Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden iki yıl geçerken Arap dünyasında neler değişti?

“Filistin mücadelesinin” üçüncü aşaması başladı

Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’ne katılan ülkelerin liderleri ve temsilcileri, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’ne katılan ülkelerin liderleri ve temsilcileri, 15 Eylül 2025 (Reuters)
TT

Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden iki yıl geçerken Arap dünyasında neler değişti?

Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’ne katılan ülkelerin liderleri ve temsilcileri, 15 Eylül 2025 (Reuters)
Doha'da düzenlenen İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ve Arap Birliği Olağanüstü Ortak Zirvesi’ne katılan ülkelerin liderleri ve temsilcileri, 15 Eylül 2025 (Reuters)

Arap dünyasının çoğu, 7 Ekim 2023 tarihinde Aksa Tufanı Operasyonu’nu memnuniyetle karşıladı, ancak sivillerin hedef alınmasını onaylamadıklarını ve Hamas'ı desteklemediklerini ifade etti. Bu operasyonu, silahlı bir örgütün dünyanın en güçlü ordularından birini hazırlıksız yakalayıp sınırlarını ihlal ederek gururunu ve kibrini incitmesini, İsrail'in kibrine karşı alınmış bir ‘intikam’ ve yanıt olarak gördüler.

Aksa Tufanı Operasyonu’nun üzerinden İki yıl geçmesiyle birlikte hesaplamalar daha karmaşık hale geldi. Operasyona yönelik bakış açısı artık ilk başta hissedilen intikam duygusu ya da İsrail'in kibrine ve zulmüne karşı bir darbe vurma düşüncesiyle ilgili değildi. Bunun yerine “Bu operasyon Filistin davasına ne ölçüde fayda sağladı ve neredeyse unutulmuş olan Arap dünyası ile dünyanın bu dünyaya olan ilgisini yeniden canlandırdı mı?” sorusunun yanıtı aranmaya başladı.

Filistin mücadelesinin üçüncü aşaması

7 Ekim olaylarının Filistin davasına yönelik siyasi ve halk hareketinin üçüncü aşamasını başlattığı söylenebilir. İlk aşama, 1964 yılının mayıs ayında Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) kurulması ve Hamas’ın uzun süreli gerilla savaşı ve silahlı direniş faaliyetleri ile başladı. Bu faaliyetler, ABD ve İsrail'in örgütü terörist örgüt olarak sınıflandırmasına neden oldu. Bu dönem, 1982 yılında FKÖ üyelerinin Beyrut'tan çekilmesi, Arap ülkelerinden başlatılan silahlı operasyonların sona ermesi ve gerilla savaşının azalmasıyla sona erdi.

sdfrgt
Beytullahim yakınlarındaki ed-Dehişe Mülteci Kampı’nda İsrail ordusuna ait bir tanka taş atan Filistinli bir çocuk (Arşiv - Reuters)

FKÖ, daha çok içerde ve Filistin iç kesimlerinde çalışmaya başladı. İkinci dönem, 1987'deki İntifada ile başladı. Bu olay, sivil ve halk mücadelesinin değerini ortaya koyarak Filistin mücadelesinde gerçek bir dönüm noktası oldu ve FKÖ ile İsrail arasında barışçıl bir çözüm için Oslo Anlaşmaları'nın yolunu açtı. FKÖ liderleri Batı Şeria ve Gazze'ye döndü ve uluslararası meşruiyet kararlarına uygun olarak bağımsız bir Filistin devleti kurmak amacıyla Filistin Yönetimi ve özerk bölgeler kuruldu. Ancak İsrail bu kararları saygı göstermedi ve Batı Şeria'ya yerleşerek ve Gazze Şeridi'ni kuşatarak devlet kurma hayalini engelledi.

yy67
Gazze Şeridi’nin sahil kesimindeki Nuseyrat Mülteci Kampı’nda uçurtma uçuran Filistinli bir çocuk (AFP)

Oslo sürecinin başarısızlığıyla Filistin meselesi gündemden düştü ve Arap dünyasının bu konuya olan ilgisi azaldı. Arap zirvelerinde, sorumluluktan kurtulmak için ‘Filistin halkının meşru haklarının iade edilmesi gerektiği’ şeklindeki standart ifadenin tekrarlandığı rutin açıklamalar dışında bu konuya değinilmedi. Tüm bunlar olurken İsrail, yerleşim faaliyetlerine ve silahlı ve barışçıl direniş unsurlarını hedef almaya devam ederken, dünya ekonomik ve siyasi sorunları, elitlerinin çatışmaları ve halklarının günlük endişeleriyle meşgul olmaya devam etti.

