Yemen barış süreci… Devletin onarımı mı yoksa kaynakların paylaşımı mı?

Darbeciler kazanımlarına sarıldı ve uluslararası çabalar belirsiz

Arap Zirvesi, üç ilke uyarınca Yemen krizine siyasi çözüm desteğini açıkladı (Reuters)
Arap Zirvesi, üç ilke uyarınca Yemen krizine siyasi çözüm desteğini açıkladı (Reuters)
TT

Yemen barış süreci… Devletin onarımı mı yoksa kaynakların paylaşımı mı?

Arap Zirvesi, üç ilke uyarınca Yemen krizine siyasi çözüm desteğini açıkladı (Reuters)
Arap Zirvesi, üç ilke uyarınca Yemen krizine siyasi çözüm desteğini açıkladı (Reuters)

Suudi Arabistan- İran anlaşması ve Suudi ve Ummanlı iki heyetin darbeci Husi liderlerle istişareler için başkent Sana’yı ziyareti başta olmak üzere bölgedeki gelişmelere rağmen Yemen’deki barış süreci belirsizliğini koruyor. Özellikle darbecilerin ekonomik kaynakların büyük bölümünü ele geçirmeye çalışması nedeniyle istikrar yolunun zor olacağına dair işaretler var.

Geçtiğimiz Çarşamba günü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) verdiği brifing sırasında BM Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, bir yılı aşkın süredir devam eden ateşkese rağmen Yemen’deki mevcut durumun kırılganlığı konusunda uyarıda bulundu. Grundberg, ülkenin kuzeyinde Sada, Cevf ve Marib ve orta kesiminde ise Taiz vilayetlerinde bazı cephelerde çatışma çıkmasından duyduğu endişeyi dile getirdi.

Güven inşa etmek için atılan olumlu adımlara rağmen Grundberg, kısmi çözümlerin bu ülkedeki sayısız zorlukların hepsini çözemeyeceği konusunda uyardı. BM yetkilisi ayrıca, Suudi Arabistan ve Umman Sultanlığı’nın ilerleme kaydeden BM arabuluculuğunu destekleme çabalarına övgüde bulunarak, ancak ele alınması gereken daha fazla konu olduğunu vurguladı.

Arap Zirvesi’nin 32. olağan oturumunda yayınlanan Cidde Bildirgesi ise Yemen krizinin ‘üç ilke’ temelinde barışçıl bir şekilde çözülmesi gerektiğini ortaya koydu. Bu üç ilkenin, Yemen’in Başkanlık Konseyi ve meşru hükümetinin önderliğindeki konumunun güçlendirilmesi, egemenlik hakkının ihlal edilmemesi ve Husi darbeciler arasında öfke uyandıran devlet kurumlarının yeniden kurulması olduğu belirtildi.

Husilerin Cidde Bildirgesi’ne yanıtı sözde Yüksek Siyasi Konsey’in bir üyesi olan Muhammed Ali el-Husi aracılığıyla geldi. Muhammed Ali el-Husi, söz konusu ilkelere bağlı kalmanın, barış istememek anlamına geldiğini söylerken, Twitter üzerinden yaptığı açıklamada ise üç ilkenin artık eskidiğini ve artık müzakerelerin bir parçası olmadığını dile getirdi.

Husilerin Yüksek Siyasi Konseyi Başkanı Husi lider Mehdi el-Meşat, Yemen’deki barış çabalarını engellemekle ilgili uluslararası topluma yönelik suçlamalarını tekrarlamaya devam etti. Meşat, İngiltere ve Almanya’nın Yemen içişlerine müdahalesinin sürmesi halinde savaşa hazır olduklarını ve Husi milislerin şartlarına yanıt verilmemesi halinde dünyanın zarar göreceği tehdidinde bulundu.

Mehdi el-Meşat, uluslararası güçlerin, örgüt üyelerinin maaşlarını ödeyerek ve Sana Havalimanı ile Hudeyde limanının işletilmesine izin vererek ekonomik tavizler de dahil olmak üzere tavizleri engellemek için baskı yaptığını iddia etti.

