü Esed fikrini söylemiş ve ondan insani sığınma talep etmişti. Putin, ‘Esed’in Rus usulü intihar ettiği’ fikrini de kabul etmedi.

Washington, yaklaşık dört yıl içinde yaptırımların ve Caesar (Sezar) Yasası'nın tamamen kaldırılmasına yol açacak şekilde, Suriye’de belirli sektörlere yönelik yaptırımların kademeli olarak hafifletilmesini öngören adımlar atmaya istekli olduğunu gösterdi. ABD'nin yaptırım listesinde eski rejimin yetkilileri ve diğer bazı isimlere yönelik bireysel yaptırımların yanında Caesar Yasası, Suriye Hesap Verebilirlik ve Terörizme Destek Yasası gibi bazıları 1979 yılına kadar uzanan yaptırımlar yer alıyor. 

Suriye Trump’ın gündeminde öncelikli bir konu değil. Suriye'ye yönelik ortak bir politikaya ulaşmak için ABD kurumları içinde bir gözden geçirme yapılıyor. Trump'ın kapalı kapılar ardında gerçekleşen özel bir toplantıda Suriye'nin İsrail, Türkiye ve diğer bazı ülkeler gibi dış güçlere ait üç bölgeye ayrılacağını ve ‘terörizmle’ mücadele edilmesi gerektiğini söyleyerek, Suriye'nin kuzeydoğusundan çekilme olasılığını ima ettiği aktarıldı. Bu durum ABD Savunma Bakanlığı’nın (Pentagon) altı ay içinde çekilme planları hazırlamasına ve bu arada SDG lideri Mazlum Abdi'yi Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile müzakere edilmiş bir çözüme ulaşması için güçlü şekilde desteklemesine yol açtı.

İsrail federasyon istiyor

İsrail Başbakanı Netanyahu, Ortadoğu'daki öncelikleri arasında Suriye'ye yer vermeyen Beyaz Saray'da, Tel Aviv'in hesaplarına öncelik verilmesi için Trump ve ekibini etkilemeye çalışıyor. Bu çabaların bir sonucu olarak konuyla ilgili İsrail ve ABD kurumları arasında Tel Aviv'in komşusuyla ilgili görüşlerine ağırlık verilen görüşmeler yapıldı.

Netanyahu, İsrail’in ulusal güvenliği ve İran'ı bölgeden uzak tutma hedefleri doğrultusunda Suriye'ye öncelik veriyor. İsrail ordusu, Esed rejiminin düşmesinden sonra Suriye'nin tüm stratejik askeri yeteneklerini, kara, hava, deniz, bilimsel ve füze programlarını yok etti. Ayrıca 1974'te İsrail ile Suriye arasında imzalanan Kuvvetlerin Ayrıştırılması Anlaşması uyarınca oluşturulan Golan Tepeleri'ndeki tampon bölgeyi de işgal etti. Hermon Dağı'nın zirvesini ve bölgedeki su kaynaklarını kontrol altına aldı. Suriye'nin stratejik savunma yeteneklerini yeniden inşa etmesini engellemek için Suriye'nin güneyinde ve orta kesimlerinde bombardımanlar düzenledi.

Suriye'nin güneyindeki Dera'da İsrail’in düzenlediği hava saldırısı sonrası meydana gelen yıkımın ortasında yürüyen bir kadın, 18 Mart 2025 (AFP)Suriye'nin güneyindeki Dera'da İsrail’in düzenlediği hava saldırısı sonrası meydana gelen yıkımın ortasında yürüyen bir kadın, 18 Mart 2025 (AFP)

İsrail, yeni Suriye hükümetine karşı düşmanca bir tutum takınırken Suriye'de Suveyda ve Dera'yı kapsayan bir güney bölgesi, Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolü altındaki bölgeleri kapsayan bir doğu bölgesi ve Alevi nüfusun yoğun olduğu bölgeleri kapsayan batı bölgesi olmak üzere ‘federal sistem’ ya da geniş kapsamlı bir adem-i merkeziyetçiliğin kurulması için baskı yapıyor. Çünkü böylece en büyük Arap-Sünni bölgesi komşularından ve sıcak sulardan izole edilmiş olacak.

Washington ve bölge ülkelerinin başkentlerinde bu konularla ilgili gizli görüşmeler yapılıyor. Netanyahu, Trump ve ekibini, Arap ülkelerinin ve Türkiye’nin endişelerine konu olan, onlara dolaylı olarak İran’ın eşlik ettiği, Rusya'nın da takibinde bulunan ve İngiltere’nin yaklaşımının tercih edildiği Avrupa için de bahis konusu olan Suriye’de federal sistem ya da geniş kapsamlı bir âdem-i merkeziyetçilik konseptine ikna etmek için yoğun çaba sarf ediyor.

Rusya kayıplarını en aza indirmeye çalışıyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, taleplerine defalarca karşı gelen Beşşar Esed'in -son olarak Kremlin'in girişimiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'la görüşmeyi reddetmesiydi- sonunun yaklaştığını anladığında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Esed rejiminin son günlerine müdahale ederek, Rusya'nın stratejik kayıplarını en aza indirmek ve Şam ile rejim yanlılarını çöküşten ve misillemeden korumak konusunda anlaştı.

