Fransızlar, iki devletli çözüme doğru bir dönüşe yardımcı olacak ‘değişkenlere’ güveniyor

Paris'teki kaynaklar: Netanyahu iktidarda kaldığı sürece ilerleme umudu yok

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)
TT

Fransızlar, iki devletli çözüme doğru bir dönüşe yardımcı olacak ‘değişkenlere’ güveniyor

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Prens Faysal bin Ferhan, Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres ve New York'taki konferansta yer alan bazı katılımcılar (AFP)

Aralık 2014'te Fransız Senatosu ve Temsilciler Meclisi, hükümeti 1988'de Cezayir'de ilan edilen Filistin devletini tanımaya çağıran ‘bağlayıcı olmayan’ bir kararı oyladı, ancak dönemin Sosyalist Cumhurbaşkanı François Hollande ve Dışişleri Bakanı Laurent Fabius kararı çekmecede bıraktı.

On yıllardır Paris'in politikası, Filistin'in bölünmesini ve iki devletin kurulmasını öngören 1947 tarihli Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurul kararı uyarınca İsrail'in yanında bir Filistin devletini savunmak oldu.

Hollande'ın ardından Elysee Sarayı'na 2017 yılında Emmanuel Macron geldi. Bu tarihten birkaç hafta öncesine kadar Paris'in resmi pozisyonu, hükümetin bir Filistin devletini ‘ancak doğru zamanda’ tanıyacağı, böylece ‘faydalı’ olacağı, yani durumu siyasi bir çözüme doğru ilerleteceği yönündeydi.

rg
Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ve Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) oturumunda bir araya geldi, 25 Eylül 2024. (AFP)

Geçtiğimiz ilkbaharda Macron, ertelemeye son vermeye karar veren ve daha fazla gecikmeden tanıma adımını atan dört Avrupa ülkesi (İrlanda, Norveç, Slovenya ve İspanya) örneğini takip etmeyi reddetti. Mevcut durumda Avrupa Birliği'nin (AB) 27 üyesinden 12’si Filistin devletini tanıyor.

Zorluklar

Ancak Gazze Şeridi'nde devam eden savaş ve orada işlenen katliamlar Macron'un yaklaşımını değiştirmesine neden oldu. Siyasi kaynaklar, BM Genel Kurulu çerçevesinde 21 Eylül'de New York'ta düzenlenecek bir zirve vesilesiyle Filistin devletini resmen tanıma niyetini Filistin Devlet Başkanı’na gönderdiği resmi bir mektupla açıklayan Fransa Cumhurbaşkanı'nın, İsrail'in Gazze Şeridi'nde ve yerleşim hareketinin görülmemiş bir hızla arttığı Batı Şeria'da böyle bir devlet olasılığını fiilen ortadan kaldıran uygulamaları nedeniyle ‘iki devletli çözüm kalıcı olarak gömülmeden önce bugün harekete geçilmesi gerektiğine’ inandığını belirtiyor.

Paris, Fransa'nın kendi içinde bile bu hamlenin karşı karşıya olduğu zorlukların farkında. Öyle ki iktidar koalisyonunu oluşturan partilerden hiçbiri anayasal olarak böyle bir girişimde bulunmaya yetkili olan Macron'a destek vermedi.

tgth
Dün Gazze şehri üzerine insani yardım malzemesi bırakıldı. (AP)

Yurtdışında ise Paris, esas olarak projesiyle ilgili taraflarla kurduğu doğrudan temaslar sayesinde, hem İsrail'den hem de ABD'den gelen radikal reddin farkındaydı.

Şarku’l Avsat'a konuşan kaynaklar, Macron'un bu hamlesini açıklamadan önce Trump ve Netanyahu'yu bilgilendirdiğini, Birleşik Krallık Başbakanı ve Almanya Şansölyesi’ne de danıştığını söyledi.