Ağır bedel

Filistin mücadelesinin üçüncü aşaması, 7 Ekim'deki şiddet olaylarının ardından başladı. Sivillerin öldürülmesini ve esir alınmasını reddeden 7 Ekim’in destekçilerinin çoğu bu olaylara hiçbir şekilde katılmadı. Gazze halkı, İsrail'in saldırganlığı nedeniyle ağır bir bedel ödedi. Tel Aviv'in 7 Ekim'den önce Filistinlileri öldürdüğü ve esir aldığı hakkında ne söylenirse söylensin, öncesinde olanlar sonrasındakilerle karşılaştırılamaz. 1948'den bugüne kadar işgalci devletin işlediği iğrenç suçlar hakkında ne söylenirse söylensin, 7 Ekim operasyonu ve bunun İsrail toplumu üzerindeki etkisi olmasaydı, çoğu masum sivillerden oluşan 65 bin Filistinliyi öldürmez ve Gazze Şeridi'ni neredeyse tamamen yok etmezdi.

sgt
Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, New York'taki BM Genel Kurulu'nda Filistin'in tanınması ve iki devletli çözüm konulu zirveye başkanlık ederken (EPA)

Ancak, bu sürecin Filistin davasının tarihindeki üçüncü aşamanın temellerini attığı da göz ardı edilemez. Bu süreç, davaya halkın desteğini yeniden kazandırdı. Arap dünyası, hem halk hem de resmi düzeyde Filistin davasını uluslararası faaliyetlerinin üst sıralarına yerleştirdi. Her zaman yetersiz ilgi nedeniyle eleştirilen Arap dünyası, bu konuyu diplomatik çabalarının odak noktası haline getirdi, hatta özel konferanslar ve girişimler düzenledi ve Suudi Arabistan ve Fransa'nın öncülüğünde iki devletli çözüm ve Filistin devletinin tanınması için çabaları yeniden başlattı.

7 Ekim paradoksu

7 Ekim olaylarına karşı çıkan ve Hamas’a daha da karşı çıkan Arap dünyası geri adım attı ve tamamen farklı bir şekilde hareket etti. Aksa Tufanı Operasyonu’nu destekleyen ya da karşı çıkan Arap ülkeleri, şimdi 11 Avrupa ülkesinin yanı sıra Kanada, Avustralya ve onlarca başka ülkenin Filistin devletini tanıması da dahil olmak üzere, operasyonun sonuçları ve yansımalarıyla başa çıkmak zorunda kalıyor. Bunun kimsenin görmezden gelemeyeceği bir kazanç olması da 7 Ekim’in bir ironisi.

Filistin mücadelesinin üçüncü aşamasının önemi, önceki iki aşamadan farklı olarak uluslararası topluma mal olmuş olması. Bu aşama, esasen Arap ülkeleri tarafından desteklenen Filistinli örgütlerin hareketiydi ve diğerleri bu hareketi desteklemiyordu. Üçüncü bir grup ise bu hareketi kendilerine tabi kılmaya çalışıyordu. Ancak söz konusu üçüncü aşamada Filistin davası küreselleşti ve Arap ülkelerinin hamlelerine dış dünya ve uluslararası toplumla iletişim eşlik etti.

