İsrail çıkaracağı yasayla Filistin bayrağının dalgalanmasını yasaklıyor

Siyonizm karşıtı “Naturi Karta” örgütü üyeleri 26 Nisan'da Kudüs'te düzenlenen bir gösteri sırasında Filistin bayrağı taşıdı (AFP)
Siyonizm karşıtı “Naturi Karta” örgütü üyeleri 26 Nisan'da Kudüs'te düzenlenen bir gösteri sırasında Filistin bayrağı taşıdı (AFP)
TT

İsrail çıkaracağı yasayla Filistin bayrağının dalgalanmasını yasaklıyor

Siyonizm karşıtı “Naturi Karta” örgütü üyeleri 26 Nisan'da Kudüs'te düzenlenen bir gösteri sırasında Filistin bayrağı taşıdı (AFP)
Siyonizm karşıtı “Naturi Karta” örgütü üyeleri 26 Nisan'da Kudüs'te düzenlenen bir gösteri sırasında Filistin bayrağı taşıdı (AFP)

Knesset (İsrail parlamentosu), vatandaşların Filistin bayrağı taşımasını veya terörist olarak sınıflandırılan bir kişinin (Filistinli mahkumlar) resmini taşımasını yasakladı. Yasakların ihlali halinde ilk seferde 3 bin dolar, ihlalin tekrarlanması halinde ise 6 bin dolara para cezası kesilecek.

Yasa, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben Gvir'in liderliğini yaptığı “Yahudi Büyüklüğü” partisinden Temsilci Zvi Sokot tarafından başlatıldı. Yasaya 50 milletvekili destek verirken muhalefetten 28 milletvekili karşı çıktı.

Her ne kadar yasa "terör örgütü bayrağı çekmenin yasaklanmasını" öngörse de Filistin bayrağını yasaklayan bir İsrail yasası olmadığı için özellikle Filistin bayrağı kastedildi. Zira bu bayrak Oslo Anlaşmalarından bu yana ve birkaç yıldır İsrail Başbakanı ve İsrail Parlamentosu'nun genel merkezinin çatısına çekilmiş ve İsrailli ve Filistinli yetkililer arasındaki her toplantıda masanın üzerine konmuştur. Buna devlet başkanı ve başbakan da dahildir.

Sokot, İsrail yasalarının, hükümetin hukuk danışmanının onayının alınması koşuluyla, bir terör örgütünün bayrağını taşıyanların yargılanmasına izin verdiğini ve bunun Yahudi düşüncesinin muhalifleriyle uğraşmayı “aşırı yumuşaklık” haline getirdiğini ve “İsrail'in düşmanlarını kışkırtmaya teşvik ettiğini” söyledi. Yasanın daha sonraki bir aşamada Filistin Kurtuluş Örgütü ve diğer terör örgütlerinin bayraklarını da kapsayacağını vurguladı. Filistin bayrağının göndere çekilmesini “İsrail'e ve güvenliğine karşı en tehlikeli kışkırtma eylemi” olarak değerlendirdi.

Yeni yasa, yürürlüğe girene kadar birinci, ikinci ve üçüncü okumalardan geçmesi için Knesset'in gündemine alınacak.



Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
TT

Savaştan kısa bir süre önce

İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)
İsrail'in Güney Lübnan'a düzenlediği saldırılardan dumanlar yükseliyor (AFP)

Husam İytani

İsrail'in son saldırısının belki de en kötü sonuçlarından biri, gerçeği kavrama konusunda giderek artan yetersizlik duygusudur. Lübnanlıların her geçen gün daha da perişan hale gelen günlük hayatlarıyla en yakından bağlantılı yerlerde olup bitenlere yabancılaşma duygusudur.

İsrail servislerinin, Hizbullah üyelerinin İsrail’in mutlaka hackleyeceği ve sızacağı cep telefonları yerine daha güvenli olacağını düşünerek kullandıkları çağrı cihazı olarak bilinen iletişim cihazlarını patlatmakta kullandığı gelişmiş ve ileri teknoloji, bırakın sıradan vatandaşları, gözlemciler için bile anlaşılması kolay değil. İsrail'in Lübnan ve Suriye'deki binlerce iletişim cihazına nasıl sızıp patlattığına dair teknik detaylar ve bunların ister Amerikan medyasının bildirdiği gibi birkaç gün önce gelen yeni cihazlar, isterse diğer medya araçlarının belirttiği gibi İsraillilerin bataryalarını ısıtarak patlatmanın bir yolunu bulabildikleri eski cihazlar olması bir yana, bu mesele birçok Lübnanlının istekleri ile yaşamak ve katlanmak zorunda kaldıkları şeyler arasında büyük bir engel oluşturuyor. Patlamalarda ölenler arasında masumların da olduğunu söylemek de yeni bir bilgi değil.

