Libya: Trablus Hükümeti, hangi milis grupları başketten çıkarmayı planlıyor?

Ebu Selim’deki katliam milislerin tasfiyesinin mümkün olup olmayacağına dair soruların ortasında hükümeti bu kararı almaya zorladı

Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)
Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)
TT

Libya: Trablus Hükümeti, hangi milis grupları başketten çıkarmayı planlıyor?

Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)
Başbakan Dibeybe’nin Tugay 444 komutanı Hamza ile Trablus’ta gerçekleştirdiği eski bir görüşme (Ulusal Birlik Hükümeti)

Geçen hafta Libya’nın başkenti Trablus’un Ebu Selim ilçesinde yaşanan katliam, Ulusal Birlik Hükümeti (UBH) yetkililerini milisleri kentten çıkartarak karargahlarına ve kışlalarına geri göndermeye zorladı. Bu, daha önce Birleşmiş Milletler’in (BM) ülkedeki eski temsilcisi Dr. Gassan Selame tarafından gerçekleştirilen bir girişimdi. Ancak o dönemde birkaç nedenden dolayı başarısız olmuştu.

UBH İçişleri Bakanı İmad et-Trabelsi, düzenlediği basın toplantısında “Bir aydan fazla süren istişare ve görüşmelerin ardından güvenlik güçleriyle önümüzdeki dönemde başkentin tamamen boşaltılması konusunda anlaşmaya varıldı” dedi. Trablisi, bunun Ramazan ayının bitiminden sonra gerçekleşmesi beklendiğini ifade etti.

 

Dibeybe hükümetinin İçişleri Bakanı İmad et-Trabelsi (Basın toplantısında çekilmiş bir videodan bir görüntü)
Dibeybe hükümetinin İçişleri Bakanı İmad et-Trabelsi (Basın toplantısında çekilmiş bir videodan bir görüntü)

Libyalılar, geçen pazar günü başkent Trablus’un güneyinde yer alan Ebu Selim ilçesinde meydana gelen ve gizemli bir şekilde 10 kişinin öldürüldüğü korkunç bir suçla güne başladı. İçişleri Bakanı, suçla ilgili doğrudan soruşturma başlattığını açıklarken, kurbanların ailelerine de bu olaya karıştığı kanıtlanan herkesten hesap sorma sözü verdi. Katliam, başkentteki milislerin sahadaki nüfuzlarını genişletmek için aralarında yaşanan çatışmanın tırmandığını ortaya çıkardı.

Güvenlik personeli güvenliği sağlamak için Trablus sokaklarında dolaşıyor (Şarku’l Avsat)
Güvenlik personeli güvenliği sağlamak için Trablus sokaklarında dolaşıyor (Şarku’l Avsat)

Trabelsi, ‘güvenlik birimleri’ olarak tanımladığı 7 milis güçten bahsederken, geçtiğimiz günlerde bunların Trablus’tan çıkarılması konusunda anlaşmaya varıldığını söyledi. Resmi makamlar, genellikle silahlı oluşumlardan ‘güvenlik birimleri’ olarak söz ediyor. Bu birimler ise şunlardan oluşuyor; Özel Caydırıcı Güç, Genel Güvenlik Gücü, Adli Polis, İstikrarı Destekleme Birimi, Tugay 444, Tugay 111 ve Müdürlük Destek Gücü.

Trabelsi’nin bahsettiği Caydırıcı Güç’ün başında Selefi yönelimli Abdurrauf Kara bulunuyor. Caydırıcı Güç, Trablus’taki uluslararası havaalanını da içeren Mitiga kompleksinde bulunuyor. Başta eski İstihbarat Müdürü Abdullah es-Senussi olmak üzere devrik Devlet Başkanı Muammer Kaddafi rejiminin sembol isimlerinin tutulduğu bir hapishaneyi denetliyor.