Son ders

7 Ekim olaylarının üstünden geçen iki yılın ardından ortaya çıkan en önemli gerçek, belki de bu olayları kınamanın etkilerini silemeyeceği, övmenin de trajedileri ortadan kaldıramayacağı gerçeği olabilir. Asıl ders, 7 Ekim'in ‘tartışmalı’ yeni bir gerçeklik yaratmış olması. Bununla başa çıkılması ve tarihi bir fırsat olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Ölen 65 bin insanın canının bedeli, işgalin sona ermesi ve Filistin devletinin tanınması olabilir. Bu, zorlu ve çetin bir yol olmanın yanında dördüncü bir sivil ve barışçıl mücadele dönemini ve Hamas'tan farklı, dünyayı anlayabilen, onunla iletişim kurabilen ve onu etkileyebilen Filistinli kadroların sorumluluk almasını gerektirebilir.



Suriye'nin Suveyda vilayetinde çatışmalar devam ediyor

 Suriye'nin Suveyda vilayetinde düzenlenen bir protesto eylemine katılan vatandaşlar (Arşiv – Reuters)
Suriye'nin Suveyda vilayetinde düzenlenen bir protesto eylemine katılan vatandaşlar (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye'nin Suveyda vilayetinde çatışmalar devam ediyor

 Suriye'nin Suveyda vilayetinde düzenlenen bir protesto eylemine katılan vatandaşlar (Arşiv – Reuters)
Suriye'nin Suveyda vilayetinde düzenlenen bir protesto eylemine katılan vatandaşlar (Arşiv – Reuters)

Suriyeli bir kaynak, Hikmet el-Hicri’ye bağlı güçlerin, Suveyda vilayetinin batı kırsalında yer alan kamu güvenlik birliklerine yönelik saldırılarını üçüncü gününde de sürdürdüğünü bildirdi.

Adının açıklanmasını istemeyen kaynak, Alman haber ajansı DPA’ya yaptığı açıklamada, “Kanun dışı gruplar ya da Hikmet el-Hicri’ye bağlı ‘Ulusal Muhafızlar’ adıyla bilinen unsurlar, dün akşam kamu güvenliği noktalarına saldırı düzenledi” dedi.

Kaynak, “Kanun dışı unsurlarla çıkan çatışmalarda kamu güvenliği personelinden yaralananlar oldu. Saldırganlar arasında ölü ve yaralılar bulundu, silahlı kişileri taşıyan bir araç imha edildi” ifadelerini kullandı.

Aynı kaynak, kamu güvenliği güçlerinin amacının bölgenin istikrarını sağlamak ve halkın geri dönüşünü kolaylaştırmak olduğunu vurgulayarak, “Ancak bu unsurların tekrar eden saldırıları ve roketli bombardımanı, sivillerin geri dönmesini engellediği gibi, zeytin hasadı yapan çiftçileri dahi hedef aldı” diye konuştu.

Dera’nın doğu kırsalındaki yerel bir kaynak, el-Hicri’ye bağlı silahlı unsurları taşıyan bir aracın roketle vurulduğunu, saldırıda çok sayıda kişinin öldüğünü ve yaralandığını, aracın ise tamamen tahrip olduğunu açıkladı.

Suveyda içinden gelen bilgilerde, vilayetin batı kırsalında kamu güvenliği güçlerine yönelik saldırıda en az 5 Dürzi militanın öldüğü, 10’dan fazla militanın da yaralandığı, kamu güvenliği personelinin öldürüldüğü iddiaların ise ‘el-Hicri’ye bağlı güçlerin moralini yükseltmeyi amaçlayan asılsız bilgiler’ olduğu belirtildi.

Suveyda Valisi Mustafa el-Bekkur, Telegram hesabından yaptığı açıklamada, “Değerli Suveyda halkı, bugün bazı disiplinsiz silahlı grupların, Suveyda’nın batı ve kuzey kırsalında güvenlik ve istikrarı sarsma girişimiyle, çatışma çözme noktalarına ve iç güvenlik güçlerine saldırdığı bilgisini aldık. Bu eylemler, yalnızca kişisel çıkarlara ve kaos ile yağma eğilimine işaret ediyor; vilayetn değerleriyle ve halkının ahlakıyla bağdaşmıyor” ifadelerini kullandı.