Meşat, meşru hükümetin varlığını ve haklarını tamamen göz ardı ederken, krizin Husilere bağlı milisler ile Suudi Arabistan ve uluslararası toplum arasında yaşandığına atıfta bulundu.

Suudi Büyükelçi Alimi ile görüştü

Öte yandan Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammed bin Said Al Cabir başkanlığındaki Suudi heyeti, Reşad el-Alimi başkanlığındaki Yemen Başkanlık Konseyi’ne işgal altındaki başkent Sana ziyaretinin sonuçları ve darbeci liderlerle görüşmesi hakkında bilgi verdi. Ayrıca heyet, Suudi Arabistan’ın, Yemenlilerin devlet kurumlarını restore etme, siyasi süreci ulusal ve bölgesel olarak üzerinde anlaşmaya varılan görev tanımları temelinde canlandırma arzularını karşılayan kapsamlı ve sürdürülebilir bir siyasi çözüme ulaşma çabalarına tam desteğini dile getirdi.

Yemenli siyasetçilere göre başta ABD ve İngiltere olmak üzere uluslararası toplum, milislerin elde ettikleri kazanımları ve nüfuzlarını korumalarına izin veriyor. Ayrıca uluslararası çabalarla varılmaya çalışılan siyasi anlaşmanın, Yemen devletinin egemenliğini darbeciler lehine azaltmayı amaçladığı belirtildi.

Şarku’l Avsat tarafından yapılan ve bu ayın ortalarında yayınlanan bir röportajda İngiltere’nin Yemen Büyükelçisi Richard Oppenheim, servet ve kaynakların paylaşımına, mevcut durumun olduğu şekliyle devamına yol açan bir çözüme ulaşılabileceğini dile getirdi.

Röportajda belirttiğine göre Oppenheim, “Yemen’deki herhangi bir başarılı anlaşma, paylaşılabilecek dağınık Yemen kaynaklarını çözmek için bir ekonomik anlaşma içermelidir” dedi.

Yemenli aktivist ve siyaset araştırmacısı Abdulcelil el-Hagab, kaynakların yeniden birleştirilmesini ve yasal kanallarda yönlendirilmesini sağlayan ekonomik bir çözümün önemli olduğunu söyledi.

Öte yandan İngiliz yetkili, bu çözümün siyasi ayrışmanın devamı için bir gerekçe olup olmayacağına açıklık getirmedi. Ayrıca tarafların çatışmanın devamını teşvik edecek şekilde, askeri çabalarını finanse etmek üzere kullanmamaları için kaynakların kontrol ve garanti olmaksızın paylaşılmasını önerdi.

Hagab ise yaptığı açıklamada, “Ekonomi, Yemen’deki tüm kargaşanın kaynağı olmaya devam ediyor. Ekonominin kötüleşmesiyle birlikte, elitlerin rekabetlerinden ve onların hem ilkel hem de ulusal çeşitli bölünmelerinden kaynaklanan diğer şiddet karşıtı kaynakların yokluğunda bile radikalizm merkezleri ve kaos ve şiddet projeleri ortaya koyuluyor” dedi.

Diğer taraftan Ortadoğu Enstitüsü’nde araştırmacı olan Gregory D. Johnson, ekonominin siyasi durumu karmaşıklaştırmada en büyük rolü oynadığına dikkati çekti. Araştırmacıya göre pek çok erkek ve binlerce çocuk bir gelir kaynağı olarak silahlı gruplara başvururken, çeşitli taraflar da kaynakların mümkün olan en büyük bölümünü elde etmeye çalışıyor. Silahları bırakmaya ikna olurlarsa da barışın devamının sağlanmasında kilit rol oynayacaklar.

Enstitü tarafından geçen hafta yayınlanan bir analizde Johnson, çeşitli silahlı grupların etkili bir şekilde tasfiyesini ve terhis edilmesini kolaylaştırmak ve Yemen savaşının sona ermesini sağlamak için uluslararası toplumun büyük ve sürdürülebilir dış finansman yoluyla ülke ekonomisini yeniden inşa etme çağrısında bulundu. Araştırmacı, bu olmadan Yemen’deki savaşın son sekiz yıldır olduğu gibi devam edeceğini vurguladı.

