Çin, İran’ı ‘Husileri silahlandırmayı durdurmaya’ zorlayacak mı?

Fotoğraf: AFP_Arşiv
Fotoğraf: AFP_Arşiv
TT

Çin, İran’ı ‘Husileri silahlandırmayı durdurmaya’ zorlayacak mı?

Fotoğraf: AFP_Arşiv
Fotoğraf: AFP_Arşiv

Halid Hamada

ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı’nın (CENTCOM) Komutanı Michael Corella, Suudi Arabistan Krallığı ile İran heyetleri arasında Çin’in himayesinde yürütülen müzakerelerin sona ermesi ve 10 Mart 2023’te üçlü ortak bildiri yayınlanmasının üzerinden daha birkaç gün geçmeden, 16 Mart’ta Riyad ve Tahran arasındaki istişarelerle eş zamanlı olarak Yemen’deki Husilere gitmekte olan beş İran silah sevkiyatına el konulduğunu açıkladı.

ABD medyasında yer alan haberlere göre Corella, söz konusunu ifadeleri kullandığında ABD Savunma Bakanlığı’nda düzenlenen basın toplantısında Çin himayesindeki Suudi Arabistan- İran anlaşması hakkında açıklamada bulunuyordu.

ABD’nin üç yıl süren müzakereleri takip etmesine rağmen Corella şunları söyledi:

İran, bölgede (Ortadoğu) istikrarı bozucu ana faktördür. Suudi Arabistan ile anlaşmayı uygulaması şüpheli bir konudur. Görüşmeler devam ederken, son 90 gün içinde İran’dan Yemen’e beş büyük silah sevkiyatını engelledik. Anlaşma bir şeydir ve uygulama başka bir şeydir.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’dan aktardığına göre anlaşmanın başarısına dair şüpheci beklentiler, Çin’in müttefiklerinin evinde diplomatik bir atılım gerçekleştirme başarısından hoşlanmayan ABD ile sınırlı değil. Ancak Yemen sahasının karmaşıklığını takip eden birçok gözlemci ve diplomat, ABD’nin anlaşmayla ilgili sorularını paylaşıyor. Öyle ki İtalyan Uluslararası Siyasi Çalışmalar Enstitüsü'nde araştırma görevlisi Leonora Ardimagni, “Suudi Arabistan ile İran arasında Pekin’de imzalanan anlaşma ateşkesin uzatılmasına izin verebilir. Ancak Yemen’deki iç karışıklıklar barış yolunu engelliyor” dedi. Çin’in ‘garantör taraf’ değil, ‘Umman Sultanlığı modeli gibi kolaylaştırıcı taraf’ olduğunu söyleyen Ardimagni, “Anlaşma, Yemen konusunda aşırı beklentileri körüklememelidir. Çünkü iç aktörler arasında barışı sağlayamayacak” ifadesini kullandı.  

Diğer yandan ABD’nin Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilci Yardımcısı Büyükelçi Jeffrey DeLaurentis, Suudi Arabistan- İran anlaşmasının ‘Yemen’deki çatışmaya kalıcı bir çözüm sağlama, Husilere devam eden ölümcül İran yardımı akışını ele alma ve İran’ın Yemen siyasi sürecine desteğini sağlama’ çabalarına katkıda bulunacağı yönündeki umudunu dile getirdi. Çin’in BM Daimi Temsilci Yardımcısı Büyükelçi Geng Shuang, daha iyimser bir tavır ortaya koyarak, anlaşmayı ‘belirsizlik ve istikrarsızlıkla dolu günümüz dünyası için iyi haber’ olarak nitelendirdi. Geng Shuang, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) yaptığı konuşmada “Bölgede barış, istikrar, dayanışma ve iş birliği sahnesine olumlu bir unsur getiren anlaşmanın, Yemen’deki durumun iyileşmesi için de elverişli koşullar sağlamasını umuyoruz” dedi.

