Şara’ya Avrupa’nın şartları için açık çek verilmedi

Arap ve yabancı gözlemcilere göre Batı, savaşçıların dizginlenmeden, azınlıklar korunmadan ve ihlaller durdurulmadan tam destek vermeyecek

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Reuters)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Reuters)
TT

Şara’ya Avrupa’nın şartları için açık çek verilmedi

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Reuters)
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara (Reuters)

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın Batılı güçlerin gözüne girmek için birçok noktada kendini kanıtlaması gerekiyor. Buna karşın iktidardaki ilk birkaç haftasına bakıldığında yanlış yönde ilerlediği görülüyor.

Batı, yüzlerce Aleviyi öldüren İslamcı savaşçıları dizginlediklerinden, işleyen kurumlara sahip kapsayıcı bir hükümet kurduklarından, yıllardır süren iç savaşın harap ettiği ülkede düzeni sağladıklarından ve DEAŞ ile El Kaide'nin ülkede yeniden canlanmasını önlediklerinden emin olmak için Suriye'nin yeni liderlerini yakından takip ediyor.

Avrupa ülkelerinden üçünün temsilcileri, bu mesajın altını çizmek için 11 Mart'ta Şam'da Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani ile yaptıkları görüşmede, savaşçıları durdurmanın en önemli öncelikleri olduğunu ve kararlı adımlar atılmadığı takdirde yeni yönetime verilen uluslararası desteğin buharlaşabileceğini açıkça ifade ettiler.

Fransa Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Christophe Lemoine, Şam'da söz konusu mesajla ilgili bir soruya “Son yaşanan olaylar gerçekten kabul edilemez. Sorumlular tespit edilip cezalandırılmalı. (Suriye’nin) yeni yetkililerine açık çek verilmiş değil” yanıtını verdi.

Reuters'ın Şam’a yaptıkları ziyaret sırasında görüştüğü üç Avrupalı temsilci ve dört bölgesel yetkili, Suriyeli yetkililerin ülke genelinde güvenlik durumunu kontrol altına almaları ve cinayetlerin tekrarlanmasını önlemeleri gerektiğini vurguladı.

Mesajı yeni Suriye yönetimine ileten yetkililerden biri, “Hesap verebilirlik talep ettik. Katliamların failleri cezalandırılmalı ve güvenlik güçleri tasfiye edilmeli” dedi.

Öte yandan Washington, Suriyeli yetkilileri saldırıların faillerinden hesap sormaya çağırırken, ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Tammy Bruce, ABD'nin Suriye politikasını belirlemek için geçici yetkililerin eylemlerini takip ettiklerini söyledi.

Ancak Batılı hükümetler tarafından yapılan iki değerlendirmeye göre Şara için liderliğini yaptığı Heyet Tahri eş-Şam’ın (HTŞ) sadece 20 bin savaşçısı olması sorun teşkil ediyor.

Beş diplomat ve üç analist bu durumun Şara’yı on binlerce başka savaşçıya bel bağlamak zorunda bıraktığını söylüyor. Ortadan kaldırması gereken militan gruplar da dahil olmak üzere bu savaşçılara karşı atılacak bir adım, Suriye'yi yeniden savaşın eşiğine getirebilir.

Çin, Arnavutluk, Rusya ve Pakistan gibi ülkelerden gelen binlerce yabancı Sünni Müslüman, iç savaşın başlarında Beşşar Esed yönetimine ve onun yanında savaşan İran destekli Şii gruplara karşı savaşmak üzere Suriye'deki silahlı muhalefete katılarak savaşa mezhepsel bir renk kattı.

axscdfrgt
Şara’nın en önemli arayışı istikrar (Reuters)

Şara, iktidarı ele geçirdikten kısa bir süre sonra, şu anda yabancı militanlar da dahil olmak üzere çeşitli farklı gruplardan yaklaşık 20 bin savaşçıdan oluşan nispeten küçük bir güce güvenmesinin nedenlerinden biri olarak Suriye düzenli ordusunu lağvetti.

Ordunun lağvedilmesi, Esed ailesinin elli yıllık otoriter yönetimini sona erdirmeyi amaçlıyor olsa da diplomatlar ve analistler bunun Saddam Hüseyin'in devrilmesinden sonra Washington'ın Irak ordusunu lağvetme kararına benzediğini ve benzer bir kaosa yol açabileceğini vurguladılar.