Kara, Başbakan Abdulhamid Dibeybe ile iyi bir ilişkiye sahip. Gücü çok sayıda ve teçhizata sahip olup, 17 Şubat Devrimi’ni takip eden yıllarda resmi polisin yerini aldı. Ancak aynı zamanda eleştirilere maruz kaldı.

Trablus’un milislerden boşaltılması kararının kabul boyutuna ilişkin olarak ise Bakan, bu grupların tüm liderlerinin ‘tahliye planına yönelik anlayışlarını ve desteklerini’ ifade ettiklerini söylerken, “Trablus’tan çekilmenin tamamlanmasının ardından tüm şehirler, bu milis grupların yaydığı gösterilerden, oluşumlardan ve kapılardan boşaltılacak” dedi. Trabelsi, “Bu plan kimseye yönelik değil” derken, ülkenin batısındaki eski bir güvenlik yetkilisi de bu anlaşmanın uygulanmasının mümkün olmadığını savundu. ve yetkili Trabelsi’nin silahlı grupların Trablus’taki gücü karşısında başarısız olacağını ifade etti.

Güvenlik yetkilisi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Trablus hükümetinin bu oluşumlara yönelik büyük mali operasyonlarına rağmen en önemli şey, onları Trablus’tan çıkarmak değil, onları parçalayıp tümüyle silahsızlandırmaktır” ifadelerini kullandı. Yetkili, “Geçmişte olduğu gibi silahlı çatışma çıkması durumunda çok sayıda milis Trablus’a getiriliyor” dedi.  

Trabelsi ayrıca, Caydırıcı Güç’ün yanı sıra Ocak 2021’de hükümet kararıyla kurulan ve ‘Ganiva’ olarak bilinen Abdulgani el-Kikli tarafından yönetilen İstikrarı Destekleme Birimi’nden de bahsetti. Kikli, Trablus’taki en etkili milis liderlerinden biri olarak kabul ediliyor.

Uluslararası Af Örgütü (Amnesty), daha önce yaptığı açıklamada, Kikli’nin, ‘uluslararası hukukun kapsadığı suçların uzun geçmişine ve komutası altındaki milisler tarafından işlenen ve yeterince belgelenen diğer ciddi insan hakları ihlallerine rağmen’ söz konusu görevi üstlendiğini belirtmişti.  

Örgüt, daha önce 19 Nisan 2022’de Kikli ve eski yardımcısı Lütfi el-Harari hakkında aldığı tebligatları Libya yetkililerine göndererek, onları görevlerinden alma çağrısında bulundu. Af Ögütü ayrıca, “Soruşturmalar tamamlanıncaya kadar başka ihlallerde bulunabilir, soruşturmalara müdahale edebilir veya dokunulmazlıktan yararlanabilirler” açıklaması yaptı.  

Uluslararası Af Örgütü’nün açıklamasına göre Trablus’taki İçişleri Bakanlığı temsilcileri, İstikrarı Destekleme Birimi üyelerinin ‘mülteci ve göçmenleri denizde durdurup onları birimin kontrolü altındaki gözaltı merkezlerine götürdüklerini’ duyurdu.

İçişleri Bakanlığı’nın değindiği Trablus’tan çıkarma kararı, 2019 yılında kurulan ve Trablus Askeri Bölgesi’ne bağlı olan Tugayı 444’ü de kapsıyor. Tugayın komutanı Mahmud Hamza, Dibeybe ile iyi ilişkilere sahip.  

Trablus, daha önce 2023 yılının Ağustos ayının ortasında, Hamza’nın güçleri ile Kara’nın güçleri arasında kanlı çatışmalara tanık olmuştu. Hamza’nın Caydırıcı Güç tarafından gözaltına alınması üzerine başkentte yaşanan çatışmalarda çok sayıda kişi hayatını kaybetmişti. Daha sonra Dibeybe, Hamza’nın serbest bırakılması için müdahalede bulunmuş ve iki silahlı oluşum arasında uzlaşma sağlanmıştı.