Husilerin silahlandırmasını durdurma İran için bir test

İran, Haziran 2004’te Ali Abdullah Salih hükümeti ile ‘ülke içinde silahlı örgüt kurmak, Zeydi imamlığını yeniden kurmak ve Yemen Cumhuriyeti’ni devirmek istemek’ ile suçlanan ve ‘Husiler’ olarak bilinen ‘Ensarullah’ hareketi arasında başlayan altı savaşa ve Saada çatışmasına dahil oldu. Ayrıca 21 Eylül 2014 tarihinde Ensarullah’ın başkent Sana’ya girişine destek verdi. Daha sonra 25 Mart 2015 tarihinde Suudi Arabistan liderliğinde on ülke tarafından ‘Yemen’deki Meşruiyeti Destekleme Koalisyonu’ kuruldu. Daha sonra ise Çin himayesinde üçlü bildiri imzalama aşamasına geçildi.

Husilere her türlü silahı, balistik füzeleri ve insansız hava araçlarını sağladığını kanıtlama konusunda, İran’ın rolüne ilişkin ek kanıt gerekmiyor. Bu rol, Yemen içindeki güç mücadelesinin komşu ülkelerin ekonomik altyapısı için bölgesel bir tehdide dönüşmesine katkıda bulundu ve istikrarını tehdit etti.

İran’ın rolüne ilişkin uluslararası raporların başlangıcı, ABD’nin BM Büyükelçisi Nikki Haley’nin İran silahlarının Yemen’deki ‘Husilere’ teslim edildiğine dair yeni kanıtları ortaya çıkardığı 14 Aralık 2017’ye kadar uzanıyor. Başkent Washington yakınlarında bulunan Anacostia-Bolling Ortak Askeri Üssü’ndeki bir askeri merkezde Haley ve Pentagon yetkilileri, Husiler tarafından kullanılan Qasef-1 insansız hava araçları ve Tufan tanksavar güdümlü füzelerinin yanı sıra Yemen’de keşfedilen İran yapımı bir dizi silah sisteminin füze parçalarını ve fotoğraflarını yayınladı. Brifing, Kıyam-1 kısa menzilli balistik füze ve Şark-33 sınıfının uzaktan kumandalı ve patlayıcı botları olmak üzere iki gelişmiş silaha odaklandı. Botlardan birindeki bir bilgisayarda bulunan sabit disk, İran, Yemen ve Kızıldeniz’deki konumlar için 90’dan fazla koordinat içeriyordu. Daha sonra ABD, İngiltere ve Fransa devriyeleri tarafından Hint Okyanusu, Kızıldeniz, Babül Mendeb Boğazı ve Arap Körfezi’nde gerçekleştirilen çeşitli silah ve mühimmat sevkiyatlarını durdurma faaliyetlerine ilişkin veriler ortaya koyuldu. Son iki yılda Tahran’ın Husilere askeri destek sağlama konusunda dikkate değer bir faaliyet kaydettiği belirtildi. İngiliz Kraliyet Donanması, “HMS Montrose fırkateyni, 2022’de iki kez, İran’ın güneyindeki uluslararası sularda kaçakçıların bulunduğu teknelerde İran silahlarına el koydu” açıklamasında bulundu. El konulan silahların arasında karadan havaya füzelerin ve güdümlü seyir füzeleri için motorların da bulunduğu belirtildi. Wall Street Journal’ın haberine göre Fransız ordusu yetkilileri, 15 Ocak’ta bir Fransız savaş gemisinin, Yemen kıyılarında 3 binden fazla saldırı tüfeği, yarım milyon mermi ve 20 tanksavar güdümlü füze taşıyan şüpheli bir kaçakçılık gemisini durdurduğunu açıkladı. 2 Mart 2023’te İngiliz ve Amerikan deniz kuvvetleri, İran’ın Umman Körfezi’ndeki bir tekneyle yaptığı silah sevkiyatına müdahale edildiğini duyurdu. Sevkiyatın, üç ayda yedinci kez Husilere ulaşmak üzere yola çıktığı belirtilirken, BMGK’nın 2216 sayılı kararı ve uluslararası hukuku ihlal edecek şekilde tanksavar güdümlü füzeler ve orta menzilli balistik füze bileşenleri içerdiği kaydedildi.

