İsrail'in vahşeti ve boyutları hakkında

Bölgesel rolünü geri kazanmaya çalışıyor

İsrail ordusunun Gazze'deki kara ve hava harekatlarını genişletmesiyle onbinlerce Filistinli tekrar yerinden edildi (Reuters)
İsrail ordusunun Gazze'deki kara ve hava harekatlarını genişletmesiyle onbinlerce Filistinli tekrar yerinden edildi (Reuters)
TT

İsrail'in vahşeti ve boyutları hakkında

İsrail ordusunun Gazze'deki kara ve hava harekatlarını genişletmesiyle onbinlerce Filistinli tekrar yerinden edildi (Reuters)
İsrail ordusunun Gazze'deki kara ve hava harekatlarını genişletmesiyle onbinlerce Filistinli tekrar yerinden edildi (Reuters)

Macid Kayali

İsrail'in Lübnan ve Suriye'ye yönelik sert ve art arda gerçekleştirdiği saldırıların ne siyasi ne de güvenlik açısından hiçbir haklı gerekçesi yok, zira bu iki ülkede en azından öngörülebilir gelecekte, önleyici bir savaşa girişmesini gerektirecek bir tehlike bulunmuyor. Bunun, 18 aydır ısrarla Gazze Şeridi'ndeki Filistinlilere ve hatta oradaki Filistinli mülteci kamplarını yıkmaya ve ortadan kaldırmaya çalıştığı Batı Şeria'daki Filistinlilere karşı sürdürdüğü korkunç imha savaşı için de geçerli olduğunu unutmayalım.

Kastettiğimiz, İsrail'in bu vahşi saldırganlığının, bazılarına göre, Binyamin Netanyahu'nun yargılanmaktan ve hesap vermekten kaçma arzusuna ya da yaklaşan seçimleri kazanarak siyasi ömrünü uzatma isteğine bağlanamayacağıdır. Aynı şekilde rehinelerin serbest bırakılması yönündeki baskıyla da alakası yok, zira rehineler aylar önce bir baskı kartı olmaktan çıktılar. Çünkü bunların hepsi, Netanyahu'nun İsraillilerin tartışmasız lideri olmasından sonra çoktan tükendi.

Ayrıca İsrail'in Filistinlilere, Suriye'ye ve Lübnan'a yönelik vahşeti, yalnızca Aksa Tufanı operasyonuna (2023 sonu) bir tepki olarak bile açıklanamaz. Bu operasyon İsrail'e şu anda yaptıklarını yapma fırsatını verdi ancak İsrail'in yaptıkları, bu olaya verilen tepkinin ötesinde oldu ve çeşitli alanlarda gerçekleşti.

Bu durum daha önceki çatışmalarda da yaşandı, nitekim (Hayfa Üniversitesi Ulusal Güvenlik Araştırma Merkezi Başkanı) Dan Tchernov şöyle diyor: “Hamas, Gazze ve Kassam savaşın hedefi veya başarısının ölçüsü değildir. Gazze'de bölgedeki aşırılığın ve direniş mitinin kaderini belirlemek için mücadele ediyoruz. İşte Tahran, Beyrut ve Şam'da çok iyi bildikleri şey budur (Yedioth Ahronoth – 15.01.2009).

İsrail'in bu vahşetinin açıklaması, İsrail'e ve onun çevresindeki konumuna dair belli bir vizyona sahip ideolojik, kendisiyle aynı fikirde olmayan Yahudilere bile karşı olan aşırılıkçılara ait bir hükümetle karşı karşıya olduğumuz gerçeğinde yatıyor

Siyasi coğrafya profesörü Oren Yiftachel de Netanyahu'nun ikinci başbakanlık döneminin (2009-2021) başında bunu doğrulayarak şöyle demişti: “Bu savaş, Filistin tarihini susturma, yani bu ülkenin tüm tarihini silme gibi radikal ve vahşi bir hedef benimseyen İsrail bölgesel projesinin ve davranışının bir devamıdır. Tarihin susturulması aynı zamanda Filistin mekânının ve onunla birlikte tüm siyasi hakların silinmesi demektir. İsrail'in Gazze'ye yönelik savaşı yalnızca roketleri durdurma, seçimler için bazı isimleri parlatma veya caydırıcılığı yeniden sağlama operasyonu değildir. Savaş sadece Hamas hükümetini devirme girişimi ve aynı zamanda kontrol etmeye yönelik emperyalist (İsrailli-Amerikan) bir girişim de değildir, bunların hepsidir” (İsrail Sahnesi – 18.01.2009).

