Mısır-İsrail gaz anlaşması ve anlaşmayı tehdit eden yeni engeller

Cohen anlaşmayı onaylamayı reddetti... ABD'nin ihracata başlanması yönünde baskı yaptığı haberleri var

Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
TT

Mısır-İsrail gaz anlaşması ve anlaşmayı tehdit eden yeni engeller

Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)
Delta'da yeni Mısır gaz sahalarının keşfi (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

İsrail'in Mısır'a gaz ihraç etme anlaşması, ABD'nin anlaşmayı onaylaması için baskı yapmasına rağmen, İsrail Enerji Bakanı Eli Cohen'in anlaşmanın uygulanması için hazırlık aşamasında onay vermeyi reddetmesi nedeniyle yürürlüğe girmesini tehdit eden yeni engellerle karşı karşıya.

Yedioth Ahronoth dahil olmak üzere İbranice yayın yapan gazeteler, yetkililerin ‘İsrail'in Mısır'a doğal gaz ihraç etmek için önemli bir anlaşmayı onaylamayı reddetmesi üzerine ABD Enerji Bakanı Chris Wright'ın önümüzdeki hafta İsrail'e yapacağı ziyareti iptal ettiğini’ söylediğini aktardı.

İsrail Enerji Bakanı'nın ofisi tarafından yapılan açıklamada, “İç fiyatlandırma ve ulusal çıkarlarla ilgili çözülmemiş sorunlar var. İsrail, iç pazar için adil bir fiyat sağlanana ve İsrail'in enerji ihtiyaçları tam olarak karşılanana kadar anlaşmayı uygulamaya koymayacak” ifadeleri yer aldı.

Geçtiğimiz ağustos ayında, İsrail'in Leviathan doğal gaz sahasının ortaklarından biri olan NewMed, Mısır ile olan gaz tedarik anlaşmasının 2040 yılına kadar uzatılmasına yönelik bir değişiklik yaptığını ve anlaşmanın değerinin 35 milyar dolara ulaştığını duyurdu.

İsrail Enerji Bakanlığı, ‘ABD Başkanı Donald Trump yönetiminin, anlaşmayı onaylamaları için Cohen ve Başbakan Binyamin Netanyahu'ya önemli baskı uyguladığını’ bildirdi.

Şarku’l Avsat'a konuşan uzmanlar, ‘İsrail ile yapılan gaz anlaşmasının, anlaşmayı siyasi kazanç elde etmek için kullanmaya çalışan Netanyahu hükümeti tarafından konulan engeller nedeniyle tehdit altında olduğu’ konusunda hemfikir. Uzmanlar, ‘Mısır'ın güvenilir alternatifleri olduğunu ve İsrail'in manevralarına yanıt vermeden anlaşmanın şartlarını uygulamaya hazır olduğunu’ belirttiler.

 Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

El-Ahram Siyasi ve Stratejik Araştırmalar Merkezi Enerji Çalışmaları Programı Başkanı Ahmed Kandil, ‘Netanyahu'nun Mısır ile gaz anlaşmasını askıya alma tutumuna ilişkin ABD-İsrail anlaşmazlığının arttığını ve bu anlaşmazlığın ABD'nin gaz meselesini siyasileştirmeyi reddetmesinden kaynaklandığını’ belirtti.

Israel Hayom gazetesi, gaz sahasını işleten Amerikan enerji devi Chevron'un da İsrail'e anlaşmayı onaylaması için baskı uyguladığını bildirdi.

Kandil, “ABD şirketlerinin Mısır ve Ürdün'de birçok başka faaliyeti var; Netanyahu'nun siyasi müdahalesi, bu şirketlerin genişleme hedeflerini baltalıyor ve onu kararından vazgeçirmeye yönelik girişimlere yol açıyor. Her halükârda Mısır, keşifleri çeşitlendirerek ve bölgedeki diğer tedarikçilerle, özellikle Katar, Cezayir ve Kıbrıs ile İsrail'in arzının kesilmesini telafi edecek anlaşmalar yaparak tüm senaryolarla başa çıkmaya hazır” ifadelerini kullandı.

Söz konusu anlaşmanın duyurulmasıyla birlikte Mısır ile İsrail arasında tartışmalar alevlendi. Daha önce Netanyahu’nun ‘Mısır ile yapılan gaz anlaşmasının uzatılmayacağını’ açıklaması üzerine, Mısır Enformasyon Servisi Başkanı Ziya Raşvan o dönemde ‘anlaşmanın iptalinin sonuçları olacağı’ uyarısında bulunmuştu.

 Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi, 2017 yılında Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu’nun oturum aralarında İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yaptığı görüşmede (Reuters)

Mısır Dış İlişkiler Konseyi üyesi ve İsrail meseleleri konusunda uzman akademisyen Dr. Ahmed Fuad Enver, “İsrail, Mısır ile ekonomik ilişkilerini siyasi kazanç elde etmek için kullanıyor. Ancak Mısır'ın ekonomik kazançlardan çok ulusal güvenliği önceliklendiren kararlı tutumu nedeniyle bu, sahada gerçekleşmeyecek” şeklinde konuştu.

Enver'e göre İsrail, Gazze Şeridi'nin geleceğine ilişkin vizyonunu tam olarak gerçekleştirebilecek tavizler elde etmek için Mısır ile ilişkilerini riske atıyor. Enver, “Bu, halkın desteğini almayan Netanyahu hükümetinin işine yaramayacaktır” dedi.

Enver'e göre İsrail, Mısır’a gaz ihraç etme taahhütlerinden kaçmaya çalışıyor; kimi zaman petrol kuyularını hedef alan Hizbullah tehditlerini, kimi zaman da bakım çalışmalarını gerekçe gösteriyor. Ancak bu yükümlülüklerden tamamen sıyrılması zor, özellikle de Mısır’da gaz kıtlığı krizlerinin aşılması ve yaz mevsiminin, elektrik kesintilerine (yük azaltımına) başvurulmadan tamamlanmasıyla birlikte, Kahire’nin müzakere alanı artık daha genişledi.

Geçtiğimiz haziran ayında, İsrail’in Akdeniz’de bulunan gaz sahalarındaki üretim, İran’a yönelik İsrail saldırılarının başlamasıyla artan bölgesel gerilimlere bağlı güvenlik nedenleriyle durdu. Bu durum, İsrail’den Mısır’a yapılan gaz sevkiyatının tamamen kesilmesine yol açtı; ancak akış yaklaşık iki hafta sonra yeniden başladı.

​​​​​​​Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)​​​​​​​​​​​​Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı, İsrail'den gelen gaz sevkiyatının durmasından endişe ederek kendi gaz ihtiyacını güvence altına aldı. (Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı)

 

Mısır Petrol ve Maden Kaynakları Bakanlığı'nın resmî açıklamasına göre Kahire, Avrupa'nın Rusya ile yaşanan krizin ardından acil gaz ihtiyacını göz önünde bulundurarak, uzun vadeli enerji istikrarını sağlamak ve bölgesel rolünü ve ekonomik bağımsızlığını güçlendirmek amacıyla Batı Çölü, Süveyş Körfezi, Akdeniz ve Nil Deltası'nda 480 yeni kuyu açmak için 5,7 milyar dolarlık yatırım yapıyor.

Kahire Üniversitesi’nde madencilik ve petrol alanında profesör olan Husam Arafat, ‘İsrail gazının ihracatına ilişkin revize edilmiş anlaşmanın hâlâ risk altında olduğunu, çünkü sadece ön imza aşamasında bulunduğunu ve henüz yürürlüğe girmediğini, dolayısıyla taraflar için bağlayıcı olmadığını’ belirtti. Arafat’a göre İsrail Başbakanı bu durumu, anlaşmadan kaçınmak ve Gazze’nin geleceği konusunda Mısır’a siyasi baskı yapmak için kullanıyor. Ancak sonunda kaybeden taraf İsrail olacak; çünkü ihracat yolları sınırlı ve iç tüketimde fazlalık bulunuyor.

Şarku’l Avsat'a konuşan Arafat şu ifadeleri kullandı: “İsrail'in Mısır'a gaz ihraç etmekte isteksiz olmasının nedeni ekonomik değil, siyasi faktörlerdir. Çünkü İsrail, Mısır'ın gelişmiş altyapısı sayesinde İsrail gazının Avrupa'ya ihracatına katkıda bulunan ihracattan büyük fayda sağlamaktadır.”

Arafat’a göre İsrail, Mısır’ın sıvılaştırma tesislerinden Avrupa’ya gazı birim başına 14 dolar fiyatla ihraç ettiğini, oysa kendisinden bu gazı 8 dolara satın aldığını düşünüyor. Ancak İsrail, sıvılaştırma tesislerinin kurulması ve işletilmesi maliyetlerini göz ardı ediyor. Bu durum, Mısır’ın elindeki güçlü bir koz niteliğinde. Öte yandan İsrail hükümeti, ‘fiyatı artırmak ya da siyasi kazanımlar elde etmek için pazarlık yapabileceğini’ düşünüyor.

