Netanyahu, rehinelerin serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varıldığını ve hükümetinin bugün toplanacağını duyurdu

New York'ta barışçıl aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı gösteri (AFP)
New York'ta barışçıl aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı gösteri (AFP)
TT

Netanyahu, rehinelerin serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varıldığını ve hükümetinin bugün toplanacağını duyurdu

New York'ta barışçıl aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı gösteri (AFP)
New York'ta barışçıl aktivistler tarafından düzenlenen Filistin yanlısı gösteri (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, Gazze Şeridi'nde tutulan “rehinelerin serbest bırakılması için anlaşmaya varıldığını” duyurdu ve bugün güvenlik kabinesinin toplanmasının planlandığını belirtti.

Ofisten yapılan açıklamada, “Başbakan Binyamin Netanyahu'ya müzakere ekibi tarafından rehinelerin serbest bırakılması için anlaşmaya varıldığı bilgisi verildi” denildi. Açıklamada, güvenlik kabinesinin anlaşmayı onaylamak üzere bugün toplanmasının planlandığı da belirtildi.

ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, dün Filistin Şeridi'ne yönelik ağır bombardımana ve İsrail hükümetinin ateşkesi onaylamakta gecikmesine rağmen, Gazze Şeridi'ndeki ateşkesin planlandığı gibi pazar günü yürürlüğe gireceğini vurguladı.

İbrani devleti Hamas'ı, Filistin Şeridi'nde on binlerce kişinin ölümüne, geniş çaplı yıkıma ve insani bir felakete yol açan 15 aydan fazla süren savaşın ardından, arabulucuların çarşamba günü vardıklarını açıkladıkları ve Hamas'ın reddettiği ateşkes anlaşmasının maddelerinden “geri adım atmakla” suçladı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun ofisi, “arabulucular Hamas'ın anlaşmanın tüm unsurlarını kabul ettiğini teyit edene kadar İsrail Güvenlik Kabinesinin toplanmayacağını” duyurdu ve Hamas'ı “son dakika tavizleri için şantaj yapmaya çalışmakla” suçladı. Dün akşam AFP'ye konuşan İsrailli bir yetkili, İsrail hükümetinin bugün ateşkes anlaşmasını oylayacağını söyledi.

Doha ve Washington ile birlikte anlaşmaya aracılık eden Kahire, ateşkesin “gecikmeden uygulanması” çağrısında bulundu. Öte yandan aşırı sağcı İsrail Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir dün akşam yaptığı açıklamada, Hamas ile varılan ve pazar gününden itibaren Gazze'de ateşkes öngören “sorumsuz” anlaşmanın onaylanması halinde hükümetten istifa edeceğini açıkladı, ancak iktidardaki koalisyondan çekilme tehdidinde bulunmadı. Ben-Gvir, “Bu sorumsuz anlaşma onaylanır ve uygulanırsa, Yahudi Gücü Partisi artık hükümetin bir parçası olmayacaktır” dedi. Ancak partisinin “Netanyahu'yu devirmeyeceğini ve hükümete karşı sol ile (...) çalışmayacağını” açıkladı.

Blinken Washington'da düzenlediği basın toplantısında “Uygulamanın dediğimiz gibi pazar günü başlayacağından eminim ve bunu bekliyorum” dedi. Üç aşamadan oluşan anlaşmanın altı hafta sürecek ilk aşaması, askeri operasyonların durdurulmasını ve 7 Ekim 2023'te Hamas'ın Yahudi devletine yönelik eşi benzeri görülmemiş saldırısının ardından savaşın başlamasından bu yana Gazze Şeridi'nde tutulan 33 rehinenin serbest bırakılmasını, buna karşılık İsrail hapishanelerindeki yüzlerce Filistinli tutuklunun salıverilmesini içeriyor.

Savaşın tamamen sona ermesi, bu ilk aşamada müzakere edilecektir. Anlaşmanın bu ilk aşaması aynı zamanda Gazze Şeridi'ne büyük çapta insani yardım yapılmasını da öngörüyor. Duyuru Birleşmiş Milletler ve dünyanın pek çok ülkesi tarafından memnuniyetle karşılandı.