Dolayısıyla İsrail'in vahşetinin ve radikal hükümetin (Netanyahu, Smotrich, Ben-Gvir) yönetimi altında yaptıklarının açıklaması, İsrail'e ve onun çevresindeki konumuna dair belli bir vizyona sahip ideolojik, kendisiyle aynı fikirde olmayan Yahudilere bile karşı olan aşırılıkçılara ait bir hükümetle karşı karşıya olduğumuz gerçeğinde yatmaktadır.

Aslında bu hükümet, mevcut uluslararası, bölgesel ve Arap koşullarında İsrail'in doğasında köklü değişiklikler yapmak, Yahudi/dindar bir devlet olma niteliğini, (Yahudi vatandaşları için) demokratik/liberal bir devlet olma niteliği pahasına ön planda tutarak, çevresiyle ilişkisini ve uluslararası çerçevedeki konumunu güçlendirmek için uygun bir fırsat buldu. Bunun için bir yandan yargı organını zayıflattı veya ikinci plana itti. Diğer yandan, Filistinlileri siyasi denklemden çıkarmanın yanı sıra, İran ve Türkiye'yi de zarara uğratarak Ortadoğu'nun bölgesel süper gücü olma konumunu geri kazanmaya çalışıyor.

İsrail, 1967 savaşından sonra birçok Arap rejimini yenerek dayattığı Ortadoğu'daki tek bölgesel güç olma rolünü geri kazanmaya ve hatta belki de daha da fazlasını elde etmeye çalışıyor

Önemli olan, İsrail'in bu saldırganlıkla, 1967 savaşından sonra birçok Arap rejimini yenerek dayattığı Ortadoğu'daki tek bölgesel güç olma rolünü geri kazanmaya ve hatta belki de daha da fazlasını elde etmeye çalıştığıdır. Zira İkinci Körfez Savaşı’nın etkileri ve ABD’nin Irak’ı işgali (2003) sonucunda bu rol azalırken, İran’ın bölgedeki rolü güçlenmiş ve ardından Türkiye’nin bölgedeki rolü de artmıştı.

İsrail'de bu eğilimi daha da güçlendiren, şu anda aşırı sağcı Başkan Donald Trump yönetimi altındaki ABD'den sınırsız destek alıyor olması. Trump yönetimi de çıkarlarını ve değerlerini, dünyaya ve hatta dost ülkelere dayatmak için dünya ile savaşıyor. Çıkarlar, emeller ve politikaların bu şekilde örtüşmesi, Netanyahu'yu bütün savaşlarını rahatlıkla yürütmeye teşvik etti.

Yukarıda anlatılanların hepsi, Netanyahu'nun yaptıklarının İsrail güvenlik düşüncesinin merkezinde yer aldığını ve şimdiye kadar sadece bunları benimseyecek bir hükümeti ve koşulların uygun olmasını beklediğini gösteriyor. Örneğin, İkinci İntifada’dan kaynaklanan çatışmalar sırasında, İbrani Üniversitesi Tarih Fakültesi'nde Askeri Çalışmalar Profesörü ve askeri strateji alanında önde gelen uzmanlardan biri olan Profesör Martin Van-Cerveld, Filistinlilere ağır darbe vurulması gerektiğini savunan bir teori ortaya atmıştı. Kendisi şöyle diyordu: “Açık köprüler, ekonomik ve siyasi ilişkiler yok. Caydırıcılık dengesini yeniden sağlamak için bir veya iki nesil boyunca veya ihtiyaç duyulduğu kadar mutlak bir ayrışma olmalı. Bunların kesinlikle pişmanlık duyulmadan, tam bir süratle ve kuvvetle hayata geçirilmesi gerekiyor. Bu durumda uçak değil topları kullanacağım çünkü onlara onların gözüyle bakmak istiyorum, eğer eylemlerinizle her şeyi yapabileceğinizi kanıtlamazsanız bu harekâtın bir anlamı yoktur. Onlara tüm gücümüzle sert bir darbe indirmemiz lazım ki, bir daha o hale gelmeyelim, çıktığımızda arkamızdan saldırmasınlar. Öyle bir kuvvet ve şiddetle vurmalıyız ki, ikinci bir darbeye ihtiyacımız olmasın. En iyisi, tek ve ağır bir suç işledikten sonra çekilmek ve kapıları arkamızdan kapatmaktır” (Imtisaa Hadhira – 3.8.2002).

İsrail, sadece İran'ın değil, herhangi bir önemli bölgesel askeri gücün varlığını engellemek için de etrafında onlarca kilometrelik hayati bir coğrafi alan dayatmak istiyor.

