Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Bölgesel ve uluslararası siyasi değişiklikler savaşı yeni yollara sürükledi

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
TT

Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)

Emani et-Tavil

Sudan’daki savaş, son iki yıldaki durumundan farklı özellikler ve nitelikler taşıyacak gibi görünen üçüncü yılına doğru ilerliyor. İç ve dış düzeylerde niteliksel değişikliklere dair işaretler söz konusu ve bunların başında da Sudan ordusunun ülkenin siyasi başkenti Hartum'un kontrolünü ele geçirmesi yer alıyor. Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda açtığı davanın yanı sıra Sudan'la ilgili bölgesel etkileşimlerin niteliği, Sudan’daki savaşı durdurma olasılığı açısından gerçek bir ilerleme sağlamayı başaramayan Londra’da kısa bir süre önce düzenlenen konferansta ortaya çıktı.

Bu ve diğer gelişmeler, Sudan'ın bildiğimiz şeklini ve geleceğini etkileyecek. Ayrıca başta Mısır olmak üzere bölgesel ilişkileri üzerinde de yansımaları olacak.

Değişen savaş alanları

Bu bağlamda savaş alanlarının ve Sudan ordusu da dahil olmak üzere çatışmanın taraflarının değişmesi bekleniyor. İlk aşamada, ülkenin doğusu ve orta kesimleri büyük bir sükunete kavuşacak ve askeri operasyonlar duracak. Geçtiğimiz ekim ayından bu yana Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Hartum, El Cezire ve Sennar eyaletlerinin bulunduğu ülkenin orta kesimlerindeki tüm bölgelerden çekilmesi ve ordunun batıya doğru ilerleyerek Kuzey Kordofan eyaletindeki Ummu Ruvaba ve er-Rahad şehirlerini yeniden ele geçirmesiyle birlikte ordunun askeri baskısıyla karşı karşıya kalması bu gelişmenin önünü açtı. Bu gelişmeye HDK'nın Kuzey Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'e yönelik devam eden kuşatma ve saldırıları karşısında gösterilen kararlılığın yanında Sudan ordusunun ülkenin kuzeyindeki Meravi bölgesinde insansız hava aracı (İHA) ile düzenlenen saldırıyı püskürtmeyi başarması eşlik etti.

İkinci düzeyde, yani askeri çatışmanın taraflarında, orduya karşı yeni tarafların mücadeleye girmesi bekleniyor. HDK ile Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasındaki ittifakın Mavi Nil ve Güney Kordofan eyaletlerinde yeni çatışma cephelerinin açılmasına neden olması bekleniyor.

Bu senaryonun adımları ilk olarak üç düzeyde tehdit oluşturan Libya ve Çad üçgenine giden yol üzerindeki Malha bölgesinin kontrol altına alınmasıyla atıldı. Bunların başında Sudan ordusu Darfur’a giderken kritik öneme sahip ve aynı zamanda ordu ile müttefik güçlerin toplanma noktası olan kuzey eyaletindeki Dibba bölgesine yönelik askeri bir tehdit geliyor. İkincisi, HDK’nın Merowe Barajı’nı İHA’larla vurabilmesi ve başkent Hartum’un elektriğini kesebilmesiyle daha da görünür olan kuzey eyaletine yönelik bir tehdit.

Çatışmadaki yeni güçler

Üçüncü tehdit ise HDK’nın geçtiğimiz ay Lagowa bölgesini ele geçirmesinin yarattığı tehdit. Bu gelişme, Batı Kordofan eyaletindeki petrol sahalarına giden yolu açtı.

Bu savaşa taraf olmayı bekleyen diğer yeni adaylar ise daha önce Afrika kökenli kabilelere karşı Ömer el-Beşir rejimiyle ittifak kuran ve HDK lideri Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile bir tür kan davası olan Darfurlu kabilelerin silahlı güçleri.

Bu verilere göre Sudan'daki savaşın üçüncü yılında operasyonel alan Darfur, Güney ve Batı Kordofan'da yoğunlaşacak, Mavi Nil bölgeleri ve kuzey eyaletine yönelik olası bir tehdit söz konusu olacak. Kahire’nin Sudan’la olan sınır bölgelerini korumak için HDK’ya karşı sınırlı saldırılar düzenlemeye karar vermesi halinde buna karşı koyulabilir.