Şarku’l Avsat’ın AFP'den aktardığına göre İsrail'in resmi verilerinden elde edilen bilgiler Hamas'ın İsrail'e yönelik saldırısında çoğu sivil bin 210 kişi hayatını kaybettiğini gösteriyor. Saldırı sırasında 251 kişi kaçırıldı, bunlardan 94'ü halen Gazze Şeridi'nde tutuluyor, ordu bu kişilerden 34'ünün öldüğünü ya da öldürüldüğünü duyurdu. Birleşmiş Milletler tarafından güvenilir kabul edilen Gazze Sağlık Bakanlığı verilerine göre, İsrail'in Gazze'deki askerî harekâtında çoğu sivil kadın ve çocuk olmak üzere 46 bin 788 kişiden fazla Filistinli öldürüldü.

Birleşmiş Milletler Uydu Merkezi (UNOSAT) tarafından yapılan son hasar tespitine göre, 1 Aralık itibariyle Gazze'deki binaların yaklaşık yüzde 69'u, toplam 170 bin 812 yapı, hasar görmüş ya da yıkılmış durumda.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (WHO) Filistin topraklarındaki temsilcisi Rick Peppercorn dün yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi'ndeki sağlık sisteminin yeniden inşası için önümüzdeki yıllarda en az 10 milyar dolara ihtiyaç duyulacağını söyledi. Mısır, Gazze'nin yeniden inşası için uluslararası bir konferansa ev sahipliği yapmaya hazır olduğunu açıkladı. Mısır Dışişleri Bakanlığı “uluslararası toplumu insani çabaları desteklemeye, Gazze Şeridi'ne yardım sağlamaya ve yeniden inşaya hazırlık olarak erken toparlanma projelerini başlatmaya” çağırdı.

Avrupa Birliği dün, Gazze Şeridi'ndeki “feci durumu” ele almak amacıyla 120 milyon avroluk insani yardımda bulunacağını açıkladı.



Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
TT

Yeni Emeviler

Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde
Ahmed eş-Şera, Esed'in düşmesinin ardından Şam'daki Emevi Camii'nde

Husam İytani

Arap-İslam tarihinde gelip geçen hanedanlar ve devletler arasında Emeviler, Arap kimliğini canlandırma projesinin bayrağını taşıyacak aday olarak öne çıktı. Beşşar Esed ve rejiminin devrilmesinden sonra Emeviler’den daha fazla bahsedilir oldu. Öyle ki, bazıları Emevi politikası ve kültürünün propagandasını yapmaya başladı.

Bu projenin bayrağını taşımak için neden Emevilerin tercih edildiğini anlamak zor değil. Bu sebep de Esed rejimi, Hizbullah, Irak’ta otoritenin büyük bir bölümü ile Yemen'deki Husiler'in içinde yer aldığı azınlık ittifakını oluşturan “direniş ekseni”nin sonunu duyurmaktan başka bir şey değil. İran önderliğindeki eksen gücünün zirvesinde iken, Lübnan’da (Avncı) Özgür Yurtsever Hareket de destekçi sıralarında oturuyordu.

Ancak “yeni Emeviler” meselenin sadece Maşrık’ın (Levant) kaderini belirleme konusunda Arap kontrolünün yeniden sağlanması meselesinden ibaret olmadığını, aynı zamanda bu görevi Sünni Arap Müslümanların üstlenmesine, direniş ekseninin başını çeken mezhep ve dini grupların, son dönemde yaşadıkları yenilgiler ve Esed rejiminin çökmesiyle bir kenara itilmesine kadar uzandığını söylemekten kaçınıyorlar.

Ancak “tarihi” Emeviler belirsiz bir tercih gibi görünüyor. En azından bunu söyleyebiliriz.  Zira Emeviler hakkında sahip olduğumuz bilgilerin büyük çoğunluğunun devletin yıkılmasından sonra yazıldığı ve onlara karşı açıkça düşman bir tavırdan geri kalınmadığı konusunda görüş birliği vardır. Onlar hakkında elimizdeki en eski kitap, Emeviler döneminin sonlarında doğup Abbasiler döneminin başlarında kitabını yazan Halife bin Hayyat'ın kitabı olabilir. Emevi devletinin bir asır bile sürmediğini, yöneticilerinin bir yandan fetihlerle, diğer yandan da iç ve kabileler arası savaşlarla meşgul olduklarını da belirtmeden geçmeyelim. Öte yandan modern arkeoloji ve nümizmatik, Emeviler hakkında şu anda dolaşımda olanlardan farklı bilgiler sunmaktadır. Emevi tarihiyle ilgili dolaşımda olan anlatılar arasındaki çelişkilerin ayrıntılarına girmeden, Ürdün’deki Kusayr Amre’de keşfedilenler, Emevi tarihi hakkında bütün bilinenleri sorgulamak için yeterlidir.

