Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, Suriye'deki kayıp şahıslar dosyasının kapatılması için çalışmaların sürdüğünü söyledi

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildik

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, ülkesinin ‘Litani'nin kuzey ve güneyinde silahlar bırakılmadan yeniden yapılanma ve uluslararası yardım olmayacağı konusunda açıkça bilgilendirildiğini’ doğruladı. Recci, bu pozisyonu Lübnan'a ileten son kişinin geçen hafta sonu Beyrut'u ziyaret eden ve çok sayıda Lübnanlı yetkiliyle görüşen ABD Ortadoğu Özel Temsilci Yardımcısı Morgan Ortagus olduğunu belirtti.

Recci Şarku’l Avsat'a verdiği röportajda, Ortagus’un Lübnan'ın şu anda açık bir ‘penceresi’ olduğundan bahsettiğine dikkat çekerek şunları söyledi: “ABD yönetimi Lübnan'a topraklarını özgürleştirmesi, yeniden inşa etmesi ve ekonomisini geliştirmesi için yardım etmek istiyor. Ancak bunun karşılığında ister uluslararası, Arap, Körfez ve hatta Lübnanlıların talebi olan ekonomik reformlar açısından olsun, ister uluslararası toplumun Lübnan devletinin egemenliğini sadece Litani'nin güneyine değil, tüm Lübnan topraklarına yaymasını istediği silah münhasırlığı açısından olsun bizden istenen şeyler var. Bu husus Ortagus ve diğer uluslararası yetkililer tarafından bize açıkça iletildi. Zaten bu mesele Lübnan anayasasında da yer alıyor.”

Recci, “Ayrıca dünyada hiçbir ülke kendi kurumları dışında silahların varlığını kabul etmek zorunda değildir. Dolayısıyla bu uluslararası bir talep olduğu gibi aynı zamanda Lübnan'ın da bir talebidir. Biz bunu bakanlık açıklamasında ve yemin konuşmasında açıkça ifade ettik” şeklinde konuştu.

cdfvgh
Lübnan Dışişleri Bakanı Yusuf Recci (Şarku'l Avsat)

Recci, Ortagus'un silah münhasırlığının sağlanması için bir ‘zaman çizelgesinden’ söz ettiğini reddederek, ‘bunun mümkün olan en kısa sürede gerçekleşmesi gerektiğini’ söylediğini açıkladı. Bu alanda yapılanların iyi ama yetersiz olduğunu, daha büyük ve hızlı adımlar atılmasını istediklerini belirtti.

Recci, ‘silah münhasırlığına’ ulaşmak için benimsenecek mekanizma konusunda ise şunları söyledi: “Devletin kendi iç egemenliğini müzakere etmeyeceğini söyleyen genel bir ilke var. Dolayısıyla hükümetin net bir tutum sergilemesi gerekiyor. Biz de silahların devlet tarafından kısıtlanması için bir yol ve mekanizma bulacağız.”

Müzakere komiteleri

İsrail ile müzakere komiteleri konusuna da değinen Recci, “İsrailliler ve Amerikalılar işgal altındaki beş nokta, esirler ve ihtilaflı bölgeler konusunda müzakere etmek üzere üç komite kurulmasını talep ediyorlardı. Ancak biz onlara ilk iki hususta müzakere etmenin söz konusu olmadığını, müzakere edilecek bir şey olmadığını söyledik. Zira biz toprak işgal etmiyoruz ya da İsrailli esirleri tutmuyoruz. Bu nedenle İsrail'in beş noktadan derhal ve koşulsuz olarak çekilmesi ve mahkûmları müzakere etmeden serbest bırakması gerekiyor. Bizim kabul ettiğimiz şey, karmaşık bir teknik mesele olan sınırların belirlenmesinin müzakere edilmesidir. Yaklaşık iki hafta önce önerilen komitelerin sivil olacağına dair bir fikir vardı, ancak konu bir daha tartışılmadı ve Ortagus bunu en azından benimle gündeme getirmedi” ifadelerini kullandı.

