Kamptaki DEAŞ’lı kadınlar ‘erkekler tarafından kandırılmanın’ bedelini ödüyor

Şarku'l Avsat terör örgütü DEAŞ üyelerinin ailelerinden Faslı, Mısırlı, Özbek ve Iraklı bir kadınlarla röportaj yaptı

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’de yer alan Malikiye kırsalındaki Roj Kampı (Şarku'l Avsat)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’de yer alan Malikiye kırsalındaki Roj Kampı (Şarku'l Avsat)
TT

Kamptaki DEAŞ’lı kadınlar ‘erkekler tarafından kandırılmanın’ bedelini ödüyor

Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’de yer alan Malikiye kırsalındaki Roj Kampı (Şarku'l Avsat)
Suriye’nin kuzeydoğusundaki Haseke’de yer alan Malikiye kırsalındaki Roj Kampı (Şarku'l Avsat)

Suriye'nin kuzeydoğusundaki terör örgütü DEAŞ militanlarının ailelerinin kaldığı Roj Kampında, BM mülteciler Yüksek Komiserliği logosunun yazılı çadırlarının altındaki kadınlar ve anneler, akıbetlerinin ne olacağını beklerken günlük yaşamlarının ayrıntılarını anlattı. Burada zamanın bir anlamı yok. Burada gece de gün gibi. Bu kampın acı anlılar ve geçmişin yüküyle yaşayan sakinleri için saatler yıllar önce durdu.

Suriye'ye geliş hikayeleri de neredeyse aynı. Kocalar aşırılık yanlısı örgütün saflarına katılmaya karar verdikten sonra, aile üyeleri sadece onlara katılmak ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar. Kocalar aşırılık yanlısı örgütün saflarına katılmaya karar verdikten sonra, aile üyeleri sadece onlara katılmak ve sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar. Kamptaki kadınların günlük yaşamlarının ayrıntılarını kendi ülkelerindeki normal yaşamlarıyla karşılaştırdığınızda alacağınız cevap için fazla düşünmeye gerek duymuyorlar: Hiçbir yönden benzemiyor.

Roj Kampı, Haseke Valiliği'ndeki el-Malikiye (Derik) kasabasının kırsal kesiminde yer alıyor. Batılı ve Arap uyruklu DEAŞ saflarında yer alan savaşçıların yabancı ailelerine ek olarak, Iraklı mülteciler ve yerinden edilmiş Suriyeli kadınlar da dahil olmak üzere çoğu kadın ve çocuk olan yaklaşık 2 bin 500 kişiyi içeriyor.

Şarku'l Avsat, sıkı güvenlik tedbirleri altındaki kampa bir ziyaret gerçekleştirerek Faslı, Mısırlı, Özbek ve Iraklı sakinlerle özel röportajlar yaptı. Röportaj veren kadınların çoğu, temel ihtiyaçlarını karşılayacak kadar paraları olmadığını belirterek, temiz içme suyuna erişimin zor olmasından, hijyen ve tıbbi bakımın yetersiz olmasından, danışmanlık eksikliğinden, eğitimsizlikten, yetersiz beslenmeden, çitler ve güvenlik kameraları içinde yaşamaktan şikayet etti.

Faslı: Hayvanlar gibi yaşıyoruz

Fas’ın Teutan şehrinden olan Fas uyruklu Şuruk, Suriye’nin bombalanıp yıkılan çeşitli şehirlerinde sekiz yıl nasıl yaşadığını anlattı. Ne kışın soğuğundan ne de yazın sıcağından korumayan bir çadırın merhametine sığınıp yaşayan Şuruk, bugün onları Ortadoğu'nun bu sıcak noktasına gelmeye zorlayan babaları öldürüldükten sonra yetim kalan çocuklarını yetiştirmekten sorumlu.