Anlaşmadaki güç ve zayıflık unsurları

Leonora Ardimagni, Çin’in ekonomik düzeyde ve Riyad ile Tahran arasında eşit bir siyasi mesafede bir merkez olma yeteneğinin, Pekin’in anlaşmaya dair son umudunu şekillendiren şey olduğunu dile getirdi. Suudilerin ve İranlıların Çin’e güvendiklerini dile getiren Ardimagni açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Çünkü Pekin’in, enerji ve deniz ticaret yolları için büyük ölçüde istikrarlı bir Körfez’e güvendiğini biliyorlar. Artık herkes, Pekin için Avrupa ve Afrika pazarlarına açılan kapı ve Kuşak ve Yol Girişimi’nin kara ve deniz merkezi olan Körfez’e güveniyor.”

Ancak anlaşma, mükemmel güvenli gibi görünüyor. Suudi Arabistan-İran görüşmeleri bağlamında fark edilebilen şey, iki ülkenin güvenlik yönlerinde gerilemeyle ilgili. Bir yandan Suudi Arabistan Ulusal Güvenlik Danışmanı Musaid el-Ayban, diğer yandan İran Yüksek Ulusal Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Ali Şemhani (daha sonra bu görevden ayrıldı) tarafından da bu durum dile getirildi. Bu noktada, yanıtlamak veya sadece gündeme getirmek için henüz çok erken olan bir grup önemli sorunun üzerinde durmalıyız. Bu soruların başında ise şunlar geliyor:

‘Krallığa yönelik bu tehditler, ister Yemen’den ister Irak’tan gelsin, topraklarını hedef alan saldırılarla sınırlı mı, yoksa Tahran’a bağlı milislerin Körfez ve bölgenin güvenliğini tehdit eden sınır ötesi faaliyetleriyle ilgili her şeyi de içeriyor mu?’ ve ‘İran açısından, kendisi ve İsrail arasındaki herhangi bir bölgesel gelişme karşısında Suudi Arabistan’ın tarafsızlığının bir garantisi mi, yoksa ülke dışından yayınlanan ve İran ve dünya içinde geniş görüş ve etkileşim alan iç protestoları etkilemek için mi?’

Suudi Arabistan Krallığı, 2021’den bu yana diplomatik ilişkileri yeniden tesis etme anlaşmasından önceki müzakere turlarında Tahran’la gerginliği azaltma stratejisi uyguladı. Öyle ki bu savaşa bir son vermek için açık bir çaba ve dikkate değer bir açıklık gösteriyor. Ancak sorun İran’ın Yemen anlaşmazlığına barışçıl bir çözümü kabul etmek için ‘Ensarullah’ hareketi üzerinde uygulayabileceği etkinin boyutuyla ilgili. İran tarafında, Husiler üzerindeki güçlü etkisine rağmen Tahran’ın bunu yapabileceğini uzak görenler var.

İran, Husilerin ana silah, eğitim ve propaganda tedarikçisidir. Çok şey yapabilir ve yapmalıdır. Ancak Husilere silah gönderdiğini bir kez bile kabul etmedi. Yalnızca iki yıl önce grubun faaliyetleri için ‘danışmanlık desteği’ sağladığını belirtti.