Gerçekten de geçiş süreci hem şehirler, hem halk, hem de rejimin destekçileri açısından en az kayıpla gerçekleşti. Suriye topraklarında bulunan ve Rusya tarafından kullanılan Hmeymim Hava Üssü ve Tartus Deniz Üssü, yeni Suriye rejiminin herhangi bir saldırısına maruz kalmadı. Suriye’nin yeni yetkilileri, Rusya ile uzun süredir devam eden ilişkiler ve büyük bir ülke olarak çıkarlarına saygı duyduklarını belirttikleri açıklamalarda bulundular.

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ile Afrika Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ve Suriye geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Şam'da bir araya geldiler, 29 Ocak 2025 (Suriye Cumhurbaşkanlığı)Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ile Afrika Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov ve Suriye geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Şam'da bir araya geldiler, 29 Ocak 2025 (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in Ortadoğu ile Afrika Özel Temsilcisi ve Dışişleri Bakan Yardımcısı Mihail Bogdanov, Şam’ı ziyaret etti ve Putin tarafından daha önce bildirilmeden telefonla aranan geçici Cumhurbaşkanı Şara ile bir araya geldi. Bogdanov-Şara görüşmesinde, Rus silahlarının tedariki, Beşşar Esed ve savaş suçlarıyla itham edilen diğer Suriyeli üst düzey isimlerin iadesi, Rusya’nın Suriye topraklarındaki iki üssünün geleceği, Suriye'nin yeniden inşasına katkı, Rusya'nın Suriye halkına yönelik baskılara katkısının karşılığı olarak insani yardım sağlanması, Suriye para biriminin basılması ve Rusya'nın Suriye'ye olan borçları gibi çeşitli konular ele alındı.

İran, ‘Şii Hilali'nin Levant (el-Maşrık) bölgesindeki kayıplarının ardından Irak'taki varlığını güçlendirmek ve bunu Suriye sahasında kullanmak istiyor. DEAŞ'ın Enbar ilinde ve Irak'ın batısındaki diğer bölgelerde yeniden faaliyete geçmesi ve Suriye’nin el-Badiye (çöl) bölgesine girmesi senaryosu yeniden gündeme geldi.

Putin, Şam’a Esed’i teslim etmeyeceği mesajını net bir şekilde verdi. Çünkü Esed fikrini söylemiş ve ondan insani sığınma talep etmişti. Putin, ayrıca ‘Esed’in Rus usulü intihar ettiği’ fikrini de kabul etmedi. Ancak Moskova silah sağlamaya, yeniden inşaya katkıda bulunmaya ve ‘eğer Şam isterse’ Suriye topraklarındaki askerlerini derhal geri çekmeye açıktı. Şam da Rusya’nın Suriye'deki askeri varlığını tartışmaya açıktı. Bu şartlar ve değiş tokuşlarla ilgili müzakereler devam ediyor.

Suriye’nin kuzeydoğusunda Rus askeri devriyesi, 8 Ekim 2022 (AFP)Suriye’nin kuzeydoğusunda Rus askeri devriyesi, 8 Ekim 2022 (AFP)

Bu bağlamda iki gelişme yaşandı. Bunlardan birincisi, Tel Aviv’in Türkiye'nin Suriye'deki nüfuzunu dengelemek için Rusya'nın Suriye topraklarındaki varlığını sürdürmesi konusunda Washington'dan destek istemesiydi. İkincisi, devrik Beşşar Esed rejiminin ülkenin kıyı illerindeki kalıntılarının ayaklanması ve Moskova'nın bu ayaklanmayı Şam üzerinde  baskı ve bir Alevi bölgesi kurulması durumunda seçenekleri açık bırakmasına izin veren bir kart olarak kullanmasını sağlayacak bir tutum sergilemesiydi.

İran, parçalanması için baskı yapıyor

Tahran, Lübnan'dan sonra Suriye'yi de kaybederek Hizbullah'a tedarik yolunu, Irak'ın arka bahçesini ve Lübnan ve Suriye cepheleri üzerinden İsrail'e baskı yapma aracını kaybetmiş oldu. Tüm göstergeler, İran'ın ‘Suriye'nin parçalanmasını’ tercih ettiğini ve Suriye'de yeniden bir yer edinmek için zamana oynadığını gösteriyor. Bu yüzden İran, kapalı kapılar ardında yapılan birkaç gizli toplantıdan sonra son zamanlarda üç cephe açmak için kartlarını kullanmaya başladı. Bu kartlar ise şöyle:

1- Beşşar Esed'in kardeşi Mahir Esed’in komutasındaki 4’üncü Tümen'e bağlı el-Gays Güçleri’ne komuta eden ve İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve Hizbullah ile irtibat subayı olan Tuğgeneral Gays Della da dahil olmak üzere eski rejimin yetkilileriyle bağların yeniden kurulması. Mahir Esed'in de 8 Aralık'ta İran'a bağlı milis grupların komutanlarıyla birlikte Irak'a kaçtığı ve Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Süleymaniye şehrine gittiği bildirilmişti. Ancak şu an nerede olduğu bilinmiyor. Mahir Esed’in İran'ın propaganda araçlarını kullanarak, kıyı illerindeki son isyan olaylarında parmağı olduğu açık.

