İran geçici askıya almayı kabul edecek mi?

Umman Sultanlığı, arabuluculuk misyonu ve rolü temelinde, sorunları çözmeye ve gerginliği azaltmaya yardımcı olacak öneriler sunmakla ilgileniyor

Pezeşkiyan'ın Maskat ziyareti öncesinde Trump ve Netanyahu bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi (IRNA)
Pezeşkiyan'ın Maskat ziyareti öncesinde Trump ve Netanyahu bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi (IRNA)
TT

İran geçici askıya almayı kabul edecek mi?

Pezeşkiyan'ın Maskat ziyareti öncesinde Trump ve Netanyahu bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi (IRNA)
Pezeşkiyan'ın Maskat ziyareti öncesinde Trump ve Netanyahu bir telefon görüşmesi gerçekleştirdi (IRNA)

Hasan Fahs

Umman Sultanlığı, ABD ile İran arasındaki dolaylı müzakere sürecini bozabilecek herhangi bir anlaşmazlığı gidermek için çalışma rolünden sapmadı. Bu, Umman liderliğinin, kendisi için seçtiği rolün yani iki taraf arasında arabuluculuk yapmanın gereği; amacı ise aralarındaki gerginliği azaltmak ve nükleer program krizinin bölgeyi açık bir çatışmaya, Aksa Tufanı savaşı ve İsrail'in Gazze Şeridi'ne yönelik savaşından kaynaklanan zorluklara eklenecek açık meydan okumalarla karşı karşıya bırakabilecek yeni savaşlara sürüklemesini önlemektir.

Maskat, müzakerelerin iki tarafı arasındaki güvensizlik bariyerini ilk kıran ve onları müzakere masasına geri dönmeye sevk eden taraftı. Aynı şekilde arabulucu misyonu ve rolüne dayanarak, İran’ın topraklarında uranyum zenginleştirme konusundaki ihtilafla ilgili tarafların tansiyonu yükselten pozisyonlarından doğan anlaşmazlıkları çözmeye, gerginliği azaltmaya yardımcı olacak öneriler sunmakla ilgilendiği de anlaşılıyor. Bu gerginlik ABD'nin bu faaliyetlerin tamamen durdurulması konusundaki ısrarı ile İran'ın bu konuyu müzakere edilemez kırmızı çizgi olarak görmekte ısrar etmesinden kaynaklanıyor.

Washington ve Tahran arasındaki kırmızı çizgilerden kaynaklanan anlaşmazlığın, İtalya'nın başkenti Roma'da iki taraf arasındaki beşinci tur görüşmeler öncesinde yoğunlaşması nedeniyle müzakerelerin çökme ihtimalinden korkuluyor. Bu korkunun gölgesinde İran Cumhurbaşkanı Mesud Pezeşkiyan Maskat’ı ziyaret etti ve Sultan Heysem bin Tarık el-Said ile görüştü. Ziyaretin, müzakerelerin iki tarafı arasındaki ihtilafları çözmeye ve devam etmesini sağlamaya yönelik Umman girişiminin kaderini belirlemesi bekleniyor. Zira ABD Başkanı Donald Trump, Pezeşkiyan’ın ziyareti öncesinde beşinci turda olumlu gelişmeler yaşanacağını, önümüzdeki günlerde İran ile bir anlaşmaya varma tarihinin yaklaştığını ve hatta bunun iki haftadan fazla sürmeyebileceğini vurguladı.

Pezeşkiyan'ın Maskat ziyaretinden önce ABD Başkanı ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında bir telefon görüşmesi de gerçekleşti. Bu görüşmede Beyaz Saray lideri Tel Aviv'in ABD kurallarına uyması ve müzakereleri baltalayabilecek herhangi bir riske maruz bırakmaması gerektiğini vurguladı. Pezeşkiyan’ın ziyareti Trump yönetiminden yetkililerin ve bakanların, Tel Aviv'e yaptığı ziyaretler ile de eş zamanlı gerçekleşti. Bu ziyaretlerin en önemlisi, İç Güvenlik Bakanı Kristi Noem'in ziyaretiydi. Noem, müzakereler üzerindeki olumsuz etkisi ve bölgenin Washington'un istemediği yeni çatışmalara sürüklenme potansiyeli göz önüne alındığında, Başkan’ın İran nükleer tesislerine karşı herhangi bir tek taraflı İsrail eylemi ile ilgili tutumunu yineledi.