Bekkur açıklamasını şu sözlerle sürdürdü: “Sizi bu tür uygulamalara karşı durmaya, halkın güvenliğiyle oynayan ya da insanların kaderini istismar etmeye çalışan herkesi engellemeye çağırıyoruz. Güvenlik ve istikrar ortak sorumluluktur; toplumu korumak her onurlu bireyin görevidir. Çıkar peşinde koşanlara sesleniyorum: Yeter artık. Ülke sizin hayallerinizden büyüktür ve Suveyda halkı, yıkıcı projelerinize kanmayacak kadar basiretlidir.”

Suveyda Emniyet Müdürü Süleyman Abdulbaki de sosyal medya paylaşımında şu ifadelere yer verdi: “Çeteler ve milisler, üçüncü gününde de iç güvenlik güçlerinin bulunduğu noktaları hedef almaya devam ediyor… Vilayetteki iç güvenlik komutanlığından talimat net: Ateş geldiği yer tespit edilip görüntülendikten ve ihlal belgelenip doğrulandıktan sonra yalnızca kaynaklara karşılık verilecektir.”

Paylaşımında, sivillere ve ‘toprağını ve namusunu savunmayı amaç edinen şerefli gruplara’ seslenen Abdulbaki, “Güvenlik güçlerinin ihlal gerçekleştirdiği ya da sizi hedef aldığı yönündeki söylenti ve yalanlara kapılmayın. Bu haberler asılsızdır ve nerede çatışma yaşanırsa tamamen bilgimiz dahilindedir. İç güvenlik güçleri, sivillerin güvenliğini korumak, gerginliği artırmamak ve istikrarı sağlamak için çalışmaktadır. Suriye devleti dışında ne bizim ne de sizin için güvenlik ve istikrarın garantisi yoktur. Halkımıza defalarca söyledik: Kan, kanı çeker; fitne ise öldürmekten beterdir. Bizim elimiz her zaman onurlu insanlara açıktır” ifadelerini kullandı.

Suveyda’daki Ulusal Muhafızlar’a yakın sosyal medya sayfalarında yer alan paylaşımlarda, Suveyda’nın batı kırsalında şiddetli çatışmaların yaşandığı bildirildi. Paylaşımlara göre, geçici hükümete bağlı kamu güvenliği güçleri, insansız hava araçları (İHA), orta menzilli silahlar ve havan topları kullanarak el-Mecdel köyünü hedef aldı ve komşu köylere doğru yeni cepheler açmaya çalıştı. Bu durumun, el-Mecdel köyüne yönelik bir baskın girişimini hedefleyen tehlikeli bir tırmanış olduğu öne sürüldü.

Aynı kaynaklar, Ulusal Muhafızlar’ın bölgeye takviye gönderdiğini ve el-Mecdel çevresinde bir saatten fazla süren ateş noktalarına karşılık verdiğini aktardı.

Suriye hükümet güçlerinin Suveyda’nın batı ve kuzey kırsalında kontrolü elinde tuttuğu, yerel güçlerin ise Suveyda kent merkezi ile vilayetin güney ve doğu kırsalını denetiminde bulundurduğu belirtildi.


Gazze'deki Nasır Hastanesi, ateşkes anlaşması kapsamında 15 Filistinlinin cenazesinin teslim alındığını açıkladı

İsrail ordusu tarafından şehit edilen 40 Filistinlinin cenazeleri, Sivil Savunma ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı bazı çalışanların katılımıyla Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta toprağa verilmek üzere hazırlanan Nasır Hastanesi önünde, (DPA)
İsrail ordusu tarafından şehit edilen 40 Filistinlinin cenazeleri, Sivil Savunma ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı bazı çalışanların katılımıyla Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta toprağa verilmek üzere hazırlanan Nasır Hastanesi önünde, (DPA)
TT

Gazze'deki Nasır Hastanesi, ateşkes anlaşması kapsamında 15 Filistinlinin cenazesinin teslim alındığını açıkladı

İsrail ordusu tarafından şehit edilen 40 Filistinlinin cenazeleri, Sivil Savunma ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı bazı çalışanların katılımıyla Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta toprağa verilmek üzere hazırlanan Nasır Hastanesi önünde, (DPA)
İsrail ordusu tarafından şehit edilen 40 Filistinlinin cenazeleri, Sivil Savunma ve Sağlık Bakanlığı'na bağlı bazı çalışanların katılımıyla Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta toprağa verilmek üzere hazırlanan Nasır Hastanesi önünde, (DPA)

Gazze Şeridi'ndeki Nasır Hastanesi, ateşkes anlaşması kapsamında İsrail'den 15 Filistinlinin cenazesini aldığını duyurdu.

