Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Bölgesel ve uluslararası siyasi değişiklikler savaşı yeni yollara sürükledi

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
TT

Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)

Emani et-Tavil

Sudan’daki savaş, son iki yıldaki durumundan farklı özellikler ve nitelikler taşıyacak gibi görünen üçüncü yılına doğru ilerliyor. İç ve dış düzeylerde niteliksel değişikliklere dair işaretler söz konusu ve bunların başında da Sudan ordusunun ülkenin siyasi başkenti Hartum'un kontrolünü ele geçirmesi yer alıyor. Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda açtığı davanın yanı sıra Sudan'la ilgili bölgesel etkileşimlerin niteliği, Sudan’daki savaşı durdurma olasılığı açısından gerçek bir ilerleme sağlamayı başaramayan Londra’da kısa bir süre önce düzenlenen konferansta ortaya çıktı.

Bu ve diğer gelişmeler, Sudan'ın bildiğimiz şeklini ve geleceğini etkileyecek. Ayrıca başta Mısır olmak üzere bölgesel ilişkileri üzerinde de yansımaları olacak.

Değişen savaş alanları

Bu bağlamda savaş alanlarının ve Sudan ordusu da dahil olmak üzere çatışmanın taraflarının değişmesi bekleniyor. İlk aşamada, ülkenin doğusu ve orta kesimleri büyük bir sükunete kavuşacak ve askeri operasyonlar duracak. Geçtiğimiz ekim ayından bu yana Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Hartum, El Cezire ve Sennar eyaletlerinin bulunduğu ülkenin orta kesimlerindeki tüm bölgelerden çekilmesi ve ordunun batıya doğru ilerleyerek Kuzey Kordofan eyaletindeki Ummu Ruvaba ve er-Rahad şehirlerini yeniden ele geçirmesiyle birlikte ordunun askeri baskısıyla karşı karşıya kalması bu gelişmenin önünü açtı. Bu gelişmeye HDK'nın Kuzey Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'e yönelik devam eden kuşatma ve saldırıları karşısında gösterilen kararlılığın yanında Sudan ordusunun ülkenin kuzeyindeki Meravi bölgesinde insansız hava aracı (İHA) ile düzenlenen saldırıyı püskürtmeyi başarması eşlik etti.

İkinci düzeyde, yani askeri çatışmanın taraflarında, orduya karşı yeni tarafların mücadeleye girmesi bekleniyor. HDK ile Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasındaki ittifakın Mavi Nil ve Güney Kordofan eyaletlerinde yeni çatışma cephelerinin açılmasına neden olması bekleniyor.

Bu senaryonun adımları ilk olarak üç düzeyde tehdit oluşturan Libya ve Çad üçgenine giden yol üzerindeki Malha bölgesinin kontrol altına alınmasıyla atıldı. Bunların başında Sudan ordusu Darfur’a giderken kritik öneme sahip ve aynı zamanda ordu ile müttefik güçlerin toplanma noktası olan kuzey eyaletindeki Dibba bölgesine yönelik askeri bir tehdit geliyor. İkincisi, HDK’nın Merowe Barajı’nı İHA’larla vurabilmesi ve başkent Hartum’un elektriğini kesebilmesiyle daha da görünür olan kuzey eyaletine yönelik bir tehdit.

Çatışmadaki yeni güçler

Üçüncü tehdit ise HDK’nın geçtiğimiz ay Lagowa bölgesini ele geçirmesinin yarattığı tehdit. Bu gelişme, Batı Kordofan eyaletindeki petrol sahalarına giden yolu açtı.

Bu savaşa taraf olmayı bekleyen diğer yeni adaylar ise daha önce Afrika kökenli kabilelere karşı Ömer el-Beşir rejimiyle ittifak kuran ve HDK lideri Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile bir tür kan davası olan Darfurlu kabilelerin silahlı güçleri.

