‘Birlik’ kuvvetleri, Zaviye’deki ‘çete sığınaklarını’ bombaladı

Muhalifleri, Dibeybe’ye tasfiye operasyonu düzenlemekle suçladı.

Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Menfi, el-Magarha kabilesinden bir heyeti kabul etti. (Başkanlık Konseyi)
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Menfi, el-Magarha kabilesinden bir heyeti kabul etti. (Başkanlık Konseyi)
TT

‘Birlik’ kuvvetleri, Zaviye’deki ‘çete sığınaklarını’ bombaladı

Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Menfi, el-Magarha kabilesinden bir heyeti kabul etti. (Başkanlık Konseyi)
Libya Başkanlık Konseyi Başkanı Menfi, el-Magarha kabilesinden bir heyeti kabul etti. (Başkanlık Konseyi)

Abdulhamid Dibeybe başkanlığındaki Libya Ulusal Birlik Hükümeti’nde Savunma Bakanlığı’na bağlı insansız hava araçları, ülkenin batısındaki Zaviye şehrinin güneyindekifarklı noktalara ‘hava saldırıları’ düzenledi. Akaryakıt kaçakçılığı çetelerini, uyuşturucu ve insan tacirlerini hedef aldı. Ancak Dibeybe’nin muhalifleri, bu operasyonu ‘bölgenin suçtan arındırılması değil, daha çok rakiplerine karşı bir tasfiye operasyonu’ olarak nitelendirdi.

Ambulans ve Acil Durum Yetkilisi ve yerel bir yetkiliye göre vatandaşları korkutan bombardıman, Zaviye’nin güneyindeki bölgeleri hedef aldı. Bu bölgeler arasında Maya Limanı ve yaralanan parlamento üyesi Ali Ebu Zariba’nın yakın bir arkadaşına ait olan Ebu Surra bölgesindeki bir dinlenme evi de bulunuyor. Ebu Zariba, İstikrar Hükümeti’nde İçişleri Bakanı İssam Ebu Zariba’nın erkek kardeşi.

İstikrar Hükümeti’nde İçişleri Bakanı İssam Ebu Zariba.
İstikrar Hükümeti’nde İçişleri Bakanı İssam Ebu Zariba.

Bombardımanın nedenlerine ilişkin yapılan açıklamalar çerçevesinde, Birlik Hükümeti Sözcüsü Muhammed Hammuda, Savunma Bakanlığı’nın şu açıklamasını aktardı:

“Ulusal hava kuvvetlerimiz, bu sabah Batı Sahili bölgesindeki akaryakıt, uyuşturucu ve insan kaçakçılığı çetelerinin sığınaklarına isabetli hava saldırıları düzenledi. Bu, Allah’ın izniyle amacına ulaşan başarılı bir darbe olmuştur.”

Birlik Hükümeti Sözcüsü Muhammed Hammuda. (Facebook)
Birlik Hükümeti Sözcüsü Muhammed Hammuda. (Facebook)

Yerel medya organlarına göre Ambulans ve Acil Servis Sözcüsü Usame Ali, dinlenme evinin bombalanması sonucu bir kişinin yaralandığını açıkladı. Maya Limanı’nın hedef alındığı bombardımanda ise yaralanan olmadı. Savunma Bakanlığı’nın açıklamasına göre Hammuda şunları söyledi:

“Başbakanın doğrudan takibi ile ulusal görev yerine getirilirken, Batı Sahili’ni ve Libya’nın geri kalanını suç yuvalarından ve çete eylemlerinden arındırmak için belirlenen talimatlar ve askeri plan uygulandı. Vatanseverlik görevini yerine getirmekte geç kalınmayacaktır.”

Bakanlık ayrıca tüm vatandaşlara ‘hedeflerine ulaşılana kadar durmayacak askeri operasyonlarda askeri güçler ve genelkurmay ile tam iş birliği yapma’ çağrısında bulundu.

