Sudan’daki çifte liderlikten çıkarılan dersler

Orduların çokluğu, bu fenomenin var olduğu her ülkede ‘gerçek bir lanet’ sayılıyor.

Barbara Gibson
Barbara Gibson
TT

Sudan’daki çifte liderlikten çıkarılan dersler

Barbara Gibson
Barbara Gibson

Şevki Abdulazim

Kötü şeylerin günlük yaşamınızda bir rutin haline gelmesi sorundur. Korkarım ki Sudan’daki yıkıcı savaş da böyle olma yolunda ilerliyor. Çünkü bir ayı aşkın bir süre önce patlak verdiği gün savaş generallerinin söz verdiği gibi, birkaç saat ya da gün içinde sonlanmadı.

Aslında savaşın bu ana kadar ortaya koyduğu en güzel dersi, insanların hayatlarını alt üst etme, onları füze gücüyle tehlikeye ve kötüleşen insanlık koşullarına itme, refah, özgürlük ve demokrasi yollarını aramak yerine hayatta kalmanın yollarını ve yaşamın temel gerekliliklerini arama becerisinde görüyoruz. Bu nedenle kim bu işe girişirse, zaferi veya kaybı hesaplamadan önce insanların hayatlarını hesaba katmalıdır.

Savaş, derslerini fahiş bedellerle ve sert bir şekilde sunsa da saçma savaştan, çatışma taraflarının kendi tanımlarına göre, gelecekte yararlanabileceğimiz başka dersler çıkarabiliriz. Bu noktada ilk ders, ezilen halklar olarak bizlerin, yetkililerin aklının ve vicdanının bir parçası olmaya mecbur olduğudur. Ayrıca bizler, savaş zamanlarında bu aklı ve vicdanı ihlal etmenin cezalandırılabilir bir suç olduğu gerçeğine bağlıyız.

Otoritenin aklının ve vicdanının nasıl bir parçası olmamız gerektiğini açıklarken, bu savaştan birkaç ay önce, savaşan tarafların (ordu liderleri ve Hızlı Destek Kuvvetleri) gücü kontrol ederken Sudan halkına, aralarındaki ilişkinin bal üzerindeki zehir olduğunu söylediklerini görüyoruz. Ayrıca bu taraflar, ilişkilerinin tarihsel olduğunu ve her ne olursa olsun zamanın değişimleriyle bozulamayacağını belirtiyor. Her bir taraf, diğer tarafın parlak bir resmini çizmede başarılı oldu ve tek kaygılarının Sudan devriminin barış, adalet ve özgürlük hedeflerine ulaşmak olduğunu söylüyor. Örneğin Egemenlik Konseyi üyesi Korgeneral Şemseddin el-Kabbaşi’nin devrimden sonraki ortaklık günlerinde internette dolaşan bir açıklamasına göre, Hızlı Destek lideri Muhammed Hamdan Daklu’yu (Hamideti) iyi bir adam olarak gören zihnin bir parçası olmamız isteniyor.  

Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan, Hızlı Destek Kuvvetleri ve lideri Hamideti’yi eleştirenlere hitaben, devrimden önce ve sonra Sudanlıların korunmasında Hamideti’nin büyük bir rol oynadığını söyledi.

Diğer yandan Hamideti, Burhan’ı planlarını gerçekleştireceği müttefiki olarak görüyor ve ordu ile liderlerini kaderde kardeş olarak nitelendiriyor. Öyle ki ordu güçleriyle çatışmaya karşı güçlerini uyardı ve askerin sol yanağına tokat atmaları durumunda içlerinden birinin sağ yanağını uzatmasını istedi.

Sudan halkının inanmak zorunda kaldığı bu dikkatle yönetilen ilişkide ortak bir düşman olduğu açıktı ve onu birlikte eleştirmek için hiçbir fırsatı kaçırmadılar. Bu düşman ise geçiş dönemi hükümeti ve devrim güçleri arasında yer alan siyasi güçlerdir. Ardından bu düşmanlık, 25 Ekim 2021 darbesi ya da onların deyimiyle Islah Hareketi ve bu darbede detaylarını kimsenin bilmediği ortaklık anlaşmasıyla doruk noktasına ulaştı. Ama tabii ki siyaset sahnesine, özellikle iki adam arasındaki ilişkide yeni bir gerçeklik dayattı. Kararında daha bağımsız görünen Hamideti, Burhan’ın yardımcısı olmaktan çok ona eşit hale geldi. Herkes ise özellikle siyasi süreçle ilgili olarak verilen tüm kararlarda, Burhan’ın yanı sıra Hamideti’nin de bunları imzalaması gerektiğini, aksi takdirde bir değer taşımayacaklarını fark etti.