Bu verilere göre Sudan'daki savaşın üçüncü yılında operasyonel alan Darfur, Güney ve Batı Kordofan'da yoğunlaşacak, Mavi Nil bölgeleri ve kuzey eyaletine yönelik olası bir tehdit söz konusu olacak. Kahire’nin Sudan’la olan sınır bölgelerini korumak için HDK’ya karşı sınırlı saldırılar düzenlemeye karar vermesi halinde buna karşı koyulabilir.

Bölgesel düzeyde, savaşı durdurma konusunda fazla bir ilerleme kaydedilemeden dağılan Londra’daki Sudan konulu konferansın tutanaklarının sızdırılmasıyla savaşın başlangıcından bu yana ilk kez, bir yanda BAE ile diğer yanda Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki vizyon çelişkisi neredeyse açıkça ortaya çıktı. Bu durum, bölgedeki Arap ülkeleri arasında başta Sudan ordusu olmak üzere Sudan’ın devlet kurumlarıyla ilgili anlaşmazlıkların bir sonucuydu.

BAE aleyhine açılan dava

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası örgütlerin değerlendirme ve kınamalarına göre soykırım ve cinsel taciz suçları işleyen HDK güçlerine askeri ve lojistik destek sağlamasıyla ilgili olarak Sudan tarafından Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde BAE aleyhine açılmış bir dava bulunuyor.

Arap-Arap gerginliği ve rekabetinin bir tezahürü olan bu bölgesel etkileşimlere göre Sudan ordusu ve müttefikleri ile HDK ve arkasındakiler arasındaki askeri dinamiklerin devam etmesi bekleniyor. Bu bölgesel aktörler arasında herhangi bir siyasi çözüm sürecinde Sudanlı tarafların kimler olacağı ya da başka bir deyişle HDK'nın meşruiyetinin tanınıp tanınmayacağı konusunda bir anlaşma sağlanmadan bu savaşı durdurmak mümkün değil. O halde bu, bölgesel baskı ve Sudan'ın BAE ile karşı karşıya gelmesi, Hartum’un UAD’daki ve dolayısıyla bu savaşın tırmanmasına bir yanıt olarak HDK'ya daha fazla destek anlamına mı gelecek?

Washington'ın yokluğunun etkisi

Elbette ABD’nin İran nükleer dosyası, Ukrayna'daki savaş ve Ortadoğu'daki askeri konumlanışının niteliği ve büyüklüğü ile ilgili meşguliyetleri nedeniyle mevcut dönemde bu gelişmelerin dışında kalması, savaşın sürdürülmesi yönündeki eğilimi destekleyen bir unsur oluşturuyor. Washington’ın Sudan'daki mevcut insani krizin büyüklüğüne ve kritik seviyelerde kıtlık noktasına ulaşmış olmasına rağmen, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello’nun yerine yeni bir temsilci atamakta isteksiz davranmasına neden olan yukarıda belirtilen meşguliyetleri çerçevesinde HDK üzerinde yakında bir baskı uygulamayacağı da aşikar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Sudan Dışişleri Bakanı Ali eş-Şerif’in aniden görevden alınması ve yerine örgütsel derinliği olan Ulusal İslami Cephe partisinden Ömer Muhammed Ahmed Sıddık’ın atanması, eski rejimin Dışişleri Bakanlığı'nda kendisine yeniden yer bulduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın siyasetle ilgisi olmayan teknokratlara güvenmekten vazgeçtiğini de gösteriyor. Zira Şerif, Sudan Dışişleri Bakanlığı'nda siyasileştirilmemiş bir diplomatik alandan geliyordu ve önerdiği değişikliklerle bakanlıktaki iç politikaları bu alanla uyumlu hale getirmişti.