Bölgesel düzeyde, savaşı durdurma konusunda fazla bir ilerleme kaydedilemeden dağılan Londra’daki Sudan konulu konferansın tutanaklarının sızdırılmasıyla savaşın başlangıcından bu yana ilk kez, bir yanda BAE ile diğer yanda Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki vizyon çelişkisi neredeyse açıkça ortaya çıktı. Bu durum, bölgedeki Arap ülkeleri arasında başta Sudan ordusu olmak üzere Sudan’ın devlet kurumlarıyla ilgili anlaşmazlıkların bir sonucuydu.

BAE aleyhine açılan dava

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası örgütlerin değerlendirme ve kınamalarına göre soykırım ve cinsel taciz suçları işleyen HDK güçlerine askeri ve lojistik destek sağlamasıyla ilgili olarak Sudan tarafından Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde BAE aleyhine açılmış bir dava bulunuyor.

Arap-Arap gerginliği ve rekabetinin bir tezahürü olan bu bölgesel etkileşimlere göre Sudan ordusu ve müttefikleri ile HDK ve arkasındakiler arasındaki askeri dinamiklerin devam etmesi bekleniyor. Bu bölgesel aktörler arasında herhangi bir siyasi çözüm sürecinde Sudanlı tarafların kimler olacağı ya da başka bir deyişle HDK'nın meşruiyetinin tanınıp tanınmayacağı konusunda bir anlaşma sağlanmadan bu savaşı durdurmak mümkün değil. O halde bu, bölgesel baskı ve Sudan'ın BAE ile karşı karşıya gelmesi, Hartum’un UAD’daki ve dolayısıyla bu savaşın tırmanmasına bir yanıt olarak HDK'ya daha fazla destek anlamına mı gelecek?

Washington'ın yokluğunun etkisi

Elbette ABD’nin İran nükleer dosyası, Ukrayna'daki savaş ve Ortadoğu'daki askeri konumlanışının niteliği ve büyüklüğü ile ilgili meşguliyetleri nedeniyle mevcut dönemde bu gelişmelerin dışında kalması, savaşın sürdürülmesi yönündeki eğilimi destekleyen bir unsur oluşturuyor. Washington’ın Sudan'daki mevcut insani krizin büyüklüğüne ve kritik seviyelerde kıtlık noktasına ulaşmış olmasına rağmen, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello’nun yerine yeni bir temsilci atamakta isteksiz davranmasına neden olan yukarıda belirtilen meşguliyetleri çerçevesinde HDK üzerinde yakında bir baskı uygulamayacağı da aşikar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Sudan Dışişleri Bakanı Ali eş-Şerif’in aniden görevden alınması ve yerine örgütsel derinliği olan Ulusal İslami Cephe partisinden Ömer Muhammed Ahmed Sıddık’ın atanması, eski rejimin Dışişleri Bakanlığı'nda kendisine yeniden yer bulduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın siyasetle ilgisi olmayan teknokratlara güvenmekten vazgeçtiğini de gösteriyor. Zira Şerif, Sudan Dışişleri Bakanlığı'nda siyasileştirilmemiş bir diplomatik alandan geliyordu ve önerdiği değişikliklerle bakanlıktaki iç politikaları bu alanla uyumlu hale getirmişti.

Bu gelişmeyle Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan iç politika yapıcılarının değişiminden vazgeçmeye ya da onlar arasındaki konumunu değiştirmeye niyeti olmadığını bir kez daha gözlemliyoruz. Bu gelişme ayrıca, Orgeneral Burhan'ın özellikle BM Genel Kurulu platformunda her zaman beyan ettiği gibi, Sudan hükümetinin Hartum'un kontrolünü ele geçirdikten sonra yeni bir teknokratlar hükümeti kurma konusunda inandırıcılığının çok zayıf olduğunu da gösterdi.