Aynı şekilde Zaviye İhtiyarlar ve İleri Gelenler Meclisi Başkan Yardımcısı Cuma el-Cilani ise insansız hava araçlarının şehrin güneyindeki iki bölgeyi bombaladığını söyledi. Cilani, ilk bombardıman Ebu Surra bölgesindeki bir dinlenme evini, ikinci bombardıman ise el-Maya’daki bir bölgeyi hedef alarak, iki kişinin yaralanmasına neden olduğunu açıkladı. Ali Ebu Zariba, bombardımanın ‘Türk güçleri ile bölgedeki Libya ulusal güç işbirlikçileri arasındaki savaşın başladığının ilanı’ olduğunu ileri sürdü. Ayrıca Dibeybe’nin emriyle hareket eden insansız hava araçlarının Ebu Surra bölgesini hedef alması dolayısıyla şaşkınlık yaşadığını dile getirdi.

Diğer yandan Büyük Zaviye’de Rotayı Düzeltme Hareketi, herhangi bir yönelim, siyasi hesaplaşma veya herhangi bir askeri operasyonla hiçbir ilgisi olmayan sivil, reformist bir hizmet hareketi olduğunu açıklayarak, bir savaş olduğunu veya şehri savaşa sürüklemeyi reddettiğini vurguladı. Hareket tarafından şu açıklamada bulunuldu:

Şehrin güvenliğini ve halkının güvenliğini sağlamaya yönelik çabaları ve haydutlardan hesap sorma çabalarını, bu çabaların devam etmesi ve suçlular arasında ayrım yapılmaması şartıyla destekliyoruz.

Libya hükümetinde İçişleri Bakanlığı, Zaviye şehrinde ve bakanlığa bağlı Maya Limanı’nda bulunan çeşitli bölgelerin ayrım gözetmeksizin bombalanmasını reddettiğini bildirdi. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Bakanlık yaptığı açıklamada “Zaviye’nin güneyindeki Maya Limanı, Ebu Surra ve Seyyide Zeynep bölgesindeki Sahil Güvenlik Birimi’ni hedef alan saldırıyı şiddetle kınıyoruz” diyerek, İHA’larla gerçekleştirilen operasyonun, Bakanlığa bağlı çok sayıda güvenlik görevlisinin yaralanmasıyla sonuçlandığını duyurdu. Ayrıca ‘iğrenç’ olarak nitelendirdiği ve ‘sonuçları vahim olabilecek’ bu operasyonla ilgili derhal soruşturma açılması çağrısı yaptı.

Aynı şekilde Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ni (BMGK), Birleşmiş Milletler (BM) misyonunu, uluslararası toplumu ve uluslararası kuruluşları bu çalışmaya yönelik sorumluluklarını üstlenmeye çağırırken, faillerin hesap vermesi ve adalet önüne çıkarılması için bu suçların belgelenmesi gerektiğini vurguladı.

Büyük zorluklar

BM Lİbya Özel Temsilcisi Abdullah Bathiliy, güvenli bir ortamın sağlanması, silahlı oluşumlar ikilemini ele almak, ulusal uzlaşmayı ve geçiş dönemi adaletini ilerletmek ve uluslararası insan haklarını korumak da dahil olmak üzere Libya’nın seçimlere doğru ilerlemesinin önünde halen ‘büyük zorluklar’ olduğunu dile getirdi.

BM’nin Libya Özel Temsilcisi Bathiliy, Trablus’taki güvenlik çalışma grubu toplantısında konuşma yaptı. (BM misyonu)
BM’nin Libya Özel Temsilcisi Bathiliy, Trablus’taki güvenlik çalışma grubu toplantısında konuşma yaptı. (BM misyonu)