2- Irak Halk Seferberlik Güçlerine Suriye sınırına doğru ilerlemeleri için baskı yapılması. İran, ‘Şii Hilali'nin Levant (el-Maşrık) bölgesindeki kayıplarının ardından Irak'taki varlığını güçlendirmek ve bunu Suriye sahasında kullanmak istiyor. DEAŞ'ın Enbar ilinde ve Irak'ın batısındaki diğer bölgelerde yeniden faaliyete geçmesi ve Suriye’nin el-Badiye (çöl) bölgesine girmesi senaryosu yeniden gündeme geldi.

3- SDG'ye baskı yapılması ve Fırat'ın doğusundaki Arap aşiretlerini yeni Suriye yönetimine karşı organize edip askeri eylemde bulunmak üzere harekete geçirilmesi. SDG lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz ay Al Majalla’ya verdiği röportajda bunu yalanlayarak “İran ile gelecekte bu yönde bir ilişkimiz olmayacak. Şu an bazılarının bizi suçladığı gibi muhalefet olmaya değil, yeni yönetimin ve siyasi görüşmelerin bir parçası olmaya odaklanmış durumdayız” ifadelerini kullandı. Bununla birlikte ABD ve Fransa'nın yoğun çabalarının ardından 10 Mart'ta Şam'da SDG lideri Abdi ile Cumhurbaşkanı Şara arasında bir ilkeler anlaşması imzalandı.

Türkiye, birliği desteklerken kuzeyde bir Kürt oluşumuna karşı çıkıyor

Şara-Abdi anlaşması Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı rahatlatmaya yetmedi. Anlaşma, Şara ile Abdi’nin 29 Aralık'taki görüşmelerinden beri masalarındaydı, ancak bir yandan kıyı illerindeki ayaklanmalar ve ihlaller, diğer yandan ABD’nin Suriye’den altı ay sonra çekilebileceklerini gizlice dile getirmesinin yanında PKK lideri Abdullah Öcalan'ın Ankara ile anlaşması, Şara ve Abdi'yi ABD ve Fransa’nın ortak çabalarına karşılık vermeye ve uygulanması için çok fazla müzakerenin yapılmasını ve yol haritası çizilmesini gerektiren ve her ikisinin de yardımcılarının elinde olan bir anlaşmayı imzalamaya varmaya itti. Abdi’nin başarısı, tarihte ilk kez Kürt haklarını müzakere için bir cumhurbaşkanlığı kapısını açabilmiş olmasıydı. Şara da on yılı aşkın süredir aşınmalar yaşayan Suriye haritasını yeniden birleştirmek için bir kapı açtı.

Suriye’nin kıyı illerinde 6-10 Mart tarihleri arasında yaşananlar bir uyarıydı. Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve diğer grupların Askeri Operasyon İdaresi’nin talimatlarına bağlı kalmaları sayesinde, Esed rejiminin en az zararla düşürüldüğü 8 Aralık sürpriz operasyonun önemini gösterdi.

Türkiye, Şara ve Abdi arasında imzalanan anlaşmanın, Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nin (KDSÖY) ve herhangi bir Kürt oluşumunun varlığının engellenmesi, Suriye'nin kuzeydoğusunun Suriye'nin geri kalanına bağlı kalması, Kürtlerin ağırlıkta olduğu Halk Koruma Birlikleri’nin (YPG) askeri alt yapısının dağıtılması ve YPG’nin lider kadrosunda yer alan PKK’lı liderlerin sınır dışı edilmesi şeklindeki maddelerinin uygulanması için baskı yapıyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Ankara'da bir araya geldiler, 4 Şubat 2025 (Suriye Cumhurbaşkanlığı)Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Ankara'da bir araya geldiler, 4 Şubat 2025 (Suriye Cumhurbaşkanlığı)

Türkiye HTŞ ve Şara ile olan ilişkilerinden faydalanarak Suriye ve bölgedeki nüfuzunu ticari, askeri, siyasi ve jeopolitik açılardan güçlendirmeye çalışıyor. Suriye tarihsel olarak Türkiye'nin Arap dünyasına açılan kapısı olmuştur. Ancak Türkiye’nin Suriye’deki bu nüfuzu, etkili Arap ülkeleri de dahil olmak üzere diğer ülkeler için bir endişe kaynağı olmaya devam ediyor.

Arap ülkeleri Suriye'nin istikrarı ve birliğini istiyor

Esed rejiminin düşmesinden bu yana, büyük Arap ülkeleri çeşitli nedenlerle yeni rejimi desteklemek ve onunla yeni bir sayfa açmak için inisiyatif aldılar. Bu inisiyatifler arasında İran'ın 1979 yılından beri yaşadığı en büyük stratejik kaybının bir fırsat olarak değerlendirilmesi, yeni Suriye yönetiminin Türkiye'ye olan bağımlılığının azaltılması ve diyalog, angajman ve yeni Suriye'nin desteklenmesinin yanı sıra ona bir şans verilmesi yer alıyor. Çünkü yeni Suriye yönetiminin alternatifleri çok daha kötü. Suriye'deki kaos herkese zarar veriyor ve Suriye’nin yaşadığı bölünme, komşu ülkeler ve Arap bölgesinin güvenliği için tehlike oluşturuyor.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın da katıldığı Mısır’ın başkenti Kahire'de düzenlenen Olağanüstü Arap Birliği Zirvesi'nde çekilen toplu fotoğraf, 4 Mart 2025 (Arap Birliği)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın da katıldığı Mısır’ın başkenti Kahire'de düzenlenen Olağanüstü Arap Birliği Zirvesi'nde çekilen toplu fotoğraf, 4 Mart 2025 (Arap Birliği)