Hizbullah yetkililerinin yaşadığı ve Lübnanlıların sonuçlarına katlandığı paranoya, Hizbullah’ın ülkeyi içine soktuğu bu savaşın ne getireceğini sormaya cüret edenlere karşı üstten bakış, onları ihanetle, teslimiyetle, umutsuzluğu yaymakla suçlamak, artık kendisi için güçlerin seferber edilmesi gereken “büyük hedef” bahanesiyle göz ardı edilebilecek bir şey değil. Çünkü artık sadece özel unsurlarını ikna eden Hizbullah’ın saçmalıkları ve kibri karşısında her gün yüzünde patlayan bir skandala dönüşüyor gibi görünen bir savaşta, Lübnan halkının seferber edeceği bir gücü kalmamış durumda. “Hedef”e gelince, belirsizliği gittikçe artıyor ve Rakka, Deyrizor, Zabadani ve Sana'dan geçtikten sonra yol haritasını anlamak zorlaşıyor.

Bir saatten kısa bir süre içinde 2.800'den fazla “mücahidin” yaralanmış olması, güvenlik operasyonlarıyla ilgilenenlerin dikkatli ve detaylı takibini gerektirebilecek bir konu. Peki ama bu olay Hizbullah kontrolündeki bölgelerde veya yakınında ikamet eden vatandaşlar için ne anlama geliyor? Bunun, belki Filistin için özgürlük isteyen ama çocuklarının yaşamasını tercih eden bölge sakinleri üzerinde ne gibi etkileri olacak? Bu, ahlaki sorgulamaya tabi tutulmaması gereken bir mukayesedir.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılmasının ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesinin veya yaralanmasının, bir sonraki savaşın Lübnan'a ne getireceğine dair kötü bir alamet olduğunu söylemek kaçınılmaz. İsrail'in, güneydeki çatışmanın ilk günlerinden bu yana, yüzlerce Hizbullah üyesini avlamasını veya askeri yetkilisi Fuad Şükür’e suikast düzenlenmesini ve hatta Hizbullah'ın Suriye'nin Masyaf bölgesinde bulunan bilimsel bir araştırma merkezine baskın düzenlemesini ve havaya uçurmasını sağlayan büyük güvenlik zaafı,  İsrail'in yalnızca Hizbullah planlamacıları ile askeri ve güvenlik liderlerinin şimdiye kadar aklına gelmeyen alanlara kadar sızdığı anlamına gelmiyor. Aksine bu aynı zamanda beklenen savaşın Lübnanlıların daha önceki savaşlarda görmediği yeni bir savaş türü olacağı anlamına da geliyor.

İletişim cihazlarının bu kadar büyük çapta bir operasyonla patlatılması ve çok sayıda Hizbullah üyesinin ve bazı İranlı diplomatların (ve elbette sivillerin) ölmesi veya yaralanması, bir sonraki savaşın getirebileceklerine dair kötü bir alamettir.

Bu gerçeklere ilaveten, birkaç gün önce bir Hizbullah yetkilisinin Hizbullah’ın onayı olmadan seçilmiş herhangi bir cumhurbaşkanına suikast düzenlemekle ilgili yaptığı tehditler, iç yıkım faktörlerinin, vahşi düşmanların eliyle gerçekleşen dış yıkımla birleştiği ülkeyi neyin beklediğine dair kasvetli bir tablo sunuyor. Lübnan'ın kronik krizlerinden çıkma girişimlerini engelleyen siyasi boşluk, ancak Hizbullah’ın istediği yönde bitecektir. Bu ise yaşamın her alanında sadece daha fazla yıkıma yol açan bir yöndür. Daha fazla yıkım getiren kapalı bir yıkım çemberidir.

Önceki deneyimlerle, özellikle de Hizbullah’ın hemen ardından Lübnan devleti üzerindeki kontrolünü deklare ettiği ve başkent Beyrut'u işgal ettiği Temmuz 2006 savaşıyla karşılaştırıldığında, İsrail'in Lübnan'a yönelik herhangi bir savaşı, Hizbullah'ın toplum, otorite ve devlet üzerindeki kontrolünü artırmasıyla sona erecek gibi görünüyor. Keza yıllardır anlaşılması güç ve anlaşılması zor sonuçlar üreten bir hızla dönen Lübnan'ın yaşanabilir bir versiyonunun üretilmesine yönelik tüm çabaları uzak bir geleceğe erteleyecek gibi görünüyor.

Trajediyi dört dörtlük yapansa, seyirciler, sempatizanlar ya da masumları kurtarmak için müdahale etmeye istekli olanlar olmadan gerçekleşmesidir.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.