Hamas, Arapları ve Müslümanları Gazze Şeridi'ndeki ‘soykırımı’ durdurmak için harekete geçmeye çağırdı

Hamas, başta BM Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası forumlar nezdinde ‘acil eylem’ çağrısında bulundu

İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırılar sonucunda yıkılan binaların arasındaki yerlerinden edilmiş Filistinlilerin çadırları (EPA)
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırılar sonucunda yıkılan binaların arasındaki yerlerinden edilmiş Filistinlilerin çadırları (EPA)
TT

Hamas, Arapları ve Müslümanları Gazze Şeridi'ndeki ‘soykırımı’ durdurmak için harekete geçmeye çağırdı

İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırılar sonucunda yıkılan binaların arasındaki yerlerinden edilmiş Filistinlilerin çadırları (EPA)
İsrail'in Gazze şehrine düzenlediği saldırılar sonucunda yıkılan binaların arasındaki yerlerinden edilmiş Filistinlilerin çadırları (EPA)

Hamas dün Arap ve Müslüman ülkelere İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik yeni saldırılarını durdurmak için derhal harekete geçmeleri çağrısında bulunarak, ‘soykırımı’ durdurmak için ‘doğrudan siyasi ve ahlaki sorumlulukları’ olduğunu söyledi.

İsrail salı günü erken saatlerde hava saldırılarına yeniden başladı ve 19 Ocak'taki ateşkesten bu yana Filistin topraklarında hüküm süren göreceli sükûneti bozan ölümcül saldırılar gerçekleştirdi.

İsrail ordusu dün, Gazze Şeridi'ndeki kara operasyonunu bölgenin en güneyindeki Refah’ı da kapsayacak şekilde genişlettiğini duyurdu.

Gazze Şeridi’ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü Sözcüsü Mahmud Basal, salı günü şafak vaktinden itibaren yeniden başlayan İsrail hava saldırıları sonucunda hayatını kaybedenlerin sayısının dün itibariyle 504'e yükseldiğini açıkladı.

Bu sayı, savaşın 17 ay önce Hamas'ın İsrail'e saldırmasıyla başlamasından bu yana en yüksek rakam.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre Hamas tarafından yapılan açıklamada, “Katliamların devam etmesi, Arap Birliği ve İslam İşbirliği Teşkilatı'na (İİT) tüm dünyanın gözleri önünde işlenen soykırımı durdurmak için doğrudan siyasi ve ahlaki bir sorumluluk yüklemektedir” ifadesi yer aldı.

Açıklamanın devamında, “Arap ve İslam ülkelerini, başta Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi olmak üzere uluslararası forumlar nezdinde acilen harekete geçmeye ve Filistin halkına yönelik saldırganlığı ve soykırımı durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” denildi.

Ateşkesin uzatılmasına ilişkin görüşmelerin çıkmaza girmesinin ardından İsrail'in saldırılara yeniden başlaması uluslararası alanda geniş çaplı kınamalara neden oldu. Ateşkesin ilk aşaması altı hafta sürdü ve bu süre zarfında sekizi ölü olmak üzere 33 esir, bin 800'den fazla Filistinli mahkûma karşılık serbest bırakıldı.

Ancak ateşkes sırasında Katar, ABD ve Mısır'ın arabuluculuğunda yürütülen müzakereler çıkmaza girdi.

Hamas, kalıcı ateşkes, İsrail'in Gazze Şeridi'nden çekilmesi, bölgeye insani yardım girişi için sınır kapılarının yeniden açılması ve kalan esirlerin serbest bırakılmasını içeren ikinci aşamaya geçmek istiyor.

Öte yandan İsrail, ilk aşamayı nisan ortasına kadar uzatmak istiyor; ikinci aşamaya geçebilmek için Gazze Şeridi'nin ‘silahsızlandırılmasını’ ve 2007'den bu yana Gazze Şeridi'ni yöneten Hamas'ın iktidardan çekilmesini talep ediyor.