Dolayısıyla İsrail, Filistinlilere, Lübnan'a ve Suriye'ye karşı savaşlarını, ne gelecekte hangi düzeyde ve biçimde olursa olsun, herhangi bir direniş isteğini bastırmak için ne de önleyici bir savaş olarak yürütmüyor. Zira öngörülebilir gelecekte ne devlet düzeyinde ne de milis gruplar düzeyinde hiçbir direniş olasılığı yok. İsrail, etrafına onlarca kilometrelik hayati bir coğrafi alan dayatmayı amaçlıyor. Bununla, sadece sınırları içerisinde hem ABD hem de İsrail tarafından tehdit edilen İran'ın değil, herhangi bir önemli bölgesel askeri gücün varlığını önlemeyi amaçlıyor. Bu Türkiye için de geçerli, yani Ortadoğu'nun yeni mimarisi çerçevesinde İsrail'in bölgedeki tek bölgesel güç olması varsayımına dayanarak, yeni rejimin gölgesinde Suriye'de Türkiye'nin herhangi bir role sahip olmasına olanak tanınmak istenmiyor.

*Bu analiz Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Rubio, İsrailli mevkidaşı ile Trump'ın Gazze barış planının uygulanmasını görüştü

Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
TT

Rubio, İsrailli mevkidaşı ile Trump'ın Gazze barış planının uygulanmasını görüştü

Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)
Marco Rubio ve İsrailli mevkidaşı Gideon Saar, Washington'daki ABD Dışişleri Bakanlığı merkezinde (AFP)

ABD Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Dışişleri Bakanı Marco Rubio'nun İsrailli mevkidaşı Gideon Saar ile bir araya geldiğini ve görüşmede bölgesel güvenlik konuları ile insani yardım çabalarının yanı sıra, Başkan Donald Trump'ın Gazze'de ateşkes için hazırladığı 20 maddelik planın uygulanmasının ele alındığını bildirdi.

Bakanlığın açıklamasında, "İki bakan ayrıca Suriye ve Lübnan'daki durumu görüştü ve Ortadoğu'da barış ve istikrarın sağlanması için yakın işbirliğine olan bağlılıklarını yinelediler" ifadeleri yer aldı.


Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
TT

Trump’ın açıklaması ateşkesi tehlikeye mi attı? 17. Maddeyle Gazze'de fiili bölünme ihtimali masada mı?

Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)
Filistinliler, Gazze Şeridi'nin merkezindeki Nuseyrat mülteci kampında kaplarını suyla dolduruyor (AFP)

ABD Başkanı Donald Trump’ın, Gazze’deki ateşkes anlaşmasının “ikinci aşamasının değiştirileceği” yönündeki kısa ve belirsiz açıklaması, bu değişikliğin ne anlama geldiğine ilişkin soruları gündeme taşıdı.

Uzmanlara göre Trump’ın işaret ettiği değişiklik, anlaşmanın uygulanma biçiminde bir revizyon anlamına geliyor. Buna göre, İsrail’in hâlihazırda yüzde 55’ini kontrol ettiği Gazze’den çekilmesi ve Hamas’ın silahsızlandırılmasına geçilmesi yerine, 17. maddenin devreye alınması söz konusu olabilir. Bu madde, barış planının taraflardan biri kabul etmese bile tek taraflı olarak ilerletilmesine imkân tanıyor.

10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasındaki 17. madde, Hamas’ın öneriyi geciktirmesi veya reddetmesi halinde, “yardımların genişletilmesi dahil, planın belirtilen unsurlarının, İsrail ordusunun terörden arındırılmış olarak uluslararası istikrar gücüne devrettiği bölgelerde uygulanacağını” düzenliyor.

Geçen ekim ayında Hamas ile İsrail arasında imzalanan “barış belgesi” sadece birinci aşamayla ilgili maddeleri içeriyordu. Bu aşama; ilk ateşkes, İsrail güçlerinin geri çekilmesi, esir takası ve insani yardım girişlerinin kolaylaştırılmasını kapsıyor. Ancak savaş sonrası Gazze’nin yönetimine ilişkin “ikinci aşama” konusunda resmî bir mutabakat sağlanmış değil.