Kandil'in görüşüne göre, anlaşmaya yönelik mevcut tehdit, Kahire'yi İsrail ile ekonomik iş birliği vizyonunu yeniden gözden geçirmeye itiyor; çünkü Netanyahu hükümeti, Mısır devletine karşı yasal bir yükümlülüğü olduğunu dikkate almadan anlaşmayı sattı.



İsrail’in Gazze Şeridi'ndeki ihlallerine ilişkin gizli ABD raporu

Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)
Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)
TT

İsrail’in Gazze Şeridi'ndeki ihlallerine ilişkin gizli ABD raporu

Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)
Gazze şehrinin kuzeyindeki es-Saftavi bölgesinde yıkılmış evlerin arasından yürüyen Filistinliler (DPA)

ABD Dışişleri Bakanlığı Teftiş Kurulu tarafından hazırlanan gizli bir rapor, İsrail askeri birliklerinin Gazze Şeridi'nde yüzlerce kez ABD insan hakları yasalarını ihlal ettiğini ortaya çıkardı. Bu, Trump yönetiminin Filistinlilerin Gazze Şeridi'nde maruz kaldıkları muameleyi ilk kez kabul ettiği bir gelişme oldu.

Washington Post gazetesi, İsrail'in eylemlerinin Leahy Yasası'nın kapsamına girdiğini bildirdi. Bu yasa, adını eski Demokrat senatör Patrick Leahy’den alan tarihi bir düzenlemedir ve ABD’den finansman alan yabancı askeri birliklerin, yargısız infaz, işkence veya diğer ağır insan hakları ihlalleri gibi eylemler gerçekleştirmeleri durumunda yaptırımlara tabi tutulmasını öngörür.

Gazete, isimlerinin yayımlanmasını istemeyen ABD’li yetkililere dayanarak, genel müfettişin raporunun sonuçlarının, İsrail’in eylemlerinden sorumlu tutulup tutulamayacağı konusunda şüpheler yarattığını aktardı. Bu şüphelerin nedeni, olayların birikmiş olması ve inceleme sürecinin, İsrail ordusunun çıkarlarını gözeten doğası; ayrıca sürecin ‘birkaç yıl’ sürebileceği ihtimali.

Teftiş Kurulu’nun internet sitesi üzerinden yapılan açıklamada şu ifade yer aldı: “Bu rapor, kamuya açık olmayan gizli bilgiler içermektedir.”

Rapor, İsrail ile Hamas’ın ateşkes ve İsrailli rehinelerin Filistinli mahkûmlar karşılığında serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varmasından birkaç gün önce tamamlandı. Raporda, yaklaşık 70 bin Filistinlinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan iki yıllık savaş ele alınıyor.

Leahy Yasası’nın uygulanabilirliğine ilişkin bir sınama niteliği taşıyan değerlendirmede, Şubat 2024’te yardım kamyonlarının çevresinde toplanan 100’den fazla Filistinlinin öldürülmesi ve Nisan 2024’te İsrail’in düzenlediği bir saldırıda World Central Kitchen (WCK) yardım kuruluşundan yedi çalışanın hayatını kaybetmesi olaylarına dikkat çekildi. Ancak her iki saldırıda da ABD silahlarının kullanılıp kullanılmadığına dair ‘kesin bir sonuca’ varılamadığı açıklandı.

On milyarlarca dolar

ABD, İsrail'e her yıl en az 3,8 milyar dolarlık yardım sağlıyor; son yıllarda on milyarlarca dolar daha fazla yardım sağlayarak, İsrail'i dünyadaki en büyük ABD askeri yardımı alıcısı haline getirdi.

Rapor, Amerikan yardımı alan yabancı ordular tarafından işlenen insan hakları ihlallerinin incelenmesine ilişkin özel protokolün, üst düzey Amerikalı yetkilileri içerdiğini ve diğer ülkeler için yapılan incelemelere kıyasla daha uzun bir süreç öngördüğünü belirtiyor. Ayrıca, ardı ardına gelen Cumhuriyetçi ve Demokrat yönetimler tarafından özel olarak tasarlanan bürokratik bir mekanizmanın, insan hakları ihlalleriyle ilgili benzer iddialarla karşı karşıya kalan diğer ülkelere kıyasla İsrail’e avantaj sağladığına dikkat çekiyor.

