Ahmed eş-Şera'nın cumhurbaşkanlığı koltuğunda 100’üncü günü… Kâr-zarar dengesinde Suriye

Esed'in yerini alacak herhangi bir siyasi aktörün omuzlarında ağır bir yük var

Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)
Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)
TT

Ahmed eş-Şera'nın cumhurbaşkanlığı koltuğunda 100’üncü günü… Kâr-zarar dengesinde Suriye

Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)
Şam'daki bir kafede Ahmed eş-Şera'nın yaptığı konuşmayı takip eden Suriyeliler (Şarku’l Avsat)

Esed rejiminin Aralık 2024'te düşmesi, Suriye'de daha iyi bir gelecek için büyük umutlar doğurdu. Peki ya iktidardaki 100 günün ardından Ahmed eş-Şera (Heyetu Tahriru’ş-Şam lideri Ebu Muhammed el-Culani) ve müttefikleri tarafından yönetilen yeni yönetimin siyasi değerlendirmesi nedir?

Ayrıntılara girmeden önce, Suriye'nin bugün karşı karşıya olduğu zorlukların siyasi, ekonomik ve sosyal açıdan çok büyük olduğunu kabul etmeliyiz. Ülke bölgesel ve siyasi olarak parçalanmış durumda, çeşitli yabancı etki ve işgal biçimlerinden etkileniyor ve büyük ekonomik zorluklarla karşı karşıya. Nitekim Suriye'de yeniden yapılanmanın maliyetinin 250 ila 400 milyar dolar arasında olduğu tahmin edilmekte. Suriyelilerin yarısından fazlası halen ülke içinde ve dışında yerlerinden edilmiş durumda. Nüfusun yüzde 90'ı yoksulluk sınırının altında yaşıyor ve Birleşmiş Milletler'in (BM) 2024 rakamlarına göre 16,7 milyon kişi (Suriye'deki her 4 kişiden 3'ü) insani yardıma muhtaç durumda. Bu gerçekler göz önünde bulundurulduğunda, Esed’in yerine geçecek herhangi bir siyasi aktörü zorlu bir görev bekliyor.

Dolayısıyla yeni yönetimin, özellikle de geçmişi göz önüne alındığında, dış kaygıları nispeten yatıştırabilmesi ve bölgesel ve uluslararası güçlerle resmi ilişkiler kurabilmesi kayda değer bir başarıdır. Pek çok bölgesel ve uluslararası aktör yeni otoriteyi tanıdı ve onunla ilişki kurmaya başladı. Avrupa Birliği (AB) ve Birleşik Krallık, bazı kuruluşlara yönelik yaptırımları önemli ölçüde askıya aldı. Son olarak Paris eş-Şera'yı Fransa’ya davet etti.

Donald Trump başkanlığındaki ABD yönetimi henüz Suriye'ye yönelik net bir politika belirlemedi ve Biden yönetiminin Ocak 2025'te enerji sektörü ve finansal işlemler üzerindeki yaptırımları hafifleten adımlarına karşı çıkmamasına rağmen genel olarak Suriye'ye uyguladığı yaptırımları sürdürdü.

asdfrgt
Şam'ın merkezinde bir hediyelik eşya dükkânı (AFP)

Ancak yeni yönetimin ilk 100 günü mutlak anlamda olumlu ya da ülkenin uzun vadede doğru yönde ilerlediğine dair yeterli bir kanıt olarak değerlendirilemez. Zira asıl mesele yönetimin siyasi ve ekonomik düzeylerdeki genel yönelimlerinin yanı sıra toplumsal vizyonunda yatıyor.

Devlet kurumları ve güvenlik hizmetleri

İlk olarak, Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) liderliğindeki yeni iktidar, geçiş dönemini devlet kurumları üzerindeki gücünü pekiştirmek için kullandı. Esed rejiminin devrilmesinin ardından, Mart 2025'in sonunda yeni bir hükümet kurulana kadar sadece HTŞ üyelerinden veya HTŞ'ye yakın olanlardan oluşan bir geçici hükümet kuruldu.