Şuruk, verdiği röportajın başında şöyle konuştu: “36 yaşındayım fakat hayatım konusunda hiç söz sahibi olmadım. Çünkü önce ailemin sonra da kocamın seçtiği hayatı yaşadım ve bu yaşta dul kaldım. Bugünse kaderimdekileri yaşıyorum.” Eşi öldürüldükten sonra 2017 yılının ortalarında örgütün kontrolündeki bölgelerden kaçtığını söyleyen Şuruk, “Örgüt saflarına katılmayı seçen eşimdi. Onun vefatının ardından örgütle herhangi bir bağımız kalmadı. Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) hakimiyeti altındaki bölgelere doğru kaçarak kampa geldik” dedi.

Kendisi gibi olanların anavatanlarına dönmeleri karşısındaki en önemli engelin Suriye’de doğan çeşitli uyruklara mensup çocukların varlığı olduğunu söyleyen Şuruk, “İki çocuğumu Fas’ta dünyaya getirdim. Benim durumumda çifte vatandaşlık ve yabancı uyruklu kişilerle evli olmak yasal bir sorun oluşturmuyor. Ben bir dul ve çocuklarım yetimken, Fas’ın bizi ülkeye yeniden kabul etme tereddüt ettiğini bilmiyorum” ifadelerini kullandı.

Faslı Şuruk (Şarku'l Avsat)
Faslı Şuruk (Şarku'l Avsat)

Faslı Şuruk, “Ruhum bunalmış durumdayken geceyle gündüz birbirine denk. Günlük rutin bir kayba dönüşüyor. Çocuklarıma bazen sabah saat 9’da kahvaltı başka bir gün öğleden sonra 3 gibi. Çünkü zamanın bir kıymeti yok. Gerçekten zaman burada ağır işliyor” dedi. Çadırının 6 metre uzunluğunda ve 4 metre genişliğinde olduğunu söyleyen Şuruk, çadırı üç bölüme ayırdığını bunlardan birincisi çadırın girişi olan küçük bir alanı mutfak, orta kısmı ise oturma ve uyuma alanı, üçüncü kısmı ise giysiler ve battaniyeler için bir dolap olarak kullandığını ifade etti.

 Uzun yeşil bir abaya giyen ve koyu renk bir başörtüsü takan bu kadın, kamptaki mevcut mutfağını Fas'taki evininin mutfağıyla karşılaştırdı. Şuruk, “Tabi ki de karşılaştırılamaz. Bugün burada hayvanlar gibi yaşıyoruz” dedi. Ülkesindeki mutfağının detaylarını ve normal hayatını hatırladığında bir süre konuşmayı bıraktı ve gözleri doldu. Gücünü toplayarak konuşmaya devam eden Şuruk, “Bu çadıra ne kadar tabak, gaz ocağı, lavabo ve raf getirilirse getirilsin. Asla bir mutfağa dönüşmeyecek. Çatı plastik, duvarlar, pencereler hep tente. Fas'taki hayatımla kıyasladığımda bu hayat değil” şeklinde konuştu.

Gençliğinin başında Fas Kraliyet Donanması'na katılmayı, üniforma giymeyi ve okyanusları geçmeyi hayal eden Şuruk’un bugün en büyük hayali kamp hayatından kurtulup ailesinin yanına dönmek. Faslı kadın, “Annem bir yıl önce vefat etti, babamın yaşı ilerlemiş, bir daha görebilir miyim bilmiyorum” dedi.

Suriye’de iki hali de yaşayan Mısırlı

Mısırlı Radva, şu anda 40 yaşında olduğunu ve bunun 10 yılını Suriye’nin çeşitli bölgeleri ve kamplarda geçirdiğini söyledi. Hayatının zorlu koşullarından dolayı çok acı çekti. Daha önce Mısır’ın başkenti Kahire'de yaşadığını kaydeden Radva, varlıklı bir aileden geldiğini, iktisat fakültesinden mezun olan kocasının geçmişte tanınmış bir şirkette memur olarak çalıştığı söyledi.