Washington Post, eski Dışişleri Bakanlığı yetkilisi Josh Paul’un şu sözlerini aktardı: “Normal inceleme sürecinde, bir yetkilinin itirazı yardımı durdurmak için yeterliyken, İsrail söz konusu olduğunda bir çalışma grubunun ‘ciddi bir insan hakları ihlali olup olmadığı konusunda fikir birliğine varması’ gerekiyor.”

Çalışma grubu, Kudüs'teki ABD Büyükelçiliği ve Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşleri Bürosu temsilcilerinden oluşuyor. Daha sonra İsrail hükümetine danışılıyor ve herhangi bir önlem alınıp alınmadığı soruluyor. Grup, bir birimin ağır insan hakları ihlali gerçekleştirdiğini tespit ederse, bu birimin ABD yardımlarına ‘uygunsuz’ olarak değerlendirilmesini önerebilir. Dışişleri Bakanı daha sonra uygunsuzluk kararını onaylamalıdır.

Biden yönetimi, 2022'de Batı Şeria'daki bir kontrol noktasında gözaltına alınan 78 yaşındaki ABD vatandaşı Ömer Esad'ın öldürülmesine karışan birim de dahil olmak üzere, ciddi insan hakları ihlalleriyle suçlanan İsrail birimlerine yardımı durdurmayı reddetmesi nedeniyle eleştirildi.

Trump yönetimi de İsrail ordusuna karşı benzer bir müdahale etmeme yaklaşımı benimsemişti, ancak önceki yönetimin ‘insan haklarını ABD dış politikasının merkezine koyma’ şeklindeki klişe ifadelerini tekrarlamamıştı.

Teftiş Kurulu şu anda Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer yardım kuruluşu çalışanlarından, Hamas ve diğer silahlı gruplar tarafından yardımların çalınmasıyla ilgili ihlallerin kanıtlarını topluyor.


Bir pragmatiğin oyunu: Rusya'nın Ortadoğu'dan hesaplı çekilmesi

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon
TT

Bir pragmatiğin oyunu: Rusya'nın Ortadoğu'dan hesaplı çekilmesi

Görsel: Eduardo Ramon
Görsel: Eduardo Ramon

Remzi İzzeddin Remzi

Kremlin, 2023 yılının mart ayında en güncel Dış Politika Konsepti metnini açıkladı ve Rusya'nın ‘küresel güç dengesini korumak için benzersiz misyonu olan bir güç’ olarak dünya sahnesine geri döndüğünü duyurdu. Bu stratejiye göre Moskova, Ortadoğu'da vazgeçilmez bir arabulucu ve güvenlik mimarı olacak, İran ile ‘kapsamlı ve güvene dayalı iş birliği’, Suriye’ye ‘tam destek’ ve Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır ile ‘çok yönlü ve karşılıklı yarar sağlayan ortaklıkların derinleştirilmesi’ sözü verdi. Ayrıca, Rusya’nın bölgedeki rakipler arasındaki ‘ayrılıkları giderip ilişkileri normalleştirebilen’ ve ‘bölgesel güvenlik ve iş birliği için sürdürülebilir ve kapsamlı bir yapı’ kurabilme kapasitesine sahip bir barış elçisi olarak konumunu sağlamlaştırmaya çalışıyor.

Ancak, iki yıldan biraz aşkın bir süre sonra tamamen farklı bir gerçeklik ortaya çıktı. Gazze'deki çatışmadan Suriye'deki siyasi karışıklıklara, Lübnan'daki kırılgan istikrardan İran'ın bölgesel hesaplamalarına kadar, Moskova'nın varlığı sınırlı ve sönük kaldı. Stratejik hırs ile pratik gerçeklik arasındaki bu uyumsuzluk, temel bir gerçeği ortaya koydu. Rusya’nın Ortadoğu'daki müdahalesinden pragmatik olarak çekilmesi, arzularındaki bir değişikliği değil, daha çok yeteneklerinin farkına varmasını yansıtıyordu. Ukrayna'daki savaş, Moskova'yı stratejisini yeniden hesaplamaya zorladı ve bölgesel rolünü iddialı bir arabulucudan sınırlı bir ortağa dönüştürdü. Bu durum, ‘stratejik anlaşmalar’ olarak adlandırılabilecek bir dış politika yaklaşımının önünü açtı. Bu yaklaşım, pragmatik, çıkar temelli iş birliğini daha derin bir koordinasyon arzusu ile birleştirirken, rekabet eden öncelikler ve sınırlı kaynaklar nedeniyle kısıtlı kalıyor.