Çifte liderlik

Kısacası, iki başlı liderlik veya iki liderin yönetimindeki liderlik durumu ortaya çıktı. Zamanla her birinin siyasi süreç ve geleceği hakkında kendi algıları oluştu. Hızlı Destek Kuvvetleri’nin çerçeve anlaşmaya entegre edilmesini sağlayan güvenlik ve askeri reform noktasında bu ikili liderlik, düşmanlık durumuna dönüştü. Bu noktada da otoritenin aklı ve vicdanı mantıksız bir şekilde değişti. Biz halk olarak bu değişime hızla ayak uydurmak zorundaydık ve bunu yapmayanlar ise hainlerin koltuğuna oturmaya hazırlanacaktı.

Ne yazık ki otoritenin kafasında meydana gelen hızlı dönüşümler sırasında iki taraf, dost ve müttefik yerine düşmana dönüştüğünde, sona yaklaşan bir siyasi süreç yaşandı. Talihsizlik şu ki siyasi güçler ve Sudan halkının çeşitli bileşenleri, kendilerini tek bir akıl yerine iki güçlü akılla karşı karşıya buldu. Resmi kurum/ordu, eski ve köklü bir kurum olarak devlet aklını temsil ediyor, mevcudiyeti makul ve lideri, Egemenlik Konseyi’nin yani devletin başı. Hızlı Destek Kuvvetleri de Egemenlik Konseyi yardımcısı olması nedeniyle ‘otorite’ rolünü üstleniyor. Kendisi, Hızlı Destek Yasasını’na ve Beşir rejiminin düşüşünden önce ve sonra, hatta savaşın başlamasından aylar, hatta günler önce devletteki rolünü doğrulayan hikayelere dayanıyor. Bu güçlerle rekabeti ne olursa olsun hiç kimse, onların karanlıkta ortaya çıktığını iddia edemez. Aksine nüfuzunu genişletmek ve iktidar koltuğunda kalmak için otoritenin himayesi altında ortaya çıkmışlardır.

Yukarıdakilerin hepsinden hareketle bu durum, bir oldu bitti olarak dayatılıyor. Böylece herkes, siyasi ve sivil güçleri ve sokaktaki adamı, otoritenin zihnindeki iki hikâye arasında çekişme halinde buluyor. Yönetimdeki akıllardan birinin tarafını tutmak ve onun hikayesini benimsemek, vatana ihanet derecesine varan sonuçlar doğuruyor. Bu durumun ispatı ise herhangi bir çaba gerektirmiyor. Sudanlıların sosyal medya hesaplarında dolaşmanız yeterli. İki gücün beyinleri arasındaki bölünme durumuna kendi gözlerinizle şahit olacaksınız.

Gerçekçi olmayan askeri taktikler

Bu savaştaki önemli derslerden biri de savaştan önce ele aldığımız resmi açıklamalara göre, orduların iktidarı ele geçirdikleri anki hikayelerinin ciddi bir incelemeye ihtiyaç duymasıdır. Çünkü bu hikayeler, savaş taktiklerinden, pusuya yatmaktan ve savaşın ortasında kullanılan kamuflajdan kesinlikle sapmamaktadır. Sudan kamuoyu, çatışma öncesinde her iki tarafın da savaşın olmayacağını ve sükûnete doğru gittiklerini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak şekilde teyit eden açıklamalarına sessiz kalmıştı. Ancak sonuç olarak gerçekler, bunun mükemmel bir savaş taktiği olduğunu ve gerçekle hiçbir ilgisi olmadığını ortaya çıkardı.

Orduların çokluğu, bu olgunun var olduğu herhangi bir ülkede gerçek bir lanettir. Sudan’daki durum, bu orduların liderleri gücü tekellerine aldığı için en kötü örnektir. Savaş çıktığında insanların canı kimsenin umurunda değil. Sanki daha önce hiçbir hükümet yokmuş, bakanlar ve memurlar maaşlarını alıp devlet hizmetinin mutluluğu içinde debeleniyormuş gibi şu ana kadar hiçbir bakandan vatandaşın lehine bir açıklama ya da eylem duymadık. Sudan’da yaşananlar garip; Devlet devletle, cumhurbaşkanı başkan yardımcısıyla, ordu da ordu komutanının deyimiyle kendi rahminden çıkan yedek orduyla savaşıyor.