Gazze Şeridi'nde 60 bin kişinin ölümü ve bölgenin neredeyse tamamen yıkılarak ‘açık bir mezarlığa’ dönüşmesinin ardından İsrail'e karşı herhangi bir pratik eylemde bulunmayan AB içinde de İsrail konusunda derin bölünmeler var. 2000 yılından bu yana yürürlükte olan AB-İsrail Ortaklık Anlaşması, kalıcılığını İsrail'in insan haklarına saygı göstermesine bağlayan ikinci maddeye dayanarak AB'ye anlaşmayı yeniden gözden geçirme olanağı sağlıyor.

Siyasi-diplomatik dinamik

Tüm bunlara rağmen Paris, bugün ile söz konusu zirve tarihi arasında iki devletli çözümü yeniden uluslararası gündemin ön sıralarına taşıyacak ‘güçlü bir ivme akımı’ yaratacak bir ‘siyasi-diplomatik dinamik’ başlatma konusunda iddialı.

Fransa Cumhurbaşkanlığı kaynaklarına göre Macron'un kararını ‘erken’ açıklaması, ‘diğer tarafları, özellikle de isteksiz Avrupalıları aynı şeyi yapmaya teşvik etmeyi ve onlara kararlarını vermeleri için yeterli zaman tanımayı’ amaçlıyor.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Noel Barrot, Fransız gazetesi La Tribune Dimanche'a verdiği demeçte, Malta, Belçika ve muhtemelen Hollanda'nın yanı sıra Kanada, Japonya ve Güney Kore başta olmak üzere diğer ülkelerin de Fransa'yı takip edebileceğini söyledi.

Birleşik Krallık ise Başbakan Keir Starmer'ın baskısına rağmen halen tereddütlü davranırken, Almanya şimdilik Fransa'nın yolunu izlemeyi reddettiğini açıkladı.

Diğer taraftan Barrot, ülkesinin G7 çerçevesinde, BM Güvenlik Konseyi'nin daimî bir üyesi ve AB'nin kilit bir oyuncusu için bir ilk olan bu hamlesinin Arap devletlerini Hamas'ı kınamaya ve silahsızlandırılmasını talep etmeye ikna edeceğine işaret ediyor.

Paris, Gazze Şeridi'ndeki savaşın eylül ayına kadar duracağını, bunun da Ortadoğu ve Arap dünyasındaki mevcut atmosferi değiştireceğini ve böylece bir yandan tanıma diğer yandan Arap ve Müslüman ülkelerin İsrail'e yönelik adımları arasındaki ‘dengenin’ ‘karşılıklı’ olacağını umuyor. Barrot, “New York'ta, diğer ülkeleri de bize katılmaya teşvik etmek için bir çağrı başlatacağız” dedi.

Netanyahu sonrası

Paris, New York toplantısından çıkacak ve BM Genel Kurulu tarafından kabul edilmesini umduğu ‘yol haritasına’ büyük ölçüde güveniyor.

dfvds
Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa konferansta konuşuyor. (AFP)

Yol haritasının önemi, Filistin-İsrail çatışmasının nasıl sona erdirileceğine dair bütüncül bir vizyon içermesinde yatıyor. Çünkü iki devletli bir çözümün unsurlarını ve belirleyicilerini sunarken, Filistin devletinin sınırları, yerleşim sorunu ve Kudüs'ün kaderi gibi temel konuları müzakere etmek üzere iki tarafa bırakıyor.

Ancak Fransa, Knesset'in geçen hafta Batı Şeria'nın ilhakını öngören bir yasayı oylaması ve geçen yıl bir Filistin devletinin kurulmasını reddeden yasayı kabul etmesinin de gösterdiği gibi, izlediği projenin zor olduğunun farkında.

Netanyahu'nun aşırı sağcı hükümetinin ya da onu iktidarda tutan koalisyonun politikasını değiştireceğinden umudunu kesen Paris, İsrail'de önümüzdeki aylarda ya da gelecek yıl eylül ayında yapılması planlanan parlamento seçimleri vesilesiyle gerçekleşebilecek bir siyasi değişime bel bağlıyor.