Rusya’nın 2023 yılında açıkladığı Dış Politika Konsepti, stratejik yöneliminde radikal bir değişimi temsil ediyordu. Sovyetler Birliği'nin çöküşünden bu yana ilk kez, Batı ile çatışma söylemi Rusya'nın iş birliği arzusunu gölgede bıraktı. Bu politika, uluslararası sistemin çok kutupluluğa doğru derin bir değişim geçirdiğini iddia ederek, bunu ‘gelişim potansiyelinin yeni ekonomik büyüme ve jeopolitik etki merkezlerine doğru kayması’ olarak tanımladı. Rusya’nın bu görüşü, Ortadoğu'yu Batı hegemonyasına karşı mücadelenin merkezine yerleştirdi.

Ukrayna’daki savaş, Rusya'nın kaynaklarını tüketti ve uzun vadeli hedefler yerine acil güvenlik ihtiyaçlarını öncelemesine neden oldu.

Ancak, bu kavramın uygulanması, iddialı söylemlerle dikkatlice sınırlandırılmış taahhütleri birleştiren bir yaklaşım olan ‘pragmatik anlaşmalar’ olarak nitelendirilebilecek bir özellik taşıyor. Bu durum, Rusya ile İran arasındaki ilişkilerde de açıkça görülüyor. İki ülke, bu yılın ocak ayında savunma ve enerji alanlarında iş birliğini kapsayan 47 maddeden oluşan kapsamlı bir stratejik ortaklık anlaşması imzaladı. Ancak bu anlaşmada ortak savunma ile ilgili herhangi bir hüküm yer almadı. Anlaşmada Rusya'nın kaynaklarını tüketebilecek önemli taahhütlerden kaçınılırken ilişkileri resmi olarak yükseltme eğilimi, Moskova'nın Ortadoğu'daki mevcut politikasının ayırt edici özelliği haline geldi.

Ukrayna’daki savaş, Rusya'nın kaynaklarını tüketti ve uzun vadeli hedefler yerine acil güvenlik ihtiyaçlarını öncelemesine neden oldu. Analizlerden birinde Rusya’nın bölgesel liderlik için gerekli olan finansal, insani ve kültürel kaynaklardan yoksun olduğuna işaret ediliyordu. Bunun yerine Moskova, kararlı tutumlar sergileyerek, kendisini ‘Batı'nın antitezi’ olarak sunup Ortadoğu ülkelerine “Evet, bizler alaycı realistleriz ve değerlere inanmıyoruz, ancak Batı ile aynı fikirde değilseniz, size yardım eli uzatmaya hazırız” şeklinde basit bir teklifte bulunarak bunu telafi etmeye çalıştı.

sdf
Kiev’in dış mahallelerinde gerçekleşen Rus hava saldırısının ardından ağır hasar gören konut binalarının durumunu gösteren bir görüntü, 28 Eylül 2025 (AFP)

Rusya'nın güncellenen Dış Politika Konsepti, onu küresel nüfuza sahip tarihi iddiaları olan, İslam dünyasındaki ortaklıkları güçlendirerek Batı hegemonyasına meydan okumaya çalışan ayrı bir ‘medeniyet devleti’ ve Moskova'yı bölgesel rakipleri uzlaştırmaya ve ‘Ortadoğu ve Kuzey Afrika'da bölgesel güvenlik ve iş birliği için kapsamlı ve sürdürülebilir bir yapı’ kurmaya çalışan bir barış elçisi olarak sunuyordu. Bu iddialı çerçeve, İran, Suriye, Türkiye, Suudi Arabistan ve Mısır ile ilişkilerin konsolidasyonu yoluyla stratejik derinlik öneriyor ve Filistinli gruplar ve İsrail ile tarihi bağlardan yararlanmayı hedefliyordu.

Rusya’nın anlamlı bir katılımı olmadan önemli barış zirveleri, gerçekleştirildi. Bu durum, dış politikasında Filistin meselesinde arabuluculuk yapma konusundaki büyük hedeflerinin yer almasına rağmen, Rusya'nın diplomatik nüfuzunun sınırlarını ortaya koydu.