 Radva, konuşmasının başında kendisi gibi birçokları gibi kendisinin de büyük bir aldatmacaya maruz kaldığını ifade etti. 2019 yılının baharında ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon Güçleri ve SDG tarafından yenilgiye uğratılmadan daha önce DEAŞ’ın kontrolü altında olan Suriye bölgelerine atıfta bulunarak “Örgüt bölgelerine gelen çoğu kişi gibi biz de kandırıldık. Düzenli bir hayat, okullar, ilişki kurulacak bir devlet ya da oluşum yoktu... DEAŞ bir aldatmaca ve büyük bir balondu” dedi.

Radva, üç çocuk annesi. En büyük kızı 17, oğulları ise 14 ve 10 yaşında. Eşi ise 2017 yılının başında ailenin DEAŞ bölgelerinden kaçmasından bu yana SDG hapishanelerinde tutuluyor.

Radva'nın bugün en büyük hayalleri ‘özgürce hareket ve seyahat etmek’. Kampta örgütle bağlantılı olduğu suçlamasıyla ‘tutuklu’ olarak alıkonulduğunu söyleyen Radva nereye giderse gitsin kovuşturulmaktan korkuyor. Ülkesine dönememekten endişe duyduğunu dile getirerek, “Mısır'a döndüğümde veya başka bir ülkeye seyahat ettiğimde bu suçlamadan korkuyorum. Çünkü bu sıfat beni rahatsız etmeye devam edecek” dedi. 

6 yıldır bu kampta yaşadığını ancak gelecekte durumunun ne olacağını bilmediğini anlatan Mısırlı kadın, “Herhangi bir taraf gelip örgütle bağlantımızın derecesini, hala aşırılık yanlısı olup olmadığımız incelesin. Gerçekten DEAŞ’lı olup olmadığımı görmek için beni gözetim altına alsınlar sonra ona göre beni burada tutsunlar” ifadelerini kullandı.

Bu Mısırlı kadın için saatler ve aylar oldukça yavaş geçerken, Radva yaşadığı en büyük zorluğun özgürce hareket edememek olduğunu ayrıca cep telefonu ya da dizüstü bilgisayar bulundurmalarının yasak olduğunu söylüyor. Radva, “Pazar ve eğitim alanları var ama biz özgürlük istiyoruz. Çocuklarımın üniversiteye gitmelerini ve eğitimlerini tamamlamalarını istiyorum. Rahatlamak için bir hobi kursuna gitmek istiyoruz. Özgürce dışarı çıkmak istiyoruz. Burada gidebileceğimiz parklar yok” dedi.

Radva, kendisini bir şirkette iş sözleşmesi yapma bahanesiyle Türkiye'ye gitmeye ikna eden kocası tarafından kandırıldığını saklamıyor. Suriye sınırına vardıklarında, daha önce DEAŞ’ın kontrolü altındaki bölgelerde yaşamak için Suriye'ye girmek istediğinde şoke olduğunu söyledi. Radva, “Beni bir emrivakiyle karşı karşıya bıraktı. Sözde bir İslami hilafet yönetimi altında yaşayacağımız yanılsamasına kapılmıştım. Ancak gördüğümüz şeyler karşısında şoke olduk. İntikam, cinayet, karanlık her yerdeydi” dedi.

 Kuaförlük yapan kızlar

Tuka adlı 19 yaşındaki Özbek genç kız, 2015 yılının ortalarında memleketi başkent Taşkent'ten 3 bin 500 kilometre uzaktaki İstanbul’a doğru nasıl seyahat ettiğini anlattı. Daha sonra Suriye tarafında, o zamanlar DEAŞ’ın pençesinde olan sınır kasabası Tel Abyad'a gizlice geçmek üzere bir otobüse binip yolculuklarına karadan devam ederek Suriye ile Türkiye sınırındaki Şanlıurfa kentine doğru yola çıktılar. Yedi günlük bir yolculuğun ardından Suriye'nin kuzeyindeki Rakka şehrine ulaştıklarını söyledi.