Paris, özellikle İsrail'in bugünkü önerisi Gazze Şeridi'ndeki olayların ötesine geçmezken, ‘yol haritası’ ertesi gün için bir vizyon ve çözüm sunduğu için İsrail kamuoyunda bir değişimin mümkün olduğuna inanıyor.

Sürecin uygulanabilirliği, Fransa'nın ve belki de diğer Avrupa ülkelerinin Filistin devletini tanımasının sahadaki gerçekliği değiştirip değiştirmeyeceği ya da 145'ten fazla ülke tarafından tanınan Filistin devletinin kuruluş tarihini yaklaştırıp yaklaştırmayacağı konusunda birçok soru ortaya atıldı. Ancak bu durum, sponsorların süreci devam ettirmelerine ve başarıya ulaşması için çaba göstermelerine engel olmayacak.



Umutla beklenen Filistin Devleti, koşulsuz siyasi tanınma yolunda

Görsel: Majalla
Görsel: Majalla
TT

Umutla beklenen Filistin Devleti, koşulsuz siyasi tanınma yolunda

Görsel: Majalla
Görsel: Majalla

Remzi İzzettin Remzi

Birleşmiş Milletler Genel Kurulu bundan yaklaşık yetmiş yedi yıl önce, Filistin'in Arap ve Yahudi olmak üzere iki devlete bölünmesini öngören 181 sayılı kararını kabul etti. Bu karar, İsrail Devleti'nin kurulmasının yasal temelini oluşturdu.

Birleşmiş Milletler (BM) 17 Haziran 2025 tarihinde, Suudi Arabistan ve Fransa’nın girişimiyle ‘iki devletli çözümün’ uygulanma yollarını ele almak üzere yeni bir konferans düzenleyecek ve bu konferans, Filistin halkının bağımsız bir devlet kurarak kendi kaderini tayin etme hakkını elde etmek için çıktığı uzun yolda bir dönüm noktası olacaktı.

Ancak konferans, İsrail'in 13 Haziran'da İran'a yaptığı ani saldırı nedeniyle gerçekleştirilemedi. İran'ın askeri altyapısını, nükleer tesislerini, askeri liderlerini ve nükleer bilim adamlarını hedef alan saldırı, Ortadoğu’yu yıllardır gördüğü en ciddi krizlerden birine sürükledi.

Filistin meselesine karşı halen belirsiz bir tutum sergileyen ülkeler, özellikle de 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana İsrail'in uygulamaları konusunda, net bir tavır almak zorunda kalacaklar. Ya İsrail'in politikalarının Filistinlilerin yaşayabilir bir devlet kurma umutlarını sona erdirmek amacıyla Filistin topraklarını işgal etmeye devam ederek soykırım ve etnik temizlik dahil olmak üzere savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar işlediği yönünde çok sayıda kanıt olmasına rağmen İsrail için bahaneler bulmaya devam edecekler ya da adalet, insan hakları ve hukukun üstünlüğünü savunma yükümlülüklerini yerine getirecekler.

Filistin devletinin tanınmasını ‘uygun zamanı beklemek’ bahanesiyle ertelemek için hiçbir gerekçe yok. Ayrıca, İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'daki Filistin halkına karşı eylemlerini haklı çıkarmak için uluslararası hukuku yorumlamaya da artık yer yok. Uluslararası Adalet Divanı (UAD), uluslararası insan hakları örgütleri ve dünya kamuoyu, İsrail'in eylemlerinin en azından yasadışı olduğu ve muhtemelen soykırım düzeyine ulaştığı konusunda hemfikir.

UAD’ın bu bağlamda danışma görüşleri ve geçici tedbirler yayınladığını hatırlatmak yeterli olur. UAD, 19 Temmuz 2024 tarihinde, İsrail'in Filistin topraklarını işgalinin yasadışı olduğu, bu işgali sona erdirmesi, yeni yerleşim yerleri kurmayı durdurması ve mevcut yerleşim yerlerini boşaltması gerektiği sonucuna vardı. Mahkeme ayrıca, tüm ülkelerin İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarındaki yasadışı varlığıyla yarattığı durumun devam etmesine katkıda bulunacak her türlü destek ve yardımı vermemesi gerektiğini vurguladı.