Arap ülkeleri, eylem ve desteğin sınırlarının farkına varırken yaptırım giyotini halen Suriye'nin boynunun üzerinde asılı duruyor. ABD, Suriye'ye elektrik için doğalgaz tedarikini kolaylaştırmayı kabul ederken, Suriye'nin kimyasal silahlarına erişim izni verilmesi karşılığında ticari alanda birtakım muafiyetler öngören bir anlaşmaya varılmasına izin verdi. Ancak halen büyük miktarlarda para transferlerine izin vermeyi ve bankacılık sistemini Suriye’ye açmayı reddediyor. Şam'a zaman tanınması, baskı yapmak yerine tavsiyelerde bulunulması ve Suriye'de şu an gerçekçi olan en iyi seçeneklerin benimsenmesi için Washington ve Avrupa ülkeleriyle diyalog kurulması konusunda ısrar ediliyor.

Suriye gündemi ve alarm sirenleri

Suriye’nin kıyı illerinde 6-10 Mart tarihleri arasında yaşananlar bir uyarıydı. Heyet Tahrir eş-Şam (HTŞ) ve diğer grupların Askeri Operasyon İdaresi’nin talimatlarına bağlı kalmaları sayesinde Esed rejiminin 54 yıl sonra en az zararla düşürüldüğü 8 Aralık’taki sürpriz operasyonun önemini gösterdi.

Buna karşın yukarıdan aşağıya emir komuta zinciri, silahlı grupların ya da bunların üyelerinin talimatlara ne ölçüde uyduğu ve Avrupa başkentlerinde Suriye’deki azınlıkların korunup korunmayacağı konusunda soru işaretleri yaratırken, Paris'in Suriyeli yetkililere yaptığı resmi ziyaret davetlerini ertelemesine ve diğer başkentlerin de güvenlik gerekçesiyle büyükelçiliklerinin yeniden açılması süreçlerini dondurmasına neden oldu. Bu, aynı zamanda kaosun yayılması halinde neler olabileceğine dair bir uyarı işaretiydi. Zira Suriye'nin parçalanması, şarapnel parçalarının ve cihatçıların bölgeye ve ötesine uçması anlamına geliyor.

Şam'ın gündeminde, bölünmenin ve federal sistem senaryosunun reddedilmesi, ulusal bir ordunun oluşturulması, hükümet ve devlet kurumlarının inşa edilmesine çalışılması ve sivil barışın tüm bölgelere yayılması yer alıyor.

Ordu, Genel Güvenlik, polis ve kamu personelinin terhis edilmesi, devlet hizmetlerinin ve elektrik sağlanması gibi sosyo-ekonomik meseleler yeni Suriye hükümeti için bir öncelik haline geldi. Yaptırımlar henüz kaldırılmazken, uluslararası yardımların da azaldığı bir dönemde halkın beklentileri arttı. Bunun için çözümlerden biri yeni para basmak ve bunu Moskova'da uygulamak olabilir. Acil yardım gelebilir, ancak ayni olduğu ve Batı bankacılık sistemine bağlı olduğu sürece bu yardım kısıtlı kalacak. Şarku'l Avsatın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Suriye toplumu ve Şam'ın Arap ve bölge ülkelerinden müttefikleri yaptırımların kaldırılması ve halkın sıkıntılarının hafifletilmesi için Washington'la birlikte çalışmaya devam ediyor. Çünkü bu olmadan Avrupa, İngiltere ve Kanada’nın uyguladığı yaptırımların kaldırılmasının etkisi çok sınırlı olacak.

17 Mart'ta düzenlenen Suriye konulu 9. Brüksel Konferansı, Avrupa ülkelerinin Suriyelilere yönelik devam eden desteğini ortaya koyarken konferansta 6 milyar dolarlık yardım taahhüdünde bulunulduğu duyuruldu. Avrupa Birliği (AB) ve üyesi olan ülkeler, 2011 yılından bu yana hem Suriye’de hem de bölgede 37 milyar euronun üzerinde yardımda bulundular.

En önemlisi de konferans, yeni Suriye hükümetini desteklemenin, onu izole etme seçeneği de dâhil olmak üzere diğer tüm seçeneklerden daha az maliyetli olacağını gösterdi. Fransa, 13 Şubat'ta Paris’te düzenlenen Suriye konulu konferansın çıktıları doğrultusunda, kalıcı çözümler bulunması ve temel ihtiyaçların karşılanması amacıyla uluslararası toplumu harekete geçirmeye yönelik çabalarını sürdürdü. Ayrıca Suriyeli yetkililere, son haftalarda sivillere yönelik şiddet olaylarının sorumlularının yargılanması ve cezalandırılması gerektiği mesajını bir kez daha iletti.