İsrail'in Gazze ateşkesi ve esir takası kapsamında serbest bıraktığı Filistinlilere Bureyc mülteci kampında cenaze töreni düzenlendi (AFP)İsrail'in Gazze ateşkesi ve esir takası kapsamında serbest bıraktığı Filistinlilere Bureyc mülteci kampında cenaze töreni düzenlendi (AFP)

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan hastane, yaptığı açıklamada, "Ceset değişim anlaşmasının 13. grubu kapsamında 15 Filistinli şehidin cenazesi Nasır Tıp Kompleksi'ne ulaştı. Teslim alınan cenaze sayısı 330'a ulaştı" ifadelerini kullandı.

İsrail, perşembe günü Gazze'de öldürülen bir rehinenin kalıntılarını teslim aldı ve bugün de on beş cesedi teslim etti.


İsrail, Rubio'nun Batı Şeria'daki şiddete yönelik eleştirilerinden endişe duyuyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'da Salfit yakınlarındaki Deyr İstiya köyündeki El-Hacı Hamida Camii'ne yerleşimcilerin dün verdiği zararı inceliyor (AFP).
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'da Salfit yakınlarındaki Deyr İstiya köyündeki El-Hacı Hamida Camii'ne yerleşimcilerin dün verdiği zararı inceliyor (AFP).
TT

İsrail, Rubio'nun Batı Şeria'daki şiddete yönelik eleştirilerinden endişe duyuyor

Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'da Salfit yakınlarındaki Deyr İstiya köyündeki El-Hacı Hamida Camii'ne yerleşimcilerin dün verdiği zararı inceliyor (AFP).
Filistinliler, işgal altındaki Batı Şeria'da Salfit yakınlarındaki Deyr İstiya köyündeki El-Hacı Hamida Camii'ne yerleşimcilerin dün verdiği zararı inceliyor (AFP).

İsrail'in açıklamaları ve eylemleri, Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun Batı Şeria'daki yerleşimcilerin Filistinlilere yönelik ölümcül saldırılarını eleştirmesinin ardından, mevcut ABD yönetimi içinde nadir görülen bir tutuma ilişkin endişeleri ortaya koydu.

Rubio, bu saldırıların Başkan Donald Trump'ın Gazze savaşını sona erdirme planını baltalayabileceği korkusunu ifade ederken yumuşak bir dil kullansa da İsrail hükümet çevreleri bunları "endişe kaynağı olarak değerlendirdi ve yerleşimlere karşı sert bir tutuma dönüşmelerini önlemek için çaba gösterilmesi gerektiğini" belirtti.

Şarku’l Avsat’ın İsrail'in 12. Kanalından aktardığına göre siyasi bir kaynak dün yaptığı açıklamada, "İsrail, Gazze'deki küçük ayrıntılara odaklanma yaklaşımından vazgeçmeli" ifadesini kullandı.

Yerleşimci saldırıları dün de devam etti. Yerleşimciler, işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyinde bulunan Salfit'in batısında, Deyr İstiya ve Kafr Haris kasabaları arasında bulunan Hacı Hamida Camii'ne saldırdı. Caminin bazı kısımlarını ateşe verdiler ve duvarlarına ırkçı sloganlar yazdılar.

İsrail ordusu dün yaptığı açıklamada, caminin bulunduğu yeri araştırmak üzere asker gönderdiğini ancak herhangi bir şüpheliyi tespit edemediğini, "olayı İsrail polisi ve güvenlik güçlerine ilettiklerini" ifade etti.