Benzer şekilde eş-Şera, çeşitli bölgeler için HTŞ veya HTŞ'ye yakın silahlı grupların üyesi olan yeni güvenlik yetkilileri ve valiler atadı. Yeni yönetim yetkilileri, yeni bir Suriye ordusu kurdu ve yeni Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra'nın general olarak atanması gibi eski HTŞ komutanlarını en yüksek rütbeli subaylar arasına atadı. Aynı zamanda yeni yönetim, ekonomik ve sosyal aktörler üzerindeki kontrolünü güçlendirmek için tedbirler aldı. Örneğin, iç seçimler yapılmadan bile bir dizi sendika, meslek birliği ve ticaret odasına kendi yakın çevresinden yeni liderler atadı.

ı8o9
Yeni Suriye hükümetinin ilan edilmesinin ardından, ortada Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera'nın yer aldığı bir hatıra fotoğrafı (SANA)

Kapsamlı bir demokratik sürecin yokluğu, katılımcı olması ve ülkenin geleceği için ilk temelleri atması beklenen çeşitli girişimlere, konferanslara ve komitelere de yansıdı. Önemli bir örnek olarak Suriye Ulusal Diyalog Konferansı, özellikle oturumlar için ayrılan sınırlı zaman açısından hazırlık, temsil ve ciddiyet eksikliği nedeniyle yaygın bir şekilde eleştirildi.

Eş-Şera tarafından imzalanan geçici anayasa, başta taslak komitesinin seçim kriterleri veya içeriğinin şeffaf olmaması nedeniyle olmak üzere, birçok siyasi ve sosyal aktör tarafından eleştirildi. Geçici anayasa resmi olarak kuvvetler ayrılığını ilan ederken, uygulamada cumhurbaşkanlığına verilen geniş yetkilerle bunu engelliyor.

Bulanık güçler

Bu bağlamda, yakın zamanda açıklanan yeni Suriye hükümeti, bir kadın bakan ile dini (Alevi ve Dürzi) ve etnik (Kürt) azınlıklardan bakanların atanmasıyla daha kapsayıcı olarak nitelendirildi. Ancak kilit mevkilerde eş-Şera'ya yakın isimler bulunuyor. Örneğin Esad Hasan eş-Şeybani ve Murhaf Ebu Kasra sırasıyla Dışişleri ve Savunma bakanlıklarındaki pozisyonlarını korurken, Enes Hattab İçişleri Bakanlığı'na ve Şadi el-Veysi Adalet Bakanlığı'na atandı.

Dahası, özellikle de ülkenin güvenlik ve siyasi politikalarını koordine etmek ve yönetmek üzere Ahmed eş-Şera başkanlığında Suriye Ulusal Güvenlik Konseyi kurulduğu için bu hükümetin gerçek yetkileri belirsizliğini koruyor.

dfrgthy
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera, Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda Kara ve Deniz Limanları Genel İdaresi ile bir Fransız şirketi arasında imzalanan anlaşmanın imza törenine katıldı. (AFP)

Benzer şekilde mart ayı sonunda Dışişleri Bakanlığı bünyesinde Siyasi İşler Genel Sekreterliği kuruldu. Görevleri arasında siyasi faaliyet ve etkinliklerin yönetimini denetlemek, siyasi işlerde genel planların hazırlanması ve formüle edilmesine katılmak ve Baas Partisi ve Ulusal İlerici Cephe partilerinin varlıklarını yeniden kullanmak yer alıyor.

Neoliberal ekonomi

Ekonomi cephesinde, hükümetin yönü yakın çevresi dışında kimseyle tartışılmadı veya paylaşılmadı. Dahası, mevcut hükümetin iktidara geldiğinden bu yana aldığı kararlar geçici görev süresinin ötesine geçmiş ve pratikte kendi ekonomik vizyonunu Suriye'nin uzun vadeli gelecek modeli olarak dayatmış veya desteklemiştir ki bu model ekonomik neoliberalizme dayanmaktadır. Bu durum, devlet varlıklarının özelleştirilmesi, piyasanın serbestleştirilmesi, ekmek ve ev tüplerine verilen sübvansiyonların azaltılması gibi kemer sıkma önlemlerinde görülebilir ve bunların hepsi zaten zor durumda olan halk sınıflarını olumsuz ve doğrudan etkilemektedir. Bu tür ekonomi politikaları genellikle iş adamlarının ve ekonomik elitlerin lehinedir.