Bathiliy, Berlin sürecine bağlı uluslararası takip komitesinden doğmuş Güvenlik Çalışma Grubu tarafından Libya topraklarında yapılacak ilk genel kurul toplantısına Türkiye ile birlikte başkanlık etti. BM Temsilcisi, toplantının ‘Libya’nın çeşitli bölgelerinde düzenlenebilecek güvenlik çalışma grubunun diğer toplantılarının ilkini oluşturduğunu ve kesinlikle siyasi sürecin ilerlemesine ve 2023’te özgür ve adil seçimlerin düzenlenmesi ve tüm partilerin sonuçlarını kabul etmesi için gerekli koşulları oluşturulmasına katkıda bulunacağını’ vurguladı. Aynı şekilde Bathiliy, 5+5 Ortak Askeri Komite’nin son aylarda güvenlik ve askeri aktörleri bir araya getirme çalışmalarına da övgüde bulundu. BM Temsilcisi, “Bugüne kadar elde edilen başarıları küçümsememek gerekiyor” dedi.

Türkiye’nin Libya Büyükelçisi ve çalışma grubunun bu ayki eş başkanı Kenan Yılmaz da güvenlik çalışma grubu üyelerinin Trablus’taki toplantısının ‘bu konu istisnai bir durum olmaktan ziyade, Libya’da gerçekleşecek çok sayıda görüşmenin ilk bölümünü oluşturmasını’ umut ettiğini dile getirdi.

Aynı şekilde Başkanlık Konseyi Başkanı Muhammed el-Menfi de dün yaptığı açıklamada el-Makarha kabilesinin şeyhleri ve ileri gelenlerinden oluşan bir heyet ile ‘haklarında tahliye kararı verilen ancak uygulanmayan siyasi tutukluların koşullarını’ görüştü. Konseyin medya ofisi, Menfi’nin genel olarak tüm Libya aşiretlerinin ve özel olarak ise el-Makarha kabilesinin ulusal uzlaşma araçlarını desteklemede oynadığı büyük rolü vurguladığını aktardı.



Libya’ya dış müdahale açık kapıyı çalıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Libya’ya dış müdahale açık kapıyı çalıyor

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Stephanie Williams

Ülkeye uzun yıllar hükmeden Libya diktatörü Muammer el-Kaddafi’yi devirmek üzere 2011’de patlak veren halk ayaklanmasından bu yana yabancı müdahalesi, Afrika’nın kuzeyinde yer alan bu devlette uzun zamandır istisna değil norm haline geldi.

Hiç şüphesiz yabancı odaklar zaman zaman Libya’nın dağılmasından ve (olmayan) devletin kırılganlığından istifade etti. Ama bunda ülkelerinin egemenliğini ucuza takas etmeye şiddetli eğilimlerinden ötürü Libya’da hüküm süren seçkinlerin de suçu var. Değişen bölgesel ittifaklara rağmen uluslararası toplum, Birleşmiş Milletler’in (BM) arabuluculuğunu desteklemek ve Libya halkının ülkedeki uzun geçiş aşamasını sona erdirme beklentilerini karşılamak için Berlin’de ortaya konan yapıyı kullanmaya devam etmelidir.

Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.

Libya, tek adamla beraber uluslararası planda çeşitli yaptırımların ağırlığı altında ezilen bir parya devleti haline gelirken halkı da gitgide dünyadan soyutlandı. 2000’li yılların başında Libyalı diktatör Muammer Kaddafi fikir değiştirip de yıllar yılı ısrarla desteklediği devlet gözetimindeki terör kampanyasından ve kitle imha silahları programından vazgeçince o zamana kadarki mevcut durum da değişmeye başladı.

Libya, artık dış dünyayla etkileşim halindeydi. Yine de bu, Kaddafi’yi 2011 yılında kendisini deviren iç ayaklanmadan kurtarmaya yetmedi. Kaddafi’yi deviren devrim, NATO ve onun Arap müttefikleri tarafından sunulan doğrudan askerî yardım ve BM Güvenlik Konseyi’nin destekleyici siyasi koruması olmasaydı başarılı olamazdı.

“Çelişkiler ülkesi Libya, 1951 yılında BM tarafından kurulduktan sonra 18 yıl güçlü uluslararası ittifaklar ve sıcak ilişkilerden faydalandı. Ta ki 1969'da kırk yıllık Donkişotvari ve acımasız tek adam yönetimine sürüklendi.”