SDG lideri Mazlum Abdi ve Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Şam'da imzaladıkları anlaşmanın ardından tokalaşırken, 10 Mart 2025 (Reuters)SDG lideri Mazlum Abdi ve Suriye’nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, Şam'da imzaladıkları anlaşmanın ardından tokalaşırken, 10 Mart 2025 (Reuters)

Suriye’nin yabancı gündemlere karşı kendi gündemi ve kendi meseleleri var. Kıyı illerinde yaşananların bir uyarı ve büyük bir sınav olduğunu düşünen Şara, bu gelişmelere bir soruşturma komitesi kurulması, bir sivil barış komitesi oluşturulması ve bir anayasa bildirisinin yayınlanması da dahil olmak üzere birtakım pragmatik ve açık fikirli adımlarla karşılık verdi. Ancak bu adımlar konusunda bölünme söz konusu. Bazıları bu adımları memnuniyetle karşılarken, bazıları da sorgulayarak adımların kapsayıcı olması ve merkez ile çevre arasında her iki yönde de hatların açık olup olmayacağına dair sorular sordular.

Şam'ın gündeminde, bölünmenin ve federal sistem senaryosunun reddedilmesi, ulusal bir ordunun oluşturulması, hükümet ve devlet kurumlarının inşa edilmesine çalışılması ve sivil barışın tüm bölgelere yayılması yer alıyor. Şara-Abdi anlaşması, bir yönüyle ulusal gündeme öncelik verilmesi anlamına geliyor. Merkez, güney, kuzey ve batı arasında rekabet halindeki yabancı gündemlerin önünü kesmek için atılması beklenen ve karşılıklı olması gereken adımlar var. Suriye'nin geleceği için birbiriyle rekabet eden yabancı gündemler mevcut. Dış ve iç gündemler arasındaki rekabet halen sürüyor. Her bir gündemin kendi araçları, ittifakları, olasılıkları ve takvimleri bulunuyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
TT

Soruşturmalar cumhuriyetinden nüfuz cumhuriyetine Irak devletinin krizi

Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)
Irak'ın güneyindeki Basra vilayetinde, uygulayıcı Koreli şirketten Faw Limanı’ndaki beş büyük rıhtımın devredilmesi sırasında Irak ordusu geçit töreni düzenledi, 7 Kasım 2024 (AFP)

Hayreddin Mahzumi

Irak, ‘soruşturmalar cumhuriyeti’ aşamasından çıktığı bir geçiş sürecine tanık oluyor. Bu, devletin gerçek sonuçlar üretmeden veya kimseye hesap sormadan halkın öfkesini yatıştırmak için komiteler kurduğu bir aşamayı ifade ediyor. Hükümetler, her türlü güvenlik ihlali, suikast veya bombalama olayını bu komiteler aracılığıyla ele alırdı ve sonunda hiçbir sonuç elde edemezdi. Ülke şu an açıkça ‘nüfuz cumhuriyeti’ olarak tanımlanabilecek daha tehlikeli bir aşamaya geçiyor. Bu aşamada, devlete bağlı olmayan silahlı güçler siyaset, güvenlik ve ekonomide fiili karar vericiler haline gelirken, resmi kurumların kanunları uygulama veya hayati ulusal çıkarları koruma kapasiteleri azalır. Bu dönüşüm tek bir olaya dayalı değil, son yıllarda güçlü bir şekilde ortaya çıkan ve son seçim sürecinde daha da belirginleşen siyasi ve güvenlik gelişmelerine dayanıyor. Bu gelişmeler, Kor Mor Gaz Sahası’na art arda düzenlenen saldırılar da dahil olmak üzere, ülkenin kuzeyindeki enerji altyapısını etkileyen gerilimle doruğa ulaştı.

Kor Mor Gaz Sahası’nın önemi, 2007 yılında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi (IKBY) ile Kor Mor ve Çemçemal gaz sahalarının geliştirme haklarını elde eden Dana Gas ve Crescent Petroleum şirketleri arasında imzalanan anlaşma ile başlayan ‘IKBY gaz projesinin’ merkezinde yer almasından kaynaklanıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine enerji sağlamak için bir gaz işleme tesisi ve 180 kilometrelik boru hattı inşa edildi ve bu tesisler 2 bin megavatın (MW) üzerinde elektrik sağlıyor.

Erbil, Bazyan ve Çemçemal'daki elektrik santrallerine sürekli gaz temini, Irak'ın Kürdistan Bölgesi'ndeki toplam elektrik üretim kapasitesinin yüzde 75'inden fazlasına yakıt sağlıyor ve altı milyondan fazla insana faydalanıyor. Pearl Petroleum 2009 yılında kuruldu ve daha sonra OMV, MOL ve RWE gibi uluslararası şirketleri bünyesine kattı. Bu sayede proje, bölgedeki en büyük entegre enerji projelerinden biri ve Bağdat ile Erbil arasındaki güç dengesi açısından en hassas projelerden biri haline geldi.

Irak'ta yapılan son seçimler, İran yanlısı gruplara silahlı kanatlarına siyasi meşruiyet kazandırması için tarihi bir fırsat sundu. Bu durum, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir yaklaşımdı.

