Amr İmam
ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ne yönelik planının ikinci aşaması kapsamında, Ortadoğu’yu istikrara kavuşturmakla görevli uluslararası gücün başına geçmesi en olası aday Mısır gibi görünüyor. Kahire için, diğer Arap ve İslam ülkelerinden birimlerin de dahil olması beklenen bu güce katılmak ve hatta liderliğini üstlenmek, karmaşık güvenlik, ekonomi ve jeopolitik meselelerin atılmasını gerektirdiği zorunlu bir adım.
ABD ve Avrupa tarafından desteklenen ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) yetki alacak olan bu güç, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin ardından beklenen yeniden inşa çabalarının temel direği olacak. Bu güç, İsrail güçlerinin Gazze’den çekildiği bölgelerde güvenliği sağlamak, Hamas başta olmak üzere silahlı grupları silahsızlandırmak ve geçici bir Filistin hükümetinin kurulmasını kolaylaştırmak gibi önemli görevleri üstlenecek. Öte yandan Kahire ve Tel Aviv arasında keskin bir anlaşmazlık söz konusu. İsrail Başbakan Binyamin Netanyahu’nun açıkça belirttiği gibi İsrail, Filistin Yönetimi’nin savaş sonrası Gazze’de herhangi bir rol üstlenmesini kategorik olarak reddediyor.

Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu.
Ancak, Gazze’nin çalkantılı tarihi, Mısır'ın iç durumunun kırılganlığı ve iç içe geçmiş bölgesel manzaranın karmaşıklığı göz önüne alındığında, Kahire’nin istikrar gücüne liderlik yapması, onu bazı güvenlik, siyasi, ekonomik ve sosyal risklerle karşı karşıya getirebilir.
Uzun soluklu bir katılım
İsrail güçlerinin çekilmesi ve Hamas’ın silahlarının imha edilmesinin ardından Gazze’de bir güvenlik boşluğu oluşması muhtemel. Bu boşluk, istikrar gücü –özellikle de bu gücün belkemiğini oluşturması beklenen Mısır birlikleri– Hamas'ın kalıntıları ve muhtemelen daha sonra ortaya çıkabilecek yeni gruplar da dahil olmak üzere silahlı gruplara karşı açık operasyonlar düzenlemeye itebilir.
Hamas, savaş sırasında İsrail ile iş birliği yaptığından şüphelenilen ailelerle hesaplaşmaya başladığından, savaşın ardından şimdiden kaos yaşanmaya başladı. Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu. Saldırı, Hamas liderliği tarafından emredilmedi, ancak örgütsel direktiflerin kapsamı dışında hareket eden saha ajanlarının inisiyatifiyle gerçekleştirildi. Bu durum, sahadaki düzensizliği ve hareket içindeki iç disiplinsizliği yansıtıyor.
İsrail ordusunda kayıplara yol açan bu çatışmaların ardından Hamas, sorumluluğu reddetmek ve ateşkes ihlaline karışmadığını kanıtlamak amacıyla, mart ayından bu yana o bölgedeki savaşçılarla temas kurmadığını hemen açıkladı. Gazze’deki güvenlik boşluğu, özellikle de Hamas'ın tamamen silahsızlandırılması durumunda zamanla daha da genişleyecek gibi görünüyor. Öyle ki bu olasılık geniş çaplı şüpheler uyandırıyor.

Bazı işaretler, Hamas’ın doğrudan iktidarı ele almadan silahlarını elinde tutma ve gölgede faaliyet gösterme konusunda Hizbullah modelini benimseyebileceğini düşündürüyor. Bu da özellikle Hamas ile çatışmaya girmeye, Filistinli gruplar arasındaki iç çatışmaları durdurmak için müdahale etmeye veya olası İsrail müdahalelerini engellemeye zorlanırsa, bu gücün misyonunun geçici bir rolden uzun vadeli ve maliyetli bir müdahaleye dönüşebileceği anlamına geliyor.
Kaosun Sina Yarımadası’na doğru yayılması korkusu
Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Gazze'nin Mısır'ın kuzeydoğusunda bulunan ve İsrail ile sınır komşusu olan Sina Yarımadası'na yakınlığı, riskleri daha da artırıyor. Filistin topraklarındaki karışıklıklar, 2021 yılında Mısır silahlı kuvvetleri ve polisi tarafından ortadan kaldırılmadan önce Sina Yarımadası’nda faaliyet gösteren DEAŞ üyeleri de dahil olmak üzere aşırılıkçıların sınır ötesi saldırılarını körükleyebilir.