Perşembe günü yaptığı açıklamada Trump, planın ikinci aşamasının “çok yakında değiştirileceğini” söyledi. Açıklama, sürecin tıkanması ve sahadaki ilerlemenin sınırlı kalması nedeniyle endişelerin arttığı bir döneme denk geldi; ancak Trump değişikliğin içeriğine dair ayrıntı vermedi.

sadfd
Filistinli bir kadın, İsrail'in Han Yunus'ta düzenlediği bir baskın sonucu akrabalarından birinin öldürülmesine tepki gösteriyor (AFP)

Ahram Siyaset ve Strateji Merkezi İsrail Çalışmaları uzmanı Dr. Said Okaşa, (Saeed Okasha) Trump’ın sözünü ettiği değişikliğin büyük olasılıkla 17. maddeye dayanacağını belirtiyor. Okaşa’ya göre bu adım, “eski Gazze” ve “yeni Gazze” ayrımını güçlendirecek bir fiili bölünmeye kapı aralayabilir. Bu yaklaşımı geçen ay ABD’nin bölge özel temsilcisi Steve Witkoff’un da çeşitli görüşmelerde dile getirdiğini hatırlattı.

Okkaşa, anlaşmanın geçen ay Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından onaylandığını anımsatarak, Hamas’ın silahsızlanma sürecine yanıt vermemesi gibi gerekçelerle 17. maddenin yeniden devreye sokulmasının mümkün olduğunu söyledi. Uzman, böyle bir senaryonun Gazze’de “ne savaş ne barış” şeklinde sürecek bir çıkmaz yaratabileceğini ifade etti.

dfgt
Filistinliler, Cebaliye'de yıkılan binaların enkazı arasında sokaklara kurulmuş çadırların yanından geçiyor (AFP)

Filistinli siyaset analisti Dr. Ayman el-Rakkab da, Trump’ın değişiklik açıklamasının içeriğinin belirsizliğine işaret ederek, “İsrail’in bölgede kalma isteğiyle birleştiğinde, Gazze’nin fiilen ikiye bölünmesi ihtimali güçleniyor” değerlendirmesinde bulundu.

Bu belirsizlik sürerken, Axios haber sitesi Trump’ın 25 Aralık’tan önce Gazze’de barış sürecinin ikinci aşamasına geçileceğini açıklamayı planladığını duyurdu. Habere göre Washington, Gazze’de oluşturulacak yeni yönetim yapısı ve uluslararası istikrar gücünün son hazırlıklarını tamamlıyor. ABD Başkanı’nın, bu adımları görüşmek üzere İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile ay sonundan önce bir araya gelmesi bekleniyor.

İkinci aşamanın önünde ciddi engellerin olduğunu ifade eden Rakkab: “Barış Konseyi ile teknokrat hükümet henüz kurulmadı. Güvenliği devralacak polis gücü ve uluslararası istikrar kuvveti oluşturulmadı. Bu nedenle somut bir hareketin en erken ocak ayında mümkün olabileceğini düşünüyorum” dedi.

Okaşa, yakın vadede İsrail’in kontrolde tuttuğu bölgeyi yüzde 60 seviyesine çıkarmaya çalışabileceğini, ancak anlaşmanın genel çerçevesinde büyük bir tırmanış beklemediğini belirtti.

Geçtiğimiz günlerde Yedioth Ahronoth, İsrail’in yaklaşık iki milyon Filistinliyi sarı çizginin doğusunda İsrail kontrolündeki yeni bölgelere yeniden yerleştirmeyi, Hamas kontrolündeki bölgeleri tamamen sivillerden boşaltmayı ve Hamas unsurlarını bu bölgelerde aşamalı şekilde takip etmeyi içeren bir plan hazırladığını yazmıştı. Şarku’l Avsat’ın  Telegraph gazetesinin Batılı diplomatlara dayandırdığı haberinden aktardığı bilgilere göre ABD planının Gazze’nin kalıcı biçimde ikiye ayrılması riskini barındırdığını bildirmişti.

Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati ise geçtiğimiz günlerde Barselona’da AB Dış Politika Yüksek Temsilcisi Kaja Kallas ile yaptığı görüşmede, Gazze ile Batı Şeria’nın birliğinin korunması gerektiğini vurgulayarak, ayrıntıları tartışılan hiçbir adımın “bölünmeyi pekiştirmesine” izin verilemeyeceğini söyledi. Abdulati, çarşamba günü yaptığı başka bir açıklamada da, “Gazze’nin bölünmesini konuşmak dahi mümkün değildir. Gazze, Doğu Kudüs dâhil olmak üzere, kurulacak Filistin devletinin ayrılmaz bir parçasıdır” dedi.

Uzman Okaşa’ya göre Mısır, hem Gazze’nin bölünmesini hem de anlaşmayı zayıflatacak her türlü değişikliği engellemek için diplomatik çabalarını sürdürecek. Buna karşın, Trump’ın planı etrafındaki belirsizlik nedeniyle önümüzdeki döneme ilişkin tüm senaryolar hâlâ masada.