Dolayısıyla, ‘İranlıların Tahran’la ittifak halindeki hareket üzerinde gerçek ve etkili baskı uygulamaktan kaçınması durumunda, Suudi Arabistan’ın seçeneklerinin ne olabileceği’ sorusu meşru hale geliyor. Bu, çözüm ve bağlantının İran rejiminin elinde olduğu diyalog masasına geri dönene kadar ardı ardına ve paralel askeri saldırıların geri dönüşüne yol açar mı? Sahadaki etkili Yemen güçlerini çatışmaya siyasi bir çözüm bulmaya zorlamadaki başarısızlık, Suudi Arabistan’ın bu dosyadan bir bütün olarak çekilmesine yol açabilir mi?

Husi grubu ülkenin kuzey bölgelerini tamamen ele geçirse ve Yemen daha uzun yıllar kendi iç çatışmalarında debelenmeye terk edilse bile, özellikle bölünmüş ve sorunlu bir komşunun varlığında Riyad’a İran’la yaptığı anlaşmadan umduğu güvenlik ve çıkarları garanti edecek hibrit ve çoklu çatışmalara gireceğiz. İran’ın desteği olsun ya da olmasın, Husiler ile kısmi bir güvenlik anlaşmasına varılsa bile Suudi Arabistan’ın istikrarı, ‘sınırlarının Husi hareket tarafından kontrol edilen kısmıyla’ sınırlı olmaksızın güney komşusunun istikrarına bağlıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Majalla’dan çevrildi.



Yemen’de barış seçenekleri

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
TT

Yemen’de barış seçenekleri

Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)
Birleşmiş Milletler (BM) Yemen Özel Temsilcisi Hans Grundberg, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne brifing verdi. (BM)

Yemen’de sekiz yıldan uzun süredir devam eden çatışmayı sona erdirmek için mevcut barış çabalarını ve çatışan taraflara bazı güçler için oldubittiler dayatmak ile diğer bileşenlerin savunduğu uzlaşmacı yaklaşımlar arasında mevcut olan seçenekleri bir belirsizlik çevreliyor.

Yemenli siyasi medya araştırmacısı Dr. Abdulaziz Cabir'e göre, çatışmanın taraflarının konumları ile Yemen'in geleceğine ilişkin algıları arasındaki genişleyen uçurum, barışı sağlamanın önündeki en önemli zorluklardan birini temsil ediyor.

ss
Hollanda'nın Lahey kenti kısa süre önce Uluslararası Yemen Forumu oturumlarına ev sahipliği yaptı. (Şarku’l Avsat)

Cabir, savaş ve barış ikiliği ve Suudi Arabistan'ın Yemen'de sürdürülebilir barışın temellerini atmaya yönelik sürekli çabaları hakkındaki açıklamasında, barış çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ülkeyi karmaşık bir sahnenin, yüksek bir belirsizliğin ve küresel ekonomi için güçlü bir arteri temsil eden Kızıldeniz, Babu'l Mendeb Boğazı ve Arap Denizi'ne ulaşabilecek gerçek tehditlerle karşı karşıya bıraktığına inanıyor.

Taraflar arasında uzlaşmaya dayalı bir formül

Dr. Abdulaziz Cabir, Yemen'deki savaş ve barış sahnesindeki aktif güçlerin pozisyonlarını dikkatli bir şekilde okuyarak, çatışma taraflarını ve onların kalıcı ve sürdürülebilir bir barışa ulaşma ve Yemen'deki çatışma ve savaşı sona erdirme konusundaki farklı algılarını uzlaştırmanın şimdiye kadar zor ve karmaşık bir görev olduğunun açık şekilde görüldüğünü belirtti.

Cabir'e göre bu, ‘çoğunun kendi vizyonlarını diğer taraflara empoze edemeyecekleri gerçeğini kabul etmeyi reddetmelerinden kaynaklanıyor. Uzlaşıya dayalı bir formüle ve yaklaşımlara zorlanmaları da çatışmanın taraflarının siyasi gerçekçilikten yoksun olması nedeniyle yaşanıyor.’