Ekonomi araştırmacısı Fuad el-Maktari, Johnson’ın silahlı gruplar için savaşanların, barış sürecinin kaderini belirlemede etkili olamayacağı görüşünü yalanladı. Maktari’ye göre çatışmada yalnızca birer araç olmaları dolayısıyla, yoksulları ve ihtiyaç sahiplerini çekmek, orduya almak ve savaş için yakıta dönüştürmek üzere sömürülüyorlar. Ancak gerçek savaş ağaları gerçek bir barışa girmeye karar verirse, bu savaşçılar belirleyici bir rol oynayacak.

Şarku’l Avsat’a konuşan Maktari, Johnson ve Ortadoğu Enstitüsü analizinin, Yemen’deki çatışmayı çözmek için hazırlanan anlaşmanın bir formülü olduğuna dikkati çekti. Ona göre ekonomiyi yeniden inşa etmek, savaşçıları kontrol altın almak ve onları savaştan uzak çalışma alanlarına hapsetmekten başka bir şey kalmadı. Ancak yetkili, ekonominin nasıl inşa edileceğini ve bunun devletin rolünü marjinalleştirmek ve özel sektörü dahil etmek anlamına gelip gelmediğini açıklamadı.

Fuad el-Maktari ayrıca, “Sorun, savaş durduğunda gelir kaynaklarını kaybedecek olan savaşçılarla ilgili olmayacak. Onların statüleri ister devletin ekonomisi, ister milislerin ekonomisi olsun, barışın ekonomik konumuna göre belirlenecek. Devlet, onları ekonomik olarak entegre edecek çözümler ve tedbirler bulacaktır. Milisler ise sadakatleri için onlara ödeme yapmaya devam edecek. Bu da barış sürecinin oldukça kırılgan olacağı anlamına geliyor” dedi.



Yemen’de barış seçenekleri

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
TT

Yemen’de barış seçenekleri

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)

Yemen’de sekiz yıldan uzun süredir devam eden çatışmayı sona erdirmek için mevcut barış çabalarını ve çatışan taraflara bazı güçler için oldubittiler dayatmak ile diğer bileşenlerin savunduğu uzlaşmacı yaklaşımlar arasında mevcut olan seçenekleri bir belirsizlik çevreliyor.

Yemenli siyasi medya araştırmacısı Dr. Abdulaziz Cabir'e göre, çatışmanın taraflarının konumları ile Yemen'in geleceğine ilişkin algıları arasındaki genişleyen uçurum, barışı sağlamanın önündeki en önemli zorluklardan birini temsil ediyor.

ss
Hollanda'nın Lahey kenti kısa süre önce Uluslararası Yemen Forumu oturumlarına ev sahipliği yaptı. (Şarku’l Avsat)

Cabir, savaş ve barış ikiliği ve Suudi Arabistan'ın Yemen'de sürdürülebilir barışın temellerini atmaya yönelik sürekli çabaları hakkındaki açıklamasında, barış çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ülkeyi karmaşık bir sahnenin, yüksek bir belirsizliğin ve küresel ekonomi için güçlü bir arteri temsil eden Kızıldeniz, Babu'l Mendeb Boğazı ve Arap Denizi'ne ulaşabilecek gerçek tehditlerle karşı karşıya bıraktığına inanıyor.

Taraflar arasında uzlaşmaya dayalı bir formül

Dr. Abdulaziz Cabir, Yemen'deki savaş ve barış sahnesindeki aktif güçlerin pozisyonlarını dikkatli bir şekilde okuyarak, çatışma taraflarını ve onların kalıcı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşma ve Yemen'deki çatışma ve savaşı sona erdirme konusundaki farklı algılarını uzlaştırmanın şimdiye kadar zor ve karmaşık bir görev olduğunun açık şekilde görüldüğünü belirtti.