Dolayısıyla, ağır insan hakları ihlallerini kolaylaştıran kuruluşlara sağlanan her türlü mali destek, yerleşim yerlerinin inşasına yönelik finansman da dahil olmak üzere, yasaklanmış bir yardım olarak kabul edilir ve devam eden yasadışı işgale suç ortaklığı anlamına gelir.

UAD, uluslararası insan hakları örgütleri ve dünya kamuoyu, İsrail'in eylemlerinin en azından yasadışı olduğu ve muhtemelen soykırım düzeyine ulaştığı konusunda hemfikir.

UAD, Güney Afrika'nın İsrail'i ‘soykırım suçunu önleme sözleşmesini ihlal etmekle’ suçladığı davayı incelemeye makul bir gerekçe olduğunu tespit ettiğinden, UAD’ın Bosna Hersek ve Sırbistan davasında verdiği önceki karar, ilgili bir emsal teşkil ediyor. UAD kararında, ‘devletlerin, soykırım suçu işleme olasılığı bulunan veya fiilen bu suçu işleyen kişilerin eylemlerini etkili bir şekilde etkilemekten sorumlu’ olduğunu vurguladı. Bu durum, İsrail'in Gazze'de yürüttüğü acımasız kampanyaya mali, istihbarat veya askeri destek sağlayan devletler için de geçerli.

Bunun yanında Uluslararası Af Örgütü (UAÖ), İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW) ve Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği de dahil olmak üzere uluslararası sivil toplum kuruluşları ve hükümetler, İsrail güçlerinin Gazze ve Batı Şeria'da işlediği birçok ihlali belgeledi ve kanıtladı.

İsrail'e karşı olumsuz küresel kamuoyu görüşü

Ayrıca, dünya kamuoyu giderek İsrail karşıtı bir tutum sergilemeye başladı. Pew Araştırma Merkezi'nin 3 Haziran'da yayınladığı son ankete göre anketin yapıldığı 20 ülkeden katılımcıların çoğu İsrail'e karşı olumsuz görüş bildirdi. Bu değişimin İsrail'i en çok destekleyen iki ülkeyi de kapsıyor olması dikkati çekti. Bu ülkelerden biri olan ABD’de katılımcıların yüzde 53'ü İsrail'e karşı olumsuz görüş bildirdi. Bu oran 2022 yılından bu yana 11 puanlık bir artış gösterdi. Birleşik Krallık'ta ise bu oran 2013 yılında yüzde 44’ken bugün yüzde 61'e yükseldi.

Ancak artan eleştiriler sadece hükümetler, uluslararası kuruluşlar ve dünya kamuoyuyla sınırlı değil, İsrail toplumunun geniş bir kesimini de kapsıyor. İsrail toplumunun büyük bir çoğunluğu Netanyahu hükümetinin politikalarını reddediyor. Eski İsrail Başbakan Ehud Olmert, 30 Mayıs tarihinde The Guardian gazetesinde yayınlanan bir makalede mevcut İsrail hükümetini sert bir şekilde eleştirirken “Şu anda Gazze'de yaptığımız şey bir yıkım savaşıdır: sivilleri rastgele ve sınırsız bir vahşetle suçlu bir şekilde öldürmek... Bence İsrail hükümeti artık devletin iç düşmanı haline geldi. İsrail, devlete ve halkına savaş ilan etmiştir... İsrailliler savaş suçu işliyor” ifadelerini kullandı.

scd
Eski İsrail Başbakanı Ehud Olmert, Paris'te, 9 Haziran 2025 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın The Guardian gazetesinde 13 Temmuz'da yayınlanan röportajdan aktardığına göre Olmert,  İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz’ın Refah'ta bir ‘insani yardım şehri’ kurma planını etnik temizlik olarak nitelendirdi. Eski Genelkurmay Başkanı Moshe Ya'alon da İsrail'in etnik temizlik politikası uyguladığını kabul etti.