Çatışan taraflardan her birinin kontrolü altındaki bölgelerde otoritesini pekiştirmek ve bu bölgelerde özel güvenlik, askeri ve ekonomik düzenlemeler oluşturmak için yaptığı çalışmalar, (örneğin hanedan mezhepçi ideolojisi doğrultusunda kontrol alanlarında düzenlemeler, yasalar ve müfredatlar uygulayan Husi grubu) ve bu büyük değişiklikler kendi içinde büyük bir engel teşkil ediyor. Bununla başa çıkmak ve onu çözmek için bir mekanizma üzerinde anlaşmak çok zaman ve çaba gerektirecek. Devam etmesi de Yemen'de barışı sağlama çabalarıyla çelişiyor.

sad
Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Reşad el-Alimi ve ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken, Riyad'da bir araya geldi. (SABA)

Cabir, Şarku’l Avsat’a yaptığı değerlendirmelerde çatışmanın taraflarının konumları ile Yemen'in geleceğine ilişkin algıları arasındaki genişleyen uçurumun barışın önündeki en önemli zorluklardan birini temsil ettiğini söyledi. Ayrıca birlik hükümeti ve diğerleri çerçevesinde geçiş dönemine yönelik genel düzenlemelere ek olarak, bu güvensizlik halinin Yemen'de sürdürülebilir barışa ulaşma yolunda bir engel oluşturduğunu belirtti.

def
Yemenli siyaset araştırmacısı Dr. Abdulaziz Cabir. (Şarku’l Avsat)

Başarısızlıklar karşısında gerçeklik

Dr. Cabir, istenen barışa ulaşmanın önünde birçok engel ve zorluğun durduğuna inanıyor. Bunlardan en öne çıkanı, Husilerin elde ettiği, devletin derinliklerine ve eklemlerine kadar ulaşan kapsamlı kontrol. Zira başkent Sana ve kuzey bölgelerin ve vilayetlerin çoğu üzerindeki kontrollerinin sıkılaştırılması, karşı tarafın başarısızlık ihtimalindeki artışla daha da pekişti.

Cabir açıklamasında “Bilindiği gibi bunun nedeni, Husiler ve ona karşı cephede yakınlaşmasına rağmen, meşru hükümet içindeki siyasi eşitsizliğin askeri ve güvenlik tarafına da uzanmasıdır” dedi.

Cabir’e göre, barış sürecinde bir çıkmaza girilmeyerek herhangi bir ilerleme kaydedilmesi, Husilerin meşru hükümete karşı darbelerini geri çekerek büyük tavizler vermesini gerektiriyor. Cabir’e göre onlar için bu bir kazanım kaybı ve özellikle tarihi Yemen sorununun derinliğini ve özünü oluşturan, demokratik yaklaşım ve güç ve zenginlik merkezlerinin dağılımı ile temsil edilen konuları ihmal etmemek için çalışacaklar.

Husilerin ‘sınırlı popülariteleri ve tüm Yemen halkı tarafından reddedilen tiksindirici hanedan yaklaşımları nedeniyle en büyük kaybeden olacaklarının farkında olduklarını’ belirten Cabir sözlerini şöyle sürdürdü:

 Çünkü Yemen sahnesindeki diğer siyasi güçlerle ortak ulusal siyasi paydalara izin vermeyen ırkçı bir terör projesi taşıyorlar. Yaklaşımları ve siyasi ideolojileri, ötekini hanedan, mezhep konumundan boyun eğdirme üzerine kurulu. Bu kibir kırılıp ulusal bir siyasi çerçevede yeniden inşa edilmedikçe barışı kabul edemez.

sc
Sana Uluslararası Havalimanı. (EPA)

Cabir, Suudi Arabistan'ın çabalarına karşı uzlaşmaz tutumun ve şart-talep tavanını yükselterek barış yolunun tıkanmasındaki en büyük sorumluluğun Husi gruba ait olduğunu vurguladı. Ayrıca Husilerin Yemen'in çıkarlarını, güvenliğini, istikrarını ve kalkınmasını hiçe sayan aşırılıkçı ve gerçekçi olmayan ideolojik yaklaşımı benimsediklerini belirtti.