Bu projenin boyutu ve ilgili bölgesel ve uluslararası şirketlerin iç içe geçmiş çıkarları, özellikle son iki yıldır neden sürekli saldırı hedefi haline geldiğini açıklıyor. Bu proje, bir yandan Bağdat ile Erbil arasında, diğer yandan İran'a yakın silahlı güçler ile bölgesel hükümet arasında yaşanan iktidar mücadelesinde açık bir çatışma alanı ve etkili bir baskı aracı haline geldi. Dahası, bu sektörü hedef almak sadece yerel bir sorun değil, aynı zamanda Türkiye ve İran'ın hesaplarının ve küresel gaz piyasasının kesişim noktalarının etkilediği daha geniş bir bölgesel çatışmanın da parçası. Bu da Kor Mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları Bağdat ve Erbil arasındaki ilişkiyi aşan bir pazarlık kozu haline getiriyor. Kor Mor Gaz Sahası’na düzenlenen saldırılar, artık sadece sabotaj değil, hesaplanmış bir siyasi mesaj, çünkü bu saha, bölgedeki elektrik santrallerinin bağlı olduğu en önemli yerel gaz üretim kaynaklarından biri ve bu sahaya verilen herhangi bir zarar, Irak'ın enerji ve ekonomik güvenliğini doğrudan etkiler.

Irak sahnesinde 2024 ve 2025 yıllarında Kor mor Gaz Sahası’na birkaç kez saldırı düzenlendi. Reuters gibi uluslararası ajansların haberleri bu saldırıların temel ayrıntılarını teyit ediyor. Kor mor Gaz Sahası’na 25 Ocak 2024'te silahlı insansız hava araçları (İHA) ve Katyuşa roketleriyle çifte saldırı düzenlendi. Saldırılar kısıtlı ölçüde hasara yol açtı. Reuters, bölgedeki enerji tesislerine karşı artan saldırıları haberleştirirken olayın ayrıntılarını da aktardı. Aynı yılın 26 Nisan'ında, saha kimliği belirsiz bir insansız hava aracının hedefi olduğunda en ciddi saldırı gerçekleşti ve dört Yemenli işçi öldü, birçok işçi yaralandı. Associated Press (AP) ve BBC bu bilgiyi belgelerken Irak Cumhurbaşkanı Abdullatif Reşid ve IKBY Başkanı Mesrur Barzani, saldırıyı kınayan açıklamalarda bulundu. Ardından, 2 Şubat 2025'te, Reuters gibi uluslararası medya kuruluşlarında yayınlanan haberlere göre saldırılar başka bir insansız hava aracıyla yeniden başladı.

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Irak'ın Bağdat kentinde IKBY Başkanı Mesrur Barzani ile ortak basın toplantısı düzenledi, 4 Nisan 2023 (Reuters)

Silahlı grupların gaz üretimi ve elektrik tedariği ile bağlantılı hayati bir sektörü bozma kabiliyetlerini göstererek yeni bir güç dengesi kurmayı amaçlayan açık bir gerilim çerçevesinde, son saldırı 27 Kasım 2025 tarihinde gerçekleşti. Saldırıları kimin gerçekleştirdiği önemli değil. Önemli olan zamanlaması ve bu da devletin enerji sektörünü korumak veya Bağdat ile Erbil arasındaki çatışmayı kontrol etmek konusunda tam bir kontrole sahip olmadığı mesajını veriyor. Şarku'l Avsat'ın al Majalla'dan aktardığı analize göre bu tür saldırılar, Irak'ın merkezi hükümetin egemen olduğu bir devletten, silahlı grupların karar alma gücünü paylaştığı bir nüfuz alanına kademeli olarak dönüştüğü izlenimini de pekiştiriyor.

Nüfuz cumhuriyeti

Kor mor Gaz Sahası’na yönelik saldırıları ve bunların yerel ve bölgesel boyutlarını inceledikten sonra, milislerin nüfuzunun devlet içinde nasıl etkili bir siyasi güce dönüştüğü netleşiyor. İran yanlısı grupların seçimlerdeki ve siyasi yükselişleriyle, hayati öneme sahip tesisleri vurma kapasitelerinin genişlemesi arasındaki tesadüf, yalnızca sahadaki bir gelişme olarak değil, Irak içindeki güç dağılımında yeni bir mantığın uzantısı olarak değerlendirilebilir. Son seçimler, bu gruplara silahlı güçlerini siyasi meşruiyete dönüştürmek için tarihi bir fırsat sundu. Bu, Washington Enstitüsü'nün önceki analizlerinde, bu grupların sandığı, sahadaki önceki hakimiyetlerini güçlendirmek için paralel bir yol olarak kullanabilecekleri konusunda uyarıda bulunduğu, kurumları silahsızlandırmak yerine ‘silahları kurumlar içinde döndürmek’ gibi bir süreç.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor.