Şara’nın hamlesi, kamu sektörü çalışanlarının toplu işten çıkarmalarıyla birlikte Suriye'deki bölünmeleri derinleştirdi ve yüz binlerce kişi geçimlerini sağlayacak gelir kaynaklarından mahrum kaldı. Avrupa ve Arap ülkelerinden beş yetkili, bu durumun eğitimli askerleri muhalif gruplara ya da işsizlerin saflarına katılmaya iterek Suriye'yi daha da istikrarsızlaştırabileceğini söyledi.

Bu arada ne Şara'nın ofisi ne de Suriye Dışişleri Bakanlığı, konuyla ilgili yorum taleplerine yanıt verdi.

İkilem

Şara, mezhepsel şiddeti bastırmanın yanı sıra ABD ve Rusya'dan İsrail, Türkiye ve İran'a kadar çok sayıda dış güçle de uğraşmak zorunda. Suriye jeopolitik bir satranç tahtasına dönüşmüş durumda. Ankara, ülkenin kuzeyini kontrol edip muhalif güçleri desteklerken, Kürtlerin taleplerini bastırıyor. Washington tarafından desteklenen Kürtlerin liderliğindeki güçler, önemli petrol yataklarının bulunduğu doğuyu kontrol ediyor. Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra bu durumdan askeri varlığını güçlendirmek için faydalanan Tel Aviv, şu anda 400 kilometrekarelik askerden arındırılmış tampon bölgeyi kontrol ediyor, Dürzi azınlığı destekliyor ve yeni Suriye yönetimine karşı çıkıyor.

Şara, sivillere yönelik katliamlara tepki olarak bir soruşturma komitesi kurdu ve kendisine yakın kişiler olsalar bile sorumluları cezalandırma sözü verdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’ten aktardığı analize göre diplomatlar ve analistler, bu cinayetleri işleyen militanlara karşı herhangi bir eylemin hizip çatışmalarını, tasfiyeleri ve iktidar mücadelesini tetikleyerek yeni hükümeti ikilemde bırakabileceğini öngörüyor.

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı Başkan Yardımcısı Marwan Muasher, yaptığı değerlendirmede, “Şara’nın yabancı savaşçıları ya da her şeyi kontrol edemediği ortada. Katliamların onun söylediklerini dinlemeyen Selefi-cihatçılar tarafından gerçekleştirildiği de açık” ifadelerini kullandı.

Diplomatlar, soruşturmanın doğru yönde atılmış bir adım olduğunu kabul ederken, BM ve uluslararası gözlemcilerle soruşturmanın inandırıcılığının çok daha güçlü olacağını düşünüyorlar.

Ayrıca Şara’nın liderliğinin gerçek sınavının sadece komisyonun elde edeceği sonuçlarda değil, olaylardan sorumlu savaşçılarla başa çıkma şeklinde olduğunu söylediler.

Yine de olaylar, Esed sonrası Suriye'deki güçlerin keskin bir hatırlatıcısı oldu. Bir diktatörü devirmenin, ülkenin geleceğini şekillendirecek daha büyük ve daha tehlikeli bir savaşın sadece başlangıcı olduğu acı gerçeğine işaret ediyorlar.

Suudi Arabistan merkezli Körfez Araştırma Merkezi Başkanı Dr. Abdulaziz bin Sakr, kontrolsüz savaşçıların ve kendi çıkarları için çalışan ve yasal çerçevenin dışında kalan grupların varlığının, güvenlik durumunun ve devlet otoritesinin çökmesine yol açabileceğini söyledi.

Bir Arap diplomata göre Arap ülkelerinin yeni Suriye yönetimine verdiği siyasi desteğin sınırsız olmadığını ve kapsayıcı bir hükümet, azınlıkların korunması ve sahada gerçek bir ilerleme kaydedilmesi gibi somut adımlarla desteklenmesi gerektiğini belirtti. Bu da Aleviler, Hıristiyanlar, Kürtler ve diğer azınlıklarla gerçek bir güç paylaşımı anlamına geliyor. Ancak bu şekilde yeni liderlik Suriye'de istikrarı sağlayabilir ve ABD ile Avrupa'nın desteğini alabilir.

Washington ve Avrupa ülkeleri Esed döneminde uygulanan yaptırımların kaldırılmasını, yeni yetkililerin kapsayıcı yönetim ve azınlıkların korunması konusundaki kararlılıklarını göstermelerine bağladılar. Bu yaptırımların kaldırılması, Suriye'nin çökmekte olan ekonomisinin yeniden canlandırılması için hayati önem taşırken aynı zamanda Şara için de en önemli bir zorluk olarak öne çıkıyor.