Gazze savaşında Ortadoğu oyunu

Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)
Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)
TT

Gazze savaşında Ortadoğu oyunu

Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)
Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)

Refik Huri

İsrail'in Gazze, Lübnan, Batı Şeria ve Suriye'deki savaşı, ateşkes ve Oslo anlaşmalarına, Esed rejiminin devrilmesine rağmen devam ediyor. Gazze'ye yönelik soykırımcı savaşın Ramazan ayında yeniden başlaması yalnızca ABD, Mısır ve Katar'ın arabuluculuğunda yürütülen müzakerelerdeki engellere bir yanıt değil. Bu, yalnızca Netanyahu'nun kişisel ve siyasi hedeflerinin yönlendirdiği bir savaş değil, aynı zamanda Jabotinsky'nin hayalini gerçekleştirip Filistin sorununu ortadan kaldırmak için “tarihi bir fırsat” gören aşırı İsrail sağının da savaşı. Üstelik bu savaş sadece İsrail'in de değil, oyun Donald Trump yönetimindeki ABD'nin kontrolünde. Gazze halkının üzerine füzeler yağıyorsa, sahada Ortadoğu'daki büyük oyun tehlikede demektir.

George Washington Üniversitesi'nde siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı olan Profesör Marc Lynch’in, “Ortadoğu'nun Sonu” başlıklı makalesinde yazdığı gibi, Ortadoğu “artık Amerikan üniversitelerinin, Dışişleri Bakanlığı’nın ve Avrupa başkentlerinin haritalarında görüldüğü gibi Arap dünyası, İsrail, Türkiye ve İran’dan ibaret değildir. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (Centcom) haritası, Dışişleri Bakanlığı haritasından daha büyüktür; zira Afganistan, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya, Pakistan ve Somali'yi de kapsamaktadır.”

Bu elbette İsrail'in hırslarından daha büyük, ABD'nin hırslarından ise daha küçüktür. Her iki durumda da Washington ve Tel Aviv'in kendisini gerçekleştirip karşı kıyıya geçme kabiliyetlerinden çok daha büyüktür. Zira Netanyahu, Gazze savaşına ilişkin “ek”te, savaşın başında koyduğu hedefleri yineliyor: “Rehineleri kurtarmak, Hamas'ı ortadan kaldırmak ve Gazze'nin İsrail için bir tehdit oluşturmamasını garanti altına almak.” Bunlar İsrail ordusunun 15 aylık savaş süresince tam anlamıyla gerçekleştiremediği hedeflerdir.

Gazze ve Lübnan'daki büyük başarısızlık “caydırma” ve ardından “kümülatif caydırma” stratejisinin başarısızlığıdır. Bu nedenle İsrail ordusu “önleyici eylemler” yoluna gitti. Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da ve Suriye'de yaptığı da budur; işgal alanlarını genişletmek ve İsrail'de Aksa Tufanı operasyonunun yol açtığı depremin tekrarlanmasını önlemek için “tampon bölgeler” oluşturmak. Ancak bu, Ortadoğu'ya hâkim olma yolunda ABD’ye ortak olacak Büyük İsrail'i kurma hedeflerinin sadece bir parçasıdır. Netanyahu, Gazze ve Lübnan savaşlarından, İran nüfuzunun gerilemesi ve Suriye rejiminin devrilmesinden sonra, “Ortadoğu'yu değiştirdik” demişti. Ama soru şu; nasıl bir değişiklik ve tehlikeli seçenekler arasında nereye gidilecek?

Yeni Ortadoğu inşa etme yönünde pek çok girişimde bulunuldu ve ne zaman yeni bir Ortadoğu ortaya çıksa, eski Ortadoğu daha dayanıklı, uzun ömürlü ve istikrarlı görünüyor. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Şimon Peres, “Arap parası ile İsrail aklının ortak olacağı” yeni bir Ortadoğu çağrısında bulunmuştu ama bu gerçeküstü bir hayaldi.