 Özbek Tuka (Şarku'l Avsat)
Özbek Tuka (Şarku'l Avsat)

O zamanlar Rakka, örgütün en önde gelen kentiydi ve Özbek aile, seyahat masrafları, uçak bileti masraflarının karşılanması, yönetici pozisyonları ve yüksek maaşlar alma vaatlerinin ardından sözde DEAŞ Devleti’nin gölgesinde yaşamayı umuyordu.

Bu kız hayatının neredeyse yarısını savaştan zarar görmüş bir ülkede geçirdi. Bugün annesi, 4 kız kardeşi ve iki erkek kardeşiyle birlikte bu kampta yaşıyor. Babası SDG tarafından hapishanede tutuluyor.

Tuka, kararlılıkla, ısrarla ve annesinin de onayıyla artık meslek öğrenmek için ‘kuaförlük’ kursuna gidiyor. Tuka, “Çocukluğumda gelecekte cerrah olmayı hayal ederdim. Bugün kamptan ayrıldıktan sonra okula geri döneceğim. Bunun olmasını beklerken, kuaförlük kursuna gitmeye karar verdim ve bu durumumu değiştirdi. Annem bile rahatladı” dedi.

21 yaşındaki Iraklı arkadaşı Hiba ise, 2014 yılının yazında terörist DEAŞ’ın sözde hilafetini ilan etmeye başlamasıyla ünlenen Musul şehrinden geliyor. 11 yaşındayken babası onu Faslı bir savaşçıyla evlenmeye zorladı. Birkaç yıl süren zorunlu bir evliliğin ardından kocasının Irak'ta yakalandığını ve Bağdat'ın onu Fas hükümetine teslim ettiğini söyledi. Kendisi ise Irak'taki DEAŞ bölgelerinin geri çekilmesinin ardından örgüt saflarında yer alan küçük erkek kardeşi ile birlikte Suriye'ye doğru yola çıktı. Kardeşinin öldürülmesinden sonra yedi yıldır yaşadığı Roj kampına gitti. Özbek arkadaşı gibi o da kamptaki arkadaşlarının saçlarına bakım yapıp makyaj yapıp kuaförlük mesleğini öğrenmeye karar vermiş.

Bu iki kız, Roj kampındaki diğer onlarca kızla birlikte güzellik uzmanı ve kadın kuaförü olarak eğitiliyor. Hemşirelik, berberlik, elektronik aletlerin tamiri gibi meslekler de pratik hayat tecrübesi kazandırmak ve boş zamanı doldurmak için öğretiliyor.

Kamptaki çocuklar için uyarılar

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi’nden iki üst düzey yetkilisi “el-Hol ve Roj kamplarında vatandaşı bulunan ülkelerin tepkisi çok yavaş. Bu durum mevcut gözaltı ortamlarında yaşayan DEAŞ’lılar ve militanlarının çocuklarının dosyalarının büyüklüğü ve tehlikesi ile orantılı değildir” dedi. Kampların tasfiyesinin belki de onlarca yıl alacağı vurgulandı. Haseke'deki el-Hol kampından sorumluların, yalnızca bu kampta kaydedilen 150'den fazla cinayetin ardından şiddetin eşi görülmemiş boyutlara ulaştığı konusunda defalarca uyarıda bulunduğuna işaret edildi. Bu kampların, sadece bir kısmı DEAŞ ailelerinden olan binlerce yerinden edilmiş insanı barındırdığı biliniyor.