Buna ek olarak, Ekonomi ve Dış Ticaret Bakanlığı ülkedeki işgücünün yaklaşık üçte birinin, yani yeni otoriteye göre ‘maaşı ödenen ancak çalışmayan’ çalışanların işten çıkarılacağını duyurdu. O tarihten bu yana, işten çıkarılan toplam çalışan sayısına ilişkin resmi bir veri bulunmazken, bazıları şu anda üç aylık ücretli izinde statülerinin ve istihdam edilip edilmediklerinin netleşmesini bekliyor. Söz konusu kararın ardından ülke genelinde işten çıkarılan ya da açığa alınan işçilerin protesto gösterileri patlak verdi.

urety
Şam'da bir döviz bürosu (AFP)

Bu arada yılın başından bu yana yeni yönetim yetkilileri, devlet çalışanlarının maaşlarını yüzde 400 artırarak en az 1 milyon 123 bin 560 Suriye lirasına (yaklaşık 86 dolar) çıkarma sözü verdi. Bu doğru yönde atılmış bir adım olmakla birlikte henüz uygulamaya geçirilmedi ve kötüleşen ekonomik kriz ışığında geçim masraflarını karşılamak için yetersiz. Mart 2025 sonu itibariyle Şam'da beş kişilik bir ailenin asgari aylık harcamasının 8 milyon Suriye lirası (666 dolar) olduğu tahmin ediliyor.

Buna ek olarak Şam, 260'tan fazla Türk ürününe uygulanan gümrük vergilerini düşürerek, halihazırda Türk ithalatının rekabetinden mustarip olan sanayi ve tarım sektörleri başta olmak üzere ulusal üretime zarar verdi. Türkiye Ticaret Bakanlığı'na göre Türkiye'nin Suriye'ye ihracatı bu yılın ilk çeyreğinde 508 milyon dolara ulaşarak 2024'ün aynı dönemine (yaklaşık 387 milyon dolar) kıyasla yüzde 31,2 artış gösterdi.

Siyasi ve sosyal parçalanma

Ülkenin siyasi ve sosyal bölünmüşlüğü yeni yönetim tarafından büyük ölçüde ele alınmamıştır ve Şam hükümeti ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasındaki son mutabakat zaptı halen belirsizliğini korumaktadır. Suveyda bölgesindeki Dürzi nüfusun bazı kesimleriyle yakınlaşma girişimleri birçok eksiklikten ve örneğin geçici anayasayı ve çeşitli politikaları reddeden gösterilere tanık olan yerel toplulukların muhalefetinden mustariptir. Dahası, kıyı bölgelerinde başlayan ve yüzlerce sivilin ölümüyle sonuçlanan son olaylar mezhepsel gerilimleri daha da derinleştirdi.

dsfghtyju
Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) Mart 2025'te yeni Suriye devletinin kurumlarına entegre olmak için anlaşma imzalamasının ardından Kamışlı'da yapılan kutlamalardan (Reuters)

Şiddetin, güvenlik güçleri ve sivillere yönelik saldırıları koordine eden Esed rejimi kalıntıları tarafından gerçekleştirilen şiddetin ardından geldiği doğrudur, ancak ‘kalıntılarla’ mücadele bahanesi altında, genel olarak Aleviler ile eski rejim arasında sahte bir eşdeğerlik yaratarak nefret ve intikam mantığı hâkim olmuştur.