Mevcut yerel ve bölgesel dinamikler, Beşir rejiminin karar alma sürecindeki göreceli ağırlığı, şu an Güney Sudan'da olduğu gibi ya askeri çözüm yoluyla savaşı sürdürme ya da Darfur bölgesini kabile çatışmalarına terk etmesi için baskı yaptığından, özellikle Darfur eyaletinde olmak üzere Sudan'daki savaşın geçen bu üç yılla yetinmeyip önümüzdeki yıllarda da devam edeceğine işaret ediyor.

Yerinden edilme sorunu

Milyonlarcası komşu ülkelere göç etmek zorunda kalan Sudanlılar, Sudan'a dönseler de dönmeseler de savaşı durdurma ve daha da önemlisi sürdürülebilir siyasi istikrar sağlayacak iç siyasi denklemleri başlatma ihtimalini yakından takip ediyor.

Bu bağlamda Sudanlıların Mısır’dan geri dönüşlerinin Sudan'ın doğu ve orta bölgelerine olduğunu ve Mısır'da ekonomik zorluklarla karşılaşan nispeten zayıf sosyal gruplarda yer aldıklarını, varlıklı sosyal grupların ise evlerine dönme kararını bir sonraki duyuruya kadar ertelediklerini belirtmekte fayda var. Mısır, bir milyon Sudanlıya ev sahipliği yapıyor. Bu da Mısır-Sudan ilişkilerinin ufkunu bir yandan ikili ilişkileri ekonomik ve sosyal düzeyde derinleştirecek olumlu etkileşimlere açarken diğer yandan da Beşir rejiminin iki ülke arasındaki olumlu etkileşime karşı uygulamalarının bıraktığı ağır mirası ve eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast girişiminde Beşir rejimine bağlı unsurların yer almasını marjinalleştireceğine şüphe yok. Resmi düzeydeki ilişkilere gelince, Orgeneral Burhan'ın yerel düzeydeki politikalarının istikrarsız doğası nedeniyle istikrara tanık olamayacaklarına inanıyorum.



İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
TT

İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)

İsrail Kabine Sekreteri Yossi Fuchs dün yaptığı açıklamada, iktidardaki Likud Partisi’nden Adalet Bakanı Yariv Levin’in, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihindeki saldırısıyla ilgili başarısızlıkları soruşturmakla görevli tartışmalı hükümet komisyonunun yetki alanını belirlemek üzere bir bakanlar komisyonuna başkanlık edeceğini duyurdu. Bu karar, hükümetin muhalifleri tarafından sert şekilde eleştirildi.

Fuchs, hükümet üyelerine gönderdiği mektupta, komisyonda Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in yanı sıra Smotrich’in lideri olduğu Dini Siyonizm Partisi’nden Yerleşim ve Ulusal Görevler Bakanı Orit Strook ve Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi’nden Miras Bakanı Amihay Eliyahu’nun yer alacağını belirtti.

Komisyon, Adalet Bakanı Levin’in Likud Partisi’nden meslektaşları da dahil olacak. Bunlar arasında Tarım Bakanı Avi Dichter, Bilim ve Teknoloji Bakanı Gila Gamliel, Diaspora İşleri Bakanı Amichai Shikli ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar liderliğindeki Yeni Umut partisinden Maliye Bakanı Ze'ev Elkin yer alıyor.

İsrail gazetesi The Times of Israel'e göre bakanlar komisyonuna, 7 Ekim’i soruşturan komisyonun görev tanımı, araştırılacak konular ve zaman çerçevesi dahil olmak üzere tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verilecek.

Elkin dışında komisyondaki tüm bakanlar, Hamas liderliğinde binlerce unsurun Gazze çevresindeki yerleşim yerlerine saldırarak yaklaşık bin 200 kişiyi öldürdüğü ve 251 kişiyi rehin aldığı 7 Ekim saldırısı sırasında görevdeydiler.