Sudan’daki otoritenin zihni, bir ‘şizofreni’ durumunda yaşıyor. Savaş durumunda bile, ordunun ‘anlaşmazlığının Hızlı Destek Kuvvetleri ile değil, Hızlı Destek Kuvvetleri komutanı ve kardeşi Abdurrahim Daklu ile olduğunu’ söylediğini duyacaksınız. Ayrıca Hızlı Destek’in de orduya saygı duyulduğunu söylediğini, savaştan ordu komutanlarını ve eski rejimi sorumlu tuttuğunu göreceksiniz.

Bu şizofreni hali, Sudan vatandaşını perişan ediyor. Zira vatandaşlar, şu an savaşan taraflardan birinin hikayesini benimsemek zorunda. Dolayısıyla aradan zaman geçtikten sonra halkın geniş bir kesimi, bu savaşın saçma olduğunu ve bugünkü savaşta olduğu gibi liderlerin, ‘vatandaşın ve ülkenin var olmadığı bir hesaplaşma için müzakere masasına oturmadan önce’ normal sivil hayatı ortadan kaldıracağını anladı. Dolayısıyla ‘Savaşa hayır’ anlayışının insanlara zorla dayatılan iktidar anlayışından uzaklaştığını görüyoruz.

Bu savaş bizi, Sudan devletinin yapısını, insani ilişkilerini ve bölgelerini yeniden düşünmeye sevk ediyor. Mevcuttaki, geçmişten ödünç alınan ertelenmiş bir savaştır. Çünkü kenar ve merkez fikri, bazı elitlerin siyasi farkındalığında şekillendi, birçok kez bölgesel ve kabile savaşlarına dönüşen protesto pozisyonlarına çevrildi. Bunların başında ise Sudan Halk Kurtuluş Hareketi’nin Sudan’ın güneyinde önderlik ettiği ve ayrılarak Hartum’daki geleneksel devlet merkezinden uzakta yeni bir devlet kurmasıyla sonuçlanan savaş geliyor.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



Sudan’ın komşuları iç savaşı durdurmak için toplanıyor

Geçtiğimiz ay Kahire’deki Sudan’a Komşu Ülkeler Zirvesi’ne katılanların toplu fotoğrafı (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Geçtiğimiz ay Kahire’deki Sudan’a Komşu Ülkeler Zirvesi’ne katılanların toplu fotoğrafı (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Sudan’ın komşuları iç savaşı durdurmak için toplanıyor

Geçtiğimiz ay Kahire’deki Sudan’a Komşu Ülkeler Zirvesi’ne katılanların toplu fotoğrafı (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Geçtiğimiz ay Kahire’deki Sudan’a Komşu Ülkeler Zirvesi’ne katılanların toplu fotoğrafı (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Sudan’a komşu ülkelerin dışişleri bakanları, Temmuz ayı ortasında yapılan Sudan’a Komşu Ülkelerin Devlet ve Hükümet Başkanları Zirvesi’nde alınan karara göre Çad’ın başkenti Encemine’de “Sudan Krizinden Çıkış Yolları” gündemiyle toplanıyor.

13 Temmuz’da Kahire’de Mısır, Libya, Çad, Orta Afrika, Güney Sudan, Eritre ve Etiyopya olmak üzere yedi Afrika ülkesinin liderlerinin katıldığı Sudan’a Komşu Ülkeler Zirvesi gerçekleştirilmişti. Zirvede, “Sudan krizinin ülkenin geleceği, istikrarı, birliği ve toprak bütünlüğü üzerindeki yansımalarının çözülmesi ve ulusal kurumların çöküşünün önlenmesi için gerekli uygulamalı adımları ele alacak” bir iletişim mekanizması kurma kararı alınmıştı. Bu iletişim mekanizmasına katılımcı ülkelerin dışişleri bakanları liderlik edecek.

Kapanış bildirgesine göre zirvede ayrıca, iletişim mekanizmasına “Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD) ve Afrika Birliği (AfB) de dahil olmak üzere mevcut mekanizmalarla entegrasyonunda Sudanlı taraflarla doğrudan iletişim kurarak çatışmayı durdurup Sudan krizinde kapsamlı bir çözüme ulaşmak için uygulanabilir pratik çözümler içeren bir yürütme eylem planı” hazırlama görevi verilmişti.