Yeni otorite krizi kontrol altına almaya ve yangını söndürmeye çalışsa da, pratikte şiddetin ve mezhepsel rekabetin artmasını engelleyemedi ve bu durum mezhep mensuplarıyla yaşanan son olaylara da yansıdı. Şam'daki otorite bu eylemleri münferit olarak nitelendirmeye devam etti ve failleri sorumlu tutmak için herhangi bir ciddi önlem almadan bunların ‘disiplinsiz unsurlardan’ kaynaklandığını söyledi.

asdfrgt
Şam'ın güneyindeki Ceramana'nın girişlerinden birinde bulunan kontrol noktasındaki güvenlik görevlileri (AP)

Son dönemde yaşanan dramatik olayların su yüzüne çıkardığı ülkenin temelindeki mezhepsel dinamiklerin yanı sıra, savaş suçlarına karışan tüm birey ve grupların cezalandırılmasını amaçlayan kapsamlı ve uzun vadeli bir geçiş dönemi adalet sürecini teşvik eden net bir mekanizmanın kurulamaması da önemli bir sorun teşkil etmektedir. Bu, misillemelerle ve mezhepsel gerilimin artmasıyla mücadelede çok önemli bir rol oynayabilirdi, ancak doğru şekliyle bir geçiş dönemi adaleti mekanizması mevcut otoritenin istemediği birçok dosyayı açabilir.

İran, İsrail ve Türkiye'nin çıkarları

Ülke içindeki güç dağılımının parçalı olduğu bu ortamda, başta İran ve İsrail olmak üzere bazı yabancı ülkeler, kendilerini belirli bir topluluğun savunucusu olarak gösterip daha fazla istikrarsızlık yaratarak istismar etmek amacıyla ülkedeki mezhepsel ve etnik gerilimleri körüklemekte çıkar görüyor. Örneğin, İsrailli yetkililer Suriye'deki Dürzi nüfusunu ‘korumak’ için askeri müdahaleye hazır olduklarını vurgulayan açıklamalarını sürekli yineliyor. Ancak başlıca Dürzi güçler, Suriye'ye ve ülkenin birliğine bağlılıklarını vurgulayarak bu çağrıları büyük ölçüde reddetti.

sdfrgt
Hama kentinde İsrail'in Suriye'ye müdahalesine karşı düzenlenen gösterilerden (Reuters)

Diğer yandan Türk ordusu, Şam ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi arasındaki anlaşmaya rağmen Suriye'nin kuzeydoğusundaki SDG mensuplarına yönelik operasyonlarını durdurmadı.

Sonuç olarak, yeni yönetimin ilk 100 günündeki uygulamalar, Suriye'nin demokratik ve adil geleceğine ilişkin başlangıçtaki iyimserliği dolaylı olarak baltalamış; tek taraflı ve dışlayıcı bir rejime kademeli geçiş korkularını meşrulaştırmıştır.



Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

TT

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

Refah tünellerinin sırrı: Hamas unsurları 8 ay yeraltında nasıl hayatta kaldı?

İsrail ordusunun, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Refah kentindeki tünellerde Kassam Tugayları’na bağlı unsurları öldürdüğüne ve esir aldığına dair ardı ardına yaptığı açıklamalar, bu kişilerin kim olduklarına ve özellikle Mayıs 2024’te İsrail’in kenti işgal etmeye başlamasından, ardından operasyonu genişleterek tam kontrol sağlamasından sonra, tünellerde nasıl bu kadar uzun süre gizlenebildiklerine ilişkin pek çok soruyu beraberinde getirdi.

Bir aydan uzun bir süre boyunca, bu unsurların tünellerden silahsız ve can güvenliklerini sağlayacak bir yöntemle çıkarılmasına yönelik temaslar yürütülüyordu. Bu girişimler, İsrailli subay Hadar Goldin’in naaşının 9 Kasım’da teslim edilmesini hızlandırdı. Ancak İsrail, dosyayı Türkiye ile birlikte takip eden ABD ile yapılan sözlü mutabakatları daha sonra ihlal ederek bu kişilere güvenli çıkış izni tanımadı.

Günler ilerledikçe İsrail, söz konusu unsurları tünellerden veya sığınaklarından çıktıkları anda hava saldırılarıyla ya da doğrudan takip ederek öldürmeye veya esir almaya başladı. Bu durum, Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde tünellerin son kalan ceplerinin tamamen kuşatılmasıyla daha da yoğunlaştı.

Tünellerde ve pusu bölgelerinde 8 ay

Şarku’l Avsat’a  konuşan Hamas içindeki sahaya yakın kaynaklar, “Bu direnişçilerin, savaşın büyük kısmını, İsrail ordusunun kentte konuşlanmasına ve çok sayıda tünele girmesine rağmen, çoğu zaman tünellerin içinde geçirdiklerini” söyledi. Kaynaklara göre tüneller, İsrail’in tüm ayrıntılarını hâlâ çözemediği bir yapıda inşa edilmişti.