Rusya’nın Ortadoğu’dan çekilmesinin özellikle önemli olmasının nedeni, 2023 tarihli Dış Politika Konsepti’nin bölgeden çekilme yerine bölgede varlık göstermeyi öncelikli hale getirmesine rağmen bu çekilmenin gerçekleşmiş olması. Dış Politika Konsepti metni, ‘çok kutuplu bir dünyanın’ inşasını ve ‘ABD ve Batı'nın yayılmacı planlarına karşı koymayı’ vurgularken bu hedeflerin, Rusya’nın bölgesel sahnede yoğun bir varlıkla yansıtılması gerektiğini belirtiyor. Ancak, Ukrayna'daki savaşın neden olduğu kaynak kaybı, askeri ihtiyaçlar ve ekonomik baskılar küresel hırsların yeniden ayarlanmasını zorunlu kıldığından, bu vizyonun uygulanması engellendi. Böylece, Ortadoğu, tercih değil, zorunluluktan dolayı ikincil bir sahne haline geldi. Bu, gerçek kapasitenin sınırlarıyla çarpışan tipik bir stratejik aşırılık örneği oldu.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Rusya'nın Gazze krizine verdiği tepki, bölgesel krizlerle başa çıkma konusunda izlediği ‘pragmatik anlaşmalar’ yaklaşımını yansıtıyor. Filistinli gruplarla tarihi bağları ve Moskova’da Hamas heyetlerini ağırlamasına rağmen, Rusya fiili ateşkes diplomasisinden büyük ölçüde dışlandı. Rusya’nın anlamlı bir katılımı olmadan önemli barış zirveleri, gerçekleştirildi. Bu durum, dış politikasında Filistin meselesinde arabuluculuk yapma konusundaki büyük hedeflerinin yer almasına rağmen, Rusya'nın diplomatik nüfuzunun sınırlarını ortaya koydu.

Dış Politika Konsepti metninde öngörülen, bölgede vazgeçilmez bir arabulucu olarak rolünden tam bir sapma gösteren Moskova'nın mevcut politikasının belki de en açık göstergesi, Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov'un Rusya'nın arabulucu olarak ‘hizmetlerini dayatmayacağı’ yönündeki açıklamasıydı. Bu olumsuz tutum, Rusya'nın ‘Filistin sorununa kapsamlı ve kalıcı bir çözüm bulunmasına’ katkıda bulunacağına dair belgedeki vaadiyle keskin bir tezat oluşturdu.

sd
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Moskova'daki Büyük Kremlin Sarayı'nda bir araya geldi, 15 Ekim 2025 (AFP)

Rusya'nın Ortadoğu'daki sınırlı rolünün en çarpıcı örneği, Moskova'nın neredeyse on yıl boyunca ve önemli miktarda kaynak harcayarak desteklediği Beşşar Esed rejiminin geçtiğimiz yıl aralık ayında çöküşüydü. Bu gelişme, Rusya’nın nüfuzu için büyük bir gerileme oldu ve belgenin Suriye’ye ‘tam destek’ vereceği yönündeki taahhüdünü zayıflattı.

Rusya'nın tepkisi, stratejik sınırlamalardan doğan yeni bir pragmatizmi ortaya çıkardı. Kanıtlar, Moskova'nın son muhalefet saldırısı sırasında askeri desteğini kasıtlı olarak azalttığını gösteriyor. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Rusya'nın ‘karşılık verecek askeri güce sahip olduğunu ve bunu kullanabileceğini, ancak kullanmamayı tercih ettiğini’ belirtti. Bu hesaplı kısıtlama, Moskova'nın bazı müttefiklerin, özellikle Türkiye ile olan daha önemli stratejik ilişkileri feda etmeye değmeyeceğini kabul ettiğini gösteriyor.

Rusya'nın Lübnan işlerine sınırlı katılımıyla, bölgesel anlamda daha geniş çaplı gerilemesinin bir başka yönünü görüyoruz.

Sonuç olarak, Rusya'nın hedefleri Tartus Deniz Üssü ve Hmeymim Hava Üssü gibi stratejik askeri üslerini korumakla sınırlı kaldı. İlişki, patron ve müşteri ilişkisi olmaktan çıkıp yeni Şam hükümetiyle pragmatik müzakerelere dönüştü. Suriye'nin geçici Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara iki ülke arasındaki ilişkiyi ‘yeniden tanımlamaya’ çalışırken, Rusya'nın hedefleri Suriye'nin siyasi gidişatını yönlendirmekten ziyade askeri üs haklarını korumaya indirgendi. Bu gelişme, belgenin derin stratejik ortaklık vizyonundan önemli bir sapma olduğu anlamına geliyor ve Akdeniz'deki hayati askeri varlıkların korunmasına odaklanan yeni bir yaklaşımı yansıtıyor.