Diplomatik eylem

“Bu alanda günlük çalışmalar yapılıyor” diyen Recci sözlerini şöyle sürdürdü: “Tüm ülkeleri İsrail'e işgal ettiği Lübnan topraklarından çekilmesi için baskı yapmaya çağırıyoruz. Bu, Hizbullah'ın silahlarını elinde tutmak için sunduğu her türlü argümanı ya da gerekçeyi ortadan kaldırır ve topraklarını diplomasi yoluyla özgürleştirmekte ısrar eden ancak şu ana kadar İsraillilerin yanıt vermeyi ve güvenlik mülahazalarından bahsetmeyi reddettiği Lübnan devletinin konumunu güçlendirir. Devlet olarak askeri ve ekonomik güce sahip olsaydık diplomatik çalışmaların başarısı daha kesin ve hızlı olurdu, ancak her ikisinden de yoksunuz. Elimizdeki tek şey bu alanda bize yardımcı olacak ülkelerin dostluğu.”

Filistin silahları

Hizbullah'ın silahlarını geri çekmesi ile Filistinlilerin kamp içindeki ve dışındaki silahlarını geri çekmesi arasındaki bağlantıyı sorgulayan Recci, “Hizbullah'ın silahlarının geri çekilmesinin, geri kalanı şüphesiz teslim edilmesi gereken Filistin silahlarıyla ne ilgisi var? Peki Hizbullah'ın silahı Filistinlilerin silahına karşı koymak için mi orada? Durum böyle olmadığı sürece, bu alanda önceliklerle ilgili koşullar belirlememeliyiz. Bizim istediğimiz, Lübnan ordusunun, önümüzdeki tehditler ne olursa olsun, Lübnanlılar olarak bizi koruyan tek güç olmasıdır” dedi.

Mali reformlar

Recci, mali ve ekonomik reformlar konusunda ise şunları söyledi: “Başbakan Nevvaf Selam liderliğindeki hükümet harika, mükemmel ve hızlı bir iş çıkarıyor, ancak kriz derin ve iki haftada çözülemez. Uluslararası toplum bunu kabul ediyor, ancak reformların tam olarak uygulanması için zamanın ucu açık olmadığını ve aciliyet gerektirdiğini vurguluyor.”

ABD-İran müzakereleri

ABD-İran müzakereleri ve bunların Lübnan'ı nasıl etkileyeceği konusuna da değinen Recci, “Bu müzakerelerin nereye varacağı henüz belli değil. Bildiğimiz şey, nükleer program, balistik füzeler ve Hizbullah da dahil olmak üzere İran'ın vekil güçlerini içerdiği ve iki taraf arasında bir anlaşmaya varılamaması halinde tüm seçeneklerin masada olduğu” dedi.

Suriye ziyareti

Recci, Başbakan Nevvaf Selam'ın önümüzdeki hafta Suriye'ye yapacağı resmi ziyarete katılarak, çözülmemiş birden fazla dosyayı çözüme kavuşturmaya çalışacak. Suriye’deki yeni rejim konusunda iyimser olan Recci şu ifadeleri kullandı: “Önceki rejimden kesinlikle daha iyi. Bağımsızlıktan bu yana Suriye'deki hiçbir rejim Lübnan devletini bir varlık olarak tanıdığını, bağımsızlığını tanıdığını ve egemenliğine saygı duyduğunu açıkça söylemedi ama şimdi Suriyeli yetkililerden içişlerimize karışmayacaklarına dair sözler aldık.”

Yerlerinden edilenler dosyası

Recci'ye göre Selam, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile görüşmesinde, şu anda Lübnan için öncelikli olan Suriyelilerin yerinden edilmesi konusunu gündeme getirecek.