Görsel kaldırıldı.
Geçtiğimiz ay Sudan’a Komşu Ülkeler Zirvesi’nde konuşma yapan Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Çad Dışişleri, Yurtdışındaki Çadlılar ve Uluslararası İşbirliği Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, Sudan’a Komşu Ülkelerin Dışişleri Bakanları Komitesi’nin ilk toplantısının 6-7 Ağustos tarihlerinde Encemine’de yapılacağı duyurulmuştu. Açıklamada, toplantının esas amacının “Sudan’ı binlerce kişinin ölümüne ve milyonlarca Sudanlının yerinden olmasına neden olan yıkıcı bir savaşın uçurumuna sürükleyen mevcut Sudan krizinden çıkış yolları önermek” ve aynı zamanda “ortakların dikkatini büyüyen insani krize acil yanıtlar vermeye çekmek” olduğu belirtilmişti.

Aynı bağlamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Büyükelçi Ahmed Ebu Zeyd yaptığı bir açıklamada, görüşmeye Mısır Dışişleri Bakanı Samih Şukri’nin katılacağını belirterek şu ifadeleri kullanmıştı:

“Komşu ülkelerin dışişleri bakanları toplantılarında Sudan krizinin çeşitli yönlerini, tüm güvenlik, siyasi ve insani boyutlarını, Sudan halkı üzerindeki etkilerini ve bölgesel ve uluslararası yansımalarını tartışacaklar. Amaç, Sudan’a komşu olan ülkelerin devlet ve hükümet başkanlarının mevcut krize son verecek ve Sudan’ın birliğini, toprak bütünlüğünü ve kardeş halkın sözünün geçerliliğini koruyacak çözümlere ulaşmak için etkili bir şekilde hareket etmelerini sağlayacak pratik öneriler geliştirmektir.”

Öte yandan Sudan Ümmet Partisi Genel Başkanı Mübarek el-Fadıl, Sudan’ın komşu ülkelerinin gösterdiği çabaların önemini vurguladı. Dışişleri bakanlarının Çad’daki ilk toplantılarında ortaya koyabilecekleri “pratik öneriler” olduğunu ve bunların “trajik” olarak nitelendirdiği krizi sona erdirmek için pratik çözümlere ulaşılmasına katkıda bulunabileceğini kaydetti. Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda Fadıl, Sudan’ın komşu ülkelerinin bakanlık mekanizmasının, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) üzerinde etkisi olan saha liderleri ve aşiret ileri gelenleriyle yoğun temaslar kurarak işe başlaması gerektiğini de sözlerine ekledi.

Fadıl, Sudan’ın komşu ülkelerinin bakanlar düzeyindeki mekanizmasının, ülkelerinin sahadaki etkin liderlerle iletişim kurma gücünden yararlanarak “başarıya ulaşma fırsatı” olduğuna dikkat çekti. Ayrıca, özellikle Libya, Çad ve Orta Afrika Cumhuriyeti gibi taraflardaki sınırların kontrol altına alınması gerektiğine dikkat çekti ve bu bölgelerin “HDK’ye silah kaçakçılığı yapmak için kullanıldığını” belirtti.

Diğer taraftan Sudanlı yazar ve siyasi araştırmacı Mecdi Abdulaziz, Sudan’a komşu ülkelerin dışişleri bakanları mekanizmasının toplanmasının, sahada ve siyasi düzeydeki değişkenliklerin ışığında gerçekleştiğine işaret etti ve bu değişkenlerin, “mekanizmanın Sudan’daki istikrarın yeniden tesis edilmesi çabalarına destek sağlamada başarılı olma olasılığı üzerinde büyük ölçüde etkisi olduğunu” belirtti.

Abdulaziz Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, “bu ayın savaşı durdurmak ve Sudan’da istikrarı yeniden sağlamak açısından büyük atılımlar getireceği” konusunda iyimser olduğunu söyledi. Cidde Forumu ile komşu Sudan ülkeleri arasında krizi sona erdirme çabalarında öne çıkan entegrasyonu takdir etti. Sudan’ın komşu ülkelerinin dışişleri bakanlarını, uluslararası insani ve yardım kuruluşlarının rolünü harekete geçirmeye teşvik etmenin önemini vurguladı. Ayrıca yerinden edilen ve Sudanlı vatandaşların “birkaç Arap ülkesi ve bölgesi dışında gerçek yardım almadığına” dikkat çekti.

Birleşmiş Milletler’e (BM) göre nisan ayının ortasından bu yana Sudan ordusu ile HDK arasındaki silahlı çatışmalarda çoğu sivil 3 binden fazla kişi öldü. Ayrıca 3 milyondan fazla kişi yerinden oldu ve mülteci konumuna düştü.