Cabir'e göre bu, ‘çoğunun kendi vizyonlarını diğer taraflara empoze edemeyecekleri gerçeğini kabul etmeyi reddetmelerinden kaynaklanıyor. Uzlaşıya dayalı bir formüle ve yaklaşımlara zorlanmaları da çatışmanın taraflarının siyasi gerçekçilikten yoksun olması nedeniyle yaşanıyor.’

Çatışan taraflardan her birinin kontrolü altındaki bölgelerde otoritesini pekiştirmek ve bu bölgelerde özel güvenlik, askeri ve ekonomik düzenlemeler oluşturmak için yaptığı çalışmalar, (örneğin hanedan mezhepçi ideolojisi doğrultusunda kontrol alanlarında düzenlemeler, yasalar ve müfredatlar uygulayan Husi grubu) ve bu büyük değişiklikler kendi içinde büyük bir engel teşkil ediyor. Bununla başa çıkmak ve onu çözmek için bir mekanizma üzerinde anlaşmak çok zaman ve çaba gerektirecek. Devam etmesi de Yemen'de barışı sağlama çabalarıyla çelişiyor.

sad
Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Riyad'da bir araya geldi. (SABA)

Cabir, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmelerde çatışmanın taraflarının konumları ile Yemen'in geleceğine ilişkin algıları arasındaki genişleyen uçurumun barışın önündeki en önemli zorluklardan birini temsil ettiğini söyledi. Ayrıca birlik hükümeti ve diğerleri çerçevesinde geçiş dönemine yönelik genel düzenlemelere ek olarak, bu güvensizlik halinin Yemen'de sürdürülebilir barışa ulaşma yolunda bir engel oluşturduğunu belirtti.

def
Yemenli siyaset araştırmacısı Dr. Abdulaziz Cabir. (Şarku’l Avsat)

Başarısızlıklar karşısında gerçeklik

Dr. Cabir, istenen barışa ulaşmanın önünde birçok engel ve zorluğun durduğuna inanıyor. Bunlardan en öne çıkanı, Husilerin elde ettiği, devletin derinliklerine ve eklemlerine kadar ulaşan kapsamlı kontrol. Zira başkent Sana ve kuzey bölgelerin ve vilayetlerin çoğu üzerindeki kontrollerinin sıkılaştırılması, karşı tarafın başarısızlık ihtimalindeki artışla daha da pekişti.

Cabir açıklamasında “Bilindiği gibi bunun nedeni, Husiler ve ona karşı cephede yakınlaşmasına rağmen, meşru hükümet içindeki siyasi eşitsizliğin askeri ve güvenlik tarafına da uzanmasıdır” dedi.

Cabir’e göre, barış sürecinde bir çıkmaza girilmeyerek herhangi bir ilerleme kaydedilmesi, Husilerin meşru hükümete karşı darbelerini geri çekerek büyük tavizler vermesini gerektiriyor. Cabir’e göre onlar için bu bir kazanım kaybı ve özellikle tarihi Yemen sorununun derinliğini ve özünü oluşturan, demokratik yaklaşım ve güç ve zenginlik merkezlerinin dağılımı ile temsil edilen konuları ihmal etmemek için çalışacaklar.

Husilerin ‘sınırlı popülariteleri ve tüm Yemen halkı tarafından reddedilen tiksindirici hanedan yaklaşımları nedeniyle en büyük kaybeden olacaklarının farkında olduklarını’ belirten Cabir sözlerini şöyle sürdürdü:

 Çünkü Yemen sahnesindeki diğer siyasi güçlerle ortak ulusal siyasi paydalara izin vermeyen ırkçı bir terör projesi taşıyorlar. Yaklaşımları ve siyasi ideolojileri, ötekini hanedan, mezhep konumundan boyun eğdirme üzerine kurulu. Bu kibir kırılıp ulusal bir siyasi çerçevede yeniden inşa edilmedikçe barışı kabul edemez.

sc
Sana Uluslararası Havalimanı. (EPA)

Cabir, Suudi Arabistan'ın çabalarına karşı uzlaşmaz tutumun ve şart-talep tavanını yükselterek barış yolunun tıkanmasındaki en büyük sorumluluğun Husi gruba ait olduğunu vurguladı. Ayrıca Husilerin Yemen'in çıkarlarını, güvenliğini, istikrarını ve kalkınmasını hiçe sayan aşırılıkçı ve gerçekçi olmayan ideolojik yaklaşımı benimsediklerini belirtti.