Aslında, bu grupların siyasi nüfuzu artık silahlı kanatlarından ayrı düşünülemez. Zira ikisi de devlet içinde ve ötesinde genişleyen tek bir yapı oluşturuyor. İran yanlısı grupların 2025 seçimlerinde kurmayı başardıkları parlamento bloğu, onlara benzeri görülmemiş bir pazarlık gücü kazandırdı. Bu gücü, yürütme organına kendi koşullarını dayatmak için kullandılar ve aynı zamanda siyasi bir bedel ödemeden silahlı faaliyetlerine devam etmelerini sağlayan resmi bir koruma sağladılar. Bu geniş koalisyona geçen meclisteki her bir koltukla, silahlı aktörleri hesap verebilir kılmak neredeyse imkansızlaşıyor, çünkü yetkilileri denetlemesi gerekenler, paralel iktidar merkezlerinin ayrılmaz bir parçası haline geliyor.

IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)IKBY’deki Kürt şehri Dohuk yakınlarındaki Şamanki bölgesine düzenlenen SİHA saldırısının ardından, Sarsang Petrol Sahası’ndaki hasarlı petrol tesisinden yükselen dumanlar, 17 Temmuz 2025 (AFP)

Bu iç içe geçmişlik, enerji tesislerini hedef almayı sadece bir saldırı eylemi değil, aynı zamanda devlet içinde karar verme hakkına sahip olanları belirleyen yasama nüfuzunun bir uzantısı haline getiriyor. İran yanlısı gruplar, SİHA’lar aracılığıyla sert gücü ve aynı zamanda parlamento, medya ve hükümet komiteleri aracılığıyla yumuşak gücü kullandıklarında, nüfuzları karmaşık hale gelir ve enerji dosyası, bu grupların nüfuzlarının sınırlarını ve devletin tepki verme yeteneğini test ettikleri bir arena haline gelir. Bu saldırıların verdiği mesaj sadece güvenlikle ilgili değil, aynı zamanda ‘enerji dahil stratejik karar alma süreci artık hükümetin tekelinde değil’ şeklinde siyasi bir mesaj.

Fonlar ve silahlar arasındaki örtüşme, devletin iktidarı tekelleştirmesinin anlamını yeniden tanımlıyor. Seçimler kurumları güçlendirmek yerine, artık silahlı kanatları resmi olarak örtbas etmek için kullanılıyor. Bu da ‘devletin dilini konuşan bir hükümet ve sahada fiili otorite olarak hareket eden gruplar’ şeklinde melez bir gerçeklik yaratıyor. Bu bağlamda, silahları olanlar, fiilen açıklanmamış bir veto hakkına sahip olduklarından hükümetin herhangi bir güvenlik veya ekonomik reformu uygulama kabiliyeti zayıflıyor.

Irak, yalnızca seçim sonuçlarının değil, sahada araçlar kullanarak fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da etkisiyle yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor.

Bu yolu daha da tehlikeli kılan ise enerji tesislerine yönelik saldırıların, İran yanlısı grupların taktiksel nüfuzdan stratejik nüfuza geçişini ortaya koyması. Bu saldırılar artık duruma bağlı tepkiler değil, Bağdat ile Erbil arasındaki ve Irak ile uluslararası ortakları arasındaki ilişkileri yeniden şekillendirmek ve kurumsal çerçevelerin dışında önemli sorunları çözmek için kullanılan siyasi baskı araçları olarak karşımıza çıkıyor. Her yeni saldırı ile birlikte, devletin güvenlikle ilgili kararlar üzerindeki tekelinin kalan azıcık kısmını da kaybettiği ve İran yanlısı grupların kendilerini devletin rakibi değil, vazgeçilmez bir ortak oldukları özgüveniyle hareket ettikleri hissi giderek artıyor.

Bu olay, gaz tesisleri, askeri üsler ve stratejik projelerin siyasi müzakerelere hizmet edecek şekilde zamanlanmış saldırılara maruz kaldığı bir ülkede, ‘Irak devleti hala otoritesini geri kazanabilir mi, yoksa siyasi etkinin askeri gücün doğrudan uzantısı olduğu bir modele doğru yapısal bir geçişle karşı karşıya mıyız?’ şeklindeki yıllardır sorulan bir soruyu yeniden gündeme getiriyor. Cevap ise daha karamsar bir tabloya doğru eğilimli görünüyor. Bu tabloda ‘nüfuz cumhuriyeti’ resmi cumhuriyetten daha köklü hale geliyor.

Bu aşama sadece egemenlik kavramını tehdit etmekle kalmıyor, aynı zamanda Irak'taki yönetimin doğasını da yeniden şekillendiriyor. Seçimin sağladığı meşruiyet devlet dışındaki gücü pekiştirmek için kullanıldığında, ülkenin siyasi geleceği parlamentodan çok sahada değişen güç dengesine bağımlı hale geliyor ve kurumların aşınmaya devam ettiği bir yönetim modelinin önü açılıyor. Irak ekonomisinin can damarı olan enerji sektörü ise rakip taraflar arasında kalıcı bir pazarlık kozu haline geliyor.

Irak, sadece seçim sonuçlarının değil, aynı zamanda sahadaki araçlarla fiili durumu dayatma gücünü elinde tutanların da yönettiği yeni bir aşamaya giriyor gibi görünüyor. Kor mor Gaz Sahası’na yapılan her yeni saldırı, ‘nüfuz cumhuriyetinde’ yaşayan bir ülkenin imajını pekiştiriyor. Güç mantığı devlet mantığının önüne geçiyor ve anayasal kurumların halkın çıkarlarını korumak veya egemenliği muhafaza etmek konusunda yetkinliğini azaltıyor.