Bu arada Rusya ile İran arasındaki ilişkiler, gelişmiş diplomatik formalitelerin temel sınırlamaları gizlediği karmaşık bir yapıya sahip. İki ülke arasında geçtiğimiz ocak ayında 47 maddeden oluşan ve savunmadan enerjiye kadar çeşitli alanlarda iş birliğini kapsayan Kapsamlı Stratejik Ortaklık Anlaşması imzalandı. Bu da Dış Politika Konsepti metninde yer alan ‘İran ile kapsamlı ve güvene dayalı iş birliği’ çağrısını somutlaştırıyor gibi görünüyordu. Ancak bu resmi yükseltme, esasen pragmatik bir anlaşma olarak kalan ve sağlam bir ittifaktan ziyade karşılıklı ihtiyaçlar tarafından sınırlanan bir ilişkiyi örtbas ediyor.

frgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, İran’ın merhum Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Tahran'da Suriye konulu üçlü bir toplantı öncesinde fotoğraf çektirdiler, 19 Temmuz 2022 (AFP)

Rusya ile İran arasındaki ortaklık temelde, Batı'nın yaptırımlarına karşı koymak ve özellikle İran'ın Ukrayna savaşında kullanılan insansız hava araçlarını Rusya'ya tedarik etmesi konusunda belirli askeri iş birliğine dayanıyor. Anlaşmanın iddialı bir kapsama alanına sahip olmasına rağmen, ortak savunma konusunda herhangi bir hüküm içermemesi, Rusya'nın Tahran'a güvenlik garantisi verme konusundaki isteksizliğini ortaya koyan temel bir sınırlama olarak görüldü. Bu eksiklik, İran ile İsrail arasında gerginliğin tırmandığı dönemlerde, Moskova'nın herhangi bir askeri yardım sağlamadan sadece sözlü destekle yetinmesi ile özellikle belirgin hale geldi.

Bu yüzden İran ile ilişkiler resmi olarak güçlendirilmiş olsa da stratejik özünde sınırlı kalmaya devam etmekte ve gerçek bir ittifaktan çok zorunluluktan kaynaklanan bir ortaklık niteliği taşıyor. Bu ilişkiler, Moskova'nın mevcut yaklaşımını karakterize eden ‘stratejik anlaşmalar’ olarak tanımlanabilecek kavramın tam bir somut örneğine dönüştü.

Rusya'nın Lübnan işlerine sınırlı katılımıyla, bölgesel anlamda daha geniş çaplı gerilemesinin bir başka yönünü görüyoruz. Rusya'nın Dış Politika Konsepti metninde bölgesel çatışmalarda arabuluculuk yapma hedefi yer alsa da Moskova, Lübnan ile İsrail arasındaki hassas müzakerelerde, özellikle de Hizbullah'ın silahsızlandırılmasıyla ilgili müzakerelerde gözlemci rolünü oynamakla yetiniyor. Bu müzakerelerde başı çeken ABD olurken, Rusya aktif diplomasi faaliyetlerinden göze çarpan bir şekilde uzak duruyor.

Bu kıyıdan-kenardan katılım, Dış Politika Konsepti metninde Rusya'yı Ortadoğu'da güvenliğin mimarı olarak gören vizyonundan önemli bir sapma olduğunu gösteriyor. Moskova, Hizbullah’ı terör örgütü olarak değil, ‘meşru bir sosyo-politik güç’ olarak görmeye devam etse de Hizbullah'ın stratejik hesaplamaları veya Lübnan’ın siyasi gidişatı üzerindeki etkisi sınırlı kaldı. Bölgesel istikrar için hayati önem taşıyan silahsızlanma müzakereleri, Rusya’nın anlamlı bir katılımı olmadan ilerledi. Bu durum, Moskova’nın diğer cephelerle meşgul olması nedeniyle etki gücünü yitirmeye başladığının açık bir işareti oldu.

Rusya’nın bölgedeki müdahalesindeki gelişmeler, ‘stratejik anlaşmalar’ olarak adlandırılabilecek uzlaşıların sınırları konusunda daha derin bir ders sunuyor.

Rusya'nın son iki yıldır Ortadoğu'daki sıcak noktalara yönelik sınırlı müdahalesi beyan ettiği siyasi doktrin ile pratik gerçeklik arasında derin bir uçurum olduğunu ortaya koyuyor. 2023 dış politika belgesi, Rusya'nın stratejik olarak bölge genelinde faaliyet göstererek çatışmalarda arabuluculuk yapmasını ve güvenlik mimarisini yeniden şekillendirmesini öngörüyordu. Ancak Moskova, Ukrayna'daki savaşın yol açtığı kaynak kaybı nedeniyle varlığını oldukça sınırlı tuttu ve hedeflerini geri çekildi.