2011’den bu yana Libya’da dış müdahale, sonu gelmeyen çatışmanın önemli bir özelliği oldu. Zira Kaddafi’nin siyasi ve askerî halefleri, küresel arenada yeniydiler ve utanç verici bir şekilde iç ve dış mesele arasında denge kurmaya çalıştılar. “Siyasi turizmden” faydalanıyor ve kendi vatandaşlarından alamadıkları meşruiyeti yabancı başkentlerde arıyorlardı.

Libya’da hâkim seçkinler, 2011’den bu yana dış müdahaleden şikâyet ediyor; özellikle de bu müdahale, şahsi vaziyetlerini tehdit ettiğinde…

Ama işin aslı şu ki müdahil olan devletler, çatışan Libyalı taraflardan davetli olarak çoğunlukla kapıyı kendilerine açık buldular. Bu model kısmen 2011 ayaklanması sırasında kuruldu. O dönemde NATO üyeleri ve onların Arap müttefikleri, Kaddafi güçleriyle savaşmak için oluşturulmuş birkaç silahlı grupla gizli ilişkiler kurdu. 2011 yılındaki Libya çatışmasına en az katılım gösteren Rusya, Türkiye ve Mısır gibi pek çok ülke de son altı yılda daha fazla öne çıktı.

vdffed
Başbakan Abdülhamid Dibeybe’ye bağlı Libya Güvenlik Güçleri, 17 Aralık 2022’de ülkenin kuzeybatısındaki Mısrata şehrinde Sirte’nin DEAŞ terör örgütünden ‘kurtarılmasının’ altıncı yıldönümü münasebetiyle düzenlenen askerî geçit töreninde (AFP)

Libya’da özel çıkarları olan ülkeler, çeşitli ve bazen yarışan ulusal önceliklerini sağlama almak için sahadaki silahlı vekillerini kullandı. Bu öncelikler arasında terörle mücadele, göç endişelerini giderme, petrol kaynaklarını kontrol etme, dinî radikalizmle mücadele, demokratik süreçleri önleme, Libya’nın zenginliğini sömürme veya ülkenin jeopolitik öneme sahip bölgelerinde stratejik üsler temin etme gibi hedefler yer alıyor. Şahsi çıkar ve fırsatçılıkla şekillenen bu yaklaşım, BM’nin barışı kolaylaştırıp Libya halkına temsilî bir hükümet ve sorgulanabilir kurumlar kurması için yardım etmeyi hedefleyen velayetiyle çelişiyor.   

Libya’daki “istihbarat hikâyesi”

Çoğu durumda özellikle Libyalı silahlı gruplar ile yabancı unsurlar arasındaki ilk ilişkiler, özel kuvvetler ve istihbarat kanalları aracılığıyla kurulmuştur. Bunlar; devrim, kargaşa ve Kaddafi’nin şiddetli bir şekilde sonunu getiren yıllarda Libya’yı kasıp kavuran ayaklanma esnasında diplomatik muadillerinden daha fazla varlık gösteriyordu. Uluslararası toplumunun birçok çalışmasının yürütüldüğü alanı dolduran bir istihbarat kalitesi vardı; bir ölçüde hâlâ var. Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu.

“Bu gizemli ‘istihbarat hikâyesinin’ son bölümü, bu yılın başlarında CIA Direktörü Williams Burns, dönemin Türkiye Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanı Hakan Fidan ve Mısır İstihbarat Teşkilatı Başkanı Abbas Kamil tarafından yapılan art arda ziyaretlere sahne oldu”

Bu fırsatçı ‘diplomasi’ yaklaşımları, barışı sağlamak ve Libya halkına kendisini temsil eden bir hükümet ve hesap sorulabilir kurumları ile devletini kurmasında yardımcı olmak için arabuluculuk sorumluluğu üstenen BM’nin yetkisiyle doğrudan çatışıyor.