Recci sözlerine şöyle devam etti: “Lübnan, ülkedeki demografik dengeyi sarsan ve sosyal ve ekonomik tehdidin yanı sıra varoluşsal bir tehdit oluşturan yerinden edilmenin olumsuz yansımalarına daha fazla tahammül edemez. Uluslararası yetkililerle yaptığımız görüşmelerde talep ettiğimiz ve ısrarla vurguladığımız husus, uluslararası toplumun yeni bir yaklaşım benimsemesi ve böylece yerinden edilmiş kişilere Lübnan'da kaldıkları süre boyunca değil, ülkelerine döndüklerinde yardım sağlanmasıdır. Ayrıca, Suriye'de yeniden inşa sürecinin başlatılarak vatandaşların geri dönmesinin ve yaptırımların kademeli olarak kaldırılmasının önemini vurguluyoruz. Zira tüm bunların varlığı yerinden edilmiş kişileri geri dönmeye teşvik edecektir. Ayrıca Suriye'nin birçok bölge ve vilayetinde hayat normale dönmüştür, dolayısıyla geri dönüş konvoyları yarından önce hemen bugün başlamalıdır. Suriye'deki tartışma doğu sınırı dosyasını ve oradaki kayıp Lübnanlıların dosyasını da içerecek. Çünkü bu insanların akıbetini bilmek istiyoruz... Nasıl öldürüldüler, neredeler? İstediğimiz şey bu dosyayı sonsuza kadar kapatmak.”

Lübnan-Körfez ilişkileri

Recci sözlerini şu ifadelerle noktaladı: “Ne yazık ki son birkaç yıldır genel olarak Körfez ülkeleriyle, özel olarak da Suudi Arabistan ile ilişkilerimiz kötüydü. Doğrusunu söylemek gerekirse bunun sorumlusu Lübnan'dır, daha doğrusu Lübnan'da ülkeyi hiçbir dahli olmadığı bir anlaşmazlığın içine sokan bazı kişilerdir. Captagon ve silah ihraç edip, lanetleyip, sonra da yardım isteyemeyiz. Lübnan'ın resmi tutumu, Lübnan ile Körfez ülkeleri arasındaki mükemmel ilişkiler geleneğine uymuyordu. Bugün ilişkiler eski tarihi konumuna kavuşmaya başlamıştır. Bunun en büyük kanıtı da Cumhurbaşkanı Joseph Avn'ın Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın davetlisi olarak Suudi Arabistan’a yaptığı ziyarettir. Ziyaretin kendisi ve Avn’ın gördüğü sıcak karşılama, ilişkilerde yeni bir sayfa açıldığının kanıtıdır. Bu durum aynı zamanda seçkin bir şekilde karşılanan Başbakan Nevvaf Selam'ın ziyareti için de geçerlidir. Veliaht Prens Muhammed bin Selman, gerekli ekonomik reformların tamamlanması ve silah münhasırlığının sağlanması koşuluyla ilişkilerin eskiden olduğu gibi devam edeceği sözünü verdi.”



ABD'nin Hamas'a yönelik çelişkili tutumunun arkasında ne yatıyor?

Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)
Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)
TT

ABD'nin Hamas'a yönelik çelişkili tutumunun arkasında ne yatıyor?

Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)
Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (DPA)

ABD Başkanı Donald Trump'ın, Hamas'ın Gazze Şeridi'nde ‘şiddet yanlısı çetelerin peşinde olduğunu’ söylemesi üzerine, ABD'nin Hamas'a yönelik tutumu daha belirsiz hale geldi. Gözlemciler bu açıklamayı, Beyaz Saray'ın Hamas'a yönelik söylemini yumuşatma isteğinin bir göstergesi olarak değerlendirdi. Ancak birkaç saat önce, ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (CENTCOM) bir açıklama yayınlayarak, harekete ‘şiddeti derhal durdurması’ ve silahlarını teslim etmeyi taahhüt etmesi çağrısında bulundu ve Kahire'nin arabuluculuğunda sağlanan ateşkes anlaşmasına desteğini yineledi.

Analistlere göre, siyasi ve askeri kurumlar arasındaki bu belirgin farklılık, son savaşın ardından ABD'nin Gazze Şeridi'ndeki rolünün niteliği ve gelecekteki güvenlik veya siyasi düzenlemelerde Hamas'a karşı sergilenecek açıklığın sınırları konusunda daha derin bir anlaşmazlığı yansıtıyor.