İran Cumhurbaşkanı’nın Maskat’a yaptığı bu ziyaretin en önemli yönü, Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi'nin, ikisi için de kırmızı çizgi olan uranyum zenginleştirme faaliyetleri konusunda, müzakerelerin iki tarafı arasında baş gösteren anlaşmazlıkları çözmek için önerdiği girişimin ışığında gerçekleşmesidir. Keza bu girişimin, İran ve Umman dışişleri bakanlarının bu ziyaret marjında gerçekleştirecekleri doğrudan görüşmelerin odak noktası olmasıdır. Bu görüşmelerin sonuçları, ABD Başkanı'nın nihai sonuca ulaşmasını veya müzakereleri son aşamalarına getirmesini umduğu altıncı tur müzakerelerin planlanması kararını kolaylaştırmada önemli rol oynayacaktır.

Başkan Trump'ın Tahran ile yakın zamanda bir anlaşmaya varılması olasılığına ilişkin açıklamalarının ortaya koyduğu Amerikan iyimserliği, Washington’un beşinci tur müzakereler sırasında Tahran ile karşılıklı olarak yapılan öneriler konusunda arabulucu Umman’a, kendisinin son girişimi doğrultusunda cevaplar sunduğunu gösteriyor. Yine ABD, İran’ın Amerikan önerilerine yanıtını, her iki tarafın da belirlemiş olduğu kırmızı çizgiler etrafında yaşanan çıkmazın çözümüyle ilgili görüşlerini Umman’a sunmasını beklediğini de arabulucu Maskat’a iletmiş görünüyor.

İran kendisine başarıyı getiren taktiklere sahip ama bu taktikleri stratejik kazanımlara dönüştürmekte başarısız. Taktikler ve strateji arasındaki bu tutarsız denklemin en belirgin göstergeleri, İran rejiminin son yirmi yılda, özellikle müttefiklerinin ve vekillerinin yardımıyla Batı Asya bölgesindeki nüfuzunu ve rolünü genişleterek çok sayıda kart ve kazanım biriktirmesine rağmen, ABD yönetimiyle anlaşma ve uzlaşmaya varmak konusunda kaçırdığı sayısız fırsattır. İran’ın oyalama taktiği ve mutlak kazanç elde etme çabası, vekillerinin aldığı darbeler ve bölgedeki nüfuz alanlarının kaybı sonrasında stratejik başarısızlığa ve ciddi bir kayba dönüştü.

Umman girişimine ilişkin sızan ilk bilgiler veya göstergeler, Maskat'ın Dışişleri Bakanı Busaidi aracılığıyla sunduğu bir uzlaşı vizyonundan bahsediyor; bu vizyon, İran'ın kendi topraklarındaki uranyum zenginleştirme faaliyetlerini altı ay boyunca tamamen askıya alma ilkesi ile birlikte nükleer tesislerinde benzeri görülmemiş denetimlerin ve kontrollerin yapılmasını kabul etmesine, karşılığında da Washington'un İran'a uyguladığı ekonomik yaptırımların nükleer faaliyetlerle ilgili veya bağlantılı olan kısmını kaldırmasına dayanıyor.

Önceki deneyimlere, özellikle İran ile dönemin AB Ortak Dış Politika ve Güvenlik Yüksek Temsilcisi Javier Solana'nın himayesinde üç Avrupa ülkesi arasında Ekim 2004’te varılan anlaşmaya baktığımızda, İran'ın o dönemde kabul ettiği zenginleştirme faaliyetlerinin geçici olarak askıya alınması şartı altı ay yerine iki yıldan fazla sürmüş ve bu ülkeler İran’a verdikleri sözleri yerine getirmemişlerdi. Bu nedenle, Umman tarafından önerilen bu orta yolun İran tarafından kabul edilmesi karşılığında, ABD'nin son tarihin dolmasından sonra İran’ın zenginleştirme faaliyetlerini yeniden başlatma, diğer taraf önerilen anlaşmanın şartlarına uymazsa bu taahhüde uymama hakkını saklı tutan açık, yazılı ve güvenilir şartlar ve taahhütler sunması gerekiyor.