Çöl Fırtınası'ndan sonra, baba Başkan George Bush “yeni bir dünya düzeninden” söz etmişti ve Madrid Konferansı'nda Arap-İsrail ihtilafını çözmek için müzakerelerin kapısını açmıştı. Oğul Başkan Bush, neocon'larla birlikte Afganistan ve Irak'ı işgal etme yoluna gitmişti. Ardından 2006'da İsrail ile Hizbullah arasındaki savaş da onun döneminde yaşandı. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, kuvvet kullanımına dayalı “daha geniş bir Ortadoğu”dan söz etmişti, ancak bu elbette başarısız oldu.

Başkan Barack Obama, Ortadoğu'daki yüklerini hafifletmek, gücün ve zenginliğin merkezi olan Uzak Doğu'daki “eksen”e odaklanmak için sözde “Arap Baharı” devrimlerini kullanmaya çalıştı. Müslüman Kardeşler'in temsil ettiği siyasi İslam'ın Libya, Tunus ve Mısır'da iktidara gelmesini destekledi. Sünnilerin liderinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olması için bunu Suriye'de de yapmayı denedi. Ortadoğu'ya ilişkin vizyonu, Türkiye liderliğindeki Sünni güç ile İran liderliğindeki Şii güç arasında bir güç dengesini desteklemekti. Dahası Ortadoğu'da nüfuzun Tahran ile Arap başkentleri arasında paylaşılmasından açıkça söz etti ve sonuç elbette başarısızlık ve felaket oldu.

Başkan Joe Biden, sopayı ortadan tutmaya çalıştı ve ne Netanyahu'nun Gazze savaşındaki vahşetini engelledi ne Suriye ile İsrail arasında uzlaşma dosyasını açtı ne de iki devletli çözüme ivme kazandırabildi. Başkan Donald Trump, ilk döneminde Yüzyılın Anlaşması adı altında ekonomik Ortadoğu'ya odaklanmıştı; ancak bu anlaşma ölü doğmuştu. Daha sonra İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan arasında İbrahim Anlaşmaları imzalanmıştı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre mevcut ikinci döneminde, coğrafi olarak İsrail'e topraklarının dar geldiğini ve Suriye'de, Golan Tepeleri’nin yanı sıra ek toprağa, Güney Lübnan ile Batı Şeria ve Gazze topraklarına ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Filistin devleti artık gündeminde değil ve Filistin devleti olmadan Ortadoğu'da istikrar olamaz.

Buna karşılık İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney, elbette İran'ın önderlik ettiği bir “İslami Ortadoğu”dan söz etti. Düşmanı Saddam Hüseyin rejiminin ABD tarafından devrilmesiyle nüfuzu daha da arttı. Irak, Suriye ve Lübnan'da kurduğu silahlı ideolojik grupları destekledi, Gazze ve Yemen'de de onlara destek verdi. Ne var ki, İran'ın bölgesel projesi yayılma döneminden gerileme dönemine geçti. ABD ve İsrail'de, Devrim Muhafızları'yla bağlantılı fraksiyonları vurma değil –zira bu bugünün meselesi- İran rejiminin kaderi sorgulanıyor.

Suriye'deki “savaşı” kazanan Erdoğan'ın, “neo-Osmanlıcılık” gölgesini Ortadoğu'ya uzatması kolay değil. Ortadoğu'yu ve diğer bölgeleri değiştirmek, Kanada'yı, Panama Kanalı'nı ve Grönland'ı zorla ilhak etmek isteyen Trump'a gelince, oğul Bush'tan, Irak işgalinden ve neoconların altı Arap rejimini devirme çağrısından ve bu maceranın bilinen sonundan bu yana çıkarılan ders, önündeki duvarda yazılıdır. Ortadoğu için yarış veya Ortadoğu için ve üzerine çatışmalar ise zirvede ABD, Rusya ve Çin, eteklerde ise Türkiye, İran ve İsrail arasında dönen bir oyundur. Ama toprak, para, yeni güç ve açılım yeteneğinin sahibi Araplardır.

Kanadalı tarihçi Margaret McMillan, “Herhangi bir uzun savaşta her iki tarafın hedefleri de değişir” der.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.