İç baskı

Bu gelişme, ABD yönetiminin kırılgan ateşkes anlaşmasını istikrara kavuşturmaya çalıştığı bir dönemde, Beyaz Saray'ın hem Cumhuriyetçiler hem de Demokratlar tarafından Gazze'ye, özellikle de Hamas'a yönelik politikasının niteliğini netleştirmesi yönünde iç baskı altında olduğu bir zamanda meydana geldi.

frgty
ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim 2025'te Şarm eş-Şeyh'te imzalanan Gazze anlaşması belgesini elinde tutuyor. (AP)

Washington Post, ABD Savunma Bakanlığı'ndan bir yetkilinin, CENTCOM’un açıklamasının ‘ABD'nin resmi askeri çizgisini’ yansıttığını söylediğini aktardı. Yetkili, ordunun ‘siyasi açıklamalara dayanarak silahlı grupların tanımını değiştirmediğini’ ifade etti.

Ancak Beyaz Saray'a yakın kaynaklar, Trump'ın açıklamalarının ‘yanlış yorumlandığını’ ve onun ‘İsrail güçlerinin kısmi çekilmesinden sonra yerel grupların düzeni sağlamaya çalıştığı Gazze Şeridi'ndeki durum değişimini’ kastettiğini açıkladı. Fox News, bir ulusal güvenlik danışmanının, ‘Trump’ın şiddeti reddeden bazı grupları gelecekteki yerel güvenlik düzenlemelerine dahil etme fikrine açık olduğunu’ söylediğini aktardı.

Bölgesel taraflar için etkileri

Gözlemciler, siyasi ve askeri kurumlar arasındaki bu görüş ayrılığının yeni bir şey olmadığını düşünüyor. Beyaz Saray, son savaşın ardından Gazze Şeridi'nde yeniden denge sağlanmasına imkân verebilecek esnek bir siyasi yaklaşımı tercih ederken, Pentagon, Hamas'ın şiddeti durdurma ve silahlarını teslim etme konusundaki tam taahhüdünü doğrulamadan önce herhangi bir ‘rehabilitasyona’ karşı uyarıda bulunmakta ısrarcı.

Georgetown Üniversitesi'nde ulusal güvenlik üzerine çalışan Prof. Dr. Jonathan Stein, “ABD ordusu uzun vadeli istikrarı göz önünde bulundurarak hareket ederken, Başkan Trump diplomatik ivme kaybolmadan somut sonuçlar elde etmeyi amaçlayan hızlı siyasi mantıkla hareket ediyor. Bu çelişki, müttefikleri, özellikle de Washington'dan daha net bir tavır bekleyen İsrail'i karıştırıyor” ifadelerini kullandı.

fgthy
Hamas savaşçıları, 13 Ekim 2025'te Han Yunus'ta İsrail tarafından serbest bırakılan Filistinli mahkûmları taşıyan otobüslere eşlik ediyor. (AP)

ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan herhangi bir açıklama yapılmazken, Beyaz Saray ve Pentagon arasında ateşkesin istikrarını sağlamak ve Gazze Şeridi'ndeki güvenlik sorumluluklarını dağıtmak için mekanizmalar konusunda istişareler devam ediyor. Gözlemciler, ABD'nin ikili söyleminin anlaşmanın hükümlerinin sahada uygulanmasını geciktirebileceğini ve bölgesel taraflar arasında şüphe uyandırabileceğini düşünüyor.

Bu durum, Trump'ın görevdeki ilk yıllarında Suriye, İran ve Afganistan konusunda yaptığı açıklamalar ile Pentagon'un resmi tutumu arasında tekrar tekrar ortaya çıkan çelişkilerle dolu tartışmaları akla getiriyor.