Yine Pew Araştırma Merkezi’nin bir başka anketine göre İsraillilerin çoğu Filistinlilerle barışın sağlanabileceğinden şüphe duymaya devam etse de yüzde 53’ü Netanyahu’ya karşı olumsuz bir tutum sergiliyor. Bu tutum esas olarak Netanyahu’nun Gazze’de izlediği politikalardan kaynaklanıyor.

Dünya kamuoyu giderek İsrail karşıtı bir tutum sergilemeye başladı. Pew Araştırma Merkezi'nin 3 Haziran'da yayınladığı son ankete göre anketin yapıldığı 20 ülkeden katılımcıların çoğu İsrail'e karşı olumsuz görüş bildirdi.

Bunun yanında büyük Avrupa ülkelerinin tutumları, bu tarihi anın gerektirdiğinden çok daha geride kalıyor. FransaCumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'a gönderdiği mektupta “Fransa, Eylül ayında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'na hitap ettiğimde Filistin Devleti'ni tam olarak tanıyacak” açıklamasında bulunsa da bu açıklama sembolik olmasına rağmen açık bir siyasi tereddüt içeriyor. Filistin’i tanımanın daha sonraki bir zamana bağlanması, şartlı veya ertelenmiş olması, kesin bir taahhütten çok hesaplı bir diplomatik manevradır. Bu, ileriye doğru atılmış bir adım gibi görünse de, özünde daha fazla zaman kazanmak için bir fırsat sunuyor ve baskı ve geri adımlara kapıyı aralayarak bir adım geriye gidiyor.

Fransa’nın tutumuna dair bir açıklama yapması zor, ancak tanıma kararının ertelenmesinin, Birleşik Krallık, Almanya ve İtalya olmak üzere Avrupa’nın üç büyük ülkesine şartlı ve zayıf gerekçelere dayanan, asgari düzeyde siyasi güvenilirlikten yoksun tutumlarını sürdürme fırsatı verdiği açık. Ayrıca erteleme, İsrail'e Fransa'ya saldırma ve onu ‘terörizmi ödüllendirmekle’ suçlama fırsatı verdi. Bu, Filistin devletinin toplu olarak tanınmasına yönelik herhangi bir uluslararası hareketi baltalamak için açık bir girişimdi.

Belki de en tehlikelisi, bu erteleme, BM Genel Kurul’daki konferansın içeriğini boşa çıkarmak amacıyla ABD'nin baskısını artırmasına kapı açmasıydı. En önemli olası sonucunun gerçekleşmesini yani Filistin'i bağımsız bir devlet olarak resmen tanıyan Avrupa ülkelerinin sayısının artmasını engelledi.

Bugüne kadar, Kuzey Amerika ve Avustralya hariç, farklı kıtalardan 140'tan fazla ülke Filistin Devleti'ni tanıdı. Ortadoğu ile yakın bağları olmasına rağmen, Avrupa ise bu konuda en tereddütlü ve bölünmüş kıta olmaya devam ediyor. Avrupa ülkelerinin hükümetlerinin büyük çoğunluğu, kendi ülkelerindeki kamuoyunun görüşleriyle açıkça çelişen tutumlar sergiliyor.

hyjuı
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, 20 Temmuz 2022'de Paris'teki Elysee Sarayı'nda bir araya geldi (AFP)

Örneğin İngiltere'de, birkaç gün önce, farklı partilerden 220'den fazla milletvekili, Başbakan Keir Starmer'e BM Genel Kurul’daki konferans öncesinde Filistin devletini tanıması için açıkça çağrıda bulundu. Bununla birlikte, Starmer temkinli davranmayı tercih ederek, sanki Filistinliler yedi on yıl boyunca vaatler ve oyalama taktikleriyle bekletilmemiş gibi Filistin’i tanıma sürecinin müzakere yoluyla iki devletli çözümü hedefleyen ‘daha geniş kapsamlı bir planın’ parçası olması gerektiğini açıkladı.