ABD, İngiltere, Çin ve Fransa'nın büyükelçileri, Husi grubunu Yemen krizinde askeri seçeneği terk etmeye çağırmış ve çatışmaya herhangi bir dönüşün, Husi grubunu tamamen uluslararası izolasyona yol açacağı konusunda uyarmıştı.

Yıpratma savaşı korkusu

Siyasi medya sahasında çalışan Yemenli araştırmacı, sahneyi okurken, çatışmanın devamının Yemen'i zor bir aşamaya sokacak uzun vadeli bir yıpratma savaşına yol açacağına dair gerçek korkular konusunda uyarıda bulunuyor.

Özellikle hizmetlerin bozulması ve Güney Geçiş Konseyi de dahil olmak üzere bazı bileşenlere yönelik artan çağrılarla meşru hükümetin Aden ve diğer vilayetler üzerindeki kontrolünü kaybedeceği korkusuyla Yemen, Husilerin Sana ve kuzey bölgelerde şiddetli kontrollerini genişleteceği unutulmuş bir krize dönüşecek.

Yemen Başkanlık Konseyi Başkanı Dr. Reşad el-Alimi birkaç gün önce Mukalla'da Hadramut valiliğine idari, güvenlik ve ekonomik olarak işlerini tam olarak yönetme hakkı verdiğini duyurdu.

Suudi Arabistan-İran yakınlaşması

Yemen sahnesindeki ve çatışmasındaki aktörlerin önceki tüm verilerinin ve konumlarının, Yemen'de sürdürülebilir barışı sağlamak için gerçek tehditler taşıdığı sonucuna varan Cabir, barış çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ülkeyi küresel ekonomi için güçlü bir arteri temsil eden Kızıldeniz, Babu'l Mendeb Boğazı ve Arap Denizi'ne ulaşabilecek gerçek tehditlerle karşı karşıya bırakacağına inanıyor.

Cabir, Suudi Arabistan'ın Yemen'de sürdürülebilir barışı sağlama çabalarına olumlu bir şekilde yaklaşmak için uluslararası toplumun ortak çabalarına işaret ederek Husi grubuna ve onların arkasındaki İran'a azami baskı uygulamasına ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Cabir açıklamasının devamında “Bu çabaların başarısızlığı, Yemen'i büyük ölçüde örtüşen senaryoların önüne koyar ve Yemen sahnesine daha fazla yapı, karmaşıklık ve yüksek bir belirsizlik durumu verir” uyarısında bulundu.

Cabir sözlerine şöyle devam etti:

Temel değişkeni, yani Suudilerin genel olarak çatışmaya yönelik politikasını kavramak uygun olur. Özellikle Suudi Arabistan-İran ilişkilerinin, Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı'nın Tahran ziyareti ve İran Cumhurbaşkanı ile görüşmesiyle sonuçlanan bir yumuşama durumuna tanık olduğu bu aşamada Husilere yönelmesi, Yemen'deki savaşla ilgili bazı gözlemcilere göre Yemen dosyasında yakın bir atılım olduğunu gösteriyor.

Cabir, Suudi Arabistan ve İran'ın sükûnet, çözüm veya savaş yollarına ilişkin pozisyonunun belirleyici olabileceğine ve bunun analiz için bir giriş noktası ve yakın gelecekteki gelişmeleri tahmin etme girişimi olarak benimsenmesine inanıyor. Cabir, Yemenli tarafları Yemen'de adil ve sürdürülebilir bir barışı sağlamak için olumlu ve açık bir şekilde anlaşmaya, kalkınma ve inşaya, Yemen'in bir barış, bilgelik ve refah vahası olan eski dönemine geri dönmesine yönelik olarak hareket etmeye çağırdı.