ABD, İngiltere, Çin ve Fransa'nın büyükelçileri, Husi grubunu Yemen krizinde askeri seçeneği terk etmeye çağırmış ve çatışmaya herhangi bir dönüşün, Husi grubunu tamamen uluslararası izolasyona yol açacağı konusunda uyarmıştı.

Yıpratma savaşı korkusu

Siyasi medya sahasında çalışan Yemenli araştırmacı, sahneyi okurken, çatışmanın devamının Yemen'i zor bir aşamaya sokacak uzun vadeli bir yıpratma savaşına yol açacağına dair gerçek korkular konusunda uyarıda bulunuyor.

Özellikle hizmetlerin bozulması ve Güney Geçiş Konseyi de dahil olmak üzere bazı bileşenlere yönelik artan çağrılarla meşru hükümetin Aden ve diğer vilayetler üzerindeki kontrolünü kaybedeceği korkusuyla Yemen, Husilerin Sana ve kuzey bölgelerde şiddetli kontrollerini genişleteceği unutulmuş bir krize dönüşecek.

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Reşad el-Alimi birkaç gün önce Mukalla'da Hadramut valiliğine idari, güvenlik ve ekonomik olarak işlerini tam olarak yönetme hakkı verdiğini duyurdu.

Suudi Arabistan-İran yakınlaşması

Yemen sahnesindeki ve çatışmasındaki aktörlerin önceki tüm verilerinin ve konumlarının, Yemen'de sürdürülebilir barışı sağlamak için gerçek tehditler taşıdığı sonucuna varan Cabir, barış çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ülkeyi küresel ekonomi için güçlü bir arteri temsil eden Kızıldeniz, Babu'l Mendeb Boğazı ve Arap Denizi'ne ulaşabilecek gerçek tehditlerle karşı karşıya bırakacağına inanıyor.

Cabir, Suudi Arabistan'ın Yemen'de sürdürülebilir barışı sağlama çabalarına olumlu bir şekilde yaklaşmak için uluslararası toplumun ortak çabalarına işaret ederek Husi grubuna ve onların arkasındaki İran'a azami baskı uygulamasına ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Cabir açıklamasının devamında “Bu çabaların başarısızlığı, Yemen'i büyük ölçüde örtüşen senaryoların önüne koyar ve Yemen sahnesine daha fazla yapı, karmaşıklık ve yüksek bir belirsizlik durumu verir” uyarısında bulundu.

Cabir sözlerine şöyle devam etti:

Temel değişkeni, yani Suudilerin genel olarak çatışmaya yönelik politikasını kavramak uygun olur. Özellikle Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı'nın Tahran ziyareti ve İran Cumhurbaşkanı ile görüşmesiyle sonuçlanan bir yumuşama durumuna tanık olduğu bu aşamada Husilere yönelmesi, Yemen'deki savaşla ilgili bazı gözlemcilere göre Yemen dosyasında yakın bir atılım olduğunu gösteriyor.

Cabir, Suudi Arabistan ve İran'ın sükûnet, çözüm veya savaş yollarına ilişkin pozisyonunun belirleyici olabileceğine ve bunun analiz için bir giriş noktası ve yakın gelecekteki gelişmeleri tahmin etme girişimi olarak benimsenmesine inanıyor. Cabir, Yemenli tarafları Yemen'de adil ve sürdürülebilir bir barışı sağlamak için olumlu ve açık bir şekilde anlaşmaya, kalkınma ve inşaya, Yemen'in bir barış, bilgelik ve refah vahası olan eski dönemine geri dönmesine yönelik olarak hareket etmeye çağırdı.