Bu geri çekilme stratejik bir vazgeçmeden ziyade mevcut sınırlı marjın pragmatik bir şekilde kabul edilmesi şeklindeydi. Gazze’den Suriye’ye, Lübnan’dan İran’a kadar Rusya, stratejik doktrininde belirtildiği gibi kapsamlı bir şekilde müdahil olmak yerine, hayati varlıklarını, askeri üslerini, belirli ortaklıklarını ve diplomatik konumunu korumayı tercih etti. Ukrayna’daki savaş, Rusya’nın güç projeksiyon yeteneğinin sınırlarını ortaya çıkardığından, Ortadoğu, kasıtlı olarak değil, zorunluluktan dolayı ikincil bir sahne haline geldi.

Rusya’nın bölgedeki faaliyetlerindeki gelişmeler, ‘stratejik anlaşmalar’ olarak adlandırılabilecek şeylerin sınırları konusunda daha derin bir ders veriyor. Bu yaklaşım bir dereceye kadar esneklik ve maliyet kontrolü sağlasa da Rusya’nın etki alanını daraltmış ve retorik taahhütlerinin kırılganlığını ortaya çıkarıyor. Bölgesel ortaklar, Rusya'nın manevra alanının sınırlı olduğunu fark ederek beklentilerini buna göre ayarlamaya ve güvenlik ihtiyaçlarını karşılamak için daha güvenilir ortaklar aramaya başladı.

Stratejik kavramların ihtişamı, sıralama ve seçimin gerçekçiliğine yol açarak, küresel çapta hırslı güçlerin bile nihayetinde öncelikler belirlemesi gerektiğini ortaya koydu. Bu noktada Moskova, 2023 dış politika belgesinde özetlenen iddialı vizyondan açıkça uzaklaşarak, bölgedeki siyasi ve diplomatik gidişatın Rusya'nın marjinal katkısıyla gelişmesine izin vererek Ukrayna'yı tercih etti.

Ancak, Rusya'nın Ortadoğu'daki stratejik çıkarlarının derinliği küçümsenmemeli. Bölgenin gelişimini etkilemekten taktiksel olarak çekilme kararı, zorunluluktan kaynaklanan bir tercih olsa da bu, onun kontrolü Batı'ya devrettiği anlamına gelmez. Rusya, uzun vadeli stratejilerdeki ustalığıyla bilinir.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği saldırıda bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı

Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)
Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği saldırıda bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı

Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)
Gazze şehrinde enkaz ve çöp yığınlarının arasında işe yarar eşya arayan Filistinliler (AP)

İsrail’e ait bir insansız hava aracının (İHA) bugün, Gazze Şeridi'nin güneyinde bulunan Han Yunus'un doğusundaki Abasan el-Kebira kasabasında bir grup Filistinliye saldırması sonucu bir kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı.

Filistin resmi haber ajansı WAFA, yerel kaynaklara dayanarak, ‘İsrail İHA’sının, Han Yunus'un doğusundaki Abasan el-Kebira bölgesinde evlerini kontrol eden bir grup vatandaşı bombaladığını, bir vatandaşın yaşamını yitirdiğini ve çok sayıda kişinin de yaralandığını’ bildirdi.

WAFA, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğu bölgelerine sürekli ve yoğun bir şekilde ağır makineli tüfeklerle ateş açtığını’ kaydetti. İsrail savaş gemileri de Gazze Şeridi'nin güneyindeki Refah kıyılarına top mermileri ateşledi.

Bu saldırılar, 10 Ekim'de yürürlüğe giren ve ABD'nin Hamas ile İsrail arasında aracılık ettiği ateşkes anlaşmasına rağmen gerçekleştirildi.

Ateşkes kapsamında İsrail, Gazze Şeridi'ndeki güçlerini ‘sarı hat’ olarak adlandırdığı bölgeye çekti, ancak halen Gazze Şeridi'nin yarısından fazlasını kontrol ediyor ve sınırı geçen her yardım konvoyunu denetliyor.

Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bu yana İsrail en az iki kanlı baskın düzenledi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, 19 Ekim'de iki askerinin öldürülmesinin ardından İsrail'in Gazze'yi 150 ton bomba ve füzeyle vurduğunu ve cumartesi günü İslami Cihad Hareketi’nin bir üyesini hedef alan bir hava saldırısı düzenlediğini söyledi.