Dibeybe’nin albay rütbesinden tuğgeneralliğe terfi ettirilmesini emrettiği Hamza, polis teşkilatında teğmendi ve sözcü olarak Caydırıcı Güç’e katıldı. Bu durumu ise Caydırıcı Güç’ten ayrılıp Tugayı 444’ün başına geçmesinin ardından Mitiga’da kendi liderliğinde ‘20-20’ adlı bir taburun kurulması izledi.

BM’nin Libya Misyonu UNIFIL, silahlı oluşumların Trablus’tan çıkarılması için daha önce çaba göstermiş ve Gassan Selame döneminde bunların bir kısmını tasfiye etmeyi başarmıştı. Ancak çok geçmeden yeni çatışmalarla ve Halife Hafter liderliğindeki Libya Ulusal Ordusu’nun Trablus’ta başlattığı savaşla bu oluşumlar da geri döndü. O dönemlerde Selama, Trablus’taki milislerin, Fayez es-Serrac liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin (UMH) çalışmalarını ‘baltaladığını’ dile getirdi.

Öte yandan Trabelsi, Abdusselam Zubi liderliğindeki Tugay 111’den de bahsetti. Tugay 111, Dibeybe’nin ‘batı ve güneybatı bölgelerini savunmak için’ oluşturduğu ortak güvenlik ve askeri odanın temel direklerinden biri olarak biliniyor. Bu birim, Tugay 111’in yanı sıra Tugay 444 ve 166. Koruma ve Muhafız Taburu da dahil olmak üzere 22 silahlı oluşumdan oluşuyor.

Tugayın güçleri, Hadba bölgesi mahalleleri, havaalanı yolu, es-Savani ve Trablus Uluslararası Havalimanı civarında konuşlandırılmış durumda. Üyeleri, Misrata şehrinden geliyor. Söz konusu tugay, 301. Piyade Taburu ve Halbus Tugayı olarak da biliniyordu.

Yasadışı göçle mücadelede aktif olan ‘Müdürlük Destek Birimi’nin bazı üyeleri (Şarku’l Avsat)
Yasadışı göçle mücadelede aktif olan ‘Müdürlük Destek Birimi’nin bazı üyeleri (Şarku’l Avsat)

Trablisi’nin bahsettiği Adli Polis Teşkilatı ise Dibeybe hükümetinde Adalet Bakanlığı’na bağlı ve başkanlığını Usame Encim üstleniyor. El-Cedide ve Ayn Zara da dahil olmak üzere bazı hapishanelerin korunması ve güvenliğinin sağlanması konusunda uzmanlaşmıştır. Adalet Bakanlığı’na bağlı olmasına rağmen Caydırıcı Güç ile güçlü bir ittifak içinde olan örgüt, Ağustos 2023’te Trablus’ta yaşanan çatışmalarda Tugay 444’e karşı Caydırıcı Güç’ün yanında savaştı.

Son olarak yasadışı göçle mücadele konusunda faaliyet gösteren Müdürlük Destek Gücü ve 2018’den Kasım 2022’ye kadar uzanan dönemde, İçişleri Bakanlığı’na atanmadan önce liderliğini bizzat Trabelsi’nin üstlendiği Genel Güvenlik ve Güvenlik Merkezleri Birimi geliyor. Daha sona Dibeybe’nin Trabelsi’yi İçişleri Bakanı olarak atamasıyla, gücün başına kardeşi Abdullah Trabelsi geçti.  



Gazze savaşında Ortadoğu oyunu

Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)
Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)
TT

Gazze savaşında Ortadoğu oyunu

Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)
Filistinliler, 20 Mart 2025'te Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneye doğru kaçıyor (AFP)