Gazze'ye temkinli bir dönüş ve ateşkesin geleceği hakkında artan sorularla, ABD Başkanı bir kez daha zor bir sınavla karşı karşıya: Ortadoğu'nun güvenliğini etkileyen hassas konularda risk almayı reddeden askeri kurumla, iç desteği kazanmaya yönelik siyasi retoriği nasıl dengeleyecek?


Hamas'a karşı faaliyet yürüten silahlı grubun lideri, uluslararası topluma Gazze halkını koruma çağrısında bulundu

Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)
Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)
TT

Hamas'a karşı faaliyet yürüten silahlı grubun lideri, uluslararası topluma Gazze halkını koruma çağrısında bulundu

Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)
Hüsam el-Astal (Filistin Basın Ağı sayfası)

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus bölgesinde İsrail'in desteğiyle faaliyet gösteren bir milis grubunun komutanı Hüsam el-Astal, Hamas'ın gerçekleştirdiği infaz dalgası sırasında dünyaya Gazze halkını Hamas'tan koruması çağrısında bulundu.

The Times of Israel'in ulaştığı bir videoda el-Astal, ABD Başkanı Donald Trump'a ateşkes sağlamak için gösterdiği çabalarından dolayı teşekkür ediyor, ancak Gazze sakinlerini İsrail bombardımanından kurtardıktan sonra, şimdi onları Hamas'tan da kurtarması gerektiğini ekliyor.

Şarku’l Avsat’ın The Times of Israel’den aktardığına göre el-Astal, “Hamas yüzlerce çocuğu, kadını, genci ve yaşlıyı öldürüyor. Ne suçtan? Askeri bir savaştan terörist bir savaşa geçtik. Bugün Hamas Gazze halkına karşı terör estiriyor, onları RPG'lerle öldürüyor. Hamas yüzde 100 DEAŞ'dır” diyerek uluslararası topluma Gazze halkını Hamas'tan koruması çağrısında bulundu.

sdfrgty
Hüsam el-Astal (ortada), Gazze Şeridi'nde çekilmiş ve Facebook'ta paylaşılmış, tarihi bilinmeyen bir fotoğrafta silahlı grup üyeleriyle birlikte görülüyor. (Hüsam el-Astal'ın Facebook sayfası)

El-Astal, ‘Gazze halkına ve tüm dünyaya mesajında’, liderliğini yaptığı milislerin ‘Gazze Şeridi'ni yönetmeyi veya nüfuz kazanmayı amaçlamadığını’ belirtti.

El-Astal, “Hamas yönetiminden, halka hizmet eden sivil bir hükümete geçmek istiyoruz. Barış istiyoruz, yaşamak istiyoruz. Bugün Hamas ile Gazze Şeridi’ni yönetmek için savaşmıyoruz” ifadelerini kullandı.

Videoyu kaydettikten sonra The Times of Israel ile yaptığı röportajda el-Astal, grubunun Hamas ile savaşmaya devam edeceğini bildirdi.

Hüsam el-Astal kimdir?

Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinin eski bir üyesi olan Hüsam el-Astal, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta Hamas'a karşı çalışan silahlı bir grubun kurulduğunu duyurdu. Han Yunus sakinlerini, onlara yiyecek, su ve barınak sağlayabilmesi için kendi kontrolündeki bölgelere taşınmaya çağırdı.

El-Astal, The Times of Israel'e verdiği demeçte, grubunun Hamas'ın saldırısı altında yaşayan herkesi kabul edeceğini ve herkese yetecek kadar yiyecek, su ve barınak sağladığını söyledi. Önümüzdeki günlerde, yaklaşık 400 Filistinliyi kabul etmek için çalışacağını ifade etti.

asd
Hüsam el-Astal’ın 2000'li yılların başında Gazze'de Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinde görev yaparken çekilmiş bir fotoğrafı (Hüsam el-Astal’ın Facebook sayfası)

El-Astal, silahlı grubunun, Gazze Şeridi'ndeki diğer kasaba ve bölgeler gibi, bu savaş sırasında sakinlerinden tamamen tahliye edilen Han Yunus'un güneydoğusundaki Kizan en-Neccar bölgesinde bulunduğunu belirtti. Bölge, yoğun nüfuslu el-Mevasi bölgesinden yaklaşık iki buçuk kilometre uzaklıkta bulunuyor.