Bu tehlikeli aşama, Irak’taki denklemi sadece bir güvenlik sorunu olarak değil, devletin varlığını tehdit eden ve önümüzdeki on yıllar boyunca Irak’ta yönetim kavramını ve iktidar dağılımını yeniden şekillendiren yapısal bir kriz olarak yeniden okumayı gerektiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
TT

Lübnan Ordusu: Güneyde bir UNIFIL devriyesine saldıran altı kişi yakalandı

Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)
Birleşmiş Milletler barış gücü güçleri, Marjeyoun'un Bouayda bölgesinde UNIFIL gücüne ait araçlarla devriye geziyor (AFP)

Lübnan Ordusu bugün, Lübnan'ın güneyindeki el-Tayri-Bint Cebeli yolunda Birleşmiş Milletler Lübnan Geçici Gücü'ne (UNIFIL) ait bir devriyeye saldıran altı kişinin yakalandığını duyurdu.

Ordu "X" platformunda yayınlanan bir açıklamasında, UNIFIL gücüne yönelik saldırıda bir UNIFIL aracının hasar gördüğünü, ancak personel arasında herhangi bir yaralanma bildirilmediğini ifade etti.

Ordu, UNIFIL'e yönelik herhangi bir saldırının ciddiyetini vurgulayarak, olaya karışanların cezalandırılmasında hiçbir hoşgörü ve müsamaha gösterilmeyeceğini belirtti.

Ayrıca, UNIFIL'in Litani Nehri'nin güneyinde bulunan bölgedeki temel rolünü, ordu ile yakın koordinasyonunu ve istikrarın yeniden sağlanmasına aktif katkısını vurguladı.

UNIFIL dün yaptığı açıklamada, Güney Lübnan'daki devriyelerinden birine ateş açıldığını, ancak herhangi bir yaralanma bildirilmediğini duyurdu.

Bint Cubeyl yakınlarında devriye gezen üç motosikletli altı kişinin barış gücüne yaklaştığını ve içlerinden birinin aracın arkasına yaklaşık üç el ateş ettiğini açıkladı. Olayda yaralanan olmadı.


Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
TT

Arap ve İslam dünyası, İsrail'in Gazzelileri Mısır'a sürme niyetinden endişe duyuyor

Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)
Mısır ile Filistin toprakları arasındaki Refah sınır kapısı (Arşiv- Reuters)

Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri, Endonezya, Pakistan, Türkiye ve Katar, İsrail'in Gazze Şeridi sakinlerinin Mısır'a geçişine olanak sağlamak için Refah sınır kapısını tek yönlü açacağı yönündeki açıklamalarından derin endişe duyduklarını belirtti.

Sekiz ülkenin dışişleri bakanları yaptıkları açıklamada, Filistin halkını topraklarından çıkarma girişimlerini tamamen reddettiklerini vurgulayarak, ABD Başkanı Donald Trump'ın Refah sınır kapısının her iki yönde de açılması, bölge sakinlerine hareket özgürlüğünün garanti altına alınması, Gazze Şeridi halkından hiçbirinin ayrılmaya zorlanmaması, aksine topraklarında kalmaları ve vatanlarının inşasına katılmaları için uygun koşulların yaratılması, istikrarın yeniden sağlanması ve insani koşulların iyileştirilmesine yönelik bütünleşik bir vizyonun oluşturulması planına tam bağlılık gösterilmesi gerektiğini vurguladı.

Bakanlar, Başkan Trump'ın bölgede barışı sağlama konusundaki kararlılığına ilişkin takdirlerini yineleyerek, güvenlik ve barışın sağlanması ve bölgesel istikrarın temellerinin sağlamlaştırılması amacıyla, planının tüm yönleriyle, gecikme veya aksama olmaksızın uygulanmasının önemini vurguladılar.

Ateşkesin tam olarak sağlanması, sivillerin çektiği acılara son verilmesi, Gazze'ye insani yardımların kısıtlama veya engel olmaksızın ulaştırılmasının sağlanması, iyileştirme ve yeniden yapılanma çalışmalarına erken başlanması ve Filistin Yönetimi'nin sektördeki sorumluluklarını yeniden üstlenmesi için gerekli koşulların oluşturulması ve böylece bölgede yeni bir güvenlik ve istikrar aşamasının başlatılması gerektiğini vurguladılar.

Bakanlar, ülkelerinin, Güvenlik Konseyi'nin 2803 sayılı Kararı ve ilgili tüm Konsey kararlarının tam olarak uygulanmasını sağlamak ve uluslararası hukuk kararları ve iki devletli çözüm ilkesi uyarınca adil, kapsamlı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşmak için elverişli bir ortam sağlamak amacıyla Amerika ve tüm ilgili bölgesel ve uluslararası taraflarla çalışmaya ve eşgüdüm sağlamaya hazır olduğunu teyit ettiler. Bu, işgal altındaki Gazze ve Batı Şeria toprakları da dahil olmak üzere 4 Haziran 1967 sınırlarında, başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasıyla sonuçlanacaktır.