Yerinden Edilenler ve Mülteci İşleri Dairesi Başkanı Şeyhmus Ahmed, Şarku'l Avsat’a verdiği röportajda, Roj ve Hol kampları dosyası, ilgili ülkelerin hükümetlerinin yanı sıra uluslararası toplumu da ilgilendiren uluslararası bir ikileme dönüştüğünü söyledi. Ahmed, “Örgüt saflarına katılan, saflarında savaşan ve bölgelerinde yaşayan vatandaşlarını geri almayı reddeden ülkeler ve hükümetler var. Görüşmelerimiz sırasında bize ulusal güvenliklerinden endişe duyduklarını ve toplumlarının DEAŞ destekçilerinin dönüşünü kabul etmeyi reddettiğini açıkladılar.

Roj Kampı’ndaki çocuklar (Şarku'l Avsat)
Roj Kampı’ndaki çocuklar (Şarku'l Avsat)

Ahmed, uluslararası toplumun çift uyruklu kişilerin doğumu, babaların öldürülmesi ve annelerin kamplarda hayatta kalması göz önüne alındığında en hassas dosya olarak kabul edilen çocukların dosyasıyla ilgilenmemesine değindi. Ahmed, “Bu dosya, her geçen gün daha da artan riskler taşıyor. Çünkü uluslararası toplumun bu çocukları kamplarda ihmal etmesi çok tehlikeli. Yıllar geçtikçe büyüyen çocukları kampların sınırları içinde bırakmak, yasal yaşını (17 yaş) tamamladıktan sonra otomatik olarak örgüt savaşçılarının gözaltı merkezlerine nakledilmeleri ve bu da sorunun daha da büyüyeceği ve köklü çözümler olmadan kalacağı anlamına gelecek” şeklinde konuştu.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Dairesi İdari Organı Üyesi Avukat Halid İbrahim ise, Aşırılık yanlısı DEAŞ ideolojisiyle dolu bu büyük grupların, yönetimin kamplarında ve gözaltı merkezlerinde bulunmasının, bölge ve dünya için büyük tehlike oluşturduğunu söyledi. İbrahim, “Güvenlik, ekonomik, askeri ve hatta insan hakları açısından da yönetimin kurumlarına yük oluşturuyor” dedi.

Kürt yetkili, son üç yılda bin çocuk ve 400 kadının ülkelerine geri gönderildiğini söyledi. İbrahim, “Roj ve Hol kamplarında farklı ülkelerden 55'ten fazla milletten, çoğu kadın ve çocuktan oluşan yaklaşık 60 bin kişi var. Özerk Yönetim'in uluslararası toplum ülkelerine vatandaşlarını anavatanlarına geri kabul etme çağrılarına rağmen yetim çocuklar ve insani yardım vakaları da dahil olmak üzere çok az ülke yanıt verdi ve vatandaşlarını kurtardı. Ancak ‘güvenlik ve toplumsal nedenlerle’ yetişkin kadın ve erkekler dahil edilmedi” dedi.

İbrahim, uluslararası toplumu DEAŞ’lıların çocuklarını rehabilite etmek ve savaşçıların gözaltı merkezlerini korumak için Özerk Yönetim'e mali ve güvenlik yardımı sağlamaya çağırdı. Kürt yetkili, “Bu insanları ülkelerine geri döndürmek yıllar alabilir, 20 yıl daha sürebilir” dedi. Bu kamplarda büyüyen çocukların geleceği konusunda uyararak, radikal ve kalabalık ortamlarda evlilik veya aile kurumu çerçevesinin dışında yaşadıklarına dikkat çekti.