BM Genel Kurul tarafından konferansın nasıl ilerleyeceği konusunda onaylanacak bir kapanış bildirisi yayınlanması bekleniyor.

Her ne kadar BM Genel Kurul kararları temelde bağlayıcı olmayan tavsiyeler olsa da ne yazık ki üye ülkeler bunları görmezden gelmeyi tercih edebilirler. Ancak, Filistin meselesinde olduğu gibi, bu kararların tekrar tekrar ve ezici çoğunlukla kabul edilmesi, uluslararası kamuoyunun eğilimlerini gösteren son derece hassas bir gösterge niteliğinde.

Filistin’i tanımanın daha sonraki bir zamana bağlanması, şartlı veya ertelenmiş olması, kesin bir taahhütten çok hesaplı bir diplomatik manevradır.

Konferans için belirli bir önerim var, ancak bunu sunmadan önce, önerimin dayandığı temelleri açıklamam gerekiyor:

1- Filistin devletinin tanınması koşulsuz olmalı. Filistin’in tanınması için hiçbir ön koşul sunulmamalı. Zira işgalci güç olan İsrail ile henüz oluşum aşamasında olan ve toprakları işgal altında bulunan Filistin devleti arasında ahlaki, siyasi veya gerçekçi hiçbir eşitlik yok.

2- Filistin halkı acil korumaya ihtiyaç duyarken, İsrail güvenlik endişelerini dile getiriyor. Ancak bu endişelerin giderilmesi, Filistinlilerin temel hakları pahasına olmamalı. Mesele özünde bölgesel bir meseledir ve bu kapsamlı çerçeve içinde ele alınmalı.

3- Göstergeler, mevcut İsrail hükümetinin iki devletli çözümü engellemeye devam ettiğini ve bu durumun, hükümeti politikalarından vazgeçmeye zorlayacak kararlı önlemlerin alınmasını gerektirdiğini ortaya koyuyor. Buna karşın Filistinlilerin hem Gazze'de hem de Batı Şeria'da topraklarında korunmaları sağlanmalı. Kısacası, İsrail ile hiçbir şey olmamış gibi ilişkiler sürdürülmemeli. İsrail'in BM Genel Kurul kararlarını cezasız bir şekilde görmezden gelmesine izin verilmemeli. Gerçek sonuçlar olmalı.

4- Konferansın sonuç bildirgesi, İsrail'in Filistin topraklarını işgalini ve uluslararası insani hukuk ile insan hakları hukukunu sistematik olarak ihlal etmesini açık ve net bir şekilde kınayan uluslararası hukuk hükümlerine dayanmalı. Bildirge, özellikle üye devletlerin BM Şartı uyarınca saygı gösterme ve uygulama yükümlülüğü bulunan Uluslararası Adalet Divanı kararlarına dayanmalı.

5- İsrail'e sunulan teşvikler, güvenlik endişeleriyle ilgili olanlar da dahil olmak üzere, siyasi, ekonomik ve askeri boyutları içeren entegre bir bölgesel güvenlik sistemi çerçevesinde yer almalı. Bu teşvikler, kapsamlı bir vizyonun parçası olarak ilan edilebilir, ancak bunların uygulanması, İsrail'in mevcut politikalarını gerçekten gözden geçirmeye başladığının tam olarak doğrulanmasına kadar ertelenmeli.

6- Önerime gelince İsrail'i sorumlu tutmaya yönelik tüm önlemler üzerinde tam bir uzlaşma sağlanamayabileceğini göz önünde bulundurarak, konferansın sonuç belgesine bir dizi olası yaptırımın dahil edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bu yaptırımlar, çok taraflı olarak veya bölgesel ve ulusal düzeylerde, BM ve Uluslararası Futbol Federasyonları Birliği (FIFA), Uluslararası Olimpiyat Komitesi ve Avrupa Şarkı Yarışması (Eurovision) gibi diğer uluslararası kuruluşların mevcut uygulamalarından yararlanarak uygulanabilir. Her ülke veya bölgesel kuruluş, kendi imkanlarına ve özel koşullarına uygun olanı seçebilir.

fgth
Lahey'deki UAD’ın Güney Afrika'nın İsrail aleyhine açtığı davanın duruşması sırasında, 17 Mayıs 2024 (AFP)

Bu liste, diğerlerinin yanı sıra şunları içerebilir:

- Silahların tamamen yasaklanması.