Aynı kaynaklar, Kasım 2023’teki ilk 7 günlük ateşkes sırasında söz konusu savaşçıların yer üstüne çıktığını, çatışmalar yeniden başlayınca tekrar tünellere döndüğünü aktardı. Bu süreçte zaman zaman yer üstünde hareket ettikleri, pusu noktaları arasında geçiş yaptıkları, ardından yeniden tünellere çekildikleri belirtildi. Komutanlarıyla temas, Ocak 2024’te varılan ikinci ateşkese kadar sürdü. Bu ateşkes 18 Mart’a kadar devam etti.

Kaynaklardan biri, çatışmaların yeniden başlaması öncesinde, İsrail ordusunun Refah’ta konuşlanmasına rağmen bazı savaşçıların yer üstüne çıkarak Han Yunus’a ulaştığını, burada komutanlarıyla buluştuğunu ve bazılarıyla birlikte Şubat 2024’te İsrailli esir Avraham Mengistu’nun teslim sürecine katıldığını söyledi. Mengistu, 2014 savaşından beri Gazze’de tutuluyordu.

Savaş yeniden başlayıp diplomatik girişimler sonuçsuz kaldıktan sonra Kassam unsurları tüneller aracılığıyla tekrar Refah’a döndü ve yer üstündeki pusu bölgelerine geri yerleşti.

rth
İsrailli rehine Avraham Mengistu, Hamas ile İsrail arasında geçen Şubat ayında Refah'ta imzalanan esir değişim anlaşması kapsamında teslim platformunda görülüyor (Reuters)

Mart ayı sonunda itibaren bu kişiler, Ağustos ayına kadar komutanlıklarıyla irtibat hâlinde kaldı. Bu süre zarfında İsrail’in Refah’ı tamamen kontrol altına aldığı yönündeki açıklamalarına rağmen, İsrail güçlerine kayıplar verdiren bir dizi saldırı gerçekleştirdiler.

Bu dönemde Kassam Tugayları “Cehennem Kapıları” adını verdiği operasyonlar dizisini başlattı. Askeri araçların, tuzaklanmış evlerin ve tünel çıkışlarının patlatıldığı saldırılarda yaklaşık 6 İsrail askerinin öldürüldüğü açıklandı. Bu saldırılardan birinde Kassam unsurlarının bir İsrail askerini esir almaya çalıştığı belirtildi.

Hamas, o dönem yürütülen ateşkes müzakerelerinde, Refah Taburu’nun hâlâ sahada aktif olduğuna dair bir mesaj vermeyi hedefliyordu. Buna karşın İsrail’in askeri kaynakları, taburun tümüyle dağıtıldığını savunuyordu.

Doğrulanabilen bilgilere göre, Kassam komutanlarıyla birlikte Refah’ta bulunan savaşçılar yer altı tünellerinde ve yer üstündeki pusu noktalarında toplamda 8 aydan fazla süre geçirdi.

Yiyecek ve suya nasıl ulaştılar?

Ateşkesin ardından İsrail ordusunun kontrolündeki bölgede sıkışan bu savaşçıların iaşesiyle ilgili soruları yanıtlayan saha kaynakları, tünellerde belirli miktarda yiyecek ve suyun önceden stoklanmış olduğunu aktardı.

Kaynaklardan biri, geçmişte benzer şekilde erzakın tükendiği bir savaş deneyimine atıfla, savaşçıların muhtemelen İsrail askerlerinin daha önce kullandığı evlerde bıraktığı yiyeceklerden ya da hasar görmemiş Filistinli evlerindeki malzemelerden faydalanmış olabileceğini söyledi. Sosyal medyada aylar önce paylaşılan, “ev sahiplerinden aldıkları yiyecekler için helallik isteyen Hamas ve İslami Cihad mensuplarının bıraktığı notlar” buna örnek gösterildi.