Uluslararası toplumun Libya konusundaki kopukluğu, işlevsizliği ve ahlaki iflası, 2019 baharındaki kadar belirgin olmamıştı. Nitekim o dönemde -kendi kararlarını ve BM’nin koyduğu silah yasağını görmezden gelen- Güvenlik Konseyi, “güçlü adam” Halife Hafter’in Trablus’a yönelik saldırısını kınayamadı. BM, titizlikle planlanmış bir ulusal konferans üzerinde son rötuşları yaparken azımsanmayacak sayıda üye ülke de Hafter’in iktidarı zorla ele geçirme çabasına siyasi, maddi ve taktiksel destek veriyordu.

Fotoğraf: AFP

Gelgelelim eylemler, hedeflenmeyen sonuçlar doğurabilir. Bu olayda da Hafter’in darbeye teşebbüsü, Türkiye’de Libya’ya yönelik derin bir ilgi uyandırdı. Türkiye, bir Arap ülkesinin desteğiyle Trablus’a Wagner mensubu binlerce paralı asker gönderen Rusları endişeyle izliyordu. Ruslar burada, Trablus güçlerine ağır kayıplar vermek üzere bir Arap ülkesi tarafından işletilen Çin keşif uçaklarıyla taktiksel olarak koordine olmuştu. Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti.

Ankara, Trablus hükümetiyle düzenlemelerini bitirince Türkler, gelişmiş silahlarını ve Suriyeli binlerce paralı askeri devreye soktu. Erdoğan, Hafter’in bölgesel ana destekçileri sayılan iki Arap ülkesini görmezden geldi ve bunun yerine Libya’daki diplomasisini Türkiye’nin geleneksel düşmanı olan Rusya’ya odakladı. Ankara ve Moskova, 2019 yılı sonu ve 2020 yılı başında geçici bir çözüme varmak, ama daha önemlisi Almanya ve BM tarafından düzenlenen kapalı uluslararası toplantıyı geride bırakmak için bir dizi ikili görüşmeye başvurdu.

Türkiye-Rusya ittifakı, bir engelle karşılaştı ve 13 Ocak 2020’de Moskova’da Libyalı taraflarla yapılan toplantıda bir ateşkes anlaşmasına varılamadı. Bu başarısızlıkta, hâlâ kuvvetlerinin askerî olarak kazanabileceğine inanan Hafter’in inadı etkili oldu. Bunun yerine 19 Ocak 2020’de Berlin’de eski Almanya Şansölyesi Angela Merkel, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın katılımıyla en büyük uluslararası toplantı gerçekleştirildi ve bu toplantı, Berlin süreci ve uluslararası çabaları dizginleyip koordine edecek geniş bir şemsiye ile sonuçlandı.

“Erdoğan’ın 2019 yılı sonlarında Trablus’ta BM tarafından tanınan hükümete yardım etme kararı, savaşın gidişatını değiştirdi. Uluslararası düzeyde tanınan hükümete yardım teklifi karşılığında Türkler, Trablus hükümetinden tartışmalı pek çok denizcilik anlaşması ile askerî anlaşma elde etti”

Berlin süreci ve ondan doğan uluslararası çalışma grupları, Rusya’nın Ukrayna’yı işgalinden kaynaklanan diplomatik bölünmelerden ötürü en üst düzeyde uygulanan kısıtlamalara rağmen bugüne kadar Libya’nın uluslararası yapısı olmaya devam etti.

Trablus’un kapılarında olan Hafter güçleri, Türkiye’nin BM tarafından tanınan hükümetin yanında sürece dahil olduğu sekiz ay içerisinde Libya’nın merkezine doğru itildi. Savaş, Haziran 2020’de sona erdi ve Libyalı taraflar, aynı yılın ekim ayında BM gözetiminde -hâlâ yürürlükte olan- resmî bir ateşkes imzaladı.