Arabulucu Umman ve arkasındaki Amerikan tarafının, İran Cumhurbaşkanı Pezeşkiyan'ın Amerikan girişimi veya önerileri hakkındaki ülkesinin nihai tutumunu açıklamasını beklemediğine şüphe yok. Pezeşkiyan da bu müzakerelerde kendisi için çizilen kırmızı çizgileri biliyor ve bunların farkında. Dolayısıyla, İran'ın tutumunu açıklaması beklenen taraf, rejimin Dini Lideri tarafından bu konuda görevlendirilen kişi olduğu için Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi'den başkası değildir. Dini Lider daha önce uranyum zenginleştirmeyi tamamen durdurma ilkesini reddederken, geçici askıya alma meselesi hakkında bir görüş bildirmediği için İranlı bakan ile Ummanlı mevkidaşı arasındaki devam eden temaslardan çıkacak herhangi bir sonuç, müzakerelerin geleceğini ve İran’ın kararının niteliğini belirleyecektir, Bu, İran'ın kendi topraklarında zenginleştirme hakkını garanti altına alan, Amerikan tarafına çizdiği kırmızı çizgiyle tutarlı bir çözüm sunan, bu konuda karşılaştığı İsrail baskısıyla başa çıkmanın yanı sıra, Başbakan Netanyahu ile gergin ilişki de dahil olmak üzere, bölgedeki birçok önemli sorunu ele almaya kendini adama olanağı tanıyan çözüme kapıyı açık bırakıyor.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Indpendent Arabia’dan çevrilmiştir.



Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA
TT

Suriye: Gürültünün ortasında hukuk devleti talepleri

Fotoğraf: SANA
Fotoğraf: SANA

Aliya Mansur

Yeni Suriye ulusal logosunun (görsel kimlik) lansman töreni, Suriye'deki her etkinlik gibi Suriyeliler arasında geniş çaplı bir tartışmanın eşlik ettiği, etkileyici ve güzel bir etkinlikti. Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın katıldığı Halk Sarayı'ndaki görkemli törene, “Suriye Demokratik Güçleri”nin kontrolü altındaki Rakka ve Haseke hariç olmak üzere Suriye'nin çeşitli bölgelerinde aynı anda düzenlenen kutlamalar eşlik etti. Gösteriler ve sloganlar Suriye devriminden sahneleri çağrıştırdı.

Şara'nın tören sırasında yaptığı etkileyici konuşma Suriye'nin birliğinin ve çeşitliliğinin altını çizdi ama daha tören bitmeden önce Suriyeliler arasında şu tartışma başlamıştı; bu ulusal logo gerçekten Suriyeli mi yoksa başka ülkelerden “ilham mı” alındı? Bazıları bunun bir alkollü içecek şirketnin ticari logosu olduğunu söyleyecek kadar şüphelerinde ileri gittiler.

Suriye şahininin “çalıntı” olduğu suçlamaları - ki bu kesinlikle doğru değil - ve bunlara verilen karşılıklar arasında meselenin özü neredeyse kayboldu. Oysa meselenin özü şu: Nasıl bir Suriye istiyoruz? Hukuk devleti olan bir Suriye mi yoksa halkın ruh hallerinin dalgalanmalarına tabi bir Suriye mi?

Konuya ilişkin yorumunda Anayasa Bildirgesi Taslağı Komitesi üyesi Dr. Ahmed el-Karbi, resmi logoların kabulü tartışılırken yasal temellere dayanmanın gerekliliğini vurguladı. Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesinde açıkça “devletin logosu kanunla belirlenir” ifadesinin yer aldığına ve hukuka dayalı bir devletin anayasal çerçevelere uygun olarak onaylanmamış bir logoya indirgenemeyeceğine işaret etti.