Refik Huri

İsrail'in Gazze, Lübnan, Batı Şeria ve Suriye'deki savaşı, ateşkes ve Oslo anlaşmalarına, Esed rejiminin devrilmesine rağmen devam ediyor. Gazze'ye yönelik soykırımcı savaşın Ramazan ayında yeniden başlaması yalnızca ABD, Mısır ve Katar'ın arabuluculuğunda yürütülen müzakerelerdeki engellere bir yanıt değil. Bu, yalnızca Netanyahu'nun kişisel ve siyasi hedeflerinin yönlendirdiği bir savaş değil, aynı zamanda Jabotinsky'nin hayalini gerçekleştirip Filistin sorununu ortadan kaldırmak için “tarihi bir fırsat” gören aşırı İsrail sağının da savaşı. Üstelik bu savaş sadece İsrail'in de değil, oyun Donald Trump yönetimindeki ABD'nin kontrolünde. Gazze halkının üzerine füzeler yağıyorsa, sahada Ortadoğu'daki büyük oyun tehlikede demektir.

George Washington Üniversitesi'nde siyaset bilimci ve uluslararası ilişkiler uzmanı olan Profesör Marc Lynch’in, “Ortadoğu'nun Sonu” başlıklı makalesinde yazdığı gibi, Ortadoğu “artık Amerikan üniversitelerinin, Dışişleri Bakanlığı’nın ve Avrupa başkentlerinin haritalarında görüldüğü gibi Arap dünyası, İsrail, Türkiye ve İran’dan ibaret değildir. ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı (Centcom) haritası, Dışişleri Bakanlığı haritasından daha büyüktür; zira Afganistan, Cibuti, Eritre, Etiyopya, Kenya, Pakistan ve Somali'yi de kapsamaktadır.”

Bu elbette İsrail'in hırslarından daha büyük, ABD'nin hırslarından ise daha küçüktür. Her iki durumda da Washington ve Tel Aviv'in kendisini gerçekleştirip karşı kıyıya geçme kabiliyetlerinden çok daha büyüktür. Zira Netanyahu, Gazze savaşına ilişkin “ek”te, savaşın başında koyduğu hedefleri yineliyor: “Rehineleri kurtarmak, Hamas'ı ortadan kaldırmak ve Gazze'nin İsrail için bir tehdit oluşturmamasını garanti altına almak.” Bunlar İsrail ordusunun 15 aylık savaş süresince tam anlamıyla gerçekleştiremediği hedeflerdir.

Gazze ve Lübnan'daki büyük başarısızlık “caydırma” ve ardından “kümülatif caydırma” stratejisinin başarısızlığıdır. Bu nedenle İsrail ordusu “önleyici eylemler” yoluna gitti. Gazze'de, Batı Şeria'da, Lübnan'da ve Suriye'de yaptığı da budur; işgal alanlarını genişletmek ve İsrail'de Aksa Tufanı operasyonunun yol açtığı depremin tekrarlanmasını önlemek için “tampon bölgeler” oluşturmak. Ancak bu, Ortadoğu'ya hâkim olma yolunda ABD’ye ortak olacak Büyük İsrail'i kurma hedeflerinin sadece bir parçasıdır. Netanyahu, Gazze ve Lübnan savaşlarından, İran nüfuzunun gerilemesi ve Suriye rejiminin devrilmesinden sonra, “Ortadoğu'yu değiştirdik” demişti. Ama soru şu; nasıl bir değişiklik ve tehlikeli seçenekler arasında nereye gidilecek?

Yeni Ortadoğu inşa etme yönünde pek çok girişimde bulunuldu ve ne zaman yeni bir Ortadoğu ortaya çıksa, eski Ortadoğu daha dayanıklı, uzun ömürlü ve istikrarlı görünüyor. Geçtiğimiz yüzyılın sonlarında Şimon Peres, “Arap parası ile İsrail aklının ortak olacağı” yeni bir Ortadoğu çağrısında bulunmuştu ama bu gerçeküstü bir hayaldi.

Çöl Fırtınası'ndan sonra, baba Başkan George Bush “yeni bir dünya düzeninden” söz etmişti ve Madrid Konferansı'nda Arap-İsrail ihtilafını çözmek için müzakerelerin kapısını açmıştı. Oğul Başkan Bush, neocon'larla birlikte Afganistan ve Irak'ı işgal etme yoluna gitmişti. Ardından 2006'da İsrail ile Hizbullah arasındaki savaş da onun döneminde yaşandı. Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice, kuvvet kullanımına dayalı “daha geniş bir Ortadoğu”dan söz etmişti, ancak bu elbette başarısız oldu.