Yaklaşım aynı

Reform vaatlerine rağmen yeni anayasa Şara’ya cumhurbaşkanı, başbakan, silahlı kuvvetler başkomutanı ve Ulusal Güvenlik Konseyi başkanı olarak mutlak güç verdi. Ayrıca yargıçları, bakanları ve parlamento üyelerinin üçte birini atama yetkisini de vererek demokratik reform umutlarını suya düşürdü.

Bu ay açıklanan ve beş yıl süreyle yürürlükte kalacak olan anayasa, İslam hukukunun yasamanın ‘temel kaynağı’ olmasını öngörüyor.

Bu durumu eleştirenler, anayasanın teokratik yönetimin yerine otoriter yönetimin önünü açtığını ve bir zamanlar El Kaide ile ittifak kuran katı İslamcı bir grubun lideri olan Şara'nın köklerine ilişkin endişeleri derinleştirdiğini söylüyor.

Suriye'nin kuzeydoğusunu kontrol eden ve kısa bir süre önce yeni hükümete entegre olmayı kabul eden Kürt güçler, geçici anayasayı ‘otoriterliği yeni bir biçimde tekrar üretmekle’ eleştirdi.

Analistler Suriye'nin içinde bulunduğu ikilemin 10 yıl önce Mısır, Tunus, Libya ve Yemen'de devlet başkanlarının devrildiği ayaklanma dalgasının yaşandığı Arap ülkeleriyle benzerlik gösterdiğini belirtiyor.

asdefr
Azınlıkların korunması esastır (AP)

Arap ülkelerinde yaşanan “Arap Baharı” adlı devrimler, demokratik bir rönesans vaat ediyordu. Ancak İslamcı savaşçıların yönetimi ele geçirmesi, askeri darbeler ve bölünmeler bu umutları gerilemeye dönüştürdü. Zaferler kısa ömürlü oldu. Yemen ve Libya gibi ülkeler şiddete ve kaosa sürüklendi.

Analistlere göre Suriye'yi yönetenler, Mısır’da Hüsnü Mübarek rejiminin devrilmesinden sonra göreve gelen Cumhurbaşkanı Muhammed Mursi'nin yaptığı gibi, ülkenin kültürel, dini ve etnik çeşitliliğini göz ardı eden dışlayıcı politikalar izlemeleri halinde başarısız olacaklar.

Mursi yönetimi sırasında uygulanan bölücü anayasa, halkın farklı taleplerini karşılamamış ve orduyu Mursi'yi görevden almaya itmişti. Analistler, Suriye'de de böyle bir politikanın ülke içinde direnişi körükleyeceğini, komşu ülkeleri kızdıracağını ve dış müdahaleye davetiye çıkaracağını öngörüyor.

Dr. Abdulaziz bin Sakr, meselenin devletin kimliği ya da diğer bir deyişle doğası olduğunu, zira içeride ve dışarıda laik bir devlet isteyen taraflar olduğunu ve anayasal bildirgenin devletin İslami dini kimliğini vurguladığını söyledi. Anayasanın dayandığı başlıca temel İslam hukuku olduğu için anayasal bildirinin devletin İslami kimliğini teyit ettiğini belirten Dr. Bin Sakr’a göre İslami çizgideki bir grup tarafından yönetilen laik bir devlet örneği şu an Türkiye’de var ve uygulanabilir.

Carnegie Uluslararası Barış Vakfı Başkan Yardımcısı Muasher, Esad'ın düşüşünün Suriye'deki halefleri için bir uyarı niteliği taşıması gerektiğini belirtti. Muasher’a göre Şara’nın, en sonunda iktidarını deviren halk ayaklanmasına yol açan aynı yaklaşımı mı izleyeceğine yoksa farklı bir yol mu izleyeceğine karar vermesi gerekiyor.

Muasher, değerlendirmesinin sonunda şunları söyledi:

Suriye'nin yeni yöneticilerinin yerine geçtikleri eski rejimin acımasız otoriter modelinin, dışlama ve demir yumruğa dayalı her siyasi sistem gibi, nihai olarak sürdürülemez olduğunu ve baskıya başvurmaları halinde Suriye'yi korkunç bir kaderle karşı karşıya bırakacaklarını anlaması gerekiyor.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”