Ankara’dan Suriyeli mültecilerin dönüşlerini hızlandırmak için “Halep'i kalkındırma” adımı

Suriye'nin kuzeybatısındaki Zerdana köyündeki bir mülteci kampında pazartesi günü yüksek sıcaklıklar nedeniyle serinlemeleri için çocukların üzerine su serpildi (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısındaki Zerdana köyündeki bir mülteci kampında pazartesi günü yüksek sıcaklıklar nedeniyle serinlemeleri için çocukların üzerine su serpildi (AFP)
TT

Ankara’dan Suriyeli mültecilerin dönüşlerini hızlandırmak için “Halep'i kalkındırma” adımı

Suriye'nin kuzeybatısındaki Zerdana köyündeki bir mülteci kampında pazartesi günü yüksek sıcaklıklar nedeniyle serinlemeleri için çocukların üzerine su serpildi (AFP)
Suriye'nin kuzeybatısındaki Zerdana köyündeki bir mülteci kampında pazartesi günü yüksek sıcaklıklar nedeniyle serinlemeleri için çocukların üzerine su serpildi (AFP)

Türk basınında yer alan bazı haberlerde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın talimatıyla hükümetin, Suriyeli mültecilerin ülkelerine gönüllü olarak dönmelerine yönelik çabaları hızlandıracak bir adımla Suriye'nin kuzeybatısındaki Halep ilinde ekonomik ve sosyal kalkınmayı sağlamak amacıyla üçlü bir mekanizma kurduğu bildirildi.

Hükümete yakınlığıyla bilinen Sabah gazetesi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Suriyelileri mültecilerin Suriye’nin kuzeyinde Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) ve onunla birlikte hareket eden Suriye Milli Ordusu (SMO) tarafından güvenliğin sağlandığı yerlere gönüllü olarak dönmelerini teşvik etmek amacıyla İçişleri Bakanlığı, iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) ve AK Partili milletvekillerinden oluşan üçlü bir mekanizma oluşturulması talimatı verdiğini aktardı.

hty
Suriye-Türkiye sınırında Halep’e açılan Bab es-Selame (Öncüpınar) Sınır Kapısı (Reuters)

Gazete, üçlü mekanizmanın Suriye’nin kuzeyinde güvenliğin sağlandığı bölgelerde ekonomik ve ticari hayatı canlandırmayı ve aralarında Türklerin de olduğu iş insanlarını, geri dönen mültecilerin istihdam edilmesi için bölgede proje uygulamaya, fabrika ve tesis kurmaya teşvik etmeyi amaçladığını kaydetti.

Halep’in canlandırılması

Gazete, üçlü mekanizmanın üzerinde çalıştığı yol haritasının en önemli ve öne çıkan yönlerinden birinin Suriye'nin ekonomi başkenti olan Halep’i ekonomik ve sosyal yönden canlandırmak olduğunu bildirdi.

Ankara, ülkelerine gönüllü olarak dönmeye teşvik edilecek yüzbinlerce Suriyeli mülteciye iş imkanı sağlamak amacıyla Halep'in yol haritasına dahil edilmesi için Şam ve Moskova ile görüşmelerini sürdürüyor.

Hürriyet gazetesinin hükümete yakınlığıyla bilinen yazarı Abdülkadir Selvi, geçtiğimiz hafta, Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu ay olası Türkiye’ye ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Erdoğan ile yapacağı görüşmede, masada Suriye ile ilgili iki konunun olacağını, bunlardan birinin mültecilerin gönüllü olarak ülkelerine dönmeleri, ikincisi ise Ankara ile Şam arasındaki normalleşme ve Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed arasında bir görüşme yapılması olduğunu yazdı.

Erdoğan ile Esed görüşmesinin önemine dikkati çeken Selvi, çünkü Türkiye'nin önceliğinin Suriyelilerin güvenli bir şekilde evlerine dönmesini sağlamak olduğunu belirtti. Türkiye'deki Suriyelilerin önemli bölümünü Halep’ten gelenlerin oluşturduğuna dikkati çeken Selvi, onların Halep’e güvenli bir şekilde dönüşünün sağlanması gerektiğini vurguladı.

Selvi, bu yüzden Ankara’nın Türk ve Suriye askerinin koordinasyon içinde olacağı güvenlik noktaları oluşturulması gerektiğini düşündüğünü de sözlerine ekledi.