Türkler ve Ruslar; ülkeyi böldüler, sahada kendi gerçeklerini oluşturdular, Libya üslerini işgal ettiler ve (Libya’nın Ekim 2020 ateşkes anlaşmasında öngörülen, tüm paralı askerler ve yabancı güçlerin herkesin ülkeden ayrılması yönündeki resmî talebine rağmen) kendi paralı askerlerini korudular. O zamandan bu yana Rusya, Libya’nın doğusunda ve güneyinde yerel müttefikleriyle birlikte paralı askerlerini, Sudan sınırındaki Sudan ordusuna karşı savaşında Hızlı Destek Kuvvetleri’ne yardımcı olmak için kullandı.

“Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyor”

Bu arada Türkler, kapsamlı bir askerî, istihbari, siyasi ve ticari varlıkla beraber Libya’nın batısında güçlü bir kök saldı. Ayrıca bir Türk iş forumunun düzenlenmesi ve Bingazi’de bir Türkiye konsolosluğu açma planlarının yürütülmesiyle Libya’nın doğusunda da önemli bir ilerleme kaydediyorlar. Hiç şüphesiz bugün Libya’da tüm dış güçler arasında sahada en büyük nüfuz sahibi olanlar Türklerdir.

Hafter’in yenilgisinden sonraki üç yıl, Ortadoğu/Kuzey Afrika bölgesinde büyük yeniden yapılanma faaliyetlerine tanık olundu ve son altı ayda Kahire ile Ankara arasındaki ilişkiler büyük ölçüde iyileşti.

Daha önce Trablus hükümetinin güçlü bir düşmanı olan Mısır da geçtiğimiz aralık ayında Libya Merkez Bankası’ndan 700 milyon dolar değerinde bir mevduat aldı. Bilindiği üzere Mısır, bir dolar kıtlığı ve döviz eksikliği krizi yaşıyor ki bu, son yılların en kötüsü.

Bu esnada Libya’yı izleyen ve paralı askerlerini geri çağıracağına dair bir işaret görülmeyen Moskova, aynı zamanda feci Ukrayna kriziyle de meşgul. ABD ise Arap dünyasını öncelikleri arasından çıkardı ve Amerika’nın 20’nci yüzyıldaki dar görüşlü ‘istikrar’ desteğine geri döndü ki bu, bölgede hâkim yöneticiler tarafından memnuniyetle karşılanan bir siyasi gelişmedir.

Amerika’nın sözde stratejik çıkarları ve demokratik değerleri arasında bu kadar az örtüşmeye daha önce nadiren tanık olmuşuzdur. Öte yandan Almanlar ve Fransızlar, Ukrayna meselesiyle meşgulken İtalyanlar, göçle mücadele çabalarına öncelik vererek Libya meselesine özel yaklaşımlarını sürdürüyorlar.

Ne yazık ki tüm bu uluslararası ve bölgesel entrikalar arasında Libya halkının sesi kayboluyor. Özellikle (yaklaşık 7 milyon insan arasında oy kullanma hakkına sahip) 2,8 milyon insan, Libya’da 12 yıldır süren geçiş aşamasının, karşılıklı rızayla onaylanan bir anayasal temelde cumhurbaşkanlığı ve parlamento seçimleri yapılarak bitirilmesi için çağrısını sürdürüyor.

Uluslararası toplumun en azından Libya’da onların isteklerine saygı duyması, hukukun üstünlüğünü desteklemesi, insan haklarına ve hesap sorulabilirliğe riayet etmesi gerekiyor. Uluslararası yapı, özellikle de Berlin süreci ve onunla bağlantılı çalışma grupları konusunda sıfırdan başlamaya gerek yok. Sürecin tasarlandığı temeli oluşturan faktörler hâlâ mevcut: Güvenlik Konseyi’nin etkisizliği ve etkili ülkelerin faydacı yaklaşımları. Dolayısıyla bu uluslararası şemsiye, BM’nin arabuluculuğunu desteklemek ve Libyalı taraflara baskı yapmak için de gerekli.
* Birleşmiş Milletler Libya Destek Misyonu'nun (UNSMIL) Siyasi İşlerden Sorumlu eski Başkan Yardımcısı Williams’ın Al Majalla dergisinde yayınlanan analizi Şarku’l Avsat okurları için tercüme edilmiştir.