Kaynaklar, Kassam’ın elit birliklerinin görevleriyle yer altındaki destek gruplarının görevlerinin birbirinden farklı olduğuna da dikkat çekti. Bazılarının lojistik ve ikmal, bazılarının pusu operasyonları yürüttüğü, bazılarının ise farklı gruplar arasında geçiş yaparak doğrudan saha komutanlığı ile temas kurduğu belirtildi.

Öne çıkan komutanlar

İsrail medyasının öldürülmelerinin ardından fotoğraflarını yayımladığı kişiler arasında, Refah’ın doğu tabur komutanı Muhammed el-Bavab, yardımcısı ve aynı zamanda eniştesi İsmail Ebu Lebde, ayrıca elit birlik komutanı Tufik Salim bulunuyor.

Kaynaklara göre Ebu Lebde, Avraham Mengistu’nun teslim edilmesi sürecinde Kızılhaç ekibiyle doğrudan temas kuran isimdi. Bavab ise süreci uzaktan takip etti.

Her iki isim de 2014 savaşında İsrailli subay Hadar Goldin’in kaçırılması operasyonunu yöneten kişiler olarak biliniyor.

df
Kızılhaç araçları, Hadar Goldin'in cenazesini geçtiğimiz kasım ayında Gazze Şeridi'nde taşıyor (Reuters)

İsrail’in öldürdüğü isimler arasında ayrıca, Hamas Siyasi Büro üyesi Gazi Hamad’ın oğlu Abdullah Hamad da bulunuyor. Abdullah Hamad’ın müzakere heyetinin üyesi olduğu, savaş öncesinde Hamas yönetimine bağlı Rubat Askerî Koleji’nden mezun olduğu ve eğitimci olarak görev yaptığı aktarıldı. Abdullah Hamad, kuzeni Ahmed Said Hamad ile birlikte, tünelde Kassam komutanları ve diğer savaşçılarla aynı noktada öldürüldü.

Kaynaklar, Gazi Hamad’ın kardeşi Said Hamad’ın ise 7 Ekim saldırısına katılan damatlarının öldürülmesinin ardından üç kızını İsrail bombardımanında kaybettiğini belirtti.


İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
TT

İsrail, Hamas tarafından teslim edilen kalıntı örneklerini aldı

Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)
Geçtiğimiz ay Gazze Şeridi'nde tutulan İsrailli bir rehinenin cesedini almak için hasarlı binaların önünden geçen Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracı (Reuters)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi bugün, İsrail’in Hamas tarafından Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) aracılığıyla teslim edilen kalıntı örneklerini teslim aldığını duyurdu. Örneklerin adli tıp laboratuvarına gönderilmesi planlanıyor.

Şarku’l Avsat’ın Reuters'tan aktardığına göre bir Hamas lideri, hareketin bugün Gazze Şeridi'nde kalan iki cesetten birini teslim edeceğini açıklamıştı.

İsrailli rehine Ran Gvili ve Taylandlı rehine Sudthisak Rinthalak'ın cesetleri halen Gazze'de bulunuyor.

Bu gelişme, İsrail güçlerinin bugün Gazze Şeridi'nin orta kesimindeki el-Bureyc Mülteci Kampı’nda bir Filistinliyi öldürmesi ve Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde evlerin yıkılması ve bombardımanların devam etmesi ile birlikte gerçekleşti.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, ‘işgal güçlerinin kuzeydeki Cibaliye Mülteci Kampı’na yoğun hava saldırıları düzenlediğini ve kuzey Gazze’de bazı konut binalarını yıktığını’ bildirdi. Ayrıca İsrail’e ait insansız hava araçları (İHA) et-Tuffah mahallesindeki es-Senafur kavşağı yakınlarında Filistinlilerin evlerine bombalar attı ve eşzamanlı olarak yoğun ateş açıldı.


Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
TT

Sudan'dan Rusya'ya cazip teklif: ABD ve AB kızabilir

Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)
Ordunun başındaki General Abdülfettah Burhan, Sudan'ı fiili olarak yönetiyor (AP)

Orduyla paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmaların sürdüğü Sudan'daki askeri yönetim, Rusya'yla daha yakın ilişkiler kurmak istiyor.