Emeviliği canlandırmak, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan besleniyor

Dini açıdan Emevi Halifeliğinin Sünni mezhebine mensubiyeti, sadece Şiiliğin kurucusu olarak görülen İmam Ali bin Ebu Talib ile yaşadığı ihtilaf üzerinden tespit edilmektedir. Bu ise Sünnilik ve Şiiliğin ancak daha sonraki dönemlerde iki ayrı mezhep olarak ortaya çıktığı gibi bazı gerçekleri göz ardı etmektedir. Emevilerin, mutlak ve monarşik yönetimi meşrulaştırmak için Cebriyye’yi bir devlet doktrini olarak benimsedikleri doğrudur; ancak Emeviler dönemi bir bütün olarak belirli fıkıh akımlarının ortaya çıkışına tanık olmamıştır. Bunların çıkışı Abbasiler dönemine kadar ertelenmiştir.

Dini- fıkhi açıdan durum bu şekildedir. Öte yandan mevcut kaynaklara dayanırsak, Emevi imparatorluk projesinin devletlerin devamlılığı için yeterli unsurlara dayanmadığını görüyoruz. Emeviler dönemindeki fetihlerin hızı bizi şaşırtsa da örneğin, “Endülüs’ten Sind’e kadar uzanan” halifeliğin, sadece fetihlerden elde edilen ganimetlerin dağıtımının esas alındığı bir vergi sistemine dayandığını görürüz. Ancak kaynakların tükenmesi, Yezid bin Velid'in “kesintici” diye adlandırılmasına neden olan maaşlarda yaptığı kesintiler gibi devletin askerlerine karşı yükümlülüklerini yerine getirme gücünün azalması, bunun isyan ve hoşnutsuzluk hareketlerini körüklemesi sebebiyle bu fetihler de durdu.

Burada önemli olan, romantik milliyetçiliği andıran, basit bir canlandırma eğilimi ve çocuksu bir tarih anlayışı taşıyan imparatorluk projesi, bugün Suriye'de gördüğümüz türden, kuruluşu büyük engellerle karşı karşıya olan bir devletin sloganı olmaya uygun mudur?

Açıktır ki, Emeviliği yeniden canlandırmayı siyasi bir fikir olarak ortaya atanlar, bu sloganın, Endülüs ve Sind’de dalgalanan Emevi devletinin bayraklarıyla sınırlı görünen anlamını benimsemekle yetinmektedirler. İsrail tankları ülkenin güneyinde ilerlerken, devletin yeniden birleşme ve iç uzlaşı umutları şu ana kadar parlak görünmezken, ekonomide kayda değer bir iyileşmenin görülmediği bir dönemde, fetih övgüleri söylemenin anlamını hesaba katmadıkları açıktır.

Bu söylediklerimiz, mirasa, (hayali bile olsa) tarihe ya da toplumun beklenti ve hayallerine yönelik bir saldırı değildir. Bilakis söylenmesi gereken, bizi o devirlerden, köprülerin altından çok suların aktığı bin iki yüz yılı aşan bir zamanın ayırdığıdır. Geçmişe dönmenin çoğu zaman tarihe nesnel olarak bakıldığında hiçbir temeli olmayan yanılsamalara yatırım yapmak olduğudur. Dahası bu, Emeviliği canlandırmanın, geçmişi geleceğe rehber kılan bir rüya haline getiren Baas ideolojisiyle aynı kaynaktan beslendiğini göstermektedir. Baas Partisi’nin sonu ise kötü bir şekilde devrilene kadar geçmişi, bugünü ve geleceği mahveden Irak ve Suriye Baası olarak ikiye bölünmek oldu.

O halde yeni Emevilerin, okul kitapları, müfredat ve Feyruz'un seslendirdiği Said Akl’ın şiirleri çıkarıldığında, bu sloganlarından geriye ne kalacağını kendilerine sormaları daha iyi olmaz mı?

*Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.