Başkan Barack Obama, Ortadoğu'daki yüklerini hafifletmek, gücün ve zenginliğin merkezi olan Uzak Doğu'daki “eksen”e odaklanmak için sözde “Arap Baharı” devrimlerini kullanmaya çalıştı. Müslüman Kardeşler'in temsil ettiği siyasi İslam'ın Libya, Tunus ve Mısır'da iktidara gelmesini destekledi. Sünnilerin liderinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olması için bunu Suriye'de de yapmayı denedi. Ortadoğu'ya ilişkin vizyonu, Türkiye liderliğindeki Sünni güç ile İran liderliğindeki Şii güç arasında bir güç dengesini desteklemekti. Dahası Ortadoğu'da nüfuzun Tahran ile Arap başkentleri arasında paylaşılmasından açıkça söz etti ve sonuç elbette başarısızlık ve felaket oldu.

Başkan Joe Biden, sopayı ortadan tutmaya çalıştı ve ne Netanyahu'nun Gazze savaşındaki vahşetini engelledi ne Suriye ile İsrail arasında uzlaşma dosyasını açtı ne de iki devletli çözüme ivme kazandırabildi. Başkan Donald Trump, ilk döneminde Yüzyılın Anlaşması adı altında ekonomik Ortadoğu'ya odaklanmıştı; ancak bu anlaşma ölü doğmuştu. Daha sonra İsrail ile Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn, Fas ve Sudan arasında İbrahim Anlaşmaları imzalanmıştı. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre mevcut ikinci döneminde, coğrafi olarak İsrail'e topraklarının dar geldiğini ve Suriye'de, Golan Tepeleri’nin yanı sıra ek toprağa, Güney Lübnan ile Batı Şeria ve Gazze topraklarına ihtiyacı olduğunu düşünüyor. Filistin devleti artık gündeminde değil ve Filistin devleti olmadan Ortadoğu'da istikrar olamaz.

Buna karşılık İran'ın Dini Lideri Ali Hamaney, elbette İran'ın önderlik ettiği bir “İslami Ortadoğu”dan söz etti. Düşmanı Saddam Hüseyin rejiminin ABD tarafından devrilmesiyle nüfuzu daha da arttı. Irak, Suriye ve Lübnan'da kurduğu silahlı ideolojik grupları destekledi, Gazze ve Yemen'de de onlara destek verdi. Ne var ki, İran'ın bölgesel projesi yayılma döneminden gerileme dönemine geçti. ABD ve İsrail'de, Devrim Muhafızları'yla bağlantılı fraksiyonları vurma değil –zira bu bugünün meselesi- İran rejiminin kaderi sorgulanıyor.

Suriye'deki “savaşı” kazanan Erdoğan'ın, “neo-Osmanlıcılık” gölgesini Ortadoğu'ya uzatması kolay değil. Ortadoğu'yu ve diğer bölgeleri değiştirmek, Kanada'yı, Panama Kanalı'nı ve Grönland'ı zorla ilhak etmek isteyen Trump'a gelince, oğul Bush'tan, Irak işgalinden ve neoconların altı Arap rejimini devirme çağrısından ve bu maceranın bilinen sonundan bu yana çıkarılan ders, önündeki duvarda yazılıdır. Ortadoğu için yarış veya Ortadoğu için ve üzerine çatışmalar ise zirvede ABD, Rusya ve Çin, eteklerde ise Türkiye, İran ve İsrail arasında dönen bir oyundur. Ama toprak, para, yeni güç ve açılım yeteneğinin sahibi Araplardır.

Kanadalı tarihçi Margaret McMillan, “Herhangi bir uzun savaşta her iki tarafın hedefleri de değişir” der.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.