Wall Street Journal'ın (WSJ) Sudanlı yetkililere dayandırdığı habere göre, Moskova'ya Afrika'daki ilk deniz üssünü kurması teklif edildi.

Ekimde iletilen teklifin, Rusya'nın 25 yıl boyunca 300 askerini ve 4 savaş gemisini barındırabileceği bir üssü içerdiği aktarıldı.

Port Sudan ya da Kızıldeniz kıyısındaki bir başka yerde yapılabileceği bildirilen üs, bölgedeki kritik ticaret yollarına yakın olacak.

Küresel ticaretin yüzde 12'si, Avrupa-Asya alışverişinde önemli bir yere sahip olan Süveyş Kanalı üzerinden gerçekleşiyor.

WSJ, bunun Çin ve Rusya'yı kıtadaki limanlardan uzak tutmaya çalışan ABD için endişe verici bir gelişme olacağını vurguladı. 

Bu iki ülkenin Afrika'daki limanların kontrolü sayesinde buralarda savaş gemilerini tamir edip yeni silahlarla donatabileceği ve kritik denizyollarını kapatabileceği belirtildi.

Çin de denizaşırı ilk deniz üssünü 2017'de Cibuti'de kurmuştu. Kızıldeniz'i Aden Körfezi'ne bağlayan Babülmendep Boğazı'ndaki üs, bir uçak gemisinin demirleyebileceği kadar büyük.

ABD'nin Afrika'daki en büyük üssü Camp Lemonnier, Çin'inkinden yalnızca 10 kilometre uzaklıkta.

ABD'nin ayrıca Somali'de birlikleri var. 

Kremlin'in, Afrika'nın en büyük üçüncü altın üretici Sudan'dan madencilik konusunda imtiyazlar alabileceği de Amerikan gazetesinin haberinde ifade edildi. 

Sudanlı yetkililer tüm bunlar karşılığında hava savunma sistemleri gibi silahları ucuza almak istiyor.

WSJ, Sudan ordusundan bir yetkilinin, bu anlaşmanın AB ve ABD'yle aralarında sorun yaratabileceğinin farkında olduklarını söylediğini aktardı.

Bu hamlenin Moskova'yı kıtada yeniden güçlendirebileceği de haberde vurgulandı.

Paralı asker şirketi Wagner'in kurucusu Yevgeni Prigojin'in 2023'teki ölümünün ardından Rusya'nın Afrika planları sekteye uğradı.

Rusya Savunma Bakanlığı'na bağlı Afrika Kolordusu, Wagner'in operasyonlarını devralsa da kıtadaki yerini doldurmakta zorlandığı bildiriliyor.

General Abdülfettah Burhan'la işbirliği yapan General Muhammed Hamdan Dagalo, Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin soykırımla suçladığı Ömer el Beşir'i 2019'da devirmişti. 

Ülkeyi sivil yönetime döndürme ve 100 bin kişilik paramiliter kuvvet HDK'yi ordu bünyesine dahil etme süreci nedeniyle iki general anlaşmazlığa düşmüş, 2023'te yeniden iç savaş patlak vermişti. 

Yeniden başlayan çatışmaların başlarında Moskova, Dagalo'ya bağlı HDK'yi destekliyordu. 

Başkent Hartum'dan HDK güçlerinin atılmasındaysa Ukrayna rol oynamıştı. 

WSJ, Rusların desteğini yetersiz bulan HDK'nin Kiev'e yanaştığını ve bunun üzerine Moskova'nın da Burhan'a bağlı orduyla ittifak kurduğunu aktarıyor.

Amerikan gazetesinin haberinde İran, Mısır ve Türkiye'nin Sudan ordusuna drone sağladığı da öne sürüldü.

Tahran'dan gelen deniz üssü kurma önerisinin, ABD ve İsrail'in tepkisiyle karşılaşmaktan korkan Hartum yönetimi tarafından geçen sene reddedildiği bildirildi. 

Diğer yandan ABD ve BM, Birleşik Arap Emirlikleri'ni (BAE) HDK'yi silahlandırmakla suçluyor. BAE ise bu iddiaları reddediyor.

Independent Türkçe, WSJ, AP