Suriye'deki tartışma ve çekişmenin özü bu olmak yerine, bazı Suriyeliler binlerce yıllık Suriye anıtlarına kazınmış olan Suriye şahininin kökeni ve sembolizmiyle ilgili suçlamalarda bulunmakla meşgul oldular.

Esed rejiminin devrilmesinden ve Şara'nın yönetime gelmesinden bu yana, Suriye halkı hükümetin, özellikle de Başkan Şara'nın her eylemini mutlak biçimde destekleyenler ile hükümetin yaptığı her eylemi veya açıklamayı mutlak biçimde reddedenler arasında bölündü. İki grup arasında, bir şeyleri düzeltmek amacıyla eleştirenlerin ve teşvik etmek amacıyla destekleyenlerin sesleri kayboldu.

Esed rejiminin devrilmesinden bu yana 7 ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak

Şarku'l Avsat'ın Al Majalla'dan aktardığı analize göre Esed rejiminin devrilmesinden bu yana yedi ay geçti ve yeni otoritenin en belirgin özelliği Suriyelilerle ilişkilerinde şeffaf olmamak. Bu da yorumlara kapıyı açıyor ve Suriye halkının doğasını ve doğruluğunu bilinmediği söylentilerin yayılmasına katkıda bulunuyor.

17 Mayıs'ta Suriye Cumhurbaşkanlığı, eski rejim tarafından işlenen ihlallerle ilgili gerçekleri ortaya çıkarmak, sorumlularından hesap sormak, mağdurlara tazminat ödemek ile görevli bir geçiş adaleti komisyonu kurulacağına dair bir kararname yayınladı. Kararname, Abdulbasıt Abdullatif'in komisyon başkanı olarak atanmasını ve duyuru tarihinden itibaren 30 günü geçmeyecek bir süre içinde bir çalışma grubu oluşturma ve iç yönetmelikler hazırlama görevini üstlenmesini öngörüyordu.

Bu kararnamenin yayınlanmasının üzerinden yaklaşık bir buçuk ay geçti, yani komisyonun kurulması için öngörülen 30 günlük süre geçti. Peki bu komisyon hangi aşamada? Cevap yok. Bu sadece şeffaflığın eksik olduğunu değil, aynı zamanda hükümetin kendi yayınladığı kararnamelere ve mevzuata, örneğin Anayasa Bildirgesi'nin 5. maddesine bağlı olmadığının da bir örneği.

İşte meselenin özü de budur: Nasıl bir Suriye istiyoruz?

Hukuk ve kurumlar devleti Suriye'nin sesi, iki grubun kopardığı gürültü arasında neredeyse duyulmuyor. Bir tarafta destekçiler var ve bunların çoğu Suriyelilerin “Aralık 2024 devrimcileri” olarak adlandırdığı, devrimin 14 yılı boyunca önemli bir rol veya sese sahip olmayan, şimdiyse hükümetin sağ tarafında yer alan kişiler. Diğer taraftaki hükümetin muhalifleri arasındaysa, hükümetin her türlü eylemini çarpıtmakla meşgul olan, çoğunluğu eski rejim kalıntısı ve solcu olan sesler bulunuyor. İkisi arasında aklın sesi kayboluyor.

Suriye'nin istikrarı sadece Suriye için değil, bölge için de bir öncelik. İstikrarlı bir Suriye, komşu ülkelerin istikrarının başlangıcıdır ve bir vatandaşlık devleti ve hukukun üstünlüğünün inşası, Suriyelilerin onlarca yıllık geleceğinin temel taşıdır. Sağlam olmayan temeller üzerine inşa edilen her yapı, özellikle Suriye'nin düşmanları hâlâ pusuda beklediğinden, çökme riski altındadır. Hukukun üstünlüğü, adalet, özgürlük, vatandaşlık ve şeffaflık, istediğimiz devleti inşa etmek için önceliklerdir.