- Yerleşim birimlerini finanse eden örneğin Hapoalim Bank ve Leumi Bank gibi İsrail bankalarına varlıkların dondurulması ve sistematik para cezaları gibi mali yaptırımlar uygulanması.

- Belirli sektörlere, özellikle İsrail'in büyük silah üreticilerine ve yerleşim yerleriyle bağlantılı şirketlere yaptırımlar uygulanması.

- Kültürel yaptırımlar, İsrail'in uluslararası spor etkinliklerine ve kültürel yarışmalara katılımının yasaklanması dahil.

- Limanların ve hava sahasının kullanımının yasaklanmasının yanı sıra arama ve durdurma yetkilerini de kapsayacak şekilde nakliye ve sevkiyata ilişkin kısıtlamalar getirilmesi.

- Teknolojik ve dijital yaptırımlar, örneğin çift kullanımlı teknolojinin ihracatına kısıtlamalar getirilmesi ve yazılım hizmetlerinin kısıtlanması.

Tüm bunlara ek olarak BM Güvenlik Konseyi (BMGK), Suriye örneğinde olduğu gibi, İsrailli şahıs ve kuruluşları yaptırım listelerine dahil etmeye davet edilebilir.

Konsey ayrıca, İsrail'in doğal gaz kaynaklarının sıkı denetim altında ihraç edilmesine izin verebilir ve gelirlerin Birleşmiş Milletler tarafından denetlenen bir garanti hesabına aktarılmasını sağlayabilir. Bu hesap, Irak'ta uygulanan ‘petrol karşılığı gıda’ programına benzer şekilde, mağdurlara tazminat ödenmesi ve yeniden inşa çabalarının finanse edilmesi için ayrılabilir.

Ancak, bu tür önlemlerin etkinliğini ve güvenilirliğini artırmak amacıyla İsrail'in BM kararlarına uyması için süre belirlenmesi ve bu sürenin sonunda da bu kararlara uyulmaması halinde ek önlemler alınması gerektiğini düşünüyorum. Bu sürenin sembolik olarak seçilmesi konusunda, İsrail milliyetçiliğiyle tanınan bir İsrailli düşünür, 29 Kasım tarihini önerdi. Bu tarih, 77 yıl önce BM Genel Kurul’un İsrail Devleti'nin kurulmasına ilişkin kararı aldığı tarih olması nedeniyle önemli bir anlam taşıyor. Dolayısıyla aynı organın İsrail'e karşı kararlı önlemler alması ve Filistin devletinin tanınmasını ve haklarını elde etmesini sağlamak için harekete geçmesi son derece uygun olur.

İsrail kamuoyunun etkilenmesi

İsrail o tarihe kadar BM Genel Kurul kararlarını görmezden gelmeye devam ederse hem Genel Kurul hem de BMGK tarafından kararlı adımlar atmalı.

BMGK’yı, Filistin-İsrail çatışmasını çözmek için uluslararası alanda kabul görmüş kriterleri, özellikle de toprakların zorla ele geçirilmesinin yasak olduğu ilkesini benimseyen bir karar almaya çağırdım. Bu karar, Filistinlilerin güvenliğini sağlamakla görevli uluslararası bir koruma gücü kurulmasını da içeren açık bir uygulama mekanizması içermeli. Bu öneriyi 2023 yılının Ekim ve Kasım aylarında burada (Al Majalla’da) yineledim.