Rafah'ın doğusu ve Han Yunus'un doğu bölgelerinden sorumlu Yaser Ebu Şebab gibi, kendisinin de bu yeni insani yardım bölgesinden sorumlu olduğunu söyledi. Ebu Şebab ile temas halinde olduğunu, ancak bağımsız çalıştığını doğruladı.

El-Astal, İsrail gazetesi ile yaptığı röportajda, birkaç yıl İsrail'de çalıştığını ve daha sonra Filistin Yönetimi'nin Gazze'yi kontrol ettiği dönemde Filistin Yönetimi güvenlik güçlerinde çalıştığını belirtti.


Deyrizor ‘güvenlik kaosundan’ şikayetçi

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)
TT

Deyrizor ‘güvenlik kaosundan’ şikayetçi

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)
Suriye'nin doğusundaki Deyrizor'da bulunan et-Teym petrol sahası (SANA)

Suriye'nin doğusundaki Deyrizor sakinleri, vilayetteki güvenlik boşluğundan şikâyet ediyor. Bu bölgede suikastlar, yolsuzluklar ya da trafik kazaları gibi olaylar hiç durmaksızın devam ediyor. Yollar, bombardımanlar veya ağır askeri araçların geçişi sonucu meydana gelen tahribat nedeniyle onarıma muhtaç durumda. Buna ek olarak, zamanın etkisi de altyapı üzerinde genel bir yıpranma bırakıyor.

Aktivistler, Deyrizor'daki güvenlik kırılganlığını, Esed rejiminin devrilmesinden bu yana vilayetteki askeri güvenlik sisteminin büyük başarısızlığına ve hükümetin bu doğu vilayetindeki reformlara ilgisizliğine bağlıyor.

Günlük olayların çokluğuna rağmen, petrol sahalarının güvenliğinden sorumlu dört personelin, kendilerini taşıyan askeri bir otobüste meydana gelen patlayıcı infilakı sonucu hayatlarını kaybetmesi, farklı bir şok etkisi yarattı. Olay, Deyrizor ile Mayadin arasındaki yolda, Deyrizor’un doğu kırsalında bulunan Saalu köyü yakınlarında meydana geldi. Bölgedeki aktivistlerin aktardığına göre, bu olay halk üzerinde ayrı bir yankı uyandırdı.

Sharq News ve Suriye'nin doğusundaki durumu takip eden diğer Suriye internet siteleri, olayda hayatını kaybedenlerin isimlerini yayınladı. Bunlar: Salih Ahmed, Ali Eid el-Vavi, Ali Fevaz el-Ahmed ve Eid el-Musa. Ayrıca, Ahmed el-Huseyin, Faris el-Fevaz, Ali el-Fadıl, Yaser el-İsmail, Nahar el-Ali ve Macid Ahmed el-Hadar dahil olmak üzere çeşitli derecelerde yaralanan kişiler de oldu.

Bu kişiler Suriye Savunma Bakanlığı güçlerinin 66. Tümeni'ne mensup. Patlama, Şam saatiyle sabah 8:45'te, et-Teym petrol sahasındaki nöbet görevinden dönerken meydana geldi.

sdfrgt
Dün sabah Deyrizor'daki et-Teym petrol sahasında güvenlik görevlilerini taşıyan bir otobüse tuzaklanan patlayıcının infilak ettirilmesinin ardından çekilen fotoğraf (sosyal medya)

Suriye Enerji Bakanlığı, ‘Deyrizor'da petrol tesisi güvenlik görevlileri ve bir dizi işçiyi taşıyan bir otobüsün dün sabah Deyrizor ve Mayadin şehirleri arasındaki yolda teröristlerin saldırısına uğradığı’ yönünde bir açıklama yaptı.