Bu tür olası saldırılar, DEAŞ’ın Sina'daki uyuyan hücrelerini uyandırabilir ve bu durum Mısır'ın terörle mücadele çabalarını zora sokup askeri kayıplara uğratabilir. Tüm bu endişeler, Kahire'yi Gazze'de savaşın patlak vermesinden bu yana son iki yıl içinde Sina'da bazı önlemler almaya itti. Bu önlemler arasında, bölgeye, özellikle de Gazze ile 12 kilometrelik sınır boyunca daha fazla Mısırlı asker konuşlandırılması da yer alıyor. Bu askeri konuşlandırma, Mısır'ı 1979 tarihli İsrail-Mısır Barış Antlaşması’nı özellikle de o bölgede izin verilen asker sayısına getirdiği kısıtlamaları ihlal etmekle suçlayan Tel Aviv ile gerginliklere kapıyı araladı.
Gazze’den Sina’ya yayılan şiddet aynı zamanda savaş sonrası dönemde Mısır’ın güvenlik ve askeri müdahalesine karşı halkın öfkeli tepkisine yol açacaktır. Mısırlılar savaş sırasında Filistin davasına güçlü bir sempati gösterirken, Gazze krizi toplumsal bölünmeleri derinleştirdi ve Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin imajını güçlendirdi.
Ancak bazı çevrelere göre Mısır’ın Batı yanlısı olarak kabul edilen ve Filistinli grupları silahsızlandırmaya için çalışan bir gücün liderliğini üstlenmesi, İsrail veya ABD ile ‘iş birliği’ olarak görüleceğine şüphe yok. Bu durum, protestolara veya kargaşaya yol açabilir ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Muslimin) gibi grupların Filistin davasını istismar etmesine veya gösterilere müsamaha göstermeyen Kahire için durumu daha da karmaşık hale getirebilir. Bu da genel olarak Mısır rejiminin istikrarını tehdit eden ideolojik zorlukları yeniden canlandırabilir.
Artan mali yük
Bir başka endişe kaynağı ise, bu gücün hedeflerine ulaşamaması durumunda, bu gücün lider ülkesi olan Mısır’ın günah keçisi haline gelmesi. Bu durum, Kahire’nin Arap dünyasındaki ve uluslararası arenadaki itibarını zedeleyecek ve Gazze'deki savaşın sonuçlarından halen mustarip olan Mısır’a ek ekonomik baskılar getirecek. Bu sonuçlar, turizm sektöründe ciddi kayıplar ve ülkenin ihracat, doğrudan yabancı yatırımlar, yurtdışındaki Mısırlıların havaleleri ve turizmden sonra en büyük beşinci döviz kaynağı olan Süveyş Kanalı’ndan elde edilen gelirlerde önemli bir düşüş olarak kendini gösterdi.
Gazze’deki istikrar gücü için finansman kaynakları hala belirsizliğini koruyor, ancak bu kaynağın bölgesel ve uluslararası bağışçılardan sağlanması bekleniyor. Ancak Mısır bu fonlamaya katkıda bulunursa, bu katkı sadece güce katılan kuvvetlerinin masraflarını karşılamakla sınırlı olsa bile, zaten Sina'daki operasyonların yükü altında ezilen ordunun bütçesi üzerindeki baskı artacak ve borçların karşılandığı fon, altyapı, eğitim ve sağlık gibi hayati öneme sahip alanlardan kaynaklar başka yerlere aktarılacak.
Uluslararası bağışçılar geçici destek sağlayabilir, ancak küresel ilginin azalması Mısır’ı yeniden inşa veya lojistik hizmetlerin sağlanması için artan maliyetleri tek başına üstlenmek zorunda bırakabilir. Bu durum, Kahire’nin Filistinlilerin Sina'ya kitlesel göçü konusundaki endişelerini daha da derinleştirecek.
Korkular henüz bastırılmış değil
Başkan Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirmek için hazırladığı yeni plan, bu savaşın vurduğu bölgedeki kontrolü ele geçirme ve bölge halkını Mısır ve Ürdün'e yerleştirme projesini fiilen rafa kaldırmış olsa da en azından Mısır'da yerinden edilme korkusu hala devam ediyor. Sina Yarımadası ve Gazze arasındaki Refah sınır kapısının yeniden açılması olasılığı, Gazze Şeridi yeniden inşa edilip yaşanabilir hale gelene kadar Mısır’ın Gazze nüfusunun bir kısmını geçici olarak Sina’da barındırması yönünde çağrılara yol açacaktır. Gazze'den Sina’ya mülteci akını, Mısır'ın kaynaklarını zorlayacak ve ekonomik durumu daha da kötüleştirecek.
Bu, Mısır’ın en büyük kabusunun gerçeğe dönüşeceği, yani Gazze sakinlerine kapılarını açmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Eğer bu gerçekleşirse, Gazze krizi tamamen Mısır'ın omuzlarına binecek ve Mısır bu krizi tek başına çözmek zorunda kalacak.
Tüm bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.
Bütün bu faktörler göz önüne alındığında, Mısır’ın Gazze’deki istikrar gücünün liderliği, diplomatik etki ve potansiyel yardım akışı sağlamasına rağmen, yüksek riskli bölgesel ve uluslararası ortamda potansiyel kazançlardan daha ağır basan ciddi risklerle dolu olduğu kesin olarak söylenebilir.
Ancak bütün bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.