Başbakan Binyamin Netanyahu'ye eleştirenler, Hamas saldırısında hayatını kaybedenlerin aileleri de dahil olmak üzere, saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan siyasi ve istihbarat alanlarındaki başarısızlıkları araştırmak üzere resmi bir komisyon kurulmasını talep ediyorlar. Kamuoyu yoklamaları, İsraillilerin büyük çoğunluğunun saldırıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonu kurulmasını desteklediğini gösteriyor, ancak Netanyahu, komisyonun kurulmasının yargı tarafından belirleneceği gerekçesiyle bunu reddediyor. Netanyahu liderliğindeki mevcut hükümeti, yargı reformu yoluyla yargıyı zayıflatmaya çalışıyor.

İsrail hükümeti geçtiğimiz pazar günü ‘mümkün olan en geniş halk desteğiyle2 kendi özel soruşturma komisyonunu kurmak için oylama yaptı.

Fuchs’un açıklamasına yanıt olarak, diğer muhalefet yetkilileriyle birlikte hükümetin soruşturmasını reddeden ana muhalefet lideri Yair Lapid, bakanların ‘soruşturmayı yürütmek için ahlaki veya yasal yetkiye sahip olmadıklarını’ söyledi.

Bazı komisyon üyelerini de eleştiren Lapid, önce komisyon başkanı Levin'e, 7 Ekim'den önce ‘güvenliğin ihmal edilmesinin’ nedeninin onun yargı reformu olduğunu söylediğini hatırlattı, ardından ‘Gazze'ye nükleer bomba atılmasını öneren’ Miras Bakanı Eliyahu'ya eleştirilerde bulunan Lapid, Strook’u “İsrail ordusunu, rehinelerin bulunduğu bölgelerde, bu onların hayatını tehlikeye atsa bile savaşmaya çağırdı” diyerek eleştirdi. Son olarak Smotrich'e değinen Lapid, “(Smotrich) çocukları aç bırakmanın haklı ve etik olduğunu açıkladı” dedi ve Ben Gvir'in, ‘rehinelerin istismara uğramasına neden olduğunu’ söyledi.

Tüm bu kişilerin Netanyahu'nun kendisini aklamak ve 7 Ekim olayının sorumluluğundan kurtulmak için atadığı bakanlar olduğunu söyleyen Lapid, “Bu işe yaramayacak” diye ekledi.


Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
TT

Gazze İstikrar Gücü... Görevi belirsiz ve uygulanabilirliği koşullara bağlı

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)
Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi üyeleri, Gazze Şeridi'nde istikrarı korumak için uluslararası güce yetki veren ABD tasarısını oyladı. (DPA)

Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nin, ABD Başkanı Donald Trump’ın Gazze Şeridi’ne yönelik barış planını onaylaması, bölgeye uluslararası istikrar güçlerinin gönderilmesinin önünü açtı. Karar, Arap ve resmi Filistin makamları tarafından desteklenirken, Hamas başta olmak üzere bazı Filistinli gruplar çekincelerini korudu.

Hamas ve diğer Filistinli grupların çekinceleri, söz konusu güçlerin rolü ve özellikle Gazze Şeridi’nde silahsızlandırma görevini üstlenme olasılığıyla ilgili. İsrail ise bu sürecin hızla uygulanmasını talep ediyor. Şarku’l Avsat’a konuşan uzmanlar, güçlerin rolünün, ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlığında kurulacak Barış Konseyi ile netleşeceğini, bu süreçte BM’nin herhangi bir denetiminin bulunmayacağını belirtti. Uzmanlar, “Silahsızlandırma krizi öncelikle siyasi uzlaşı ve bölgesel katılım gerektiriyor; böylece güçlerin gelecekteki rolüne dair herhangi bir kararın güvenilirliği ve uygulanabilirliği sağlanabilir” ifadelerini kullandı.