Bu gelişmeyle Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan iç politika yapıcılarının değişiminden vazgeçmeye ya da onlar arasındaki konumunu değiştirmeye niyeti olmadığını bir kez daha gözlemliyoruz. Bu gelişme ayrıca, Orgeneral Burhan'ın özellikle BM Genel Kurulu platformunda her zaman beyan ettiği gibi, Sudan hükümetinin Hartum'un kontrolünü ele geçirdikten sonra yeni bir teknokratlar hükümeti kurma konusunda inandırıcılığının çok zayıf olduğunu da gösterdi.

Mevcut yerel ve bölgesel dinamikler, Beşir rejiminin karar alma sürecindeki göreceli ağırlığı, şu an Güney Sudan'da olduğu gibi ya askeri çözüm yoluyla savaşı sürdürme ya da Darfur bölgesini kabile çatışmalarına terk etmesi için baskı yaptığından, özellikle Darfur eyaletinde olmak üzere Sudan'daki savaşın geçen bu üç yılla yetinmeyip önümüzdeki yıllarda da devam edeceğine işaret ediyor.

Yerinden edilme sorunu

Milyonlarcası komşu ülkelere göç etmek zorunda kalan Sudanlılar, Sudan'a dönseler de dönmeseler de savaşı durdurma ve daha da önemlisi sürdürülebilir siyasi istikrar sağlayacak iç siyasi denklemleri başlatma ihtimalini yakından takip ediyor.

Bu bağlamda Sudanlıların Mısır’dan geri dönüşlerinin Sudan'ın doğu ve orta bölgelerine olduğunu ve Mısır'da ekonomik zorluklarla karşılaşan nispeten zayıf sosyal gruplarda yer aldıklarını, varlıklı sosyal grupların ise evlerine dönme kararını bir sonraki duyuruya kadar ertelediklerini belirtmekte fayda var. Mısır, bir milyon Sudanlıya ev sahipliği yapıyor. Bu da Mısır-Sudan ilişkilerinin ufkunu bir yandan ikili ilişkileri ekonomik ve sosyal düzeyde derinleştirecek olumlu etkileşimlere açarken diğer yandan da Beşir rejiminin iki ülke arasındaki olumlu etkileşime karşı uygulamalarının bıraktığı ağır mirası ve eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast girişiminde Beşir rejimine bağlı unsurların yer almasını marjinalleştireceğine şüphe yok. Resmi düzeydeki ilişkilere gelince, Orgeneral Burhan'ın yerel düzeydeki politikalarının istikrarsız doğası nedeniyle istikrara tanık olamayacaklarına inanıyorum.



Abdulati, Gazze Şeridi'nin altyapısının yeniden inşa edilmesi çağrısında bulundu

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)
TT

Abdulati, Gazze Şeridi'nin altyapısının yeniden inşa edilmesi çağrısında bulundu

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)
Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati (EPA)

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati bugün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi’nin altyapısının yeniden inşa edilmesinin ve insani yardımların bölgeye güvenli, hızlı ve engelsiz şekilde ulaşmasının önemini vurguladı.

Açıklama, Abdulati’nin Avrupa Birliği (AB) Komisyonu Eşitlik, Hazırlık ve Kriz Yönetimi Komiseri Hadja Lahbib ile gerçekleştirdiği görüşme sonrasında Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Temim Hallaf tarafından duyuruldu.

Hallaf’ın açıklamasına göre Abdulati, mart ayında yayımlanan ortak bildiriyle Mısır-AB ilişkilerinin kapsamlı ve stratejik bir ortaklığa yükseltilmesinden bu yana yaşanan olumlu gelişmeleri memnuniyetle karşıladı. Bakan, ortaklığın altı ana ekseninin uygulanması çerçevesinde karşılıklı çıkar alanlarında iş birliğini güçlendirmeye kararlı olduklarını belirtti. Ayrıca uluslararası toplumun bölgedeki jeopolitik krizler ile mülteci ve göçmen sorunlarının yükünü paylaşma sorumluluğunu hatırlatarak, komşu ülkelerdeki krizler nedeniyle milyonlarca yabancıya ev sahipliği yapan Mısır’ın ağır bir yük taşıdığını ifade etti.