Suriye resmi haber ajansı SANA, Enerji Bakanlığı'nın Esed rejiminin devrilmesinden bu yana, petrol tesislerinde ulusal üretimi yeniden başlatmak için kapsamlı bir planın parçası olarak petrol ve elektrik altyapısını rehabilite etmeye çalıştığını bildirdi. Enerji Bakanı Muhammed el-Beşir 8 Ekim’de, Deyrizor vilayetindeki et-Teym petrol sahasını ve et-Teym petrol ve elektrik üretim istasyonlarındaki çalışmaların ilerleyişini denetledi.

Deyrizorlu yazar ve araştırmacı Firas Allavi, Şarku’l Avsat'a verdiği demeçte, bugüne kadar bombalamanın arkasındaki tarafların veya bombalamadan çıkar sağlayanların kimliklerinin bilinmediğini söyledi. Ancak Deyrizor, başta Suriye-Irak sınırı ve bu sınırın genişliği olmak üzere bir dizi nedenden dolayı güvenlik kaosundan mustarip. Bu durum, özellikle daha önce bölgede bulunan İran milisleri (İran Devrim Muhafızları Ordusu / DMO) gibi sabotajcıların girişine olanak tanıyabilir. Ayrıca, eski rejim yanlısı milisler de bölgede bulunuyor ve bunların eski milislerle temas halinde oldukları ihtimali de göz ardı edilemez.

Allavi, güvenlik kaosuna katkıda bulunan faktörlerden birinin de Deyrizor'un bir dizi DEAŞ unsurunun sığındığı Suriye çölüne açık olması olduğunu düşünüyor. Ayrıca, hükümet güçlerinin kontrolündeki Şam bölgesinin diğer tarafında Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) varlığı, Fırat Nehri'nin karşı tarafındaki unsurların bu bölgeye geçip operasyonlar düzenlemesini kolaylaştırıyor. Terörist operasyonlar düzenleyenler de nehri geçip SDG'nin kontrolündeki bölgelere kaçabilirler.

frgt
Suriye’deki Fırat Üniversitesi'nden üç dekan trafik kazası sonucu hayatını kaybetti.

Deyrizor'daki durumla ilgili olarak sosyal medya platformlarında yer alan bugünkü paylaşımlarda, bölgedeki güvenlik zafiyetini gösteren başka haberler de yer aldı. Bunlardan biri, Deyrizor’un batısındaki Muheymide kasabasında bir benzin istasyonunda çalışırken kimliği belirsiz kişilerce vurularak öldürülen genç Muhammed Ahmed el-Hüveyyen’in ölümüdür.

Ayrıca, Fırat Üniversitesi'den üç dekan, Deyrizor'daki bir programdan dönerken Haseke kırsalının 47. bölgesindeki Deyrizor yolunda bir trafik kazasında hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenler şunlardı: Hukuk Fakültesi Dekanı Muhammed el-Casim, İnşaat Mühendisliği Fakültesi Dekanı Naci el-Ferec ve Fen Fakültesi Dekanı Mahmud Remdan. Kazada bazı öğretim üyeleri de yaralandı.

Bu arada, gazeteci ve aktivist Zeyn el-Abidin dün X platformunda şunları yazdı: “Bugünkü trajedinin yanı sıra, Deyrizor'daki güvenlik ve askeri sistemlere yönelik birçok soru var. Vilayette hırsızlık olayları sürüyor, güvenlik yok, kontrol noktaları sadece göstermelik, bazı güvenlik mensuplarının davranışları utanç verici. Rejim kalıntıları serbest bırakılmaya devam ediyor; son olarak önceki gün, DMO’ya bağlı milislerden bir grup serbest bırakıldı… Nehir yatağı korumasız ve SDG mensupları serbestçe sızıyor. Polis ise yozlaşmış ve kayırmacılık yaygın. Medya için tasarlanan güvenlik kampanyaları, vilayette meydana gelen felaketler karşısında artık etkili değil. Vilayet, gerçek eylemler ve önemli değişikliklere ihtiyaç duyuyor, çünkü mevcut durum ne dostları ne de düşmanları tatmin ediyor.”