Güçlerin rolü

BM Güvenlik Konseyi, 13 üyenin onayı ve Rusya ile Çin’in çekimser kalmasıyla, ABD tarafından sunulan ve Gazze Şeridi’ne ‘geçici bir uluslararası istikrar gücü’ gönderilmesine izin veren karar tasarısını kabul etti.

gt
Gazze şehrine düzenlenen İsrail hava saldırısında yıkılan bir evin enkazından ceset çıkaran Filistinliler (Arşiv – AFP)

BM Güvenlik Konseyi, Barış Konseyi’nin kurulmasını da memnuniyetle karşıladı. Konsey, ‘uluslararası hukuki kişiliğe sahip geçici bir idari organ’ olarak tanımlandı ve Gazze Şeridi’nin yeniden inşasına yönelik kapsamlı plan çerçevesinde çalışma yapacak, finansmanı koordine edecek bir yapı olarak öngörüldü. Konseyin, Filistin Yönetimi reform programını tatmin edici biçimde tamamlamasının ardından Gazze Şeridi’nde kontrolü yeniden sağlayabilmesi hedefleniyor.

Karar, Barış Konseyi ile iş birliği yapan üye devletlere ve Barış Konseyi’ne, Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak üzere ‘Barış Konseyi tarafından kabul edilen geçici uluslararası bir güç oluşturma’ yetkisi veriyor. Bu güç, katılımcı ülkeler tarafından sağlanan askerlerden oluşacak, Mısır ve İsrail ile yakın iş birliği ve danışma içinde faaliyet gösterecek. Ayrıca, uluslararası hukuk ve insani hukuk çerçevesinde gerekli tüm tedbirleri alma yetkisine sahip olacak.

Karara göre uluslararası güç, Barış Konseyi’ne ateşkesin uygulanmasını izleme ve kapsamlı planın hedeflerini gerçekleştirmek için gerekli düzenlemeleri yapmada destek sağlayacak.

Şarku’l Avsat’ın AFP ve Reuters’tan aktardığı son karar tasarısı, istikrar gücünün İsrail, Mısır ve yeni eğitilmiş Filistin polisi ile iş birliği içinde sınır bölgelerini güvence altına almak ve Gazze’de silahsızlandırmayı sağlamakla görevlendirileceğini; bunun içinde silahların imha edilmesi ve askeri altyapının yok edilmesi gibi görevlerin de bulunduğunu ortaya koyuyor.

xscdfgt
Gazze Şeridi'nin orta kesiminde bulunan Deyr el-Balah'ın batısındaki yerinden edilmiş Filistinliler (AFP)

Mısırlı askeri uzman Semir Ragıb, BM kararının onaylandığını ancak güçlerin rolünü detaylı biçimde açıklamadığını söyledi. Ragıb, bunun, gücün BM tarafından doğrudan denetlenmeyeceği anlamına geldiğini belirterek, ilerleyen dönemde bu önemli detayların açıklanmasının tüm endişeleri netleştireceğini ifade etti.

Amerikalı strateji uzmanı Irina Tsukerman ise Gazze’de görevlendirilen istikrar güçlerinin, geçici bir güvenlik mekanizması olarak tasarlandığını söyledi. Tsukerman’a göre bu güçlerin rolü sadece devriye gezmek veya düzeni sağlamakla sınırlı değil; aynı zamanda insani yardım, yeniden inşa ve yönetim reformlarının uygulanabilmesi için gerekli koşulları hazırlamak.

Tsukerman, bu gücün amacının ‘silahlı grupların hemen müdahale edemeyeceği bir ortamda teknokrat bir yönetimin çalışabilmesi için zaman ve alan sağlamak’ olduğunu vurguladı.

Çelişkiler

Güçlerin silahsızlandırma konusundaki rolüne ilişkin tartışmalar devam ederken, Hamas, karar tasarısının kabul edilmesinin ardından yaptığı açıklamada, “Karar, Gazze Şeridi üzerinde uluslararası vesayet mekanizması dayatmaktadır; bu, halkımız ve güçlerimiz ile gruplarımız tarafından reddedilmektedir” ifadelerini kullandı.

Hamas tarafından yapılan açıklamada, “Uluslararası gücün Gazze’deki görevleri, özellikle direnişin silahsızlandırılması, gücün tarafsızlığını ortadan kaldırmakta ve onu işgal lehine çatışmanın bir tarafı haline getirmektedir” denildi.