Abdulati, Lahbib’i Gazze Şeridi’ndeki son duruma ve ateşkesin Şarm eş-Şeyh Barış Anlaşması doğrultusunda kalıcı hâle getirilmesine yönelik yürütülen çabalara dair bilgilendirdi. Ayrıca Mısır’ın, erken toparlanma, yeniden inşa ve Gazze’nin kalkınmasını ele alacak uluslararası konferansa yönelik hazırlıklarını sürdürdüğünü aktardı.

Mısır Dışişleri Bakanı, 20 Kasım’da Brüksel’de yapılan Filistin Bağışçılar Grubu’nun ilk toplantısını da memnuniyetle karşıladı. AB ve üye ülkelerden yeniden imar sürecinin finansmanına etkin katılım beklediklerini belirten Abdulati, Filistin halkına ve Filistin Yönetimi’ne destek sağlayan Avrupa mekanizmalarının etkinleştirilmesi ve bütçelerinin güçlendirilmesinin önemini vurguladı.

Suriye dosyasına ilişkin değerlendirmelerde bulunan Abdulati, Mısır’ın Suriye’nin birliğine ve toprak bütünlüğüne saygı gösterilmesini savunan kararlı tutumunu yineledi. Abdulati, ülkenin istikrarını zayıflatabilecek her türlü girişim ve müdahaleye karşı olduklarını belirterek, Suriye halkının beklentilerini karşılayacak kapsamlı bir siyasi sürecin hayata geçirilmesi çağrısında bulundu.

Açıklamaya göre Lahbib, Mısır’ın bölge barışı ve istikrarı için yürüttüğü çabaları ve Gazze Şeridi’nde ateşkesin sağlanması ile insani yardımların ulaştırılmasındaki kritik rolünü takdir etti. AB’nin Mısır’ın bu yöndeki çalışmalarını desteklediğini ve stratejik ortaklığı güçlendirmeye önem verdiğini ifade etti.

Hallaf, görüşmede Sudan’daki gelişmelerin de ele alındığını aktardı. Abdulati’nin, özellikle el-Faşir bölgesinde işlenen ağır ihlalleri kınadığı ve Sudan’daki çatışmaların durdurulması ile devletin birliği ve bütünlüğünün korunması için Mısır’ın dörtlü mekanizma kapsamında yürüttüğü çabaları anlattığı belirtildi.

Abdulati, insani yardımların Sudan’a ulaştırılmasının önemine dikkat çekerek, ülkenin egemenliğine saygı duyulması ve uluslararası kuruluşlarla iş birliği içinde yardım akışının kolaylaştırılması yönündeki kararlılıklarını vurguladı.

Görüşmede ayrıca Lübnan’daki gelişmeler ele alındı. Abdulati, Mısır’ın Lübnan’ın birliği, egemenliği, güvenliği ve istikrarına verdiği desteğin değişmez olduğunu ifade etti.


Stockholm ve Şam, hüküm giymiş Suriyelilerin sınır dışı edilmesini artırmak için iş birliği yapacak

İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)
İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)
TT

Stockholm ve Şam, hüküm giymiş Suriyelilerin sınır dışı edilmesini artırmak için iş birliği yapacak

İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)
İsveç Göç ve İltica Bakanı Johan Forssell (Arşiv- AP)

İsveç Göç Bakanı Johan Forssell, bugün yaptığı açıklamada, Stockholm ve Şam'ın, İsveç'te işlenen suçlardan hüküm giymiş Suriyelilerin sınır dışı edilmesini artırmak için iş birliği yapacağını duyurdu. Bu, Stockholm'ün Suriye'ye yaptığı yardımların bir kısmını dağıtmaya devam edebilmesi için koyduğu bir koşuldu.