ABD'nin veto hakkını kullanarak böyle bir kararın alınmasını engelleyeceği beklentisi de bir engel teşkil etmemeli. Sonuçta karar ABD'ye ait ve hangi tarafta yer alacağına da yalnızca kendisi karar verir.

Genel Kurul ise İsrail'in faaliyetlerine katılımını askıya alma yetkisine sahip. Bu bağlamda Güney Afrika örnek olarak gösterilmeli. Genel Kurul, 1974 yılında Güney Afrika'nın uyguladığı apartheid politikalarının insan haklarını açıkça ihlal etmesi ve Namibya ve Rodezya'daki politikalarının bölgenin istikrarını bozması nedeniyle Güney Afrika'nın katılımını askıya alan 3181 sayılı kararı kabul etti.

Bu karar, Güney Afrika'nın Genel Kurul üyeliğinden fiilen mahrum kalmasına neden oldu. Aynı önlem, uluslararası insani hukuk ve insan hakları hukukunu geniş çapta ihlal eden ve bölgenin istikrarını doğrudan bozan İsrail'e de uygulanabilir.

Buna göre İsrail'in BM kararlarına uyması sağlanana kadar Genel Kurul faaliyetlerine katılımı askıya alınmalı. Aynı nedenlerle 1974 yılında Güney Afrika’nın üyeliği askıya alınmıştı. Bu durumda uluslararası toplum İsrail aynı, hatta daha geniş kapsamlı ihlalleri işlerken nasıl oluyor da seyirci kalıyor?

Genel Kurul kararları büyük siyasi öneme sahip olmakla birlikte, tek başına istenen değişimi gerçekleştirmek için yeterli değil. Bu yüzden üye ülkeler, bu kararlarla birlikte İsrail kamuoyunu etkilemeyi amaçlayan önlemler almalı.

Genel Kurul kararları büyük siyasi öneme sahip olmakla birlikte, tek başına istenen değişimi gerçekleştirmek için yeterli değil. Bu yüzden üye ülkeler, bu kararlarla birlikte İsrail kamuoyunu etkilemeyi amaçlayan önlemler almalı ve mevcut hükümetin izlediği politikaların İsrail'in uluslararası alanda izolasyonunu derinleştirmekten başka bir şeye yol açmadığını anlamalarını sağlamalı. Böylece iki devletli çözümün gerekliliklerine uygun bir İsrail hükümetinin kurulmasının önünü açılabilir.

İsrail, dünya kamuoyunun gözünde zaten kaybetti. Filistin topraklarını işgal etmeye, Filistinlileri yerinden etmeye, toplu cezalandırma ve aç bırakma gibi uygulamalarına devam ederek, uluslararası hukuk, insani hukuk ve insan hakları hukukunu sistematik olarak ihlal ediyor.

sfgthy
İsrail'in Gazze Şeridi'ne düzenlediği hava saldırıları sırasında yoğun duman yükseliyor, 27 Temmuz 2025 (AFP)

Bu yüzden konferansta ezici çoğunlukla İsrail'i sorumlu tutan bir karar alınmalı ve bu karar, İsrail'i Filistinlilere yönelik mevcut politikalarını gözden geçirmeye ve iki devletli çözümü ciddiyetle uygulamaya itmeli.

Konferansı başarısızlığa uğratmaya çalışan ülkeleri “tarih hesap soracak” diyerek geçiştirmek yeterli değil. Zira bu ülkeler, Filistin devletinin tanınmasını imkansız koşullarla bağlayarak ya da İsrail'in uluslararası düzeyde hesap vermesi önündeki engelleri haklı göstererek konferansı başarısızlığa uğratmaya çalışıyorlar. Bu tür tutumların bedeli açıkça ifade edilmeli.

Öte yandan uluslararası toplum, kalıcı bir ateşkes sağlanması, Filistinlilere insani yardımın kesintisiz ulaştırılması, İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesi ve İsrail’in başta yerleşim faaliyetleri olmak üzere Batı Şeria'da attığı tüm adımları geri alınması için baskı yapmaya devam etmeli.