Aynı şekilde, İslami Cihad Hareketi de dün ABD kararını reddettiğini duyurdu. Hareket, uluslararası bir gücün Filistinli grupları silahsızlandırma görevini üstlenmesinin, onu tarafsızlıktan çıkarıp İsrail’in gündemini uygulayan bir ortak haline getireceğini belirtti. Ayrıca, Filistinlilerin ‘işgale karşı her türlü meşru direniş hakkının’ uluslararası hukuk tarafından garanti edildiğini ve grupların silahlarının bu hakkı güvence altına aldığını vurguladı.

Buna karşılık İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’nun ofisi, Trump’ın Gazze planını memnuniyetle karşıladı ve planın bölgeye ‘barış ve refah’ getireceğini belirtti. Ofis, sosyal medya platformu X’te yaptığı açıklamada, “Başkan Trump’ın planının barış ve refah getireceğine inanıyoruz; çünkü plan, silahsızlandırmayı, Gazze’nin askeri kapasitesinin ortadan kaldırılmasını ve bölgede aşırılıkların kökünün kazınmasını öngörüyor” ifadelerini kullandı.

Semir Ragıb, İsrail’in karara karşı çıkmasına rağmen özellikle istikrar güçleri maddesine odaklandığını belirterek, bunun temel yükümlülüklerden kaçış niteliği taşıdığını ve en başta Gazze’den tam çekilmenin ertelendiğini ifade etti. Ragıb, Hamas ve İslami Cihad’ın itirazının ise anlaşmayı tamamen reddetmekten değil, silahsızlandırma konusuna karşı durmaktan kaynaklandığını ve silahsızlandırmanın önceden sağlanacak uzlaşılarla yürütülmesi gerektiğini vurguladı; aksi takdirde güçlerin rolü Filistinlilerle çatışmaya dönüşebilir.

Tsukerman ise gücün rolünü iki yönlü olarak değerlendiriyor: “Güç, güvenilir, kapsayıcı ve bölgesel destekle birlikte çalışırsa yeniden inşa ve siyasi normalleşme için bir nefes alanı sağlayabilir.”

Çözümün bölgesel katılımda yattığını belirten Tsukerman, “Bölgesel katılım yoksa, gücün meşruiyeti çöker, uygulanması aksar ve Hamas’ın etkisi güçlenir. Böylece görev, Filistin egemenliğine köprü olmak yerine dış kontrolün simgesi haline gelir. Bölgesel katılım bir lüks değil, zorunluluktur. Yoksa görev hedeflerine ulaşmakta zorlanır ve anlaşmanın özü zayıflar” dedi.


Lübnan ordu komutanı Washington ziyaretini erteledi

Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
TT

Lübnan ordu komutanı Washington ziyaretini erteledi

Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)
Lübnan askerleri, Güney Lübnan'daki Abbasiye kasabasında İsrail hava saldırısının hedef aldığı bir bölgede toplanıyor (Reuters)

Lübnan Kara Kuvvetleri Komutanı General Rudolf Heykel, İsrail ve ABD Kongresi'ndeki yetkililerin orduya karşı iki operasyon başlatması ve programındaki birçok toplantının iptal edilmesinin ardından dün planlanan ABD ziyaretini erteledi.

Lübnan askeri kaynakları Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, "Ordu komutanlığı son iki haftada İsrail'in orduya ve Lübnan ordusunun ulusal rolüne yönelik saldırısını gözlemledi. Bu saldırı önyargısız ve Lübnan ordusunu hedef alıyordu" dedi. Harekatın ABD Senatörleri Lindsey Graham ve Joni Ernst tarafından başlatılan "bir başka sürpriz harekatla" eş zamanlı olarak geldiği de ifade edildi.

Heykel, Beyaz Saray, Kongre ve Savunma Bakanlığı yetkilileriyle görüşmek üzere yola çıkmadan önce, Lübnan Kara Kuvvetleri Komutanlığı, Washington ziyareti için planlanan birkaç toplantının iptal edildiğini doğruladı. Kaynaklar, "Bu nedenle Kara Kuvvetleri Komutanı, ziyaretin başarısını güvence altına almak için durum netleşene kadar ziyareti ertelemeye karar verdi" dedi.