Ankara, geçtiğimiz mayıs ayında Suriye ile ilişkileri normalleştirme müzakereleri kapsamında Rusya'nın himayesinde ve İran'ın da katılımıyla Suriye'de dört ülkenin temsilcilerinin yer aldığı bir askeri koordinasyon merkezi kurulması için anlaşmaya varıldığını açıklamıştı.

Türk askerinin Suriye'nin kuzeyindeki varlığı meselesi, Ankara ile Şam arasındaki ilişkilerin normalleşmesi sürecinde ilerlemenin önünde engel teşkil ediyor. Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamalarda, ‘Türkiye’nin Suriye topraklarını işgali’ dediği durum sona ermeden ilişkilerin normalleşmesinden ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan'la görüşmekten bahsedilmesinin mümkün olmadığını vurguladı.

Öte yandan Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, geçtiğimiz cumartesi günü yaptığı bir açıklamada, TSK’nın Türkiye sınırlarının ve Türk halkının güvenliğini sağlamadan geri çekilmesinin düşünülemeyeceğini ve Esed'in ‘bu konuda daha aklıselimle hareket edeceğine inandığını’ söyledi.

Türkiye'de geçtiğimiz mayıs ayında yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimleri sırasında en sıcak dosyalardan biri olan Suriyeli mülteciler dosyası 31 Mart'ta yapılması planlanan yerel seçimlere aylar kala yeniden gündeme geldi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, hükümetinin Suriye'nin kuzeyinde TSK tarafından oluşturulan güvenli bölgelerde bir milyondan fazla Suriyeli mülteciyi güvenli ve insana yakışır bir yaşam sağlayacak koşullarda barındırmayı amaçlayan projeler üzerinde çalıştığını ve yaklaşık 553 bin Suriyelinin Suriye’nin kuzeyinde TSK ve SMO tarafından kontrol edilen bölgelere geri döndüğünü çok kez vurguladı.

ascd
Rusya'nın BMGK’nın Türkiye ile Suriye arasındaki Bab el-Hava Sınır Kapısı üzerinden yapılan insani yardımların süresini uzatma kararını reddetmesi üzerine 17 Temmuz’da Suriye'de düzenlenen bir protesto sırasında yere çizilen Rusya bayrağı ve üzerindeki veto yazısı (EPA)

Bunun yanında Ankara, Suriyeli mültecilerin ilerleyen süreçte sadece bahsi geçen güvenli bölgelere değil, Suriye ordusunun kontrolündeki yerlere de dönmelerini sağlamak istiyor.

3 milyon 321 bin Suriyeli mülteci

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi Başkanlığı, Türkiye'deki Suriyeli mültecilere ilişkin son verilerinde geçici koruma sağlanan Suriyelilerin sayısının 3 milyon 321 bin 72 olduğunu açıkladı.

Geçtiğimiz mayıs ayında yapılan cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimlerinden sonra hükümet, ülkedeki yabancılar dosyasında katı bir politika izlemeye başladı. Başta İstanbul olmak üzere çeşitli illerde, Suriyeliler de dahil olmak üzere çeşitli milletlerden yasadışı göçmenleri ve ikamet koşullarını ihlal edenlere karşı üç aydır aralıksız devam eden bir güvenlik operasyonu sürdürülüyor.

Türkiye'de Suriyeli mültecilerin bazılarının zorla sınır dışı edildiğine dair haberler sık ​​sık basında yer alsa da İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, Türkiye'de geçici sığınmacı statüsüne sahip Suriyelilerin sınır dışı edilmediklerini açıkladı. Göç İdaresi Başkanlığı, kayıtlı olmadıkları illerde ikamet eden Suriyelilere 24 Eylül'e kadar kayıtlı oldukları illere dönmeleri için süre tanıdı. Türkiye’de 6 Şubat meydana gelen depremden etkilenen 11 ilden İstanbul'a taşınan mültecilerin ise bir sonraki duyuruya kadar İstanbul’da kalmalarına izin verildi.