Forssell, İsveç kamu yayın kuruluşu SR'de yaptığı açıklamada, söz konusu kişilerin "İsveç'te bulunan ve orada suç işlemiş Suriye vatandaşı kişiler olduğunu ve sınır dışı edilmeleri gerektiğini, ancak bunun çeşitli nedenlerle bazen çok zor olduğunu" belirtti.

Forssell ve Uluslararası Kalkınma Bakanı Benjamin Dossa, bu hafta Suriye'yi ziyaret ederek Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ile görüştü. Bu, İsveçli bakanların 2011'den bu yana Şam'a yaptığı ilk ziyaretti.

2015 yılında savaştan kaçan birçok Suriyeliye İsveç'te sığınma hakkı tanıyan büyük göçmen akınının ardından, ardışık sol ve sağ hükümetler sığınma kurallarını sıkılaştırdı.

Forssell, "İsveç'in en önemli önceliklerinden biri konusunda iş birliği yapmayı kabul ettik," diyerek, "İsveç'e gelenlerin büyük çoğunluğu dürüst ve yasalara saygılı, ancak suç işleyenler de var" ifadeleriini kullandı.

Forssell, "Bu insanları sınır dışı edebilmeliyiz; İsveç'te onlara yer yok" dedi.

İsveç kalkınma yardımlarını düzenleyen ve artık göçü azaltmayı ve sınır dışı işlemlerini hızlandırmayı da içeren yeni ilkeye işaret etti; bu iki hükümet önceliği var.

"İsveç çıkarlarımız tehlikede... Kalkınma yardımı sağladığımızda, bu ülkelerin bizimle iş birliği yapmalarını ve vatandaşlarını, özellikle de İsveç'te suç işleyenleri geri almalarını bekliyoruz. Benzer adımlar atılmazsa, kalkınma yardımı sağlamayacağız" dedi.

İki bakan, Suriyelilerin geri dönüşü konusunu eş-Şara ile genel olarak görüştü. Şarku’l Avsat’ın aldığı bilgiye göre ülkelerine dönmek isteyen Suriyelilere, seyahat masrafları ve diğer lojistik giderlerini karşılamak üzere mali yardım alma hakkı tanınıyor.


Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü toplantısında: Rus silahlarının etkili olduğu kanıtlandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
TT

Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü toplantısında: Rus silahlarının etkili olduğu kanıtlandı

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü'nün (KGAÖ) genişletilmiş zirve toplantısı öncesinde Kremlin sözcüsü Dmitriy Peskov'u dinliyor, (EPA)

Alman Haber Ajansı'nın (DPA) haberine göre, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ) toplantısında Rus silahlarının etkinliği hakkında konuştu.

Rus haber ajansı Interfax'ın aktardığına göre Putin, bugün Kırgızistan'da düzenlenen askeri ittifak toplantısında, "Gerçek muharebe operasyonlarında etkili olduğu kanıtlanmış modern Rus silahları ve teknolojisiyle birleşik silahlı kuvvetleri donatmak için geniş çaplı bir program başlatmayı öneriyoruz" dedi.

Rusya, Ukrayna'ya karşı yürüttüğü savaşta düzenli olarak yeni silah sistemleri test ediyor.

Kırgızistan'ın başkenti Bişkek'te konuşan Putin, hava ve savunma kabiliyetlerine odaklanan ortak askeri tatbikatların planlandığını söyledi.

 KGAÖ, Rusya'nın hakim olduğu bir askeri ittifaktır.

Şu anda eski Sovyet cumhuriyetleri olan Tacikistan, Kırgızistan, Kazakistan ve Belarus'u kapsamaktadır.

Ermenistan, Dağlık Karabağ bölgesindeki anlaşmazlıkta Azerbaycan'a yenilmesinin ardından Rusya ile gerginliğin artması üzerine Şubat 2024'te ittifak üyeliğini dondurdu.